TARİHİN İÇİNDEN *** TEŞKİLAT-I MAHSUSA – İki Devrin Perde Arkası-

Geçenlerde bir dostum, kitap armağan etmişti;
TEŞKİLAT-I MAHSUSA – İki Devrin Perde Arkası

Teşkilat-ı Mahsusa (Osmanlı İstihbarat Teşkilatı)’yı kuran Süvari Yarbay Hüsamettin Ertürk’ün anılarından derlenmiş…Çok ilginç olayları günümüze taşımış…

Birinci Meşrutiyet’i ilan ederek Tahta çıkan ve İkinci Meşrutiyet Sonrasında da Tahttan indirilen ve 33 yıl Osmanlıyı İstibdatla yöneten Abdulhamid, kimine göre Ulu HAKAN, kimine göre de Kızıl Sultan olsa da bizden biriydi…

Anlatılan Olaylarda da Padişah Abdulhamid’den izler var…Bu kitabın; “ABDULHAMİD’İN GÜNLÜK YAŞAMI VE GECE ALIŞKANLIKLARI” bölümünü sizlerle paylaşmak istedim…

Ne olur, anlam çıkartmaya çalışmayalım…
Fesatlık da düşünmeyelim…

Şunu bilelim, kimse zulümle ABAD olmamış ve bu dünya kimseye de kalmamış…

Saygılarımla…

Ahmet AVCI

ABDULHAMİD’İN GÜNLÜK YAŞAMI VE GECE ALIŞKANLIKLARI

Sultan İkinci Adbdulhamid dindar bir insandı. Özellikle akşam ezanı okununca başına bir sarık sarar ve mihraba geçerdi. Namaz kıldırmasını pek severdi. Padişahın yakınlarından lütfü Bey, Esvapçıbaşısı İsmet Bey, Seccadecibaşı ve kullarından Hacı Mahmut Bey bu namazda hazır bulunurdu…

Gündüzleri kitap okumak, marangozluk yapmak, hafiyelerden gelen jurnalleri okutmak ve ibadetle vakit geçirirdi…

Tutumluydu. Hükümdar olur olmaz sarayın masraflarını kısmıştı…

O zamanlar, sarayda bir âdet vardı. Padişahın emrinde çalışan tüm muhafız, memur ve hizmetlilerin evlerine öğle ve akşam saray mutfağındaki yemeklerden tabla tabla nefis yiyecekler giderdi.

Abdulhamid, önce bu âdeti kaldırmış, saraydan bedava yemek çıkışını yasaklamıştı. Sarayda yemek yemeye hakkı olanlar, bundan böyle sarayın alt katında ve belirli zamanlarda beraberce yemek yiyeceklerdi…

Kendisi, o zamana kadar Osmanlı sarayında âdet olduğu üzere yalnız yemek yemeyi de kaldırmıştı. Aile bireyleri de sofrada hazır bulunurdu.

Abdulhamid’in diğer bir özelliği de saraylarda Valide Sultanlara gösterilen bağlılıkları ve ayrıcalıkları kaldırmak olmuştu. Annesi zaten çok erken vefat etmişti. Analığı olan kadına da fazla saygı göstermemişti.

Marangozluğu iyi bilir, kendisi çalışarak, güzel üretimler yapardı.
Saltanatının başında her türlü kural ve sembolleri sadeleştirmişti…

Abdulhamid, olağanüstü zeki ve kurnazdı. Kime nasıl davranılacağını bilir, herkesin nabzına göre şerbet verirdi. Diğer Padişahlar gibi Nazırlarını saatlerce ayakta tutmaz, aksine oturturdu. Onlara sigara ve kahve ikram ederdi.

Mütercim Rüştü Paşa pek sıkılgandı. Mithat Paşa ise Padişah’ın huzurunda sigarasını yakıp içerdi. ( Mithat paşa kısa süre sonra, sürgün edilecek sonrasında da boğdurulacaktır. Yani hesap sorulmuştur… a.a)

Padişah, Maliye işlerine ve bankacılığa da merak sarmıştı. Bu sebeple İstanbul Bankerlerinden meşhur Zarifi Efendi’yi çağırtmış ve kendisine hoca yapmış ve bu suretle bankacılığı öğrenmişti.

Abdulhamid’in bazı geceler, Yıldız Sarayı’nın tiyatro salonunda verilen temsillere geldiği, Avrupa’dan birçok masraflarla tiyatro, opera turları, konser veren sanatkarlar getirttiği de biliniyordu

Dış basında Abdülhamid

Tiyatrolar Cuma geceleri oynardı.

Böyle geceler için özel davetiyeler bastırılır, Boğaziçi yalılarında oturan sultanlara damatlara gönderilir, onlar Saraya davet edilirdi. Ayrıca oyunlarda, padişah sarayında ikamet eden Kadın Efendiler, Sultanlar, şehzadeler, saray ileri gelenleri kalfalar da bulunurdu…

Abdulhamid de zaman zaman kendisini tutamaz güler, kahkahalar atar ve gülenleri de hoş görürdü…

Bazen Merkez Kumandanı Mareşal Sadettin Paşa, Divanyolu’ndaki konağında hazırladığı alaturka konserleri saray sahnesinde tekrarlatırdı. Genç ve güzel Çerkez kızları, güzel Yörük kızları çeşitli fasıllara iştirak ederler, bu da Padişah’ı hoşnut ederdi…Abdulhamid’in bir diğer alışkanlığı da geceleri yatmadan önce roman okunmasını istemesiydi.

Yıkanır yatağına çekilir, yanı başında sütkardeşi Esvapçıbaşısı ismet Bay, kendisine polisiye romanları, başkaldırı ve ihtilallerin elebaşlarının bin bir serüvenlerini okurdu. Bunları dinlemesini çok sever ve böylece uykuya dalardı. O zaman İsmet Bey yanından çekilir, yatak odasının dışındaki ikinci bir odada yatağına uzanırdı.

Abdulhamid, son derece kuruntulu olduğu için böylece güvenlik önlemi alıyordu.O’nun geceleri huzur içinde geçmez, uyur, uyanır, sağa sola döner ve bazen de korkunç rüyalar görürdü.Ertesi sabah uyanıp zengin kahvaltısını yaptıktan sona her taraftan gelmiş JURNAL raporlarını okutur ve bunları önceden dinlediği POLİSİYE ÖYKÜLERLE karşılaştırır, onlardan sonuçlar çıkartmaya çalışırdı. Bazı geceler uykusu kaçar, İsmet Bey de onu oyalayarak uyutmaya çalışırdı…

Abdulhamid, böylece uzun yıllar hep benzer hayatı yaşmıştı. İsmet Bey’e büyük güveni vardı. Ancak onun varlığıyla rahat edebilirdi…

Abdulhamid, saltanatı süresince daima kuruntu ve korku içinde yaşamış, özgürlüğün gelişmesini isteyenlerden ve özgürlük sözünden sön derece ürkmüştü.

Tahttan indirilme olasılığı onun en çok düşündüğü, son derece yıldığı bir durumdu.

Yıllarca; hafiyeleri ve sadık köleleri o’na ülkeyi hep başka türlü göstermiş ve tanıtmışlardı… Yalnız kendi çıkarlarını düşünmüşler hep Padişahı kendileri için geçim aracı görmüşlerdi…

Abdulhamid, bir hafiye ve körü körüne bağlı insanlar çemberi içinde güya rahat yaşayacağına ve ülkeyi yöneteceğine inanmıştı… Hepsine durmadan paralar yedirmiş, çıkarlar sağlamış ve bağışlar dağıtmıştı…

Tatlı yaşam fazla sürmemiş; İkinci Meşrutiyet’ten sonra gerçekleşen 31 Mart gerici ayaklanması üzerine Harekat Ordusu İstanbul’a gelmiş ve duruma el koymuştur…

Ne Taşkışla’daki askerler, ne Beşiktaş’a giden yolları tutan Karakol, ne emrindeki ünlü Paşalar ve hafiyeler, ne de yıllarca ekmeğini yiyen kulları, tahttan indirilmesine engel olabilmişlerdi…

Abdulhamid, 33 yıl saltanattan sonra korktuğuna uğramıştı…Harbiye Nezaretine atılan topları duyuyor, Taksim’deki Taşkışla’nın bombalanması onu titretiyordu…Halkın sevinç gösterileri, saraydan bile duyuluyordu…
Gece İstanbul’un donandığını, havai fişeklerin göklere yükseldiğini görünce de çok üzülmüştü…

“BU İNSANLAR” demişti, “VAKTİYLE BENİM CÜLUSUMU DA BÖYLE KARŞILAMIŞLAR, O KADAR SEVİNMİŞLERDİ.”

Özellikle de kendisini tahttan indirmek için saraya gelen heyetle karşılaşınca da büsbütün şaşırmıştı: “SÜRENİZ DOLDU EFENDİMİZ, MECLİS-İ MEBUSAN KARARIYLA TAHTTAN İNDİRİLDİNİZ. SİZİ SELANİK’E GÖTÜRECEĞİZ.” dedikleri zaman, yalnız saltanattan değil, bir de İstanbul’dan ayrılmanın ve her şeyini kaybetmenin de acısını ta içinden duymuştu…

Kurula rica etmişti: “BARİ” demişti, “BENİ İSTANBUL’DAN AYIRMAYINIZ.”
Fakat bu kabul edilmemişti. Selanik’te Alatini Köşkü hazırlanmıştı…

O’na şimdilik, yalnızca bütün bir ömrün tatlı günlerini hatırlayacağı hayatını bırakıyorlardı

This entry was posted in Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *