HANCI TAVUKLARI

Av. Cemil Can
02.09.2014

HANCI TAVUKLARI

Kılıçdaroğlu’nun “2015 seçimlerinde anlamlı bir oy kaybı olması halinde bırakırım” şeklindeki sözleri, üzerindeki korkunç baskının acıklı bir itirafıdır!.. Kemal Bey, ancak CHP’nin alacağı oyların birkaç puan düşmesi halinde istifa edebileceğini söylemektedir. Demek ki, görevleri arasında en az bir dönem daha AKP’yi iktidarda tutmak da vardır!..

Açık söylüyorum: PKK ile pazarlık sürecini, “barış” adı altında halka yutturmaya çalışan bildiriye destek veren CHP milletvekilleri:Alaattin Yüksel, Aykan Erdemir, Ayşe Danışoğlu, Binnaz Toprak, Erdoğan Toprak, Hülya Güven, Hüseyin Aygün, İlhan Cihaner, Kadir Gökmen Öğüt, Melda Onur, Mustafa Moroğlu, Nurettin Demir, Rıza Türmen, Sena Kaleli, Sezgin Tanrıkulu, Veli Ağbaba ve bunların benzerleri 2015 genel seçimlerinde aday gösterilirlerse, Y-CHP’ye kesinlikle oy vermeyeceğim… Kurultay öncesinde bu açıklamayı ulusal bir görev kabul ediyorum!..

Emperyalist “küresel güçlerin”, Y-CHP’den beklediği görev: AKP’yi iktidarda tutmak için muhalif olanları oyalayarak dizginlemek olduğu açık seçik ortaya çıkmıştır… Türkiye’deki karşıdevrimin başarıya ulaşması, ancak bu şekilde mümkün olabilirdi. Küresel güçlerin Ortadoğu’daki rejimleri yıkma ve laik Cumhuriyet rejimini tasfiye etmekle görevlendirdiği iki “başarılı” önemli aktör terfi almıştır. Ellerinde oyuncağa dönen Türk halkını kolaylıkla yönlendirerek, Erdoğan’ı Cumhurbaşkanlığına, Davutoğlu’nu da Başbakanlığa çıkartmayı “başarmışlardır”… Emperyalistler, TSK’nın etkisizleştirilmesi ve CHP’nin ele geçirilmesinden sonra, adım adım hedeflerine yaklaşmaktadır. “Gezi Direnişi” gibi, toplumsal muhalefeti arkasından sürükleyecek bir ayaklanma olmadıkça, emperyalizmin önünde ciddi bir engel kalmamıştır…

CHP’nin başından Kılıçdaroğlu ayrılınca, AKP’nin bir dönem daha iktidar olma olanağını yitireceği ve buna bağlı olarak karşıdevrimin tehlikeye gireceği gün gibi ortadadır. Satılacakların neredeyse tükenme noktasına gelmesi, yıllar içerisinde ekonomik varlıkların talanı, yaklaşan ekonomik krizin nasıl atlatılacağı konusunu gündemin birinci sırasına taşımıştır. Bu durumu en iyi bilen kişi olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın icranın başından ayrılıp, Cumhurbaşkanlığını tercih etmesini, yaklaşan fırtınadan kaçış olarak değerlendirmek hiç de yanlış değildir… Bu ateş çemberi içerisinde en önemli görev, doğal olarak halkı yatıştırmak ve uyutmakla görevli muhalefete düşmektedir… Aksi halde, küresel güçlerin Ortadoğu’da kazandığı bütün mevzileri tehlikeye düşebilir!.. Olup biteni ve yakında olacakları bu fotoğraf içerisinde değerlendirmek gerekir…

Böyle aciz bir duruma düşülmesine emperyalistler asla izin veremezler!.. Zaten (B) ve (C) planları da bu nedenle vardır!..

Haziran 2011 seçimlerinden önce “Artışı sağlayamazsam bırakırım” diyen Kılıçdaroğlu, 2015 milletvekili seçimlerinde, oy oranını bir kaç puan artırabilse, yerinde kalıp görevine devam edecek. Acaba neden? Sıkı sıkıya koltuğa yapışması; onursuz bir adam veya koltuk heveslisi olmasından değil, “görev” bilincinden kaynaklanmaktadır!.. Bu gerçeği artık görmemiz gerekir… Laik, demokratik Cumhuriyet tasfiye edildikten sonra, Kılıçdaroğlu’nun oy oranını artırması ne işe yarar? Oy oranını azaltırsa, bu defa koltuğunu Sezgin Tanrıkulu veya Rıza Türmen gibi PKK’nın onay verdiği bir isime teslim edebilir!.. Acı ama gerçektir: PKK lideri Abdullah Öcalan’ın “Kemal’e selam söyleyin” cümlesi, Kılıçların efendisinin görevini ve hiyerarşideki yerini ayan beyan göstermektedir!..

“6 okun yorumu çağdaş ve evrensel anlayışa göre yeniden yapılacak” sözlerini söyleyen Kılıçların efendisi, 6 oku hiçbir zaman anlamadığını veya içine sindiremediğini göstermiştir. Her iki halde de durum kötüdür. Gerçek kişiliğini ve kimliğini gizleyerek Atatürk’ün koltuğunu kalkan olarak kullanan Kılıçdaroğlu, CHP tabanını aldatarak, küresel güçlerin verdiği görevi yapmayı kabul etmiştir. Cumhuriyetin nitelikleri ile bire bir örtüşen “6 ok”un “çağdaş” anlayışa göre yorumunu yapmaya kalkışmak, CHP Programı’nın da iskeletini oluşturan bu ilkeleri çağdışı bulmaktan başka bir anlama gelmez!.. Büyük olasılıkla programa aykırı eylem ve söylemlerinin kaynağını da bu anlayış oluşturmaktadır. “6 ok”u çağdışı gören anlayışın, vakit geçirilmeksizin -hem de tekme, tokat- kapı dışarı edilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir!..

Fazilet Partisi Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun:” CHP’ye gelme konusunda bende sıkıntı oluşturabilecek CHP’nin geçmişine ilişkin bagajları olduğunu ilettim. Hatta ben demokrasi ve özgürlüklere ilişkin savunduğum tüm görüşleri savunup bu konudaki düşüncelerimi iletince, onu benden daha radikal gördüm” şeklindeki sözleri ise acı ve düşündürücüdür. Yukarıdaki tespitlerimizi doğrulayan bu açıklamadan anlaşılmaktadır ki, Abdullah Öcalan’ın Kemal’i, Bekaroğlu’ndan daha iyi Fazilet Partilidir… O zaman neden başka bir partide değil de Atatürk’ün partisi CHP’nin başında oturur?!..

Cumhuriyetçilerin elinde siyasi bir parti olmadan, ne karşıdevrimi tersine çevirmeleri ne de iktidara gelmeleri olanaklıdır. Ne yazık ki, Alevi kesimin içerisinden seçilen işbirlikçi Kemal, karşıdevrimin gerçekleşmesi için iktidarın yolundaki tüm taşları temizlemiştir. Rejim süratle “Suni İslam Devleti”ne doğru yol almaktadır. Kamuoyunda 4+4+4 yasası olarak bilinen ve eğitim-öğretim birliğini bozan yasaya, “elbette çocuklar dinini öğrenecek” diyerek muhalefet etmeyen Kılıçdaroğlu, şimdi çocukları zorla imam-hatipli yapılan Alevi ailelere nasıl hesap verecek, çok merak ediyorum!..

Özetliyorum: 4,5 yıllık Kılıçdaroğlu yönetimi ile geldiğimiz nokta; “devrimcilik” ilkesini karakteristik temel özelliği kabul eden Atatürk’ün partisi CHP, karşı devrimcilerin eline geçmiştir!.. Bu el değiştirme ile birlikte; Cemaatçiler, Kürtçüler, Liberaller ve 2. Cumhuriyetçiler parti yönetimine taşınmış, gerçek CHP’liler ise sokağa atılmıştır. Bu süre içerisinde yapılan il ve ilçe kongrelerine genel merkez ağırlığını koymuş, kurultay delegelerini önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu arada CHP’nin Program’ı da edepsizce çiğnenmiştir. Bütün bunların adına “yenileşme” ve “çok çalışma” denmiştir!.. Yerel ve genel seçimlerde dinci ve gericiler öne çıkartılmış, çoğu aday gösterilerek ödüllendirilmiştir. Bununla birlikte, cumhuriyet karşıtlığı, “düşünce özgürlüğü” adı altında utanmadan savunulmuştur…

CHP’liler, “6 ok”u benimsemeyen, başka bir ifade ile Atatürkçülüğü ve Cumhuriyetin niteliklerini özümsemeyen, cumhuriyet karşıtlarına oy vermeye mecbur bırakılmışlardır… Sağ görüşlüler CHP’ye yerleştirildikten sonra, aday gösterilmişler ve bu kişilere “tıpış tıpış” oy vermemiz istenmiştir… Bu gidişle bizden sağ görüşü benimsememiz de istenirse, şaşırmamak gerekir. Çünkü gidişat o yöndedir!..

Ülkeyi yönetmek için halka sağ görüşlü olmak dayatılıyorsa, bu konuda zaten yeterince deneyimli sağ partiler var!.. Sonradan dönmelere kim, neden itibar etsin!..

Kaldı ki, “Yeni” CHP’nin “görev”i vardı, bu yüzden dişe dokunur bir programı bile olmadı… İktidar partisinin iç çelişkileri nedeniyle parçalanacağı düşünü kurmak ve bu düş üzerine ulufe dağıtmaya kalkışmak; katır pisliğinden beslenen hancı tavuğunun yaşam biçimini benimsemekle eş anlamlıdır!..

Yani içerisinde bulunduğumuz ahval ve şerait bu kadar vahimdir. O bakımdan tek kurtuluş yolumuz kaldı. O da CHP’yi işgalden kurtarıp, yeniden halkın partisi haline getirmektir… Bu mümkün olmazsa, yeni parti kurarak yola devam etmek kaçınılmazdır!..

18. Olağanüstü Kurultay’ın önemi de bu noktadadır!..

This entry was posted in Politika ve Gundem, SİYASİ PARTİLER, SİYASİ TARİH. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *