Emperyalistlerin ve Uşaklarının Sevmediği Ancak Türk Ulusunun Gönülden Sevdiği Bir İnsan…

Süleyman Çelik / 19.05.2019
scelik44@gmail.com

Emperyalistlerin ve Uşaklarının Sevmediği
Ancak Türk Ulusunun Gönülden Sevdiği Bir İnsan…


Birinci Dünya Savaşı başlarken, “İtilaf Devletleri” denilen karşımızdaki devletler, yani İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya ve ABD yayımladıkları ortak bildiride şöyle dediler: “Uygar dünya bilmelidir ki amacımız, Türklerin kanlı yönetimine düşmüş halklar kurtarmak ve Avrupa uygarlığına kesinlikle yabancı olan Türkleri Küçük Asya’dan atarak, geldikleri yere (Orta Asya’ya) geri göndermektir.”

Bu amaç, düzenlemiş oldukları Haçlı Seferlerinin Türkler tarafından başarısızlığa uğratılmış olmasına bağlı, bin yıllık kinin dışa vurumudur! (100 yıl sonra, BOP’u başlatmak üzere Afganistan’a saldırı emri verirken George W. Bush’un “bu bir Haçlı seferidir” demesi, bilinç altlarında hala bu kinin durduğunu göstermektedir.)

Düşmanlarımız savaşı kazandı ve amaçlarını gerçekleştirmek için Osmanlı’ya, önce Mondros Mütarekesini, ardından da Sevr Antlaşmasını dayattılar…

Dayatmalara boyun eğen Padişah Vahdettin, başında eniştesi Damat Ferit’in bulunduğu hükümetine, “Türk’ün ölüm fermanı” olan antlaşmayı imzalattı ve Haçlılar, ülkeyi işgale başladılar…

Hristiyan azınlıklar, başlarında papazları olduğu halde, işgalcileri çiçeklerle karşıladılar. Yıllardır düşledikleri ulusal devletlerini kurmak için Türkleri taciz ederek kaçırmaya çalıştılar…

Yalnız Hristiyan azınlıklar değil, arkalarında Padişah Vahdettin ve İstanbul Hükümetinin bulunduğu gayri milliciler (millici ya da ulusalcı olmayan) de İttihatçı karşıtlığı maskesi altında işgal güçleri ile işbirliği yaparak, onlardan daha çok Türk düşmanlığı yapıp ihanetlerini sergiliyorlardı…

Gayrı millicilerin başında Osmanlı modernizmine, “din elden gidiyor!” diyerek, eskiden beri sürekli karşı çıkan medrese mollaları ile tarikat ve cemaat mensubu gericiler geliyordu.

Diğer gayrı milliciler ise gericilerin tersine modernist ve Avrupa hayranı idiler. Bunlar, ya yüz yıllarca “Etrak-ı bi idrak” deyip Türk’ü aşağılayarak Osmanlı’yı yöneten devşirme çocukları ya da misyoner okullarında beyinleri yıkanmış veya Levantenlerle birlikte iş yaparak Türk’e yabancılaşmış mankurtlardı…

Tahtından başka bir şey düşünmeyen Padişah Vahdettin, İngiltere’ye yaranmak için, Avrupa hayranı gayrı millicilere “İngiliz Muhipleri Cemiyeti”ni kurdurdu ve “bizi siz yönetin” diyerek, İngiltere’nin güdümü altına girmek (manda) istedi…

Bu durum, güdümünde tutacağı Halife’yi kullanarak sömürgesi altındaki Müslümanları daha kolay kontrol edebileceğini ve İslam ülkelerini daha rahat sömürebileceğini düşünen İngiltere’nin de işine geliyordu. Bu fikrin halk arasında da taban bulması için gayrı millici gericilere “İslam Teali Cemiyeti”, bağımsız Kürdistan devleti kurdurmak vaadi ile çengel attığı bazı Kürt kanaat önderlerine de “Kürt Teali Cemiyeti” gibi sivil toplum örgütleri kurdurdu…

Ulusal kurtuluşu mümkün görmeyen, fakat sömürgeci olarak dünyada adı çok kötüye çıkmış olan İngiltere’yi de sevmeyen bazı aydınlar ise “ehven-i şer” gördükleri Amerikan güdümünü (mandasını) istiyorlardı.

Bunlara karşı, “Bağımsızlıktan yoksun bir millet uşak muamelesi görmekten kurtulamaz. Esir yaşamaktansa yok olmak daha iyidir. O halde ya İstiklal ya ölüm!“ diyen Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak bağımsızlık bayrağını açtı ve kurtuluşa gidecek Milli Mücadele’yi başlattı.

Bu arada işgaller karşısında kendisini sahipsiz ve korumasız hisseden halkımız, haklarını savunmak üzere yerel Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurmaya ve işgale karşı direnmek üzere, Kuvayı Milliye adı verilen silahlı birlikler oluşturmaya başladı.

Başarı için önce davanın halka benimsetilerek örgütlenmek gerekiyordu. Atatürk örgütlenmeyi, yerel Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri üzerinden yaptı. Bu örgütleri destekledi. Samsun’dan itibaren Kolordu Komutanlıkları ve valiliklere gönderdiği telgraflarla bu örgütlerin desteklenmesini, yoksa kurdurulmasını ve bunlar aracılığı ile işgalleri protesto gösterileri yapılarak halkın uyandırılmasını istedi…

Sivas Kongresi’nde yerel Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (ARMHC) adı altında birleştirdi ve başkanlığını üstlendi. Ardından Ankara’da, gövdesini ARMHC üyelerinin oluşturduğu TBMM’ni topladı. Düzenli bir ordu ile üstüne gelen düşmanla savaşta başarı için, düzenli/ disiplinli bir orduya gerek olduğu için yerel Kuvayı Milliye güçlerini, düzenli orduya dönüştürdü. Böylece Türk ulusunun, Türkiye’deki varlığını korumaya yönelik direniş örgütü tamamlanarak Milli Mücadele’nin askeri aşaması başladı…

İngiltere kızdırılacak olursa tahtının tehlikeye düşeceğini düşünen Vahdettin, tüm gayrı millicileri arkasına alarak Milli Mücadele’yi engellemeye/ baltalamaya çalıştı. Atatürk ve arkadaşlarını “eşkıya” ilan etti, haklarında idam fermanı yayımladı. “Yunan ordusunun Halife’nin ordusu olduğu, karşı çıkanların kafir olacağı” fetvası verildi. “Mütareke Basını” adını almış İstanbul Basını ihanetin sözcülüğünü yaparken, tüm bu karalamalar broşür haline getirilerek İngiliz uçakları ile Anadolu’da halkın ve askerlerin üzerine de atılıyordu. İslam Teali ve Kürt Teali cemiyetleri aracılığı ile Anadolu’da birçok isyan çıkartılarak millici güçler arkadan vuruldu. Donanımını İngilizlerin yaptığı Kuvayı İnzibatiye adı verilen bir ordu oluşturularak, düşmanla birlikte doğrudan milli güçlere saldırtıldı. Kısaca ihanetin her türlüsü sergilendi.

Tüm bu engellemelere karşın, Türk ulusu Atatürk’ün yanında yer aldı ve yurdu işgalcilerden temizleyip Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmayı başardı…

Emperyalistler, tam “gerçekleşti” dedikleri bir anda, bin yıllık hayallerini kursaklarında bırakan Atatürk’e çok kızdılar ve onu hiç bağışlamadılar. İlk kez yenilmiş ve bu yenilgi, sömürgeleri için kötü bir örnek olmuştu. Öyle ki Hindistan bağımsızlık mücadelesinin önderi Mahatma Gandi, “Atatürk İngiltere’yi yenene kadar, ben Allah’ın İngiliz olduğunu düşünüyordum” demiştir. Ayrıca kurtuluştan sonra Aydınlanma Devrimi yaparak halkı uyandırmaya ve Ortaçağ karanlığından çıkarmaya çalışması suçunu daha da arttırdı. Çünkü aydınlanmış uluslar sömürülemez…

Emperyalistlerin işgal yıllarındaki işbirlikçileri, gayrı milliciler, günümüzde de aynen mevcut. O zamanki “muhipler”in yerini şimdi AB-D’ci liboşlar aldı. İngilizlerin “Teali”cileri, gerici ve bölücüler, daha örgütlü ve güçlü hale getirildi. Tüm AB-D ülkeleri bunların yuvalanıp örgütlenmelerine, maddi dahil, her türlü desteği veriyor. Maddi desteğin finansmanını, petrol zengini krallık ve şeyhlik/ emirliklerden sağlıyorlar. Bunlar da efendileri gibi Atatürk’ü sevmiyorlar…

Etki ajanlarına yazdırdıkları kitaplarda, açıkça Atatürk ve Kemalizm karşıtlığı yapılıyor. Örneğin, CIA ajanları Graham Fuller “Yeni Türkiye”, Samuel Huntington “Medeniyetler Çatışması” adlı kitaplarında, “Türkiye’nin Kemalizm’den ayrılıp İslamcı bir rejime geçmesi” öneriliyor. Bunlar İslam çok sevecek olsalar Müslüman olurlar. Amaçları, tüm dünyada yaptıkları gibi din yoluyla halkı uyutarak sömürmek. Bu amaçla dinci partileri destekliyor ve tüm imkanlarını kullanarak onları iktidara getiriyorlar.

Aralarında Vamık Volkan ve Can Dündar gibi Türklerin de olduğu bazı yazarlara, övüyor gibi görünerek Atatürk’ü yeren kitaplar yazdırıp algı operasyonu yapıyorlar…

Rıza Nur’a Atatürk’e hakaretler içeren yalanlarla dolu kitabı İngiliz gizli servisi yazdırmış, yayımlamak için konjonktürü beklemiş ve zamanı geldiğinde, ajanları Fesli Soytarı Kadir Mısıroğlu’na vererek yayımlatmışlardır. Baskı masraflarını Suudiler karşılamıştır.

Milli Mücadele’nin başlamasının yüzüncü yılı olan 19 Mayıs 2019’da, Atamızın deyimiyle Samsun’dan baktığımızda, ülkemizin genel durumu iyi olmamakla birlikte, genel görünüm şu ki bu kadar karşı propaganda ve çabaya karşın Türk ulusunun Atasına olan sevgisi ve bağlılığını önlemeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

Tüm ülkede ve yurt dışında, yurttaşlarımız yüzüncü yılı büyük bir coşkuyla kutluyorlar. Klasik kutlamaların dışına çıkıp, herkesin kendi yaratıcılığını zorlayarak şarkı/ marş bestelemekten, klip çekimine, animasyonlardan, yarışmalara kadar tüm marifetlerini sergilediklerini sosyal medyadan izliyoruz.

Samsun Valiliği bir yıl önceden 19 Mayıs 2019 haftasında, kentteki tüm otellerin rezervasyonunu kapattı. Geçmiş yıllarda kutlamalar engellendiği için, biz önce bunun, yüzüncü yılın büyük bir katılım ve coşkuyla kutlanmasının engellenmesi amacıyla yapıldığını düşündük. Fakat daha sonra otellerin, Tayyip Erdoğan’ın koruma ve maiyeti için kapatıldığı anlaşıldı.

Bu koşullarda kutlamalara katılmak üzere Samsun’a gelmek isteyip de otel bulamayan binlerce insan, ilçelerde konaklamayı göze alıp gene geldiler. Gelenler arasında Türkiye’nin her yöresinden insanlar olduğu gibi yurtdışından gelenler bile var. Bu öyle bir coşku ki kimsenin önünde durması mümkün değil ve duramadıkları için, geçmişte ulusal bayramların kutlanmasını yasaklayanlar, kerhen de olsa, kutlamalara katıldılar…

ULUSUMUZA KUTLU OLSUN…

This entry was posted in ATATURK, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, SÜLEYMAN ÇELİK, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *