Sevgili okurlarım,
Dün bu köşede dünyaca saygın bilim insanı, büyük din alimi Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün seçimlere birkaç gün kala deklarasyon niteliği taşıyan düşüncelerini aktarmıştım. Bugün de devamını getiriyorum. Her iki yazıyı birlikte okur ve paylaşırsanız, tarihi önemdeki deklarasyon, amacına ulaşmış olur.
* * *
– Akıl almaz israf: İsraf, kelime anlamıyla zulüm demektir. İsrafın ifade ettiği savurganlık, başkalarının kazançlarından yapılan savurganlığın adıdır. Kendi malınızdan yaptığınız savurganlığa Kur’an israf demez, ‘tebzîr’ der. Dinciler bu ikisini birbirinden asla ayırmazlar.
İsraf, firavun despotların belirgin özelliklerinden biri olarak tescil edilmiştir. Firavun ruhlu yöneticilerin özelliklerinden biri de yönettikleri ülkenin emekçi alın terlerinden oluşan paralarını, doymak bilmeyen gösteriş zevkleri ve gösteriş şehvetleri uğruna saçıp savurmalarıdır.
* * *
– Şirk deklarasyonları ve açık şirk uygulamaları: İkibinli yıllar yönetimi, ‘Müslümanlık’ iddia ve istismarı altında, şirkin babaları sayılan Mekke müşriklerinin bile tenezzül ve tevessül etmedikleri şirk uygulamaları sergilediler. Bu uygulamaların her biri Kur’an’a göre ayrı bir lanet sebebidir. Bazı örnekler verelim:
Liderlerinin tanrılığını ilan ettiler. Kur’an, firavun ruhlu yöneticilerin kendilerini ilah ilan ettiklerini veya ettirdiklerini açıkça söylemektedir. Yakında çıkacak olan ‘Firavun’ adlı eserim, bu dehşet verici zulmün ayrıntılarını gösterecektir.
İkibinli yılların zorbalar yönetimi, değişik vesilelerle ve değişik temsilcilerinin ağzından, siyasal liderleri olan şahsın, Allah’ın tüm sıfatlarını benliğinde topladığını söyleyerek tevilsiz ve tartışmasız bir ilahlaştırma yapmak suretiyle Allah’ın lanetini hem kendileri hem de onları destekleyenler üzerine çekmişlerdir. Bu olgunun ayrıntıları ve belgeleri de, ‘Firavun’ adlı serimde verilmiştir.
Yedek Kâbeler yaptılar: Kâbe’yi ve Kur’an’ı pastalaştırarak şölenlerde kesip yediler. Bunlar, Mekke müşriklerinin tıpa tıp aynılarını yaptıkları şirk gösterileridir.
* * *
– Allah ile aldatma zulmünü temel siyaset ve meslek yaparak kitleleri sürekli Allah ile aldattılar: Allah ile aldatmanın tarihte eşi hemen hemen hiç görülmemiş saltanat ekipleri bu ikibinli yılların dinci zulüm ekipleri olmuştur. Ne yazık ki, kendisini ‘Yüzde doksan dokuzbuçuğu Müslüman’ diye tanıtan Anadolu halkları, Kur’an’ın açık emir ve uyarılarına rağmen, Allah ile aldatmaya sürekli teslim olmuş, aldatma ekiplerini sürekli ödüllendirmiştir. Bu suç da hem faili olan dincilerin hem de onlara yandaşlık eden kitlenin üstüne yoğun lanet yağmasına sebep olmuştur.
– Yoğun iftira ve yalan: Kur’an yalancıları ve onlara destek verenleri yoğun biçimde lanetlemektedir. İftira suçu işleyenlere gelince, Kur’an bunları ‘ebedî’ kaydıyla lanetlemekte ve onların doğru söz söyleme haklarını sonsuza dek yitirdiklerini bildirmektedir.
* * *
– Adalete ihanet: Kur’an, yönetimin omurgasına adaleti koymaktadır. Adaleti aksatan veya savsaklayan bir yönetim, Allah’ın lanetine müstahak hale gelmiş, Allah düşmanı olmuştur. Kur’an, düşmanlarınıza bile adaletsiz davranmanıza izin vermez.
İkibinli yılların despot tağutları, bırakın düşmanlarını, en yakın işbirlikçilerine bile adaletsiz davranmakta bir an tereddüt etmemişlerdir. Bu ekipler, Türkiye’de hukuku ve mahkemeleri adalet tevzi eden kurum ve mekânlar olmaktan çıkarıp, baştaki tağutların emriyle iş yapan birer ‘emir eri bürokratik birimler’e çevirdiler.
İlk yıllarında, adaleti iftira, tertip veya yalanlarla katletmede sadece Türkiye içi despotlarından değil, ABD’deki takkeli zulüm heykeli ortaklarından da destek alıyorlardı. Silivri ve benzeri zindanları, bu ortak firavunî çalışmayla doldurdular.
Daha sonra, aralarındaki çıkar çatışması ve baş patronları ABD zulüm imparatorluğunun kışkırtmasıyla, birbirlerine girdiler. Ve adalete ihanet suçlarının tümünü birbirlerinin üstüne atarak kenara çekilmeye uğraştılar.
Ne yazık ki bütün bunlar olup dururken, bu tağutların kahrı altında perişan olan ‘yüzde doksan dokuzbuçuğu Müslüman’ (!) kitle, tağutlar hegemonyasını desteklemeye, hegemonyanın başını çeken heykelleşmiş tağutları ödüllendirmeye devam etme hıyanet ve gafletini sergilemekten geri kalmamış, bu tutumuyla Allah’ın öfkesini tahrik ederek, Yaratıcı’ nın kendisinden intikam almasına zemin hazırlamıştır.
* * *
– Doğayı, çevreyi, ormanı, yeşili, suyu tahrip: İslam peygamberinin ağır lanetle lanetleyerek beddua ettiği üç tip insandan birisi de doğanın güzelliklerini, değerlerini, suyunu, ormanını, sefil çıkarlar uğruna kirleten, tahrip eden imansız ve namussuz tiptir.
İkibinli yıllar tağutlar ekibi, Türkiye’nin bütün doğasını, ormanını, yeşilini, suyunu TOKİ denen firavunî talan aracı vasıtasıyla işlettikleri betonlaşma süreciyle mahvederek bu yolla yüzlerce hükmî domuz Karunu’nun kasalarını doldurmuştur ve doldurmaya devam etmektedir.
Bu imansız ve firavunî tahribata karşı çıkışın eyleme dönüşmesi olan Gezi Direnişi, dinci tağut egemenliğinin ağır şiddet uygulamalarıyla sindirilmiş ve doğa tahrip edilmesin diye ayağa kalkan genç insanların sekizi hunharca katledilmiştir. Bu yapılan, tarihin en büyük lanet vesilesi olaylarından biridir. Ne yazık ki, Anadolu halkları, bu ağır zulüm ve dehşete rağmen de uyanıp zulme karşı çıkma iman ve idrakini göstermemiştir.
* * *
İyi düşün ey millet!
“Uyarılmadım” demeyesin! Bu uyarı, tarihin ve Tanrı’ nın sana son lütfudur. Tercih ve karar senin!..”