Mustafa Kemal ve takke * “Köy Enstitüsü” uygulaması Cumhuriyet’in sağlam ve köklü temeller üzerine oturtulması için en önemli adımdı. Ricat, bu okulların kapanmasıyla başladı ve bugüne dek sürdü. Amaçlanan laik, bilimsel eğitim yerini gericiliğe bıraktı”

ENVER AYSEVER
4 Mart 2015 / Çarşamba
Birgün

Mustafa Kemal ve takke

Marksist düşünür Terry Eagleton “Hiçbir devrimin ilk on beş, yirmi yılı savunulamaz, orada kan ve gözyaşı vardır” diyor. “Fransız Devrimi”, “Rus Devrimi” buna dahil elbet ve kuşkusuz “Türk Devrimi” de! Nedense bizde olana bir kazanım, devrim demekten kaçınır düşünce dünyasının insanları. Bir mahalle baskısıdır bu. Oysa Taner Timur hoca nesnel ölçütlerle bizim yaşadığımızı yazdı; Bir “Kültür Devrimi”dir söz konusu olan ve hafife almak hakikati görmezden gelmektir.

Cumhuriyet akşamdan sabaha elde edilen bir kazanım değil elbet. İki yüz yıllık bir Batılılaşma sürecinin, dış savaşla edinilmiş sonucu. Otoriter, imparatorluk düzeninden daha ileri ve günlük siyasetin gerçeğinden etkilenmiş bir yapı. Kuruluş aşamasının koşullarını, dünyanın o gün içinde bulunduğu durum belirledi kuşkusuz. Eksikleri, hataları ve yanılgıları olduğunu biliyoruz. Lakin tüm bunların olması “devrim”i ortadan kaldırmaz.

Mustafa Kemal bir sosyalist değildi. Devlet kapitalizmi üzerinden, liberal bir düzen arıyordu. Bunun için demokratik bir topluma ve sermayeye ihtiyacı olduğunu biliyordu. Ancak imparatorluğun genlerinden gelen tek adam anlayışı, gerici kadroların görevde olması ve kabul edelim ki, henüz ulus olma bilinci edinmemiş geniş bir yığının varlığı, hayli sert müdahaleler yapmasına neden oldu.

Bizim coğrafyada din olgusunun öneminin ve onu denetim altına almadan atılacak her adımın geri tepeceğini de biliyordu elbet M.Kemal. Türdeş bir toplum arayışı, diyanet kurumunun varlığı ve tek parti uygulamaları hep bu korkunun ürünü. Kaybedilen toprakların oluşturduğu bir bellek söz konusu… Alevi/Kürt sorunu gibi pek çok alanda eksik kalmış bir süreçten söz ediyoruz. Mustafa Suphi’lerin öldürülmesinden, “Dersim Olayı”na dek, birçok acıyı ve taze yarayı da eklemek gerek…

Peki, Cumhuriyet nasıl algılanmalı ve değerlendirilmeli?

İlkin şunu söylemek gerekir; “Köy Enstitüsü” uygulaması Cumhuriyet’in sağlam ve köklü temeller üzerine oturtulması için en önemli adımdı. Ricat, bu okulların kapanmasıyla başladı ve bugüne dek sürdü. Amaçlanan laik, bilimsel eğitim yerini gericiliğe bıraktı. Eğer bu süreç işleseydi; toprağını, suyunu seven, sanattan, edebiyattan haz duyan, felsefeyle harmanlanmış ve doğal olarak devrimci ve sınıfsal bilinci olan bir kuşak yetişecekti.

Irkçılık salgını tüm dünyayı vurduğunda, elbet genç Cumhuriyet bundan derinden etkilendi. Mübadelenin acısı, 1915 Ermeni dramının üstüne eklendi. Şükrü Saracoğlu’nun Alman hayranlığı/Rus düşmanlığı açık bilgi olarak, belgelerle elimizde! Dönemin tek partisi; doğrusu/eğrisiyle herkesi kapsamaktadır ve bugün azılı Mustafa Kemal düşmanları bile, nihayetinde aynı düzenin ürünüdür.

Dünyanın tüm ülkeleri kurucularına sahip çıkar. “Kurucu Baba”nın tüm yaptıklarını/eylemlerini haklı buldukları için bu tavrı takınmazlar. Bilirler ki yaşadıkları ülkenin bir tarihi vardır ve bu ortaktır. Gelişmiş demokrasi; eleştirel bir dil oluşturur ve hataları gidererek, katılımcı bir toplum yaratmayı sağlar. Bunun için; demokratik ve anayasal eşitlik üzerinden yazılmış bir anayasaya, laiklik ilkesinin tüm yönleriyle hayata geçmesine, sendikalara ve bilim üreten bağımsız üniversitelere gereksinim var.

Durum şimdi nedir peki?

Niyazi Berkes, “Osmanlı İmparatorluğu teokratik bir devlet değildi” diye yazdı. Şimdi: “Neo-Osmanlıcılar” kafalarında takke boy boy fotoğraf veriyorlar umreden. Anaokulu çocukları besmele ile derse başlıyor. Diyanet her gün fetva veriyor. Kadın hayattan silinmiş durumda. Örnekler çoğalabilir. Diyeceğim o ki; bugün bırakın Cumhuriyet kazanımlarından söz etmeyi, özgün Osmanlı’dan geri bir akıl yönetiyor ülkeyi. Saray var, dalkavuk var, jurnalci var…

Cumhuriyet’i savunmaya kalktığınız an azılı liberal, dinci/gerici saldırıya maruz kalıyorsunuz. Bunun nasıl ustalıkla geliştirilmiş bir taktik olduğu apaçık ortada artık. Mustafa Kemal Atatürk eleştiriden muaf değildir elbet. Lakin: Erdoğan’a mehdi muamelesi, Apo’nun doğduğu eve türbe muamelesi yapılan bir coğrafyada, sanırım kurucu lider en azından saygıyı hak ediyor. Bu anımsatmayı adında “cumhuriyet” geçen tüm kurumlara özellikle yapıyorum.

This entry was posted in ATATURK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, SİYASİ TARİH. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *