DİYANET İŞLERİ BAŞKANI ALİ ERBAŞ
VE FESLİ DELİ KADİR
Naci kaptan / 11.11.2018
Toplumun dinini daha iyi öğrenebilmesi için Atatürk tarafından kurulmuş olan Diyanet İşleri kurumunun Başkanlık makamını işgal eden kişi, sözde din adamı Ali Erbaş Atatürk ve Laik Cumhuriyetin düşmanı fesli deli Kadir’i ,kendisine bahşedilen makamının üniformasıyla , sarık ve cübbesiyle ziyaret etti ve armağanlar verdi. Diyanet İşleri Başkanlığı makamını işgal eden zat, Atatürk ve Laik Cumhuriyet’e ihanet halindedir.
Erbaş yapmış olduğu maksatlı ziyareti nedeniyle toplumun büyük kesiminden , aydınlardan ve muhalefet partilerinden büyük tepki alınca çark ederek bu ziyaretin “İnsani amaçlı” olduğu açıklamasını Diyanet üzerinden yaptı. Eğer bir ziyaret insani amaçla yapıyorsanız Devleti ve makamı temsil eden üniforma olan CÜBBE ve SARIKLA DEĞİL , normal giysili olarak yapılır . Ve böyle bir ziyaret 10 kasım’ın bir gün öncesi , 10 Kasım ve Atatürk ile kavgalı olan bir kişiye yapılmaz …
Erbaş efendinin yaptığı bir provokasyondur. Çünkü fesli Deli Kadir ,Türk’ün , Atatürk’ün , Laik Cumhuriyetin düşmanıdır . Eğer ona özel bir günde ve resmi giysili destek veriliyorsa destek veren de bir başka türlü fesli Deli Kadir’dir !!!
FESLİ DELİ KADİR’İN SAÇMALARI
– Beni tefe koyarlar ama keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı. Ne medreseler lağvedilirdi. Ne hocalar asılırdı. Hiçbiri olmazdı” .
– Atatürk heykellerini kastederek “Heykellerin köpek leşi gibi sürüklendiğini göreceksiniz”
– “15 Temmuz, Milli Mücadele ile kıyaslandığında ondan katbekat daha üstün milli bir destandır”
– İstediğimiz olmuş değildir. Yarı yoldayız. Nasıl buluğa ermemiş bir çocuğa ‘niye evlenmiyorsun’ demezsen Hükümet’e de ‘niye şeriatı ilan etmiyorsun’ diyemezsin. Vakti var. Her ulus bir zamana rehmolunmuştur. Sizin nesliniz İslam’ın mutlak galebesini, küfrün mutlak yıkılışını, heykellerin köpek leşi gibi sürüklendiğini görecek. Siz göreceksiniz. O gün beni hatırlayın.”
-12 Mart 2012’de İstiklâl Marşı’nın kabul etkinlikleri haftasında bir konferans veren Kadir Mısıroğlu’nun Mehmet Akif’i eleştirirken, “P…..k” dediği kesinleşti.
– Atatürk’ü sevenler ahmak ya da sahtekardır”
– Bizim gâvur (Mustafa Kemal Atatürk’ten bahsediyor) elin gâvurundan daha şiddetlidir.” (28 Mayıs 2016 Cumartesi Sohbetleri)
– Bir kâfiri (Mustafa Kemal Atatürk’ü kast ediyor) beğendin mi namaz kılsan da kâfir olursun. Oruç tutsan da kâfir olursun. Hacca gitsen de kâfir olursun. İman hassas bir şeydir.
– 10 Kasım’da saat 09.05’te kenefe (tuvalete) gidin”
– Mustafa Kemal’i methedenin cenazesine gitmem, öyle biri cenazeme de gelmesin
***
Diyanet İşleri kurumu başkanlığını işgal eden Erbaş , Atatürk’ün 80.ölüm yıl dönümünde , 9 Kasım günü üniformasını kuşanarak , 10 kasımdan BİR GÜN önce sarık ve cübbesiyle bu deli fesli Kadir namlı kişiyi ziyaret etmiş olması . Atatürk’e , Laik cumhuriyet’e küfür ve hakaretler eden kişiyi , görüşünü , amaçlarını ve söylediklerini desteklemek amaçlıdır. Erbaş din adamı görüntülü AKP siyasetçisidir.
ALİ ERBAŞ’ın GEÇMİŞİ
Erbaşın Fetö’ye olan sevgi ve ilgisini bir kenara koyacağım. Bu konu Fetö ile mücadele ettiğini söyleyen İktidarın ilgi alanına girmelidir !!!…
Erbaş’ın Diyanet İşleri başkanlığına atandığında ilk söylemlerinden birisi koca bir yalandı ve Atatürk’ü ve Laik Cumhuriyet’i karalamak amaçlıydı , Şöyle dedi çiçeği burnunda başkan efendi ;
– “Aman yarabbi bu ne korkudur ki Karadeniz’in bir dağ köyünden birisi bile dışarıda nöbetçi tutuyorlar acaba bir Jandarma gelir de bizim hocamızı alıp götürür mü dışarıda bekliyor. Akşam evlerine Kur’an-ı Kerim’i götürmüyorlar. Tarlanın duvarlarında herkesin bir taşı var, o taşı çekiyor, Kur’an’ı taşın içine koyuyorlar, taşı oraya yerine koyuyor ki eve götürmesin Kur-an’ı. Bu ne korkudur, nerede yaşadık bunu biz. Bu nasıl bir şeydir?”
Bu nasıl bir din adamıdır ki ; Kuran-ı Türkçe’ye çevirten ve bastıran , Diyaneti kuran , ülkeyi kurtaran ve bağımsız bir devlet yaratan saygın bir Devlet adamını , Atatürk’ü karalamaya çalışıyor. Bu söylemle nifak tohumları ekiyor !!!
Ben yaşım itibarıyla O dönemleri yaşamış bir kişiyim. Çocukluğumun bir kısmı Anadolu kasabalarında , kentlerinde küçük yaşam alanlarında geçti. Hem bizim hem de komşularımızın evlerimizde bulunan kuran-ı kerimler , evlerimizin en görünen yerlerinde duvarda asılır veya yüksek olan yerlerde , genelde yeşil renkli örtülere sarılmış olarak bulunur yanlarında da 99’luk tespihler ve namaz seccadeleri olurdu . Dileyen ister camide ister evde namazlarını huzur ve serbestiyle kılar, ibadetlerini yapardı.
***
Bu durumda “Atatürk İnkilaplarından” Ali Erbaş’a ve Atatürk’ü dinsizlikle karalamaya çalışanlara bir ev ödevi düşmektedir , anlatalım ;
“Kur’an- ı Kerim ilk kez Türkçeye Rumi:1338 – Miladi:1922 yılında Çağatay Lehçesiyle çevrilmişti; fakat bu çeviri eser Osmanlı Türklerinin ihtiyacını karşılayacak durumda değildi.Kur’an-ı Kerim tefsir ve tercümesine ihtiyacı ayan beyan ortadaydı. İşte bunu gören Atatürk, bu konuda hiçbir dönemde olmadığı kadar ciddi çalışmalar başlatmıştır. O dönemde 1924 ve 1926 yıllarında yapılan Kur’an-ı Kerim tercümeleri yeterli görülmemiş bu nedenle 1927 yılında Atatürk’ün talimatıyla İsmail Hakkı İzmirli’nin hazırladığı Kur’an-ı Kerim tercümesi daha fazla beğenilmiş ve de yaygınlaşmıştır.
Kur’an-ı Kerim’in Tefsirinin Hazırlanması faaliyetleri:
Cumhuriyetin ilk Kur’an-ı Kerim tefsiri, Atatürk’ün isteğiyle hazırlanan, Konyalı Mehmet Vehbi Efendi’nin: “Hülassatü’l Beyan F: Tefsir’i Kur’an” adı eseridir. Ayrıca, yine Atatürk’ün talimatları ile Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın “Hak Dini Kur’an Dili” adlı eserini, 1924 yılındaki meclis kararından sonra oluşturmaya başlanmış ve bu eser 1936 yılında basılmıştı. Söz konusu eser, 8 ciltlik 6433 sayfalık dev bir eserdir. Bu eser, o dönemin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Türkiye’nin dört bir yanına ücretsiz olarak dağıtılmıştır.
Yukarıda bahsi geçen eserler başta olmak üzere, Cumhuriyet’in ilk 15 yılında Kur’an-ı Kerim’in tefsir ve tercümesi üzerine 9 adet eserin yazılıp yayımlandığı bilinmektedir. Atatürk’ün İslamiyetin en temel kaynağı Kur’an-ı Kerim’i Türkçeye tercüme ettirmiş olması, Kur’an-ı Kerim’in mantığına da son derece uygundur. Atatürk Kur’an-ı Kerim’i Türkçeye tercüme ettirmek suretiyle, yüzyıllardır ihmal edilegelmiş olan bir Kur’an-ı Kerim hükmünü de (“Biz onu anlaşılsın diye… indirdik”) uygulanmıştır. Üstelik Atatürk, bu konunun büyük bir öneme sahip hassas bir konu olduğunu bildiği için Kur’an-ı Kerim’in tefsir ve tercüme görevini bizzat Elmalılı Hamdi Yazır gibi İslam ve Kur’an-ı Kerim kültürüne derinlemesine vakıf bir insana vermiş olması elbette ki tesadüfi değildir. Bu aynı zamanda İslam dinine göre her işin ehline tevdi edilmesi (bırakılması) mantığına da son derece uygun bir yaklaşımı simgeler. İşte görevin verildiği Elmalılı’nın yaptığı Kur’an-ı Kerim tefsiri bugün bile taraflı tarafsız herkesin hatta Atatürk’ü beğenmeyenlerin bile kabul ettiği alanında aşılamamış, mükemmel bir tefsir olarak ortada durmaktadır.
Görüldüğü gibi Atatürk, İslam’ın temel kaynaklarını Türkçeye çevirtmekte yetinmemiş, bunları bastırarak geniş halk kitlelerine ulaştırılmasını da önlük etmiştir. Böylelikle O, Türkiye’de dinsel aydınlanma başlatmıştır. 1924 yılından 1950 yılına kadar, 352.000 takım dini kitap bastırılmış ve bunlar Atatürk döneminden başlayarak yurdun en ücra köşesine kadar dağıtılmıştır. Bu kitapların dağılımı ise şöyledir :
– 45 bin adet Kur’an-ı Kerim Tercüme ve tefsiri (19 ar cilt)
– 60 bin adet Buhari hadisler Tercüme ve izahı ( 12 şer cilt)
– 247 bin adet din kültürü eserleri.
Bütün bu rakamlar Atatürk döneminde Türkiye Cumhuriyeti’nin dine karşı kayıtsız kaldığını. ‘negatif’ (olumsuz) yaklaşmalar sergilediğini ileri sürenlere, verilebilecek en anlamlı cevaptır. Atatürk döneminde. 1400 – 1730 yılları arasında toplam 99 eser yazılan Osmanlı Devletine göre bu konuda hiç şüphesiz ki çok daha büyük işler yapılmıştır.
( http://www.ataturkinkilaplari.com/aod/35/ataturk-un-islam-dinine-yaptigi-hizmetler-ve-islamiyet-ile-ilgili-calismalari.html )
***
Ali Erbaş kesinlikle bir din adamı değildir. Sarık ve cübbenin verdiği gücü kullanarak Allah ve Din üzerinden AKP politikaları doğrultusunda mütedeyyin insanları kandıran bir siyasetçidir. Kamu görevlisi gerçek bir din adamı Ali Erbaş’ın yaptıklarını yapmaz.
Ali Erbaş bu cesareti AKP’nin siyasetinden ve yöneticilerinden almaktadır .16 Şubat 2018 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan Ataşehir’deki Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi gören “hocam” dediği Mısırlıoğlu’nu ziyaret etti. Erdoğan hastanede yaklaşık 1 saat hastanede kaldı. Erbaş’ın yol göstericisi Erdoğan’dır.
Yazı uzunca olacak ama Erdoğanla Deli Kadir arasındaki bağı da Odatv.com Murat Ağırel’in yazısından anımsayalım ;
TANIŞIKLIKLARI ESKİYE DAYANIYOR
“Cumhurbaşkanı Erdoğan 1975’de, yani 21 yaşındayken, MSP Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanlığı’na; 1976 yılında ise MSP İstanbul Gençlik Kolları Başkanlığı’na seçildi. Erdoğan’ın Kadir Mısırlıoğlu ile tanışıklığı ve muhabbeti o dönemlerden başlıyor.
İşte sorumuzun cevabını 1980 öncesinde MSP (Milli Selamet Partisi) Kurucu üyeliği, MSP’nin gençlik örgütlenmesi Akıncılar Derneğini’nin İstanbul İl Başkanlığı ve Milli Türk Talebe Birliği yöneticiliğini yapan, AKP’de Parti Müfettişliği görevini üstlenen, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘’Abi’’ diye seslendiği Yakup Kaldırım veriyor.
Yakup Kaldırım’ın Serkan Yorgancılar ile yaptığı röportaj “İslami Gençliğin Yazılmamış Öyküsü, Akıncılar” adlı kitapta yer alıyor. Kitabı incelediğimizde Yakup Kaldırım’ın sorumuza da cevap olacak röportajı bahse konu kitabın 225.sayfasında aynen şu şekilde yer alıyor:
“Serkan Yorgancılar : Tayyip Erdoğan’ın Gençlik Başkanı olmasında sizin büyük emeğiniz var sanırım. O gün orada neler oldu?
Yakup Kaldırım : Tayyip Erdoğan’ın Gençlik Kolları başkanı olma olayını da anlatayım. Mustafa Öztürk gençlik il başkanı, o evlendi yerine yeni başkan seçilecek. İki aday var, birisi Mardinli Zülfikar isminde birisi. Uzun boylu, uzun sakallı ve sürekli şalvar giyinen bir arkadaş. Tayyip Bey de Beyoğlu Başkanı ve o da aday. Eski il başkanı oyunu Zülfikar’dan yana yaptı ve o çok az oyla kazandı.
Kadir Mısıroğlu’nun yanında oturduğum bir zaman Tayyip Erdoğan yanıma gelerek durumu bana anlattı. Ben Kadir Mısıroğlu’na dedim ki “Erdoğan talip değil matluptur. Biz kongreyi ona kazandıracağız’’. Pazar günü kongre günü ve çalışmalara başladım. Muhalif olan isimlerin listelerini aldım ve Bayrampaşa Akıncılar başkanı Şevket vardı, 2 metrelik koca bir adam, bir tokatta bir adam devirir, onu kapıya koydum ve ben içeriye girdim. Şevket’e talimat verdim ve muhalif olan ilçelerin içeriye girmelerini engelledim. Kadir Mısıroğlu’nun da divan başkanı olmasını sağladım. Orada divan başkanlığı içinde bir aday vardı, onun yanına gittim ve Kadir Abi’nin aday olduğu yerde kimse aday olamaz diye diğer adayları da engelledim.
Sandıklar açıldığında da kendim sandıkların başına geçerek sayımda aktif rol aldım. Hatırladığım kadarıyla 22 oyu cebime koydum ve Tayyip Erdoğan 2 fark ile kazanmış oldu.
Eski siyaset arkadaşlarını kurduğu partisinde yol arkadaşı yapan, şoförünü Milletvekili yapan, asker arkadaşlarını ve kendisine çorba ikram edenleri dahi unutmayıp vefasını ödeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atatürk’e , Cumhuriyet’e hakaretler eden bu ‘’şahıs’’ı Beştepe’deki sarayda ağırlamasının, hastanede ziyaretinin altında yatan neden de acaba yıllar önceki olaydan kalan bu vefa duygusu mu? “
(https://odatv.com/erdoganin-kadir-misirogluna-vefasinin-sirri-22021839.html)
Naci kaptan / 11.11.2018