Tarihin tozlu sayfalarından * Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası kitabından: ​Abdülhamit ve 2018’deki meclis başkanı…

Şaban Recai Öztürk
4.04.2018

Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası kitabından:

​Abdülhamit ve 2018’deki meclis başkanı…

...Sultan İkinci Abdülhamit gündüzleri kitap okumak, marangozluk yapmak, hafiyelerden gelen jurnalleri okutmak ve ibadet etmekle vakit geçirirdi. Tutumluydu. Hükümdar olur olmaz sarayın masraflarını kısmıştı. Padişahın emrinde çalışan tüm muhafız, memur ve hizmetlilerin evlerine öğle ve akşam saray mutfaklarında pişen yemeklerden nefis yiyecekler giderdi. Abdülhamit bu adeti kaldırmış, saraydan bedava yemek çıkmasını yasaklamıştı. Sarayda yemek yemeye hakkı olanlar, bundan böyle sarayın alt katında ve belirli zamanlarda beraberce yemek yiyeceklerdi. Sarayda yalnız yemek yemeyi de kaldırmıştı. Aile bireyleri de sofra başında hazır bulunurdu. Saraylarda valide sultanlara gösterilen bağlılıkları ve ayrıcalıkları kaldırmıştı. Her türlü kural ve seremonileri de sadeleştirmişti.

Abdülhamit olağanüstü zeki ve kurnazdı. Herkesin nabzına göre şerbet verirdi. Diğer padişahlar gibi nazırlarını saatlerce ayakta tutmaz, aksine oturturdu. Onlara sigara ve kahve ikram ederdi. Mütercim Rüştü Paşa pek sıkılgandı, Mithat Paşa ise padişahın huzurunda sigarasını yakıp içerdi.

Padişahın marangozluğa fazla hevesi vardı. Gündüzleri birkaç saat özel marangozhanesinde çalışır, testereyle ağaç keser, çubuk veya tahta rendeler, çivi çakar, kaplama yapar, dolaplara kilit takardı.Maliye işlerine ve bankacılığa da merak sarmıştı. İstanbul bankerlerinden meşhur Zarifi Efendi’yi kendisine hoca yapmış ve bankacılığı öğrenmişti.

Abdülhamit’in bazı geceler, Yıldız Sarayı’nın tiyatro salonunda verilen temsillere geldiği, Avrupa’dan birçok masraflarla tiyatro, opera trupları, konser veren sanatkârlar getirttiği de biliniyordu. Tiyatro, sarayda bilhassa cuma geceleri oynanırdı. Böyle geceler için özel davetiyeler bastırılır, Boğaziçi yalılarında oturan sultanlara, damatlara gönderilir, onlar saraya davet edilirdi. Oyunlarda, sarayında ikamet eden kadın efendiler, sultanlar, şehzadeler, saray ileri gelenleri, kalfalar da bulunurdu. Özellikle komik-i şehir Abdürrezzak Efendi’nin trupu sık sık sarayın sahnesinde boy gösterir, nükteli sözler, gülünç jestlerle etrafa neşe saçardı. Abdülhamit de zaman zaman güler, kahkaha atar ve gülenleri de hoş görür ve asla kızmazdı. Tiyatro salonu büyük ve rahat olmakla beraber iki tarafında localar vardı. Padişahın oturduğu yer sahneye yakın localardan biriydi. Bazı localar Padişah Haremine, kadınlara ayrıldığından kafesliydi.

Bazı akşamlar Klasik Batı Musikisi Fransız, Alman, İtalyan sanatkârlar tarafından sunulur ve pek beğenilirdi. Padişah, Paris’ten gelip Yıldız Tiyatrosunda temsiller veren Madam Sarah Bernard’a bu hizmetlerine karşın ödül olarak iki bin altın lira hediye etmişti. Bazen de Merkez Kumandanı Mareşal Sadettin Paşa, Divanyolu’ndaki konağında hazırladığı alaturka konserleri saray sahnesinde tekrarlatırdı. Genç ve güzel Çerkez kadınları, güzel Yörük kızları çeşitli fasıllarla sazlara iştirak ederler, bu da padişahı oldukça hoşnut ederdi.

Abdülhamit’in önemli bir alışkanlığı da geceleri yatmadan önce roman okunmasını istemesiydi. Yıkanır, yatağına çekilir, yanı başında sütkardeşi Esvabçıbaşısı İsmet Bey, kendisine polisiye romanları, başkaldırı ve ihtilallerin elebaşılarının binbir serüvenlerini okurdu. Bunları dinlemesini çok sever ve böylece uykuya dalardı. O zaman İsmet Bey yanından çekilir, yatak odasının dışındaki ikinci bir odada kendi yatağına uzanırdı.

Abdülhamit son derece kuruntulu olduğu için güvenlik önlemi alıyordu. Onun geceleri huzur içinde geçmez, uyanır, uyur, sağa sola döner ve bazen de korkunç rüyalar görürdü. Ertesi sabah uyanıp zengin kahvaltısını yaptıktan sonra, her taraftan gelmiş istihbarat raporlarını okutur ve bunları bir önceki gece dinlediği polisiye romanlarla karşılaştırır, onlardan sonuçlar çıkarmaya çalışırdı. Bazı geceler uykusu kaçar, İsmet Bey onu oyalayarak uyutmaya çalışırdı. Abdülhamit, böylece uzun yıllar hep aynı hayatı yaşamıştı. İsmet Bey’e büyük bir güveni vardı. Ancak onun varlığıyla rahat edebilirdi.

Abdülhamit saltanatı süresince daima kuruntu ve korku içinde yaşamış, özgürlüğün gelişmesini isteyenlerden ve özgürlük sözcüğünden son derece ürkmüştü. Tahttan indirilme olasılığı onun en çok düşündüğü, son derece yıldığı bir durumdu. Yıllarca hafiyeleri, sadık köleleri ona memleketi hep başka türlü göstermiş ve tanıtmışlardı. Yalnız kendi çıkarlarını düşünmüşler ve padişahı kendileri için geçim aracı olarak görmüşlerdi. Abdülhamit, bir hafiye ve körü körüne bağlı insanlar çemberi içinde güya rahat yaşayacağına inanmıştı. Hepsine durmadan paralar yedirmiş, bağışlar dağıtmıştı.

Fakat sonunda neticeyi hiçbir şey değiştirmemişti. 31 Mart’a rağmen, nihayet Hareket Ordusu İstanbul’a gelmiş, sokak çatışmaları yapılmış, ne Taşkışla’daki askerler, ne Beşiktaş’a giden yolları tutan karakol, ne emrindeki ünlü paşalar ve hafiyeler, ne de yıllarca ekmeğini yiyen kulları, tahttan indirilmesine engel olmuşlardı. Abdülhamit, 33 sene saltanattan sonra korktuğuna uğramıştı. Harbiye Nezareti’nden atılan topları duyuyor, Taşkışla’nın bombardımanı onu titretiyordu. Halkın neşeli, sevinçli sesi, ta saraya kadar yankılanıyordu. Hele gece olup da İstanbul’un donandığını, göklere yükselen havaî fişeklerin manzarasını gördüğü zaman çok üzülmüştü. “Bu insanlar” demişti, “vaktiyle benim cülusumu da böyle karşılamışlar, o kadar sevinmişlerdi.” Hele o gece kendisini saltanattan indirmek üzere saraya gelen heyetle karşılaşınca büsbütün şaşırmıştı:

“Süreniz doldu Efendimiz, Meclisi Mebusan kararıyla tahttan indirildiniz. Sizi Selanik’e götüreceğiz” dedikleri zaman, yalnız saltanattan değil, bir de İstanbul’dan ayrılmanın ve her şeyi kaybetmenin acısını ta içinden duymuştu. Kurula rica etmişti: “Bari” demişti, “beni İstanbul’dan ayırmayınız.” Fakat kabul etmemişlerdi. Selanik’te Alatini Köşkü hazırlanmıştı.

This entry was posted in Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *