Hukukun tutukluluğu * “Hukukun ve yargının devre dışı kalması için birilerinin bu iki sihirli kelimeyi (devlet sırrı) dile getirmesi yeterlidir.O halde, idarenin bütün işlem ve eylemlerinin yargı denetimine tabi olduğunu belirten anayasa hükmüne, “İdare, yapılan herhangi bir işlem ya da eyleme devlet sırrı demişse bu denetim yapılamaz” şeklinde bir ekleme yapılmalıdır.”

Olaylar Ve Görüşler

Ali Selim Kuşçu – Hukukçu
20 Haziran 2015 Cumartesi
Cumhuriyet

Hukukun tutukluluğu

MİT TIR’larıyla ilgili adli, yasal görevlerini yerine getirmeleri, yetkilerini kullanmaları nedeniyle dört savcı ve bir hâkim halen tutuklu olarak cezaevindeler.

Bu duruma toplumun yozlaşmasının ve hukukun dramı ya da çürümesinin bir başka göstergesi demek abartı olmaz.Konunun esası, bize yutturulmaya çalışıldığı gibi, tutuklu savcıların ve hâkimin yasal yetkilerini aşmaları ve MİT Yasası’nın bir maddesine aykırı olarak arama işlemi yapmaya kalkmaları filan değildir.

Konunun esası, bu devletin hukuka bağlı, yönetimin hukukla sınırlı olup olmadığı, yasaların ve hukukun yönetim ve yönetenler bakımından bağlayıcı olup olmadığıdır.

Hukuk devletinin birçok tanımı içinde en önde gelenlerinden birisi, hukuk kurallarının sıradan yurttaşlar, yönetilenler için olduğu gibi, yönetenler ve devlet organları için de uyulması zorunlu ve bağlayıcı olması, hiç kimsenin ya da kurumun hukuktan muaf, azade olmamasıdır.Yönetilenler gibi, yönetenler, kamu görevlileri, devlet organları, idare makamları da işlem ve eylemlerinde hukuk kurallarına uymakla yükümlüdür.

Ve yönetimin bütün işlem ve eylemleri yargının denetimine tabidir.Eğer bir toplumda bu temel ilkeyi yok sayan bir yaklaşım ya da uygulama varsa, o topluma hukuk toplumu denilemez.

Kirli gölge
MİT TIR’larıyla ilgili olay bağlamında, hukuktan ayrılmanın gerekçesi olarak söylenen “devlet sırrı” kavramıdır.Bu anlayışa göre, eğer bazı kamu görevlileri, yöneticiler ya da devlet organları herhangi bir işlem ya da eyleme “devlet sırrı” demişse hukuk kuralları da, yargı denetimi de kapının dışında kalmalıdır.

Hukukun ve yargının devre dışı kalması için birilerinin bu iki sihirli kelimeyi (devlet sırrı) dile getirmesi yeterlidir.O halde, idarenin bütün işlem ve eylemlerinin yargı denetimine tabi olduğunu belirten anayasa hükmüne, “İdare, yapılan herhangi bir işlem ya da eyleme devlet sırrı demişse bu denetim yapılamaz” şeklinde bir ekleme yapılmalıdır.
Böylece, “Türk tipi hukuk devletimizi” anayasal belge olarak da tescillemiş oluruz.

Eğer bir ülkedeki yönetim, sınırsız, denetimsiz ve keyfi olarak dilediği bilgiye, belgeye, işleme, eyleme “bu devlet sırrıdır” dediğinde, hukuku ve yargıyı devre dışı bırakmak inisiyatifine, yetkisine, hakkına sahip oluyorsa, yönetimin ve yöneticilerin hukukla bağlı olduğunu kime, nasıl izah edebilirsiniz?

Hepimizin suskunluğu
Sorun, tutuklanan savcıları ve hâkimi aşan, onların nezdinde hepimizin hukukunu yok eden, hepimizi hukukla bağlı olmayan keyfi bir devlet yönetimine tabi kılan durumu ve sonucu kabul edip etmemektir.

Bu kadar ağır ve geleceğimizi ilgilendiren mevcut ve somut bir tehlike karşısında, “iyi ama onlar da ulusal güvenliğimizi tehdit eden bir paralel yapının elemanlarıymış, casusluk yapıyorlarmış, asıl tehlike bu değil mi?” vb iddia ve söylemlerle esas meselenin üzerinin örtülmesine göz yummanın bedelini yalnızca bu nedenle tutuklu savcılar ve hâkim değil, hepimiz ödeyeceğiz.

Bu kadar yaşamsal bir durum karşısında, başta üniversiteler, hukuk fakülteleri, barolar, hukukçular, aydınlar olmak üzere sanki her şey olağanmış gibi davranmamız, suskunluğumuz hukuk devletine, hukuk güvenliğine layık olmadığımız anlamına mı geliyor, yoksa zorbaların, despotun saldığı korkuya teslim mi oluyoruz?

This entry was posted in FAŞİZM, HUKUK-YARGI-ADALET, İNSAN HAKLARI - DEMOKRASİ, İSTİHBARAT KURUMLARI, ORTADOĞU ÜLKELERİ, Politika ve Gundem, RADİKAL İSLAM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *