TÜRKÇE VE DİL ÜZERİNE *** PARÇALANMA DİL İLE BAŞLAR * ABD ve AB’nin çeşitli dayatmaları sonucunda, Türkiye’de bir “anadilde eğitim” söylemleri başladı. İlköğretimden, üniversiteye anadilde eğitimin özerklik, federasyon ve sonunda da ayrı bir devlet kurma anlamına geldiği bilinmektedir. Emperyalist devletlere şirin gözükmek ve son kullanım sürelerini uzatmak için başlatılan, ama sonuçlarını şimdiden göremeyenlerin dillendirdikleri anadilde eğitim çabaları, ülkemizin Misak-ı Milli sınırlarının değiştirilmesini amaçlamaktadır.

Değerli Dostlar,

Dün (24/09 PZ) sizinle paylaştığım “DİL GİDERSE” konulu (Arzu KÖK Öğretmenin yazısına) eklediğim yazımı “Ne olacak bu Türkçe’mizin hali?!” diye başlayarak sizinle paylaşmıştım. Bunu okuyan Değerli Suay Karaman hocamız da daha detaylı gerekçelerle 2010’da yazdığı ve Dil Derneği Onur Ödülü almasını sağlayan aşağıdaki yazısını paylaşmış. İşte bir Türk aydınının bu konudaki gerçek düşüncesidir aşağıdaki yazısı ve uzak görüşlülüğünün ve tarih bilincinin yazıya dökülmüşüdür bu yaşanmış ve yaşanan gerçekler.

Suay Hoca, Ana Dilde Eğitim ile, Resmi Dilde Eğitimin konusunu ve neticesini iyi incelemiş ve paylaşmış.

Kendileriyle iletişimde bulunduğum ve konferanslarını takip ettiğim iki değerli hocamız (Prof. Dr. Ahmet SALTIK ve Nükleer Fizik Prof. D. Ali ERCAN) da anlatmışlardı Ana Dil İle Resmi Dil farkını ve ne yazık ki, devlet görevlilerimizin ve çoğu aydınlarımızın bu farkı halen yanlış kullandıklarını, Ana Dil’in, aile içinde kökeninin dili olduğunu, Resmi dil’in ise, ülkenin ve tüm ulusun ortak anlaşma dili, yani Resmi Dil olduğunu anlatmışlardı. Bazı öğretmenlerimiz ana dilde eğitimi savunurken, bu iki değerli hocamız, dünya örneklerini de vererek resmi dili ve bu dille eğitimi savunmuşlardı. Prof. D. Ali Ercan hocamız bir sunumunda ve Saltık hocamızın web sitesinde de yazmışlardı bu ana dil ve resmi dil konusunu ve demişlerdi ki;

“Bugünkü nüfusu 320 milyon ve 50 eyaletli “ABD’nin tek resmi dili İngilizcedir. Okullarda (İlk, Orta, Lise) sabah ulusal and’la derse başlanır vs” demişlerdi. Bu and’ın İngilizcesi ve Türkçesi arşivimdedir.Türkçesini Suay Hocamızın aşağıdaki yazısında okuyacaksınız.

Evet, dünyada birden fazla resmi dili olan bazı ülkeler var (İsviçre, Belçika, Finlandiya gibi). Finlandiya da kaldığım yıllarda Fin tarihini okumuştum. Bu durumu Helsinki Emniyet Md. ile konuşmuştum. İsveççe’nin neden ikinci resmi dil olduğunu anlatmıştım da, haklı olduğumu söylemişti. Bunu daha önceki yazılarımda ve ANILARIMDA 5 ÜLKE kitabımda anlatmıştım. Yani, çok resmi dilli ülkelerin tarihini okumak gerek bunun için.

Kaygılarım ve saygılarımla.

Duran Aydoğmuş

***

25 Eylül 2017 0:04 Pazartesi tarihinde Suay Karaman <suaykaraman@gmail.com> şöyle yazdı: ​​ Dil Derneği’nden Onur Ödülü almamı sağlayan yazımı iletiyorum. Selamlarımla

SUAY

Bağlantılı yazı ; https://nacikaptan.com/?p=49798

***

PARÇALANMA DİL İLE BAŞLAR

Suay Karaman

Devlet ile vatandaşlar arasındaki tüm resmi işlemlerin resmi dilde yapılması gerekmektedir. Resmi dil, bir ülkede anayasa ile kabul edilen dili tanımlamak için kullanılan terimdir. Bir ülke sınırları dahilinde yaşayan kişiler ya da topluluklar farklı bir dil konuşsalar bile, resmi işlemlerini gerçekleştirirken resmi dil kullanmak durumundadırlar.

Anadil ise, insanın çocukken anasından, babasından, evindekilerden ve soyca bağlı olduğu topluluktan öğrendiği dildir. Anadili ne olursa olsun, insanların resmi dili öğrenmeleri, bilmeleri gereklidir. Çünkü ülke içindeki tüm resmi işlemler gerçekleştirilirken, anadil yerine sadece resmi dil kullanılır.

ABD ve AB’nin çeşitli dayatmaları sonucunda, Türkiye’de bir “anadilde eğitim” söylemleri başladı. İlköğretimden, üniversiteye anadilde eğitimin özerklik, federasyon ve sonunda da ayrı bir devlet kurma anlamına geldiği bilinmektedir. Emperyalist devletlere şirin gözükmek ve son kullanım sürelerini uzatmak için başlatılan, ama sonuçlarını şimdiden göremeyenlerin dillendirdikleri anadilde eğitim çabaları, ülkemizin Misak-ı Milli sınırlarının değiştirilmesini amaçlamaktadır.

Ülkemize; “ulusal devlet öldü, Kemalizm’i unutun” diyen ülkeler, kendi ülkelerinde ulus devlettirler ama Türkiye’ye dayatmalarını sürdürmektedirler. “Kürt açılımı Türkiye’yi AB’ye yakınlaştırıyor” diye bol keseden palavra atan emperyalist güçler, AB üyesi ülke olan Slovakya’nın ülkedeki azınlıkların kamusal alanlarda kendi dilleri ile konuşmalarını yasaklarken utanmıyor mu? Bu yasağa karşı gelmenin cezası 5.000 Euro’dur. Ülkedeki 500.000 Macar asıllı, karara isyan etti ama AB’den bu yasağa karşı tek ses çıkmadı. ABD ve AB’nin, Slovakya hükümetine “Macar açılımı yapın, Macarca televizyon kurun, Macarlar ana dillerinde eğitim yapsın” baskılarında bulunmaması, üzerinde düşünmeye değer bir olgudur.

Paris’teki bir mahkemede sanıklar Korsika dilinde konuştukları için mahkeme görevlileri tarafından dışarı çıkartılmışlardı. Avrupa ülkelerinde bu gibi olayların örnekleri çoktur. Hiç kimse bu ülkelere “Korsikaca, Baskça, Brötanca, Oksitanca, Katalanca vb. dillerde televizyon kurun, bu dillerde eğitim yapın” demiyor. Ama konu Türkiye olunca, Kürtçe eğitim yapmaya ve tüm etnik dillerde televizyon ve radyo yayını yapmaya zorlanıyoruz. Başka AB üyesi ülkelerden istenmeyen ve sadece Türkiye’den istenen bu konuların nedenini çok iyi analiz etmek gerekmektedir.

ABD nüfusunun yaklaşık %30 kadarının ana dili İspanyolca’dır. Ancak ABD’ye “İspanyol kökenlilere ana dillerinde eğitim hakkı verin” diye bir baskı yapılmıyor. 2007 yılında ABD, ‘İngilizce Dil Birliği Kanunu’nu çıkardı. Bu kanunun gerekçelerinden biri, İngilizce’nin “ABD’deki farklı etnik köken, kültür ve dilleri birleştiren temel olgu” olduğu gerçeğidir. Diğeri ise ülkedeki az gelişmiş bölgelerin dil farkı sebebiyle geri kalmalarını önlemektir (Birleşmiş Milletler’in, resmi dil için kullandığı gerekçe budur).

ABD titizlikle bu kanunu uygulamaya yönelirken, her Avrupa ülkesi kendi resmi dilinde yayın ve eğitimde ısrarlı iken, Türkiye’ye hangi amaçla “ana dilde eğitim” adı altında Türkçe dışında eğitim dayatılıyor?

Birçok ülkenin parlamentosunda, anadili farklı olan milletvekilleri bulunmaktadır ama hepsi mecliste resmi dille konuşurlar. Hiç Almanya ya da Avusturya’da Türk kökenli milletvekillerinin parlamentoda Türkçe konuştuğu görüldü mü?

Her ülkenin dil konusundaki duruşları belliyken, emperyalist güçlerce bize dayatılan Kürt açılımları meyvelerini vermeye başladı. Etnikçi partinin bazı milletvekilleri TBMM’de Kürtçe konuştu. Etnikçi partinin başkanı, bundan böyle devletin Kürtçe ile ilgili düzenleme yapmasını beklemeden, iki dilli hayatı bölgede yaşamın her alanında egemen kılacaklarını açıkladı. Bu açıklamanın ardından Diyarbakır Anakent Belediyesi tarafından 97 tane köy ve mezraya isimleri Türkçe ve Kürtçe olan tabelalar asıldı. Diyarbakır Sur Belediyesi ise, birimlerinin tamamının isimlerini Türkçe, Kürtçe ve İngilizce olarak tabelalara yazdı.

“Meclis’te Kürtçe kapatma nedenidir” diyen TBMM Başkanı BDP’nin kararını; “siyasi propaganda ve palavra kokuyor. Savcılar üzerlerine düşeni yapmalı” şeklinde değerlendirdi. Bu gelişmeler karşısında “Türkiye’nin resmi dili Türkçe’dir” diyen Çankaya’daki AKP’liye sormak gerek; Bitlis’in düşman işgalinden kurtuluşunun 93. yıl dönümü törenlerine katılmak için yaptığı gezide, Güroymak ilçesinden geçerken neden bu ilçenin adına Norşin dedi? Başbakan ise, öğrenci olaylarını eleştirmekten, henüz bu iki dilli yaşam konusunda görüş bildiremedi..

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, iki dilli yaşam konusunda AKP’yi suçlayarak; “Türkiye’nin bölünmesine, çok dilli, çok milletli bir yapıya, milli devlet ve üniter yapının tahribatına müsaade edilemez” dedi. CHP Genel Başkanı, geçtiğimiz Kasım ayında çıktığı Diyarbakır gezisinde esnafla bayramlaşırken kendisine, “Kürt sorunu, anadilde eğitim ve işsizlik” konularında görüşü soruldu. CHP Genel Başkanı’nın verdiği yanıt şöyleydi; “sorunların çözüm adresi biz olacağız, size söz veriyorum. Anadilde eğitim talebini de zaten Meclis’te ilk ben dillendirmiştim.”

İki dil konusunda “…Türk Silahlı Kuvvetleri, ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuş ve olmaya devam edecektir” şeklinde açıklama yapan Genelkurmay Başkanlığı için, “seni ilgilendirmeyen konularda görüş açıklama” diye çıkış yapanlar, patronların kurduğu ve öncelikli ilgi alanı ekonomi ve üretim olan TÜSİAD örgütünün başkanı için aynı şeyi düşündüler mi? Yeni demokrasi hareketi adı verilen partinin başarısız başkanının eşi ve TÜSİAD’ın sadece çağdaş görünümlü başkanı olan bayan, Diyarbakır’da bölgesel kalkınma zirvesi yemeğinde yaptığı konuşmada Kürtçe tümceler kullanmış ve halay çekerek Kürt sorununa “katkı!” sağlamıştır.

Bizim okullarımızda okunan ant’tan rahatsızlık duyan emperyalizmin maşaları, ABD okullarında öğrencilerin sabahları ders öncesinde, sınıflarında ayağa kalkarak şu yemini ettiklerini biliyorlar mı? “Amerika Birleşik Devletleri’nin bayrağına ve o bayrağın simgelediği cumhuriyete bağlılık için ant içiyorum. Herkes için özgürlük ve adaletle, tanrının gözetiminde bölünmez, tek vatan için..”

Kaynak: Bydigi Forum http://www.bydigi.net/genel-kultur/263232-ana-dil-nedir-ve-nicin-onemlidir.html#post1945552

Türkiye’nin sorunlarının nedeni iki dilli yaşam, anadilde eğitim ya da Kürt sorunu değildir. Yıllardır devleti küçültmek bahanesiyle kamu varlıklarını değerlerinin çok altında satarak, üretmeden tüketerek, küresel sermayenin emirleriyle tezgahlanan piyasa, insanlarımıza çözüm olarak sunulmaktadır. Sosyal devlet bitirilmek istenmektedir. Sosyal güvence, sağlık güvencesi, barınma olanakları tüketilmektedir. Açlık, yoksulluk, işsizlik kader olarak sunulmaktadır. Ekonomik kriz sonucunda yatırımlar durmuş, fabrikalar kapanmaya başlamış, tarım ve hayvancılığımız bitirilmiştir. Emperyalist güçlerin isteğiyle yapılan açılımlar sorun oluşturmuş, terör azmış, yolsuzluk ve hukuksuzluk büyük boyutlara ulaşmış, siyasi belirsizlik ortaya çıkmıştır. Laiklik ve cumhuriyetimiz çok büyük tehlike altındadır. Türkiye Cumhuriyeti, dışa bağımlı yanlış yöneticiler nedeniyle kuruluş rotasından saptırılmıştır. Kemalist ilkelerden, devrimlerden ve o muhteşem altı oktan verilen tavizler, bugün tüm sorunların kaynağını oluşturmaktadır.

Ülkemizin sorunları iki dilli yaşamla çözülemez; cumhuriyetçilik, ulusalcılık, devletçilik, halkçılık, laiklik, devrimcilik ilkeleri, dün olduğu gibi bugün de, yarın da sorunların çözümü için vazgeçilmez bir dayanaktır.

İlk Kurşun Gazetesi
20 Aralık 2010.

This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI, EĞİTİM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *