TEK SULTAN ERDOĞAN

Cumhuriyet 02.12.2012

New York Times gazetesi:

‘Tek sultan’ Erdoğan

New York Times gazetesinde Dan Bilefsky imzasıyla yayımlanan haberde,“Muhteşem Yüzyıl”ın Türkiye’de çok geniş bir hayran kitlesi olduğu belirtildi. Haberde, “Türkiye’nin muhafazakâr başbakanı Erdoğan’ın ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi hakkında yasal işlem yapılmasını istediği” vurgulandı.

Tek sultan’ Erdoğan

Dan Bilefsky imzasıyla yayımlanan haberde, “Sex and the City” dizisine de benzetilen “Muhteşem Yüzyıl”ın Türkiye’de çok geniş bir hayran kitlesi olduğu ama dizinin hayranı olmayan tek bir kişi varsa onun da Başbakan Erdoğan olduğu belirtildi.

Erdoğan’ın bu tutumunun kültür ve politika alanlarındaki muhalifler tarafından eleştirildiğinin belirtildiği haberde, ana muhalefet partisi CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce’nin, Başbakan Erdoğan’ı “sultan” gibi davranmakla suçladığı, dizinin popülerliğini kıskandığını ve ülkenin tek sultanı olmakta kararlı olduğunu ileri sürdüğü vurgulandı.

Başbakan Erdoğan tarihi çarpıtarak gerçekleri saklamaktadır ;

“Başbakan, “ecdadımızın” beş asır önce yaptıklarını övmenin ve yüceltmenin bir yolu olarak, onların savaş meydanlarında geçirdikleri süreyi daha uzun göstermek istiyor. Bu yüzden de Kanuni için, “Onun ömrünün 30 yılı at sırtında geçti” diyor.

Bu doğru değildir. Seferde kalınan süreyi at sırtında geçen süre olarak kabul edersek, Kanuni’nin batıya ve doğuya yaptığı 13 seferin toplam süresi 160 ay tutmaktadır. (13 yıl 4 ay).

Dolayısıyla iktidarda kaldığı süre 46 yıl olduğuna göre Kanuni, iktidarının 32 yıl 8 ay süren bölümünü sarayda geçirmiştir. Yani 30 yıl, at sırtında geçen değil, yaklaşık olarak sarayda geçen süredir.

Halit Ergenç ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinden bir sahnede…

Cumhuriyet 02.12.2012

Muhteşem Yüzyıl tartışması

Hangi Osmanlı?

Sarayda geçen süre mi fazlaydı, “at sırtında geçen süre” mi? Sarayda geçen süre kısa olsaydı ne fark ederdi ki. Entrikalar için gerekli zaman bulunmayacak mıydı? Kanuni, oğlu şehzade Mustafa’yı dilsiz cellatlara boğdurttuğunda “at sırtındaydı”; Doğu seferi için Konya’da bulunuyordu. Peki Başbakan “Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz” sözleriyle ne demek istiyor? Biz şimdi niye gidelim, hem nasıl gidebiliriz ki?

‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi tartışmalarının hatırlattığı bir gerçek:

Hangi Osmanlı

Başbakan Erdoğan, 25 Kasım 2012 günü, Kütahya’da Zafer Havalimanı’nın açılışı töreninde yaptığı konuşmada, diğer şeylerin yanı sıra şunları söyledi:

“Bizim görevimiz nedir, bunu çok iyi biliriz. Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz, her yerle biz de ilgileniriz ama bunlar televizyon ekranındaki ecdadımızı zannediyorum o ‘Muhteşem Yüzyıl’ belgeselindeki gibi tanıyor. Bizim öyle bir ecdadımız yok. Biz öyle bir Kanuni tanımadık. Biz öyle bir Sultan Süleyman tanımadık. Onun ömrünün 30 yılı at sırtında geçti. Sarayda o gördüğünüz dizilerdeki gibi geçmedi. Bunu çok iyi bilmeniz, anlamamız lazım.”

Başbakan’ın bu sözleri medyada geniş yer buldu ve çok çeşitli yorumlara yol açtı. Fakat bütün yorumlar, Başbakan’ın Muhteşem Yüzyıl dizisiyle ilgili yasaklayıcı tutumu üzerinde yoğunlaştı. Bu yöndeki eleştiriler doğal ve önemlidir elbette. Ancak Başbakan’ın sözlerinde gözden kaçırılmış olan çok daha önemli bir konu var.

• Biz Avrupa Birliği’ne gideceğimizi sanıyorduk

Başbakan, “Bizim görevimiz nedir, bunu çok iyi biliriz. Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz, her yerle biz de ilgileniriz…” demektedir.

Bu sözler üzerinde kimse durmuyor. Ecdadımızın beş asır önce at sırtında gittiği her yere biz şimdi niye gidelim? Hem nasıl gidebiliriz?

Başbakan bu sözleriyle ne demek istiyor? Yeni bir fetih çağını mı başlatmayı düşünüyor? Kanuni 1529’da ilk kez Viyana kapılarına dayandığında, dünya henüz din savaşları çağından çıkmış değildi. Avrupa’da bilimsel devrim başlamamıştı, tanyeri henüz yeni ağarıyordu. Güneşin dünya etrafında değil de dünyanın güneş etrafında döndüğünü bilen henüz hiç kimse yoktu dünyada. Kanuni öldüğünde ise Galileo Galilei henüz iki yaşındaydı.

Onun için Osmanlılar iyi savaşan ordularıyla Avrupa’nın içlerine kadar gidebildiler. Fakat Avrupa’da bilimsel-teknolojik devrimin ve sanayi devriminin sonuçları alınmaya başlandıktan sonra adım adım geri çekilmek zorunda kaldılar.

Osmanlılar, Lale Devri’nden imparatorluğun sonuna kadar süren 300 yıllık bir modernleşme evresinden geçti. Osmanlılar 18. yüzyıldan sonra din savaşı yapmadılar. Hatta Hıristiyan bir ülkeye karşı başka Hıristiyan ülkelerle ittifak bile yaptılar. Örneğin Kırım Savaşı’nda olan buydu.

Gerçi Kanuni döneminde de Osmanlı ordusu Şarlken’in kuvvetlerine karşı Fransızlarla birlikte savaşmıştı. Fakat orada Osmanlıların Fransızlarla ilişkisinde himaye ve egemenlik pozisyonu vardı. Oysa 19. yüzyıldaki Hıristiyan müttefikleriyle olan ilişkilerinde böyle bir durum yoktu. Başbakan “ecdadımızın” dolaştığı topraklara hangi “görevimiz” için gitmek istiyor? Dini görevlerimiz için mi, yoksa ekonomik egemenlik arzularından dolayı mı?

Biz ise Viyana’ya, Avrupa Birliği’ne üye olarak gireceğimizi sanıyorduk.

• Entrika için zaman boldu

Şimdi bir televizyon dizisinin (belgesel filmin değil) bize yansıttığı Kanuni imgesi konusuna gelelim.

Başbakan, “ecdadımızın” beş asır önce yaptıklarını övmenin ve yüceltmenin bir yolu olarak, onların savaş meydanlarında geçirdikleri süreyi daha uzun göstermek istiyor. Bu yüzden de Kanuni için, “Onun ömrünün 30 yılı at sırtında geçti” diyor.

Bu doğru değildir. Seferde kalınan süreyi at sırtında geçen süre olarak kabul edersek, Kanuni’nin batıya ve doğuya yaptığı 13 seferin toplam süresi 160 ay tutmaktadır. (13 yıl 4 ay).

Dolayısıyla iktidarda kaldığı süre 46 yıl olduğuna göre Kanuni, iktidarının 32 yıl 8 ay süren bölümünü sarayda geçirmiştir. Yani 30 yıl, at sırtında geçen değil, yaklaşık olarak sarayda geçen süredir.

Ayrıca sarayda geçen süre kısa olsaydı ne fark ederdi? Entrikalar için gerekli zaman bulunamayacak mıydı? Kanuni’nin sarayda geçirdiği süre, bütün padişahlardan sadece IV. Mehmet’in iktidar süresinden kısadır. (O da 6 yaşında iktidara geldiği için iktidar süresi daha uzun olabilmiştir.) Ayrıca “at sırtında” olmak, entrika yapmaya engel oluşturuyor muydu? Kanuni, oğlu Şehzade Mustafa’yı dilsiz cellatlara boğdurttuğunda “at sırtındaydı”. Doğu seferi için geçtiği Konya’da bulunuyordu.

• Oğullarını öldürten Osmanlı padişahı

Bütün Osmanlı tarihi, aynı zamanda saray entrikaları tarihidir. Kanuni, Hürrem Sultan’ın Rüstem Paşa aracılığıyla büyük oğlu Şehzade Mustafa’nın iktidar peşinde olduğunu ihbar ve ikna etmesi yüzünden 1553’te Şehzade Mustafa’yı boğdurttu. Kanuni, Osmanlı tarihinde iki oğlunu birden öldürten tek padişahtır. Hürrem Sultan’dan olan diğer oğlu Beyazıt’ı da oğullarıyla birlikte İran’da boğdurttu. En küçük oğlu Cihangir’in ise hastalıktan mı, yoksa bir suikast sonucu mu öldüğü belli değildir. Kanuni ayrıca 1522’de Rodos’un alınmasından sonra, orada yaşayan Cem Sultan’ın oğlu Murat’ı ve onun oğullarını da boğdurttu.

Veziriazam İbrahim Paşa, Kanuni’nin kız kardeşi Hatice Sultan ile evlenmişti. Sultanın eniştesi olması nedeniyle Damat İbrahim Paşa olarak da anılan İbrahim Paşa da saray entrikalarının kurbanı olmuştu. Hürrem Sultan, kendi çocuğu olan Şehzade Beyazıt’ın hükümdar olmasını istiyordu. Oysa Sultan Süleyman’ın en büyük çocuğu Şehzade Mustafa’ydı ve İbrahim Paşa da onun hükümdarlığına taraftardı. Dolayısıyla İbrahim Paşa, bu tutumuyla Hürrem Sultan’ın hedefinin önünde bir engel oluşturuyordu. İbrahim Paşa 1536 yılında bir gece yarısı uykusundayken boğdurularak öldürüldü. İbrahim Paşa’nın katledilmesinin nedeni tam olarak bilinmemektedir. (Kanuni Süleyman 1537’de Korfu seferinden geri dönüp Serez’e geldiği sırada, Anadolu ve Rumeli kazaskerleri Muhiddin ve Kadri efendileri yanına alıp beraberce konuşarak giderlerken, bu konuşmalar sırasında kazaskerler Sultan’a Damat İbrahim Paşa’nın katledilmesinin nedenini sormuşlar, fakat onların bu sorusundan rahatsız olan padişah, her iki kazaskeri de görevlerinden azletmişti.)

Bunlar, Sultan Süleyman’ın da içinde bulunduğu saray olaylarından sadece bazılarıdır. Bu tür olayların olması da, demokrasinin ve yasa egemenliğinin hiçbir şekilde söz konusu olmadığı tek kişi egemenliğindeki bir yönetim sisteminde gerçekte kaçınılmazdır. Biz burada Kanuni’nin yönetimini ve yaşamını irdelerken önyargılarla hareket edemeyiz. Nesnel davranarak gerçekleri saptamak zorundayız.

Başbakan ise tarihi geçmişimizi oluşturan Osmanlılar konusunda nesnel davranmamakta ve kendi dünya görüşüne uygun bulduğu Osmanlı’yı övmekte ve özlemektedir. Fakat onun yücelttiği Osmanlı, modernleşmek için 300 yıl uğraşmış Osmanlı da değil, onun da gerisindeki klasik çağ Osmanlı’sıdır.

This entry was posted in Politika ve Gundem, Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *