TARİHİN GERÇEKLERİ * Yunanistan, Adalar, Antlaşmalar

Yunanistan, Adalar, Antlaşmalar
Sinan Meydan 7 Eylül 2020


Yunanistan’ın Ege Adalarını veya 12 Ada’yı silahlandırması veya bu adalarda tahkimat yapması 1914 Londra (Büyükelçiler) Konferansı’na, 1923 Lozan Barış Antlaşması’na ve 1947 Paris Barış Antlaşması’na aykırıdır.
Yunanistan’ın Ege’de adaları işgal edip bazı adaları silahlandırması ve ittifaklarla Akdeniz’de Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak istemesi, Türk-Yunan gerilimini iyice tırmandırdı. Bu bağlamda bugün Yunanistan’ın arkasındaki Batı desteğinin köklerinden, Batı’nın Türkiye’yi bir “kara devleti” yapma projesinden ve adalar konusunda  Lozan ve Paris Antlaşmalarındaki “hukuki statüden” söz edeceğim.
NAVARİN OLAYI
1821’de patlak veren Mora İsyanını bastıramayan Osmanlı, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan yardım istedi. Mehmet Ali Paşa, Mora ve Girit valiliklerinin de kendisine verilmesi şartıyla yardımı kabul etti. 9 Temmuz 1824’te oğlu İbrahim Paşa komutasında 60 gemi ve 16 bin askerden oluşan bir donanmayı Mora’ya gönderdi. Mısır donanması, Osmanlı donanmasıyla birleştikten sonra 26 Şubat 1825’te Mora’ya çıkıp isyanı bastırdı.
Ancak Mora İsyanı uluslararası bir boyut kazandı. Rus Çarı I. Nikola, 17 Mart 1826’da Osmanlı’ya bir nota verdi. O sırada Osmanlı, Rusya’ya karşı koyacak güçte değildi. Çünkü orduyu ıslah etmeye karar veren II. Mahmut, 1826’da beş yüz yıllık Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmakla meşguldü. Bu nedenle Osmanlı, Rus notasını kabul etmek zorunda kaldı. Osmanlı-Rus temsilcilerinin görüşmeleri sonunda 7 Ekim 1826’da Akkerman Sözleşmesi imzalandı. Bu sözleşmeyle Rusya Eflak ve Boğdan üzerindeki Osmanlı etkisini zayıflattı ve Rus tüccarları için bütün Osmanlı limanlarında ve denizlerinde ticaret hakkı elde etti. Ayrıca Boğazlar tüm ticaret gemilerine açıldı.
4 Nisan 1826’da İngiltere ve Rusya arasında St. Petersburg Protokolü imzalandı. 6 Temmuz 1827’de de İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Londra Antlaşması imzalandı. Bunlara göre Yunanistan bağımsız olacaktı. Ayrıca Yunanistan’daki ve adalardaki tüm mallar Yunanlara verilecekti. Osmanlı’ya bir ay süre tanındı. Osmanlı, bu şartları kabul etmezse üç devlet Yunan isyancılara yardım edecekler ve anlaşma hükümlerini silah zoruyla Osmanlı’ya kabul ettireceklerdi. Üç devlet, bu kararları 16 Ağustos 1827’de Osmanlı’ya bildirdi. Osmanlı, hem St. Petersburg, hem de Londra Antlaşması kararlarını reddetti.
Gayri Askeri Statü’de 23 ada; Taşoz, Bozbaba, İpsara, Semadirek, Limni, Midilli, Sakız, Ahikerya, Sisam, İstanbulya, Rodos, Herke, Kerpe, Çoban, İleki, İncirli, Kelemz, İleryöz, Batnoz, Lipso, Sömbeki, İstanköy ve Meis. (Harita, Cihat Yaycı)
Bunun üzerine İngiltere, Fransa ve Rusya isteklerini silah zoruyla Osmanlı’ya kabul ettirmek için harekete geçtiler. Bu üç devlet, önce Akdeniz filolarıyla Mora’yı kuşattılar. Sonra İbrahim Paşa’ya anlaşma önderdiler. İbrahim Paşa, Osmanlı’dan gelecek emre göre hareket edeceğini bildirdi. Bunun üzerine İngiltere, Fransa ve Rusya -Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın Mora İsyanını güçlü donanmayla bastırdığını dikkate alarak- 20 Ekim 1827’de Navarin’de Osmanlı-Mısır donanmasını yaktılar. Bu baskında Osmanlı 6 bin asker kaybetti. 64 parçalık Osmanlı-Mısır donanması tamamen yok edildi. Buna karşın Müttefiklerin kaybı sadece 140 kişiydi.
Navarin Olayı ile Doğu Akdeniz’de Rusya’ya karşı koyabilecek bir deniz gücü kalmadı. Üç kıtada toprakları ve 16 bin mil kıyısı bulunan Osmanlı, “donanmasız bir deniz imparatorluğu” haline geldi. Akdeniz’de Osmanlı egemenliği sona erdi. Yunanistan’a bağımsızlık yolu açıldı. Osmanlı’nın çözülüşü hızlandı.
Batı’nın Kucağında Doğan Ülke: Yunanistan
26 Nisan 1828’de Rusya Osmanlı’ya savaş ilan etti. Savaş sonunda Rus ordulara Edirne’ye girip İstanbul’a kadar yaklaştılar. Rusya ile Osmanlı arasında 14 Eylül 1829’da Edirne Antlaşması imzalandı. Buna göre Boğazlar Rus ticaret gemilerine açıldı. Anlaşmanın 10. maddesiyle de Yunanistan’ın bağımsızlığı tanındı.
Yunanistan’ın bağımsızlık sürecinde Fransa kilit rol oynadı. 19 Temmuz 1829’da İngiltere, Fransa ve Rusya Londra’da kabul ettikleri bir protokol ile Fransa’nın Mora’ya kuvvet çıkarmasına karar verdiler. Fransa, Mora’ya kuvvet çıkardı. Üç devlet, 16 Kasım 1828’de Londra’da imzaladıkları bir protokol ile Mora Yarımadası ve kıyılarındaki adaları ve Kiklad adalarını kendi garantileri altına aldılar. Üç devlet, Mayıs 1832’de Londra’da imzaladıkları bir protokol ile Attik ve Mora Yarımadalarının tamamını, bu yarımadanın çevresindeki tüm adalar ile Kuzey Sporadlar, Eğirboz dâhil, Ege’deki irili ufaklı yüzlerce adayı Yunanistan’a bağladılar. Üç devlet, 22 Mart 1829’de Londra’da imzaladıkları başka bir protokolle Yunanistan’ın bağımsız bir krallık olmasına ve başına bir Hıristiyan prens geçirilmesine karar verdiler. Üç devlet, 13 Şubat 1832’da Londra’da imzaladıkları yeni bir protokol ile Yunanistan Krallığı’na Bavyera Kralı, I. Louis’in oğlu Prens Otto’yu getirdiler. Otto (Othon), 1862’ye kadar Yunan tahtında kaldı. Yunanlar onun yerine Danimarka Kralı IX. Christian’ın oğlu George’u, “I. George” adıyla tahta geçirdiler. Yunanistan’da George hanedanlığı 1967 Nisan darbesine kadar sürdü.
Yunanistan –kelimenin tam anlamıyla- Londra’da, Batı’nın kucağında doğdu. Öyle ki, ilk iki Yunan kralından biri Alman, diğeri Danimarkalıydı.
Donanmasız Türkiye Projesi: Sevr
Batı karşısında çözülüp dağılan Osmanlı Devleti, sadece karaları değil, adaları ve hatta denizleri de kaybetti. Adaların kaybında ve Akdeniz egemenliğinin yitirilmesinde “donanmasızlık” başrolü oynadı: İngiltere, Fransa ve Rusya’nın 1827’de Navarin‘de Osmanlı donanmasını yakmaları Mora Yarımadası’nın ve çevresindeki yüzlerce adanın kaybında ve Yunanistan’ın bağımsız olmasında etkili oldu. II. Abdülhamit’in 1878-1908 arasında, 30 yıl boyunca -darbe yaparlar korkusuyla- donanmayı Haliç’te çürütmesi, 1912’de ve 1913’te 12 Ada ve Ege Adalarının kaybedilmesine yol açtı.
1829’da İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Londra’da imzalanan protokollerle, Batı’nın kucağında doğan Yunanistan, 1919’da İngiltere, Fransa, İtalya arasında Paris’te yapılan görüşmelerle yine Batı’nın kucağında Anadolu macerasına atıldı. 15 Mayıs 1919’da Yunan orduları Anadolu’yu işgal ettiklerinde Osmanlı’nın elinde güçlü bir donanma yoktu.
Batı emperyalizmi I. Dünya Savaşı sonrasında Türklerin Akdeniz’le bağını tamamen koparmak istedi. 1920’de 433 maddelik Sevr Antlaşması ile Türk kara ve hava kuvvetleriyle birlikte Türk deniz kuvvetlerinin de yok edilmesi planlandı.
Sevr Antlaşması‘na göre sınırları iyice küçültülen Türkiye, Anadolu’nun orta yerine sıkıştırılıyordu. İzmir’in Yunanistan’a bağlanmasının önü açılıyordu. (83. madde). Bozcaada ve Gökçeada dâhil, Ege Adaları Yunanistan’a bırakılıyordu.(84. madde). İtalyan işgali altındaki 12 Ada İtalya’ya bırakılıyordu.(122. madde). Türkiye’deki bütün savaş gemileri Müttefik devletlere teslim edilecekti. 600 tonilatondan büyük olmamak koşuluyla Türkiye sadece balıkçılık ve polis hizmeti için 7 gombot, 6 torpido bulundurabilecekti.(Bunların adları ayrıca belirtilmişti). Gombotlar, 77 mm’den daha küçük çapta iki top ile makineli tüfekten oluşan hafif silahlar, torpidolar ise çapı 77 mm’den küçük bir toptan oluşan hafif silahlar taşıyabilecekti. (181. madde). Türkiye’nin bu gemiler dışında başka gemi yapması veya satın alması yasaktı.(182. madde). Osmanlı silahlı deniz taşıtlarıyla yardımcı silahlı gemileri (Boğaziçi vapurları dâhil, 9 adet) silahsızlandırılacaktı. (183. madde). Ticaret amacıyla kullanılmak üzere yapımı süren gemiler hariç, Türkiye’deki tüm denizaltılar ve bütün savaş gemileri yok edilecekti. (184. madde). Yok edilen bu savaş gemilerinin eşyası, makine ve araç gereci yabancı ülkelere satılamayacaktı.(185. madde). Ticari amaçla da olsa Türkiye’nin denizaltı yapması veya satın alması yasaktı. (186. madde). Donanmanın kullanacağı savaş araç gereçleri ile silahların yapımı, depolanması ya da başka ülkelere gönderilmesi yasaktı. (187. madde).
Osmanlı Deniz Kuvvetleri’ne alınacak subayların sayısını Müttefikler Arası Deniz Kuvvetleri Denetleme Komisyonu belirleyecekti. Bu personel gönüllü olacaktı. Osmanlı Deniz Kuvvetleri’nin belirlenen sayıyı aşan personeli terhis edilecekti. Öngörülen personel dışında Türkiye’de Deniz Kuvvetlerine bağlı hizmetler için hiçbir kara veya deniz kuvveti birliği kurulmayacaktı. (188. madde). Osmanlı Deniz Kuvvetleri’nden terhis edilen personel ile Osmanlı ticaret filosundaki subaylar ve erler hiçbir askerlik ve denizcilik eğitimi görmeyeceklerdi. (189. madde). Türkiye’nin hiçbir kara, hava ve deniz kuvveti bulunmayacaktı. (191. madde). Türk kara ve deniz kuvvetlerinin kadrosundaki bütün havacı personel terhis edilecekti. (192. madde). Yapım, onarım ve montaj durumundaki uçaklar ve deniz uçakları Müttefik Komisyona teslim edilecekti.(195. madde). Osmanlı hükümeti, savaş gemilerinin planlarını, silahlarının nelerden oluştuğunu, telsiz, telgraf aygıtlarının ayrıntılarını ve modellerini, deniz savaşı gereçlerine ilişkin her şeyi, yasal ve yönetsel belgeleri Müttefikler Arası Deniz Kuvvetlerini Denetleme Komisyonu’na verecekti. (201. madde) Türkiye hiçbir yabancı ülkeye kara, hava, deniz heyeti gönderemeyecekti. (207. madde). Ayrıca Türkiye’nin kabotaj hakkı olmayacaktı. Müttefikler Türk limanlarını istedikleri gibi kullanabileceklerdi.
Türkiye’nin Akdeniz’le bağımı koparan Sevr Antlaşması, deniz gücü olmayan bir Türkiye tasarlıyordu. Bu emperyalist projeyi Kurtuluş Savaşı’yla bozabildik. Başkomutan Atatürk, Büyük Zafer’in ardından, 1 Eylül 1922’de, “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” emriyle Türkiye’yi yeniden “Mavi Vatana” kavuşturdu. 9 Eylül 1922’de İzmir’e giren Türk orduları Türkiye’yi yeniden Akdeniz’e bağladı.
Mavi Vatanın Hukuki Dayanakları
1.Dünya Savaşı başında 14 Şubat 1914’te Londra’da toplanan Büyükelçiler Konferansı’nda Meis hariç 12 Ada İtalya‘ya; Bozcaada ve Gökçeada hariç Ege Adaları Yunanistan‘a verildi. Fakat bu adaların askerden arındırılması (gayri askeri statüde olması) kararlaştırıldı.

Ege, Akdeniz çok sayıdaki ada nedeniyle eskiden ‘Adalar Denizi’ diye de adlandırılırdı.
1923 Lozan Barış Antlaşması‘nın 6. ve 12. maddelerine göre “İşbu antlaşmada aksine bir hüküm bulunmadıkça Asya kıyısına 3 milden az uzaklıktaki adalar Türkiye egemenliğinde bulunacaktı.” Dolayısıyla Türkiye’ye 3 mil uzaklıktaki adaların işgali veya silahlandırılması Lozan’a aykırıdır.
1923 Lozan Barış Antlaşması‘nın 12. ve 13. maddelerine ve 1923 Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin 6. maddesine göre Limni, Semadirek, Taşoz, Bozbaba, İpsara, Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya adalarında sadece belli oranda kolluk kuvveti bulundurulabilir. Bu adalar askerden arındırılmıştır. Bu adalarda deniz üssü kurulması ve istihkâm yapılması yasaktır.
1947 Paris Barış Antlaşması’nın 14. maddesine göre İtalya’dan alınıp Yunanistan’a verilen 12 Ada‘da; Lipso, Batnoz, İleryoz, Kelemez, Rodos, İstanköy, Sömbeki, İncirli, İleki, Kerpe, Çoban, İstanbulya, HerkeKızılhisar ve Meis adalarında sadece belli oranda kolluk kuvveti bulundurulabilir. Bu adalar askerden arındırılmıştır ve bu adalarda tahkimat yapılması yasaktır.
Dolayısıyla Yunanistan’ın Ege Adalarını veya 12 Ada‘yı silahlandırması veya bu adalarda tahkimat yapması 1914 Londra (Büyükelçiler) Konferansı’na, 1923 Lozan Barış Antlaşması’na ve 1947 Paris Barış Antlaşması’na aykırıdır.
Kuruluşundan beri Batı tarafından desteklenen Yunanistan’ın Akdeniz’deki saldırgan politikasına karşı yapılması gereken şey, silahtan önce diplomasiye dayanmaktır. Öncelikle karşı cepheyi daraltacak diplomatik adımlar atılmalıdır. Daha sonra Lozan başta olmak üzere uluslararası antlaşmalara gönderme yapılarak uluslararası hukuk devreye sokulmalıdır. Bunun için mezhepçi, İhvancı dış politikadan vaz geçilmelidir. Liyakatsiz partililerin yerine uzman diplomatlara görev verilmelidir.

KAYNAKÇA:
1) Cihat Yaycı, Yunanistan Talepleri, Ege Sorunları, Soru ve Cevaplarla, Ankara, 2020.
2) Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, (1789-1914), İstanbul, 2010.
3) İbrahim Sadi Öztürk, Mondros, Sevr, Lozan Antlaşmaları, Ankara, 2004.
4) Necdet Hayta, Ege Adaları Sorunu, 1911’den Günümüze, Ankara, 2006.
5) Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-1994), İstanbul, 1995.
6) Seha L. Meray, Lausanne Konferansı, (1922-1923), Konferans Görüşmelerinin Tutanakları ve Belgeler, C.3, İstanbul, 2013.

This entry was posted in SİNAN MEYDAN, SİYASİ TARİH, YUNANİSTAN - EGE SORUNU. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *