FETÖ KUMPASI DEVAM EDİYOR * 28 Şubat Darbe Değildir Yargı Hukuki Değil Siyasi Bir Karar Vermiştir! * Aralarında emekli orgeneraller Çetin Doğan ve Çevik Bir’in bulunduğu 13 isim cezaevine gönderildi

28 Şubat Darbe Değildir Yargı Hukuki
Değil Siyasi Bir Karar Vermiştir!…

Güner Yiğitbaşı – 20/08/2021


Zamanın Cumhurbaşkanı rahmetli Süleyman DEMİREL başkanlığında 28 Şubat 1997 de toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) 8 saat gibi uzunca bir zaman süren toplantısında alınan ve rahmetli ERBAKAN’ın  başkanlığındaki zamanın hükümetine tavsiye edilen 18 .  maddelik kararlardan hareketle, FETÖ’cü oldukları 15 . Temmuz gerçek FETÖ darbe girişimi sonunda anlaşılan savcılar tarafından, yıllar sonra açılan 18 Şubat darbe girişimi davası,  mahkumiyetle sonuçlanmış ve Milli Güvenlik Kurulunun 28 Şubat toplantısında,  anayasaya göre üye olarak yer alan ve alınan kararlara imza atan, şu anda emekli ve ileri yaşlardaki,  kurulun askeri kanadına mensup orgeneral rütbesindeki en üst düzey generalleri, mahkumiyet kararlarının 24 yıl aradan sonra Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmesi üzerine, birer birer yakalanarak cezaevine konulmaya başlanmıştır.

Mesleki ömrü, sıkıyönetim ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinde, bu tür davalarda  hakim ve savcılık yaparak geçen 52 yıllık bir hukukçu olarak, 28 Şubat eyleminin; eski ve yeni ceza kanunlarımıza göre;  asla ve asla bir darbe veya darbe girişimi olmadığını, bu mahkumiyet kararının; darbe paranoyası yaşayan, kendilerinin ülke yönetiminde gösterdikleri beceriksizliklerini örtmek isteyen, özeleştiri yapmaktan aciz,  basiretsiz, koltuğa zamkla yapışan ve koltuktan asla kalkmak istemeyen siyasilerin; bağımlı yargıyı alet ederek, laik ve demokratik T . C . Devletini kuran ATATÜRK’e ve onun eseri, onun da içinden çıktığı Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik düşmanlık ve kinden kaynaklı bir öç alma ve intikam operasyonu olduğunu, en baştan belirtmek istiyoruz .

Milli Güvenlik Kurulu (MGK) anayasal bir kurul olup, ülkenin iç ve dış güvenliğine,  selametine, meşru rejimine yönelik içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere dikkat çekilerek alınması ve hükümete tavsiye edilmesi gereken kararların alındığı ve tartışıldığı bir kurul olup, darbe girişiminde bulundukları iddiasıyla yargılanarak mahkum olan onlarca emekli general de,  bu kurulun anayasal üyeleridir .

Mahkum olan kurul üyesi generallerin;  bu toplantıda, kurula başkanlık eden zamanın Cumhurbaşkanı rahmetli DEMİREL ile zamanın Başbakanı rahmetli ERBAKAN’a ve kurulun diğer sivil üyelerine,  emirlerindeki silahlı kuvvetleri cebir,  şiddet ve baskı unsuru olarak kullanarak ve darbe ima ederek, bu kararları zorla dikte ettirip imzalamaları için cebir ve şiddet uyguladıklarına dair,  en küçük bir kanıt, beyan ve iddia mevcut değildir .

Türk Ceza Yasalarımızda (eskisinde ve yenisinde) mevcut olan ve genel anlamda darbe ve darbeye teşebbüs olarak nitelendirilen; Anayasayı ihlal, yasama organına ve hükümete karşı suçlar olarak nitelendirilen Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar’ın tümünün ortak özelliği ve suçun oluşması için gerekli olan en önemli unsur; hedefe ulaşmak için,  cebir ve şiddet kullanılmış olmasıdır .

28 Şubat 1997 de toplanan MGK da alınan 18 maddelik kararların altına,  Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil,  tüm kurul üyeleri,  hür iradeleriyle imzalarını atmışlar ve daha sonraki günlerde de,  kurulun asker kanadına mensup üyelerin cebir ve şiddetine maruz kaldıklarına, kararları cebir ve şiddet altında imzalamak zorunda kaldıklarına dair,  bir itiraz ve şikayette bulunmamışlardır .

Dönemin Başbakan’ı rahmetli ERBAKAN, hükümetine tavsiye edilen MGK kararlarının uygulanması için, bakanlıklara yazılar göndermiş ve dört ay sonra 18 Haziran 1997 tarihinde kendi isteğiyle  başbakanlıktan istifa etmiştir . İstifası da askerlerin cebir ve şiddetine dayalı değildir, ÇİLLER ile yaptıkları protokol gereği,  başbakanlık nöbetini ÇİLLER’e teslim etmek amacıyla istifa etmiş olup, Cumhurbaşkanı DEMİREL, yeni hükümeti kurma görevini ÇİLLER’e vermemiş, Mesut YILMAZ’ı görevlendirmiştir . Bu itibarla,  Başbakan ERBAKAN’ın istifasının ve ÇİLLER yerine hükümeti kurma görevinin Mesut YILMAZ’a verilmesini, ERBAKAN hükümetini istifaya zorlamak, görev yapmasını cebir ve şiddet uygulayarak engellemek olarak nitelendirmek öküz altında buzağı aramaktan farksız ve hukuk dışıdır .

Şu da unutulmamalıdır ki; 28 Şubat kararlarının alınarak hükümete tavsiye edildiği  MGK’nın asker üyelerinin tüm özlük hakları, terfi, atama ve emekli edilmeleri konusundaki yetki,  kurulun sivil kanadına mensup, bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanına ait olup, asker üyeler hakkında MGK toplantısını takip eden günlerde herhangi bir yaptırım da uygulanmamıştır .

İş başındaki sivil otoritenin,  askerlerin tehditlerine, cebir ve şiddetlerine maruz kaldık deme hakları olmadığı gibi, böyle bir iddia ve şikayetleri de hiç olmamıştır .

28 Şubat MGK toplantısında alınan kararların içeriklerine bakıldığında; hepsinin laiklik ilkesinin savunulmasına, cemaat ve tarikatlarla mücadele, ATATÜRK’e saldırıların önlenmesine, Türk Silahlı Kuvvetlerine dinci kesimlerin, cemaat ve tarikatların sızmasının önlenmesine, demokratik ve laik T . C . Devletinin,  laiklik karşıtı tehlikelerden korunmasına yönelik kararlar olduğu görülmekte olup, 28 Şubatta alınan kararların ne kadar isabetli kararlar olduğu, o kararların sulandırılmadan siyasiler tarafından  harfiyen ve titizlikle uygulanması halinde, FETÖ dahil,  hiçbir cemaat ve tarikatın,  en başta Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet teşkilatı olmak üzere devleti işgal edemeyecekleri ve nihayetinde 15 Temmuz hain FETÖ darbe girişiminin olmayacağı, onlarca şehit ve gazi verilmeyeceği, meclisin bombalanmayacağı, bugün laik Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşları olarak, bizim ülkemiz de Taliban gibi mi olacak korkusuna kapılmayacaktık .

Bu açıdan bakıldığında, 28 Şubat darbe olmadığı gibi, 15 . Temmuz darbe girişimini ve benzerlerini önlemeye yönelik, bir darbe savar olarak değerlendirilmelidir .

Bu itibarla,  28 Şubat darbe girişimi davası ve çıkan ağır mahkumiyet kararları,  hukuki değil siyasidir . Anti laik kesimlerin,  laiklik ilkesini savunan ATATÜRK’ün silahlı kuvvetlerine yapılan bir karşı darbe ve intikam operasyonudur .

Emekli olmuş, yaşlarını ve başlarını almış,  bu ülkeye yıllarca hizmet etmiş üst düzey generallerin, unsurları itibariyle hukuken  oluşmayan uyduruk ve zorlama bir darbe suçlamasıyla müebbet hapis cezasına çarptırılarak hapse konulmaları,  kamu vicdanını ağır şekilde yaralamıştır .

Bazı kesimler, generalleri Cumhurbaşkanı affetsin diyorlar, biz generallerin bu teklifi kabul edeceklerini hiç zannetmiyoruz, aslında şu anda mevcut olmayan gerçek anayasal düzene seçimlerle ulaşıldıktan sonra bu generallerin yeniden yargılanarak aklanacakları veya seçimler dahi beklenmeden,  Anayasa mahkemesinin hak ihlali kararıyla bu mağduriyetlerin sonlanacağına inanıyoruz .

Burada, bir hukukçu olarak içimizde ukte kalan bu konuya, zamanında  makalede yazıp yayınlamış olduğumuz, başka bir hukuk garabesi siyasi yargı kararına değinmek istiyoruz.

Kenan EVREN ve arkadaşları tarafından 12 . Eylül . 1980 tarihinde gerçekleştirilen ve başarı ile  tamamlanarak teşebbüs aşamasında kalmayan, kendi yeni anayasasını yaparak, anayasası ve kurduğu yeni anayasal düzeni ezici bir halk çoğunluğu ile kabul edilen ve anayasası hala uygulamada olan 12 Eylül darbecilerinin; buna rağmen,   anayasayı ihlalden yargılanmaları da,  hukuken asla mümkün değildi . Ama, bizim ülkemiz korkak ve bağımlı yargı sayesinde bu hukuk dışı garabeti de gördü .

Şimdi birileri bizi darbecileri savunmakla suçlayacaklar ama gerçek bu .
Biz de demokrat ve hukukçu kimliğimizle her türlü darbeye karşıyız .

Ancak, darbeciler darbe girişimlerinde başarılı olurlar ve anayasal düzeni yok ederek yeni bir anayasal düzen kurarlarsa meşruiyetlerini kazanırlar, suçlu olmazlar,  yıktıkları eski anayasal düzenin savunucuları ve yöneticileri suçlu olurlar ve yeni yönetim tarafından yargılanırlar .

Beğenelim beğenmeyelim, destekleyelim desteklemeyelim,  hukuki gerçeklik budur .

Biz de 12 Eylül darbesine karşıydık ve anayasalarına hayır oyu verdik . Siz bakmayın yıllar sonra bugün,  12 . Eylül darbe karşıtçısı geçinen iki yüzlü sözde demokratlara .  Hepsi,  başımızdan gitmezler gerekçesiyle evet oyu verdik diye günah çıkarıyorlar .

Kenan EVREN ve arkadaşları darbeyi başarmışlar ve yeni anayasa yaparak meşruiyet ve milletten güven oyu almışlardır, şimdi mızıkçılık yaptıklarına bakmayın,  o sözde demokratların .

Sizlere soruyorum; Kenan EVREN ve arkadaşlarının darbeci oldukları gerekçesiyle haklarında  dava açan o savcılar ve karar veren mahkeme hakimleri, anayasal meşruiyetlerini ve Türk Milleti adına yargı yetkisini nereden alıyorlar?

İşte darbeci diye mahkum ettikleri, halen yürürlükte olan Kenan EVREN darbe anayasasından .

Sivil iktidarların da yok bir farkları onlardan, hala onların anayasasını tamamen yok edip kaldırabilmiş değiller, en acısısı da,  Kenan EVREN darbe anayasası diye kötüledikleri burun kıvırdıkları anayasadaki özgürlükleri dahi şu anda millete çok görüyorlar, 12 Eylül darbe anayasasını dahi çok fazla özgür buluyor olmalılar ki; milletten,  o özgürlükleri kullanmalarını dahi esirgiyorlar .

Aralarındaki fark nedir biliyor musunuz?
Birisi postallı, öbürü rugan ayakkabı giyiyor .

Ha, Kenan EVREN ve arkadaşları, yeni anayasal düzenlerini kurarak meşruiyet kazanmalarına rağmen, faşist uygulamalara imza atmışlar, halkımıza eziyet ve işkenceler uygulamışlar ve buna göz yummuşlar, yolsuzluk yapmışlar ve darbeden sonra bazı insanlık dışı suçlar işlemişlerse, ki;  işlemişlerdir,  tabi bu suçlarının hesabını vereceklerdi . Ancak,  bu suçun adı darbe, anayasal düzeni yok etme olamaz . Türk Ceza Kanunu;  darbeye teşebbüsü, darbe girişiminde bulunup da başarı gösteremeyenleri işaret etmektedir . Aynen, 15 . Temmuz da olduğu gibi . Evrensel ceza hukuku ilkesi vardır, kanunsuz suç ve ceza olamaz . Kenan EVREN bu ilke çiğnenerek yargılanmıştır .

Bu ülke; kullandığı yargı yetkisini, her türlü özlük haklarını ve meşruiyetini kendisinden aldığı anayasayı yaparak uygulamaya koyan ve hukuken meşruiyet kazanan 12 Eylül darbecilerini, hukuk adına koruyamayan, hukuki düşünemeyen, hukuki karar veremeyen savcı ve hakimler görmek istemiyor artık .

https://haberguncel.blogspot.com/2021/08/28-subat-darbe-degildir-yargi-hukuki-degil-siyasi-bir-karar-vermistir.html


T.C. BURHAN SAVAŞ

Rüzgâr eken Türk , Atatürk ve Türk Aydınlanması Düşmanları, Birgün Mutlaka , O Uyduruk Rüzgâr’ın Fırtınası’nı da yaşıyacak ve çok pişman edileceklerdir.

Kuva-yı Medya’da 28 Şubat’ı Büyük Coşku ile destekledik. 28 Şubat’a Saldırı , Atatürk’e karşı olan Azgınların , Azgınlıkları’nın Ölçeği’dir.. 28 Şubat’ın 17 Maddesi Devrim Yasaları 1998 Versiyonu’ndan başka bir şey değil.

Atatürk’ün Subayı’nı , Türk ve Aydınlanma Düşmanı Kahpeler , mezardan bile çıkarıp kinlerini kusarlar. Düşman’ın , ne kadar Şerefsiz ve Namussuz Kahpeler olduklarını asla unutmayalım.

Teoman Koman’ı da benzer kahpelikle acımadan infaz ettiler , ölümüne 5 kalmışken. Orgeneral Çetin Doğan benim semtim Bakırköylü. Bakırköy Ortaokulu , Kuleli ve Kara Harp okulu’nda hep Devre Birincisi. Dönemi’nde Bakırköy’de Lise yokmuş. Kuleli’ye tek başına gidip kaydını yaptırmış Bakırköy Ortaokulu’nu bitirince.

Şu Vaziyet’e Dikkat Ediniz ;
AKP , tüm geçmişi itibariyle ve Bugün de Taliban Türü bir İslâmi Şeriat Rejimi kurma Türk 1923 Aydınlanma Devrimi’ni ortadan kaldırma peşindedir.

1908 Gerici Ayaklanması , Yeşil Ordu , 1926 Şeyh Sait Ayaklanması , 1926 İzmir Suikastı , Nurs’lu Bediüzzeman , 1930’da Cumhuriyet Terakki , 1930 Menemen Kalkışması ile daha sonra Demokrat adı ile kurulan ve değişik adlarla sürdürülen partiler, Erbakan Partileri , kapatılmış tüm tarikatlar bugünkü iktidar AKP’nin tabanıdır.

Gerici Liderler sık , sık atılır taktik gereği , 1908’den beri. Yeniymiş gibi eski taban yeni liderle sürer. Bu liboşlaşmış solda da böyledir..

28 Şubat Komutanları’nın , neden , Taliban’ın Afganistan İslâm Emirliği ilan ettiği gün , hızla tutuklandığını anlayamadım diyen varsa , biliniz ki Anadolu Aydınlanma Kavgası Tarihi’ni de dibinden bilmiyor ve anlamamıştır..

Arkadaşlar , AKP Taliban’ın Tâ Kendisi’dir. Komutanlar’ı tutuklayarak Tâliban kankardeşlerine bir kutlama mesajı vermişlerdir. Taliban bu mesajı ânında aldı. Tayyib’le biz kankayız şu anda bile sayısız mesaj uçuruyorlar birbirlerine.

Tayyib 28 Şubat Atatürk Paşaları’nı zindana tıkarak ,

” Lan Afgan Taliban Mollaları Biz de İslâm Sünni Şeriat Emirliğiyiz , lanlar ” , diyor. 28 Şubat 3’lü Devrim Yasaları’nın Kalemi ve kararıyla Tarih’e not düşülmesi idi. Gericiler , hiçbir Askeri Olay’a 28 Şubat kadar Kin beslemez..

Emevi- Abbasi Arap Tarihi’nin Türkiye’de , Mars’ta , Ayda İnsan Uygarlığı Koloni kurarken de devam edeceğini kim tahmin ederdi ki.

Arkadaşlar , Uygarlık , Rönesans Kavgası en uygar dediğimiz Avrupa v.s devletlerde bile henüz çook alacağı yol var. Biz epey çukurun diplerindeyiz bu yıllarda , Batı’ya göre.

Çoğumuz’un Din Devrimcisi sandığı 1550’lerin Martin Luther’i bile , yola birlikte çıktığı arkadaşlarını satan Papa , Kilise ve 7 Alman Prensi ve Kralı ile , al-ver yapmış bir ” uzlaşmacı” kalleş idi. On binlerce Kilise yakan , yıkan Alman yok edildi, Protestanlığa, şimdilik kaydıyla yol verilirken. Hâlâ bu kavga sürüyor Batı’da tatlı su liberalleri ile gerçek devrimciler arasında.

Bizim çukur az biraz derin. O kadar.

T.C. BURHAN SAVAŞ


Ferruh Demirmen – 21.08.2021
<fdemirmen@sbcglobal.net>

Bu Forum’da bazı dostların, ve aşağıda eski İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ın belirttiği gibi, 28 Şubat kararları özellikle laikliğin korunmasını ile ilgiliydi. Kanımca laiklik başta olmak Atatürk ilkeleri AKP döneminde ilk büyük darbeyi, 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olarak atanması ile yedi. 2007 seçimlerinden sonra laiklik karşıtı ve orduyu yıpratma girişimleri hız kazandı; ordunun yıpratılması siyasi

islamcılık ideolojisi ile laikliği zayıfatmak için bir araç olarak kullanıldı. Geçmişe bir ışık tutar düşüncesiyle benim 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra kaleme aldığım bir yazıyı ekte gönderiyorum. Tarikatların güçlenmesi vb., o günden bu günlere gelinmesi hiç şaşırtıcı değildi. Yazıda Taliban’a atıf var. Emekli TSK mensuplarına yapılan aşağıdaki muamele de şiddetle kınanmalıdır.

F. Demirmen


Cumhuriyet, 21 Ağustos 2021

Aralarında emekli orgeneraller Çetin Doğan ve
Çevik Bir’in bulunduğu 13 isim cezaevine gönderildi

Hukukçu Ümit Kocasakal, “Ergenekon ve Balyoz döneminin hortlaklarını görüyorum” dedi. Emekli hâkim Albay Üçok, 28 Şubat davasını “FETÖ’nün kumpası” olarak niteledi.

Yargıtay’ın onamasıyla 28 Şubat davasında müebbet hapis cezası alan 14 isim için başlayan infaz süreciyle birlikte aralarında eski Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ve eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın da bulunduğu 13 isim tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Eski İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, 28 Şubat kararlarına işaret ederek “Özellikle laikliğin korunmasının önemi vurgulanıyor. Bu mu darbe teşebbüsü? Tavsiyeler dikkate alınsaydı FETÖ bu kadar güçlenmezdi. Tahrif edilmiş delile dayanmak, FETÖ yargısı döneminin mirasıdır” dedi. Emekli hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok ise davayı kumpas olarak niteleyerek “AKP üzerinden devşirilen davada, en önemli sorumluluğun Cumhurbaşkanı ve AKP iktidarına düştüğüne inanıyorum” ifadelerini kullandı.

BUCA F TİPİ’NE NAKİL

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 28 Şubat davasında, aralarında eski Genelkurmay 2. Başkanı Bir, eski Jandarma Genel Komutanı Fevzi Türkeri, eski Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak ve eski 1. Ordu Komutanı Doğan’ın da olduğu 14 sanığa verilen müebbet hapis cezasını onamıştı. Doğan, önceki gün Bodrum Adliyesi’ne giderek teslim oldu. Bir, İstanbul’a giderken Milas’ta, Cevat Temel Özkaynak, Erol Özkasnak, Fevzi Türkeri ve Yıldırım Türker Ankara’da, Hakkı Kılınç da Antalya’nın Manavgat ilçesinde gözaltına alındı ve tutuklandı. İlhan Kılıç, Ahmet Çörekçi, Aydan Erol, Kenan Deniz ise dün İstanbul’da gözaltına alındı, ardından tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderildi. Çetin Saner ve İdris Koralp ise İstanbul’da teslim oldu. Muğla Cezaevi’ne gönderilen Doğan ve Bir’in, Muğla Cezaevi’ne götürüldükten kısa süre sonra, gece yarısı, “atılı suçun niteliği ve cezaevi koşulları” gerekçesiyle İzmir’e, Buca F Tipi Cezaevi’ne nakledildikleri ortaya çıktı.

‘GÜÇLENMEZDİ’

Cumhuriyet’e konuşan eski İstanbul Barosu Başkanı Kocasakal, “şeriat yürüyüşü gerçekleştirilmesi, tarikat liderleri ve şeyhlerine iftar yemeği verilmesi, şeriat ve Hizbullah sloganlarının atılmasının ardından 1998’de, anayasal bir kurum olan Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) toplandığını, tavsiye kararları aldığını ve dört maddelik bildiri yayımladığını” belirterek bu bildirinin, içeriği okunmadan çarpıtıldığını kaydetti. Kocasakal, alınan kararlara işaret ederek “Değiştirilemez konumdaki ilkelerin, özellikle laikliğin korunmasının önemi vurgulanıyor. Bu mu darbe teşebbüsü? Tarikatların faaliyetlerinin mercek altına alınması isteniyor. Bu tür yapıların TSK’ye sızmasının önlenmesi talep ediliyor. Tavsiyeler dikkate alınsaydı, FETÖ bu kadar güçlenmezdi. FETÖ’nün boşalttığı yeri başka birtakım tarikatlar dolduruyor. Tarikat ve cemaatlar, pimi emperyalizmin elindeki birer canlı bombadır. İçeriğe bakmadan ‘darbe de darbe’. Artık gına geldi” ifadelerini kullandı.

28 Şubat sürecinde yapılan her uygulamayı doğru görmediğini ancak sonuç itibarıyla MGK’nin söylemlerinin hepsinin haklılık payı olduğunu vurgulayan Kocasakal, “Aklı, bilgisi, vicdanı olan hiçbir hukukçu, bunu darbe girişimi, icra hareketi olarak göremez” dedi.

Bu karardan sonra “Ergenekon ve Balyoz döneminin hortlaklarını gördüğünü” söyleyen Kocasakal, şunları kaydetti: “Tahrif edilmiş delile dayanmak, FETÖ yargısı döneminin uğursuz bir uygulaması ve mirasıdır. Reddi mirasta bulunulmalıydı. Bu mirasın sahiplenilmiş olması beni endişelendiriyor. Bu tür kararlar ulusal birliğe hizmet etmiyor, kafalarda soru işaretleri yaratır. Artık arkada bıraktığımızı düşündüğümüz, inanmak istediğimiz birtakım hayalet ve hortlakları bu yolla tekrar davet etmenin anlamı yok.”

‘SENARYO YAZILDI’

Emekli hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok ise davayı, “FETÖ’nün AKP iktidarını ve AKP’ye oy verenlerin sempatisini kazanmak, kendi yanına çekmek amacıyla kullandığı bir kumpas davası” olarak nitelendirerek dava sürecinde yer alan hâkim, savcı, Emniyet mensupları ve TÜBİTAK bilirkişilerinin FETÖ’den tutuklandığını anımsattı. Üçok, “Sahteliği ortaya konulmuş olan belgeler gerekçe yapıldı. Bir darbe senaryosu yazıldı. Hukuka uygun olmayan ve aksak şekilde yürütülen yargılama sonucu bu insanlar mahkûm edildi. Adil olmayan yargılama süreci sonunda mahkûm edilen 80 küsur yaşındaki insanların, olaydan 30 yıl sonra hapse atılması, hukuk sisteminin ne kadar büyük yaralar aldığının en somut kanıtıdır” ifadelerini kullandı.

FETÖ’CÜLERLE AYNI HAPİSHANE

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) hak ihlali kararı vermesi gerektiğini söyleyen Üçok, “Adli Tıp’ın, bu kişileri bir an önce muayeneye alıp hapishanede yatımlarının uygun olup olmadığı konusunda adil şekilde karar vermek için harekete geçmesini diliyorum” diye konuştu.

Üçok, Doğan ve Bir’in, Muğla Cezaevi’nden Buca F Tipi Cezaevi’ne nakledilmelerini “devletin adil olma özelliği ile örtüşmediğini” vurgulayarak FETÖ’cülerin de Muğla Cezaevi’nde kaldığını anımsattı. Üçok, “Çetin Doğan’da ne vardı da Muğla’da yatması uygun bulunmadı, Buca F Tipi Cezaevi’ne gönderildi? FETÖ’cülere gösterilen tolerans, Çevik Bir’e, Çetin Doğan’a gösterilmedi. Çok ayıp” dedi.


https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/aralarinda-emekli-orgeneraller-cetin-dogan-ve-cevik-birin-bulundugu-13-isim-cezaevine-gonderildi-1862174

This entry was posted in ERGENEKON - BALYOZ, FAŞİZM, Fetullah Gülen, HUKUK-YARGI-ADALET, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *