CUMHURİYET TARİHİNE NOT DÜŞENLER * MİLLİ MÜCADELE’NİN BAŞLANGICINDA ÜÇ ALBAY…

Ahmet Avcı / 22 Mayıs

15 Mayıs 1919’da İzmir, Mondros Mütarekesinin 7. Maddesinde galip devletlere tanınan hakka dayanılarak, Yunan Birlikleri tarafından işgal edilmiştir. Gerekçe bu olmakla birlikte; asıl neden, Türkiye’nin paylaşılmasına ait planın uygulanmaya konulmasıdır.
1917 yılı ortalarında İtilaf Devletleri yanında savaşa giren küçük Yunanistan’a büyükler, Batı Anadolu’da TOPRAK vermeyi vaat etmişlerdi. Biraz gecikme ile de olsa, şimdi bu vaat yerine getiriliyordu…
İşgalden haberdar olan Osmanlı Devleti; İşgale karşı önlem almak yerine; işgalden kısa bir süre önce; Kolordu Komutanı ve Vali Vekili Nurettin Paşa’yı geri çekerek, Hürriyet İtilaf Parti mensubu Kambur İzzet’i Valiliğe, Ali Nadir Paşa’yı da Kolordu komutanlığına atamıştır.
Bu iki görevli de kişiliksiz, aciz ve duygusuz ve uyuşuk görevlilerdi. İzmir’in işgal edileceği, 14 Mayıs akşamı şehirde duyulmuştu. Vali; soranlara “YALANDIR” diyor ve işgali halktan gizliyordu. İzmir 17’nci Kolordu Komutanı ise; 14/15 Mayıs gecesi tüm subayları kışlada toplamıştı.
Bu da Komutanın vatanseverliği ve becerikliliği idi. Böylece, Kolordu subayları, İzmir’in işgalini toplu halde, kışla pencerelerinden izlemişlerdir. Ancak ne onurlarını ne de canlarını koruyabilmişlerdir. Yunanlılar, 15 Mayıs günü bir bölümü er olmak üzere, 30-40 kişiyi nedensiz öldürmüşler 60 kadarını da yaralamışlardır.
O GÜN, MİLLETİN VE Ordunun şerefi, HAYSİYETİ, GURURU KORDONBOYUNDA, KALDIRIMLARDA SÜRÜKLENDİ VE ÇİĞNENDİ.
Halk, işgal karşısında son derece pasifti. Büyük çoğunluk, yapacak bir şey kalmadığına inanıyor ve kadere boyun eğmeye hazırlanıyordu. Özellikle İzmir’e yakın yerlerin Halkı uslu durarak cezadan kurtulmayı düşünmekte idi. Genişleyen işgal karşısında; halkın işgale boyun eğmesinin bir nedeni de yerli Rumların propagandaları ve taşkınlıklarıdır.
Türk Halkı, Rumların bu davranışlarından kısmen uyuşmuş, kısmen sinmişti. İzmir’in işgali üzerine oradaki birliklerden geri bölgeye kaçan subay ve erler de halkın moralini tamamen sarsmıştı. Savunma için hiçbir umut görünmüyordu. Şehir ve kasabalarda görevli olarak yabancı kontrol subayları da Yunan işgalinin geçici olduğu söylentisini yayıyor ve halkı uyuşukluğa yöneltiyordu. Gerek kontrol subayları, gerekse savaş karşıtı, İttihatçı düşmanı Hürriyet ve İtilafçılar, aciz yöneticiler ve diğer bozguncular, sürekli olumsuz propaganda yapıyorlardı:
• İzmir’de silah patlamasa idi bu facia olmazdı.
• İşgal geçicidir.
• Padişah, Yunanlılarla savaşmak istemiyor.
• Asker kaçıyor. 5-10 silahlı ile ülke savunulamaz.
• Subayların lafına aldanmayınız. Onların dikili ağacı bile yok. Sizi yeni bir maceraya sürükleyeceklerdir.
• Koca İmparatorluk, yanında Avusturya-Macaristan ve Almanya olduğu halde düşmanlarla başa çıkamadı, bunlar mı düşmanla başa çıkacak…
İzmir’den başlayan Yunan ileri yürüyüşünün ilk hedefi Manisa idi. Manisa, İzmir’den sonra 120 000 nüfusu ile bölgenin en büyük şehri idi. Çoğu merkezde olmak üzere, nüfusun 23 000’ini Rumlar oluşturmakta idi.
Manisa Mutasarrıfı Hüsnü Bey idi, haysiyetsiz, milli duygulardan yoksun, bir kişi idi. Halkın işgale karşı reaksiyon göstermesini engellemiştir. İşgale uğrayan yerlerin çoğunun durumu da Manisa gibi idi. Fakat Bergama ve Ödemiş gibi merkezlerde askeri yönetim, işgale karşı aynı uysallığı göstermemiş, silah ve mühimmatın düşman eline geçmesine engel olduğu gibi, işgale karşı sert tepkiler ortaya koymuştur.
Yunanlıların, 1919 yılı Mayıs ve Haziran aylarındaki ilerlemesinin önemli bir direnişle karşılaşmadığı da bir gerçektir. Ancak; bu ülkede hainler olsa da Vatanseverler de vardı…
Durumdan vazife çıkartan, üç Albay direnişin de ilk ateşini yakacaktır… Yunan işgaline karşı, Batı Anadolu’da silahlı bir mili hareketin başlamasını SAĞLAYAN VE BU HAREKETİ BİR SÜRE YÖNETEN ALBAYLAR:
• Albay Bekir Sami (GÜNSAV)
• Albay Köprülülü Kazım (ÖZALP)
• Albay Mehmet Şefik (AKER)
Bu üç Albay, kimseden kesin emir ve talimat almadan büyük bir sorumluluk yüklenerek, Osmanlı Devleti’nin genel eğilimine apaçık aykırı bir biçimde, mücadele bayrağını açmışlar, Batı Anadolu’daki Askeri Birlikleri ve Halkı Milli Mücadele doğrultusunda örgütlemişlerdir.

ALBAY MEHMET ŞEFİK AKER,
İzmir işgal edildiğinde; merkezi Aydında bulunan 57. Tümen Komutanı idi. İzmir işgal edilince; bağlı bulunduğu 17’nci Kolordu karargâhı dağılmış ve üst bağlantısı koptuğundan kendi başına kalmıştı. Yine İzmir’de bulunan ve aynı Kolordu’ya bağlı olan 56’ncı Tümen de dağılmıştı. (Bu Tümen’in sağlam kalan tek birliği, Yarbay Ali Çetinkaya’nın komuta ettiği Ayvalık’taki 172’nci Alay idi.)
56’ncı Tümenin subaylarından bir bölümü Yunanlılarca öldürülmüş ya da yaralanmış, bir bölümü, Aydın ve Manisa yönüne kaçmış, geri kalanları da Yunanlılar vapurla Bandırma’ya götürüp bırakmışlardı.
172’nci Alay dışındaki birliklerdeki askerler ya kendiliğinden kaçtığı ya da ya da Yunanlılarca terhis edildiği için Tümen yok olmuştu. AYDIN’DAKİ 57’NCİ TÜMEN KOMUTANI ALB. ŞERİF AKER, başlangıçta tereddüt etmiş, inisiyatifini kullanamamış, cesaret ve atılganlık gösterememiştir. Ancak, Albay Bekir Sami Bey’in Kolordu Komutanı sıfatıyla verdiği emirler ve Harbiye Nezaretinin talimatları kendisine ulaşınca toparlanmış ve daha aktif bir tavır sergilemiştir.
Aydın Bölgesinde, Kuvayı Milliye’nin oluşumunda ve Yörük Ali Efe’nin Müfrezesi ile birlikte bölgenin Kuvayı Milliye’ye kazandırılmasında ve düşmana karşı yönetilmesinde önemli çabaları olmuştur. Demirci Mehmet Efe sahneye çıkıp, duruma hâkim olunca da onun karargâhına katılmış ve Efe saf dışı bırakılıncaya dek maiyetinde çalışmıştır.

ALBAY BEKİR SAMİ (GÜNSAV);
İzmir’in işgali ve 17’nici kolordu ve 56’cı Tümenin dağılması üzerine; 19 Mayıs 1919’da 56’ncı Tümen komutanı ve 17’nci Kolordu Komutan Vekili olarak atanmıştır. Albay Bekir Sami Bey, İstanbul’dan ayrılacağı gün, Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşaya veda ziyaretine gittiğinde yapılan konuşma; askerlerin ruh halini yansıttığından, Sabahattin Selek’in kaleminden aynen aşağıya alınmıştır:
“Harbiye Nazırı: -Size hiçbir emir vermedik. Anadolu’da ne yapacaksınız?”
“Albay: -Vatanım ne emrederse onu…”
“Harbiye Nazırı (Ağlamaya başlıyor): Allah muvaffak etsin oğlum. Fakat bir mecburiyet olmadıkça Yunanlılar ile çarpışmamaya dikkat ediniz…”
Albay Bekir Sami, 21 Mayıs 1919’da yani Mustafa Kemal’in Samsun’a varışından iki gün sonra Bandırmaya çıktı.

ALBAY KAZIM (ÖZALP);
Keşan 60’ncı Tümen Komutanıdır. Ve İzmir işgal edildiğinde izinli olarak İzmir’de bulunmaktadır. İşgal üzerine güçlükle İzmir’den kaçarak 22 Mayısta Bandırma’ya ulaşmış ve Bekir Sami Beyle buluşmuştur.
Bandırma’da 61’ci Tümen vardı. Ancak Komutanı Albay Muhittin de izinli idi. Albay Kazım Özalp, 17’nci Kolordu Komutan Vekili Albay Bekir Sami Bey’le birlikte hiç kimseden izin ve talimat almadan, teşkilat oluşturmak üzere, Akhisar’a kadar gitti.
Dört gün süren bu maceralı yolculuğun sonucu hiç de iç açıcı olmamıştır. Kazım Bey, 26 Mayıs’ta İstanbul’a döndü. Makam ve mevki sahibi olunmadan Batı Anadolu’da iş yapılamayacağını anlamıştı. Bandırma’daki 61’nci tümene Komutan olmak istiyordu. Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’ya başvurarak, durumu ve gördüklerini aktararak:
“Ben Bandırma’daki Tümenin Komutanlığına gitmeliyim. Sizden emir aldım demem. Yunanlılarla muharebe ederim” demiştir.
Cevat Paşa:
“Yahu bu işi yapabilir misin?” diyerek, Albay Kazım’ın gözlerinden öpmüş ve kendisine rapor vermesini istemiştir. Verilen rapor üzerine; Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa, Kazım Albay’ı resen 61’nci Tümen Komutanlığına atamıştır. Albay Kazım, Batı Anadolu’ya bu kez Tümen Komutanı olarak geçmiş oldu. 18 Haziran’da Bergama’da karargâhını kurdu.
56. Tümen K. (Albay Bekir Sami),
57. Tümen K. (Albay Mehmet Şefik),
61. Tümen K. (Albay Kazım)
Tümen Komutanı olarak Milli Mücadelenin ilk günlerinde Batı Anadolu’da gördüğümüz bu üç Albayın emrinde gerçekte önemsenecek bir güç yoktu. Özellikle Albay Bakir Sami’nin 17’nci Kolordu Komutan Vekilliği de 56’ncı Tümen Komutanlığı da sembolik idi. Batı Anadolu’ya daha çok teşkilatçı olarak gönderilmişti. Olabildiğince, dağılmış birlikleri toplayacak ve mevcut birliklerin dağılmasını önleyecekti.
Nitekim kâh trenle, kâh at sırtında ve yanında kimi zaman birkaç subay bazen de tek başına Batı Anadolu’yu dolaşarak, rastladığı birliklere, Askerlik Şubelerine, Jandarma Komutanlarına, Silah ve Cephane Deposu komutanlarına emirler vermiştir.
İşgalin yarattığı bozgun ve şaşkınlık havası içinde, Batı Anadolu’daki askeri birliklerin emir alıp rapor verdikleri tek makam günlerce, bu gezici Albay olmuştur. Bandırma’dan başlayarak, Akhisar, Salihli, Alaşehir, Eşme, Kula, Bekir Sami Bey’in karargâh kurduğu yerlerdir.
Halkı duygusuz, sorumsuz bulmaktan, bazı şehir ve kasabaları Yunan bayraklarıyla donatılmış görmekten, silah ve cephane depolarını gerilere nakledemeyen beceriksiz, miskin subaylara rastlamaktan zaman zaman ümitsizliğe düşen Bekir Sami, bir yerde duramamış aralıksız dolaşmıştır.
Albay Bekir SAMİ’NİN 21 Mayısta başlayan Batı Anadolu’daki ilk bir aylık çalışmaları Kuvayı Milliye’nin doğmasında son derece yararlı olmuştur. Albay Bekir Sami, aldığı emir üzerine 56’ncı Tümeni Bursa’da oluşturmak üzere, 21 Haziran’da Kula’dan hareketle Bursa’ya gitmiştir.
Bir yıl sonra, Bursa’nın Yunanlılarca işgalinde, kimi Milletvekilleri Bekir Sami Beyin hatalı olduğunu ileri sürerek yargılanmasını istemişler ise de Mustafa Kemal Paşa’nın müdahalesi ile işlem yapılmamıştır. Aslında gözlerinden de rahatsız olan Albay o günlerden sonra Milli Mücadele’de aktif bir rol alamamış ve bir kenara çekilmiştir.
ALBAY KAZIM BEY,
Batı Anadolu’nun Kuzey bölgesinde Kuvayı Milliye’yi oluşturmuş ve ustalıkla yönetmiştir. Usta bir teşkilatçı ve iyi bir asker olan Albay Kazım, yalnız Kuvayı Milliye’nin değil, tüm Milli Mücadele döneminin birinci sınıf şahsiyetlerinden olduğu için iyi tanınmakta ve hizmetleri de bilinmektedir. Çerkez Ethem de dâhil tüm Kuvayı Milliye Komutanları üzerinde etkinlik sağlamıştır.
Rumelili oluşu ve Balkan Komitecileriyle mücadelede geçirdiği uzun deneyimler bu “İttihatçı” ve “Teşkilatı Mahsusa”cı askerin güçlü olmasını sağlamıştır. Albay Kazım, bu görevleri sırasında; 14’ncü Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa’nın emrinde idi.
Birinci Dünya Savaşı sonlarında Kafkasya’da da Yusuf İzzet Paşa’nın emrinde çalışmış ve güvenini kazanmıştı. Bu nedenle Yusuf İzzet Paşa ile anlaşmazlığa düşmeden dilediği gibi çalışmak olanağını bulmuştur. Kendisi anılarında şöyle demiştir:
“Yusuf İzzet Paşa, Kuvayı Milliye’ye karışmak istemiyordu. Ben de karıştırmadım. Bana güvenirdi. Kolordu Komutanlığı da yapmadı. Bana da karışmadı. Kuvayı Milliye’ye müzahir oldu. Sonra da Milletvekili olup Ankara’ya gitti.”
Yunan ilerlemesi gecikmeli de olsa sürmüş İzmir çevresindeki yerleşim yerleri Yunanlıların eline geçmiştir. Yunan Ordusunun işgaline ilk askeri direnişi; Yarbay Ali (ÇETİNKAYA) Komutasındaki 72’nci Alay, Ayvalık’ın işgali sırasında 28 Mayıs’ta göstermiştir. Bu Alay silah cephanesini kaptırmadan askerini geri çekmiş ve Yunan işgalini Ayvalık’ta sınırlamıştır.
Yunan işgaline karşı ilk sivil direnişte; 30 Mayıs’ta Ödemiş’te Kuvayı Milliye Birliklerince gerçekleştirilmiştir.
İkinci Kuvayı Milliye direnişi de; 14-15 Haziran’da Bergama’da olmuştur. Batı Anadolu’da filizlenen MİLİ DİRENİŞ hareketi; Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde ve Türk Halkının da katkısı ile tüm ülkeye yayılarak, Türk Milli Mücadelesine dönüşmüş, Osmanlı Hükümetinin ve hainlerin tüm engellemelerine rağmen, Ülke, işgalden ve Saltanat sultasından kurtarılarak, Yepyeni bir devletin kurulması sağlanmıştır.
Kahraman üç Albay’ı ve Milli Mücadeleye tüm katkı verenleri, minnet ve şükranla selamlıyorum…
Ahmet AVCI / İzmir
KAYNAK: Sabahattin SELEK: ANADOLU İHTİLALİ
This entry was posted in ATATURK, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *