19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI KUTLU OLSUN *** NUTUK’TA MUSTAFA KEMAL’in SAMSUN’a ÇIKIŞI

NUTUK’TA MUSTAFA KEMAL’in SAMSUN’a ÇIKIŞI

Mustafa Kemal Atatürk, bağımsızlık meşalesini 96 yıl önce bugün yaktı

1919’da ordumuz dağıtılmış, ülke işgal edilmiş, padişah işgalcilerin buyruğuna girmişti. O yıl Samsun’a bir gemi yanaştı. İçinden inen mavi gözlü dev, milleti esaretten kurtaracak tarihi süreci başlattı

19 Ma­yıs 1919… Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti­’nin kuruluşunun kıvılcımını ateşleyen tarihtir… Top­rak­la­rı düş­man kuv­vet­le­rin­ce iş­gal edi­len ül­ke­yi kur­ta­ra­cak mü­ca­de­le­nin baş­lan­gıç ta­ri­hi­dir… Türk hal­kı­na ba­ğım­sız­lı­ğı, çağ­daş­lı­ğı ve de­mok­ra­si­yi ge­ti­ren Ata­tür­k’­ün genç­li­ğe ar­ma­ğan et­ti­ği ve 1938′den be­ri “Genç­lik ve Spor Bay­ra­mı­” ola­rak kut­la­nan 19 Ma­yıs’ın adım­la­rı şöy­le atıl­dı:

1919 yılı başlarında İngilizler, Türklerin Pontusçulara karşı geliştirmiş oldukları direnişlerden rahatsız olmaya başlamışlardı. Damat Ferit Paşa, Sadrazam olduktan sonra sorunun çözümü için yollar aramaya başlamıştı. 30 Nisan 1919’da 9. Ordu Müfettişliğine atanan Mustafa Kemal, Samsun’a, görev bölgesindeki iç huzuru sağlamak, silah ve cephaneleri toplamak, vatandaşlara silah dağıtılmasını engellemek ve bunu yapan kuruluşları ortadan kaldırmak üzere gönderildi.

Mustafa Kemal Atatürk 15 20 Ekim 1927’de 5 gün süreyle Türk ulusuna hitaben CHP Kurultayı’nda okuduğu Nutuk’ta söze şöyle başlar: “19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım. Durum: …”

Bu başlangıç cümlesinin ardından 19 Mayıs 1919’daki durumu ayrıntılarıyla anlatır. İstanbul’daki yönetim acz içindedir…Anadolu, savaştan savaşa koşmaktan yorgun düşmüş yüzbinlerce evladını yitirmiştir…

Emperyalist ülkeler bu topraklara ilişkin planlarını saltanat yönetimiyle açıkça konuşmaktan çekinmeyecek kadar ileri gitmiştir…Ülkenin dört bir yanında emperyalistlerle işbirliğine yatkın eğilimler filizlenmektedir…Buna karşın, bu toprakları vatan edinen insanların bağımsız yaşama duygusu körelmemiş, arayış içindedir…

Mustafa Kemal bu tabloyu, tek tek olay kahramanlarının adlarını da vererek ortaya serer. Gerçeği bütün çıplaklığıyla anlatmaktan kaçınmaz. Çünkü kurtuluş ve kuruluş planlarını yıl yıl, hatta gün gün yapmış, adım adım alacağı kilometreleri hesaplamıştır.

Yıllar sonra Kurtuluş Savaşı’nın öncesi ve sonrasına ilişkin ayrıntıları bilgileriyle ve belgeleriyle toplumla paylaşırken miladı 19 Mayıs 1919 olarak belirlemiştir. Çünkü bu tarih Atatürk’ün bir anlamda toplumsal doğum tarihidir.

16 Mayıs 1919’da Samsun’a hareket eden Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. İngilizlerin denetiminde olan Samsun’da milli mücadele hareketi için istediklerini gerçekleştiremeyeceğini anlayan Mustafa Kemal, 25 Mayısta Havza’ya geçti.

Samsun’a çıkışını Mustafa Kemal, Nutuk’ta şu şekilde anlatmıştır:

“1919 yılı Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve manzara : Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durum, Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, Şartları ağır bir ateşkes Antlaşması imzalamış, Büyük Harbin uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde. Milleti ve memleketi Dünya Savaşı’na sokanlar, kendi hayatları endişesine düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını emniyete alabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız Padişahın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir duruma razı, Ordunun elinde silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta. İtilaf Devletleri, ateşkes Antlaşmasının hükümlerine uymağa lüzum görmüyorlar. Birer vesileyle itilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da Adana vilayeti Fransızlar, Urfa, Maraş, Gaziantep İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalya askeri birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ve ajanlar faaliyette. Nihayet başlangıç kabul ettiğimiz tarihten dört gün önce 15 Mayıs 1919’da itilaf Devletleri’nin uygun görmesiyle Yunan ordusu İzmir’e çıkartılıyor. Bundan başka, memleketin her tarafından Hıristiyan azınlıklar gizli, açık milli emel ve maksatlarını gerçekleştirmeğe, devletin bir an evvel çökmesine, çalışıyorlardı.”

MUSTAFA KEMAL PAŞA İLE SAMSUN’A ÇIKANLAR

1. Kurmay Albay Kazım Dirik Müfettişlik Kurmay Başkanı
2. Kurmay Albay Mehmet Arif Ayıcı Kurmay Başkanı Yardımcısı
3. Kurmay Binbaşı Hüsrev Gerede Birinci şube müdürü
4. Binbaşı Kemal Doğan Müfettişlik Topçu Kumandanı
5. Dr. Albay İbrahim Tali Öngören Ordu Sıhhiye Başkanı
6. Dr. Binbaşı Refik Saydam Sıhhiye Başkan Yardımcısı
7. Yüzbaşı Cevat Abbas Gürer Müfettişlik Başyaveri
8. Üsteğmen Muzaffer Kılıç Müfettişlik ikinci Yaveri
9. Yüzbaşı Ali Şevket Öndersev Müfettişlik Emir Subayı
10. Üsteğmen Hayati, Kurmay Başkanı Emir Subayı
11. Yüzbaşı Mümtaz Tünay
12. Yüzbaşı İsmail Hakkı
13. Yüzbaşı Mustafa Süsoy Karargah komutanı
14. Üsteğmen Abdullah, İaşe Subayı
15. Birinci Sınıf Katip Faik Aybars Şifre Katibi
16. Dördüncü Sınıf Katip Memduh Şifre Katibi Yardımcısı
17. 3.Kolordu Komutanı Kurmay Albay Refet Bele
18. Üsteğmen Hikmet Gerçekçi Alb. Rafet Bey’in yaveri

Bandırma Vapuru’ndakilerin yakınları anlatıyor

Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte Bandırma Vapuru’nda olan Binbaşı Kemal Doğan’ın kızı Ayfer Neyzi, Atatürk’ün Kurmay Başkanı Kazım Dirik’in torunu Doğan Dirik ve Atatürk’ün yaveri Cevat Abbas Gürer’in torunu Hüseyin Gürer, babaları ve dedelerinin aktardıkları yolculuk anılarını anlattı.

16 mayıs 1919 yılında İstanbul’dan bir gemi hareket etti ve rotasını kurtuluşa çevirdi. Mustafa Kemal Atatürk Samsun’da sonlanacak bu yolculuğa en güvendiği isimleri seçti. Dikkat çekmemek için seyis kılığında 18 atla Bandırma Vapuru’na binen Kurmay Albay Refet Bey (Bele), ailesini İstanbul’da bırakmamak için eşi ve 3 çocuğunu da Tokat’a götürmek üzere yanına alan Piyade Yüzbaşı Mustafa Vasfi Bey (Süsoy), gemiye Beykoz açıklarında binen hatta gemiye kadar yüzen Atatürk’ün Selanik’ten okul ve mahalle arkadaşı yüzbaşı Ali Şevket Bey (Öndersev), Kurmay Başkanı Albay Kázım Bey (Dirik) Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey (Gerede), Mustafa Kemal’in yaverleri Cevat Abbas (Gürer), Topçu müfettişi Binbaşı Kemal Bey(Doğan), Sağlık Müfettişi Albay İbrahim Tali Bey (Öngören), Tabib Yüzbaşı Behçet Efendi, Kurmay Binbaşı Arif Bey (İzmir suikastı davasında İstiklal Mahkemesi kararıyla idam edildi), Doktor Binbaşı Refik Saydam, Yüzbaşı Sadıkoğlu İsmail Hakkı Ede, Üsteğmen Hayati Bey, Piyade Yüzbaşı Ali Mümtaz (Tünay), Piyade Asteğmeni Hayati Efendi,Piyade Asteğmeni Arif Hikmet Efendi (Gerçekçi), Atatürk’ün Yaveri Topçu Üsteğmeni Muzaffer Efendi (Kılıç), Asteğmen Abdullah Efendi…Savaş bittiğinde kimi askerliği sürdürdü, kimi milletvekili olarak siyasete atıldı ama hepsi de kendi alanlarında büyük özveri ile vatanlarına hizmet etti.

En büyük ortak noktaları ise yaptıkları ile övünmekten hiç hoşlanmıyor olmaları idi. Bandırma Vapuru’nun yolcularının çocukları ve torunları ise kendilerine aktarılan yolculuk anılarını büyük özenle korumaya çalışıyorlar… İşte onlardan birkaçı…

19 Mayıs gibi bir başarımız var…
Mustafa Kemal Paşa ile Samsun’a çıkan Topçu Binbaşı Kemal Doğan’ın kızı Ayfer Neyzi:Bugün ülke bitti diye yakınanlara hiç hakkınız yok diyorum.

Bandırma Vapuru’nda Atatürk ile birlikte yol alan 23 kişiden biri olan Topçu Binbaşı Kemal Doğan’ın kızı Ayfer Neyzi ile evinde buluşuyoruz. Babasının fotoğraflarını, mektupları, madalyaları, gazete kupürlerini çıkarmış ve masanın üzerine koymuş bile.. 85 yaşını süren son derece alımlı, zarif bir hanımefendi olan Ayfer Neyzi Binbaşı Kemal Doğan’ın küçük kızı. Diğer kızı ise İstanbul Eski Belediye Başkanı Ahmet İsvan’ın eşi Reha İsvan’dı. Neyzi, babasının savaştaki kahramanlıklarıyla övünmeyi hiç sevmediğini, “Nasıl başardınız? Nasıl dayandınız?” tarzından sorulara “o kadar umutsuzdu ki durum, ya başka ne yapacaktık ki?” diye karşılık verdiğini anlatıyor ve ekliyor: “Ben de bugün bu ülke bitti diye yakınanlara daima hiç hakkınız yok diyerek 19 Mayıs 1919’u örnek gösteriyorum. Bizim hiç olmazsa karşımızda 19 Mayıs gibi bir başarı örneği var”…

Lakabını Atatürk’ten almış

Babaları fazla bahsetmemiş Bandırma vapurunun o zorlu 3 gününde neler yaşandığından ama Ayfer Neyzi birini şöyle aktarıyor: “Bir İngiliz gemisinin peşlerinde olduğunu farkedince, tüm ışıkları sigaraları söndürüp hepsi güverteye toplanıyorlar. Her yer zifir karanlık. Nerede ise nefes bile almıyorlar. Sanki bu çetin yolculuk başarıyla tamamlanmazsa ülke aynı karanlığın içinde sonsuza kadar kalacakmış hissiyle… O karanlıkta suların hışırtısından geminin sessizce yanlarından geçtiğini duyuyorlar. Gemi biraz uzaklaşınca güverteden bir anda ve hep birlikte derin bir Ohh sesi yükseliyor…”

Kemal Doğan’ın lakabı Kozanoğlu. Ayfer Neyzi babasının Kozanoğlu ismini, Kilikya Kuvayı Milliye Kumandanı olarak Adana’ya giderken bizzat Gazi Paşa’dan aldığını söylüyor. 2005 yılında Gelibolu, Dirikköy’de adına bir kışla anıt dikildi. Adana Kilikya’da ise Kurtuluş savaşı sırasında vurulduğu köye “Doğanbeyli” adı verildi.

İlk tanışıklıklarının nereden olduğunu soruyorum.. 1900’lü yılların başında Trablusgarp savaşı sırasında Bingazi’ye denizaltı ile aynı grupta geçmişler. Ardından 31 Mart Ayaklanması’nı bastıran Hareket Ordusu’nda birlikte olmuşlar. 1912-13’te Balkan Savaşı’nda, 1915’te Doğu Cephesi’nde, 1916-17’de Irak cephesinde, hep görev almış Kemal Bey…

Ve tabii 1919’da Kemal Paşa’nın Bandırma için seçtiği isimlerden biri olmuş. “Babam çok geç evlenmiş, hep bir cepheden ötekine savrulup durmuş. Ben doğduğumda 51 yaşındaymış” diyor Ayfer Neyzi ve şöyle anlatıyor: “İşin ilginci annem ve babamın evlilik tarihleri. Tesadüf 29 ekim 1923’de evlenmişler”. Belli ki tesadüfler bitmemiş ve ablam Reha da 2 yıl sonra 29 ekimde dünyaya gelmiş. Neyzi “içi hep vatan sevgisiyle doluydu” diyerek bir anısını da şöyle anlatıyor: “Raman’da petrol bulunduğunu öğrendiğinde akşama kadar çocukluğunun Rumeli türkülerini mırıldanarak dolaşmıştı.”

Kemal Doğan kızları Reha İsvan (solda) ve Ayfer Neyzi (sağda) ile birlikte.

Geriye kalan üç yadigâr

Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra da sivil hayata ve önerilen milletvekiliğine karşın askerliği tercih etmiş Korgeneral Kemal Doğan. 1941’de emekli olmuş. Neyzi “Emekli olunca Kırklareli milletvekili olarak Meclis’e girdi. Ancak sivil hayata bir türlü alışamadı. 10 yıllık milletvekilliği 1950 seçimiyle noktalandı” diyor.

1919’un topçu binbaşısı, cumhuriyet döneminin korgenerali Kemal Doğan 1951 yılında hayata veda ederken geriye üç yadigâr bırakmış: Üzerinde kurşun deliği ve kan izi bulunan bir üniforma.. Bir İstiklal Madalyası.. Ve 26 ağustos taaruzundaki başarılarından dolayı kendisini öven ve rütbesini yükselten “Başkumandan M. Kemal” imzalı bir mektup…

O öncelikle Cumhuriyetin valisi
Atatürk’ün “Kurmay Başkanı” Kazım Dirik’in torunu Doğan Dirik, onu bir dededen çok ‘Cumhuriyetin valisi’ olarak gördüğünü söylüyor.

1919 Mayıs’ının ilk günleri… Pangaltı’da bir evin telefonu çalıyor. Karşıdaki ses kendini tanıtıyor:

– Ben Mustafa Kemal, sizinle biraz görüşmek istiyorum!

– Hemen geleyim paşa hazretleri.

– Hayır ben geleceğim.

– Gönlümü alırsınız efendim.

Mustafa Kemal Atatürk’ü Pangaltı’ya çeken isim, Kazım Paşa. Kısa süre sonra, Kurtuluş Savaşı’nın temeline ilk harçları koyan Bandırma Vapuru, Samsun’a doğru yola çıkacak. Onu da “mürettabatında” görmek istiyor:

– Ben 3. Ordu Müfettişi olarak Anadolu’ya geçiyorum. Sizi Erkânı Harbiye Reisi (Kurmay Başkanı) olarak götürmek istiyorum, ne dersiniz?

– Benim için büyük şereftir, emrinizdeyim.

– Hayır, önce düşünün, normal günlerde değiliz. Orda büyük işler yaparak, kolu kanadı kırılmış yurdumuza yeniden can vermek için geçmişimizi ve başımızı vermek gerekebilir.

– Anlıyorum Paşam, sizin en büyük yurt hizmetinize hazırım, canım başım bu toprak içindir.

Kâzım Dirik (en solda)

“Hayatımın en tatlı devri”

Sonradan -benim gibi- Dirik soyadını alan Kazım Paşa, o dönemi “19 Mayıs’ta Samsun’a çıkan Büyük Kurtarıcı şefin cihan değer kıymetli maiyetinde 9. Ordu Kıtaatı Müfettişlik Erkânı Harbiye Reisi olarak bulunmak, hayatımın en tatlı devridir” diye anlatır. Bergama Vapuru’nun yolcusu olmasının ötesinde Kurtuluş Savaşı’nda özellikle “levazım” anlamında orduya büyük hizmet veren Kazım Dirik, Cumhuriyet yıllarında ise vali olarak yöneticilik özellikleriyle adından söz ettiriyor. Onun hakkında en derli toplu bilgi, torunu Doğan Dirik’in “Bandırma Vapuru’ndan Halkın Kalbine” sunuşuyla hazırladığı “Vali Paşa Kazım Dirik” kitabında yer alıyor. Ancak Doğan Dirik, onu “dedesi” olarak değil, “cumhuriyetin valisi” olarak görüyor. Görüşünün değişmesi, kitabın hazırlık aşamasında olmuş:

“Kitabı yazdım, bitirmek üzereyim. Erzurum’a gidip oradaki çalışma ortamını fotoğraflamak istedim. Kolordu’yu aradım, bir yarbayla görüştüm. Bana yardımcı olacağını söyledi. Oldu da. Ben de kendisine kitabın eskizini gönderdim. Bu kadar derli toplu bilgiyi bir arada görünce bana ‘Bu dedenize karşı değil, Türk milletine karşı ahde vefadır’ dedi. Başta kitabı ‘Dedem Kazım Dirik’ diye yazacaktım, ancak ondan sonra düşüncem değişti. Ben artık onu dedem olarak değil, Cumhuriyet’in valisi olarak görüyorum.”

Atatürk’e suikast

Kazım Dirik’in İzmir Valiliği yılları hizmetle anılıyor. Ama bir de “Atatürk’e suikast” girişimi var. Kente atanalı henüz 2 ay olmuş. Haziran 1926’daki ziyaret öncesinde Giritli Şevki, suikastı Kazım Dirik’e ihbar eder. Ancak Kazım Dirik, harekete geçmek için suikastın planlandığı sabahı bekler ve yeni bir suikast olasılığını ortadan kaldırır. Sonrasında İstiklal Mahkemeleri’nin verdiği idam kararının uygulandığı geceyi, babası Turan ve amcası Orhan Dirik’ten dinleyen Doğan Dirik, şunları anımsıyor:

“Bir akşam vali konağında yemek yeniyor. Bir ara dedemi dışarı çağırıyorlar. Sonra o da babamı çağırıyor ve ‘Şimdi, bu kadar sene omuz omuza olduğumuz silah arkadaşlarımın idamına gidiyorum. İşte politika böyle bir şey. Sakın ola ki politikiya intisap etme. Amcam, idam gecesi babamın hiç uyumadığını, onu hiç bu kadar üzgün görmediğini anlattı.”

Şimdi o vali konağının hemen bitişiğinde oturuyor Doğan Dirik. Çalışma odasının duvarları, Atatürk ve dedesinin fotoğraflarıyla bezeli. Dedesinin soyadını taşımaktan onur duyduğunu vurguluyor. Hatta, onun babasına verdiği “siyasete girme” öğüdünü o da itinayla tutuyor. Ancak yine de ülkenin son yıllardaki durumuna üzüldüğünü söylemeden edemiyor.

Dedem Atatürk’ün karakutusuydu

Atatürk’ün yaveri Cevat Abbas Gürer’in torunu Hüseyin Gürer anlatıyor

Hüseyin Gürer dedesi Atatürk’ün yaveri Cevat Abbas Gürer’i ‘Onun sırdaşı bir anlamda karakutusuydu’ diye anlatıyor… Samsun’a hareket öncesi son temas ve hazırlıkların ayrıntıları ile anlatıldığı
“Atatürk’ün yaveri Cevat Abbas Gürer-” kitabı Hüseyin beyin oğlu Turgut tarafından kaleme alınmış.

Cevas Abbas’ın “…Atatürk yalnız kalır kalmaz bana dönerek, ‘Cevat şimdi beni anlayan, bana samimiyetle bağlanacak ve işten ziyade maksadıma hâkim olacak kabiliyette bir yaver ve birkaç emir zabiti ve mülhak zabitler bul!’ emrini verdi. Ve otomobiline binerek harbiye nezaretine Genelkurmay Reisi Orgeneral Cevat merhumu ziyarete gittiler. …Sonra Şişli’deki evlerine döndüler. Nezarette kumandanımı beklerken karargâhımıza alınacak zabitleri not ettiğim kâğıdı cebimden çıkardım. İsimleri okudum. Muvafık (uygundur) buyurdular..” sözlerini aktarak Hüseyin Gürer dedesi ile Atatürk’ün ilk tanışıklıklarının Selanik’e dayandığını söylüyor.

Cevat Abbas Güler Atatürk ile birlikte.

Ardından Çanakkale savaşında karşılaşmışlar, Mustafa Kemal Cevat Abbas’ı emir subayı olarak yanına almış ve tam 24 yıl Mustafa Kemal’in savaş meydanlarında, yurt gezilerinde, Meclis görüşmelerinde yanıbaşında olmuş. Cevat Abbas’ın Bandırma Vapuru’nda geçen günlere ilişkin anıları da şöyle yer alıyor kitapta:

“..Güneş batmıştı ve karanlıkla her dakika daha da koyulaşıyordu. Boğaz’dan çıkmış, kabına sığamayan Karadeniz’in köpürmüş dalgaları arasına vapurumuz atılmış, tecrübeli küçük teknemiz çatırdayarak mücadeleye başlamıştı. Aziz kumandanım çok sevdiği deniz havasını almak için kıç güvertede oturmuştu. Kolordu Refet ve karargâhımız erkân kumandanımı çevrelemişlerdi. Korkunç dalgalar bazen hepimizi birden susturuyordu. Deniz tutması evvela Refet beyi ve sonra diğer arkadaşları kamaralarına çekilmeye mecbur etti.

Kumandanımla kalmıştık. Bana kaptanı çağıttı. Yaşı kadar tecrübesi alnında toplanan ihtiyar fakat dinç kaptana ‘Düşman devletlerinin herhangi bir vasıtasının gadrine uğramamak için sahile yakın bir rota tutunuz! Şayet mutlak tehlike görürseniz gemiyi karaya, en yakın sahile oturtunuz!’ Emrini verdikten sonra istirahate çekildi.”

Naci Kaptan arşivi
This entry was posted in ATATURK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, SİYASİ TARİH. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *