68 KUŞAĞINA SAYGIYLA SELAM OLSUN

68 KUŞAĞINA SAYGIYLA SELAM OLSUN

Naci Kaptan – 06 Mayıs 2022

Egemen oligarşi ve egemen faşist, emperyalist işbirlikçi ideoloji şöyle diyor;
“Ölü bir devrimci, yaşayan bir devrimciden her zaman daha iyidir.”

İdamlarının 50. yılında Denizler’e, Yusuf’lara, Hüseyin’lere ve de Vatan uğruna
can vermiş, kan ve ter akıtmış antiemperyalist 68 KUŞAĞINA saygıyla selam olsun.

Ülkemizin Yurtsever, bağımsızlığı, demokrasiyi, insan haklarını, özgürlüğü, gelişmişliği hedefe koymuş olan pırıl, pırıl gençlerimiz ya kör kurşunlarla veya ABD’ye bağımlı, iradesini teslim etmiş iktidarlar tarafından sözde mahkemelerle katledildiler, asıldılar. Aslında katledilen Türkiye’nin geleceği idi. Egemen oligarklar ve emperyalizm böylesi Yurtsever gençleri istemezdi.
İşte bu nedenlerle, 68 Kuşağı yalnız içtenlikli, dürüst gençliğin ilgi alanına giriyor. Tekelleşen medyanın magazin sayfaları, büyük holdinglerin eline geçmiş olan TV’lerin ekranları da 68 kuşağının “menkıbelerine” açılıyor. Yeni egemen sağ bile “dindar nesil” inşasında onların parıltılı etkisiyle yüksek meblağlarla “öykünmeci istismar” dizileri yaptırıyor.
60’lı yıllar ;
‘Pazar günü komünistler miting yapacak. Biz bu mitingde savaşacağız. Silahı olan silahıyla, olmayan baltasıyla gelsin’ şeklinde bir konuşma yaptı. Ortalık bir anda elektriklendi. ‘Bu uğurda ilk şehit ben olacağım’, ‘Hayır ben olacağım’ diye bağrışmalar oldu. Resmen ölüm kokusu vardı havada “
“Korkunç bir sessizlik vardı. Olay çıktı çıkacak. Adamların ellerinde tesbih, demirler, sopalar, Dolmabahçe’de sabah namazını kılmışlar, tıklım tıklım meydana doluyorlar. Taksim Alanı’nın etrafına açılıyorlar. Orta boş kalıyor. Giren öldürülecek. Toplum polisi de Opera’nın önünden Vakıf İşhanı’na doğru bir kama atıp gelen irtibatı kesiyor ve girenlerin üzerine aletli hücum başlıyor. Kitle silahsız, canını kurtaran Sıraselviler’e, Kazancı’ya kaçıyor. Sonuç 2 ölü, 200 yaralı. Polisin hiçbir müdahalesi olmadığı gibi yere düşen silahı alıp sahibine veriyordu.”
“Olaylar patladıktan sonra, pek çok iktidar mensubu ‘Ölenler sağdan mı soldan mı?’ diye sorabiliyordu. Bu bile, vahim bir zihniyetin, perişan bir fikir düzeninin ta kendisidir.”
Mehmet Şevki Eygi, Bugün gazetesindeki köşesinde aylar boyu “Endonezya’daki komünist kıyımını” övüp “inananları” boşuna mı cihada çağırmıştı?

Babasına şöyle yazdı; “Sen de çok iyi bilirsin ki fedakârlık olmazsa devrim de olmaz. Sen yanmazsan/Ben yanmazsam/ nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. Anneme Bora’ya Hamdi’ye selamlar. Yavatan ya ölüm”. Deniz Gezmiş.”
Bugün 6 Mayıs. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edilmelerinin tam 50. yıldönümü, diyelim ki yarım asır. Bunca yıla rağmen hiç unutulmadılar. Özgürlük ve bağımsızlık savaşları 68 KUŞAĞI’nı doğurdu. İsim babası oldular.
Deniz Gezmiş ve devrimci öğrenci arkadaşları İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi işgalini başlattıkları zaman, daha sonra efsaneleşecek olan bir kuşağın temellerini attıklarını bilemezlerdi.
Neredeyse gün doğacaktı
Herkes gibi kalkacaktınız
Belki daha uykunuz da vardı
Geceniz geliyor aklıma
Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm
Kahramanlıklar okudum tarihte
Çağımıza yakışan vakur, sade
Davranışınız geliyor aklıma*
—– Melih Cevdet Anday
Deniz Gezmiş ve devrimci öğrenci arkadaşları İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi işgalini başlattıkları zaman, daha sonra efsaneleşecek olan bir kuşağın temellerini attıklarını bilemezlerdi.
Demografik bir terim olan “kuşak”, bu işgal hareketiyle sosyolojik bir terime dönüştü. 1968 yılında 18’li-20’li yıllarını yaşayan özgün gençlik katmanları, kendi akranlarından koparak devrimci eyleme yöneldiler. Demografik bir anlamı olmayan, ama çok derin sosyolojik ve tarihsel bir anlama sahip olan “68 kuşağı”nı oluşturdular.
Onlar hakkında sayısız kitap, makale, araştırma yayımlandı. Biyografiler, anılar kitap vitrinlerini bugün de süslüyor. Son 30-40-50 yılın moda akımları ne olursa olsun, “devrim” sözcüğü ne denli gözden düşürülürse düşürülsün, sanki çok eski bir anıymış gibi kimi zaman alaylı, kimi zaman “nostaljik” edalarla sosyalizmden ne kadar söz edilirse edilsin;
kitapçı raflarının önünde duran genç kız ve erkekler, sağ elleri best seller bir kitaba gitse bile, sol elleriyle Deniz’leri, Mahir’leri, İbrahim’leri anlatan kitaplara uzanıyorlar.
“Ölenler güneşe gömüldüler?”
Bu kadar mı?
Onların bıraktığı miras, halk için devrimcilikti,
gençliğin devrimcileşmesi, devrimcilerin gençleşmesiydi.
Emperyalizme, oligarşiye ve faşizme karşı başkaldırı ruhuydu!
Halkların kardeşlik ve eşitlik mücadelesiydi!
Devrimci saflık, romantizm ve “en güzel dünya mümkün” bilinciydi!
Son nefeslerinde haykırdıkları, “Tam Bağımsız Türkiye” ve “Kürt ve Türk halklarının kardeşliği” üzerinden ortak yaşam ideali idi. Egemen oligarşinin yöntemleri bu nedenle son derece kıyıcı oldu. Dünyanın hiçbir ülkesinin egemen sınıfı, gençliğine karşı bu denli düşmanlık gütmedi. Ülkeye ve halka bağlı, en yetenekli ve cesur devrimciler katledildi. Onların katli, toplumun ve halkın mahşeri vicdanında hâlâ kapanmayan derin yaralar açtı.
Şöyle haykırdılar;
BİZ ORTADOĞU’da ÜÇ KELİME ÖĞRENDİK ;
Go Home Yankee! YAŞASIN BAĞIMSIZLIK…
MARE NOSTRUM
En uzun koşuysa elbet Türkiyede de Devrim,
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak…
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi…
Acıyorsam sana anam avradım olsun,
Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun…
Can YÜCEL
Denizler’e, Yusuf’lara, Hüseyin’lere ve de 68 KUŞAĞINA saygıyla selam olsun.
Naci Kaptan – 06 Mayıs 2022
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *