İLERİ DEMOKRASİ * HUKUK * YARGI * VİCDAN *** KİŞİSELLEŞTİRİLEN YARGI – bol değişkenli, virajlı, birbirine zıt kararların alındığı, yargıçların yargıçları tutukladığı, kimin ne zaman hapse atılacağının belli olmadığı bir adalet düzenimiz var.Üstelik bu düzenin en önemli özelliği “düzensizliği”! Çünkü bütün sistem, sık sık, karar, müttefik ve politika değiştiren bir iktidara bağımlı hale getirildi * YARGICIN VİCDANI – Elbette zalimlerin de vicdanı vardır:Ama, vicdanı ses vermeye başlayan zalim, onun sesini, zulmünü arttırarak bastırmaya çalışır!

Cumhuriyet
Emre Kongar
ekongar@cumhuriyet.com.tr
9 Kasım 2015 Pazar

KİŞİSELLEŞTİRİLEN YARGI

AKP’nin “İleri Demokrasi” rejimi, iç ve dış politikayı olduğu gibi yargıyı da “İleriye” taşıdı:

Artık bol değişkenli, virajlı, birbirine zıt kararların alındığı, yargıçların yargıçları tutukladığı, kimin ne zaman hapse atılacağının belli olmadığı bir adalet düzenimiz var.Üstelik bu düzenin en önemli özelliği “düzensizliği”! Çünkü bütün sistem, sık sık, karar, müttefik ve politika değiştiren bir iktidara bağımlı hale getirildi.

Ama yargı mensuplarının hakkını da yemeyelim…Kendilerince bir düzen kurmuşlar: Yargılanan ve mahkûm edilen eylem ve söylemler çok sık ve çok hızlı değişse de…Yargılayanlar ile yargılananlar sık sık yer değiştirseler de…

Suçlamalar, tutarlı biçimde hep aynı:“Terör örgütü üyesi olmak…”
“Terör örgütü üyesi olmadan, terör örgütü propagandası yapmak…”
“Hükümeti devirmek için darbe yapmak veya darbe teşebbüsünde bulunmak…”

Ve belki de İzmir’deki davadan esinlenilerek, bunlara son zamanlarda bir de “Casusluk…” suçlaması eklendi…Elbette medyaya özel başka bazı suçlamalar olduğunu da kaydedelim ama onları saymaya burada yerim yetmez!

Sonuç olarak suçlamalar hep aynı…Sadece suçlanan kişi ve gruplar değişiyor! Çünkü iktidar, kendi ifadelerine göre çok sık aldatılıyor ve bu nedenle de çok sık fikir değiştiriyor. Eski müttefik Cemaat, bir anda yargılayandan, yargılanan konumuna geçebiliyor…

Kürtler, bir anda, ortak proje yürütülen gruplar olmaktan çıkıp ülkenin milli güvenliğini tehdit eden örgütler arasına katılabiliyor.Ama yine kimsenin hakkını yemeyelim, bir konuda tutarlılık var:İktidarı eleştirenler ve medya sürekli olarak hedefte!

Can Dündar ve Erdem Gül, aslında siyasal iradeye bağımlı hale getirilen yargının kurbanı olmuşlardır.Zamanında askerleri, aydınları ve muhalifleri hedef alan kumpasların ortakları, şimdi birbirlerine düştükleri gibi, yargıyı da kendi kişisel hesaplarına alet etmektedirler.

Cumhuriyet
Emre Kongar
ekongar@cumhuriyet.com.tr
04 Aralık 2015 Cuma

YARGICIN VİCDANI

Tarih, siyasal baskı karşısında, gerçekleri inkâr eden,
hukuktan, adaletten sapan insanlarla doludur!

Bu insanların arasında elbette yazarlar, düşünürler, sanatçılar, hukukçular, din adamları, yargıçlar ve savcılar da vardır.Ama her birinin, hukuka, adalete ve gerçeklere gözlerini kapaması aynı sonucu vermez:

Örneğin, bir yargıcın, bir savcının hukuktan, adaletten, gerçeklerden kopması, sapması, bir yazarınkinden çok daha zararlıdır; çünkü başka insanların haklarını, özgürlüklerini zedeler, üstelik toplum düzenini de berhava eder:

Gerçeklere dayalı olan hukuk ve adalet, bir devletin, bir toplumun ve o toplum içindeki özgür ve haysiyetli bireylerin var olabilmesi için ön koşul değil midir?

Demokratik rejimlerin, cumhuriyetlerin en önemli özelliği, bireyleri, kralın, padişahın, çarın, sultanın, kulları, köleleri olmaktan çıkarıp özgür vatandaşlar haline getirmek değil midir?

Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne evrilmiş olan Türkiye, kulluktan, kölelikten kurtulmuş bireylerin oluşturduğu, özgür ve bağımsız vatandaşlardan müteşekkil bir toplum meydana getirmiştir: Hepimizin güvencesi, seçtiğimiz ve bize hizmet etmesi gerekirken bizi döven yöneticilerin merhameti değildir…Hepimizin güvencesi anayasal hukuk ve adalettir!

Bu gerçekleri herkesin, özellikle de hukuk insanlarının, en başta da savcıların ve yargıçların bilmediğini sanmıyorum.Bir savcı, bir yargıç, göz göre göre bütün evrensel ve ulusal hukuk kurallarını çiğniyorsa, haksız ve adaletsiz kararlarla insanları mahkûm ediyorsa, bunu cehaletinden dolayı yapmıyordur:

Hukuk ve adaletten başka bir yere olan bağımlılığından yapıyordur!
Yaptığı yanlışları ise ya bir inanca, ya bir gruba veya “evlad-ü-ıyal” denilen ailesinin geçim derdine dayayarak vicdanını susturmaya çalışır.

Ama o vicdan var ya o vicdan…
O vicdan susmaz!

Elbette zalimlerin de vicdanı vardır:Ama, vicdanı ses vermeye başlayan zalim, onun sesini, zulmünü arttırarak bastırmaya çalışır!

Türkiye, vicdanının sesini bastırmaya çalışan yargıç ve savcıların artan zulümlerinden oluşan bir koroya mahkûm değildir…Çünkü biliyorum ki onların arasında, gerekirse orkestra şefinin yanlış yönetimine başkaldırarak, doğru notaları okuyacak, hukuku ve adaleti savunacak değerli soprano ve tenor sayısı çok fazladır!

This entry was posted in DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, FAŞİZM, HUKUK-YARGI-ADALET, İNSAN HAKLARI - DEMOKRASİ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *