ARŞİV SANDIĞINDAN * 12 ADALARI İTALYA’YA KİM VERDİ? LOZAN UŞİ (Ouchy) ANLAŞMASI

Naci Kaptan / 19.09.2020


Eski dışişleri bakanı  Mevlütoğlu’na göre 12 Adaları Lozan’da İsmet İnönü vermiş!!! Kocaman bir yalan… Veya üzülerek yazıyorum ki Mevlütoğlu dışişleri bakanı olmasına rağmen tarihi bilmiyor.

Lozan’da iki ayrı antlaşma yapıldı. İlk antlaşma 1912 yılında Sultan V.Mehmet Reşat döneminde Lozan’ın UŞİ banliyosunda yapıldı ve 12 Adalar V.Mehmet Reşat tarafından bu antlaşma ile İtalyan’lara geçici olarak verildi. Bu tarihte henüz Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarih sahnesine çıkmamıştı.


Osmanlı başkenti İstanbul, önce 13 Kasım 1918, sonra 16 Mart 1920’de olmak üzere iki kez işgal edildi.İlk işgalde, İstanbul’un önemli ve stratejik noktaları kontrol altına alındı ancak idareye el konulmadı; ikinci işgal ile idareye el konuldu.İstanbul padişah tarafından işgal ordularına teslim edildi. Bu tarihte Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarih sahnesine yeni çıkıyordu..


18 Ocak 1919’da Paris Barış Konferansı’nda Müttefikler Ermenistan, Suriye, Irak, Filistin, Arabistan’ın Osmanlı’dan ayrılmasını kararlaştırdılar. Yunanistan ise, Bandırma civarından Akdeniz bölgesi Kalkan’a çizilecek bir çizginin batısında kalan toprakları istiyordu. Bu tarihte Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarih sahnesine yeni çıkıyordu..


10 Ağustos 1920’deki anlaşma Sevr’de yapıldı. Sevr, Karahisar mebusu Nebil Efendi’nin dediği gibi “Boşuna yorulmuşlar, Türkiye’yi yok diyeydiler, daha iyi ederlerdi” dedirten ve Türkleri yok etmeyi amaçlayan yüzlerce maddeden oluşan bir antlaşmaydı. Antlaşmayı Sadrazam Damat Ferit ile birlikte 4 kişi imzaladı. Ankara’da TBMM’nin Sevr Antlaşması’na tepkisi çok sert oldu. Ankara İstiklâl Mahkemesinin 1 numaralı kararı ile anlaşmaya imza koyan 3 kişiyi ve Sadrazam Damat Ferit Paşa’yı idama mahkûm etti ve vatan haini ilan etti. Bu tarihte Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarih sahnesine yeni çıkıyordu..


OSMANLI’nın VERDİĞİ TOPRAKLAR
Yukarıdaki sıralı bilgilerden görülecektir ki Gazi Paşa tarih sahnesine çıkıncaya kadar siyasal islamcıların sakladıkları tarihe göre çökmüş durumda olan Osmanlı, 12 adaları İtalyanlara vermekle kalmamış Kuzey Afrika dahil Ermenistan, Suriye, Irak, Filistin, Arabistan’ı da vermiştir ve bu arada İstanbul ve Anadolu müttefik düşman orduları tarafından işgal edilmiştir. Siyasal islamcıların yalanlarla yücelttikleri Osmanlı işte budur. Fakat gelin görün ki sürekli yalan söyleyerek Osmanılı’nın zayıflıklarını ve kayıplarını Atatürk dönemine yüklemektedirler.

GAZİ MAREŞAL MUSTAFA KEMAL ATATÜRK NE YAPMIŞTIR
Ankara Hükümeti’nin Yunan kuvvetlerine karşı elde ettiği zaferin ardından Mudanya Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra İtilaf Devletleri 28 Ekim 1922’de TBMM Hükümeti’ni Lozan’da toplanacak olan barış konferansına davet ettiler. Lozan’da TBMM Hükümeti, sadece Anadolu’ya saldıran ve orada yendiği Yunanlarla değil I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ni mağlup eden devletlerle de karşılaşıp hesaplaştı ve artık tarihe karışmış olan bu imparatorluğun tüm tasfiye davaları ile yüzleşmek zorunda kaldı. 20 Kasım 1922’de Lozan görüşmeleri başladı. 23 Nisan’da başlayan görüşmeler 24 Temmuz 1923’e kadar devam etmiş ve bu süreç Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanması ile sonuçlanmıştır.


LOZAN ANTLAŞMASI SONUCUNDA OSMANLI’NIN TESLİM ANTLAŞMASI SEVR YIRTILMIŞ, GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE SİLAH ARKADAŞLARININ CEPHELERDE KAZANDIĞI ŞANLI GALİBİYETLER LOZAN’DA MÜHÜRLENMİŞ VE TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN GALİBİYETİ VE KURULUŞU TESCİLLENMİŞTİR. İŞTE PADİŞAHLIK SÜRECİYLE ATATÜRK ARASINDAKİ FARK BUDUR.

OSMANLI KÖTÜ YÖNETİMLER NEDENİYLE ÇÖKEREK TESLİM OLMUŞTUR. GAZİ PAŞA ATATÜRK ÇÖKEN OSMANLI’DAN YENİ BİR DEVLET YARATMIŞTIR.


SULTAN V.MEHMET REŞAT 12 ADALARI İTALYAN’lara NASIL VERDİ

31 Mart Olayı ardından 1909’da, II. Abdülhamid Meclis-i Milli tarafından tahttan indirildi ve 65 yaşında olan Veliaht Reşad Efendi İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin desteğiyle tahta çıkartıldı. Saltanat adı olarak, asıl adı olan “Reşad” değil, “Mehmed” adının kullanması kararlaştırıldı. Sultan V. Mehmed’in padişah olduğu süreç içinde İtalyan’lar Trablusgarp’ı işgal etti.

Trablusgarp Savaşı devam ederken Balkan Savaşı’nın çıkması üzerine, Osmanlı İmparatorluğu İtalya Krallığı’ndan barış istemek zorunda kaldı. Barış antlaşması, İsviçre’nin Lozan şehrinin Leman gölü kıyısında yer alan Uşi semtinde imzalandı. Yapılan antlaşma gereğince, Trablusgarp ve Bingazi’ye tam bir özerklik tanındı. Osmanlı İmparatorluğu, buradaki askerlerini geri çekecekti. Bu İtalya’ya, Trablusgarp ve Bingazi’yi serbestçe işgal edebilme fırsatını veriyordu.

Buna karşılık İtalya, elinde tuttuğu Rodos ve çevresindeki On İki Ada’yı bir süre sonra Osmanlı İmparatorluğu’na geri verecekti. Ancak adaların Osmanlı İmparatorluğu’na teslimi hiçbir zaman gerçekleşmedi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra da adalar Yunanistan’a verildi.

UŞİ Antlaşması (İtalyanca: Trattato di Losanna (18 Ekim 1912), İtalya Krallığı ile Osmanlı İmparatorluğu arasında Trablusgarp Savaşı sonunda imzalanan antlaşmadır. Bu antlaşma İtalyan tarihinde Trattato di Losanna yani Lozan Antlaşması olarak geçmektedir. “Ouchy” Lozan’ın bir semtidir. Türkiye tarihinde 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması ile anlam karışmasını önlemek için Uşi (Ouchy) Antlaşması olarak anılmaktadır.

Posted in ANLAŞMALAR-SÖZLEŞMELER, ATATURK, Tarih | Leave a comment

ALÇAK GÖNÜLLÜLÜK

ALÇAK GÖNÜLLÜLÜK

Deniz kenarında, belki bir sabahçı kahvesinde. Kırık dökük ahşap bir masa. Omuza atılmış bir palto, belli ki biraz üşümüş, ayaklarını birleştirmiş.

Yanındakiler el pençe divan değil. Sağındaki rahat rahat sigarasını telliyor.
Kahveci ya sabah çayını ya da çok sevdiği Türk kahvesini getiriyor.
Ne silahlı korumalar var etrafta, ne olağanüstü bir durum.

Öylesine. Sıcak, samimi. Oradan geçsen bir tabure alıp yanına oturup sohbet edebilecekmişsin gibi. Hani 10 Kasım’da bir dakikalık saygı duruşuna bile saygı göstermeyen ama bugünün muktedirleri karşısında utanmadan takla atanlar var ya, onlar merak ediyor, ‘Bu adamın sırrı ne?’ diye.

‘Ölümünün üzerinden nerede ise asır  geçmiş, bu ne gözyaşı, bu ne anma? Niye duruyor bu arabalar yolda?’ Ben de diyorum ki sır bu fotoğrafta gizli. Bakabilene, anlayabilene. Ve ekleyelim: Bizim seni neden bu kadar çok sevdiğimizi hiçbir zaman anlamayacaklar. Yattığın yer nur, ruhun şad olsun… Aziz Atatürk’üm.

Posted in ATATURK, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER | Leave a comment

DOĞA, ÇEVRE, EKOLOJİ, DOĞAL YAŞAM * DOĞA KONUŞUYOR “Nature is speaking” : Shailene Woodley is Forest

Posted in DOĞA - ÇEVRE, Doga - Cevre - Ekoloji - Tarim, DOĞAL YAŞAM | Leave a comment

BALIK/ÇI

BALIK/ÇI

ERTUĞRUL COŞANER –  Jan 2, 2025


Yunanistan’da balık bol mu?
Evet hem de bol bol.
Nasıl oluyor da orada bol oluyor?

Çünkü bütün gelişmiş ülkeler aptal, biz ileri zekalı olduğumuz için. Çünkü, Yunanistan’da 40 m. derinlik sınırı var.39 m. de balık avlayamazsın,kanunen yasak.

Neden 40 metre?

40 m. derinliğe kadar güneş ışığı ulaşıyor, “posidonia” tabir edilen deniz çayırları fotosentez yapıyor, balıklar bu deniz çayırlarında hem besleniyor, hem ürüyor.

40 m. yasağıyla, işte bu üreme alanları koruma altına alınıyor. Deniz çayırında balık avlarsan,sadece o balığı değil, o balığın gelecek nesillerini de yok etmiş oluyorsun.

Peki bizde sınır ne?
24 m.
25 m. de balık avlayabilir misin?
Şakır şakır avlarsın.
E, aferin!

Aynı denizi paylaştığımız Bulgaristan’da Romanya’da balık var mı?
Bol bol var. Nasıl oluyor da oralarda bol oluyor?

Avrupa Birliği üyesi oldukları için kafalarına göre avlanma yapamıyorlar, kaç metre derinlikte balık avlayacaklarını, yılda kaç ton balık avlayacaklarını, balık stoklarını, balıkçı filolarının yönetimini ve denetimini, Avrupa Birliği yönetmeliği belirliyor.

Kurallara uyuyorlar.
Bol bol balıkları oluyor…
Türkiye’nin Avrupa Birliği müzakerelerinde
“balıkçılık faslı” ne zaman açıldı?

2006 yılında.
Müzakerelerde bir milim ilerleme var mı?
Yok.

Avrupa Birliği’ne giremesek bile, Avrupa Birliği’nin kuralları faydalı, biz o kurallara kendi kendimize uyalım diyen var mı?

O da yok!!!

Avrupa’da en fazla balıkçı teknesi kimde? Bizde.
Avrupa Birliği ülkeleri yılda kişi başına ne kadar balık yiyor?

26 kg.
Biz?
Sadece 7 kg!

Norveç’te 6 bin 400 balıkçı teknesi var.
150 ülkeye balık ihracatı yapıyor.
Türkiye’de 18 binden fazla balıkçı teknesi var.
100 ülkeden balık ithal ediyor!
Norveç’te balıkçılık bakanlığı var…

Bakın, Norveç balıkçılık bakanı, kız arkadaşıyla birlikte İran’a ve Çin’e tatile gitti. Devletin kendisine tahsis ettiği cep telefonunu yanında götürdüğü ortaya çıktı, Norveç ayağa kalktı, hem devletin telefonunu tatilde kullandığı için, hem de devletin telefonunu yurtdışında izinsiz kullanarak Norveç’in güvenliğini tehlikeye attığı için, istifa etmek zorunda kaldı.

Tıpkı Türkiye gibi değil mi?

Balıkçılık,dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde “balıkçılıktan sorumlu bakanlığa” veya”denizcilikten sorumlu bakanlığa” bağlıyken, bizde kime bağlı?

Bütün gelişmiş ülkeler aptal, biz ileri zekalı olduğumuz için. Üç tarafımız denizlerle çevriliyken, sadece kendimize ait iç denizimiz varken, deniz büyüklüğünde göllerimiz varken, biz çiftliklerde veya karadaki havuzlarda balık yetiştirmeye çalışıyoruz!..

Hamsi kavağa çıkar mı?
Öyle bir laf var ya hani.
Ağaçta balık yetiştirmeye çalışmadığımıza şükredelim…

Posted in DENİZ VE DENİZCİLİK | Leave a comment

Cemal Enginyurt ABD’nin Nutkunuzun Tutulacağı Suriye Planını Anlattı!

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Bölücü KÜRTÇÜLÜK, BOP, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, KÜRESEL POLİTİKALAR, ORGANİZE İŞLER, ORTADOĞU ÜLKELERİ, Politika ve Gundem, VİDEOLAR | Leave a comment

EMPERYALİZM/ SİYONİZM/ ORTADOĞU/ SOYKIRIM * TRUMP, GAZZE AÇIKLARINDAKİ DOĞALGAZ YATAKLARINA EL KOYMAK VE FİLİSTİN’İ İSRAİL TOPRAKLARINA KATMAK İSTİYOR!!! *

Trump’ın planı:
‘Savaş bitince İsrail,
Gazze’yi ABD’ye devredecek’


ABD Başkanı Donald Trump, uzun yıllardır İsrail ablukası altında bulunan ve son iki yıldır İsrail’in düzenlediği saldırılar sonucu 40.000’den fazla insanın öldüğü Gazze Şeridi’ne dair planının detaylarını paylaştı.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump, Truth Social hesabında Perşembe günü yaptığı bir açıklamada Gazze planına dair detayları paylaştı.

“Gazze Şeridi, savaşın sonunda İsrail tarafından Amerika Birleşik Devletleri’ne devredilecekti. Chuck Schumer gibi insanlar ve Filistinliler, bölgede yeni ve modern evlere sahip, çok daha güvenli ve güzel topluluklara çoktan yerleşmiş olacaklardı” diyen Trump, ABD Senatosu’nun Demokrat Partili Azınlık Lideri Schumer’e gönderme yaptı.

“ABD, dünyanın dört bir yanından gelen büyük geliştirme ekipleriyle birlikte çalışarak, türünün en büyük ve en görkemli örneklerinden biri olacak olan projenin inşasına yavaş ve dikkatli bir şekilde başlayacaktı” diyen Trump, “ABD’den gelecek askerlere gerek kalmayacak! Bölgeye istikrar hakim olacak,” diye ekledi.

Salı günü İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile düzenlediği basın toplantısında Trump, ABD’nin Gazze’de “uzun vadeli bir mülkiyet pozisyonuna” sahip olduğunu düşündüğünü söyledi ve 1,8 milyon Filistinlinin komşu ülkelere “kalıcı olarak” yerleştirilmesinden bahsetti. Trump, büyük bir yeniden inşa operasyonunun bir parçası olarak ABD askerlerinin bölgeye konuşlandırılmasına açık kapı bıraktı.

https://tr.euronews.com/2025/02/06/trumpin-plani-savas-bitince-israil-gazzeyi-abdye-devredecek

Image

7 Ekim 2023 Cumartesi günü Hamas “El-Aksa Operasyonu” nu başlattı. Aynı gün, Netanyahu “savaşa hazır olma durumu” olarak adlandırdı ve savaş ilan etti. 

Savaşın Bir Diğer Nedeni de Gazze’nin
Akdeniz’deki Doğalgaz Yatakları mı?

Dursun YILDIZ – Araştırmacı Yazar ve Akademisyen


Gazze Açık Deniz Gaz Sahası Bu saha Gazze Şeridi kıyısından 30 km açıkta bulunan iki doğal gaz rezerv alanından oluşuyor. Gaza Marine One ve Gaza Marine Two olarak da bilinen bu gaz sahaları, 1999 yılında British Gas Grubuna doğal gaz sahaları için bölgeyi araştırmasına izin verdiğinde keşfedildi.

“El-Aksa Operasyonu” “sürpriz bir saldırı” mıydı? Yoksa İsrail’in beklediği bir şeyler mi oldu? 

“El-Aksa Operasyonu” özellikle Gazze üzerinde yeni askeri ve siyasi hedeflere ulaşmak için İsrail’in farkında olduğu ve özenle formüle edilmiş bir plan mıydı? Bu sorular sorulmaya devam edecek. Birçok uzman, Netanyahu’nun 7 Ekim 2023’de Gazze’ye karşı savaş ilanını 2008-2009 da Gazze’yi “Cast Operation” adı ile işgalinin devamı olarak görüyor.

Bu son savaşın temel hedefini, İsrail’in Savunma (IDF) güçleri tarafından Gazze’nin açıkça askeri işgali ve Filistinlilerin anavatanlarından sınır dışı edilmesi olarak değerlendiriyor. Hedeflerin belirlenmesinde Gazze açık deniz alanındaki Doğalgaz rezervlerinin ne kadar etkisinin olduğu da tartışılan konuların arasında yer alıyor. Doğu Akdeniz’de keşfedilen hidrokarbon rezervlerinin Doğu Akdeniz ile Orta Doğu’nun kaderlerini birleştirdiğini son kitabım olan Ateş ve Su’da (4) ele almıştım. Bu makalede gelişmekte olan İsrail işgalinin Gazze’in açık deniz doğalgaz sahası ile olan ilişkisini kronolojik açıdan ve sonuçları itibariyle inceledim.

Gazze Açık Deniz Gaz Sahası 

Bu saha Gazze Şeridi kıyısından 30 km açıkta bulunan iki doğal gaz rezerv alanından oluşuyor. Gaza Marine One ve Gaza Marine Two olarak da bilinen bu gaz sahaları, 1999 yılında British Gas Grubuna doğal gaz sahaları için bölgeyi araştırmasına izin verdiğinde keşfedildi. Bu bölgede keşfedilen güvenilir gaz rezervinin yaklaşık 38 milyar m3 olduğu belirlendi. Uzmanlar bu doğal gazın Filistin’in 15 yıllık enerji ihtiyacını karşılayacağı gibi satışından gelir elde edilmesine de imkân tanıyacağını açıklamıştı.

Image

2008-2009 Gazze Operasyonları 

Aralık 2008’de İsrail kuvvetleri Gazze Şeridi’ni işgal ederken bu işgalin gerekçesini “kalıcı terörist faaliyetleri ve İsrailli sivillere yönelik Gazze Şeridi’nden gelen sürekli bir füze tehdidini ortadan kaldırmak olarak açıkladılar. Ancak bu operasyon Filistin’in Gazze şeridi açık denizindeki doğalgaz alanlarını da ilgilendiriyordu.

“Operasyon Cast LED” in ardından Tel Aviv, Doğu Akdeniz’deki Leviathan Doğal Gaz Alanının keşfini açıkladı.

Bu gaz alanı, Doğu Akdeniz’de yaklaşık 83.000 kilometrekareyi kapsayan ve Levantine Havzası içinde keşfedilen en verimli alandı. Bu alan 2009 yılında keşfedilen Tamar sahası ile birlikte ele alındığında İsrail’i ABD’li partnerleriyle birlikte (Noble Energy) tam bir enerji oyuncusu yapabilecek büyüklükteydi. (Global Research, December 30, 2013)

Image

Ancak Gazze’ye ait gaz alanları da bu geniş Levant Gaz arama alanı içinde kalmaktaydı. Bu alanların da diğer alanlarla bütünleştirilmesi birçok açıdan İsrail’in yararına olacaktı.

Gazze Açıklarındaki Gaz Sahalarının Geliştirilmesi 

Kasım 1999’da Filistin Otoritesi ile imzalanan 25 yıllık bir anlaşma ile British Gas (BG Grubu) ve ortağı, Atina merkezli ve Lübnanlılara ait Consolidated Contractors International Company (CCC) şirketine bu bölgede petrol ve gaz keşif hakları verilmişti. British Gas’ın lisansı, birkaç İsrail açık deniz gaz tesisine bitişik olan tüm Gazze Offshore Deniz Bölgesi’ni kapsamaktaydı. Gazze   kıyı şeridindeki gaz rezervlerinin yüzde 60’ının Filistin’e ait olduğu kabul edilmekteydi. British Gas Grubu 2000 yılında Gazze Marine-1 ve Gazze Marine-2 adlı iki kuyu açmıştı. Bu rezervlerin yaklaşık 4 milyar dolar değerinde yaklaşık 38 milyar m3 olduğu tahmin edilmekteydi. Bunlar British Gas tarafından açıklanan rakamlar olup bazı kaynaklar Filistin gaz rezervlerinin çok daha büyük olabileceğini açıklamıştı.

5 Ocak 2001 tarihli Orta Doğu Ekonomik Digest’ta bu sözleşmenin gaz sahasının geliştirilmesi ve bir boru hattının inşasını kapsadığı yer aldı. 21 Ekim 2007 tarihli İsrail’in Haaretz gazetesindeki haberde de bu offshore gaz alanının geliştirilmesi haklarının sırasıyla İngiliz Şirketine (yüzde 60); Lübnanlı şirkete  (yüzde 30); ve Filistin Otoritesinin Yatırım Fonuna  (yüzde 10). Şeklinde olduğu yer alıyordu. Ancak 2015 yılındaki yeni bir anlaşma ile bu oranlar değişecekti.

Image

Gazze açıklarındaki gaz alanları kime ait?

Yasal açıdan bu  gaz rezervlerinin  Filistin’e ait olduğu  genel kabul görmekteydi. Ancak Yasser Arafat’ın ölümü, Gazze’de Hamas hükümetinin seçimi ve Filistin Otoritesinin güçsüzlüğü İsrail’in Gazze’nin açık deniz gaz rezervleri üzerinde fiili kontrol kurmasını sağladı.

British Gas Grubu, bu gaz sahası ile ilgili olarak Tel Aviv Hükümeti ile bağlantılı kurmuş ancak Hamas hükümetinin   gaz alanları üzerindeki hakları bypass edilmişti.

Ariel Sharon’un 2001 yılında Başbakan olması Filistin Gazze’nin açık deniz gaz sahaları üzerindeki egemenliği konusunda olumsuz bir dönüm noktası oldu. Bu konu İsrail Yüksek Mahkemesi’nde tartışıldı. Ariel Sharon, Gazze’nin açık deniz gaz rezervlerinin İsrail’e ait olduğunu belirterek “İsrail’in asla Filistin’den gaz almayacağını” açıkladı.

The Independent’ın 19 Ağustos 2003 tarihli sayısında, “Ariel Sharon’un British Gas Grubunun İsrail’e Gazze’nin açık denizdeki kuyularından doğal gaz sağlamasına izin verecek ilk anlaşmayı veto ettiği” haberi yer aldı.

2006 yılında Gazze Şeridinde Hamas’ın seçim zaferi, Yönetimi Batı Şeria ile sınırlı hale gelen Mahmud Abbas’ın ve Filistin Otoritesinin elini çok zayıflattı.

2006 yılında British Gas  “Gazı Mısır’a pompalamak için bir anlaşma imzalamaya çalışıyordu.” (Times, 23 Mayıs 2007). Ancak İngiltere Başbakanı Tony Blair, Mısır ile yapılacak olan bu anlaşmayı engellemek amacıyla bu konuya İsrail’in çıkarları için müdahale etti.

Ertesi yıl, Mayıs 2007’de İsrail kabinesi Başbakan Ehud Olmert’in “Filistin Otoritesinden gaz satın alma” önerisini onayladı. Önerilen bu sözleşme 4 milyar dolardı ve 2 milyar dolarlık karın bir milyar doları Filistin’e verilecekti. Ancak Tel Aviv’in bu geliri  Filistin ile paylaşma niyeti yoktu. İsrail kabinesi tarafından hem Hamas hükümeti hem de Filistin otoritesi bypass edilerek British Gas grubuyla yeni bir anlaşma yapmak için yeni bir İsrail ekibi kuruldu:

“İsrail savunma yetkilileri Hamas’ın kontrolündeki hükümete nakit bir ödeme yapılmaması ve bu paranın Filistinlilere mal ve hizmet olarak ödenmesinde ısrar etti. Amaç aslında 1999 yılında Yasser Arafat yönetimi sırasında BG Grubu ile Filistin Otoritesi arasında imzalanan sözleşmeyi geçersiz kılmaktı.

BG  Grubu ile yapılması önerilen 2007 anlaşması uyarınca, Gazze’nin Offshore kuyularından  Filistin gazı, bir denizaltı boru hattı ile İsrail’in Ashkelon limanına yönlendirilecek ve böylece Filistin’in bu  doğal gazın İsrail’e satışı üzerindeki kontrolü  önlenmiş olacaktı.

Anlaşma düştü. Görüşmeler askıya alındı: 

“Mossad şefi Meir Dagan, bu gelirlerin teröre fon sağlayacağı gerekçesiyle bu anlaşmaya karşı çıktı”. İsrail’in amacı, bu Doğal Gaz alanlarının Royalty haklarının Filistin’e ödenmesini engellemekti. Aralık 2007’de BG Grubu İsrail ile müzakerelerden çekildi ve Ocak 2008’de İsrail’deki ofisini kapattı.

Masadaki Gazze’yi istila planı

İsrail askeri kaynaklarına göre Gazze Şeridi’nin istila planı Haziran 2008’de uygulamaya konuldu.

“Savunma Bakanı Ehud Barak’ın İsrail Savunma Kuvvetlerine altı ay önce operasyona hazırlanma talimatı verdiği ileri sürüldü (Haaretz, 27 Aralık 2008). Aynı ay, İsrail yetkilileri Gazze’nin doğal gazının satın alınmasına ilişkin  müzakerelere devam etmek amacıyla BG grubu ile  temasa geçti. British Gas (BG) Grubu ile müzakereleri hızlandırma kararı, Haziran ayında başlatılan Gazze’nin istilasının planlanmasıyla kronolojik olarak çakıştı. Görünüşe göre İsrail, halihazırda ileri bir planlama aşamasında olan işgalden önce BG grubuyla bir anlaşmaya varmak konusunda endişeliydi.

Dahası, BG grubu ile yapılan bu görüşmeler, Ehud Olmert hükümeti tarafından askeri bir işgalin masada olduğu bilgisiyle gerçekleştirildi. BG Grubu ve İsrailli yetkilileri arasındaki görüşmeler, 27 Aralık’taki bombalamaların başlamasından 2-3 ay önce, Ekim 2008’de devam ediyordu. İsrail Hükümeti o dönemde de Gazze Şeridi için yeni bir “savaş sonrası” siyasi-bölgesel düzenleme düşünmekteydi.

Kasım 2008’de, İsrail Maliye Bakanlığı ve Ulusal Altyapılar Bakanlığı, İsrail Elektrik Şirketi’ne (IEC) BG’nin Gazze’deki açık deniz imtiyazından doğal gaz satın alması için BG Grubu ile görüşmelere başlaması konusunda talimat vermişti. (Globes, 13 Kasım 2008). Görüşmeler devam etti ancak ilerleme sağlanamadı.

İsrail 2011’de Gazzeye bir operasyon daha gerçekleştirdi. Gazze Deniz Gaz Sahası 1999’da keşfedilmesine rağmen aradan geçen bu on iki yıl boyunca gaz hala çıkartılamamıştı. İsrail Filistinlilere ait doğalgaz sahalarının geliştirilmesini ve Filistin’in enerji güvenliğinin sağlanmasını sürekli olarak engelliyordu.

2014 yılında İsrail Hamas’a karşı beşinci Gazze operasyonunu gerçekleştirdi. 

2015’in başlarında Gazze Deniz Gaz Sahası, keşfedilmesinden on altı yıl sonra da hâlâ geliştirilmemişti. 2015 ortalarında Filistin Yönetimi, Gazze Deniz Gaz Sahasını geliştirmek için British Gas ile müzakerelere yeniden başladı ve şirkete verdiği münhasır hakları iptal etti. Filistin Yatırım Fonu gaz sahalarındaki hissesini yüzde 10’dan yüzde 17,5’e çıkardı. Consolidated Contracting Company gaz sahalarında %27,5 hisseye sahipti. 2016 yılının Nisan ayında Shell, British Gas’ın Gazze gaz sahalarında sahip olduğu %55 hisseyi devralarak British Gas’ı satın aldı.

Bir diğer deyişle İsrail’in Gazze deniz sahasındaki gazın geliştirilmesine müsaade etmemesi ve engel çıkarması üzerine British Gas sahadaki hissesini 2016’da Shell’e satmıştı. Daha sonra, Shell de Filistin ve İsrail hükümetleri arasında sahanın kullanımı konusundaki belirsizlik ve sahanın geliştirilmesi konusunda netlik bulunmamasından dolayı 2017’de konsorsiyumdan çıkma talebini Filistin tarafına iletmişti.

Shell’in 2018 yılında sahadaki hissesinden vazgeçmesinden bu yana Filistin Yatırım Fonu, hisseleri devralacak yeni bir yabancı grup arayışına girmiş ve 2021 yılında Mısır’ın devlete ait gaz şirketi EGAS ile görüşmelere başlamıştı.

Bu dönemde İsrailli yetkililer, Hamas’ın 2014/2015’ten bu yana elinde tuttuğu iki İsrailli sivili ve iki İsrail Savunma Kuvvetleri askerinin cesetlerini iade etmesi konusunda bir ilerleme kaydedilene kadar hükümetin gaz sahasının gelişimini engelleyeceğini açıkladı

Şubat 2021’de hem Mısır hem de Filistin Yönetimi (PA), Gazze Şeridi açıklarındaki Gazze Deniz sahasının geliştirilmesine ilişkin bir mutabakat zaptı imzaladı. Mutabakata göre Mısır Doğal Gaz Holding Şirketi (EGAS), Akdeniz’den doğal gazı çıkarıp Filistin bölgelerine nakletmeye yönelik bir anlaşma üzerinde Filistin Yönetimi ile birlikte çalışacaktı. Ancak bu anlaşmada İsrail tarafı olmadığı için ilerleme kaydedilemedi.

Mısır’ın İsrail’in Gazze doğalgazı üzerine koyduğu 21 yıllık ambargoyu kırıp Filistin’e yardım için  üstlenmeye çalıştığı barışçıl  rol de  işe yaramadı.

Ancak 16 Haziran 2023 tarihinde yani bundan 4 ay önce İsrail hükümeti yaptığı açıklamada, Gazze Marine açık deniz gaz sahasını geliştirmek için ilgili bakanlıklarına Mısır ve Filistin Yönetimi (PA) ile işbirliği yapmaları için ön onay verdiğini duyurdu.

Bazı uzmanlar bu gelişmeyi şöyle yorumladı. “Bunlar, Filistinlilere uzun vadeli ekonomik destek sağlayabilecek ve bölgesel normalleşmenin genişletilmesi olasılığını artırabilecek türden büyük projeler. Ancak Mısır’ın tüm taraflara hatırlatması gerektiği gibi, projenin başarısı İran destekli Gazze merkezli teröristlerin eylemlerine bağlı olacak.”

Ancak bu duyuru da daha önceki açıklamalar gibi hiçbir sonuç oluşturmadan başlayan savaş nedeniyle yürürlükten kalktı.

Gazze ve Enerji Jeopolitiği 

Gazze’nin işgali, diğer askeri ve siyasi amaçlarının yanı sıra İsrail’in bu bölgedeki gaz alanlarını tam kontrol altına alma amacına da yöneliktir.

İsrail’in Gazze şeridinde askeri ve siyasi hedefleri tam olarak ortaya çıkmamış olsa bile bu gelişmeler sadece Gazze şeridinin değil tüm Filistin’e ait doğal gaz rezervleriyle ilgili bazı   sonuçlar da doğuracaktır.

İsrail başlattığı bu savaşın sonunda Gazze Şeridinde yeni bir bölgesel idari düzenlemeye gidebilir. Ayrıca eline geçen bu fırsatı kullanarak tüm Gazze sahil şeridini askeri kontrol altına da alabilir.  Dolayısıyla Gazze’nin açık deniz alanlarındaki egemenliğini sonlandırıp Filistin gaz sahalarına el koyup bu rezervleri kendi gaz alanları ile birleştirebilir.

Bu bölgede yer alan açık deniz tesisleri, Kızıl Deniz’de bir petrol boru hattı terminali olan Eilat limanına ve  Aşkelon ve Hayfa limanları üzerinden Türkiye ile görüşmeleri yapılacak olan  İsrail’in enerji taşımacılığı koridoruna bağlantılıdır. Burada öngörülen şey, İsrail’in Trans-İsrail Eilat-Ashkelon boru hattını Ceyhan Terminali üzerinden Bakü Tiflis Ceyhan (BTC) boru hattına bağlamaktır.

Image

Sonuç ve Değerlendirme

2006 yılında Hamas’ın Gazze’de seçimle yönetime gelmesinden sonra 2007 yılından itibaren, İsrail tarafından Gazze ablukaları sıkılaşmış ve 5 kez tekrarlanan askeri operasyonlar başlatılmıştı. Bu dönemde Gazze Şeridine siyasi tecrit artmış ve böylelikle Gazze sahilindeki doğalgazın üretimi ve Filistin’in bundan yararlanması engellenmiştir. Ayrıca bu süreçte Filistin’in doğalgaz üzerindeki egemenlik hakkı da tartışmalı hale getirilmiştir.

İsrail 1999 yılında gazın keşfinden bu yana izlediği politika ile Filistin’in Gazze açık denizindeki doğal gaz haklarından yararlanmasını zamana yayarak önlemiştir. Ancak Filistinliler bu haklarını gündemde tutmak için Doğu Akdeniz Gaz Forumu gibi çeşitli uluslararası etkinliklere katılmış ve eylemler yapmıştır. Son olarak 2022 yılının Eylül ayında Gazze Limanında düzenlenen etkinlikte doğalgaz haklarının gasp edilmesi protesto edilmişti.

Son 24 yılda Filistin tarafının gösterdiği çabalar Filistin-Gazze açık denizindeki kendilerine ait doğalgazın geliştirilmesi için yeterli olmamıştır. Bir diğer deyişle İsrail, özellikle Gazze şeridinde Hamas’ın yönetime geçmesinden sonra Gazze açık deniz doğalgaz yataklarının geliştirilmesine olumlu bakmamıştır. Bu konuda sonuç alınmasını birçok şarta bağlamış, zamana yaymış ve Gazze şeridindeki enerji ve dolayısıyla su ablukasının devamını sağlamıştır.

Gazze’nin açık denizi gaz sahasındaki doğal gaz ekonomik olarak İsrail’in mutlaka sahip olmak isteyeceği kadar büyük bir rezerv değildir. Ancak İsrail’in buradaki karşı duruşu esas olarak Gazze üzerinde uyguladığı ambargo ile bölgenin su ve enerji konusundaki kendisine olan bağımlılığın azalmasını önlemeye yönelik bir karşı duruş olmuştur. Bu da Filistin’in uluslararası hakkı olan doğalgazdan mahrum bırakmış ve su ve enerji konusunda Katar’dan gelecek olan yardıma ve sefalete mahkûm etmiştir.

Gazze açık denizindeki doğalgazın çeyrek asra yakın bir süredir geliştirilmesinin engellenmesi İsrail’in Filistin’i tecrit ve kontrol politikasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü Gazze Şeridi İsrail’in kendisine temin ettiği su dışındaki suyu kendi yeraltı suyu ve deniz suyu arıtma tesislerinden sağlamaktadır. Bu iki su kaynağı da enerjiye ihtiyaç duyuyor. Enerjiyi kontrol eden ve kısıtlayan İsrail bu durumda su teminini de kısıtlamış oluyor.

Bu nedenle İsrail’in Gazze şeridinin işgaline yönelik bir karar alınırsa ki kısmen de olsa bu işgal operasyonu başlayacaktır, Bu durumda Gazze’nin bu doğalgaz rezervini ele geçirip ekonomik fayda sağlamaktan daha çok Filistin’i bu gazın faydalarından mahrum etmek gibi stratejik bir amaç taşımakta olduğu söylenebilir. Bu durum aynı zamanda, İsrail’in birçok alanda yaptığı gibi Filistin’i uluslararası hukuka dayalı hakları olmayan veya bunları elde etmekten uzak güçsüz bir yönetim konumuna mahkûm etmesi olarak da değerlendirilebilir. Şimdi sorulması gereken güncel soru Filistinlilerin Gazze vadisine veya güneydeki bir başka bölgeye toplanması sonrasında su ve enerji sorunlarının bitip bitmeyeceğidir. Bu sorunun ve yıllardır yaşanan sefaletin artarak süreceği görülmektedir.

Aslında bölgenin geleceği ile ilgili ister ekonomik ister stratejik açıdan ne söylenirse söylensin Gazze şeridinin ve bölgenin geleceği için kartların yeniden karılacağı ve bölgenin güvenlik mimarisinin yeniden oluşturulacağı açık olarak görülmektedir. Bu kartların yeniden karılacağı süreçte su ve enerji kaynakları ile bunların kontrolü dış pazarlara iletim yollarının denetimi yine çok önemli bir rol oynayacaktır.


Kaynaklar

[1] Michel Chossudovsky, Global Research, October 8, 2023

[2] Gaza Marine https://www.massader.ps/en/project/1518343423

[3] Israel Green-Lights Gaza Offshore Gas Development June 18 2023. https://www.fdd.org/analysis/2023/06/18/israel-green-lights-gaza-offshore-gas-development/

[4] Yıldız Dursun 2017 Kuzey Irak’tan Kıbrıs’a Ateş ve Su. Yeni Ortadoğu Akdeniz. Bizim Kitaplar. İstanbul 2017.


https://strasam.org/ua-iliskiler/uluslararasi-sorunlar/savasin-bir-diger-nedeni-de-gazzenin-akdenizdeki-dogalgaz-yataklari-mi-2470#google_vignette

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, FAŞİZM, GÖÇLER-GÖÇMENLER, İSRAİL - SİYONİZM, KÜRESEL POLİTİKALAR, SAVAŞLAR-ÇATIŞMALAR | Leave a comment

EMPERYALİZM * ORTADOĞU * Gazze’yi alan, California’yı verir

Gazze’yi alan, California’yı verir

Mehmet Ali Güller- 06/02/2025


ABD Başkanı Donald Trump el yükseltti: Daha önce Filistinlileri Gazze’den sürme niyetini açıklayan Trump, İsrail Başbakanı Netanyahu’yla ortak basın toplantısında “ABD Gazze’yi devralacak, oraya sahip olacağız” dedi.

Ama baştan belirtelim:
Gazze’yi almaya kalkan,
California’yı verir! Çünkü:

Yayılmacı Trump

Evet, Trump “Filistinlileri Gazze’den Mısır ve Ürdün’e sürme” hedefini ilan etti; Netanyahu “Ortadoğu’da Trump’la yeni harita çizeceklerini” söyledi; Trump Netanyahu’ya hak verdi, “masası Ortadoğu büyüklüğünde ise kaleminin İsrail küçüklüğünde olduğunu” belirtti; ardından Trump “ABD’nin Gazze’ye sahip olacağını” açıkladı; Netanyahu bunun “tarihi değiştirecek” önemde bulduğunu belirtti.

Böylece Trump “Amerika’yı yeniden büyük yapma” programının yayılmacı içeriğine Grönland, Kanada ve Panama Kanalı’ndan sonra Gazze’yi de ekledi. Yayılmacı Trump’ın söylemesiyle Google Harita, Meksika Körfezinin adını Amerika Körfezi diye değiştirdi bile…

USAID’ı yayılmacı programa uyarlama

Trump koltuğa oturmasının üzerinden daha 15 gün geçmeden, ABD’yi dört uluslararası organizasyondan çekti: Çin ve Küresel Güney’e tepki nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü ve Paris İklim Anlaşması’ndan; Filistin’e destek verdiği için BM İnsan Hakları Konseyi ile BM Yakındoğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındılık Ajansı’ndan (UNRWA) çekildi.

Trump ayrıca “İran’a azami baskı” politikası için bir başkanlık kararnamesi imzaladı.

Trump ve Devlet Verimlilik Dairesi’nin (DOGE) başına atadığı Elon Musk’ın ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı‘na (USAID) karşı yaptığı hamleler ise kirli geçmişe sahip bu örgütü yok etmek için değil, bu örgütü daha kirli bir şekilde kullanabilmek içindir.

Evet, emperyalist ABD’nin yumuşak güç aygıtlarından USAİD özellikle 90’larda Doğu Avrupa’daki antikomünist dönüşümde, sonrasında çeşitli renkli darbelerde görev aldıysa da, son yıllarda daha çok kültürel konularda çalışmaktaydı. Bunu yetersiz göre Trump ve Musk’a göre USAID bütçesinin hakkını vermiyor, ağırlıkla LGBT’lileri destekliyor!

Sonuç olarak Trump ve ekibi, USAID’i Dışişleri Bakanlığı’na bağlayıp (belki adı dahil) yeniden dönüştürerek, yayılmacı programa uygun bir şekilde kullanmak istiyor. Musk’ın USAID’i -öyle olmadığı halde- “ABD’den nefret eden radikal solcu Marksistlerden oluşan bir yılan yuvası” diye nitelemesi ise işte bu dönüşüm için gerekli olan neo-McCarthy’ciliktir.

Dijital/tekno-neoliberalizm

Trump ve ekibi, esas olarak neoliberal programdan daha ötesini temsil ediyor. Trump’ın orkestra şefliğindeki yeni iktidar, ağırlıkla sosyal medya devleri, yeni teknoloji şirketleri, kripto paracılar, yeni finans kapital şirketlerinin doğrudan ya da dolaylı temsilcilerinden oluşuyor. (Bu sermaye ve programı için yeni bir kavramsallaştırma şart; örneğin Yanis Varoufakis’in “tekno feodalizm”i dar kalıyor bu “dijital/tekno-neoliberalizm” için.)

Son 20 yılda adım adım semirerek ABD’nin en büyük sermaye grubu haline gelen ve bugün Trump’ın arkasına dizilen bu kesim, Amerikan devlet aygıtını kendi çıkarlarına göre yeniden biçimlendirmeye çalışıyor. Trump-Musk sağcılığı üzerinde şekillenen bu girişim ise kaçınılmaz olarak ABD içindeki güç mücadelesini sertleştirecektir.

Bu mücadelenin sertleşmesi ise hem bazı eyaletlerin (aslında devletlerin) Amerika Birleşik Devletleri’nden ayrılma eğilimini hem de iç savaş riskini artıracaktır. O nedenle Gazze’yi almaya kalkan, California’yı vermek zorunda kalacaktır.

15 gün içinde Grönland nedeniyle müttefiki AB ile ve Gazze nedeniyle müttefiki Körfez ile gerilen ABD, asıl içeride gerilecek sorunlara gebedir.

Mehmet Ali Güller

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, FAŞİZM, İSRAİL - SİYONİZM, ORTADOĞU ÜLKELERİ, TERÖR | Leave a comment

DOĞA, ÇEVRE, EKOLOJİ * NATURE IS SPEAKING “DOĞA KONUŞUYOR” GÖKYÜZÜ

Posted in DOĞA - ÇEVRE, Doga - Cevre - Ekoloji - Tarim, DOĞAL FELAKETLER, DOĞAL YAŞAM | Leave a comment

FEYM Grubu ve AYAcademy Bilgilendirme Bülteni (06 Şubat 2025)

FEYM Grubu ve AYAcademy
Bilgilendirme Bülteni
(06 Şubat 2025)


1. Ermeni Meselesi / Ermeni Haberlerindeki İddialar / Azerbaycan ile İlgili Gelişmeler:

a.  Paşinyan ABD milletvekilleriyle bir araya geldi. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, ABD Senatosu ve Kongresi temsilcileriyle bir araya geldi: Senatör Roger Wicker (Cumhuriyetçi Parti), Kongre Üyesi Andy Harris (Cumhuriyetçi Parti), Kongre Üyesi Frank Pallone (Demokrat Parti) ve Kongre Üyesi Richard Hudson (Cumhuriyetçi Parti). Ermenistan hükümeti, toplantıda Ermenistan ile ABD arasındaki stratejik ortaklığın geliştirilmesine yönelik imkanların ele alındığını bildirdi. Açıklamada “Başbakan Paşinyan, Ermenistan Cumhuriyeti ile ABD arasındaki stratejik ortaklık belgesinin imzalanmasının önemini vurguladı ve Ermenistan Cumhuriyeti Hükümeti’nin ABD ile tüm alanlarda iş birliğini derinleştirme ve genişletme taahhüdünü vurguladı. Başbakan, ABD’nin Ermenistan’ın kamu yönetimi sisteminin verimliliğini artırma, demokratik kurumları güçlendirme ve reformları uygulama konusundaki sürekli desteğini de vurguladı,” ifadeleri yer aldı.

https://www.panorama.am/en/news/2025/02/05/Pashinyan-US-lawmakers/3110229

b.  İran’ın Ermenistan Büyükelçisi Mehdi Sobhani Erivan’da düzenlediği basın toplantısında “İran, bölgesel ulaşım yollarındaki engellerin kaldırılmasından yanadır, ancak herhangi bir ülkelerin egemen toprakları dışında koridorun oluşturulmasına karşı çıkacaktır. Zangezur Koridoru hem Ermenistan hem de İran için tehdit oluşturuyor” dedi. Büyükelçi, “Yolların engellerinin kaldırılmasına karşı değiliz, ancak yalnızca ülkelerin ulusal ve bölgesel egemenliklerine dayanarak uygulanırsa. Ermenistan topraklarındaki yolların engellerinin kaldırılmasından yanayız, ancak bu ulusal egemenliğe ve toprak bütünlüğüne saygı temelinde yapılmalıdır” dedi. Sobhani, “İran, koridor mantığını içeren herhangi bir yola karşıdır” diye vurguladı.

https://en.armradio.am/2025/02/06/iran-opposes-extraterritoriality-in-regional-unblocking-ambassador/

https://massispost.com/2025/02/iran-opposes-the-so-called-zangezur-corridor-calling-it-harmful-to-both-armenia-and-iran-mehdi-sobhani/

c.  Ermenistan Başbakanı Nikol, Washington D.C. ziyareti sırasında Ermeni-Amerikan toplumunun temsilcileriyle bir araya geldi. Paşinyan, konuşmasında Ermenistan Cumhuriyeti’nin kendisinin en yüksek ulusal hedefi olduğunu vurgulayarak, ülkenin kendisinden daha büyük bir hedef olamayacağını belirtti. Ermenistan’ın yalnızca diğer hedeflere ulaşmanın bir aracı olmadığını, aslında nihai amacın en yüksek ulusal özlem olduğunu vurguladı. Başbakan ayrıca Gerçek Ermenistan kavramından, ülkenin dengeli ve pragmatik politikalarından ve hem iç hem de dış zorluklardan bahsetti. Hükümetin bu zorlukları ele almak ve Ermenistan’ın istikrarını ve ilerlemesini sağlamak için devam eden çabalarını özetledi.

https://massispost.com/2025/02/prime-minister-nikol-pashinyan-meets-with-representatives-of-the-armenian-american-community/

d.  AVİM web sitesinde “PAŞİNYAN’IN DAVOS AÇIKLAMALARI VE ERMENİSTAN DIŞ POLİTİKASINDA YENİ DÖNEM” başlıklı makale yayınlanmaktadır. Analiz “Bilindiği üzere geçtiğimiz ay Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısı Davos’ta gerçekleşmiştir. Paşinyan da bu toplantıya katılmıştır. Paşinyan, Davos ziyaretinde ikili görüşmeler ile birlikte panel konuşması da yapmıştır. Ermenistan’ın AB üyeliği girişimi, Azerbaycan ile barış süreci, Rusya ile ilişkilerinde yaşanan gerginlik ve Batı yanlısı tutumunun giderek açıklık kazandığı bu karmaşık süreçte, Paşinyan’ın toplantıda yaptığı açıklamalar ayrı bir önem kazanmaktadır. Gündemde yerini koruyan AB üyeliği süreci ile ilgili yasal sürecin devam ettiğini belirten Paşinyan, Ermenistan’ın günden güne AB’ye yakınlaştığını da eklemiştir. Paşinyan, bu yaklaşmanın sebebini, AB’yi demokrasinin beşiği olarak gördüğünü ve Ermenistan’ın da demokrasi temelli bir ülke olduğunu öne sürerek açıklamıştır. Ekonomik açıdan da AB ile ilişkilerin gelişmesine ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Paşinyan, Azerbaycan ve Türkiye ile sınırların kapalı olmasının ekonomik darlığa sebep olduğunu da eklemiştir. Barış Kavşağı projesinin Türkiye ve Azerbaycan’ın yanı sıra Gürcistan, İran ve AB ülkeleri ile de lojistik ve ekonomik hususlarda iş birliğine kapı açacağını ayrıca belirtmiştir.” tespitleriyle başlamaktadır.

https://avim.org.tr/tr/Analiz/ABD-SENATORLERININ-YABANCI-LOBILERLE-ILISKILERI-MENENDEZ-DAVASI

2.  Yunan Sorunları / Yunan Haberlerindeki İddialar “” işareti içinde gösterilmiştir / Kıbrıs ile İlgili Gelişmeler:

a.  Yunan Haberleri: “Erdoğan ülkemize yönelik iddialarından geri adım atmıyor. Girit’in kuzeyine bir savaş gemisi gönderdiği bildirildi. Türkiye, Ege’nin uluslararası sularında dahi ülkemize yönelik iddialarından geri adım atmıyor. Türkiye Milli Savunma Bakanlığı kaynakları, Ankara’nın , GKRY-Girit elektrik bağlantı kablosunun döşenmesi için uluslararası sularda araştırma yapan iki İtalyan araştırma gemisinin bulunduğu   Girit’in kuzeyine bir korvet gönderdiğini, bunun nedeninin de ‘Türkiye’nin orada çıkarları olduğunu’ belirttiler.”

https://www.pentapostagma.gr/ethnika-themata/ellinotoyrkika/7290301_den-kanei-piso-o-erntogan-stis-diekdikiseis-toy-eis-baros

3.  AYAcademy Bülteni

“Estetize Edilmiş Savaş: Walter Benjamin’in Savaş Eleştirisi” başlığı ile yayınlanan akademik makaleye ilişkin bilgiler ve erişim linkleri AYAcademy’nin aşağıdaki sosyal medya kanal linklerinde yayınlanmaktadır.

https://www.instagram.com/ayacademy.org.tr/
https://www.facebook.com/ayacademy.org.tr/
https://www.linkedin.com/company/ayacademy/
https://www.threads.net/@ayacademy.org.tr
https://www.tiktok.com/@ayacademy.org.tr
https://twitter.com/ayacademy_tr
https://t.me/AYAcademyTelegram
https://www.youtube.com/@AYAcademy_TR

Saygılarımla,

Serkan KORKMAZ

Posted in ERMENİ SORUNU, FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI | Leave a comment

ADD’den DUYURU * BASINA VE KAMUOYUNA

BASINA VE KAMUOYUNA


Suriye’de yaşananlar bağlamında bölgemizdeki ve dünyadaki son gelişmelerden alınacak çok ders olduğu açık.

İlk ders; 2011’den itibaren -tüm uyarılara karşın- uygulanan yanlış politikaların ve yapılan vahim hataların bedeli olarak, başta güneyimizdeki kukla terör devletçikleri ve demografik yapımızı tarumar eden milyonlarca sığınmacı olmak üzere çok ciddi bir dizi sorunla karşı karşıya kaldığımız ve bu sorunları; borca batmış bir hazine, üretimden kopmuş krizden krize sürüklenen bir ekonomi, çökmüş bir eğitim sistemi, adalet dağıtamayan bir yargı düzeni, yaralı bir demokrasi, sivil ve asker aşırı politize olmuş bir bürokrasi ve halkın güvenini büyük ölçüde yitirmiş bir iktidarla aşmak zorunda olduğumuzdur.

İkinci ders; 21. yüzyılın Sevr’i olarak yürürlüğe sokulan ve ABD Dışişleri Bakanı C. Rice’ın Ağustos 2003’de açıkladığı üzere, Kuzey Afrika’dan Çin sınırına kadar 22 ülkenin -etnisite, din ve mezhep temelinde parçalanarak- sınırlarının ve rejimlerinin değiştirilmesini amaçlayan Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) adım adım yürüdüğünün, Afganistan, Irak ve Libya’nın ardından Suriye’nin de halledildiğinin, sıranın İran’a geldiğinin ve nihai hedefinin ülkemiz -haritası ile sabittir- olduğunun görülmesi gerektiğidir.

Üçüncü ve en önemli ders ise, hep öyleydi ama asıl şimdi, Türkiye için izlenecek tek yolun Atatürkçü Düşünce Sistemi (Kemalizm) olduğu ve BOP’un ancak, akıl ve bilim rehberliğinde Laik Cumhuriyet, Antiemperyalist ve Üniter Ulus Devlet, Ulusal Birlik, Hukuk Devleti ve Demokrasi güçlendirilerek engellenebileceğidir.

Yıllardır ülkemizi yönetenler keşke, Büyük Atatürk’ün eşsiz dehasıyla paha biçilmez deneyimlerinden süzdüğü altın değerindeki;

“-Komşularımızın iç işlerine karışmayın!
-Kuzey komşumuz (SSCB-Rusya) ile iyi geçinin!
-Arap ülkelerinin aralarındaki mezhep çatışmalarında taraf olmayın!
-Sorulmadan akıl vermeyin!
-Emperyalist ülkelerin planlarına alet olmayın!”

öğütlerine uysalar, O’nun devleti maceracılıktan uzak durarak namus ve liyakatla, akıl ve bilimle yönettiği için başarılı olduğunu görebilselerdi..

Herhalde artık herkes anlamış olmalıdır; coğrafyamızda, Üniter Ulus Devlet değilseniz, “Laik, Demokratik, Sosyal, Hukuk Devleti” niteliklerine sahip bir rejiminiz, sağlam bir iç cepheniz, güçlü ve siyasi etkilere kapalı bir ordunuz yoksa, halkınız uluslaşamamışsa, bölge devletleri olarak (1934 Balkan Antantı, 1937 Sadabat Paktı gibi) saldırmazlık ve işbirliği örgütleri de kurmamışsanız bağımsız bir devlet olmayı sürdürmeniz de, emperyalizmin saldırılarından korunmanız da, barış içinde yaşamanız da, bütün kalmanız da zor, hatta olanaksızdır.

Sahaya bakıldığında görülen, İsrail’in önünün açıldığı, “Arz-ı Mev’ud” (Ken’an Diyarı) hedefine yürüme motivasyonunun güçlendiği, topraklarını genişletmeye devam edeceği, batıya petrol ve gaz akışının güvenceye alındığı, tıpkı Afganistan, Irak ve Libya gibi Suriye’nin de daha uzun yıllar kan gölü olmaya devam edeceği ve bölgenin kolay kolay istikrara kavuşamayacağıdır.

Önderinin başına 10 milyon dolar ödül koyduğu HTŞ ile anlaşıp diğer selefi örgütlerin ve yıllardır eğitip donattığı PYD(YPG)’nin katkılarıyla parçalayarak sınırlarını ve rejimini değiştirdiği Suriye’yi (tıpkı Afganistan’ı Taliban’a teslim ettiği gibi) görünürde bu örgütlere (aslında İsrail’e) teslim eden ABD gibi bir ülkeye güvenip -yine- peşine takılarak kazançlı çıkma hayaline kapılmak büyük hata olur.

Diğer büyük güçlerin tavırları; örneğin Çin’in sessizliği, Rusya’nın 60 küsur yıllık müttefikini ortada bırakması, İngiltere’nin perde gerisinde her zamanki işini yapması ve Almanya dahil AB ülkelerinin suya sabuna dokunmayışları gerçekten ibret vericidir.

Bir o kadar ibret verici olan da; birkaç gündür dünyaya herkesin verilen rolü oynadığı, üzerinde anlaşmaya varılmış bir senaryo ile çekilip yıllardır sürdürülen bir dizi filmin Suriye bölümünün izlettirilmekte olduğudur.

Unutulmamalıdır; İngiltere Başbakanı Lord Palmerston’un (1784-1865) İngiltere parlamentosunun girişinde de yer alan “İngiltere’nin daimi dostu yoktur. İngiltere’nin daimi düşmanı da yoktur. İngiltere’nin daima çıkarları vardır.” sözü, başta ABD bütün emperyalist ülkeler için geçerlidir. (İsrail bu konuda örnek gösterilemez, çünkü İsrail, ABD’nin dostu ya da müttefiki değil, adeta 51. eyaleti, Orta Doğu’daki uç beyliğidir.)

Durum ciddidir. Kamuoyu doğru bilgilerle aydınlatılmalı, iç cephe bütünlüğü sağlanmalıdır. Geri Kabul Anlaşması iptal edilmeli, sığınmacıları ülkelerine gönderme planı hemen devreye sokulmalı, kevgire dönmüş sınırlarımız titizlikle korunmalıdır. Boş böbürlenmeler bırakılmalı, anlık kimi gelişmeleri iç politika malzemesi olarak kullanma fırsatçılığına düşülmemeli, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi ve “Devlet Aklı” ile yaşananlar doğru okunup ABD-İsrail-PYD ittifakının bölge planlarına karşı önlem alınmalıdır.

Türk Ulusu 102 yıl önce olduğu gibi yine emperyalizmi ve uşaklarını hüsrana uğratacak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar kalacağını dahili ve harici bütün bedhahlara gösterecektir.

Saygılarımızla.


ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL MERKEZİ

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Politika ve Gundem, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment