ŞİİR ALEV DENİZİNİ MUMDAN GEMİLERLE GEÇMEKTİR * Kırk Şairden Kırk Şiir; Aşk ve Sevgi * Bölüm II

 

BÖLÜM II
Mihriban
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban!
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban!
Yâr deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lâmbamda titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban!
Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban!
Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk değince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban!
Boşa bağlanmamış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Şaştım kara bahtın tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban!
Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi, gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban!
Abdurrahim Karakoç
————————————–
Elif
İncecikten bir kar yağar,
Tozar Elif, Elif deyi…
Deli gönül abdal olmuş,
Gezer Elif, Elif deyi…
Elif’in uğru nakışlı,
Yavrı balaban bakışlı,
Yayla çiçeği kokuşlu,
Kokar Elif, Elif deyi…
Elif kaşlarını çatar,
Gamzesi sineme batar.
Ak elleri kalem tutar,
Yazar Elif, Elif deyi…
Evlerinin önü çardak,
Elif’in elinde bardak,
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif, Elif deyi…
Karac’oğlan eğmelerin,
Gönül sevmez değmelerin,
İliklemiş düğmelerin,
Çözer Elif, Elif deyi…
Karacaoğlan
—————————
27 Nolu Rubai
Tanrım; bu güzel yüze vermişsin emek,
O sümbülü koklamak, saçın’ ellemek.
Sonra da ona bakma, dersen, anlamı:
Dolu kadehi ters tut, hiç dökme demek!
Ömer Hayyam
————————–
Beklesem
Seni değil görsem de tek,
Hayalini çiçeklesem.
Hem güneş, hem ay bilerek,
Seni beklesem, beklesem.
Gönül sevgi denen çağda,
Hangi tılsım var bu bağda.
Yazın kırda, kışın dağda
Seni beklesem, beklesem.
Ölüm gözlerimde solsa,
İçim mısralarla dolsa
Ne gün olsa, ne yıl olsa;
Seni beklesem, beklesem.
Fazıl Hüsnü Dağlarca
——————————–
Aşk Buzlu Bir Yanardağ
üşümek, üşümek bir tanem
çocuksu gözlerinin alevinde
titreyip üşümek
ve kaçıp gitmek buralardan
buralar bana dar geliyor
sevdiğim
yüreğim sığmıyor göklerin altına
vurup gidiyorum
rüzgarın kanatlarında
belkısların diyarından ta kehkeşanlara
dolaşıyorum yeryüzünü
gökyüzünü, melekleri,
yıldızları
ay’da duruyor hala canlı ve dipdiri
aşkımızın izleri
buralar bana dar geliyor
bir tanem
tutunamıyorum bu zalim dağlara
ovalara, vadilere
taşıp gidiyorum okyanuslardan
üşüyorum
üşüyorum
alev alev kar tipilerinde üşüyorum
dönüp bakıyorum yollara
virane evlerin silueti düşmüş
hatıralara
dönüp bakıyorum dumanı
göklerde biriken yakılmış zamanlara
sen daha çocuksun bilmiyorsun
aşkın buzlu bir yanardağ olduğunu
kaldırımların sensizliği / nasıl
haykırdığını yüzüme
denizin korkunç dalgalarını
ve kıyıdaki insafsız
çarpıntılarını
ve durup durup çılgınca
yokluğuna nasıl ağladığını
İstanbul’un
sen bilemiyorsun
üşümek, üşümek bir tanem
çocuksu gözlerinin alevinde
titreyip üşümek
ve kaçıp gitmek buralardan
buralar bana dar geliyor
sevdiğim
yüreğim sığmıyor
çırpınıp duruyor deryaların
uçsuz bucaksız ufuklarında
üşüyorum
zümrüt gözlerinin alev alev
yangınında
üşüyorum bir tanem
üşüyorum
Ferman Karaçam
—————————————-
Bir Sevgi İletisi
Kadın sevdiği adama sorar: ‘ Neden Ağlıyorsun? ‘ Adam cevap verir: ‘ Seni sevemediğim için.’
İşte bu yüzden bir kez daha iyi ki varsın diyorum sana.
Senin de beni sevmeni elbette çok isterim. Belki de inanmayacaksın ama olmasa da olur. Çünkü yıllarca sevgimin öyle çok düşmanı, öyle çok muhafızı vardı ki ben seninle onları aştım, inan var olman bile yeterli ve seni seviyor olmak bile büyük bir nimet benim için.
Ve şunu bil ki bu sevgime asla çoklarının yaptığı gibi yeteneksizliklerimi, kusurlarımı, yalnızlık korkumu, başarısızlıklarımı yüklemiyorum. Eğer öyle olsaydı, yitirmekten ölesiye korkar, seni kör bir tutkuyla sahiplenirdim.
Oysa seni bir dine bağlanır gibi değil, kendi özgürlüğümü sever gibi seviyorum.
Cezmi Ersöz
———————————
Gidersen Yıkılır Bu Kent
Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken
Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca
Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Bir de seni ekliyorum susuşlarıma
Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam
Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar
Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık
Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine
Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde
Ahmet Telli
————————————-
Neredesin Sen?
Şu garip halimden bilen işveli nazlı
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Tatlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Ben ağlarsam ağlayıp gülersem gülen
Bütün dertlerim anlayıp gönlümü bilen
Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor
Hiç bir tabip bu yarama merhem olmuyor
Boynu bükük bir garibim yüzüm gülmüyor
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Neşet Ertaş
—————————————
Ne Ağlarsın
Gam elinden benim zülfü siyahım
Peykan değdi sinem yaralandı gel
Suna başın için ağlatma beni
Bugün sevda candan aralandı gel
Gamdan hisar oldum mekanım yurdum
İşitmez avazım dinlemez virdim
Bir değil beş değil on değil derdim
Düğümler baş verdi sıralandı gel
Hasretine vasıl olam mı böyle
Mecnun’a da baki kalır mı Leyla
Ölümlü dünyadır gel helal eyle
Yüklendi barhanem kiralandı gel
Ne çekerse dertli sinem dağ olmaz
Günler gelir geçer ömür çoğalmaz
Neşterlidir yaralarım onulmaz
Göğerdi çevresi karalandı gel
Pir Sultan Abdal’ım haftada ayda
Günler gelir geçer bulunmaz fayda
Gönül Hak arzular canım hayhayda
Toprağım üstüme kürelendi gel
Pir Sultan Abdal
—————————-
Gülüşün
Al ekmeği benden
istersen havayı da;
ama gülüşünden mahrum etme beni.
Koyma gülsüz
ve çiçeksiz beni,
sevinciyle coşarak
parıldayan sudan
ve senden yayılan
gümüşün kıvılcımlarından.
Bu çetin ve uzun kavgamdan
yorgun gözlerle dönerim
ve görürüm ayaklar altında
bu değişmeyen toprağı;
ama o sevecen gülüşün
yükselir gökyüzüne peşimden
ve ardına dek açar
yaşamın tüm kapılarını benim için.
Sevdalım, zifiri karanlıkta bile
gülümse bana
ve ansızın saçılıyorsa
kanım sokak taşlarına,
gülüver
çünkü gülüşün eştir
yalın bir kılıca.
Sonbaharda denizle birlikte
gülüşün coşturmalı
köpüren çağlayanını.
Ve sevdalım baharın
beklediğim çiçek gibi
gülüşünü ararım
mavi çiçeği, gülü
yurdumdan seslenen.
Gül gecenin şavkında
gündüzün aydınlığında
gül yamru-yumru
sokaklarında adanın,
gül sana sevdalanmış
şu ipe-sapa gelmez adamın bakışında,
ama ben gözlerimi açtığımda
ve de kapadığımda onları,
ve ayaklarım götürüp
geri getirdiğinde beni
al benden ekmeği, havayı,
ışığı, baharı,
ama mahrum etme
gülüşünden beni
işte o zaman ölürüm gayri.
(Çeviri: Fahri Özdemir)
Pablo Neruda
—————————————-
This entry was posted in EDEBİYAT - ANI - ÖYKÜ - ŞİİR. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *