CUMHURİYET

CUMHURİYET

Doğan Konuk / idkonuk@gmail.com / 30.10.2020

29.Ekim akşamı, saat 19.37’de ilan edildi Cumhuriyet. 

Şair Mehmet Emin Yurdakul, bütün milletvekillerini ayağa kalkarak üç kez “Yaşasın Cumhuriyet” diye bağırmaya davet etti. Hepsi coşku içinde ayağa fırlayarak bağırdılar, “Yaşasın Cumhuriyet”!
Kanun oy birliğiyle kabul edildiğinde saatler 20.30’u gösteriyordu. Öyle bir alkış patladı ki şiddetinden pencere camları zangırdadı. Milletvekilleri, gazeteciler, dinleyiciler kucaklaşıyor, çoğu ağlıyordu.
Saat 20.45’de ise Mustafa Kemal Paşa, bağımsız Türkiye Devleti’nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Yine oy birliğiyle.
Yoksul, hasta, eğitimsiz, okulsuz, hastanesiz bir Türkiye vardı, ama “tam bağımsızdı” !
“Olanın olmayana borcu var” geleneğiyle birbirini sırtlayıp taşıyordu insanlar.
Şimdilerde konuşup duruyoruz Atatürk’ün liderlik sırlarını. Bugünün dünyasında tek bir açıklaması var: “İnanç”.
“Kaybedeceğini hiç aklına bile getirmeden” yapmış bütün planları.!!
1923 öncesi tüm adımlarına bir bakın, sanki savaş “kazanılmış” gibidir hepsi.
1921’de Milli Eğitim Kongresi düzenliyor mesela, savaş tam gaz sürerken. Çünkü farkında, asıl düşman cehalet. O yüzden işte, öğretmenleri “Gelecekteki kurtuluşumuzun büyük önderleri” diye selamlıyor. Ona göre, “asker ordusu”nun zaferi gerçekleştiğinde sıra “irfan ordusu”na gelecektir.
Biz şimdi koca şehr-i İstanbul’da çocuklarımızı oynatacak parkları parmakla sayarken, 1921’de Himaye-i Etfal Cemiyeti, çocukların “hıfz-ı sıhhaya muvafık tarzda eğlencelerle meşgul olmaları için” Ankara’da çocuk parkı açıyor. Öyle bir dönem ki düşünün, Maarif Vekaleti dedikleri Milli Eğitim Bakanlığı’na bir çift at ve bir araba alınsın diye bütçede para yok. Ama çocuklara park yapılıyor.
Daha Cumhuriyet ilan edilmeden, dönemin 20.000 nüfuslu, toz duman Ankara’sında, “Serbest Ali Dersler” diye bir uygulama başlatıyor. Hocalara bakın şimdi:
Felsefe ve İçtimaiyat-Ziya Gökalp,
Türk Edebiyatı-Yakup Kadri Karaosmanoğlu,
Tarih-i Terbiye-Nafi Atuf Kansu,
İngiliz Edebiyatı-Halide Edip, Fransız Edebiyatı-Müfide Ferit…..
Dersler her gün ve öğleden sonra olacak, ve sıkı durun; izlemek isteyen devlet memurları, ders saatleri içinde izinli sayılacaklar!..
1924’de Musiki Muallim Mektebi açılıyor. Bakan Hamdullah Suphi, “Değil 50.000, 100 kişimizin bile milli günlerimizde bir araya gelerek şarkı söylemesine imkan var mıdır? Bu bir ihtiyaçtır, zarurettir” diye savunuyor gerekliliğini… Milletin bir araya gelip coşkuyla bir marş söylemesine verilen kıymeti düşünün… Anlayacağınız Ankara Devlet Konservatuarı, güzelim Cumhuriyet’in ilk okullarından biri.
1925’de Adliye Hukuk Mektebi açılıyor. Adalet Bakanlığına bağlı, ve ilk defa bir “Profesörler Meclisi” var. Atatürk o yıllarda ilk defa “fakülte” deyimini kullanmaya başlamış. Öğrenciler Kurtuluş Savaşı sırasında Telgrafhane olarak kullanılan kerpiç binada kalıyor ve dersleri TBMM İçtima Salonunda alıyorlar. Okul fiziksel olarak yok yani… Gündüzleri Meclis toplanıyor, akşamüstü yerini öğrencilere bırakıyor. Kendi yerlerine geçmeleri, ancak 1927’de Vehbi Koç’un yaptırdığı bir ilkokul binası ile mümkün oluyor.
Sakal traşı olmamış ve kravatsız öğrenciler derslere alınmıyor. Atatürk, bizzat gelip dersleri izliyor, öğrencilere fraklar dikiliyor ve protokol kuralları bizzat kendisi tarafından anlatılıyor. Çünkü ilk hukuk mezunları olarak hepsi ilerde devleti temsil edecekler.
Onu izleyen Orta Muallim Mektebi, Yüksek Ziraat Enstitüsü, Dil-Tarih-Coğrafya, Siyasal Bilgiler derken bu güzelim liste ışık ışık uzaaar gider. Her bir fakülte, Cumhuriyet’e ışık tutan yeni bir meşaledir.
Cumhuriyet’in öncesi bir mucizedir, ama bana sorarsanız, 29.Ekim.1923’den “sonrası” bambaşka bir mucizedir.
Bizler, o askeri ordunun da, o paha biçilmez irfan ordusunun da öz be öz torunlarıyız.
Bugün kendimizi çaresiz, kaygılı, beceriksiz hissediyor olabiliriz. Ama… unutuyoruz.
Zorluklarla aramızdaki tek engel var : düşünme biçimimiz…
Eğer bir borcumuz var ise atalarımıza, en güzel ödeme şekli, Atatürk’ün inancıyla çalışmaktır, hani her ne ise savaşımız; zaten kazanmışız gibi.!
29.Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.
Kaynaklar:
Turgut Özakman’ın “Cumhuriyet-Türk Mucizesi” adlı eseri,
Ankara Üniversitesi’nin özel yayını “Cumhuriyet’in Üniversitesi”
This entry was posted in ATATURK, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *