Şaşırmayın; Gerçek düşünceleri bu!

YAZIYAyorum…

İslam ve kadın.
İslam kadın düşmanı mı?
Yoksa bunların islamı mı böyle?
Bir sürü soru.Bana sorarsanız,
ben kadın olsam, bu soruları çok önemserdim.

Eğer yukarıdaki soruların cevabı olumsuzsa?
İşte o zaman yerim ben böyle dini, imanı, kitabı der,
başka seçenekler var mı ona bakardım.
Danalar bile mezbahada kesilen hayvan görünce bağırıyor,
diğerlerini uyarıyor.
Kadınların daha akıllı olacağını bekliyorum.
Hiçbir din yaşamdan, onurdan daha kıymetli olamaz.

Saygılar
Oraj POYRAZ

Ayşenur Arslan
23 Eylül 2013 Yurt

Şaşırmayın;
Gerçek düşünceleri bu!

“Hamile kadınların sokakta dolaşması edebimize yakışmaz” deyince tanıdık kendilerini.Bir camiada ‘gönül adamı’ olarak bilinirmiş.
Pek derinmiş.
Tasavvuf ehliymiş.
Zaten Cerrahi Tarikatı denince, akla o gelirmiş.

Tuğrul İnançer, son incisiyle yeniden gündemde.Bu kez,
çalışan kadınlar hakkındaki ‘düşüncelerini’ dile getirmiş:

“Çalışan Kadın, kocasının emrinde olmayı haysiyetine uygun bulmuyor.
Ama patronunun, elin adamının hizmetinde olmayı haysiyetine uygun buluyor.

Ben ‘eş’ demem.
Eş yoktur, eşitlik yoktur.
Ben karımla, çocuğumla eşit değilim”

İnançer, ‘bu kafa’ tanımıyla yine ciddi eleştiriler aldı.
Kimler yoktu ki, eleştirenler arasında…
O camiayı içeriden bilen Ahmet Hakan da vardı, bazı AKP’li kadınlar da…

SİZ ‘BU KAFA’YI TANIYORSUNUZ!

Aslında size hiç yabancı değil ‘bu kafa’.
Başbakan Erdoğan’ın ‘kadın-erkek eşitliği’ konusundaki görüşünü hatırlayın.Ya da, kadınlardan bahsederken kullandığı sözcükleri…

Ben bir ‘kafa’ daha hatırlıyorum: Prof.Doğu Ergil’in uzun söyleşi kitabında kendini iyice açığa vuran Fethullah Gülen.

Kadınla erkeğin fiziksel ya da toplumsal eşitliğini tartışmayı bir kenara bırakın.Gülen, hukuk karşısında bile ‘eşitlik yok’ diyor.

Medya Mahallesi programında, bir gün Nazlı Ilıcak’la tartışmıştık bunu.
Gülen’in ‘bir erkeğe karşı, iki kadının şahitliği’ ya da ‘mirastan kız çocuğuna daha az pay verilmesi’ gibi konulara dair görüşlerini hatırlatıp, sormuştum: “Bir kadın olarak nasıl olur da Gülen’i savunabilir, kendini ona yakın hissedebilirsin?”

Şöyle demişti Nazlı: “Ama, onlar Kur’an’ın emri…”

KADIN DÜŞMANLIĞI

Müslüman Feministler ya da Reformistler bu bakışa sık sık itiraz ediyor”Ticaret yasası başta olmak üzere pek çok yasak günümüze uyarlanıyor da, sıra kadına gelince neden diretiliyor” diye soruyorlar.

Sormayın…
Şaşırmayın…
Anlayın…
Artık anlayın!..

Aslında bu ‘kafa-lar’ hep vardı.Hep var.Erdoğan’ın, Arınç’ın, Hüseyin Çelik’in farklı olduğunu sanmayın.Onlar da bu görüşte.Sadece, Tuğrul İnançer kadar açık konuşabilmek için ‘zamanı’ kolluyorlar.Zaten –herhalde farkındasınızdır- dillerinin altındaki baklalar son iki yıldır teker teker çıkartılıyor.

Hangi dine mensup olursa olsun, ‘radikal kafalar’ kadına hep aynı gözle bakar.Hatta, neredeyse inançlarını ‘kadın yasakları’ çerçeveler.

Baksanıza; Suudi zenginler süpersonik jetlerle uçmaya alıştı.Ama kadınları hâlâ araba kullanamıyor.İşlerini dolar hesabıyla yürütüp, dünyayı geziyorlar.Ama kadınları hâlâ simsiyah bir kafesin içinde.

“YENİ TÜRKİYE”NİN FOTOĞRAFI

Ahmet Hakan dünkü yazısında “Bakar mısınız kafaya!” diye tepkisini dile getiriyor.Ben bakıyorum.Ve o ‘kafa’da pek çok ‘yüz’ görüyorum.

Tuğrul İnançer’e, kamu televizyonu TRT’de program yaptıranlar da…
“Tasavvuf ehli” diye eteğine yüz sürüp, onunla meşk edenler de…
Gülen’e ‘hocaefendi’ unvanını yakıştıran, tuhaf kılıklı beyefendiye
‘cübbeli hoca’ diyenler de…

‘Yeni Türkiye’ deyince, akla gelen siyasetçisi, gazetecisi, müzisyeniyle nice ünlü isim de…

Böyle düşünüyor, buna inanıyorlar.Ve artık, Cumhuriyet’in temel taşları birer birer sökülürken, bunu saklama gereği duymuyorlar.

Yani…
Şaşırıyorsanız, bu sizin kabahatiniz!

* * *

BU DA ‘YANINDAKİ KAFA’

AKP ve destekçileri, ‘Radikal İslamcı’ programlarını adım adım uygulamaya koydu.Tuğrul İnançer gibi ‘kafalarla’ da ideolojik çerçevesini oluşturuyor.

Ama yetmiyor elbette.Çünkü o ideolojiyi topluma yutturabilmek için, daha liberal görünümlü, daha çağdaş formatta söylemler üretmek gerekiyor.Malum, ‘o kafalar’ bu konuda biraz zayıf kalıyor.

Neyse ki, sol (!) geçmişi yüzünden o söyleme aşina kalemler imdada yetişiyor.İşte biri, Nokta Dergisi’nden tanıdığım Gülay Göktürk ve Bugün Gazetesi’ndeki köşesinden ‘GEZİ ANALİZİ’:

“Eğer polis kuvvetleri söylendiği gibi ‘azgınca’ saldırsaydı, 80 şehirde 3 ay boyunca devam eden, toplam 4 bin 725 eylemde sadece 6 kişi mi ölürdü?Sadece 4 bin 312 kişi mi yaralanırdı?
‘Azgınca saldıran’ polis, kendi içinden 694 yaralı mı verirdi?

…Polisler, ekranları başında izleyen birçok insana ‘Bu kadar da acz olur mu’ dedirtecek kadar yumuşak ve sabırlı davranmış, bu sayede Türkiye 3 ay boyunca süren 4 bin 750 ayrı şiddet eyleminden, bu kadar az can kaybıyla ve az yaralıyla kurtulabilmiştir”

NOT: Bu ‘kafa-lar’, İstiklal Savaşı ve kimi muharebelerdeki şehit sayıları üzerinde spekülasyonlar yapıp “Aslında onlar savaş falan değildi” diye görüşler de bildiriyor!

http://www.yurtgazetesi.com.tr/sasirmayin-gercek-dusunceleri-bu-makale,5852.html

This entry was posted in DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, DİN-İNANÇ, İrtica. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *