M.A.Bİrand’ın ölümü üzerine GÜNAHKAR BAKİRE / LER * Takdir-i İlahi ve/veya Birand öldü?!

Olayı anlatan Birand’ın kendisidir ;
Uluslararası bir toplantıda rahmetli Rauf Denktaş’a şöyle der ;
* Efendim bize Karen Fogg’un çocuklaı diyorsunuz,çok gücümüze gidiyor,
sanki O….. Çocukları diyorsunuz gibi geliyor.
*İyi ya Mehmet Ali bey,biz de zaten öyle diyemediğimiz için Karen Fogg’un çocukları diyoruz…….
M.A.Birand umulmadık bir anda öldü !
İyiler ve özellikle kötüler duraksadılar,
Özeleştiri yaptılar.
Ölümün her an kişinin ensesinde olduğu gerçeğini bir kez daha hatırladılar.
Günahlarla,sevaplarını kendilerince kantara vurdular.
İnsani duygularla M.A.Birand’a rahmet dilerim.
Birand’ın günahları çoktur.
Geçmişinde;
Yolsuzluklar,dolandırıcılıklar,güveni kötüye kullanmak,
yetki aşımı yapmak,yakınlarını zenginleştirmek gibi suçlar bulunan kişiler
ülkeyi yönetirken,Birand bu kişilerle birlikte olmuştur.
Eğer bu kişiler;
“Türkiye seninle gurur duyuyor” naralanmalarıyla omuzlara alınıyorsa,
M.A.Birand’ın ardından bu kişiler ve yandaş medya,
ağıtlar yakacak,övgüler düzecektir.
Ayaklar baş oldukça,
Türkiye dibe vurmaktadır.
Türkiye aykırılıkların dibine kadar yaşandığı bir ülkedir.
Onurlu ,şerefli,Devlet hizmeti yapmış aydın kişiler,
Yazarlar,çizerler,gazeteciler,akademisyenler,
Zindanlarda tutsak edilirken ,
Birand ve benzerlerinin omuzlara alınması ne kötü bir çelişkidir.
Birand’ın Yolsuzluk yapması,
Yolsuzluğunun mahkeme tarafından onanması,
bu nedenle soruşturmaya uğraması kendi kişisel ayıbıdır ve ahlakı ile ilgilidir.
Benim ilgilendiğim Birand’ın ;
Bağımsızlığımızı,laik Cumhuriyet’i,Ülke bütünlüğümüzü tehdit eden
küreselcilerle kolkola girmesi ve
Türkiye’yi satışa çıkartan çetenin içinde yer almasıdır.
Birand’ın kalemi her daim Türkiye üzerinde emperyal istekleri olanlara hizmet etmiştir.
Bir etki ajanıdır.
Yazdığı yazılarla ve düzenlediği haberlerle
Ülkesinin Ulusal çıkarlarına ihanet etmiştir.
Bölücü Kürt’çülüğü desteklemiş ve bu yönde bölücü propaganda yapmıştır.
Güçlüden yana olmuştur.
Olayı anlatan Birand’ın kendisidir ;
Uluslararası bir toplantıda rahmetli Rauf Denktaş’a şöyle der ;
* Efendim bize Karen Fogg’un çocuklaı diyorsunuz,çok gücümüze gidiyor,
sanki O….. Çocukları diyorsunuz gibi geliyor.
*İyi ya Mehmet Ali bey,biz de zaten öyle diyemediğimiz için Karen Fogg’un çocukları diyoruz.
…. !!!
MA.Birand’ın ölümünden önce değerli Rifat Serdaroğlu şöyle yazdı ;
İKİ  BAKİRE
Mehmet Barlas ve Mehmet Ali Birand. 70 yaşlarını aşmış iki vatandaş. İkisi de 45-50 yıldan bu yana, yani  yaklaşık yarım asırdır gazeteci-televizyoncu-medya kuruluşu yöneticisi olarak Türkiye’nin gündemine yön veren adamlar…
Türkiye son yarım asırda;  Darbeler-sıkıyönetimler-devlete karşı silahlı isyanlar- iç savaş kışkırtmaları-sağ, sol hareketleri-terör olayları-çok sayıda toplumsal olaylar yaşadı. Bu olaylarda on binlerce gencimiz, on binlerce vatandaşımız, binlerce askerimiz-polisimiz-güvenlik görevlimiz- doktorumuz-mühendisimiz-gazetecimiz-sağlık memurlarımız-öğretmenlerimiz hayatlarını kaybettiler…
Bu olayların faturaları öncelikle siyasetçilere, sonra askerlere, aydınlara, inançlı Müslümanlara, sağcı-solcu fikir adamlarına ve Türk gençlerine kesildi.İki Mehmet, bu olaylar sebebiyle hiç suçlanmadılar, yargılanmadılar.
Onlar birer bakire kadar temizdiler ve hep öyle kaldılar. Bugün için ikisi de, dünya ölçülerine  göre ciddi büyüklükte  servet sahibidirler.
-Kendilerine kıymet veren salak siyasetçileri yönettiler, “Demokrat”  oldular.
-Gün oldu, darbecileri alkışladılar, darbe sonrası en sıkı “Askerci” oldular.
-Tekrar demokrasiye geçildiğinde askeri kötülediler,birer “Avrupacı” oldular.
-Amerikancı oldular, Rusçu, Çinci, Almancı oldular.
-Afganistan’a gidip, “Talibancı” oldular.
-Şam’a,Kandil’e gidip, PKK’lılarla sarmaş dolaş olup,“ Apo’cu” oldular…
Yani her kılığa gidiler,her şey oldular.Patronlarına çok kazandırdılar, kendileri de kazandılar ama hep yargılayan, suçlayan oldular.  Başta siyasetçiler olmak üzere herkesi suçladılar, karaladılar.
Kimse bunlara; “Yahu arkadaş, senin bu yarım asırda yaşadığımız olaylarda hiç günahın yok mu, toplumu yanlış yönlendirmen yok mu, sen patronunun ve kendinin menfaati için zamana göre neler yazdığının farkında değil misin, arşivlerden utanmıyor musun”,  diye sormadı…
İki Bakire’nin yaşları 70’i geçti, hala iktidarın kavuğunu sallamaya devam ediyorlar.
***
Söz değerli gazeteci Hayrullah Mahmut’tadır ;
Takdir-i İlahi ve/veya Birand öldü?!
“Geçmişten adam hisse kaparmış…
Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
Tarihi tekrrür diye tarif ediyorlar!
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?!”
Mehmed Akif Ersoy
…………………..
Takdir-i ilahi?!
Demem o ki:
MAB öldü.
Demem şu ki:
BOP’a, Kürt baharına, BOP’eşbaşı AKP’ye gönül vermiş bir gazeteci öldü.
Birand’ın ailesinin, sevenlerinin, çalışma arkadaşlarının başı sağolsun.
Sözün özü:
Allah rahmet eylesin.
Nokta.
………………….
F’Altaylı?!
Mealen diyor ki:
“Silivride’kileri sevmek zorunda mıyım, gitmedim, gitmem!”
“Onların benim meslektaşım olduğunu nereden biliyorsunuz!”
Bu noktada sorulması gereken doğru soru şu:
F’Altaylı, Bekaa’ya, Apo’yla görüşmeye giderken, sevdiği için mi gitti yoksa gazetecilik yapmak için mi?!
Demem o ki:
Gazeteci olmak demek, “kişisel menfaat” adına iktidarın hoşuna giden şeyleri söylemek, yazmak değildir.
Doğru soruları sormak demektir.
Demem şu ki:
Gazeteci olmak demek, nefret ettiğin insanların da haklarını savunmak demektir.
Eğer ortada bir yanlış var ise o yanlışa dikkat çekmek demektir.
Sözün özü:
Konu sevip sevmeme meselesi değil, korkup korkmama meselesi!
Kendi çıkarlarını meslek, kamu çıkarlarının üstünde tutup tutmama meselesi!
Kaldı ki, F’Galatasaraylı gazetecilerden biri bu dünyadan göçüp gitti.
Netice:
Öcalan’la görüşmekten korkmayanlar, Silivri’deki meslektaşları ile görüşmekten korkuyor?!
Apo’yla söyleşi yapmaya giderken korkmayanlar, Esad’la söyleşi yapmaya giderken korktular ve gitmediler!
Mesele budur.
Nokta.
………………….
F’Ardıç?!
Mealen diyor ki:
Kurtuluş Savaşı yoktu, Milli Direniş yoktu, Kuvay-i Milliye yoktu!
Ne vardı?!
Almanlar’ın perde arkasında kurduğu Teşkilat-ı Mahsusa vardı.
İttihat Terakki vardı.
O yüzden halk isyan etmez, kimse beklemesin!
“Kurtuluş Savaşı bir halk savaşı değildir!”
Şimdi bu lafın neresine ne diyeyim, neresine ne ekleyeyim!
Demem o ki:
Tencere kapak misali, AKP iktidarında Ardıç kendini buldu.
Okumak cehaleti alsa da, Engin Ar’sız için ‘Eşek’lik baki!
Şekerim, bir devletin başkenti işgal altında ise ne olur, ne yapılır?!
Milli Direniş’i kim örgütler!?
Ordular ne için vardı?!
Gayr-ı nizami harp ne demektir, hangi şartlarda hayata geçirilir?!
Demem şu ki:
Halkı, vatandaşı örgütleyen, organize eden Asker’dir!
İstanbul işgal altındayken, gayr-i nizami harp kuralları içinde ‘Direniş’i örgütleyen asker’di.
Ordu, güvenlik için vardır.
Irak’ta Saddam sonrası Direniş’i kim örgütledi?!
Ebu Gureyp’teki işkenceleri kim fotoğraflayıp dünyayı haberdar etti?!
Sözün özü:
Engiz Ar’sız’a kalsa, Kanuni de yok, Napolyon da, Gazi de, İsmet Paşa da, Fevzi Paşa da…
Varsa yoksa Fetullah Gülen var, Gül var, Erdoğan var, Topaç var!
Belki de Özel, Fidan…
Eğer her şey Ar’sız’ın iddia ettiği gibi ise yırttı demektir.
Asalak hayatına, kaldığı yerden devam edebilir.
Ne var ki, “Acem Dilemması” ortada!?
Bir eksildiniz!
Netice:
Derin Mart, Kader Mart’ı!
Nokta.
Hayrullah Mahmut
***
Diyeceğim odur ki ;
Allah günahlarını affetsin …
Naci KAPTAN
18.01.2013
This entry was posted in AB, EMPERYALİZM, Gundem, Haber. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *