Naci Kaptan / 15.02.2016
Duymamıştım öğrendim ve içim yandı. Değerli Ceyhun Balcı bu yazımın altındaki haberi paylaşmış. Milli Kütüphanedeki kitaplar kilo ile satılmış .Şehir kütüphaneleri de tasfiye ediliyormuş ?
Cehalet , vandallık , yobazlık bilgiye , aydınlanmaya ve gelişmeye düşmandır. Onlara göre her kötülüğün başı bilgi ve insanları aydınlatan cehaletini alan , düşünmeyi öğreten ,sorgulamaya neden olan kitaplardır. Hiç bir toplum kitap okumadan sadece ve sadece din kitaplarını okuyarak gelişmemiştir. Bu tür toplumlar cahiliye karanlığında kalmaya ve gelişmiş toplumların kölesi olmaya mahkümdur. Gelişmişliğin temel endekslerinden birisi de okuma yazma ve kitap okuma oranının yüksekliğidir.
Kitaplara faşizm ve diktatörler ile pagan cahil vandal toplumlar ve yöneticiler düşmandır. Fırsat buldukça kitapları yasaklarlar, toplatırlar ve hatta yakarlar . Kitapların yok edilmesiyle bir Milletin bir ülkenin bilgi belleği de silinir .
Örnek mi ;
Nazilerin kitap yakma eylemi
Adolf Hitler, iktidarının ilk aylarında, Berlin sokaklarında binlerce kitabın yakılmasını sağlayarak “Nazilerin gerçek yüzüne” dair ipuçları vermişti.
“Alman olmayan her şeyi ateşe verin. Materyalizme ve sınıf kavgasına karşı. Halkın birliği ve idealist yaşam anlayışı için. Ben Karl Marx ve Kautsky´nin yazılarını ateşe veriyorum.”
Berlin 10 Mayıs 1933. Almanya´nın başkentinde olduğu gibi, Almanya´nın birçok şehrinde açık meydanlarda odun yığınları ateşe veriliyor. Fakat bu olay sadece Berlin´de değil, özellikle üniversite şehirlerinde de gercekleşiyor. Hitler´e uymayan Alman edebiyatının önde gelen eserleri, o dönemlerde denildiği gibi her şeyden “temizleniyordu”. Böylece yüzbinlerce kitap haftalarca meydanlardaki ateşlerde yakılıyordu.
“Sembolik hareket”
“Ben Heinrich Mann, Ernst Glaeser, Erich Kästner´in yazılarını ateşe veriyorum.” Bu olayları organize edenler, kitap yakmayı bir sembolik hareket olarak görüyorlardı. Eski çağlarda olduğu gibi, ateşe temizleyici ya da hastalıktan arındıran bir güç olarak bakıldığından, kitap yakma olayında, nefret edilen Weimar Cumhuriyeti’nden kalan ruhi eserleri ve düşünüşleri ateş içerisinde yok etme amacı vardı. Nazi propaganda bakanı Joseph Goebbels´in her zaman söylediği gibi, “Almanya´da toplumun iç ve dıştan temizlenmesi” gerekiyordu.
Şaka gibi algılandı
“Ben Maria Remarque´nin yazılarını ateşe veriyorum.” Kitap yakma olayına, Almanya´da hemen hemen hiç kimseden bir karşılık gelmiyordu. Kitapçılar ve yayın evleri oportünist davranıyor, eğitimi yüksek olan halk, o dönemin gerçek karakterini ve politik durumunu gözardı ediyordu. Bunu üniversite öğrencilerinin yaptığı bir şaka olarak görüyordu. Yurtdışından gelen tepkiler de farksızdı. Çoğu bunu eğlenceli, üniversitelilerin işgüzarlığı olarak görüyordu.
Thomas Mann’ın mektubu
Gerçek durumu gözardı etmeyen ve bunu açık bir şekilde ifade eden yazarlardan birisi 1929´da literatür nobel ödülünü alan Thomas Mann´dı. Mann, nasyonal sosyalistlerin başa geçmesinden hemen kısa süre sonra 1933´de İsviçre´ye iltica etti ve daha sonra 1939´da Amerika Birleşik Devletleri´ne geçti. Mann´ın Bonn Üniversitesi Felsefe Fakültesi tarafından verilen fahri doktorası geri alındığında, ünlü yazar üniversite dekanına yazdığı bir mektupta şunlar yazıyor:
“Sürgün olarak yaşadığım dört yılın kendi irademle seçtiğim bir yol olduğu söylenemez ve olayın ayıbını da örtmez. Almanya´da kalsaydım ya da geri dönseydim, büyük ihtimalle hayatta olmazdım. Rüyamda bile, ilerlemiş yaşımda evimden uzaklaştırılmış bir ilticacı olarak yaşayacağımı düşünmezdim.”
Hitler’in işaretlerinden biri
Hitler hükümet başkanı olmadan Berlin´de spor salonunda yaptığı konuşmada kendisini halka şöyle tavsiye etmişti: “Alman halkı, bize dört yıl zaman verin ve ben size yemin ediyorum ki, bu işin başına nasıl geçiyorsam öyle gideceğim.”
Hitler’in verdiği mesajı, çok az kişinin anladığı belli oluyor. 10 Mayıs 1933´te gerçekleşen kitap yakma olayı, Hitler’in işaretlerinden biriydi.
UMUDUMUZ SAHAFLAR
BİTAP
Antalya’daki “İltem Sahaf”ın sahibi İlhami Dilek Körfez gazetesine ilginç açıklamalar yapıyor:
“Son zamanlarda Türkiye genelinde yaygınlaşan bir durum var; devlet kütüphaneleri tasfiye ediliyor. Ankara’da Milli Kütüphane’nin kitapları ihale usulüyle kilosu 20 kuruştan kitapçılara satıldı. Sadece devlet ya da halk kütüphaneleri değil, okul kütüphaneleri de tasfiye ediliyor. Adını vermeyeyim ama bir okulun tasfiye edilen kitapları arasında eski Rumlara ait kitaplar elime geçti. Ortodoks Rum Kilisesi’nin Antalya’da basılan 1911 yılına ait nizamnameleri var bende.”
Kitaplar neye göre tasfiye ediliyor? Nasıl bir süzgeçten geçiyor? Kararı kimler veriyor? (Melih AŞIK, Milliyet, 13 Şubat 2016)
İlkellik gerilerde kaldı diyenleredir bu paylaşım! Uygarlık da ilkellik de zamana bağımlı olgular değil! Galile ya da Bruno 17. yüzyılda uygarlık gösterisi yapabildikleri gibi Milli Kütüphane’yi talan edenler 21. yüzyılda vandallık sergileyebiliyorlar!
Okumayı, yazmaya çalışmayı kısacası kitapları önemseyen biri olarak bu paylaşımı yapmak istemezdim! Ama, sorumluluk duygum hepsinin önüne geçti!
Türkiye ve dolayısı ile de insanlık, tarihin gördüğü, görebileceği sıradışı bir vahşetle karşı karşıyadır!
Egemen olma, her şeyi hiçe sayma özgüveni bir başka boyut kazanmıştır anlaşıldığı kadarı ile!
İnsanlık ve aydınlanmacılık gereğince savunulamamıştır bu örnekten de anlaşıldığınca!
Kültürü ve uygarlığı savunmakla ödevli Kültür Bakanlığı bu durum karşısında sorumluluk duyar mı? Buna yanıt vermek zor ama, insanlığın vereceği yanıt belirleyici olacaktır!
Tersi durumda “umudumuz sahaflar” demekten başka seçenek yok!
Ceyhun Balcı
https://cumhuriyetciyorum.wordpress.com/2016/02/13/umudumuz-sahaflar/