MUSTAFA KEMAL’İ “ATATÜRK” YAPAN GERÇEK “ULUSAL EGEMENLİK” ANLAYIŞI!

MUSTAFA KEMAL’İ “ATATÜRK” YAPAN
GERÇEK “ULUSAL EGEMENLİK” ANLAYIŞI!
( Seçkiyi yapan ve özleştiren: Özer Ozankaya)
 
 
Ölümsüzlüğe yücelişinin 72. yıldönümünde, Mustafa Kemal’i  Atatürk kılan büyük düşüncesinin temel ögesi olan Ulusal Egemenlik kavramını, demokrasi kuramına katkı oluşturan özüyle, kendi sözleriyle analım:
 
Düşman devetler Osmanlı Devleti’ne maddi ve manevi olarak saldırmış bulunuyorlar. Padişah ve halife olacak kişi, kendi yaşamını ve rahatını kurtarabilecek çareden başka birşey düşünmüyor. Ordu, adı var, kendi yok  durumda.
 
Bu durum karşısında bir tek karar vardı: ULUS EGEMENLİĞİNE DAYALI, TAM BAĞIMSIZ  yeni bir TÜRK DEVLETİ kurmak.
 
Temel ilke, türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. NE DENLİ ZENGİN VE GÖNENMİŞ OLURSA OLSUN, BAĞIMSIZLIKTAN YOKSUN BİR ULUS, UYGAR İNSANLIK KARŞISINDA UŞAK OLMAKTAN DAHA YÜKSEK BİR İŞLEM GÖRMEĞE LAYIK OLAMAZ.
 
YABANCI BİR DEVLETİN KORUYUCULUĞUNU     İSTEMEK, İNSANLIK NİTELİKLERİNDEN YOKSUNLUĞU, GÜÇSÜZLÜK VE BECERİKSİZLİĞİ AÇIĞA VURMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.
 
Oysa türkün onuru, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa, yok olsun daha iyidir!
 
Öyleyse ya bağımsızlık, ya ölüm!
 
İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır.
 
… Osmanlı soyunu ve saltanatını sürdürmeğe çalışmak, kuşkusuz türk ulusuna karşı en büyük kötülüğü yapmak demekti. Çünkü ulus her türlü özveriye başvurarak bağımsızlığını sağlasa da, padişahlık sürüp giderse, bu bağımsızlığın güvencede olduğu düşünülemezdi.
 
Görülüyor ki verdiğim kararın uygulanmasını sağlamak için, ulusun henüz hazır olmadığı sorunlara değinmek gerekiyordu..
 
Osmanlı hükümetine,  osmanlı Padişahına ve müslümanların halifesine başkaldırmak ve bütün ulus ve orduyu ayaklandırmak gerekiyordu.
 
Türk ata yurduna ve Türkün bağımsızlığına saldıranlar kimler olursa olsun, onlara bütün ulusça silahla karşı çıkmak ve savaşmak gerekiyordu.
 
… Ortaya çıkan ulusal savaşın tek amacı yurdu dış saldırıdan kurtarmak olduğu halde, bu savaşın başarıya yaklaştıkça ULUSAL İRADEYE DAYALI YÖNETİMİN BÜTÜN GEREKLERİNİ   GERÇEKLEŞTİRMESİ, TARİHİN DOĞAL VE KAÇINILMAZ AKIŞI İDİ. Bu tarihsel akışı geleneksel alışkanlığı ile ilk sezinleyen hükümdar hanedanı, ilk andan başlayarak ulusal savaşın amansız düşmanı oldu.  (SÖYLEV’den)
 
· Dikkate değer ki ulus, yurdun   işgali  ve      varlığına vurulan bu korkunç darbe karşısında herhangi bir üzüntü ve yakınma  ortaya koymuş değildi. Bu durum  ulus adına olumlu olarak yorumlanamazdı. Onu uyarıp harekete geçirmek gerekiyordu. Bu amaçla 28 mayıs 1919 günü valilere, mutasarrıflıklara ve ordu komutanlıklarına  şu genelgeyi gönderdim:
 
“İzmir’e ve daha sonra ne yazık ki Manisa ve aydın’a düşmanın girişi, gelmekte olan tehlikeyi daha açık bir biçimde ortaya koymuştur. Ülke bütünlüğümüzün korunması için ulusal tepkilerin daha canlı olarak gösterilmesi ve sürdürülmesi gerekir. Bütün ulus  kan ağlamaktadır.   Katlanması   olanaksız   bu olayların hemen önlenmesini beklediğimizi belirtmek Üzere, köylere varıncaya dek her yanda  büyük ve coşkun toplantılarla gösterilerde bulunulması, bütün büyük devletlerin temsilcileriyle babıali’ye etkili telgraflar çekilmesi çok gereklidir.”
 
Verdiğim bu yönerge üzerine her yerde gösteriler yapılmağa başlandı.” (SÖYLEV’den)
 
·  “Arkadaşlarım, ben kesinlikle Temsil Kurulunda yer alma­lıyım. Kongre bugüne değin birçok önemli kararlar almış­tır. Gerek bu kararların uygulanmasını, gerek ulusal ya­şamımzı ilgilendirecek önemli işlerin ve etkinliklerin dü­zenlenmesini şunun, bunun anlayışına ve rastlantılara bırakamayız. … Ülkenin genel siyasetini saptamak, ordunun du­rumunu iyileştirmek, yurdun kurtuluşunu sağlayacak önlemleri düzenlemek gibi büyük işlerle uğraşacak bir kurulu, KUŞKU YOK Kİ NE BİR AŞİRET BAŞKANININ, NE BİR ŞEY­HİN, NE DE ŞUNUN BUNUN ELİNE BIRAKAMAYIZ. Ülke ve ulus işlerinde köklü önlemler alabilmek ve bunun için de açık olmak gerekir.”
 
 
● “TBMM Yüksek Başkanlığına,
 
Meclisin saygıdeğer üyelerinin genel olarak beliren istek ve dilekleri üzerine Başkomutanlığı kabul ediyorum. Bu görevi, kendi üzerime almaktan doğacak yararların en büyük hızla elde edilebilmesi, ordunun maddi ve manevi gücünün en kısa zamanda arttırılıp pekiştirilmesi ve yö­netimin bir kat daha sağlamlaştırılması için, TBMM’nin yetkilerini eylemli olarak kullanmak koşuluyla kabul edi­yorum. YAŞAMIM BOYUNCA ULUSAL EGEMENLİĞİN EN SADIK BIR HİZMETKÂRI OLDUĞUMU ULUSA BİR KEZ DAHA GÖSTERMEK İÇİN, BU YETKİNİN ÜÇ AY GİBİ KISA BİR SÜREYLE SINIRLANDIRILMASINI AYRICA İSTERİM.”
 
“Savaş demek, iki ulusun bütün varlıklarıyla, bütün maddi ve manevi güçleriyle karşılaşıp birbiriyle vuruş­ması demektir. BUNUN İÇİN BÜTÜN TÜRK ULUSUNU DÜŞÜNCE­SİYLE, DUYGUSUYLA VE EYLEMLİ BİR BİÇİMDE CEPHEDEKI ORDU KADAR SAVAŞLA İLGİLENDİRMELİYDİM. YALNIZ DÜŞMAN KARŞI­SINDA OLANLAR DEĞİL, KÖYÜNDE, EVİNDE, TARLASINDA BULUNAN HERKES, SİLAHLA VURUŞAN SAVAŞÇI GİBİ KENDİNİ GÖREVLİ BİLE­CEK, BÜTÜN VARLIĞINI SAVAŞA VERECEKTİ. Bütün maddi ve manevi varlığını yurt savunmasına vermekte gevşek ve ağır davranan uluslar, savaşı ve çarpışmayı gerçekten göze almış ve başarabileceklerine inanmış sayılamazlar. Oysa bağımsızlık savaşlarının tek başarı koşulu en çok bu noktada yatar.” (SÖYLEV’den)
 
 
● “ULUSUN GELECEĞİNİ DOĞRUDAN DOĞRUYA ÜZERİNE ALARAK umutsuzluk yerine umut, dağınıklık yerine düzen, du­raksama yerine kararlılık ve inanç koyan ve yokluktan koskoca bir varlık çıkaran Meclisimizin özverili ve kah­raman ordularının başında, bir asker bağlılığı ve uysallı­ğıyla buyruklarınızı yerine getirmiş olduğumdan dolayı, bir insan yüreğinin pek seyrek duyabileceği memnunluk içindeyim. Yüreğim bu sevinçle dolu olarak, pek değerli ve saygıdeğer arkadaşlarımı, bütün dünyaya karşı temsil ettikleri ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK DÜŞÜNCESİNİN ZAFERİn­den dolayı kutluyorum. Bu Anadolu zaferi, tarihte bir ulus tarafından tam olarak benimsenen bir düşüncenin ne denli büyük ve dinç bir güç olduğunun en güzel örneği olarak kalacaktır.”  (SÖYLEV’den)
 
 
●  “EGEMENLİĞİ ATADAN OĞULA GEÇİRMEK GİBİ SAKAT BİR YÖNTEM YÜZÜNDEN, büyük bir makam, gösterişli bir san elde ede­bilmiş bir alçağın, onuru çok yüksek soylu bir ulusu nasıl utanacak bir duruma düşürebileceği görülmüştür. Gerçekten, Vahdettin gibi özgürlüğünü ve yaşamını kendi ulusu içinde tehlikede görebilecek ölçüde bayağı bir yaratığın, BİR DAKİKA BİLE OLSA, BİR ULUSUN BAŞINDA BU­LUNDUĞUNU DÜŞÜNMEK NE KADAR ÜZÜNTÜ VERİCİDİR!” (SÖYLEV’den)
 
●  Annemin mezarı başında ve Tanrı’nın önünde and içerim ki, ulusun bunca kan dökerek elde ettiği ulusal egemenli­ğin korunması ve savunulması için, gerekirse annemin yanına gitmekte hiçbir zaman duraksama göstermeyece­ğim! ULUSAL EGEMENLİK UĞRUNA CANIMI VERMEK, BENİM İÇİN VİCDAN VE NAMUS BORCU OLSUN! (SÖYLEV ve DEMEÇLER, C. II, s. 74’den)
 
● “Daha kurtulmuş değiliz. Atılan adımlar, bundan sonra atılacak adımların başlangıcıdır! Bu adımları doğru ve ye­rinde atabilmemiz için, KENDİ GELECEĞİMİZE KENDİMİZ SA­HİP OLMALIYIZ!
 
●   “Türk ulusunun burada elde ettiği zafer kadar kesin so­nuç veren ve .. yalnız bizim tarihimize değil, dünya tari­hine yeni bir akış vermekte kesin etkide bulunan bir meydan savaşı anımsamıyorum.
 
“Efendiler, BU PEK BÜYÜK ZAFERİN TÜRLÜ ETKENLERİNİN ÜS­TÜNDE, EN ÖNEMLİSİ VE YÜCESİ, TÜRK ULUSUNUN KISITSIZ VE KOŞULSUZ OLARAK EGEMENLİĞİNİ ELİNE ALMIŞ OLMASIDIR… Ulusumuzun uzun yüzyıllardanberi hanlar, hakanlar, sul­tanlar, halifeler elinde, onların baskı ve ezinci altında ne denli ezildiğini, onların açgözlülüklerini doyurma yolunda ne büyük yıkım ve yitiklere uğradığını düşünürsek, ulu­sumuzun egemenliğini eline alması olayının tüm ululuğu ve önemi gözlerimizin önünde belirir…
 
“Saraylarının içinde Türk’ten başka ögelere dayanarak, düşmanla birleşerek Anadolu’nun, Türklüğün aleyhinde yürüyen çürümüş gölge adamların Türk yurdundan ko­ğulması, düşmanların denize dökülmesinden daha kurta­rıcı bir devrimdir.
 
“Efendiler, artık yurt bayındırlık istiyor, zenginlik ve gö­nenç istiyor. Bilim ve beceri, yüksek uygarlık, özgür dü­şünce ve özgür düşünüş istiyor… Dünyada her ulusun varlığı, değeri, özgürlük ve bağımsızlık hakkı, sahip ol­duğu ve yapacağı uygarlık yapıtlarıyla orantılıdır.
 
Uygarlık yapıtları ortaya koyma yeteneğinden yoksun olan topluluklar, özgürlük ve bağımsızlıklarından yoksun kılınmağa yazgılıdırlar. Uygarlık yolunda yürümek ve ba­şarılı olmak yaşamın koşuludur. (30 Ağustos 1924, DUMLUPINAR Konuşması)
 
●   Her türlü yükselmeğe ve yetkinleşmeğe yetenekli olan ulusumuzun toplumsal ve düşünsel devrim atılımlarını kısaltmak isteyen engeller kesinlikle ortadan kaldırılma­lıdır.” (SÖYLEV ve DEMEÇLER, C. II, s. 179 vd’dan)
 
●  “..bayağı ve alçakça aldatmalarla hükümdarlık yapan hali­feler ve onlara dini araç yapacak ölçüde alçalan yalandan ve inançsız bilginler, tarihte her zaman rezil olmuşlar, rezil edilmişler ve hep cezalarını görmüşlerdir. Dini kendi tutkularına araç yapan hükümdarlar ve onlara yol göste­ren hoca sanlı hainler hep bu sona düşmüşlerdir. .. Artık bu ulusun ne öyle hükümdarlar, ne öyle bilginler görmeğe katlanma gücü ve olanağı yoktur… EĞER ONLARA KARŞI BE­NİM KİŞİSEL TUTUMUMU ÖĞRENMEK İSTERSENİZ, DERİM Kİ, BEN BİR KİŞİ OLARAK ONLARIN DÜŞMANIYIM; ONLARIN OLUMSUZ YÖNDE ATACAKLARI BİR ADIM, YALNIZ BENİM KİŞİSEL İNANCIMA DEĞİL, O ADIM BENİM ULUSUMUN YAŞAMIYLA İLGİLİ, O ADIM ULUSUMUN YAŞAMINA KARŞI BIR KASIT, O ADIM ULUSUMUN YÜ­REĞİNE GÖNDERİLMİŞ ZEHİRLİ BİR HANÇERDİR. Benim ve be­nimle aynı düşüncedeki arkadaşlarımın yapacağı şey, ke­sinlikle ve kesinlikle o adımı atanı tepelemektir.
 
Kuşku yok ki arkadaşlar, ulus bir çok özveri, bir çok kan karşılığında en sonunda elde ettiği yaşam ilkesine kim­seyi saldırtmayacaktır. Bugünkü hükümetin, Meclisin, yasaların, Anayasanın niteliği ve varlık nedenleri hep bundan ibarettir.
 
SİZLERE BUNUN DA ÜSTÜNDE BİR SÖZ SÖYLEYEYİM: BİR VARSA­YIM OLARAK, BUNU SAĞLAYACAK MECLİS OLMASA, ÖYLE OLUMSUZ ADIM ATANLAR KARŞISINDA HERKES ÇEKİLSE VE BEN KENDİ BA­ŞIMA YALNIZ KALSAM, YİNE TEPELER, YİNE ÖLDÜRÜRÜM!” (SÖYLEV ve DEMEÇLER, C. II, s. 144-146’dan)
 
 
“… Fakat bütün iyi niyetle  gösterilen bütün kararlılığa, direnç ve  dayanma gücüne,  gösterilen bütün birlik ve bağlılığa karşın yine en güzel, en yerinde, en doğru düşünüş ve    ülküleri bozmaya çalışacak insanlara rastlanacaktır. ÖYLELERINE KARŞI ULUS BİREYLERI ÇOK ŞİDDETLİ KARŞILIKTA BULUNMALIDIR. HEPİMİZ İÇİN ÖYLELERİNE KARŞI YOKEDİCİ, BİRLİK İÇİNDE   BİR KİTLE OLARAK BELİRMEMİZ, EN ZORUNLU BIR VİCDAN GEREĞİDİR. ÇÜNKÜ BU KONUDA BOZGUNCULUK YAPACAK INSANLARA HOŞGÖRÜ  GÖSTERMEK, YÜCE-GÖNÜLLÜLÜK GÖSTERMEK, GÖRGÜ BELİRTİSİ DEĞİL, BELKİ BIR ULUSUN  MUTLULUĞUNA, , ONURUNA, NAMUSUNA GÖZ DİKMİŞ İNSANLARA HOŞGÖRÜ GÖSTERMEKTİR Kİ,  HİÇBİR VAKİT, HİÇBİR BİREY BUNA MÜSAADE EDEMEZ. HİÇ KİMSE BUNA MÜSAADE ETMEK HAKKINA MALİK DEĞİLDİR. VE SİZ DE OLMAMALISINIZ.” (20.3.1923, Konya Türk Ocağı)
This entry was posted in ATATURK, Tarih and tagged . Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *