ALİ NESİN ÜZERİNE AKIL FİKİR YAZIŞMALARI * Ali NESİN: “Farklı görüşleri aşağılayan kişi aydın olamaz” ACABA? * La Sapienza’nın bilgili ve onurlu öğretim üyeleri de üniversitelerini ziyarete gelmek isteyen PAPA’NIN GELMESİNE rektörlerinin bir mektubuyla ENGEL OLDU. PAPA ROMA ÜNİVERSİTESİNE ALINMADI! “BİLGİNİN NE PAPAZLARA NE RUHBANLARA İHTİYACI VAR!” * BİLİM yanlışları, yalanları ve zırvaları AYIKLAYARAK ilerler, hoş görüp biriktirerek değil.

Aydogan Kekevi
dog36k.k.vi@t-online.de
6. Juni 2017 20:51

Ali NESİN: “Farklı görüşleri aşağılayan kişi aydın olamaz” ACABA?

Bilinen bir durumdur: Çok ender de olsa bazı kişilerin yaratılıştan „acı algılama duygusu“ ya çok zayıftır ya da hiç yoktur; işte bunların diğerlerine „çivi batarsa insanı acıtmaz“ „ateş yakar ama acıtmaz“ demeleri gibi görüşler paylaşıyor Sn.Ali NESİN; yani sizdeki o duygular , o algı ve düşünceler Ali beyde yoksa geçerliliği de yok gibi bir şey.

Oysa „acı/ağrı algılamak“ „doğal bir uyarı“ ve vücudun bir „savunma refleksi“dir.Burada „suç“ doğada da olsa bir „eksiklik“ söz konusudur ama kişi kendi eksikliklerini eleştirmeden eksikliğini genelleştirerek veya ötekileri yok sayarak söz konusu eksiğine bir çözüm bulmuş oluyor.

Hani yer düzse „Elma ağacından öteye düşmez“ derler ama burada tersi bir durum söz konusu Sn.Ali Nesin ağacından birazcık öteye düşmüş gibi geliyor bana. Yani istisna bir durum: Şimdi biz bu istisna durumu örnek alıp genelleştirerek „Bu bir genel olgudur elmalar ağaçlarının dibinden öteye düşerler“ desek doğru mu demiş oluruz?; sanmıyorum.

Anlaşılan Sn.Ali NESİN radikal bir ayrıksı/eksantrik; yani genelin tersine gidip doğruya erişeceğini sananlardan, ne yazık ki her şey „dünya“ gibi yuvarlak olmadığından tabii bu zor, hatta imkansız bir şey.Ali Bey „Farklı görüşleri aşağılayan..“ derken sanırsınız ki söz konusu „farklı görüş“ masumane, hiç bir arka planı olmayan „Arabalar da 5 teker olsa ne iyi olurdu“ veya „Kar renkli yağsaydı dünya gökkuşağı olurdu“ gibi masum ve farklı bir görüştür aşağılanan.

Ben de kalkıp „Devletin kurucusuna belaltı vuruşları yapanları aşağılayanları aşağılayanlar (veya aşağılayanları savunanlar) aydın olamaz“ dersem her ne kadar hafif kaçmiş olsa da sanırım bu yazının ruhuna uygun bir kelam etmiş olurum..

Ben burada (Almanya’da) gençler görüyorum; sosyal konumları bir yana moda gereği giydikleri pantolonu, özellikle cin pantolon oluyor bu; bellerinden aşağıya ta kıçlarının yarmacına kadar düşürüyorlar.Bu durumda „pantolonun ağı“ diz kapağı düzeyine kadar düştüğü için yürürken de doğal olarak kısa kısa adımlarla penguen gibi yürüyorlar: Hani her hangi bir nedenle biraz hızlı yürümeleri veya koşmaları gerekse beceremeyecekler. Gerçi ben buna „kendi bilecekleri bir şey“ diyerek olaya kişinin demokratik hakkı olarak bakıyorum. Tabii bu, işin hukuki yanı; amma bu „iş“in bir de akıl mantık ve pratik yanı var, ki onu da düşünmeden edemiyorum (hatta o lime lime olmuş cinlere para verip alıp giyenleri bile „“kişisel zevkleri“ bağlamında hoşgörüyle karşılıyorumum ama): dediğim gibi ya üstlerine araba gelse, ya her hangi bir nedenle hızlı yürümeleri gerekse bu mümkün değil. Ne oldu burada insanoğlunun uzun yıllar örtünmek konusunda edindiği deneyim sonucu poposuna en uygun, en kullanışlı olanını bulmuş olduğu pantolona?; kolaylık, yararlılık pratiklik yerine „engel“ oldu, „zararlı“ oldu.

Hani diyeceğim o ki her şey bireysel hak özgürlük bağlamında görülüp değerlendirilirse eksik olur; o şeyin bir de topluma yararını zararını mantığını terazinin öbür kefesine koyarak tartmalı, öyle değerlendirmeli..

Söz konusu kişiyle ilgili olarak kişisel düşünce ve tavrıma gelince; sık sık yinelerim: Türkiye‘de kişi „Aydın, entelektüel, münevver“ olabilir ama kolay kolay „Cumhuriyet‘in aydını“ olamaz..Türkiye de özellikle son yıllarda aydından çok entelektüel, münevver yetişti; „Aydın“ın da „Cumhuriyetsiz“ olanı, ya da şaşı bakanı..

Hani Nazim Hikmet bir yerde „Babalık zor meslek“ der ya: Aydın olmak da öyle bir şey, hele „Laik Cumhuriyet aydını olmak zor meslek dostlar, zor!..“

Aydoğan Kekevi

* *

Son olarak iki not:

Not1: Bu internet tartışmaları çerçevesinde bir başka (kendi deyimiyle) „Matematikçi“ tanımıştım; o da „İsvan“cı idi: İki matematikçi iki ters kutup (mu yoksa bir yerde bileşiyorlar da ben mi çözemedim?)..

Not2: Öne sürülen nedenlerin arka planında/mijampajında basit bir „eksilip eksilmemek“ tezi seziliyor: „eksilmiyorsa; iyi, zararsız; eksiliyorsa kötü zararlı aşağılanabilir“..gibi

Bir nevi „Subjektif/soyut materializm“?!

Tuncay Erciyes
6. Juni 2017

Ali NESİN: “Farklı görüşleri aşağılayan kişi aydın olamaz” ACABA?

Yanılıyorsun Ali NESİN, Aydın olmanın şartı, sırf FARKLI diye ZIRVALIĞI, YALANI aşağılamamak, yayılmasına yardımcı olmak değildir. BİLİM yanlışları, yalanları ve zırvaları AYIKLAYARAK ilerler, hoş görüp biriktirerek değil.

ATATÜRK’ÜN annesine GENELEV KADINI denmesi, FARKLI GÖRÜŞ falan değil yalanlara dayalı HAKARETTİR.

Dünyanın hiçbir ülkesinde HAKARET DÜŞÜNCEYİ İFADE ETME ÖZGÜRLÜĞÜ sayılmaz. Ancak içeriği önemsemeyen AKIL DÜŞMANI ileri GERİ ZEKALILAR hakarete hoşgörü gösterebilir.Bazı arkadaşlarım diyorlar ki “Çok sert eleştiriyorsun. Ali Nesin’in söylediklerinde hiç mi doğru şeyler yok?”

Elbette var. Ama o doğru şeylere değinmesi araya sokuşturduğu ZIRVA ve KARŞI DEVRİMCİ tavsiyeleri DOĞRU KABUL ETMEMİZE YETMEZ. Gelin o doğruların arasına ne zırvalar var birlikte okuyalım.

– ATATÜRK’E HAKARET tartışmasından sonra “HATIRAYA HAKARET SUÇ OLMAMALI” dediniz ve yine gürültü koptu. Ne demek istemiştiniz?
Ali Nesin: “Hatıraya hakaret” diye bir SUÇ olamaz, OLMAMASI GEREKİR; “hatıraya hakaret” ancak AYIP olabilir.

Sadece hatıraya değil, KİŞİYE HAKARET de SUÇ OLMAMALI.

Biri BABAMA ya da ANAMA küfrettiğinden BENDEN BİR ŞEY EKSİLMİYOR Kİ. Zaten Facebook sayfamda küfürlerin âlâsını yazıyorlar. UMURSAMIYORUM, engellemiyorum bile. Bunlar AYIPTIR, günahtır, kötüdür, edepsizliktir, hadsizliktir filan AMA SUÇ KAPSAMINA GİRMEMELİ”

Bir başka saçmalaması:

“Tabii ki “YETMEZ AMA EVET” DİYECEKTİM. Ben doğrusunu yaptığıma İNANIYORUM. Bugün olsa BUGÜN DE aynısını DERİM”

Kaynak:  http://t24.com.tr/haber/ali-nesin-bugun-olsa-yine-yetmez-ama-evet-derim-keske-ataturk-kolay-idare-edilir-bir-cumhuriyet-biraksaydi/407239

Görüldüğü üzere BİLGİ SAHİBİ OLMAK ile İDRAK etmek, BİLİNÇLİ davranmak farklı şeylerdir.Konuyla ilgisi sebebiyle aşağıda Prof. Celal Şengör’ün ZÜMRÜTTEN AKİSLER başlıklı yazısını sunuyorum. Yazıda MANTIK ve TÜRBAN konularına değinildiği için altında bu konularla ilgili yazılarımı bulacaksınız.

Yazışma arkadaşımız Sayın Tuncay Erciyes TÜRBAN üzerine bir dizi yazı paylaştı. Burada sizlere de bir kısmından alıntı yapmak istiyorum. Alıntı yapmak istememin gerekçesiyse, bazı önemli açıklamaları bu yazısında paylaşıyor olmasıdır.

Sayın Erciyes’e teşekkür ederek bakalım bu bölümündeki paylaşımına…

A. M. Celal Şengör
sengor@itu.edu.tr

https://www.facebook.com/notes/tuncay-erciyes/newton-goethe-ve-sosyal-bilimler-prof-celal-şengör/10158873798375201/

***

ZÜMRÜTTEN AKİSLER

A.M. Celal Şengör

Hiç birimiz bir Türk Başbakanının PAPA’NIN DURUMUNA düşmesini istemeyiz…

La Sapienza’nın bilgili ve onurlu öğretim üyeleri de üniversitelerini ziyarete gelmek isteyen PAPA’NIN GELMESİNE rektörlerinin bir mektubuyla ENGEL OLDU.

PAPA ROMA ÜNİVERSİTESİNE ALINMADI!
“BİLGİNİN NE PAPAZLARA NE RUHBANLARA İHTİYACI VAR!”

Roma Üniversitesi’nin adı ve dolayısıyla bulunduğu semtin adı LA SAPİENZA’DIR. Bu kelime BİLGİ anlamına gelir. Efes’teki muazzam kütüphane ön cephesinin önündeki heykellerden biri Sapienza’yı temsil eder. Yıllar önce onun ayaklarına sarılmış bir resmimi çektirmiştim.

Bugün ülkemizin kanımca en önemli entelektüellerinden biri olan arkadaşım Sinan Özeren, bana PAPA 16. Benedikt’in (eski Alman kardinal RATZİNGER) La Sapienza’ya yapmak istediği bir gezinin oradaki Öğretim Üyelerinin ve öğrencilerin PROTESTOSU neticesinde İPTAL EDİLDİĞİNİ belirten bir BBC haberi yolladı.

RATZİNGER, Avusturyalı AKIL DÜŞMANI post-modern «filozof» Paul Feyerabend &apos’in yazdıklarından hareketle, GALİLE’YE karşı Katolik Kilisesinin ve ENGİZİSYON MAHKEMESİNİN aldığı MAHKÛMİYET kararını «AKILCI ve HAKKANİYETLİ» BULDUĞUNU söylemişti.

La Sapienza’nın bilgili ve onurlu öğretim üyeleri de üniversitelerini ziyarete gelmek isteyen Papa’nın gelmesine rektörlerinin bir mektubuyla ENGEL OLDULAR. Rektör mektubunda «SEKÜLER BİLİM ADINA bu uygunsuz ziyaretin engellenebileceğini ümid ederiz» diyordu, zira tüm öğretim üyeleri Papa’nın ziyaretinin kendilerini TAHKİR edeceğini ve AŞAĞILAYACAĞINI beyan etmişlerdi.

Üniversite bununla da yetinmedi: Öğrenciler bir RUHBAN KARŞITI yemek düzenlediler. Yemekte asılan afişlerden biri,

«BİLGİNİN NE PAPAZLARA NE RUHBANLARA İHTİYACI VARDIR» diyordu.

Malum, Hristiyan dinlerinde papazlar için «BABA » sıfatı kullanılır. Öğrencilerin afişinde kullanılan kelime de buydu. Yani afiş aslında «BİLİMİN BABALARA ve ruhbanlara İHTİYACI YOKTUR» diyordu. MAFYA BABALARI ülkesi İtalya’da öğrencilerin papazlara layık gördüğü mevkii bu kelime oyunu çok güzel göstermektedir. Kendilerini candan kutlarım.

Peki VATİKAN’IN buna REAKSİYONU ne oldu? Resmi bir bildiriyle, Katolik dünyasının kalbi ve insanların saflığından yararlanarak dünyanın en zengin organizasyonu olan bu merkez, üniversitenin protestosunun SANSÜRCÜ bir tonu OLDUĞUNU bildirdi….

Vatikan çok haklıdır:

ÜNİVERSİTENİN GÖREVİ gerçekten de ZIRVALIĞI SANSÜR ETMEKTİR. Bilim, yanlışları ayıklayarak ilerler, biriktirerek değil. BBC’nin BU HABERİNİ, bilhassa üniversitelerimizde siyasal dinin simgesi TÜRBANIN SERBEST BIRAKILMASINI İSTEYEN ve «SEMBOLLERİN YASAKLANDIĞI Dünyada NEREDE GÖRÜLMÜŞTÜR?» diyerek dünyadan tamamen bîhaber olduğunu gösteren TAYYİP BEY’İN, güvenilir bir kişiye tercüme ettirerek OKUMASINI DİLERİM.

TAYYİP BEY de temsil ettiği inanç uğruna ÜNİVERSİTELERİMİZİ, BASKICI, SANSÜRCÜ İLÂN ETMEK İÇİN hiçbir fırsatı kaçırmamaktadır. Bilememektedir ki, üniversitenin amacı, Galile’nin başına gelenlerden İNSANLIĞI KORUMAKTIR. Kendisinin savunduğu; “ORTAÇAĞ KARANLIĞINI tekrar AKLIN KALELERİ olan üniversitelere sokarak o kaleleri düşürmektir.”

Roma’daki asil meslekdaşlarımız ve öğrencilerimiz AKIL DÜŞMANI şer’in temsilcisi PAPA’YI bu düşüncelerle AKLIN KALESİNE SOKMAMIŞLARDIR. TAYYİP BEY bilsin ki bizler de Roma’daki meslekdaşlarımızdan AŞAĞI KALMAYIZ.Vatikan Galile’yi mahkum etmeden elli yıl önce İSLÂM HALİFESİ III. MURAD’IN emriyle Takiyüddin Efendi’nin RASATHANESİ Osmanlı Donanması tarafından BOMBALANARAK YIKILMIŞTI!

AYNI HALİFE, Batlamyüs atlasının Bizanslıların yaptırttığı muhteşem cildindeki ziynet taşlarını alabilmek için CİLDİ SÖKTÜRMÜŞ ve insanlığın kaderini değiştiren o büyük eseri bir daha ciltletmek gereğini bile görmemişti! Perişan Kitabın ATATÜRK’ÜN EMRİ ve Berlin Üniversitesi kitap koruma profesörü Hugo Ibscher ‘in üstün gayretleriyle nasıl büyük ölçüde kurtarılabildiğini TAYYİP BEY BİLMEYEBİLİR, ama biz üniversite hocaları biliriz. İsterse kendisine de anlatırız.

ROMA’DAKİ meslekdaşlarımızın PAPA’YI üniversitelerinden def etmek istemeleri gibi, ATATÜRK DE aynı nedenlerle HALİFE’Yİ ve HİLÂFETİ ülkemizden DEF ETMİŞTİ. Şimdi görüyor musunuz gerçek AVRUPA UYGARLIĞI ile NERELERDE PARALELLİKLER BELİRİYOR?

İbn Rüşd’ün ülkesi İspanya’dan bize mesaj gönderen,
“TÜRBAN VELEV Kİ SİYASİ SİMGE OLSA NE OLUR?”
diyen Tayyip bey şunu iyi bilsin:

ÜNİVERSİTE AKLIN EGEMEN OLDUĞU BİR YERDİR ve AKIL DÜŞMANI SEMBOLLERİ kapısından İÇERİ SOKMAZ. Bu onun tarihi görevi ve varlığının sebebidir. Şimdi TAYYİP BEY arkadaşlarıyla birlikte yeni anayasa yazmaya devam edebilir. Bu işi yaparken bir gözünün ve bir kulağının bizde olmasını tavsiye ederiz. Hiçbirimiz bir Türk Başbakanının PAPA’NIN DURUMUNA DÜŞMESİNİ İSTEMEYİZ.

A.M. Celal Şengör

(Çok teşekkürler Celal Hoca. Bugün(27 Ocak 2008) “Biz kaç kişiyiz” hareketinin İstanbul forumunda Depreme hazırlık için parmaklarını oynatmayan Tayyip’in ve İBB başkanı Topbaş’ın da ipliğini pazara çıkarttın, binlerce teşekkürler. Bu yazını bana gönderen Sevgili Mesut Eroğlu’na da teşekkür ederim. Tuncay Erciyes)

MANTIK, üzerinde çalıştırdığımız veri tabanı çöplükse, çöpten başka bir şey üretmez. Türbanı MANTIK OYUNLARI ile YAYGINLAŞTIRAMAZSINIZ Sayın BAŞBAKAN.  TANIM/TARİF, yanlışı doğru, doğruyu yanlış yapabilecek SİHİRLİ DEĞNEK DEĞİLDİR.

MANTIK ÜZERİNE

Ünlü Roma filozofu Epictetus’u, bir öğrencisi,

“MANTIĞI, “Doğru düşünme kurallarının bilimi”, “AKIL YÜRÜTME BİLİMİ”, “Kanıt tartma bilimi” ve İSPAT BİLİMİ..” olarak tanımlıyorsunuz, o halde, MANTIK ÖĞRENMEMİZİN NİÇİN GEREKLİ OLDUĞUNU İSPAT EDİNİZ” diye sorarak sıkıştırmak ister. Hocanın cevabı kısa olur,

“Peki, İSPATIMIN İYİ OLDUĞUNU NASIL ANLAYACAKSIN?

Gerçekten de yapılan bir ispatın, akıl yürütmenin iyi olduğunu, MANTIK öğrenmeden, kullanmadan bilemeyiz. TUTARLILIK aramak, çelişkiden sakınmak sağlıklı düşünmenin başta gelen özelliğidir. MANTIK, akıl yürütme/ispat bir önermenin doğruluğunu, BAŞKA ÖNERMEYE/önermelere DAYANARAK ileri sürmektir.

Buradan anlaşılacağı üzere, MANTIK, SADECE ÖNERMELER ARASINDAKİ İLİŞKİYİ İNCELER. “Birini doğru saydığım da öbürünü doğru saymam ZORUNLU MUDUR, DEĞİL MİDİR? sorusuna cevap arar. Akıl yürütme ile elde edilen SONUCUN DOĞRU OLABİLMESİ ise İKİ KOŞULA BAĞLIDIR.

— BİRİNCİ KOŞUL, öncül önermelerin DOĞRU OLMASIDIR ama bu MANTIK BİLİMİNİN GÖREVİ DEĞİLDİR.

Örneğin;

A) İNSANLAR UÇAR
B) Ahmet insandır.
C) SONUÇ: O halde AHMET DE UÇAR.

Akıl yürütmesinde Mantık Bilimi ne bir insanın ne de tüm İNSANLARIN, UÇUP, UÇMADIĞINI araştırma görevini üstlenmez. Bu konu HANGİ BİLİM DALININ SAHASINA GİRİYORSA ORADA İNCELENİR. BAŞBAKAN dahil dincilerin kullandığı akıl yürütme şudur:

a- BAŞÖRTÜSÜ İSLAM DİNİNİN GEREĞİDİR. Bütün MÜSLÜMAN KIZLAR, kadınlar Kuran’ın emri uyarak TÜRBAN, BAŞÖRTÜSÜ, ÇARŞAF vb. bir örtü ile SAÇLARINI ÖRTMEK ZORUNDADIR.

b- AYŞE MÜSLÜMAN’DIR.

c- SONUÇ: O halde AYŞE SAÇINI ÖRTMEK ve devam ettiği Üniversitede BAŞÖRTÜLÜ, TÜRBANLI OLMAK ZORUNDADIR.

Bu mantık Lise, Ortaokul, İlkokul ve Anaokulu için de geçerli olduğundan Başbakan Lise, Ortaokul, İlkokul ve Anaokuluna giden kız çocuklarının da Türban takmak zorunda olduğunu SAVUNMAK ZORUNDADIR. “10 yıl sonra ne olacağını bilemeyiz” sözü şimdilik açıklanmayan bu GİZLİ AMACI DEŞİFRE ETMİŞTİR. (Nitekim şu anda Türban Anaokullarına girmiştir. Bakınız:

https://www.facebook.com/pg/ilkeler/photos/?tab=album&album_id=689919434401000

“TÜRBAN ÜZERİNE-3” başlıklı yazım aşağıda sunulmuş olup KURAN’DA KADININ BAŞINI veya SAÇINI ÖRTMESİ konusunda HİÇBİR AYET OLMADIĞI anlatılmıştır)

– Bu akıl yürütmedeki, “BAŞÖRTÜSÜ İSLAM DİNİNİN GEREĞİDİR. Bütün MÜSLÜMAN KIZLAR, kadınlar Kuran’ın emri uyarak TÜRBAN, BAŞÖRTÜSÜ, ÇARŞAF vb. bir örtü ile SAÇLARINI ÖRTMEK ZORUNDADIR” öncül önermesinin doğruluğunu araştırmak MANTIK BİLİMİNİN GÖREVİ DEĞİLDİR. Bu konu İSLAM TARİHİ ve KURAN BİLİM DALI tarafından İNCELENMEK ZORUNDADIR.

– İkinci koşul, Öncül Önermelerin, SONUCU ZORUNLU KILIP KILMADIĞI veya NASIL BİR SONUCU GEREKLİ KILDIĞIDIR ki bu MANTIK BİLİMİN GÖREVİDİR.

Görüleceği üzere öncül önermelerde yer alan TANIM ve TARİFLER, yanlışı doğru, doğruyu yanlış yapabilecek SİHİRLİ DEĞNEK DEĞİLDİR.

O halde akıl yürütmenin, MANTIĞIN DOĞRU SONUÇLAR VERMESİ İÇİN, öncül önermelerin üzerinde çalıştırıldığı veri tabanının DOĞRU OLMASI GEREKİR. Yani, Mantık bir bilgisayar programı gibidir. Üzerinde çalıştırdığımız veri tabanı çöplükse, ÇÖPTEN BAŞKA BİR ŞEY ÜRETMEZ.

GÖZLEM ya da DENEYE, BİLİMSEL BİLGİYE BAŞVURMAKSIZIN, salt AKILLA, MANTIKLA, SEZGİYLE (iç ses, vicdan, üst benlik, üst akıl vb.) FALLA veya ruhsal mesajlar alarak gerçek dünyaya ilişkin DOĞRU BİLGİLERİN edinilebileceği BOŞ BİR İDDİADIR. Bu kurala riayet etmeyen biri, sadece kendisinin inanabileceği SAFSATALAR ÜRETİR. Aynen yukarıdaki safsataları uyduran Türban savunucularının yaptığı gibi.

Dünyamız öyle bir devreden geçiyor ki bu tür yanıltıcı akıl yürütmeler çok yaygınlaşmıştır. Celal Şengör Hoca’nın Avusturyalı post-modern «filozof» Paul Feyerabend &apos’e ve onun yazdıklarından hareketle, GALİLE’YE karşı Katolik Kilisesinin ve ENGİZİSYON MAHKEMESİNİN aldığı MAHKÛMİYET kararını «AKILCI ve HAKKANİYETLİ» BULDUĞUNU söyleyen PAPA 16. Benedikt’e AKIL DÜŞMANI demesi çöp verilere dayalı akıl yürütme kullanmaları sebebiyledir.

Sevgilerimle.
Tuncay Erciyes
28.01.2008
Son güncelleme 24.10.2010

TÜRBAN ÜZERİNE-3

KURAN’DA KADININ BAŞINI veya SAÇINI ÖRTMESİ konusunda HİÇBİR AYET YOKTUR.

TÜRBAN Müslüman kadın olmanın ön ŞARTI DEĞİL, BAZI Müslüman kadınları DİĞER Müslüman kadınlardan AYIRT ETMEYE yarayan bir İŞARET, SEMBOLDÜR. Bu gerçek TÜRBAN ÜZERİNE-1 başlıklı yazımda yer alan tarihçi Murat Bardakçı’nın şu açıklamalarından da bellidir;

“TÜRBAN” denilen baş örtme biçimi NE TÜRK TARİHİNDE MEVCUTTUR NE DE ANADOLU GELENEKLERİNDE YERİ VARDIR. Günümüzün “TÜRBAN”I, bundan 25–30 sene öncesine kadar Türkiye’de hiçbir zaman var olmadı. Bu model, 1970’li yıllarda Lübnan’da yaşayan İranlı bir din adamı, Hüccetülislam MUSA SADR TARAFINDAN YARATILMIŞTIR.

Hüccetülislam’ın böyle YENİ BİR ÖRTÜNME modeli ortaya koymasının SEBEBİ ise, Güney Lübnanlı Şİİ Müslüman KADINLARI bölgeye hâkim olan SÜNNİ Müslüman Filistinli gerillaların TACİZİNDEN KORUYABİLME çabasıdır.

Musa Sadr, Şah dönemi İran’ının en büyük gazetesi “Kayhan”ın başında bulunan Emir Tahirî’ye 1975 yılında Beyrut’ta verdiği demeçte, bizim Türban dediğimiz örtü modelini bizzat hazırladığını anlatmış ve

“İLHAMIMI batı dünyasının KİLİSE RESİMLERİNDEN ve Lübnan’daki KATOLİK RAHİBELERİN KULLANDIKLARI BAŞÖRTÜLERDEN ALDIM” demiştir. (Türbanın Bilinmeyen Tarihi Murat Bardakçı – Habertürk)

Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere TÜRBAN, İSLAMİ BİR GEREKLİLİK veya kişisel özgürlük simgesi olarak değil MEZHEPSEL bir tür işaret, AYIRT ETME, EDİLME amaçlı SEMBOLDÜR. Mucidi de bir kadın olmayıp, ERKEKTİR, Şİİ mezhebine mensup bir ERKEK din adamı tarafından Şİİ KADINLAR İÇİN İCAT EDİLMİŞTİR.

Sonraki yazımda sunacağım, Soner Yalçın’a ait “BAŞÖRTÜSÜ İSLAM’DAN ÖNCE DE VARDI” başlıklı yazı okunduğunda Anaerkil toplum yapısının çöküşünden bu yana binlerce yıldır Dünyaya hakim olan ERKEKLER tarafından kadınların başının örttürüldüğü anlaşılacaktır. Bu yazımın yayınlandığı

https://www.facebook.com/terciyes1/posts/10211943959226629 adresinde ÇARŞAF kullanan YAHUDİ KADINLARININ resimlerini göreceksiniz.

İslamiyet’e gelince KURAN’DA KADININ BAŞINI veya SAÇINI ÖRTMESİ KONUSUNDA HİÇBİR AYET YOKTUR. Kurandaki ayetlerde (Nur Suresi 31. ve Ahzab suresi 59. Ayet) geçen “ÖRTSÜNLER” kelimesinin önünde “BAŞINI veya SAÇINI ” gibi kelimeler yoktur. Tercümeyi (meali) yazanların eklemesidir, Abdulbaki Gölpınarlı ile Edip Yüksel’in meallerinde Başörtüsü değil sadece örtü kelimesi yer alır.

AYRICA bir Müslüman KADIN BAŞINI ÖRTMEDİĞİ TAKDİRDE ne olacağını açıklayan hiçbir BİR KURAN AYETİ YOKTUR. Üstelik örtünme konusunda bir HADİS, Peygamber efendimizin bir AÇIKLAMASI DA YOKTUR.Bu gerçeğe rağmen bazı kendini bilmezlerin, sınırlarını aşıp, “BAŞINI ÖRTMEYEN Müslüman kadın GÜNAHA GİRER” demeleri ŞİRK olup, Allah adına karar vermektir, ALLAH’IN EGEMENLİĞİNE ORTAK OLMAKTIR ve en büyük günahtır.

AYRICA Kurandaki ÖRTÜNME tavsiyesi SADECE MÜSLÜMAN ERKEKLERİN KARILARI ve KIZLARI İÇİNDİR. Diyanet İşleri başkanlığının mealinde yer alan AHZAB(33) suresinin 59. Ayeti aynen şöyledir;

“Ey Peygamber! HANIMLARINA, KIZLARINA ve MÜMİNLERİN KADINLARINA SÖYLE, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu onların TANINIP incitilmemelerine de DAHA UYGUNDUR. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”

Bu ayette MÜSLÜMAN CARİYELERE yani, MÜSLÜMAN KÖLE KADINLARA ÖRTÜNME TAVSİYESİ YOKTUR ve Peygamber efendimiz zamanında cariyelerin örtü kullandığına dair HİÇBİR KAYIT YOKTUR. İSLAMİYET’te örtünme, Müslümanların MEKKE’DEN MEDİNE’YE GÖÇÜNDEN SONRA gündeme gelmiştir. Bu konuyu A. Ü. İlahiyat fakültesi Dekanlarından İslam Tarihi Ana bilim dalı uzmanı Prof. Dr. Neşet Çağatay şöyle anlatır;

“Mekke ve Medineliler henüz birbirlerini tanımıyorlardı. Mekke’de olduğu gibi Medine’de de “Satılan, Yatağa Alınan “CARİYELER” vardı. Medineli erkekler, Mekke’den gelen “Hür Kadınlara” sataşmaya başladı. Hz. Ömer, sataşanlara neden hür kadınlara sataştığını sorunca “ONU CARİYE ZANNETTİM” yanıtını alıyordu. O zaman “hür kadınların” belli bir kıyafeti yoktu. Ömer, Peygamber’e “Allah’a Dua Et, HÜRLERLE CARİYELERİN ARASI BELLİ OLSUN” dedi. Ardından Hür Kadınların örtünmesi istendi. CARİYELERİN ÖRTÜNMESİ ise YASAKLANDI. Hür kadın gibi başını örtmeye kalkan CARİYE DÖVÜLÜYORDU. İslamiyet’in başlangıcında Hür Kadınların Cariyelerden Ayrılması İçin Uygulanan Bu Gelenek, Kölelik Kalkınca Erkekten Kaçma Şekline Dönüştürüldü” (Cumhuriyet, Deniz Som, 05 02 1997)

Bu açıklamalarda ÖRTÜNMENİN IRZLA, NAMUSLA ve CİNSELLİKLE İLGİSİ YOKTUR ve o çağda Arabistan’da yaşayan bir KADININ üzerindeki ÖRTÜ MÜSLÜMANLIĞININ SİMGESİ, İŞARETİ GİBİ GÖRÜLEMEZ. SADECE bir STATÜ GÖSTERGESİDİR. Çünkü bir kadının Müslüman olduğunun işareti olmuş olsaydı, KURAN’DA MÜSLÜMAN KÖLE ve CARİYELERE DE ÖRTÜNME tavsiyesi yer alır ve Müslüman hür kadın gibi başını örtmeye kalkan CARİYELER DÖVÜLMEZDİ.

Sevgilerimle.
Tuncay Erciyes
20.10.2010

Not-1: 1917 doğumlu olan Prof. Neşet Çağatay, A.Ü. îlâhiyat Fakültesi îslam Tarihi Ana bilim dalı Öğretim üyesidir. 1961-1973 yılları arasında üç kez A. Ü. îlâhiyat Fakültesi Dekanlığına seçilmiştir. 1963 yılında A.Ü. Rektörü rahmetli Suut Kemal Yetkin’in misafir Profesör olarak Amerika’ya gitmesi üzerine uzun bir süre Ankara Üniversitesi Rektör vekilliği yapmıştır. Ayrıca 1968-1979 yılları arasında îlâhiyat Fakültesi “Türk ve îslam Sanatları Tarihi Enstitüsü”nün ve “İslam İlimleri Enstitüsü”nün müdürlüklerini yapmıştır.

This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI, AKLI VİCDANI HÜR YAZIŞMALAR. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *