MERSİN VE MAVİ VATANDAKİ SORUMLULUĞU

Amiral Cem Gürdeniz yazdı

Mondros Anlaşmasından kısa süre sonra İngiliz kuvvetleri, İskenderun’a askeri bir heyet gönderdi. Heyet mülki makamlardan karaya asker çıkaracakları için limandaki mayınların temizlenmesini istiyordu. Adana’daki 7. Ordu Komutanı Tümgeneral Mustafa Kemal, 3 Kasım 1918 günü Sadrazam İzzet Paşa’ya çektiği telgrafta şöyle diyordu: “İskenderun’a İngilizler asker çıkarırsa ateş açarım.’’ Bu telgraf üzerine Babıali, 7. Orduyu lağvederek Mustafa Kemal’i İstanbul’a çağırdı.
ATATÜRK’ÜN GÖZBEBEĞİ KÖRFEZ
İngilizler ve Fransızlar Anadolu’nun işgaline doğu tarafı Amanos dağları ile çevrelenen İskenderun Körfezinden çıkarak başladılar. Atatürk, daha Kurtuluş Savaşı başlamadan önce İskenderun körfezi ve Mersin havalisinin stratejik önemini çok iyi görmüştü. Toros tünelleri ve geçitleri üzerinden denizden intikal edecek büyük bir askeri gücün Anadolu içlerine ve Mezopotamya havzasına erişecek demir yollarına erişim sağlayan bu bölge hayatiydi. Benzer şekilde 1937’de Fransız mandası Hatay’ın anavatana katılma sürecini başlatmasında Atatürk’ün bölgeye yönelik stratejik hassasiyeti büyük rol oynamıştı. Vefatından önce 2 Eylül 1938’de Hatay’ın bağımsız bir devlet olarak ilanını görmüş, vefatından 7 ay sonra bu devlet Türkiye’ye katılmıştır. Neticede 20 yıl önce İskenderun’a İngiliz askeri çıkarsa ateş ederim diyebilen Atatürk, kurtuluş ve kuruluşu başardıktan sonra Türk milletine ve devletine İskenderun Körfezinin her iki kıyısını da Türk kılacak ve bu körfezi Anadolu’nun mutlak hakimiyetine katacak Hatay kamasını hediye etmişti.
MERSİNLİLERE GÖREV
Atatürk 17 Mart 1923 tarihinde de ziyaret ettiği Mersin’de halka şunları söylemişti: Mersinliler, memleketiniz Türkiye’nin çok önemli bir noktasında bulunuyor, burası çok önemli bir ticaret noktasıdır. Memleketiniz bütün dünya ile Türkiye’nin en önemli bir bağlantı noktasıdır…Sizin için zafer ve ilerleme sahası ekonomide, ticarettedir. Bunu anlıyorsanız, çok çalışmak zorundasınız. Aksi durumda memleketin gerçek sahibi olduğunuzu söyleseniz bile, kimseyi inandıramazsınız…Son söz olmak üzere bu memleketin gerçek sahibi olunuz, diyeceğim.” Atatürk, bu bölgenin ziraat ve madenler açısından zenginliğinin ve Anadolu’nun dış ticaret ulaşımı için sunacağı fırsatların farkındaydı.
BÜGÜNÜN AĞIRLIK MERKEZİ AKDENİZ’DİR
Bugün Atatürk’ün çok önem verdiği Doğu Akdeniz tarihimizde hiç olmadığı kadar geleceğimiz ilgilendiren bir konumdadır. Dünya Okyanuslarının %1’i kadar küçük bir alana sahip olmasına rağmen jeopolitik düzlemde Türkiye’nin son 84 yıldır hegemonya tarafından kıtaya itilme hamlesinde asli cephe, Akdeniz ve Doğu Akdeniz’dir. Seville Haritası Türkiye’yi gelecekte okyanuslara eriştirecek Süveyş ve Cebelitarık havzalarına ana erişim alanı olan Akdeniz’den soyutlamaktadır. Doğu Akdeniz’i kaybeden Türkiye denizlerden uzaklaştırılmayı kabul eden Türkiye’dir. Anadolu ve ayrılmaz parçası Mavi Vatan sadece Türkiye için değil, başta Hazar havzasındaki Türk devletleri (Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan) ile Asya’daki diğer akraba devletlerin de deniz ve okyanus alanlarına erişimi için bir sıçrama tahtasıdır.
SİLİFKE-SAMANDAĞ HATTININ ÖNEMİ
Doğu Akdeniz havzasında Türkiye’nin ulusal gücünü dış dünyaya yansıtacağı; ekonomik faaliyetlerinin ana ekseni olan giriş-çıkış kapısı Silifke – Samandağ hattının kuzeyinde kalan ve İskenderun Körfezini de kapsayan deniz ve kıyı alanıdır. Bu alan Doğu Akdeniz’in kaderinde büyük rol oynayacaktır. Bu alanın Amiral Gemisi Mersin’dir. Mersin Jeopolitik etki yaratan bir kentdir. Hinterlandındaki bölgeler ve intermodal taşımacılık ile değerlendirildiğinde kapasitesi en yüksek liman kentlerinin başındadır. Bu kent 21’inci yüzyılda Türkiye’nin Rotterdam’ı ya da Singapur’u olmaya aday bir kentdir. Mersin, etrafındaki mücavir alan ile Türkiye’nin kurulmakta olan yeni dünya düzeninde ve Asya yüzyılında Anadolu’nun güney cephedeki nefes borusudur.
JEOPOLİTİK VE JEOEKONOMİK BİR KENT
Mersin’in jeopolitik ve jeoekonomik özelliklerinin ortak paydası denizdir. Mersin’in büyük bir liman kenti olması her iki alanda ciddi katma değer yaratmasına neden olmaktadır. Ancak bu stratejik özellikler Mersin’e dolaylı risk ve tehditler de yaratmaktadır. Mersin, 1984’ten bu yana devam eden PKK Terör örgütü ile mücadelenin deniz tarafı mücavir alanıdır. Bu silahlı mücadelenin Türkiye için temel hedefi, Türkiye’nin toprak ve anayasal bütünlüğünü korumak; Irak ve Suriye’de kurulacak sözde Kürt devletçiğinin denize çıkışını önlemektir. Her ne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri, vekiller (proxies) ile savaşsa da onların ardındaki sözde NATO müttefikimiz olan güçler bellidir.
Diğer yandan Doğu Akdeniz havzasında Türkiye, uyguladığı yanlış dış politika sonucu Suriye kuzeyindeki savaşın zararlı sonuçlarından menfi etkilenmiştir. Suriyeli ve diğer sığınmacılar Türkiye’nin demografik yapısında ciddi bir sorundur. Ancak bu sorunun en çok hissedildiği alanların başında Mersin ve Hatay gelmektedir. Mersin’in Mavi Vatan için yeri ve rolü son derece büyük ve önemlidir. 21. Yüzyılda Türkiye’nin en ciddi jeopolitik önceliği Mavi Vatan’dır. Bu cephe ana vatanın da ta kendisidir. Zira mavi vatan kıta sahanlığımızı teşkil eden, ana vatanın sular altındaki uzantısıdır. Hegemonya, bu vatanın neredeyse 150 bin km. karelik bir alanını Anadolu’dan koparmayı Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlara vermeyi hedeflemektedir. 20. Yüzyıl ilk çeyreğinde anavatanımıza yönelik Sevr cenderesine nasıl maruz kaldıysak, 21’inci yüzyıl ilk çeyreğinde Mavi Vatanımıza yönelik ikinci Sevr baskısı ile karşı karşıyayız.
MERSİN KIBRIS EKSENİ
Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatan Cephesi kriz zamanlarında lojistik destek ve stratejik yığınaklanma için iki kritik merkeze bağımlıdır. Marmaris (Aksaz Deniz Üssü) ve Mersin. Aksaz Deniz Üssü donanma faaliyetleri için batıda ve Ege’de ne kadar önemliyse, doğu cephede de Mersin aynı derecede önemlidir. Kuzey Kıbrıs’ta bir deniz üssümüz henüz olmadığından bu boşluk Mersin tarafından doldurulmaktadır. Mersin-Kıbrıs ekseni gelecek bir krizde Türkiye’nin en güçlü dayanak eksenidir. Nasıl ki Kıbrıs Barış Harekâtında deniz ve kara kuvvetlerimiz 16 Temmuz 1974 sabahından itibaren Mersin’de toplanıp 96 saat içinde Kıbrıs’ta jeopolitik denklemi değiştirecek askeri etkiyi yaratmışsa, Mersin bugün de hem KKTC hem de Mavi Vatan cephesinde farklı görevlere hazır olmalıdır.
YABANCI ORTAKLI LİMANIMIZ: MERSİN
Jeoekonomik yönden Mersin ve mücavir çevresindeki limanlar ve kolaylıklar ile boru hatları Türkiye ve Türk dünyasının dış ticareti için yaşamsal önemdedir. Bugün için Türkiye’nin en büyük konteyner limanıdır. Türkiye’nin 27 konteyner limanı vardır. 2’si hariç hepsi özelleştirilmiştir. Liman özelleştirmelerine kabotaj kanunu ve stratejik çıkarlarımızı etkilemeleri nedeni ile karşı çıkan birisi olduğumu vurgulamak isterim. Mersin limanı da özelleştirilen ve yabancı ortaklı bir limandır. 17 Mart 1923 günü Atatürk Mersinlilere görev verirken herhalde baş düşmanı kapitülasyonları hatırlatacak liman özelleştirmelerini hayal bile edememiştir.
Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu ile Akdeniz Bölgesi yüklerinin; Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan yüklerinin; Kuzey Irak, İran ve son zamanlarda Rusya yüklerinin elleçlendiği stratejik bir limandır. Burada elde edilen tüm kazanç halkın hizmetine gidecek milli servet olmalıdır. Ancak kazancın çok ciddi bölümü yabancı ortak kasasına gitmektedir. Diğer yandan mevcut yapı içinde Donanmanın bir kriz veya savaş durumunda özelleştirilmiş limandan faydalanabilmesi için iş birliği protokolleri her türlü olasılık düşünülerek yapılmalıdır. Savaş gemilerimiz kısa bir ikaz ile limanın rıhtım, depolama ve lojistik destek olanaklarına erişebilmelidir. Kriz döneminde özelleştirilmiş limanların hizmet sunma seviyesi ve kapsamı devlet limanı ile kıyaslanamayacak belirsizliklere sahiptir.
LİMANIN GENİŞLEME İHTİYACI
Her geçen gün yük miktarı artmaktadır. Her ne kadar Yumurtalık ve Taşucu’nda limancılık yapılsa da Mersin limanının genişleme ihtiyacı vardır. Mersin limanı Akdeniz oşinografik koşularına uygun ve tüm yük çeşitlerine göre planlanarak projelendirilip, hava ve iklim koşullarına göre toplam 50.000.000.ton’luk yük elleçleme kapasitesine uygun şekilde yapılmıştır. Mersin limanının en önemli özelliği bir liman kentinin merkezinde yer almasıdır. Zengin doğa, tarih ve turizm kapasitesi olan kentin merkezinde yer alması avantajlar yanında ciddi sorunlara da neden olmaktadır. Örneğin kentin içinden geçen karayolunda çağdaş bir kentte olmaması gereken TIR ve kamyon trafiği oluşmaktadır. Mevcut yolların yetersizliği ciddi sıkışıklık ve tehlikeler yaratmaktadır.
Diğer yandan artan yük miktarları nedeni ile kontrolsüz şekilde Mersin kenti doğusunda özellikle tarım alanlarına tecavüz edilerek antrepolar ve ağır vasıta park alanları, gümrüklü/gümrüksüz depolar inşa edilmiştir. Mersin ve civarının uygun iklim koşulları nedeniyle ziraat için ne derece önemli ve değerli olduğu bilinen bir gerçektir. Bu alanlar rant ve para kazanma hırsı ile plansız ve programsız şekilde yok edilmektedir. Bu tecavüzler kent planlarına ve lojistik master planlarına göre yapılmamıştır. Diğer bir deyişle MESBAŞ (Mersin Serbest Bölge AŞ), Mersin International Port (MIP), diğer deniz ticaret paydaşları, büyük kent ve yerel belediyeler ile Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı uyum içinde değildir. Tam bir karmaşa ve plansızlık hakimdir. Bazı yerlerde yayaların yaşam alanına tecavüz edilerek ağır vasıtaların kaldırımlara, sokak aralarına dahi park ettikleri olağan vakadır.
GENİŞLEME BATIYA OLMAMALIDIR
Diğer yandan Mersin limanının büyüme ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. Söz konusu büyümenin doğuya doğru yapılması planlanmışsa da şehrin merkezinde bulunan Atatürk Anıtına doğru da emrivaki bir genişleme projesi söz konusudur. Kent merkezine doğru genişleme son derece zarar verici olacaktır. Bu genişleme halkın denizle etkileşim içinde olduğu tek alanın ortadan kaldırılması ve kent belleğinin yitirilmesi; anayasal hak olan sağlıklı yaşam hakkına tecavüz edilmesi sonuçlanacaktır. Gelişmiş dünyada kent merkezinin göbeğinde limanın olduğu örnekler son derece azdır. Olanlar da TIR ve tren hareketlerini kent yaşantısına en az zarar verecek şekilde düzenlemişlerdir.
Atatürk meydanı ve Refah Şehitleri anıtı Mersin’in simge anıtlarıdır. Şehrin sosyal alanlarına, verimli tarım arazilerine tecavüz ederek liman büyümesi sağlıklı değildir. Doğuya genişleme, mevcut limanın ulaştırma alt yapısı düzeltilmeden ve TIR trafiği kent dışına çıkarılmadan başlatılmamalıdır. Diğer yandan Mersin Limanının 11. Stratejik Planda merkez (hub) liman olmaktan çıkarılması ve söz konusu merkezin Yumurtalık/Adana bölgesine kaydırılmasına yönelik haberlerin medyada yer alması da mevcut karmaşaya katkı sağlamaktadır. Anlaşılan o ki, bölgede çıkar grupları ciddi bir rekabet içindedirler. Plansızlık ve programsızlık devam etmektedir.
TERSANESİ OLMAYAN TÜRK DOĞU AKDENİZ’İ
Mersin bölgesinin en önemli öncelikleri arasında olan bir diğer konu tersanesizliktir. Doğu Akdeniz’de Deniz Kuvvetlerinin Aksaz Deniz Üssü ve Mersin’deki Onarım Destek Komutanlığı tesisleri dışında gemi onarımına yönelik kolaylık yoktur. Bunlar da savaş gemilerine yöneliktir. Antalya açıklarında bir Türk ticaret gemisi su altından yara alsa veya havuzlanmayı gerektiren bir arızası olsa en yakın havuzlanma kolaylığı için ya İsrail ya da Mısır’a gitmek zorunda kalacaktır. Günümüzün çok kırılgan siyasi ve güvenlik konjonktüründe, olası bir krizde her iki ülkenin Türk bayraklı ya da sahipli gemilere hizmet sunup sunmayacağı belirsizdir.
Söz konusu koşullarda Türk ticaret gemisi tüm Ege’yi yedekte kat ederek Tuzla İstanbul Tersaneler bölgesine gelmek zorunda kalacaktır. Kısacası Doğu Akdeniz havzasında Türkiye Cumhuriyeti’nin tersanesi yoktur. Bu son derece ciddi bir zafiyettir. Jeopolitik bir skandaldır. Taşucu Mersin’de 90’lı yıllardan itibaren bir tersane kurulması Milli Güvenlik Kurulu Kararları ile desteklense de Taşucu halkının bazı Alman Vakıfları (Heinrich Böll vb) desteğinde çevrecilik maskesi ile karara itiraz etmesi sonucu tersane projesi ÇED Raporlarına itiraz edilerek iptal edilmiştir. 2004 yılındaki Annan Planı referandumunda kendi iradesi ile KKTC’nin varlığına Yes be Annem sloganı ile destek veren Türk halkının tutumu Taşucu’nda maalesef tekrar etmiştir. Kıbrıs’ta Rumlar hayır dediği için jeopolitik yıkımdan kurtulduk. Ancak Taşucu halkı farkında olmadan sonuçları çok ciddi zorluklar getirecek bir karara destek vermiştir.
Devletimiz gecikmeden ivedilikle Doğu Akdeniz kıyısında tersane kurmalıdır. 1577 km.’lik Akdeniz kıyımızda tek tersanemiz yok. Ne acıdır ki, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubat Alanya’yı fethettikten 6 yıl sonra 1228’de Tersane inşasına başlatmış ve bir yılda tersane tamamlanmıştır. Aradan geçen 793 yılda bu tersane dışında tek bir tersane inşa etmedik. Ancak Akkuyu’da nükleer santral inşa ettik. Bu kapsamda bölge insanını anlamak mümkün değil. Akdeniz’de tersane olmadan Mavi Vatan cephesinde başarı şansımız olamaz. İstediğimiz kadar sismik ve sondaj platformlarımız olsun, bu gemilere teknik alt yapı sağlayacak, havuzlayacak, onaracak tesislerimiz yoksa ciddi zafiyet var demektir. Tarihe not düşmek için tekrar ediyorum: Doğu Akdeniz Havzasında tersane kurulması jeopolitik zorunluluktur.
MERSİN’İN JEOPOLİTİK SORUMLULUĞU
Sonuç olarak Mersin’in önümüzdeki dönemde deniz jeopolitiğimize yönelik kapsamlı sorumluluğu söz konusudur. Mersin her yönü ile mavi vatana, yani denizlere dönmelidir. Bu kaçınılmaz yöneliş jeopolitik ve ekonominin gereğidir. Mersin’in jeopolitik düzlemde yerini yeniden belirleme; denizci Mersin kimliği ile her alanda denize yönelme; KKTC ile pek çok alanda etkileşim ve bütünleşme; Başta Çin’in (BRI) Bir Kuşak Bir Yol projesi olmak üzere yükselen Asya ekonomileri içinde Akdeniz bacağında başat rol oynama; Mavi vatanımızın diplerindeki potansiyel kaynakları arama ve çıkarma alanında denizdeki yüzer sanayi alt ve üst yapısına başta sahip olacağı tersaneler ile destek olma;
Doğu Akdeniz konusunda yumuşak güç üretecek her türlü faaliyet ve oluşuma liderlik etme gibi görev ve sorumlulukları vardır. En az bunlar kadar önemli olan da Mersin’de deniz kültürünün ve denizcileşme faaliyetlerinin halka mal edilmesi gerekir. Mersin’e renk katan Marina maalesef bir alışveriş merkezi kimliğindedir. Denizcilik Kültürünün temeli olan yelken kültürü az gelişmiştir. 2 milyona yakın nüfusu ile deniz ticaretinden zenginleşen Mersin’in denize bir şeyler vermesi gerekir. Mersin kısa sürede denizcileşecek potansiyele sahiptir. Sorun bunun ne zaman olacağıdır. Dilerim en kısa zamanda bu ülkü gerçekleşir.

(Bu yazı, ‘’Cumhuriyetin 100. Yılına Girerken Atatürk’ün Denizcilik Ülküsü’’ başlıklı bir konferans vermek üzere 28 ve 29 Ekim 2022 günlerinde bulunduğum Mersin şehrindeki gözlemlerim paralelinde yazılmıştır.)

https://www.veryansintv.com/mersin-ve-mavi-vatandaki-sorumlulugu
This entry was posted in DENİZ VE DENİZCİLİK, Politika ve Gundem, Uncategorized. Bookmark the permalink.

One Response to MERSİN VE MAVİ VATANDAKİ SORUMLULUĞU

  1. Emin says:

    Çok büyük öneme haiz olan tarihi ifade eden yazınız için teşekkür ederim.Devletimizin kurucusunun önünde sayğıyla eğiliyorum.iki büyük tehdit vardır…kurucumuzun söylevlerinde ifade ettiği ve üstünde önemle durduğu dış ve iç tehditleridir.iç tehditler ipotekli olan iktidarlar tarafından gündeme getirilir…ne yazıkki ulusumuzun bazı insanları. !!alet edilmiştir. bu türler geçmişte olduğu gelecektede olmaya devam edecektir..inançla cumhuriyetimizi savunmaya devam edeceğiz.sayğılarla.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *