Erdoğan’ın sarayındaki gizli koridorlar… *** SARAY KAÇAK, KRAL ÇIPLAK * “Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Saray’ın yerden ısıtma sisteminin de dudak uçuklatan bir rakama çıktığını ve 10 milyon Euro’ya mal olduğunu bildirdi.”

Yavuz ALATAN – ANKARA
Mayıs 20, 2015
Sözcü

Erdoğan’ın sarayındaki gizli koridorlar…

Ak Saray’daki Erdoğan’ın çalışma ofisinde, iki ayrı şöminenin arkasına gizlenmiş koridorlar olduğu öğrenildi.

ANKARA Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı sarayında bulunan Erdoğan’ın çalışma ofisinde, iki ayrı şöminenin arkasına gizlenmiş koridorlar olduğu ve bu koridorlarda mescid ile kasa dairesinin yer aldığı açıklandı.

Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Saray’ın yerden ısıtma sisteminin de dudak uçuklatan bir rakama çıktığını ve 10 milyon Euro’ya mal olduğunu bildirdi.

BİRİ ‘MESCİD’E BİRİ DE ‘KASA’YA

Candan yaptığı açıklamada, “Yerden ısıtma sitemi 10 milyon Avro yani 30 milyon Türk lirasına mal olmuş durumda. Bu rakama yıllık bakım ve doğalgaz maliyeti ekli değil. Kaçaksaray içindeki çalışma ofisinde ise iki şöminenin arkasındaki koridorda, karşılıklı olarak mescid ve kasa yeralıyor’’ dedi.

SARAY KAÇAK, KRAL ÇIPLAK

Candan ‘’Çalışma ofisinin içinde kullanılan malzemede, 8 kalem yer alıyor. Bunlar ahşap lambri, pirinç kaplama, varak boya, saten alçı ve özel duvar kağıdı gibi malzemeler’’ dedi ve şunları söyledi:

‘’Bu malzemelerin kalem kalem maliyetlerini de yakında açıklayacağız. Halkın yoksulluğunu görmeyenlerin hukuksuz biçimde yaptıkları, Atatürk’ün vasiyetini de ihlal eden o yapı tartışılır. Saray kaçak, kral çıplak ”

http://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/erdogannin-sarayindaki-gizli-koridorlar-837098/

Posted in Ekonomi, FAŞİZM, Gundem, Haber, YOLSUZLUKLAR | Leave a comment

SON “Onüç” YILIN BİLANÇOSU

Posted in SİYASİ TARİH | Leave a comment

KENT YAŞAMLARI ÜZERİNE *** Çalıyor ama çalışmıyor!

Mine G. Kırıkkanat
kirikkanat@mgkmedya.com
20 Mayıs 2015
Cumhuriyet

Çalıyor ama çalışmıyor!

Kamu yararına çalışan şehircilik anlayışıyla yönetilen yerde, tren garları kent merkezinde olur. Her gar, aynı zamanda metro istasyonudur. Trenden inip metroya binen yolcular, havaalanlarına ve kentin içine metroyla ulaşırlar. İşte Paris, Londra, Berlin, New York, Madrid, vb…

Kamu zararına çalışan rantçı kafanın yönettiği yerde, kent içi garlar otel, restoran ve turistik tesis yapılır. Hem de “hızlı” diye tanıtılan trenler, kente 50 km. uzaklıkta, zaten gar da denemeyecek bir istasyonda durur.

Metro istasyona, istasyon da metroya bağlı değildir. Ne kente, ne de havaalanına ulaştırır. Yolcular yollarına otobüslerle devam ederler. İşte pek çok ülkeden daha büyük İstanbul. Haydarpaşa ve Sirkeci garlarının  “turistik” dönüşümü. Ankara ile İstanbul arasındaki “hızlı” yolculuğu Pendik’te başlayıp biten demiryolları.

Kamu yararına çalışan şehircilik anlayışıyla yönetilen kentlerin yerleşim alanı ve nüfusu hacminde kanalizasyon ağı vardır. Kirli sular, kanallarla kent dışındaki arıtma istasyonlarına taşınır. Bu istasyonlarda doğada yok olmayacak kimyasal atıklar ve sentetik bileşimlerden arındırıldıktan sonra ya denize ya da nehirlere akıtılırlar. Böylece zararlı atıkların yeraltı sularına, denize ya da nehire karışması önlenir.

Sonuç olarak doğa kirletilmez. Kentler bok kokmaz. Balık türleri yok olmaz, insanlar zehirlenmez. Musluklardan akan su, içme suyudur, içilir! Örnek mi? Yukarda saydığım kentlere ekleyin Budapeşte’den Prag’a, Stockholm’den Amsterdam’a, Brüksel’den Kiev’e, hatta Talin’e, tüm Avrupa ve ABD kentlerini; oralara gittiğinizde musluk suyu için, boşuna para vermeyin şişe suyuna…

Oysa kamu zararına çalışan rantçı kafanın yönettiği hiçbir kentte, musluktan akan su içilmez! Çünkü rasyonel bir kanalizasyon ağı yoktur. Zaten yeterli düzeyde arıtma istasyonu da yoktur. Olanı şehrin ortasında, çevreye koku saçar.

Sanayi ya da evsel kirli suların devasa bölümü, hiç arıtılmadan doğrudan denize ve nehirlere salınır. Yeraltı sularını kirletir, musluk suyu barındırdığı mikrop ve bakterileri öldürmek için kullanılan kanserojen kimyasallar yüzünden, sonuçta insan sağlığına yıkanmak için bile zararlı ve elbette içilmez hale gelir!

Kirli suların arıtılmadan akıtıldığı denizler, göller, nehirlerde yüzülmez. Zehirlenen sular, balık türlerinin soykırım alanıdır. Soykırımdan kurtulanlar, ağır metal yüklenir, yiyeni zehirler ve ortamı zehirleyenin zehirlendiği bu suikast zinciri, böyle uzayıp gider.

Çalıyor ama çalışıyor, deniyor. Eğer “iyi saatte olsunlar” konu değilse, sözü edilen “çalar saat” olsa gerek! Onun da hiç durmadan çaldığı doğru da, acaba doğru mu çalışıyor?
Çalıyor diye elektrikleriniz, suyunuz kesilmiyor mu artık?

Çalıyor diye Marmara’nın suları mı temizlendi, sanayi atıkları mı arıtılıyor? Çalıyor ama çalışıyor da Swissotel’in kanalizasyonu Dolmabahçe Sarayı’nın temellerine akmıyor mu artık? Çalıyor da çöp ayrıştırma, çöpten yakıt üretme, dönüştürme fabrikaları mı kuruldu? Türkiye daha mı sağlıklı besleniyor, daha mı az hasta oluyor, çalıştığı için? Memleketin tarımını hem böcek ilacı, hem gübre, hem GDO’lu tohum, hem de kanser ilacı üreten çokuluslu kimya lobisine satmadılar mı, çala oynaya çalışırken?

Çalıştıkları için mi yağmuru emecek orman, koru, park, hatta bir karış toprak bırakmadılar?

Çalıştıkları için mi her yağmurda sel alıyor yollarınızı, yoksa çaldıkları için mi bok kokuyor sokaklarınız? Hem çalıp dosdoğru, hem de doğru çalıştıkları için mi kaldırımlarınız çöküyor, yürüyecek yolunuz yok, arabaların arasından slalom yapıyor; eve sağ salim dönebildiğiniz her güne şükrediyorsunuz?

İş kazaları mı azaldı, çalıp da çalıştıkları için; yoksa madencilerden liman işçilerine, ölümü “fıtrat” olanların kaderi mi değişti? Deprem önlemi diye kentsel dönüşüm saatini çaldılar.

Depremden sağ kurtulanların toplanacağı, çadır kurulacak alanların onda sekizine de gökdelen dikmek için çoook çalıştılar! Peki şimdi, depreme hazır mı kentleriniz?

Kavuştuğunuz hakları ve özgürlükleri hiç sormuyorum, çünkü üzerinde hâlâ çalışıyorlar!

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/280247/Caliyor_ama_calismiyor_.html

Posted in Gundem, HAYATIN İÇİNDEN, İNSAN HAKLARI - DEMOKRASİ, Politika ve Gundem | Leave a comment

MEYDAN BOŞ MU? * “HIRSIZLAR İMPARATORU KİM?”

15 Mayıs 2015
Rifat Serdaroğlu

MEYDAN BOŞ MU?

Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusu ve şerefi üzerine, tarafsız kalacağına yemin eden Cumhur’un Başı Erdoğan, ettiği yemini ve Anayasayı çiğneyip, devletin-milletin parasıyla meydan-meydan dolaşıp AKP’ye oy istiyor…

Yemin içmeyi, ayran içmekle eşdeğer tutan Cumhur’un Başı en son şöyle konuştu; “İstiyorlar ki meydanı boş bırakayım, istedikleri gibi at oynatsınlar.Yok öyle yağma. Milletim için geziyorum, bunlardan mı izin alacağım?”

Dediğine göre, eğer kendisi yani Cumhur’un Başı meydana çıkmazsa “Meydan boş kalacak ve herkes istediğini yapacak!” Cumhurbaşkanı değil, Zaptiye Çavuşu mübarek. Dünyaya kazık çakacak sanki. O, dört kollu ile attaaa gidince Türk Milleti olarak ne yapacağız biz? Başsız kalmış tavuklar gibi, bir oraya bir buraya yalpalayıp duracağız herhalde…

Bu söze öncelikle Başbakan ve AKP Genel Başkanı olan Davutoğlu’nun yanıt vermesi gerekir.  Cumhur’un Başı, koskoca (!) Davutoğlu’nu yok mu saymaktadır?
Davutoğlu yetersiz bir Başbakan ve Genel Başkan mıdır?

Davutoğlu AKP’nin seçim propagandasını yürütemeyecek kadar aciz midir ki, seçimin gidişatını beğenmeyen Cumhur’un Başı, ettiği yemini çiğneyip, ahiretini kaybetmek pahasına kendini meydanlara atmıştır?

Davutoğlu, sizin Cumhur’un Başı’ na diyeceğiniz bir lafınız yok mu? Ben olsam şunu derdim;  “Hoop ağır ol bakalım Cumhur’un Başı! Bizi ufak-tefek gördün de Karamürsel Sepeti mi sandın? Alırım façanı aşağıya, örtülü ödeneği nerelere dağıttığını açıklarım, görürsün gününü…” Korkma at postanı, en fazla dayak yersin. Ha arkandan küfür yemişsin, ha patronundan dayak! Hadi Serok Ahmet, göster kendini…

AK-MATİK, AK-PAK YAPAR
Alman Savcı ve Polisi bir buçuk yıl bu sepetleri takip etti. Görüntülerini, telefon görüşmelerini, bavullarla taşınan paraları kayıt altına aldı. Dava açtı ve Deniz Feneri e.V yetkililerini yargılamaya başladı. Savcı, delilleri Mahkeme Heyetinin önüne koyunca, hırsız bademler apışıp kaldılar! Söyleyecekleri yalan ve inkâr kalmayınca işledikleri suçları Mahkeme-Avukatlar-Basın önünde İTİRAF ETTİLER…

Dediler ki; “Evet biz hırsızlık yaptık, paraları pavyonlarda metreslerimize yedirdik. Ama paranın esas kısmı Türkiye’ye gitti. Yani bizim patronumuz Ankara’da…”

Sonra AK-MATİK devreye girdi ve dünyanın en çirkin, en ahlaksız, en utanmaz aklama-paklama operasyonu başlatıldı. Kaplumbağanın sırtına yüklenen dosyalar, Türkiye’ye üç yılda gelebildi. Türkiye’deki Mahkemenin Savcıları, Almanya’ya gitti. Almanlar tüm suç delillerini Türkçe tercüme ettirip, Cumhuriyet Savcılarına teslim ettiler.

Cumhuriyet Savcıları inceleme yapmak istediklerinde, AKP İktidarı tarafından sürekli olarak engellendiler. Savcılar görevlerini sürdürmek için ısrarlı olunca, bir gecede SAVCILAR SANIK, SANIKLAR SAVCI oldular!  Savcılar yargılandı ve beraat ettiler. Fakat her biri bir yere sürüldüler!

Bu arada dava dosyası çeşitli mahkemeler arasında tenis topu gibi gidip geliyordu. Hangi yiğit Yargıçlar, bu bademleri beraat ettirecek, bu aranıyordu. Sonuçta, Müslümanların SADAKA paralarını cebe indiren bademler, beraat ettiler…

Ortada suç olmadığına göre, paralar da bulunamadı. Televizyon- Alışveriş Merkezleri- AK Belediyelerden iş alan reklam ve tanıtım şirketleri- çok sayıda gayrimenkul sahibi bademler artık AK olmuşlardı. AK-MATİK, bademlerin hepsini AK-PAK yapmıştı…

Ortada, davanın Cumhuriyet Savcısının sorduğu bir soru, Cami Avlusuna bırakılan kimsesiz bir bebe gibi kalakalmıştı! Neydi o soru;

“HIRSIZLAR İMPARATORU KİM?”

Tüm Türkiye, AKP’li namuslu insanlar dahi, Hırsızlar İmparatorunun kim olduğunu net olarak biliyor.  Ama ne yazık ki “O” kendini bilmiyor ve İslam Dünyasının Halifesi rolünü oynamaya devam ediyor!  Hem de hiç yüzü kızarmadan, hiç utanmadan…

Sağlık ve başarı dileklerimle

http://rifatserdaroglu.com/2015/05/15/meydan-bos-mu/

Posted in Rifat SERDAROĞLU yazıları, SEÇİM - SEÇSİS, SİYASİ PARTİLER, YOLSUZLUKLAR | Leave a comment

BÜYÜK ve “DUYGUSAL” AŞK *** ‘Erdoğan’ı gördükçe aşık oldum, böyle bir ilahi aşk iki erkek arasında olabiliyor’ * Şems’in aşkı mahalleyi karıştırdı * Aşkın Meyvası

Çiğdem Toker
20 Mayıs 2015 Çarşamba
Cumhuriyet

Aşkın meyvesi

İşadamı Ethem Sancak’ın TMSF’den satın aldığı BMC, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün (EGM) gizli TOMA ihale ve alımları dolayısıyla, bu köşede birkaç kez gündeme geldi.

O dönem sorularımıza yanıt gelmediyse de sonraki gelişmeler, TOMA ihalesinden aslan payını BMC’nin aldığını doğruladı.Son olarak da IDEF Savunma Sanayii Fuarı’nda BMC’nin ürettiği yanmaz  TOMA’ların, “görücü”ye çıktığını, EGM ile yapılan anlaşmaya kapsamında, 100 TOMA’nın temmuzda teslim edileceğini okuduk.

Katar ortaklığı, BMC satış sürecinin çok tartışılan bir konusuydu. Sancak’ın yüzde 49 payı, Katar Silahlı Kuvvetleri Endüstrisi’ne sattığı haberlerinin üzerinden bir yıl geçti.

Geçen hafta, “içinin boşaltıldığı” iddialarıyla gündeme gelen şirketle ilgili haberlere Sancak kendi yayın organından sert ve farklı tepkiler gösterdi. Ama şimdi konumuz bu değil…

Konumuz; Katar ortaklığının seyri; iki ayrı BMC ortaya çıkarken olanlar… BMC Sanayi ve Ticaret A.Ş’yi 751 milyon TL bedelle alan Es Mali Yatırım’ın unvan değişikliğiyle BMC Otomotiv olmasından sonraki gelişmeler.

BMC Otomotiv’in ortaklarından birinin halen, Katar’ın Ankara Büyükelçiliği Askeri Ataşeliği görevini resmen sürdüren Hemaid Abdulkareem Al Hajri olması, bu bilgilerden biri.

Adım adım gidelim:

3 Temmuz 2014: Es Mali Yatırım, sermaye arttırımına gider. 103 milyon TL, 300 milyon TL’ye çıkarılır. Tutarın 149.999.999 TL’si Katar Silahlı Kuvvetleri’ne aittir.

24 Temmuz 2014: Şirket yönetimi yenilenir. Askeri Ataşe Al Hajri, bu operasyonla, önce Es Mali Yatırım’ın yönetimine girer. (10 kişilik Yönetim Kurulu şu isimlerden oluşmaktadır: Mohd Khalifa Al Kuwari, Thani Abdülrahman SH A Al Kuwari, Khamis Mubarek K Z Al Kuwari Nasser Hamad Al Sulaiti, HemaidAbdulkareem Al Hajri, Ahmet Öztürk, EthemSancak, Talip Öztürk, Bülent Denkdemir, Mehmet Uğurlu.)

21 Ağustos 2014: Eski Es, yeni BMC Otomotiv; olağanüstü genel kurula giderek ana sözleşmeyi değiştirir. Kara, deniz, hava, zırhlı; her türlü savunma aracıyla yedek parçalarının üretim, satış, modernizasyon ve ticareti, kayda geçer. Şirket konularından biri de “yurtiçi ve yurtdışında açılan ihalelere katılmak, sözleşme yapmak”tır.

3 Kasım 2014: Önce Es Mali Yatırım’ın yönetimine giren Al Hajri; unvan değişikliğinden sonra, BMC Otomotiv’de A grubu imza yetkisine sahip üç kişiden biri olur. Diğer iki yetkili: Nasser Hasan Al Qader, Nasser Hassan N A Al Naimi’dir.

Elçilik adresi şirket kayıtlarında

Tuğgeneral Al Hajri, BMC Otomotiv’in sadece yönetim kurulu üyesi değil. Aynı zamanda A grubu imza yetkisine sahip. Yani, kamu ihalelerine girmek de dahil, şirketi her konuda temsil etme yetkisine sahip.

Şirket kayıtlarındaki diğer kritik bilgi ise adres:

Al Hajri’nin şirketteki adresi, Katar’ın Ankara’daki Askeri Ataşelik adresi ile aynı…Yanı sıra, bir de T.C. kimlik numarası var. (Ancak diplomatik kaynaklar bunun Türk vatandaşlığı anlamına gelmediğini, oturma izni alan yabancılara böyle bir numara verildiğini belirtiyor.)

Türkiye’de kurulu bir şirkette geniş temsil yetkisine sahip yönetim kurulu üyesi olarak görünen Al Hajri’nin bu pozisyonunun Viyana Konvansiyonu’na uygun olup olmadığı soru işareti.

Diplomatik dokunulmazlığa sahip bir kişi, görev yaptığı ülkede, ticaret şirket yönetimine girip kamu ihalelerine katılabilir mi?

Bu soruları Katar Büyükelçiliği’ni arayarak görüştüğümüz yetkili, Al Hajri’nin Ankara’da olmadığını, yarın yurtdışına çıkacağını belirterek, soruları e-mail ile ulaştırmamızı istedi. Öyle yaptık. Yazıyı bitirdiğimizde henüz bir yanıt gelmemişti.

Sonuç: IDEF Fuarı BMC Otomotiv’in yanmaz TOMA üretimini teyit etti. Herkese açık sicil kayıtları ise bu üretime gerekçe olan ve Emniyetçe gizli açılan kamu ihalesine giren şirket yönetiminde, diplomatik dokunulmazlığı bulunan bir askeri ataşe olduğunu…

Burada konuyu değiştirerek Ethem Sancak’ın Erdoğan’a olan aşkı konusuna gelelim ;

cumhuriyet.com.tr
15 Mayıs 2015 Cuma

‘Erdoğan’ı gördükçe aşık oldum, böyle bir ilahi aşk iki erkek arasında olabiliyor’

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ‘son olarak “Anam, babam, eşim çocuklarım Erdoğan’a feda olsun” diyen Ethem Sancak, sahibi olduğu Star gazetesine verdiği söyleşide Erdoğan’a duyduğu aşkın boyutlarını bir kez daha anlattı.

Star Medya Grubu’nun sahibi Ethem Sancak, katıldığı bir televizyon programında, şirketinin BMC ve Çukurova Grubu’na ait diğer şirketleri satın alması sürecinde yolsuzluk olduğu iddialarına cevap verdi. “Bizim alışverişlerimizde hile hurda olmaz” diyen Sancak, hakkındaki iddiaları redderek şu ifadeleri kullandı:

“Şeffaf bir girişimciyim. BMC olayı da çok şeffaf yürüdü. Biliyorsunuz BMC, TMSF’nin tedbir olarak Çukurova’yla (Karamehmet) olan ilişkilerinin bir sonucu olarak el  koyduğu bir şirketti. Fakat Karamehmet’le olan hesapları kendilerince çok kabarıktı. Dolayısıyla zaten neredeyse bütün şirketlerine el koydular. Ben medyaya girmeye karar vermiştim. Stratejik bir karardı bu. Karamehmet’in medya grubuyla (Akşam, Güneş, 360, iki radyo, dergiler…) bir pazarlığa oturdum. Biz alışverişi TMSF’yle yapmadık. TMSF,  el koyduğu için gözlemcilik yaptı ve veto hakkı vardı. Karamehmet’in çok saygın temsilcisiyle aylar süren bir pazarlık ettik. Şirketlerin bütün varlıklarını ve borçlarını üstlendim. 62 milyon dolara aldık orayı.”

“İki stratejik işe yatırım yapmaya karar verdim. İlaç da çok stratejik işti. Onu konsolide ettik. En küçük ilaç deposu olarak girip en büyük ilaç dağıtıcısı oldum. İki stratejik sektöre girmeye karar verdim. Biri medya… Hegemonya mücadelesi medya ile başlıyor. Bizim de önce ülkemizin sonra Asya’nın sesi olacak yeni medyayı inşa etmek gerekir. El ele verip diğer katılımcılarla bu sektörü Asya’nın sesi olacak CNN, FOX, BBC ile rekabet edecek bir medya oluşturacağız. Asya’da buna uygun zemin var.”

‘Erdoğan, 300 yılda bir Allah’ın nasip ettiği liderlerden biri’

Daha önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için, “Ona; anam, babam, eşim çocuklarım feda olsun” ifadelerini kullanan Ethem Sancak, Erdoğan’la ilgili şunları söyledi:

“Erdoğan, 300 yılda bir Allah’ın nasip ettiği liderlerden biri. Allah Türkler’e yüz yılda bir böyle bir lider veriyor. Türkler peşinden gidince harikalar yaratıyorlar. Bazen harcıyorlar Menderes’i harcadıkları gibi. Romalılar Sezar’ı öldürdü, Roma çöküşe geçti. Bunlar oluyor.”

“Ünlü filozof değişmeyen tek şey değişimin kendisi diyor. Solculuğun alfabesi. Gençliğim boyunca ben hep eşitlik ve özgürlük için kavga verdim. Pervari’de ağalığın kadınlar üzerindeki ağır baskısı üzerine solculuğa başlamıştım. İstanbul’da üniversiteye geldim. O günlerde adaletin ve özgürlüğün bayrağını solcular taşıyordu. Müslümanların iyileri zindanlardaydı. Geri kalanlar da Demirel’in peşinden gidiyordu. Süreç içinde Çin ve Rusya’daki uygulamanın insanlara mutluluk getirmediğini gördüm. 80’den sonra başladı bunlar.

Biz Sovyet, Rus, Çin devriminde bazı şeyleri aramışız ama kendi devrimimizden habersisiz. Abdülmecit’ten beri Batı kafalı aydınlar kendi tarihine düşman yetişti. Kendi medeniyetimi izledim. Türkiye’de büyük sosyolojik dönüşüm vardı. Ceberrut devletin etkisiyle kentleşme arttı. Şimdi yüzde 80’in altına düştü köylülük. Kentli sınıfa da önderlik edeceğim diyen Tayyip Erdoğan çıktı.

Tanıdım, dürüstlüğünü gördüm. Erdoğan’ın eteklerine tutunup oradan bir şey beklemek niyetim yoktu. Siirt seçimleri vesilesiyle Siirt’ten başbakan çıksın diye, dürüstlüğünü, yiğitliğini gördüm, gördükçe de aşık oldum. Doğrusu solculuk dönemimde Mevlana ile Şems’in arasındaki aşka anlam veremiyordum. Tanıdıktan sonra gördüm ki,  böyle bir ilahi aşk iki erkek arasında olabiliyor..”

Peki bu duruma Cumhuriyet’ten Mustafa Halif ne diyor ?

Mustafa Halif
Cumhuriyet

Şems’in aşkı mahalleyi karıştırdı

İktidara yakın mahalle, mahalle olalı ne böyle “aşk” gördü ne böyle “tartışma”… Ethem Sancak’ın; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ithafen söylediği “anam babam çocuklarım sana feda olsun”undan, Erdoğan’a duyduğu aşkı “Mevlana ile Şems’e benzetmesine” nereden baksanız “polemiğe açık” bir durumla karşı karşıyayız. Polemiği renklendiren, neşeli hale getiren ise bu konuda kalem oynatanların sadece muhalifler değil “yandaş mahalleliler de” olması. Bakınız Akif Beki. Erdoğan’ın eski basın danışmanı, bir zamanların Akif de ki’si; Hürriyet’teki köşesinde demiş ki:

“Yandaşların behemehal sakınması gereken haller var. Doz aşımı, bunların başında gelir. Başbakana ya da cumhurbaşkanına ilanı aşk etmek, adına ‘ilahi aşk’ demek, Şems ile Mevlana’nın ilişkisine benzetmek… Sahabenin peygamber için kullandığı ‘Anam-babam sana feda olsun ya Resulallah’ gibi övgü ifadelerini güç sahiplerine uyarlamak… ‘Anam, babam, karım, çocuklarım sana feda olsun’ demelere vardırmak hep bu baba girer.

İşte bunlar yandaşlığın harcı değildir. Aksine yandaşlığın bittiği yerdir burası. Yandaşlığın bittiği yerde ise yanaşmalık başlar, bilesin.”

Yanaşma kelimesinin ne anlama geldiğini herkes bilir ama ben size TDK’nin Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü’nden ilk iki maddeyi yazayım. Birincisi; “uşak, hizmetçi”. İkincisi “sığıntı”. Bir insan bir iktidara neden “yanaşır”ın yanıtı da belki başta BMC operasyonu, son döneme bakarak bulunabilir. Bakalım “mahallenin çocukları mahallenin çocuğuna” ne yanıt verecek.

Bu arada Sancak’ın sahibi olduğu medya grubunun gazetelerinden Star’ın yazarı Ahmet Kekeç dünkü yazısında “bu bir patron koruma yazısı değil” diyerek şu satırlarda Sancak’ı savundu:

“Kendine has espri anlayışıyla konuştuğu kişilere takılır, mutlaka kısa bir ‘dumur’ yaşatır. Bu özelliğini, ikinci ya da üçüncü görüşmemizde fark etmiştim. Hem takılır, hem birtakım abartılı benzetmeler yapar. Ethem Bey’in tarzına yabancı olanlar, bu takılmaları ve abartılı benzetmeleri ‘maksadının dışına’ taşıyabilirler. Nitekim taşıdılar. ‘Konya’ ve ‘Kayseri’ esprisinde olduğu gibi… Ya da, ‘Erdoğan’a âşık oldum’ nitelemesinde olduğu gibi.”

Kekeç’in dumur’dan savunması böyle. Artık işinize gelirse.

Yazıyı bitirirken “cemaat medyasını kapatma ile ilgili çok alametler belirdi” anlamlı yazılara değinerek bitireyim. Star’dan Akit’e haber ya da köşelerde “yakında-pek yakında” diye müjdeleniyor. Basın özgürlüğü, yıllardır “ortak çıkar- ortak manşet”, bu yayınların kuruluş yıldönümlerinde beraber pasta kesme falan, hepsi şu aralar yalan. Ama cemaat de önlemini alıyor.

“Yasaksız haber için yeni bir soluk: MC Haber TV” Almanya merkezli yayın hayatına başladı. İktidarın gözükaralığına karşı küçük bir önlem.

Posted in Ekonomi, Gundem, Haber, YOLSUZLUKLAR | Leave a comment

YİNE BECEREMEDİNİZ PAŞA *** ““Devlet Adamı” sorumluluğu içinde görev yapmak ve Türk Ordusunun itibarını canı pahasına korumak yerine, biat kültürüne uymayı tercih eden Özel Paşa, Suriye ve PKK Narko-Terör örgütü ile mücadele konusunda şimdiki Cumhur’un Başı ile ters düşmüştür”

14 Mayıs 2015
Rifat Serdaroğlu

YİNE BECEREMEDİNİZ PAŞA

Türk Milletinin, Milli Ordusunun Komutanı!
Binlerce yıllık geleneğe sahip Türk Devletinin, Milli Ordusunun Komutanı!
Türk Devletinin iç-dış düşmanlarını en iyi bilen, Milli Ordusunun Komutanı!
Çanakkale zaferimizin ve Kurtuluş Savaşımızın kahramanı, Atatürk’ün Ordusunun Komutanı!
Binlerce yıllık arşive ve hafızaya sahip, Türk Ordusunun Komutanı!
Cumhuriyeti ve son Türk Devletini kuran, Türk Ordusunun Komutanı…

Türk Milletinin “Peygamber Ocağı” dediği Ordunun Komutanı olmanıza ve
bu kadar önemli bir makamda oturmanıza rağmen, yine beceremediniz
be Paşa!

Bu yazıyı okurken kendinize soruyorsunuzdur; “Yine neyi beceremedim” diye.
Ben söyleyeyim; Adam gibi, istifa etmeyi bile beceremediniz be Paşa!

Size, göreve geldiğiniz ilk günden bu yana defalarca yazdım. Yanlış davrandığınızı söyledim.Siz, “Bu adam ne demek istiyor” diyeceğinize, doğru mahkemeye gitmeyi tercih ettiniz. Mahkemelerde yaptığım yazılı savunmalar ileride “Genelkurmay Başkanı neler yapmamalı” adıyla Harp Okullarında ders olarak okutulacaktır.

Size ilk ikazım şu idi;
“Paşa, Türk Ordusunun Komuta Heyetinin yarıya yakını zindana atılıyor. Bunların çoğu sizin komutanlığını yapmış, sizi yetiştirmiş kişilerdir.  Bu, Türk Ordusuna, Cemaat+AKP+CIA işbirliğiyle kurulan bir KUMPAS’ tır. Duruşunuzla, konuşmalarınızla, araştırmalarınızla ve vereceğiniz hukuk desteği ile bu oyunu bozmalısınız” demiştim.

Ama siz tam tersini yaptınız, kumpası kurduran kişinin önünde ters L gibi iki büklüm durdunuz, silah arkadaşlarınızın ziyaretine bir defa bile gitmediniz.Zindana atılanları unuttuğunuz gibi, onların çocuklarını-ailelerini hiç aramadınız. Türk Ordusunun kurumsal yapısını savunacağınıza, kendi koltuğunuzun derdine düştünüz.Sözün özü, koskoca Türk Ordusunu, şeriatçı Cemaat-Tarikat artıklarına karşı savunmayı beceremediniz…

Türkiye Cumhuriyeti bir “Hukuk Devletidir.”
Jandarma teşkilatı da kolluk kuvveti olarak, Cumhuriyet Savcılarının emirlerini uygulamak zorundadır. Suriye’ye silah götüren tırlar için Savcılık “Durdurma ve Arama” emri veriyor. Sizin Alay Komutanınız, bu emri uyguladığı yani,yapması gerekeni yaptığı için, Erdoğan’ın emri ile zindana atılıyor!

Genelkurmay Başkanı olarak, yasalara uyduğu için zindana atılan Albayınıza da sahip çıkamadınız! Eski Komutanlarınıza olduğu gibi, şu an emrinizde olan subaylarınıza sahip çıkmayı, yine beceremediniz be Paşa…

Değerli Okurlar;
Türk Ordusunun binlerce yıllık gelenekleri vardır. Bir Komutan hastalandığı veya izne ayrıldığında yerine bakacak, görevi sürdürecek kişi ve makam bellidir.Kim en kıdemli komutansa o kişi, komutan dönene kadar görevi üstlenir.Vekâlet bırakma sistemi Türk Ordusunda kişinin keyfine bırakılmaz.

Bu olay için benim yorumum şudur:
Dönemin Başbakanı ile Anayasa ve Yasalar çerçevesinde, “Devlet Adamı” sorumluluğu içinde görev yapmak ve Türk Ordusunun itibarını canı pahasına korumak yerine, biat kültürüne uymayı tercih eden Özel Paşa, Suriye ve PKK Narko-Terör örgütü ile mücadele konusunda şimdiki Cumhur’un Başı ile ters düşmüştür. Baştan teslim olduğu için de, adam gibi istifa edip, emanetin gerçek sahibi Türk Milletini bilgilendirmek yerine, hastalık bahanesiyle ufak-ufak kaçmayı tercih etmiştir.

Yaaa Özel Paşa, şimdi anladınız mı, neyi beceremediğinizi!
Giderayak, size Genelkurmay Başkanlığı koltuğunu emanet eden Türk Milletine bu saygısızlığı da yaptınız ya, size söyleyecek söz bulmakta çok zorlanıyorum.

Türk Ordusunun bir Komutanı gibi istifa etmeyi bile beceremediniz be Paşa…Eeee Cumhur’un Başı; Dünyanın en itibarlı devletlerinden olan Türk Devletini ne hale düşürdüğünüzü görüyor musunuz?

-Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında dünyaya rest çekip, ambargoya karşın Türk Ordusuna benzin-mazot veren “Kardeş Libya” şimdi Türklerin sivil yük gemilerini bombalar hale geldi!

-Önce MİT Müsteşarı Hakan Fidan, sizin uygulamalarınıza dayanamayıp kaçtı. Adamı zorla geri getirdiniz, artık Hakan Fidan diye biri var mı, yok mu, belli değil!

-Şimdi de Genelkurmay Başkanı Özel Paşa, sağlık bahanesiyle kaçtı. Döner mi bilemem?

Söyle bize eyy Cumhur’un Başı; Kaçma sırası kimde?

KINA GECESİ Mİ YAPTINIZ?

Danıştay Başkanı Hanımefendi, bu yıl ki kuruluş gününde Danıştay’ı Türk Milletine ve Türk Basınına kapattı! Neyi, niçin, kimden korktuğunuz için kapatıyorsunuz Sayın Başkan?

Orası sizin malınız mı, eviniz mi, özel işyeriniz mi?
Yoksa çayda çıra oynayıp, kına gecesini dostlarınızla mı kutladınız?

Olmadı, yakışmadı Başkan. Hem siz, hem de Danıştay çok kötü yara aldınız.Türk Milletinin gözbebeği ve adalet umutlarından biri olan Danıştay’ı, baskılara dayanamayıp, kasaba siyasetçilerinin emrine verdiniz.

Savunma hakkımızın temsilcisi Avukatlarımızın örgütlerinin Başkanının, iktidardan gelen emirle konuşturulmaması ise, sizin Danıştay Tarihine sürdüğünüz bir leke olarak kalacaktır.

Bundan böyle Danıştay binasına, “AK Bina” levhasını gururla asabilirsiniz! Türk Milleti, sizin göğsünüze “AK Başkan” madalyasını astı bile…

Sağlık ve başarı dileklerimle

http://rifatserdaroglu.com/2015/05/14/yine-beceremediniz-pasa/

Posted in Rifat SERDAROĞLU yazıları, SİYASİ TARİH, TSK | Leave a comment

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI KUTLU OLSUN *** NUTUK’TA MUSTAFA KEMAL’in SAMSUN’a ÇIKIŞI

NUTUK’TA MUSTAFA KEMAL’in SAMSUN’a ÇIKIŞI

Mustafa Kemal Atatürk, bağımsızlık meşalesini 96 yıl önce bugün yaktı

1919’da ordumuz dağıtılmış, ülke işgal edilmiş, padişah işgalcilerin buyruğuna girmişti. O yıl Samsun’a bir gemi yanaştı. İçinden inen mavi gözlü dev, milleti esaretten kurtaracak tarihi süreci başlattı

19 Ma­yıs 1919… Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti­’nin kuruluşunun kıvılcımını ateşleyen tarihtir… Top­rak­la­rı düş­man kuv­vet­le­rin­ce iş­gal edi­len ül­ke­yi kur­ta­ra­cak mü­ca­de­le­nin baş­lan­gıç ta­ri­hi­dir… Türk hal­kı­na ba­ğım­sız­lı­ğı, çağ­daş­lı­ğı ve de­mok­ra­si­yi ge­ti­ren Ata­tür­k’­ün genç­li­ğe ar­ma­ğan et­ti­ği ve 1938′den be­ri “Genç­lik ve Spor Bay­ra­mı­” ola­rak kut­la­nan 19 Ma­yıs’ın adım­la­rı şöy­le atıl­dı:

1919 yılı başlarında İngilizler, Türklerin Pontusçulara karşı geliştirmiş oldukları direnişlerden rahatsız olmaya başlamışlardı. Damat Ferit Paşa, Sadrazam olduktan sonra sorunun çözümü için yollar aramaya başlamıştı. 30 Nisan 1919’da 9. Ordu Müfettişliğine atanan Mustafa Kemal, Samsun’a, görev bölgesindeki iç huzuru sağlamak, silah ve cephaneleri toplamak, vatandaşlara silah dağıtılmasını engellemek ve bunu yapan kuruluşları ortadan kaldırmak üzere gönderildi.

Mustafa Kemal Atatürk 15 20 Ekim 1927’de 5 gün süreyle Türk ulusuna hitaben CHP Kurultayı’nda okuduğu Nutuk’ta söze şöyle başlar: “19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım. Durum: …”

Bu başlangıç cümlesinin ardından 19 Mayıs 1919’daki durumu ayrıntılarıyla anlatır. İstanbul’daki yönetim acz içindedir…Anadolu, savaştan savaşa koşmaktan yorgun düşmüş yüzbinlerce evladını yitirmiştir…

Emperyalist ülkeler bu topraklara ilişkin planlarını saltanat yönetimiyle açıkça konuşmaktan çekinmeyecek kadar ileri gitmiştir…Ülkenin dört bir yanında emperyalistlerle işbirliğine yatkın eğilimler filizlenmektedir…Buna karşın, bu toprakları vatan edinen insanların bağımsız yaşama duygusu körelmemiş, arayış içindedir…

Mustafa Kemal bu tabloyu, tek tek olay kahramanlarının adlarını da vererek ortaya serer. Gerçeği bütün çıplaklığıyla anlatmaktan kaçınmaz. Çünkü kurtuluş ve kuruluş planlarını yıl yıl, hatta gün gün yapmış, adım adım alacağı kilometreleri hesaplamıştır.

Yıllar sonra Kurtuluş Savaşı’nın öncesi ve sonrasına ilişkin ayrıntıları bilgileriyle ve belgeleriyle toplumla paylaşırken miladı 19 Mayıs 1919 olarak belirlemiştir. Çünkü bu tarih Atatürk’ün bir anlamda toplumsal doğum tarihidir.

16 Mayıs 1919’da Samsun’a hareket eden Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. İngilizlerin denetiminde olan Samsun’da milli mücadele hareketi için istediklerini gerçekleştiremeyeceğini anlayan Mustafa Kemal, 25 Mayısta Havza’ya geçti.

Samsun’a çıkışını Mustafa Kemal, Nutuk’ta şu şekilde anlatmıştır:

“1919 yılı Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve manzara : Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durum, Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, Şartları ağır bir ateşkes Antlaşması imzalamış, Büyük Harbin uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde. Milleti ve memleketi Dünya Savaşı’na sokanlar, kendi hayatları endişesine düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını emniyete alabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız Padişahın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir duruma razı, Ordunun elinde silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta. İtilaf Devletleri, ateşkes Antlaşmasının hükümlerine uymağa lüzum görmüyorlar. Birer vesileyle itilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da Adana vilayeti Fransızlar, Urfa, Maraş, Gaziantep İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalya askeri birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ve ajanlar faaliyette. Nihayet başlangıç kabul ettiğimiz tarihten dört gün önce 15 Mayıs 1919’da itilaf Devletleri’nin uygun görmesiyle Yunan ordusu İzmir’e çıkartılıyor. Bundan başka, memleketin her tarafından Hıristiyan azınlıklar gizli, açık milli emel ve maksatlarını gerçekleştirmeğe, devletin bir an evvel çökmesine, çalışıyorlardı.”

MUSTAFA KEMAL PAŞA İLE SAMSUN’A ÇIKANLAR

1. Kurmay Albay Kazım Dirik Müfettişlik Kurmay Başkanı
2. Kurmay Albay Mehmet Arif Ayıcı Kurmay Başkanı Yardımcısı
3. Kurmay Binbaşı Hüsrev Gerede Birinci şube müdürü
4. Binbaşı Kemal Doğan Müfettişlik Topçu Kumandanı
5. Dr. Albay İbrahim Tali Öngören Ordu Sıhhiye Başkanı
6. Dr. Binbaşı Refik Saydam Sıhhiye Başkan Yardımcısı
7. Yüzbaşı Cevat Abbas Gürer Müfettişlik Başyaveri
8. Üsteğmen Muzaffer Kılıç Müfettişlik ikinci Yaveri
9. Yüzbaşı Ali Şevket Öndersev Müfettişlik Emir Subayı
10. Üsteğmen Hayati, Kurmay Başkanı Emir Subayı
11. Yüzbaşı Mümtaz Tünay
12. Yüzbaşı İsmail Hakkı
13. Yüzbaşı Mustafa Süsoy Karargah komutanı
14. Üsteğmen Abdullah, İaşe Subayı
15. Birinci Sınıf Katip Faik Aybars Şifre Katibi
16. Dördüncü Sınıf Katip Memduh Şifre Katibi Yardımcısı
17. 3.Kolordu Komutanı Kurmay Albay Refet Bele
18. Üsteğmen Hikmet Gerçekçi Alb. Rafet Bey’in yaveri

Bandırma Vapuru’ndakilerin yakınları anlatıyor

Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte Bandırma Vapuru’nda olan Binbaşı Kemal Doğan’ın kızı Ayfer Neyzi, Atatürk’ün Kurmay Başkanı Kazım Dirik’in torunu Doğan Dirik ve Atatürk’ün yaveri Cevat Abbas Gürer’in torunu Hüseyin Gürer, babaları ve dedelerinin aktardıkları yolculuk anılarını anlattı.

16 mayıs 1919 yılında İstanbul’dan bir gemi hareket etti ve rotasını kurtuluşa çevirdi. Mustafa Kemal Atatürk Samsun’da sonlanacak bu yolculuğa en güvendiği isimleri seçti. Dikkat çekmemek için seyis kılığında 18 atla Bandırma Vapuru’na binen Kurmay Albay Refet Bey (Bele), ailesini İstanbul’da bırakmamak için eşi ve 3 çocuğunu da Tokat’a götürmek üzere yanına alan Piyade Yüzbaşı Mustafa Vasfi Bey (Süsoy), gemiye Beykoz açıklarında binen hatta gemiye kadar yüzen Atatürk’ün Selanik’ten okul ve mahalle arkadaşı yüzbaşı Ali Şevket Bey (Öndersev), Kurmay Başkanı Albay Kázım Bey (Dirik) Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey (Gerede), Mustafa Kemal’in yaverleri Cevat Abbas (Gürer), Topçu müfettişi Binbaşı Kemal Bey(Doğan), Sağlık Müfettişi Albay İbrahim Tali Bey (Öngören), Tabib Yüzbaşı Behçet Efendi, Kurmay Binbaşı Arif Bey (İzmir suikastı davasında İstiklal Mahkemesi kararıyla idam edildi), Doktor Binbaşı Refik Saydam, Yüzbaşı Sadıkoğlu İsmail Hakkı Ede, Üsteğmen Hayati Bey, Piyade Yüzbaşı Ali Mümtaz (Tünay), Piyade Asteğmeni Hayati Efendi,Piyade Asteğmeni Arif Hikmet Efendi (Gerçekçi), Atatürk’ün Yaveri Topçu Üsteğmeni Muzaffer Efendi (Kılıç), Asteğmen Abdullah Efendi…Savaş bittiğinde kimi askerliği sürdürdü, kimi milletvekili olarak siyasete atıldı ama hepsi de kendi alanlarında büyük özveri ile vatanlarına hizmet etti.

En büyük ortak noktaları ise yaptıkları ile övünmekten hiç hoşlanmıyor olmaları idi. Bandırma Vapuru’nun yolcularının çocukları ve torunları ise kendilerine aktarılan yolculuk anılarını büyük özenle korumaya çalışıyorlar… İşte onlardan birkaçı…

19 Mayıs gibi bir başarımız var…
Mustafa Kemal Paşa ile Samsun’a çıkan Topçu Binbaşı Kemal Doğan’ın kızı Ayfer Neyzi:Bugün ülke bitti diye yakınanlara hiç hakkınız yok diyorum.

Bandırma Vapuru’nda Atatürk ile birlikte yol alan 23 kişiden biri olan Topçu Binbaşı Kemal Doğan’ın kızı Ayfer Neyzi ile evinde buluşuyoruz. Babasının fotoğraflarını, mektupları, madalyaları, gazete kupürlerini çıkarmış ve masanın üzerine koymuş bile.. 85 yaşını süren son derece alımlı, zarif bir hanımefendi olan Ayfer Neyzi Binbaşı Kemal Doğan’ın küçük kızı. Diğer kızı ise İstanbul Eski Belediye Başkanı Ahmet İsvan’ın eşi Reha İsvan’dı. Neyzi, babasının savaştaki kahramanlıklarıyla övünmeyi hiç sevmediğini, “Nasıl başardınız? Nasıl dayandınız?” tarzından sorulara “o kadar umutsuzdu ki durum, ya başka ne yapacaktık ki?” diye karşılık verdiğini anlatıyor ve ekliyor: “Ben de bugün bu ülke bitti diye yakınanlara daima hiç hakkınız yok diyerek 19 Mayıs 1919’u örnek gösteriyorum. Bizim hiç olmazsa karşımızda 19 Mayıs gibi bir başarı örneği var”…

Lakabını Atatürk’ten almış

Babaları fazla bahsetmemiş Bandırma vapurunun o zorlu 3 gününde neler yaşandığından ama Ayfer Neyzi birini şöyle aktarıyor: “Bir İngiliz gemisinin peşlerinde olduğunu farkedince, tüm ışıkları sigaraları söndürüp hepsi güverteye toplanıyorlar. Her yer zifir karanlık. Nerede ise nefes bile almıyorlar. Sanki bu çetin yolculuk başarıyla tamamlanmazsa ülke aynı karanlığın içinde sonsuza kadar kalacakmış hissiyle… O karanlıkta suların hışırtısından geminin sessizce yanlarından geçtiğini duyuyorlar. Gemi biraz uzaklaşınca güverteden bir anda ve hep birlikte derin bir Ohh sesi yükseliyor…”

Kemal Doğan’ın lakabı Kozanoğlu. Ayfer Neyzi babasının Kozanoğlu ismini, Kilikya Kuvayı Milliye Kumandanı olarak Adana’ya giderken bizzat Gazi Paşa’dan aldığını söylüyor. 2005 yılında Gelibolu, Dirikköy’de adına bir kışla anıt dikildi. Adana Kilikya’da ise Kurtuluş savaşı sırasında vurulduğu köye “Doğanbeyli” adı verildi.

İlk tanışıklıklarının nereden olduğunu soruyorum.. 1900’lü yılların başında Trablusgarp savaşı sırasında Bingazi’ye denizaltı ile aynı grupta geçmişler. Ardından 31 Mart Ayaklanması’nı bastıran Hareket Ordusu’nda birlikte olmuşlar. 1912-13’te Balkan Savaşı’nda, 1915’te Doğu Cephesi’nde, 1916-17’de Irak cephesinde, hep görev almış Kemal Bey…

Ve tabii 1919’da Kemal Paşa’nın Bandırma için seçtiği isimlerden biri olmuş. “Babam çok geç evlenmiş, hep bir cepheden ötekine savrulup durmuş. Ben doğduğumda 51 yaşındaymış” diyor Ayfer Neyzi ve şöyle anlatıyor: “İşin ilginci annem ve babamın evlilik tarihleri. Tesadüf 29 ekim 1923’de evlenmişler”. Belli ki tesadüfler bitmemiş ve ablam Reha da 2 yıl sonra 29 ekimde dünyaya gelmiş. Neyzi “içi hep vatan sevgisiyle doluydu” diyerek bir anısını da şöyle anlatıyor: “Raman’da petrol bulunduğunu öğrendiğinde akşama kadar çocukluğunun Rumeli türkülerini mırıldanarak dolaşmıştı.”

Kemal Doğan kızları Reha İsvan (solda) ve Ayfer Neyzi (sağda) ile birlikte.

Geriye kalan üç yadigâr

Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra da sivil hayata ve önerilen milletvekiliğine karşın askerliği tercih etmiş Korgeneral Kemal Doğan. 1941’de emekli olmuş. Neyzi “Emekli olunca Kırklareli milletvekili olarak Meclis’e girdi. Ancak sivil hayata bir türlü alışamadı. 10 yıllık milletvekilliği 1950 seçimiyle noktalandı” diyor.

1919’un topçu binbaşısı, cumhuriyet döneminin korgenerali Kemal Doğan 1951 yılında hayata veda ederken geriye üç yadigâr bırakmış: Üzerinde kurşun deliği ve kan izi bulunan bir üniforma.. Bir İstiklal Madalyası.. Ve 26 ağustos taaruzundaki başarılarından dolayı kendisini öven ve rütbesini yükselten “Başkumandan M. Kemal” imzalı bir mektup…

O öncelikle Cumhuriyetin valisi
Atatürk’ün “Kurmay Başkanı” Kazım Dirik’in torunu Doğan Dirik, onu bir dededen çok ‘Cumhuriyetin valisi’ olarak gördüğünü söylüyor.

1919 Mayıs’ının ilk günleri… Pangaltı’da bir evin telefonu çalıyor. Karşıdaki ses kendini tanıtıyor:

– Ben Mustafa Kemal, sizinle biraz görüşmek istiyorum!

– Hemen geleyim paşa hazretleri.

– Hayır ben geleceğim.

– Gönlümü alırsınız efendim.

Mustafa Kemal Atatürk’ü Pangaltı’ya çeken isim, Kazım Paşa. Kısa süre sonra, Kurtuluş Savaşı’nın temeline ilk harçları koyan Bandırma Vapuru, Samsun’a doğru yola çıkacak. Onu da “mürettabatında” görmek istiyor:

– Ben 3. Ordu Müfettişi olarak Anadolu’ya geçiyorum. Sizi Erkânı Harbiye Reisi (Kurmay Başkanı) olarak götürmek istiyorum, ne dersiniz?

– Benim için büyük şereftir, emrinizdeyim.

– Hayır, önce düşünün, normal günlerde değiliz. Orda büyük işler yaparak, kolu kanadı kırılmış yurdumuza yeniden can vermek için geçmişimizi ve başımızı vermek gerekebilir.

– Anlıyorum Paşam, sizin en büyük yurt hizmetinize hazırım, canım başım bu toprak içindir.

Kâzım Dirik (en solda)

“Hayatımın en tatlı devri”

Sonradan -benim gibi- Dirik soyadını alan Kazım Paşa, o dönemi “19 Mayıs’ta Samsun’a çıkan Büyük Kurtarıcı şefin cihan değer kıymetli maiyetinde 9. Ordu Kıtaatı Müfettişlik Erkânı Harbiye Reisi olarak bulunmak, hayatımın en tatlı devridir” diye anlatır. Bergama Vapuru’nun yolcusu olmasının ötesinde Kurtuluş Savaşı’nda özellikle “levazım” anlamında orduya büyük hizmet veren Kazım Dirik, Cumhuriyet yıllarında ise vali olarak yöneticilik özellikleriyle adından söz ettiriyor. Onun hakkında en derli toplu bilgi, torunu Doğan Dirik’in “Bandırma Vapuru’ndan Halkın Kalbine” sunuşuyla hazırladığı “Vali Paşa Kazım Dirik” kitabında yer alıyor. Ancak Doğan Dirik, onu “dedesi” olarak değil, “cumhuriyetin valisi” olarak görüyor. Görüşünün değişmesi, kitabın hazırlık aşamasında olmuş:

“Kitabı yazdım, bitirmek üzereyim. Erzurum’a gidip oradaki çalışma ortamını fotoğraflamak istedim. Kolordu’yu aradım, bir yarbayla görüştüm. Bana yardımcı olacağını söyledi. Oldu da. Ben de kendisine kitabın eskizini gönderdim. Bu kadar derli toplu bilgiyi bir arada görünce bana ‘Bu dedenize karşı değil, Türk milletine karşı ahde vefadır’ dedi. Başta kitabı ‘Dedem Kazım Dirik’ diye yazacaktım, ancak ondan sonra düşüncem değişti. Ben artık onu dedem olarak değil, Cumhuriyet’in valisi olarak görüyorum.”

Atatürk’e suikast

Kazım Dirik’in İzmir Valiliği yılları hizmetle anılıyor. Ama bir de “Atatürk’e suikast” girişimi var. Kente atanalı henüz 2 ay olmuş. Haziran 1926’daki ziyaret öncesinde Giritli Şevki, suikastı Kazım Dirik’e ihbar eder. Ancak Kazım Dirik, harekete geçmek için suikastın planlandığı sabahı bekler ve yeni bir suikast olasılığını ortadan kaldırır. Sonrasında İstiklal Mahkemeleri’nin verdiği idam kararının uygulandığı geceyi, babası Turan ve amcası Orhan Dirik’ten dinleyen Doğan Dirik, şunları anımsıyor:

“Bir akşam vali konağında yemek yeniyor. Bir ara dedemi dışarı çağırıyorlar. Sonra o da babamı çağırıyor ve ‘Şimdi, bu kadar sene omuz omuza olduğumuz silah arkadaşlarımın idamına gidiyorum. İşte politika böyle bir şey. Sakın ola ki politikiya intisap etme. Amcam, idam gecesi babamın hiç uyumadığını, onu hiç bu kadar üzgün görmediğini anlattı.”

Şimdi o vali konağının hemen bitişiğinde oturuyor Doğan Dirik. Çalışma odasının duvarları, Atatürk ve dedesinin fotoğraflarıyla bezeli. Dedesinin soyadını taşımaktan onur duyduğunu vurguluyor. Hatta, onun babasına verdiği “siyasete girme” öğüdünü o da itinayla tutuyor. Ancak yine de ülkenin son yıllardaki durumuna üzüldüğünü söylemeden edemiyor.

Dedem Atatürk’ün karakutusuydu

Atatürk’ün yaveri Cevat Abbas Gürer’in torunu Hüseyin Gürer anlatıyor

Hüseyin Gürer dedesi Atatürk’ün yaveri Cevat Abbas Gürer’i ‘Onun sırdaşı bir anlamda karakutusuydu’ diye anlatıyor… Samsun’a hareket öncesi son temas ve hazırlıkların ayrıntıları ile anlatıldığı
“Atatürk’ün yaveri Cevat Abbas Gürer-” kitabı Hüseyin beyin oğlu Turgut tarafından kaleme alınmış.

Cevas Abbas’ın “…Atatürk yalnız kalır kalmaz bana dönerek, ‘Cevat şimdi beni anlayan, bana samimiyetle bağlanacak ve işten ziyade maksadıma hâkim olacak kabiliyette bir yaver ve birkaç emir zabiti ve mülhak zabitler bul!’ emrini verdi. Ve otomobiline binerek harbiye nezaretine Genelkurmay Reisi Orgeneral Cevat merhumu ziyarete gittiler. …Sonra Şişli’deki evlerine döndüler. Nezarette kumandanımı beklerken karargâhımıza alınacak zabitleri not ettiğim kâğıdı cebimden çıkardım. İsimleri okudum. Muvafık (uygundur) buyurdular..” sözlerini aktarak Hüseyin Gürer dedesi ile Atatürk’ün ilk tanışıklıklarının Selanik’e dayandığını söylüyor.

Cevat Abbas Güler Atatürk ile birlikte.

Ardından Çanakkale savaşında karşılaşmışlar, Mustafa Kemal Cevat Abbas’ı emir subayı olarak yanına almış ve tam 24 yıl Mustafa Kemal’in savaş meydanlarında, yurt gezilerinde, Meclis görüşmelerinde yanıbaşında olmuş. Cevat Abbas’ın Bandırma Vapuru’nda geçen günlere ilişkin anıları da şöyle yer alıyor kitapta:

“..Güneş batmıştı ve karanlıkla her dakika daha da koyulaşıyordu. Boğaz’dan çıkmış, kabına sığamayan Karadeniz’in köpürmüş dalgaları arasına vapurumuz atılmış, tecrübeli küçük teknemiz çatırdayarak mücadeleye başlamıştı. Aziz kumandanım çok sevdiği deniz havasını almak için kıç güvertede oturmuştu. Kolordu Refet ve karargâhımız erkân kumandanımı çevrelemişlerdi. Korkunç dalgalar bazen hepimizi birden susturuyordu. Deniz tutması evvela Refet beyi ve sonra diğer arkadaşları kamaralarına çekilmeye mecbur etti.

Kumandanımla kalmıştık. Bana kaptanı çağıttı. Yaşı kadar tecrübesi alnında toplanan ihtiyar fakat dinç kaptana ‘Düşman devletlerinin herhangi bir vasıtasının gadrine uğramamak için sahile yakın bir rota tutunuz! Şayet mutlak tehlike görürseniz gemiyi karaya, en yakın sahile oturtunuz!’ Emrini verdikten sonra istirahate çekildi.”

Naci Kaptan arşivi
Posted in ATATURK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, SİYASİ TARİH | Leave a comment

Siyaset ibadeti erteletti: Davutoğlu’nun mitingi için ezan geç okundu! *** “Sizi gidi tatlı su Müslümanları sizi…”

HABEREyorum

Günün siyasetini 80 sene öncesine kurgulayarak , dış borçlardan , cari açıktan , işsizlikten, pahalılıktan, yoksulluktan hiç bahsetmeyenler konuşmalarında II.Dünya harbi zamanını gündeme getirerek seçmenlerinin zihinlerini örtüyorlar.CHP camileri ahır yaptı YALANINI sürekli olarak dile getirenler bugünlerde camilerde siyasi miting , siyasi toplantı yapıyorlar. Yüce Allah’ın kitabını kuranı Kerim’i ellerine alarak DİN ve ALLAH üzerinden siyaset yaparak OY DEVŞİRMEYE ÇALIŞIYORLAR. Bunlar yetmemiş gibi hem Recep Tayyip’in hem de Davutoğlu’nun namaz ve ezan zamanına denk gelen mitingleri için EZAN ve NAMAZI erteletiyorlar. Cemaat namaz için bekletiliyor. Camiler için CHP’ye iftira atanlar ne namaza ne de ezana saygı göstermiyorlar. Kendi siyasi çıkarlarını ibadetin önüne alıyorlar. Onlara kendi hocalarının ağzıyla seslenmek gerek ; “Sizi gidi tatlı su Müslümanları sizi…”

Naci Kaptan

***

18 Mayıs 2015

Siyaset ibadeti erteletti:
Davutoğlu’nun mitingi için ezan geç okundu!

Başbakan ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Karaman’da saat 12.00’deki mitingi nedeniyle ilde camilerde öğle ezanı 30 dakika geç okundu. Cami imamlarına çekilen mesajda ezanların 15 dakika geç okunması, bu sürede Kur’an-ı Kerim okunması talimatı verildi. Bazı camilerde cemaatin bu duruma tepki gösterip namaz kıldığı ve görevlilerle tartışmaların yaşandığı belirtildi.

Konu ile ilgili açıklama yapan MHP Karaman eski İl Başkanı İsmet Hatipoğlu, İzmir’de Ege Üniversitesi içinde öldürülen Fırat Çakıroğlu’nun gıyabi cenaze namazına imam vermeyen İl Müftülüğü’nün o günkü tavrıyla şimdiki uygulamasının ne anlama geldiğini öğrenmek istediklerini belirtti.

Hatipoğlu ayrıca İmam Hatip Lisesi öğrencilerinin de miting için yönlendirildiğini, miting alanında ve çıkışta öğrencilerin okul çantaları ile grup halinde gözlendiklerini ifade etti.

KARAMAN (CİHAN)

Posted in DİN-İNANÇ, İrtica, Politika ve Gundem, SEÇİM - SEÇSİS | Leave a comment

ALLEM GULLEM SEÇİMDE HİLELER I

Naci Kaptan
18.05.2015

AKP döneminde yapılan tüm seçimlerde hile yapıldığı ve zaman içinde bu hilelerin daha sistematik yapılmak üzere hile timleri kurularak bu kişilerin HİLE YAPMA eğitiminden geçirildiği gazetelerde yazıldı.

Son haber ise HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’tan geldi ;
“HDP’nin baraj altında kalması için AKP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu’nun başında bulunduğu 3 bin 500 kişilik bir ekibin “simülasyon” ve “seçim hilesi” çalışmaları yürüttüğünü belirterek, “Soylu il il dolaşarak bunların hazırlığını yapıyor. AKP genel merkezinde de ayrıca ekipleri var. Bunu spekülatif bir bilgi olarak söylemiyorum. Bu ekipte yer alan herkese nerede ne yapacığını, sandık hilelerinin nasıl yapılabileceği konusunda eğitim veriliyor” dedi. Demirtaş, Yüksekova’da yaklaşık 3 hafta önce bölgede yapılacak operasyona karşı çıkan asker ile emniyetin özel hareket timi arasında çatışma çıktığı iddiasıyla ilgili kendisine gelen bilgiler olduğunu ifade ederek, “Bunun gerçek olduğuna dair ciddi veriler var” açıklamasını yaptı.

2015 haziran seçimi hem Türkiye’nin geleceği , hem de Türkiye’yi karanlığa sürükleyen Erdoğan ve AKP’nin geleceği yönünden çok önemlidir.2015 seçimi her iki taraf için de hayati önem arzetmektedir. Şayet AKP bu seçimden yenilgi alarak çıkarsa başta Erdoğan olmak üzere silsile ve sorumlulukları yoluyla tüm AKP’li siyasetçiler ve isimleri yolsuzluğa karışmış yerel yöneticiler, kamu görevlileri ve Devlet’in valisi , kaymakamı , müdürü , yargıcı, savcısı olmak yerine AKP’nin hizmetlisi olmayı seçenler de yargıya hesap vereceklerdir.Bu nedenle yukarıda saydıklarım AKP’nin hile yoluyla seçimi kazanması için her türlü hile,usulsuzluk ve kanunsuzluğu yapacaklardır.İşaretler bu yöndedir ve AKP’nin bu konuda sicili bozuktur.

Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal’in Diyarbakır ve İzmir’de AKP’li il / ilçe başkanlarıyla birlikte ve hatta yanına valiyi de alarak okul müdürleriyle yaptığı basına kapalı toplantılarda okul müdürlerinin seçimde AKP il ilçe başkanlarıyla müşterek çalışma yapması istediği de basına yansıdı.

Örneğin yurtdışı oy verme yerlerine özellikle Diyanet kadrosundan AKP’li imamların sandık başkanı olarak gönderildiği yazıldı.İlk haber Almanya’dan geldi ,Seçim hileleri ilk Almanya’da başladı. Sandık Kurulu Başkanı Diyanet imamı Hasan Tüfek başkasının yerine oy kullanırken yakalandı.

Kısa zaman önce de Avrupa’daki oy sandıklarının 3 kilit ile muhafaza edildiği odanın da yedek anahtarının AKP’li konsolos görevlisinde olduğu ortaya çıkmıştı. .

AKP’NİN İÇİNDEN SEÇİM HİLELERİ HAKKINDA İTİRAFLAR

12 Ocak 2015
Taraf

Seçimi böyle kazandık

30 Mart 2014’te yapılan yerel seçimlerde önemli usulsüzlüklerin olduğu çok yazıldı, çok konuşuldu. İstanbul, Ankara, Yalova gibi pek çok ilde büyük tartışmalar yaşandı. Hatta bazı sandıklarda “usulsüzlük yapıldığı” mahkeme kararları ile tescillendi. Ancak, ilk kez AKP içinden bir isim, seçimlerde nasıl bir strateji izlendiğini ve ne tür hileler yapıldığına ilişkin Taraf’a açıklamalarda bulundu.

“VİCDANEN RAHATSIZIM”

Yapılanlardan vicdani olarak rahatsızlık duyduğunu ifade eden Seçim Koordinasyonu eski çalışanı, Seçim Koordinasyon Merkezi’nde (SKM) yürüttükleri “seçim sonuçlarını iktidar partisi lehine etkileme çalışmasını” madde madde detaylandırdı. Can güvenliği nedeniyle ismini vermek istemediğini öne süren AKP Seçim Bürosu’nda görevli personel, 2011 yılında AKP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu’nun ekibine katıldı. Personelin verdiği bilgiye göre, Soylu ile bazı sıkıntılar yaşadı. Ve parti yönetimi tarafından bu sıkıntılar üzerine başka bir birime alındı. Seçimlerle ilgili itirafta bulunan personel, halen AKP Genel Merkezi’nde görev yapıyor. AKP’de çalışan birçok personelin vicdanen rahatsız olduğunu ifade eden AKP çalışanı, 30 Mart yerel seçimleriyle ilgili açılacak bir soruşturmada, birçok kişinin ifade verebileceğini öne sürdü.

“ANKETLERLE TOPLUM HAZIRLANIYOR”

Eski Seçim Koordinasyon Merkezi görevlisinin iddiaları şöyle: “Bir yol haritamız vardı. Buna göre her şey seçimlerden aylar öncesinden planlandı. Hedef her ne şart olursa olsun, 30 Mart seçimlerini kazanmaktı. Bu, parti adına bir ‘ölüm kalım mücadelesi’ olarak görülüyordu. Öncelikle anlaşmalı şirketlerle AKP’nin oyları anketlerde her zaman çok yüksek gösteriliyor. Böylece toplum hazırlanıyor. Tüm AKP yöneticileri bu verileri kullanıyor. Biz zaten bu oranda bir oy bekliyorduk, öyle de oldu demek için bu açıklamalar yapılıyor.”

SANDIK BAŞKANLARI FİŞLENDİ

“Sandık başkanlarının hangi zihniyette olduğu, bağlantıları, hatta zaafları önceden tespit edilmeye çalışıldı. Her bir sandıkla ilgili ayrı çalışma yürütüldü. Neredeyse bütün sandık başkanları fişlendi. Bir biçimde etki edilebilecek herkes teker teker tespit edildi ve gereken yapıldı. Hatta muhalefetten gelen temsilcilerle de irtibat kurulması için çaba harcandı. İlçe Seçim Kurulu Başkanlıklarına AKP’ye yakın ya da bir şekilde bağlantı kurulabilecek isimlerin atanması sağlandı. Buralardaki birleştirilme işlemi esnasında yapılacak ‘hatalara’ kimsenin ses çıkarmaması amaçlandı.

“HATALAR BİLİNÇLİ YAPILDI”

Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından, bazı oy sonuçlarının hatalı yazıldığı tespit edilmişti. Bunların büyük kısmı bilinçli olarak yapıldı. İlçeden merkeze seçim sonuçları gönderilirken ‘hata’ yapılıp, AKP dışında önde giden partinin oyları eksik gösterildi. Mesela sandıkta CHP’nin oyu 320 ise 32 yazıldı. Sandık görevlilerinden buna itiraz eden olursa ‘pardon hata sonucu yazmışız’ denildi. Her sandık başkanı SKM ile irtibatlandırılarak zimmetlendi. Bazı yerlerde sandık başkanları ve bina sorumlularının telefonlarına bolca kontör yüklenerek, SKM ile anlık irtibat kurabilmeleri sağlandı.

“MÜSAİT BİLGİSİ VERİLDİ”

“AKP’nin seçimi büyük farkla kazandığı söylentileri yayılarak sandık başlarında morallerin bozulması ve diğer partilerin görevlilerinin sandıkları terk etmesi sağlandı. Terk etmemekte direnenlerin olduğu yerlerde hiç yoktan sebeplerle kavga gürültü çıkartılıp, insanlar sandıklardan uzaklaştırılmaya çalışıldı. Pek çok yerde bundan sonuç alındı. Müsait hale getirilen sandıklar için bina sorumlusu SKM’deki irtibatta olduğu görevliyi arayarak ortamın ‘müsait’ olduğu bilgisini verdi. SKM yetkilisi de o bölgede görevli diğer kişilere haber verdi. Ve sonuçlar için uygun operasyonlar yapıldı. Bazı yerlerde de elektrikler kesildi.

HAYALİ SEÇMENLER OY KULLANDI

Hayali seçmenlere oy kullandırıldı. Bir AKP’linin evine veya işyerine onlarca farklı seçmenin ismi yazıldı. Çok önemli miktarda mükerrer oy kullanıldı. Bazen yanlışlıkla AKP seçmeni olmayan kişilerin evlerine de farklı isimler yazıldığı oldu. Bunlardan dikkatli olanlar veryansın etti ama seçimin gürültüsü içinde bu sesler hiç duyulmadı. Bu konuda öyle ileri gidildi ki Büyükşehir Belediyesi ilçelere hayali konutlar ekledi ve hayali adresler üretildi. Hayali mahalle, hayali cadde, hayali sokak, ev ve gecekondular adres olarak gösterildi.” *1*

***

http://hilelisecim2014.tumblr.com/  sitesinde 2014 seçiminde AKP tarafından yapılmış olan seçim hilelerinden birkaç tanesini hatırlatmak ve 201 seçiminde tedbir alınması için aşağıda sunuyorum ;

Osmaniye’nin Düziçi İlçesi’nde 6 okulun çöplerinde, üzerinde CHP ve MHP’ye ‘evet’ mührü basılı kullanılmış oy pusulaları bulundu.Dün yapılan 30 Mart 2014 Mahalli İdareler Yerel Seçimi sonrası vatandaşlar, bazı çöplüklerde bulunan poşetlerde kullanılmış oy pusulaları bulunca durumu polise bildirdi.

Mar 31, 2014

Melih Gökçek, geçerli 173 oydan 185 oy almayı nasıl başardı

evet. çok kritik bir seçim ve büyük bir hile oldu ankara için. baştan başlayayım ;
oylar ilk sayılmaya başlandığında bir ara melih gökçek’e, bir ara mansur yavaş’a geldi başkanlık (henüz %10 sayılmamıştı bile) ve biyerden sonra melih gökçek 70 bine kadar çıkardı oy farkını uzak ilçelerden yapılan sayımlarla. (toplam sayımın %50’sine kadar) bu saate kadar chp ve akp’nin yakınlaşması zor gözüküyordu. ancak chp’nin kalesi olan çankaya’da henüz %10 sayılmıştı ve %60’a %20 civarı chp önde götürüyordu. çankaya’da oylar sayılmaya başlandığında, 70 bin olan fark önce 60’a, daha sonra 50-40-30-20 derken saat 1 sularında 3 bine kadar düştü.

evet ne olduysa burada oldu. o saatte melih gökçek’in karayolları müdürlüğüne (YSK ilgili kurum) gittiği bilgisi geldi. hemen ardınsa içişleri bakanı efkan ala’nın nazım hikmet kültür merkezi’ndeki seçim merkezine. orada olan arkadaşlarım iki saat boyunca içeriye kimsenin alınmadığını ve bakanın içeride olduğunu söylüyor.

herkes ne oluyor ne bitiyor derken o 3 bin oy yaklaşık bir saat boyunca aynı kaldı. hiçbir veri girilmedi sisteme. daha sonra bir saatin ardından sistem geri geldiğinde toplam 20 dakikada 3bin olan oy farkı tekrar 20bine çıktı. bundan sonra oylar yavaş yavaş sayılmaya başladı. akp’nin kalesi sayılacak altındağ, keçiören’de oy sayımları sona ermek üzereydi ve çankaya’da hala sayılacak 200’e yakın sandık vardı. (56 bin oy ediyor) bu 20 binlik oy farkı bir ara tekrar 10bine kadar düştü ve çankaya’da sayılmayan 200 sandık vardı hala. (toplamda %87.85) 56bin oyun o ana kadar %72 chp aldığını düşünürsek, 35-40 binini chp alması gerekiyordu ve akp’nin alacağı 10bin oyla büyükşehir mansur yavaş’a geliyordu. o anda sistem yine durdu ve çalışmaya başladığında şöyle bir usulsüzlük görüldü.

Hürriyet Ortaokulu 1136 No’lu Sandıkta Seçim Bittikten Sonra Kalan Boş Oy Pusulalarına “Evet” mührü basan Akp’li Bayan Suçüstü Yakalandı. Olayın Devamı ve Kadının İtirafı Kamera Kaydı İle Sabitlendi…

Suçüstü Yapıldığı Anda Daha 99 Adet Boş Oy Pusulası Vardı.
Sandık Kurulu Başkanı’nın Savunması da Hayli İlginç: Gözden Kaçmış

Mar 31, 2014

Antalya’da AKP’li bir hırsız, oy pusulalarının olduğu çuvalı çalarken halk tarafından yakalandı. Polis hemen hırsızı korumaya aldı!

*1* http://www.taraf.com.tr/yazarlar/secimi-boyle-kazandik/#
*2* http://hilelisecim2014.tumblr.com/

Posted in DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, Dizi Yazilari, Gundem, Haber, SEÇİM - SEÇSİS, SİYASİ PARTİLER, SİYASİ TARİH, YOLSUZLUKLAR | Leave a comment

SEÇİMDE HİLE TEŞKİLATI *** 3 bin 500 kişilik hile timi * “AKP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu’nun başında bulunduğu 3 bin 500 kişilik bir ekibin “simülasyon” ve “seçim hilesi” çalışmaları yürüttüğünü belirterek, “Soylu il il dolaşarak bunların hazırlığını yapıyor. AKP genel merkezinde de ayrıca ekipleri var.”

Mahmut Lıcalı
18 Mayıs 2015 Pazartesi
Cumhuriyet

3 bin 500 kişilik hile timi

Demirtaş, AKP’nin seçim sonuçlarına müdahale için ekip kurduğunu söyledi.

HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, HDP’nin baraj altında kalması için AKP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu’nun başında bulunduğu 3 bin 500 kişilik bir ekibin “simülasyon” ve “seçim hilesi” çalışmaları yürüttüğünü belirterek, “Soylu il il dolaşarak bunların hazırlığını yapıyor. AKP genel merkezinde de ayrıca ekipleri var. Bunu spekülatif bir bilgi olarak söylemiyorum. Bu ekipte yer alan herkese nerede ne yapacığını, sandık hilelerinin nasıl yapılabileceği konusunda eğitim veriliyor” dedi. Demirtaş, Yüksekova’da yaklaşık 3 hafta önce bölgede yapılacak operasyona karşı çıkan asker ile emniyetin özel hareket timi arasında çatışma çıktığı iddiasıyla ilgili kendisine gelen bilgiler olduğunu ifade ederek, “Bunun gerçek olduğuna dair ciddi veriler var” açıklamasını yaptı.

Demirtaş, genel seçimlere yaklaşık 3 hafta gibi kısa bir süre kala Cumhuriyet’e çarpıcı açıklamalar yaptı. Demirtaş’ın yaptığı değerlendirmeler özetle şöyle:

AKP’ye tehdit oluyor

8 yıldır parlamentodayız, kime tehdit olduk: (Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın Barajı geçerlerse büyük tehdit olur açıklaması üzerine) Son 8 yıldır parlamentoda bulunmamız, kimin için ve niçin bir tehdit ve tehlike yarattı? Ama barajı aşma bir tehdit oluşturuyorsa, kimin için tehdit oluşturuyor ona bakmak lazım. Matematiksel olarak AKP için bir tehdit oluşturuyor. Tek kaygıları kendi iktidarlarıdır. Hem kendisin (Akdoğan), hem Başbakan, hem de Cumhurbaşkanı “Ne yapıp edip HDP’yi baraj altında bırakın” talimatını açıkça vermiş oluyorlar.

Yüksekova iddiası

Yüksekova’ya ilişkin ciddi veriler var: (Yüksekova’da polisle askerin çatıştığı iddiası) Bu haber daha kamuoyuna yansımadan ben de böyle bir şey duydum. Bunun gerçek olduğuna dair ciddi veriler var. Çünkü isimler var. Hatta yaralılardan bazılarının yattığı hastanelerin isimleri var. Bursa’da bile bir yaralının yattığı, tedavi gördüğü söyleniyor. Fakat hükümet bunun üstünü nasıl örter, nasıl kapatır? Bu meselenin üstüne gideceğiz. Nedir, neyin nesidir? Orada da Ağrı Diyadin’e benzer bir provokasyon girişimi mi oldu? Hükümetin bunların üstüne gitmesi lazım.

Başında Soylu var

Hile ekibi simülasyon çalışması yapıyor: (HDP’nin baraj altında kalması için AKP’nin ekip kurduğu iddiası) HDP’yi baraj altında bırakmak için kurulan ekibin içinde toplantılara katılan biri bize bunu aktardı; “Beni de o toplantılara dahil ediyorlar. Türkiye genelinde 3 bin 500 kişiden oluşan bir ekip. Başında da Süleyman Soylu var” Bunlar HDP’yi baraj altında bırakacak hile simülasyonları, senaryoları üzerinde çalışma yürütüp, örgütleme yapıyorlar.

İl il dolaşıyor

Genel merkezde de ekip: Süleyman Soylu il il dolaşarak bunların hazırlığını yapıyor. AKP genel merkezinde de ayrıca ekipleri var. Ben de arkadaşlarımızı görevlendirdim. Ne tür hileler yapılacak bunların tedbirini almaya çalışacağız. Hem sandık başında yapılabilecek hileler, hem birleştirme tutanağı hazırlanırken, hem de YSK’da dijital ortam üzerinde birleştirilirken müdahele edilebilir. Bu bilgiyi veren kişi kimliğini deşifre etmek istemediği için başvuru yapamıyoruz.

Başbakan’ın utanması varsa özür diler: (Cizre’de 6-7 Ekim olaylarında TOMA’nın içinden yoğun olarak biber gazı atılmasıyla ilgili görüntülere Şırnak Valiliği’nin soruşturma açması) Bu yalnızca bir tanesidir. Bunun gibi binlerce polis aracı sokaklarda aynı şeyi yapıyor. Bu görüntüleri bütün Türkiye görsün. Polise ben mi talimat verdim, benim çağrım üzerine mi polis bunları yaptı. Davutoğlu’nda şu kadar utanma duygusu olsa, 6-7 Ekim olaylarında bizi suçlayacağı yere, özür diler.

Erdoğan bir kere de AKP’yi yuhalat

HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk dün Adana’da HDP milletvekili adayları ile birlikte sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle bir araya geldi. Daha sonra gerçekleştirilen mitingde konuşan Demirtaş, AKP Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay’ın MİT TIR’larının Özgür Suriye Ordusu’na gönderildiğini itiraf ettiğini belirterek “Bu ülkede hiçbir cesur savcı yok mu?” dedi. Erdoğan’ın bütün partilere eşit mesafede olduğunu söylediğini anımsatan Demirtaş, “Bir kere de AKP’yi yuhalat biz de senin tarafsız olduğuna inanalım” diye konuştu.

Posted in Gundem, Haber, SEÇİM - SEÇSİS, SİYASİ PARTİLER, YOLSUZLUKLAR | Leave a comment