İmralı tutanaklarındaki şifreler

İmralı tutanaklarındaki şifreler

Doğu Perinçek

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 23 Şubat 2013 günü, İmralı Cezaevi’nde BDP Heyeti ile görüşmesinin tutanakları, yaşanan sürecin şifrelerini açığa vurdu.

AKP’nin sonu göründü

AKP, tıpkı ANAP gibi intihara gitmektedir. Bu süreç, Tayyip Erdoğan’ın partisiyle birlikte deliğe süpürülmesiyle sonuçlanacaktır.

– PKK ile açık ittifak,

– PKK desteğiyle başkanlık rejimi getirmek,

– PKK desteğiyle başkan olmak,

– PKK’yı İran, Irak ve Suriye’nin üzerine sürmek,

– Orta vadede Türkiye-Kürdistan federasyonu kurmaya kalkışmak.

türünde işaretler, AKP örgütünü halk karşısında zora sokmuştur.

Ortaya saçılan bu program ve siyasetleri AKP örgütlerinin ve seçmeninin elbette bir diyeceği olacaktır.

Tayyip Erdoğan’ın başka seçeneği yok

Peki Tayyip Erdoğan, niçin Baldıran zehrini içiyor?

Bu sorunun tek bir cevabı vardır: ABD dayatıyor!

Tayyip Erdoğan, şu anda, deliğe süpürülme yetkisini ABD’ye vermenin sonuçlarını yaşamaktadır. Başka bir çaresi yoktur.

Ve cahil insanların sıkıştıkları durumlardaki ruh hali, “ya herro ya merro” seçenekleriyle özetlenir.

Bu görüşmede ABD’nin ağır gölgesini göremezseniz, hiçbir şeyi göremezsiniz.

Apo, Hakan Fidan’ın yakın koruması olmuş

Tutanaklar, Abdullah Öcalan’ın Hakan Fidan’ın denetimine girdiğini sergiliyor.

İmralı süreci, bu köşede daha önce sık sık belirtildiği gibi, Öcalan’ın MİT Müsteşarı’na başvurusuyla başlamıştır.

Bir parti lideri olan Öcalan, muhatap olarak MİT Müsteşarını belirleyerek, aslında kendi konumunu da tanımlamış oluyor.

Bu olgu, süreci anlamak açısından çok önemlidir.

Öcalan, önce Cezaevi Müdürüne “Hakan Fidan Beyi yalnız bırakmamak gerekir” diyor.

Açıkçası süreci MİT Müsteşarına yaranarak başlatabileceğini düşünüyor.

Apo’nun Suriye Muhaberatı ile ilişkisinde ve daha sonra kendi deyişiyle “Gladyo kontrolünde” elde ettiği deneyimlere güvendiği görülüyor.

O tecrübelerden öğrenmiş olmalı, MİT Müsteşarlığı’na yönelik “sözlü, yazılı iletişime geçtiğini” söylüyor.

Sonuç alıyor ve beş ay önce, yani 2012 yılı Eylül ayında “kanal açılıyor.”

“Kanalın açılması” deyimi dikkatleri çekmiş olmalı.

BDP heyetindekiler, Apo’ya Tayyip Erdoğan’a yazdığı mektubu soramıyorlar.

Ama o mektup, Tayyip Erdoğan’ın kozu olarak yakında sızdırılır ve herkes Hakan Fidan-Abdullah Öcalan ilişkisinin niteliğini öğrenir.

Abdullah Öcalan’ın Hakan Fidan konusundaki duyarlılıkları, çok ileri bir bağlılığın izlerini yansıtıyor.

O kadar ki, Apo, Fethullahçılarla çatışmasında Hakan Fidan’ın yakın koruması konumundadır:

“Vazgeçilemeyen” bağlantılar var

Öcalan’ın bu süreçten “vazgeçmeyeceği” yönündeki kararlılık beyanı, kuşkusuz Tayyip Erdoğan’a yazdığı mektupla belgelediği bağlantısının kaçınılmaz sonucudur.

Hakan Fidan’ın da ondan “vazgeçmeyeceği” garantilidir.

Bu karşılıklı vazgeçilmezliğin, Kandil’de yarattığı rahatsızlık görüşmenin merkezindeki konudur.

Öcalan, Kandil’e “kızdığını” açıkça belirtiyor.

Ve PKK’yı, bu sürece uyum göstermezse, “Beni yok bilin” diyerek, tehdit ediyor.

Kendisini ortaya koymuştur, tıpkı Tayyip Erdoğan gibi.

Tayyip Erdoğan’ın vazgeçemediği görev ise BOP Eşbaşkanlığıdır.

Apo’nun MİT Müsteşarına “sözlü ve yazılı” başvurularla başlayan konumunu, “AKP’yi biz iktidar yaptık, onları 10 yıldır ayakta tutan benim” gibi söylemlerle telafi etmesi insanidir, ama aynı zamanda PKK’yı ikna çabasının da eseridir.

Kısacası teslim durumunda olmadığını anlatma gayreti içindedir.

Osmanlı Ortaçağında ve Abdülhamit’te birleşiyorlar

Bu tutanakların yayımlanmasıyla ABD güdümündeki AKP-PKK ittifakı resmen ilan edilmiş oldu.

İttifakın programını Öcalan’dan öğrenmiş bulunuyoruz:

– Osmanlı’nın ve özellikle Abdülhamit’in Kürtleri kucaklama siyaseti.

– Kafkaslar ve Balkanlardan gelenler ve Yahudi komplosu söylemleriyle desteklenen Kemalist Devrim ve Türk milliyetçiliği düşmanlığı.

– Türk milletine karşı kutsal ittifak.

– İran, Suriye ve Irak’a karşı birlikte cephe tutmak.

CHP’ye acil ihtiyaç

AKP-PKK ittifakının başarıya ulaşması için ABD desteği yetmiyor.

Çünkü karşıda hem Türk milleti var, hem de bölge ülkeleri.

Bu nedenle AKP-CHP ittifakının yandaşları dahi, “CHP’siz barış hayal” diyorlar.

Dikkat edilirse, Atlantik emperyalistleri ve işbirlikçi TÜSİAD sermayesi, CHP’yi İmralı sürecine katmayı belirleyici görüyorlar.

Zaten CHP Genel Başkanı, İmralı sürecine bağlanmıştır. O da vazgeçemiyor.

Ancak göreceksiniz İşçi Partisi’nin kararlılığı, CHP üzerine yapılan planları bozacaktır.

Bu açıdan Kılıçdaroğlu da Tayyip Erdoğan gibi çıkmazdadır.

Irak ve Suriye’deki barışa bakın ne olacağını görürsünüz!

İmralı tezgâhı, bir barış süreci değil, kanlı bir senaryodur.

ABD’nin Irak ve Suriye’ye getirdiği “barış ve demokrasiye” göz atarsanız, İmralı sürecinin Türkiye’ye vaat ettiği manzarayı görürsünüz.

Türkiye halkı, bu karanlık tertibi bozguna uğratacaktır.

Aydınlık, 02 Mart 2013

This entry was posted in EMPERYALİZM, PKK TERÖRÜ, Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *