ÇÖKEN HUKUK – YARGIDA ORGANİZE RÜŞVET İŞLERİ * Ver 100 milyonu, Mustafa görsün işini * Dedikoduyu bırakalım bunları konuşalım

Pirinç çuvallarındaki taşlar pirinçlerin arasına karışır ve pişirildikten sonra yerken dişinizi kırar. Bu nedenle pişirilmeden önce pirinç taneleri geniş bir kaba konarak taşlar ayıklanır.
Ülkemizdeki yargının içinde en yukarıdan en aşağıya o kadar çok taş karışmış ki yazılanları, olayları okudukça akıl almıyor.  Eğer bir ülkede yargı çökmüş ve alacağı kararlarda hak ve hukuk yerine para, çıkar. makam bir hedef ve araç olmuşsa O ülkenin kendisi de çökecektir. Yargı içindeki bu kırık taşlar Türkiye’yi çökertmektedir ve ayıklanmalıdır.
Yargıdaki bu çöküş AKP’nin iktidara gelmesiyle başlamıştır. AKP yasaları tanımazlıkla işlediği suçları aklamak için kanun değişikliklerine gitmiş ve bunu da yapabilmek için  HSYK’nu (günümüzde HSK) ele geçirmek için çok çaba göstermiştir. HSYK’yı çalıştırmamış ve bu nedenle Adalet bakanı ve müsteşarı toplantılara katılmayarak kurumun toplanmasını, karar almasını engellemiş, kurul üyelerine sürekli mobbing uygulayarak HSYK’nın saygın ve liyakatli değerli hukukçularını çalışamaz hale getirmiştir.
Eğer bir ülkede Adalet Bakanı ve müsteşarı böylesi bir kurulun içinde ve yöneticisi durumunda olursa Yüksek yargı iktidarın istediği gibi şekillenecek ve, önemli davalara  iktidarın istediği kararları çıkartacak yargıç/savcıları atayacaktır ve atamaktadır. Yürütmenin, iktidarın hukuk ve yargıdan çekincesi kalmamıştır. Artık onlar “Bizim çocuklar” olmuştur.
Askıya alınmış olan parlamento ve yok edilen güçler ayrılığı sonucunda yürütme erki yasamayı da denetim ve kontrolu altına alarak demokrasiyi, insan haklarını, hukuku da yok etmiştir.
Yozlaşan hukuk ve yargı içinde çok büyük, milyon dolarların rüşvet olarak döndüğü iddiaları hergün karşımıza çıkıyor. Ortaya çıkan yolsuzluklar ise siyasetçilerin ve yüksek yargının işbirliğiyle karartılıyor, siliniyor, yok oluyor. Haklılar HAKSIZ oluyor.
AKP’nin üst düzey yöneticileri el birliğiyle Türkiye’yi soyuyor, soyuyor, soyuyor. Devlet, ülke, toplum, ekonomi, ahlak, erdem, liyakat, itibar hep birlikte çöküyor.  İşte bu nedenle toplum üzerindeki sansür ve baskı her gün daha da ağırlaşarak üzerimize karabasan gibi çöküyor.
Aşağıda  araştırmacı, yazar, gazeteci değerli Barış terkoğlu’nun  Hukuk ve yargının nasıl çökertildiğini anlatan ve tarihe hukuk ve yargı adına kara bir not düşen 2 yazısını okumanıza sunuyorum.
Naci Kaptan / 17.12.2020

Cumhuriyet / Barış Terkoğlu / 17 – 14 Aralık 2020

Ver 100 milyonu, Mustafa görsün işini


Gölgeler dünyasında yaşıyoruz. Kimi uzun kimi kısa… Ağaçların olduğu gibi insanların da gölgesi var. Bazen yere vuranı anlatarak gerçeği tarif ediyoruz.
Hem Cendere’de hem de bu köşede o ses kaydının hikâyesini anlatmıştım. Hepimizin evinde mutfak eşyaları olan Fransız T. firması ile Türk alacaklıları arasında oluşan hukuki ihtilafı ilgilendiriyordu. Kriz büyüyünce Cumhurbaşkanı’na yakınlığını kullanan “becerikli bir avukat” devreye girmişti.
T. şirketinin meşhur avukatı K.S. ve T. şirketinin o dönemki CEO’su M.K. ile yargının önemli isimlerini buluşturmuştu. İstinaf dosyalarına bakan yargı mensubu H.K. ve Adalet Komisyonu’nda görev yapan üst düzey yargı mensubu B.A. ile bir toplantı yapmışlardı. “Becerikli avukat”ın öncülüğünde hep birlikte T. şirketini kurtarmak için yol aramışlardı.
Ne ortam dinlemesi ne gizli saklı işler…
Her şeyin ortaya çıkması içlerinden birinin aldığı ses kaydıyla ortaya çıktı. Toplantıya katılan T. şirketinin CEO’su, bizzat kendi telefonuyla “bu tür” görüşmeleri kayda alıyor, sonra da notlar çıkararak şirketine rapor ediyordu. Ancak şirket içi kavgalar o kaydın adliye koridorlarına taşmasına neden oldu. Bu sayede öğrendik. Meğer kimi hâkimler ile kimi kritik davalar için toplantı yapılıyor, nasıl karar verileceği konuşuluyordu.
Cendere’de de bu köşede de ses kaydına yer vermedik. Hatta kayıttaki kişilerin adlarını da yazmadık. Ama son dönem yargının nasıl işlere bulaştığının resmi olarak, “aslında ne oluyor”u anlattık.

YAZDIK, ORTAYA ÇIKTILAR
“Yerli ve milli” lafını ağzından düşürmeyenler; iş paraya gelince Türk şirketlere karşı, Türk ekonomisini batıracak kararları almak için elbirliğiyle çalışıyordu. “Aç yok” diyorlar ya, “milyonlar” deyince evlerine ekmek götürenleri değil, başka bir şey anlıyorlardı.
Bazen “Yazıyorsunuz da ne oluyor” diyorlar. Oysa yazmak tutkulu bir yol. Harflerle kurulmuş o taş, vitrini çatlatıyor. Camlar yıkılınca gerçeğin kendisi dokunulabilir oluyor.
Önce çatlatıyor, sonra da kırıyor…
Dün, belki bazı yayın organlarında okudunuz. Cendere kitabının ve Cumhuriyet gazetesinde yer alan haber ve yazıların ardından 3 Türk şirketi ortaya çıktı. “O ses kayıtlarında konuşulan davada, Fransız şirketini kurtarmak için bizim hakkımız yendi” dediler. Hâkimleri HSK ve Yargıtay’a, işi takip eden avukatları ve şirket yöneticilerini savcılığa şikâyet ettiler. Avukatların görev dışına taşan işlerini de baroya taşıdılar. En önemlisi, verdikleri dilekçelerde bizim yapmadığımız bir şeyi yaptılar. Yargıyı etkileyen o toplantının kayıtlarını, içeriğini, görüşmedeki isimleri kurumlara sundular.

SES KAYDINDA NELER VAR?
Dün resmi kurumlardaki o dosyaları alıp okudum…
Ne mi gördüm?
“Becerikli avukat”ın, kurtaracağı şirket yetkililerine, yüksek yargının önünde dönüp şunu diyebildiğini:
“Şimdi bu Hilmi Bey’deki dosya çıkarsa, biterse bitiyor değil mi sizin, rahatlıyorsunuz ve emsal olarak da kullanıyorsunuz. Ondan sonra daraldığınız yerlerde biz tekrar müdahale ederiz.”
İki avukatın hâkimlerin önünde şunu konuştuğunu:
“- Yargıtay’daki 2 tane karar bizim aleyhimize, istinaf mahkemesinde olan 3 tane karar bizim lehimize.
– Hıııı.. Yargıtay’daki aleyhinize. Orada da lehinize gelmesi lazım.
– Onların lehimize gelmesi lazım çünkü onlarda orada yazan, o gerekçeli karar içerisinde çok talihsiz ibareler var. Onları kullanabilirler aleyhimize.”
Tehdit bile var… Türk şirketlerinin avukatlarının işlerini bitireceklerini, koca hâkimin önünde “becerikli avukat” şöyle ima ediyor:
“(Avukat) M.B’yi biz şey yapıcaz inşallah! Mesleki kariyerine katkı sağlayacağız!”

VERİRSİNİZ MUSTAFA’YA 100 MİLYON
En aklımın almadığı yer ise yaptıkları para esprileri:
“Becerikli avukat: Avukat Mustafa’ya (kendinden bahsediyor) verirsiniz 100 milyon lira, o kalan kısmı halleder. (Gülüşmeler)
Hâkim H.K.: Tabii halleder (Gülüşmeler).”
İşin ayağa düşmesinin bu kadar olduğunu sanmayın…
“Becerikli avukat” etkiledikleri başka davaları anlatırken “işlerin nasıl yürüdüğünü” anlatıyor, hâkim üstüne de espri yapıyor:
“‘Becerikli avukat’: Ben şey yapıcam. Siz 22’dekini (Mahkemeyi kastediyor) halledin. 20’yle ilgili sorun çıkmaması için onu da ben yukarıdan arattıracağım. Çünkü o kadının daha önce biz şeyini biliyoruz. (Mahkeme başkanı F.A’dan bahsediyor.) Bu UZEL dosyasında Mehmet Durum’un ve ekibinin baskısına yenik düştü. Yerel mahkemeden çıkmış ve ilk kendi verdiği kararı geri adım attı orada çünkü Ali Kibarların takip ettiği büyük paraların döndüğü bir dosyaydı. Bize de dışarıdan geldi. Bize de dediler ki ‘bak burada müdahale edilecek’. Hatta kadın isyan etmişti, şey dedi, ‘Yaa Aydın’daki bir savcı bile bu dosya için arıyor’ demişti. Herkes şey yapıyor. Ülkücü ekip onu takip ediyor o dosyayı. Tabii değer çok yüksek. O da 850 milyon gibi bir paradan bahsediliyor falan filan. Neyse bu icralar sıkıntılı iş, hayatımda hiç icra işi yapmadım başkanım.
Hâkim B.A.: Mustafa başkaları yapıyor, sen yine uğraşıyorsun! (Kahkahalar)”

FRANSIZ PROBLEM İSTEMİYOR
Vatana ihanet sadece askeri sırları alıp satmakla olur sanmayın. Adalet milletin değeridir. Adalet milletin kazancıdır. Siz adaletinizi pazarlıyorsanız…
Kitabı yazarken bilmiyorduk. O toplantıya katılan bir isim daha var. O da Fransız T. şirketinin Fransız CEO’su. Konuşmalara katılmayan CEO şu kadarını söylüyor:
“O zaman problem istemiyorum!”
Hepsi birden “inşallah” yanıtını veriyor. Konu para olunca Allah’ın adı, Fransız şirketinin önüne Türk şirketlerin varlığını sermek için aracı ediliyor. Merak ettiğim, Fransız şirketler kendi ülkelerinde de hukuku böyle mi işletiyor?
Toplantı bitip otoparka geldiklerinde “becerikli avukat”, “don’t worry (endişe etme)” diyor Fransız CEO’ya. “Veririm bir Yargıtay üyesine, irtibatlandırırım gider konuşursunuz” diye tamamlıyor.
Uzatmayayım…
Bizzat kendilerinin aldıkları kayıtlarda yer alan yukarıdaki ifadeleri HSK’deki, Yargıtay’daki, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’ndaki, barodaki dosyalardan aldım. Gizlisi saklısı kalmadı. Artık o konuşmalar, o görüşmeler, hukuka değer biçilen o hikâye, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumlarında.
“Yargı reformu” diye yatıp kalkanlar gereğini yapacaklar mı? Yoksa yargı için satılık ilanı mı verecekler? Her yen kendi kırık kolunu örtüyor ya… Her konuda konuşan barolar, kendi içlerindeki avukatların karıştığı akçeli işler için hâlâ susacaklar mı? Yoksa gereğini yapacaklar mı?
Biz kitapta gölgeleri anlatmıştık. Biz yazıda gölgeyi tanımlamıştık. Biz haberde gölgelerin dünyasına girmiştik. Ortaya çıkan Türk şirketler sureti açıkladı. Yetmedi, aslını Türk yargısına teslim etti.
Biz vitrini çatlattık. Sıra sizde!

Dedikoduyu bırakalım bunları konuşalım

Spot ışıklarıyla aydınlanmış ahşap bir oda. Masanın arkasındaki koltuk boş. Suyun olduğu bardak, misafirin “Ne içersin” sorusuna verdiği yanıtı gösteriyor. Deri koltuğun yan dönmüş hali, oturanın fotoğraf çekmek için ayağa kalktığını anlatıyor gibi. Masanın önündeki pembe ceketli kadın gazeteci, makamın sahibinin çektiği o fotoğrafı sosyal medyada paylaşırken not düşmüş: Büyüyünce “başsavcı” olacağım.
İstanbul Adliyesi’nde, avukatların bile giremediği o odada, makamın sahibinin çektiği hatıra fotoğrafına ve manidar mesaja bakıp geçebilirdim. Üzerine anlatılanları “kimsenin hayatı kimseyi ilgilendirmez” diye kapatabilirdim. Gelgelelim cuma akşamı tuhaf bir şey oldu. HSK (Hâkimler ve Savcılar Kurulu) adı, sanı, tarafları belli olmayan bir “dedikodu” hakkında apar topar açıklama yaptı. “Apar topar” diye boşuna demiyorum. Pelikan Grubu’na yakınlığıyla bilinen gazeteciler, HSK’ye defalarca “açıklama yap” çağrısında bulunmuştu. Kulislerden konuşulanlara göre, HSK’ye başka yollarla da bu “talep” iletilmişti. HSK de yine isim vermeden “(sosyal medyada) Bahsedilen iddiaları içeren bir şikâyet dilekçesi kurulumuza başsavcılıklar aracılığı ile veya başka bir yolla gönderilmedi” diyordu. HSK isim vermese de aslında milletvekili Ahmet Şık’ın iddialarına yanıt vermişti.

Kaynak ‘bizden’ dedikleri
Dün gazetemizde okudunuz. Eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan, HSK açıklamasının muhatabı olarak Seyhan Avşar’a konuştu. Özel hayatında yaşanan bir krizin ardından eşiyle tartıştığı, bu sırada fiziksel şiddet olayının yaşandığı, eşinin İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na gelerek kendisi aleyhinde ifade vermek istediği, kritik davalarla ilgili rüşvet ve irtikap iddialarında bulunduğu, bazı adresleri de işaret ettiği, bu durumun krize neden olduğu, adliyede hiçbir savcının ifade almak istemediği, olayın üzerinin örtülmeye çalışıldığı gibi bütün iddialar için “yalan” dedi.
Fidan, “Anayasa Mahkemesi adaylığım öncesi FETÖ’nün itibarsızlaştırma operasyonu” ifadelerini de kullandı. Ancak herkes biliyordu ki iddiaların kaynağı FETÖ değil, İstanbul Adliyesi başta olmak üzere yargının ta kendisiydi. Bu, benim yorumum değil. İrfan Fidan’la sıkça görüşen isimlerden olan, Pelikan Grubu’na yakınlığıyla da bilinen Cumhurbaşkanı’nın eski avukatı Mustafa Doğan İnal, sosyal medyadan şu satırları yazdı: “Asıl sorun, bu müptezellere itibar suikastları için mermi olan, bu aşağılık işlere sevinip dedikoduyu yayan, her mutsuzlukta kariyer arayan sözde ‘bizden’ görünen muhterislerdir.”
İnal’ın “her mutsuzlukta kariyer aramak” dediği şey ne bilmiyorum? Ancak iddiaların kaynağı olarak “bizden görünenler” diyerek birilerini işaret etmesi, iktidar içindeki klik savaşlarını anımsatıyor. Hatırlayın, Pelikan Grubu ile Adalet Bakanı arasındaki tartışma, Bakan’a “düne kadar FETÖ’cülerle aynı maklubeye kaşık sallayanlar” sözlerini söyletmişti. Belli ki Fidan’a ilişkin iddialar da yargı içindeki çatlaklardan sızmıştı. Nitekim HSK’nin açıklamasını da en çok sahiplenenler, İrfan Fidan’a desteğiyle bilinen Pelikan yapılanması yayınları oldu. Öte yandan halkın çoğunluğunun haberdar bile olmadığı iddia, Yargıtay kulislerinde günlerdir konuşuluyordu.
Son tuhaflık ise yazının başında anlattığım fotoğrafın sahibiyle ilgili yaşanan bir olay. Fidan’a desteğiyle bilinen Sabah gazetesi, tam da bu olayların ortasında, dün bir haber yaptı. “Büyüyünce başsavcı olacağını” söyleyen o kadın gazeteciyi, yıllar önce yaşanan bir hadiseye dayanarak “bir işadamına para karşılığı şantaj yapan biri” ilan etti. Habere göre, kavganın merkezi olan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, şantaj hakkında dava da açmıştı.

Yargıda reform neden bitmiyor
Biliyorum, çoğunluk özel hayat dedikodularını seviyor. Ancak kimsenin özel hayatı bizi ilgilendirmez. Buna karşın, kadına şiddet ya da önemli davalarda dağıtılan paralar, önce yargının, ardından kamuoyunun bilgilenme hakkının konusudur. Öyle bir yargı da öyle bir kamuoyu araçları da bugün ortada yok. İşte bu tablo içinde biz belki de asıl konuşacağımız konuyu yine gözden kaçırıyoruz.
Ne mi?
Yargıtay’ın kendisi aslında bir hukuk reformu kurumudur. 19. yüzyıla kadar Osmanlı adalet sisteminin temyiz makamı yoktu. Sultan 2. Mahmut’un 1837 tarihinde kurduğu Meclis-i Vâlâ-i Ahkâm-ı Adliye, 6 Mart 1868 Cuma günü Sultan Abdülzaziz’in fermanıyla ikiye bölündü. “Divan-ı Ahkâm-ı Adliye” bugünkü Yargıtay olurken, “Şûrayı Devlet” günümüzde Danıştay’a kadar geldi. Abdülaziz, kuruluş fermanında şunları söylemişti:
Hem devlet ve memleketçe, hem kişilerin hak ve güvenlikleri bakımından en çok gerekli bulunan reformlardan biri dahi hukuk işlerinin mülki işlerden ve yürütmeyle görevli hükümetten ayrılmasıdır. Bu önemli işin de bir an önce yoluna konulması adalete değer veren Sultan’ın en büyük arzusudur.
Osmanlı düzeni modernleşirken bir “hukuk reformu” yapmaya, adliyeyi siyasetten ayırmaya, karar vermişti. Yargıtay aslında buydu.
Peki, şimdi…
FETÖ’cüler, iktidardakiler, liberaller el ele verdiler. Önce “reform” diyerek yargıyı referandumla hükümete bağladılar. Yargının “FETÖ çiftliği”ne dönüşmesiyle başlayan hikâye, her gelenin sırayla tasfiye olduğu ve hepsinde “reform”un konuşulduğu bir tuhaflığa dönüştü. “Kendisine söyleneni en hızlı yapanların yükseldiği” son düzen de Türkiye’de adaleti içinden çıkılamaz hale getirdi. Yeni “reform”, bu cendereyi yaratanları görevden alıp Yargıtay’a atamayla başladı. Atananlardan biri olan İrfan Fidan ise daha bir dosya bile bakmadan, Yargıtay’da perşembe günü yapılacak Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeliği seçimine aday oldu. Haliyle oy verecek olanlar, iki asra yayılan kuruluşun yıpranmış itibarı için de bir karar verecek.

Yargıyı bataklığa çevirenler
AYM üyeliğini, iktidar içindeki kliklerin adamı olanlar, yargıyı o hizipler için kullananlar mı hak ediyor?
Para yatıranlar yargılanırken, Bank Asya ortaklarının savcılık odalarında aklandığı; yazarları yargılanırken Zaman gazetesi patronlarının elini yıkadığı; servetinin bir bölümünü verenlerin sabıkasızlaştırıldığı düzenin parçası olanlar mı AYM üyeliğini hak ediyor?
Milletin adaletinin kılıcı olmak yerine, makamı aracılığıyla “benim gazetecim, benim avukatım, benim adamım” sisteminde rol alanlar mı AYM üyeliğini hak ediyor?
Bir temyiz makamına dönüşen AYM’yi, içeriği felaket davalarla uğraştıranlar mı AYM üyeliğini hak ediyor?
Becerikli avukatlar”ın hâkimlerin yerine adalet dağıttığı yapıyı oluşturanlar mı AYM üyeliğini hak ediyor?
Türk hukukunun kadim kurumunda; tek bir dosya kapağı açmadan, tek bir imza atmadan, tek bir karar incelemeden, tek bir hukuk dersi vermeden, Yargıtay’ı metro aktarma durağı gibi kullananlar mı AYM üyeliğini hak ediyor?
Kampanyasını anayasa, yargı, adalet demeden “büyükler beni istiyor” diye yapanlar mı AYM üyeliğini hak ediyor?
Ne özel hayat, ne aile ilişkileri…
Asıl tartışmamız gereken, Yargıtay üyelerinin de sorması gerekenler bunlar.
Tüm bu tartışmaların odağında, tartışmayı izlediğinden emin olduğum kadın gazeteci, dün sosyal medya hesabından Enfal suresinin ayetini paylaştı: “Onlar tuzak kurdular, Allah da tuzak kurdu. Ve Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.
Umuyorum yargımız kumpasların da tezgâhların da tuzakların da esaretinden bir gün kurtulur.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/baris-terkoglu/ver-100-milyonu-mustafa-gorsun-isini-1799201
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/baris-terkoglu/dedikoduyu-birakalim-bunlari-konusalim-1798421
This entry was posted in HUKUK-YARGI-ADALET, YANDAŞ - ÇIKARCI - YAĞCILAR, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *