PENCERE’den İLHAN SELÇUK * YAKMAK

“Uygarlığın ürünlerini yakmak isteyenler, tarihte hep yanmışlardır.Filmleri, kitapları, resimleri, şiirleri, bilim yapıtlarını ortadan kaldırmak, yasaklamak, yok etmekle hiçbir yere varılamaz.”

İlhan Selçuk

YAKMAK

Hitler’in Başbakanlığı ele geçirişinden dört buçuk ay sonra, 1933 yılının 10 mayıs akşamı, Berlin Üniversitesi meydanında kitapların yakılması töreni izlendi.Binlerce genç Nazi Partisi’nin ileri gelenlerinden Goebbels ve Göring’in gözetimi altında meydanda yığılmış kitapların üstüne ellerindeki meşaleleri attılar;

yirmi bin kadar kitap yakıldı.

“Kitap yakma töreni” başka kentlere de sıçradı; yukardan aşağıya doğru emir ve kumanda zincirine göre eylemler düzenleniyordu.

Hangi kitaplar yakılıyordu?

Thomas Mann, Erich Maria Remarque, Jack London, Sigmund Freud, Emile Zola, Marcel Proust, H.G. Wells, Andre Gide, Upton Sinclair, Albert Einstein, Stefan Zweig’dan başlayarak dünya kültürüne ve bilimine katkıda bulunmuş ne kadar yazar varsa, ürünleri yok ediliyordu.

Genç Naziler bildiri yayımlamışlardı:

“-Geleceğimizi sinsice tehlikeye sokan, ya da Alman düşüncesinin, Alman ailesinin ve halkımızın itici güçlerinin kaynağını bozan kitaplar yakılmalıdır.”

Propaganda Bakanı Dr. Goebbels, kitap yakanlara yeşil ışık yakıyordu:

“-Artık Alman halkının ruhu, kendi anlatımını yeniden bulabilir; bu alevler yalnız eski bir çağın sonunu aydınlatmakla kalmıyor, aynı zamanda yeni bir çağa ışık tutuyor.”

***

22 Eylül 1933’te çıkarılan bir yasayla Dr. Goebbels’in başkanlığında ve emrinde bir “Kültür Odası” kurulmuş;

amacı şöyle saptanmıştı:

“-Bir Alman kültür politikası izleyebilmek için bütün alanlardaki sanatçıların Alman hükümetinin önderliğinde birleşik örgüt niteliğine dönüştürülmesi gerekir.”

Güzel sanatların her dalında; müzik, tiyatro, basın,edebiyat, radyo, film yayınlarında sakıncalı kişileri dışlayan bir örgütlenme yürüyordu. Basın tam,anlamında uşaklaşmış, köpekçe bir yayın sürecine girmişti.1934 yılında basının aşırı dalkavukluğu öylesine bunalım yarattı ki Dr. Goebbels yakınmaya başladı:

-Basının bugünkü tekdüzeliği hükümetin aldığı önlemler sonucu değildir, bizim isteğimiz bu değildi…

Propaganda Bakanlığı’yla Sinema Odası, bütün yabancı ve yerli filmleri denetliyorlar; tam anlamında sansürü uyguluyorlardı; bu nedenle kitap yakılması gibi film yakılmasına gerek kalmıyordu.Ancak faşizmin alabildiğine salgınlaştığı ve toplum hastalığına dönüştüğü Almanya, bu çılgınlığın faturasını tarihte hiçbir ulusun görmediği kadar ağır biçimde ödeyecek; İkinci Dünya Savaşı’nda seferber edilen 5 milyon Almandan 3.5 milyonu yaşamını yitirecekti.Sivil kesimdeki yitiklerin hesabı bilinmiyordu.

Almanya, ikiye bölünecek; bugün bile süregelen horlanma ve aşağılanma sürecini yaşayacaktı. Koca ülke tam bir yangın yerine dönüşecek, alevler bütün ülkeyi yalayacaktı.1933 yılında meydanlarda yakılan kitaplar intikam mı alıyorlardı?

Uygarlığın ürünlerini yakmak isteyenler, tarihte hep yanmışlardır.Filmleri, kitapları, resimleri, şiirleri, bilim yapıtlarını ortadan kaldırmak, yasaklamak, yok etmekle hiçbir yere varılamaz.Ortaçağda insan yakarlardı; çağımızda insan yakmasalar bile sanat ve fikir ürünlerini yakmak hastalığı ne yazık ki sürüyor.

This entry was posted in DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *