Düşman birlikleri Gelibolu’da Anzak Koyu’na asker çıkarma yapıyor
ÇANAKKALE SAVAŞININ GERÇEKLERİ VE HURAFELER *
Derler ki Atatürk Çanakkale’ye savaş başladıktan sonra geldi. Mustafa Kemal Çanakkale savaşlarında yoktu diyenlere veya böyle zannedenlere, yazanlara, gerçekleri saptıranlara değerli tarihçi Sinan Meydan’ın belgeli yazısından özet çıkartarak yarbay/albay MUSTAFA KEMAL’İN Çanakkaleye ne zaman geldiğini ve dünyanın en güçlü armadasına, ordularına karşı kazandığı zaferlerin kısa özetini sunarak bu kişilere TARİH BİLGİSİ vereceğim;
Daha çok bilgi için okuyunuz; https://nacikaptan.com/?p=98361
Kaymakam (yarbay) Mustafa Kemal savaş başladığında Bulgaristan’da ateşe görevinde idi. Rahat bir görevde iken bir kaç kez dilekçe vererek savaşta görev almak için cepheye tayinini istemiştir.
Atatürk, Kasım 1914’te, Başkomutanlık Vekaleti’ne müracaat ederek cephede aktif bir göreve getirilmek istemiş, ancak kendisine, “Sizin için orduda her zaman bir görev vardır. Ancak Sofya Ateşemiliterliği’ni daha önemli gördüğümüzden sizi orada bırakıyoruz” cevabı verilmiştir. Bunun üzerine Atatürk, Aralık 1914’te Sofya’dan Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya bir mektup yazarak cephede aktif görev alma isteğini yenilemiştir:
“Vatanın müdafaasına ait faal vazifelerden daha mühim ve yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken ben Sofya’da ateşemiliterlik yapamam! Eğer birinci sınıf subay olmak liyakatinden mahrumsam, kanaatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz.”
Atatürk, kendi ısrarları üzerine, 20 Ocak 1915’te, Esat Paşa komutasındaki, 3. Kolordu’ya bağlı, Tekirdağ’da kurulacak 19. Tümen Komutanlığı’na atanmıştır.
2 Şubat 1915’te Tekirdağ’a gelen Atatürk, 19. Tümeni kurma çalışmalarına başlamış, 25 Şubat 1915’te, Tekirdağ’daki 19. Tümen Komutanlığı, Maydos (Eceabat)’a nakledilmiş ve Atatürk, 19. Tümen ve Maydos Bölge Komutanlığı’na getirilmiştir.
Atatürk, 25 Nisan 1915’teki Arıburnu taarruzunda gösterdiği başarıdan dolayı “Arıburnu Kuvvetler Komutanlığı”na getirilmiş ve 25 Nisan 1915’ten 16 Mayıs 1915’e kadar bölgedeki tüm kuvvetleri tek başına komuta etmiştir.
25/26 Nisan 1915’te düşman Arıburnu ve Conkbayırı’ndan yeni çıkarmalar yapmış ve her seferinde karşısında Atatürk’ün komutasındaki Mehmetçiği bulmuştur. Örneğin, 26 Nisan tarihinde Conkbayır’na yapılan taarruzu Atatürk, daha sonra Kemalyeri diye adlandırılacak yerden yönetmiş, Kanlısırt-Kırmızısırt hattında düşmana ağır kayıplar verdirerek, düşmanı kıyıya çekilmeye zorlamıştır.
Bu başarılarından dolayı 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa, 27 Nisan 1915’te, Atatürk’e, bir kutlama telgrafı çekmiştir: “Başarınızı kutlarım. Raporlarınızı Başkomutanlık Vekaleti Yüksek Makamına arz ediyorum… Emrinize verilen 33. Alay’la birlikte düşmanı denize dökünüz. Donanmamız bizi ateşle destekleyecektir. Tanrı’nın yardımı bizimledir.” Esat Paşa, 30 Nisan 1915’te bir kere daha Atatürk’e kutlama telgrafı çekmiştir: “Geceli gündüzlü devam eden harbi, başarı ile yöneterek her an bir başka surette belirmekte olan fedakar hizmetlerinizin devamını bekler, sizi yürekten kutlarım.”
« Atatürk, Çanakkale’deki başarılarından dolayı 30 Nisan 1915’te Gümüş İmtiyaz Madalyası almış, bunu Altın ve Gümüş Liyakat Madalyaları izlemiştir. (Atatürk’ü günahı kadar sevemeyen Enver Paşa, bu madalyaları herhalde Atatürk’ün mavi gözleri için vermemiş
10 Mayıs 1915’te, Atatürk’ün Arıburnu muharebelerini yönettiği tepeye, 3. Kolordu Komutanlığı’nın günlük emriyle- “Kemalyeri” adı verilmiştir.
17 Mayıs 1915’te Atatürk, Arıburnu Kuvvetleri Komutanlığı’ndan ayrılarak 19. Tümen Komutanlığı’ndaki görevine dönmüştür. Ayrıca 19. Tümen, Kuzey Grubu Komutanlığı’na bağlanmıştır. Atatürk, Arıburnu Komutanlığı’ndan ayrılırken emrindeki birliklere yazdığı veda yazısında:
“23 gün sevk ve idare etmek mutluluğu kazandığım siz demir kitlenin, Tanrı’ya sığınarak yaptığı hücum iledir ki düşmanın 20.000’i aşan kuvveti Arıburnu’nda yok edildi. Yirmi üç günlük ateşli ve kanlı ortak çabalarımız anısının samimi ve temiz duyguyla korunacağından eminim.” demiştir.
17 Mayıs 1915’te Atatürk’e, Arıburnu muharebelerindeki başarısından dolayı padişah adına “Muharebe Altın Liyakat Madalyası” verilmiştir.23 Mayıs 1915’te, gösterdiği başarılardan dolayı Atatürk’e, Alman İmparatoru tarafından “Demir Haç” nişanı verilmiştir.
8 Ağustos 1915’te Anafartalar Gurup Komutanlığı’na getirilen Atatürk’ün bu görevi, Çanakkale’den ayrılacağı 10 Aralık 1915’e kadar devam etmiştir. Anafartalar Grup Komutanı olarak emrinde 3 kolordu (2.16.15. kolordular) vardır. Bu, Ordu Komutanlığı niteliğinde bir komutanlıktır. Turgut Özakman’ın da belirttiği gibi, “Çanakkale Savaşı boyunca, Liman Paşa dışında hiçbir komutan, bu kadar uzun zaman, bu kadar çok birliği ve bu kadar geniş bir alanı komuta etmemiştir.”
Emperyalizmin paralı ve gönüllü işbirlikçileri, “Atatürksüz bir Çanakkale Savaşı tarihi” yazmak için bir hayli yol kat etti. Gençlerimiz, emperyalizmin gönüllü hizmetkarı durumundaki bir cemaatin “Çanakkale’ye yaptığı hurafe gezileri” sonunda kandırıldı. Çanakkale Savaşı’nın gerçek kahramanı, emperyalizmin korkulu rüyası Mustafa Kemal Atatürk’ün yerini neyidiğü belirsiz “Yeşil Sarıklılar”, “Beyaz Gömlekliler”, “Uzun Sakallılar” aldı. Neredeyse her ayetinin sonu, “Aklını çalıştıranlar için bunda büyük hikmetler vardır” diye biten İslam’ın temel kaynağı Kuran “yalana, dolana, hurafeye” alet edildi.” https://nacikaptan.com/?p=98361
ÇANAKKALE SAVAŞI VE HURAFELER
Mustafa Solak – Tarihçi yazar
18 Mar 2022 <solak81@outlook.com>
Çanakkale savaşı kimi kesimlerce, etnik, ümmetçi, sivil toplumcu tarih anlayışının bir nesnesine dönüştürülmüştür. Çanakkale destanında Türk milletinin, askerinin, İttihat Terakki’nin, Atatürk’ün payı küçümsenerek hurafeler devreye sokulmuştur. Deniz Savaşları öne çıkarılarak adeta kara savaşları ve bu savaşlarda kahramanlaşan Atatürk görmezden gelinir.
Çanakkale Savaşı’nda Atatürk’e yönelik uydurmalarda iki kesim var. İlki Türkiye’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünden rahatsız olanlar. İkinci kesim kendilerini millet değil ümmet olarak görenler. Bu uydurma ve hurafeleri biri savaşın başarısına dolayısıyla Mehmetçik’e diğeri Atatürk’e yönelik olarak ikiye ayırmak mümkün.
-
A) Savaşın Başarısına Yönelik Hurafe ve Uydurmalar
Bu iddiaların esası Türk Milleti’nin, askerinin vatan kaygısının yerine din kaygısının ağır bastığını veri almaları ve bunu bilim dışı olan olaylara bağlamalarıdır. Sonuç olarak bu iddialar savaşın asıl başarısını Türk Milleti’nin, Mehmetçik’in cesaretinde değil başka hususlarda aramaktır. Bu iddialardan bazılarını gösterelim.
-
1. 250 bin kişi zayiat verildikten sonra İstanbul yine işgal edildi. Dolayısıyla böyle zafer olmaz.
Bu, sonuçtan hareket eden bir anlayış. “İstanbul’un işgali Çanakkale Savaşı’ndan dolayı olmuş” algısına neden oluyor ama İstanbul’un işgal tarihi 16 Mart 1920. 1915’ten 1920’ye beş yıl var. Beş yıl içindeki olayları, savaşları, dolayısıyla padişah ve İstanbul Hükümetlerinin teslimiyetçi tutumunu irdelemiyor. İstanbul işgal edildiyse bu Çanakkale Savaşı kazanıldı diye değil, Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla teslimiyetçi tutumu benimseyen padişah ve İstanbul Hükümetleri nedeniyledir. Aksine Çanakkale zaferi bu işgali geciktirmiştir. Yoksa “geciktirmeselerdi daha iyi” mi demek istiyorlar?
Gelibolu’da Anzak Koyu’na asker çıkarılıyor
-
2. Bir bulut gelmiş, İngiliz Birliğini almış götürmüş.
Vatan, millet, bayrak sevgisi, dini inanç gibi manevi değerlerin başarıda rolü vardır. Bu duygu ve inançlar açıklanamasa da motivasyon, cesaret kaynağıdır. Fakat açıklanamayan her şeye “bilimsel değildir” diyerek yabana atılamaz. Vatan, millet sevgisinin, dini inancın cephedeki yansıması haricinde elle, gözle tutulur kanıt getirme durumumuz yok. Çünkü bunlar duygu, değer ve inanç alanına giriyor. Bu sebeple belirttiğimiz türde manevi değer ve güçlerin varlığına yönelik itiraz getirmeyeceğiz. Ancak kanıtlanabilir hususlar konusunda açıklanamayan şeylere pekala “hurafe” veya “uydurma” diyebiliriz. Burada ele alacağımız husus bunlardır. Örneğin cephede bir bayram namazı öncesi bulutların namazdaki askerlerin üzerini kaplayıp görünmelerini engelleyerek adeta onları koruduğu ve düşmanın görmesini engellediği, yükselen kelime-i tevhid sesleriyle İngiliz ordusundaki Müslüman askerlerin Müslüman Türklerle çarpıştığını anladığı ve bunun üzerine isyan çıkarttıklarına ilişkin hikayeye[1] hemen “hurafe” diyemiyoruz. Gerçekten de sisli bir havada bir bulut, perde görevi görmüş olabilir. Anlatan da bunu Allah’ın lütfuna bağlayabilir, abartılı veya eksik anlatabilir, yanlış gözlemleyebilir. Herkes bir yere bakarken gördüğü şeyi aynı şekilde anlatmaz. Kendi bilgisine, algısına, duygu ve inancına uygun şekilde anlatabilir. Bunu her insan yapar. Kimi buna totem der, kimi astroloji, kimi psişik güçler, kimi din. Sonuçta bunlar motivasyon kaynağıdır. Bilimsel olarak kanıtlamaz; inanıp inanmamayla ilgilidir. Fakat hurafe bilime aykırıdır. Örneğin bir hurafe şöyle:
“Albay Sir Beauchamp komutasındaki birlik, önlerinin de açık olmasından istifade ederek arka ve yanlarındaki birliklerle irtibatı koparmış ve 60. Tepeyi ele geçirmek için ilerlemeye devam etmekteydi. İşte 267 kişilik bir birliği durduracak hiçbir kuvvetin bulunmadığı sırada artık tabiatüstü hadiseler devreye girecekti. Bir milletin bin yıldır verdiği bir mücadele ile varını yoğunu ortaya koyduğu bir davada, o davanın sahibi, onları başıboş bırakmayacaktı. Düşmanın hedeflediği tepenin tam üzerinde gri renkli bir bulut onca rüzgara rağmen kıpırdamadan bekliyordu. Her şeyin rüzgar ile yer değiştirdiği sırada bu bulutun kıpırdamadan böylece beklemesi akıl alır şey değildi. Birliğin son askeri de bulutun içine girinceye kadar değişen hiçbir şey olmadı. Son asker de bulut tabakası ile kaplandıktan sonra yükünü almış bir vagon gibi, gemi hareket ederek yükselmeye başladı ve gökyüzündeki diğer bulutların yanında yerini aldı. Sonra da şaşırtıcı bir şekilde rüzgarın aksi istikametinde yol alarak gözden kayboldu. Çanakkale Savaşı sonrasında bu birliğin böyle esrarengiz biçimde ortadan kayboluşu elbette unutulmadı. İngiliz Hükümeti, 1918 yılında, Türkiye’ye resmi bir yazı göndererek kaybolan alayın akıbetini sordu. Ancak aldıkları cevap ilginçti:
‘Türkiye ne onları esir etmiştir ne de ölüm kayıtları vardır. Hiçbir şekilde, askerlerle ilgili bir bilgiye sahip değildir.’”[2]
[1] Başakşehir Belediyesi, Bir İnsanlık Destanı Çanakkale Zaferi, Yayın Yönetmeni: Hatice Gülgönül, Yazmat Matbaacılık ve Tanıtım Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti., İstanbul, 2015, s.38.
[2] Age, s.40-41.
Türklere saldırmak isteyen birlikten, tepeyi aştıktan sonra haber alınamadığını yazıyor ama kimileri haber alınamama durumunu, “bulut aldı götürdü” demiş gibi yazara maletmeyi uygun görüyor.
Rüzgara rağmen bulut kıpırdamamış!
Bulut son askeri de alıp yükselmiş ve rüzgarın aksi yönde hareket etmiş!
Ne kadar bilimsel değil mi!
Peki, aklımızın (bilimin) yetmediği o bulutlara inananlara soralım:
Çanakkale Zaferi bulutlar, cübbeliler sayesinde kazanıldıysa neden 250 bin zayiat verildi? Neden 500.000 asker savaşmak zorunda kaldı? Bu bulutlar, yeşil sarıklılar diğer savaşlarda, toprak kayıplarında neredeydiler?
-
Hayalet Nöbet Mangası
Savaştan yıllar sonra savaş bölgesini ziyaret eden biri akşam bir manga asker görür, köylülere bunu anlatması üzerine köylülerden “o manga düşmana karşı koyan mangadır, her akşam gelir ve ormanın içinde kaybolur” der.
-
Askerin Bitmeyen Aşı
Bir evliya, asker yemek yaparken, ayağını kazanın altına uzatır. Baş parmağıyla bütün kazanları tutuşturarak yemekleri ısıtır. Öyle ki askerin aşı bitmez.
-
Düşman askerleri Türk askerlerinin arasındaki ak sakallı, cübbeli, yeşil sarıklılardan korkuyormuş.
7 Ocak 1916 tarihli The Eastern Daily Press adlı İngiliz gazetesinde “Bir ormana girdiler ve kayboldular”[3] demektedir. Çanakkale savaşını gözlemleyen yabancı yazar,
[3] Süleyman Beyoğlu, “Bir Efsanenin Sonu: Çanakkale’de Kayıp İngiliz Askerleri”, Çanakkale Savaşları Tarihi, ed. Mustafa Demir, c.IV, Değişim Yayınları, İstanbul, 2008, s.2324.
-
B) Atatürk’e Yönelik Hurafe ve Uydurmalar
-
1. “Deniz zaferindeKaymakam(Yarbay) Mustafa Kemal hiç yoktur.”[1]
19 Şubat-25 Nisan 1915 tarihlerindeki Deniz Savaşında Atatürk, Maydos Bölgesi Komutanı olarak Eceabat Limanı’ndan, Seddülbahir dahil, Morto Limanı’na kadar Gelibolu Yarım Adası’nın batı kıyılarını korumakla görevlendirilmiştir. Düşmanın denizden boğazdaki istihkamları bombalamayı başladığı andan itibaren Atatürk, kıyıları savunmuştur. “Deniz zaferinde Kaymakam (Yarbay) Mustafa Kemal hiç yoktur” denemez. Ancak Atatürk’ün esas rolü kara savaşlarının başladığı 25 Nisan tarihinden itibarendir.
-
2. “8 ay süren kara savaşlarında Yarbay Mustafa Kemal Ağustos ayına kadar üç ay süreyle vardır.”[2]
[1] Resul Tosun, “Çanakkale’nin gerçek kahramanı devrik sultan!“, Star, 17.03.2015, erişim tarihi 10.10.2018, https://www.star.com.tr/yazar/canakkalenin-gercek-kahramani-bir-devrik–sultan-yazi-1010603/
[2] Agm.
Atatürk, düşmanın karaya asker çıkardığı 25 Nisan 1915’ten 10 Aralık 1915’te kadar 8 ay cephededir. İddiada “Ağustos ayına kadar” diyor ancak 21 Ağustos’ta düşmana karşı koyarak İkinci Anafartalar Zaferi’ni kazandırdığını belirtelim. Şunu diyebiliyorlarsa iddialarının dikkate değer tarafı vardır: “Ağustos ve sonrasındaki önemli savaşlarda Atatürk yoktur.”
Ağustos ayından sonra ciddi bir saldırı veya taarruz yoktur. Sebebi, 21 Ağustos’taki bu zaferdir. Sebebin bu olduğunu, zafer sonrası 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’nın Kurmay Başkanı olan Fahrettin Altay şöyle açıklıyor:
“Mustafa Kemal, 10 Ağustos’ta yalnız İstanbul’un değil, bütün bir memleketin işgalini önlemişti. Artık ümitleri kalmayan İngilizler, iki ay sonra Gelibolu Yarımadasını boşaltıp çekilip gitmeye mecbur kalıyorlardı.”[1]
Bu zafer sonrası İngilizlerin ümidi kesildiğinden yeniden büyük kuvvetlerle saldırıya yeltenememişler ve Gelibolu’yu terk etmişlerdir. Atatürk, bütün kritik kara savaşlarında rol almıştır ve düşmanın tahliye olacağını anlaması ve hastalığı yüzünden cepheden 10 Aralık 1915’te ayrılmıştır. Düşman da son askerini 9 Ocak 1916 tarihinde tahliye etmiştir. Fahrettin Altay “Mustafa Kemal’in sekiz ay aralıksız, geceli, gündüzlü yaptığı başarılı savaş”[2] diyerek Ağustos ayından sonra Atatürk’ün olmadığına ilişkin iddiayı boşa çıkarmaktadır.
[1] Fahrettin Altay, 10 Yıl Savaş (1912-1922) ve Sonrası, İnsel Yayınları, 1970, İstanbul, s.110.
[2] Age, s.115.
-
Mustafa Kemal Paşa Çanakkale’de komutan değil, karargâh subayıydı.
Atatürk sadece 31 Mart Olayı’nda ve Balkan Savaşı’nda karargâh subaylığı yapmıştır. Sonrası cephede, önlerde savaşmıştır. Sofya’da ateşemiliter iken Çanakkale
cephesinde görev istemiş, verilmemesi üzerine kaldığı yerden savaşa katılmak amacıyla tam ayrılacağı sırada görev yazısı ulaşmıştır.
Savaşta pek çok kez inisiyatif almıştır. 25 Nisan 1915 tarihli düşman çıkarmasını anlatarak gösterelim. Topçu bataryalarını susturmak ve müttefik donanmasının Marmara Denizi’ne geçmesini sağlamak için Gelibolu yarımadasına asker çıkarılır. O sırada Yarbay olan Atatürk, Arıburnu’na çıkan düşman karşısında kolordu komutanına savunma değil taarruz önerir. Kolordu komutanı ise karar veremez ve ordu komutanına danışmak üzere Saros Bölgesi’ne gider. Gidiş geliş 2 saatten fazla sürecek ve sürede düşman belki de daha sonra durdurulamayacak kadar ilerleyeceğinden Atatürk “itaatsizlik” gerekçesiyle idama kadar gidebilecek cezayı göze alarak inisiyatif üstlenir ve ordu ve kolordu komutanından haber gelmesini beklemeden taarruz eder. Düşmanı püskürtür ve kıyıya hapseder.
Çanakkale Savaşı komutanlarından Ali İhsan Sabis Paşa 5. Ordu Komutanı Liman Von Sanders’in Gelibolu yarımadasına düşmanın asker çıkarması ihtimalini zayıf ve düşmanın esasen Bozcaada karşısındaki sahillere çıkarma yapacağı tahmininden dolayı Gelibolu yarımadasındaki kuvvetlerin büyük bir kısmını Anadolu tarafına nakletmek istediğini belirtir. Bunun Mustafa Kemal Paşa tarafından önlendiğini şu sözlerle anlatır:
“19uncu fırka (tümen) kumandanı olan Mustafa Kemal, kendi fırkasıyla Anadolu’ya geçmek emrini almış iken, düşman o esnada Arıburnu’na asker ihracına başladığından 19uncu fırka kumandanı kendiliğinden pek takdire şayan bir karar vererek bu tehlikeli düşmana dönmüş, karşıya geçmek hakkındaki ordu emrini, yani Liman Paşanın emrini yapmamış; Bu suretle mağrur Alman Generalinin hatasının önü alınmış ve Çanakkale müdafaası harikası vücuda gelmiştir. Eğer Gelibolu yanın adasındaki kuvvetler evvelce Anadolu’ya geçirilmemiş olsaydı düşmanın Arıburnu’nda tutunmasına bile imkan kalmaz ve ilk günü hepsi denize dökülürdü.”[1]
9 Ağustos’ta da Birinci Anafartalar Zaferi’ni kazanan Atatürk, düşmanın Conkbayırı’na taarruz edeceğini hesaplayarak onlardan önce taarruz etmeyi düşünür ama emrindeki komutanlar bu kararı doğru bulmaz ve yeni bir taarruzun çok kayıplara neden olacağını belirtirler. Atatürk, bu uyarıları dinlemekle beraber inisiyatif alıp 10 Ağustos’ta taarruz emri verir. Üstelik gerideki kuvvetlerin gelmesini beklemeden yapar. Çünkü düşman da asker sayısını artırmaktadır. Bu bir risktir ama kendisi, “çok kuvvetten ziyade, çok dikkatli ve fedakârane bir sevk ve idarenin maksadı temin edeceğine hükmetmiştim”[2] diyerek taarruzda bulunur. O gün Atatürk sağ göğsünden bir şarapnel parçası ile yaralanır.
Karargâh subayı diyenlere soralım: Karargâh subayına şarapnel parçası nasıl değer!
21 Ağustosta da sayıca üstün düşmana karşı taarruzda bulunarak İkinci Anafartalar Zaferi’ni kazanır.
[1] Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralarım Birinci Cihan Harbi, 1. cilt, Nehir Yayınları, İstanbul, 1990, s.83.
[2] İsmet Görgülü, Kurtarıcının Doğduğu Yer Çanakkale, Türkiye Barolar Birliği Yayınları: 239, Ankara, 2014, s.39.
-
4. “Atatürk israf derecesinde asker kullanmış.”
Bunun yanıtını savaşa katılmış bir subaydan verelim:
“Türk askerini, yalnız bu komutan, hiçbir vakit lüzumsuz yere harcamıyor. Gerek subaylar, gerek erler Arıburnu siperlerinden söz ederken Mustafa Kemal’in adını hürmetle anıyorlar.”[1]
-
5. “Yarbay Mustafa’nın Çanakkale Zaferiyle ilgisi yoktur. Zafer Alman General Liman von Sanders’e aittir.”
Yukarıda Atatürk’ün hangi inisiyatifleri aldığını gösterdik. Ordu komutanı Liman Von Sanders’in askerin önemli kesimini çıkarma beklediği Gelibolu’ya nakletmesi karşısında İstanbul’un işgal edilmesi tehlikesini Atatürk’ün önlediğini komutanların anlatımıyla aktardık. Buna rağmen ordu komutanı ve diğer bazı komutanlar Alman diye zaferi Almanlara hediye etmek Türk Milleti’ne ve Atatürk’e haksızlıktır.
-
“Mustafa Kemal, Çanakkale’de 1887 subaydan sadece birisidir.”