OTOKRASİ * Her an sizin de başınıza gelebilir * Haksız bir tutuklama ve kelepçe davası * HERKESİN ÖNÜNDE KELEPÇE TAKTILAR…

‘Kelepçe Aşağılama anlamında kullanılabiliyor’

BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Başar Yaltı, kelepçeyle gözaltına alma uygulamasının Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun 13. Maddesi uyarınca söz konusu olduğunu söylüyor:
“Gözaltına alınan kişinin kaçma şüphesi varsa, başkalarına ya da kendisine zarar verme olasılığı varsa polisin gerekli önlemleri alma hak ve yetkisi bulunmaktadır. Genel kural bu. Ancak kaçma kuşkusu bulunmayan, kontrol altına alınmış kişilere de kelepçe takılabiliyor. Aşağılama anlamında kullanılıyor bu.”
Mevzuata göre 18 yaşından küçük çocuklara hiçbir koşulda kelepçe takılmasına izin verilmiyor. Kadınlar için ise böylesi bir istisna söz konusu değil.
Başar Yaltı; Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun 16. Maddesine de dikkat çekiyor. Bu maddede polisin zor kullanma yetkisi tanımlanıyor, polisin bedeni ve maddi güç kullanabileceği belirtiliyor.
Yaltı, “Maddi güçten kasıt coptur, gazdır. Ama bu arada kelepçe de sayılıyor. Yani polis yasal olarak kelepçe takabilir ama zor kullanma gereği duyduğu zaman. Takdir hakkı kime ait? O anda bu işlemi yapan polise ait.” diyor.
https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151112_turkiye_kelepce

Oraj POYRAZ / 31.05.2020 / 0raj.p0yraz@neomailbox.net  / 0raj.p0yraz@neomailbox.net

HERKESİN ÖNÜNDE KELEPÇE TAKTILAR…


Son günlerde ulusal basına pek çok polis, bekçi, zabıta şiddeti haberleri düşmeye başladı. Evet, bilmesiniz ki özellikle polisin şüpheli ve zanlıları gözaltına almak için kademeli olarak şiddet kullanması yasaldır. Bu başka hiçbir meslek grubunda olmayan bir imtiyazdır.
Ve ülkemizin kötü bir gerçeği de var.
Devlet devlet otoritesinin tesisini gerekçe göstererek kamu görevlilerinin işledikleri suçların pek çoğunu arkalıyor. Polis, bekçi, zabıta hatta OHAL bölgelerinde askerin bazen can kayıplarına, sakatlıklara kadar uzanan yersiz, gereksiz, hatta yasa dışı şiddetini devlet koruyor.Hem de her seviyede.
Savcılar ise kendilerini devleti korumakla aslen görevli sayarak halka düşman hukuku uygular hale gelmiştir. Soruşturmanın kabulü, iddianamenin hazırlanması, mahkemece kabulü, yargılamanın yapılması, temyiz mahkemelerinde yeniden görüşülmesi, onanması, hatta infazının bütün aşamalarında kamu görevlilerinin bu türden suçları kayırılmaktadır.
Bu nedenle bu türden suçlarda hakkınızı elde etmeniz, adalete ulaşmanız çoğu zaman mümkün olmamaktadır.
57 yıllık ömrüm boyunca, pek çok devre yaşandı.
Benim hepsi için de tek tecrübem aynıdır.
Özellikle polisten korkunuz.
Polis gördüğünüzde yolunuzu dahi değiştirin.
Polis ile alış veriş yapmayın.
Polise borç vermeyin ve almayın.
Polis ile arkadaş olmaya dahi çalışmayın.
Çünkü polis devletin kendisine suç işleme imtiyazı verdiğini bilir. Çünkü polis için şiddet gündelik yaşamın bir parçasıdır. Çünkü polis bu şiddet sarmalı içinde ayakta kalabilmek için ahlaki normlara sadakat hissi taşımaz.
Örneğin polis yalana ifade verebilir,
sahte delil uydurabilir,
yanınıza suça karışmış silah koyabilir,
cebinize, evinize uyuşturucu madde yerleştirebilir.
Hayır abartmıyorum, devlet ve polis düşmanlığı da yapmıyorum.
Bunlar hep olmuştur.
Her dönemde olmuştur.
Ve özellikle size komplo davalarını hatırlatırım.
Çok yaşam heba olmuştur.
Elbette çağdaş bir devlette polis, bekçi, zabıta gereklidir. Belki de bu insanlara bir kamu hizmeti gördüklerinden dolayı sempati hisleriniz de olabilir. Ancak, bilmelisiniz ki, bunlara yönelik saygı ve sevgi hisleriniz sizi tehlikeye düşürebilir.
Örnek olsun diye söylüyorum.
Timsah beslemek isteyebilirsiniz.
Ya da yırtıcı başka bir hayvan.
Bunların kendilerine has doğaları vardır.
Saldırganlıkları vardır.
Bir ayı ile çok iyi ilişkiniz olabilir.
Ve bir ayı sizi severken dahi öldürebilir.
Bu nedenle nasıl ki, bütün sevginize rağmen bu hayvanlara önlem alarak ve büyük dikkatle yaklaşıyorsunuz. Polise de öyle yaklaşmalısınız. Polis her an sizi vurabilir, kolunuzu bacağınızı kırabilir, koparabilir. Başınıza mermi sıkabilir. Bundan asla emin olamazsınız.
Hayır ben kanunlara, nizama saygılı vergisini ödeyen bir vatandaşım. Bana olmaz, diyebilirsiniz. Bu büyük yanılgı olur. Bir insan olarak polisin nazarında sizin her gün karşılaştığı, jiletçiden, tinerciden farkınız yoktur. Ancak, taaa en tepelerden, yukarılardan bir himaye görmüyorsanız hiç bu işlere girmeyin.
Örneğimize geri dönelim.
Çogumuz ayı, çakal beslemeye hiç merak salmıyoruz neden?
Çünkü zahmetli, tehlikeli bir sevgi bu.
Gereksiz iş.
Polis konusunda da öyle yapmak lazım.
En iyisi en uzakta olanıdır.
Nadiren mağdur olarak, zanlı olarak polisle işiniz olabilir.
Aman diyeyim size aman ha.
Tahrik etmeyin, bağırıp çağırmayın, itaat edin, size ne deniyorsa yapın.
Karakollar hak arama yeri değildir.
Karakollar tehlikenin tam zirve yaptığı yerlerdir.
Bir an önce oradan çıkmaya çalışın.
Hakkınızı dışarıdayken arayın.
Polisten uzaktayken.
Avukat kullanın.
Devletin kurumlarını kullanın.
Güçlü insanlar tanıyorsanız onları arkanıza alın.
Çaresi yok..
Ama asla ve kat’a polise bulaşmayın.
Benden size tavsiye.

HERKESİN ÖNÜNDE KELEPÇE TAKTILAR…

‘Çocuklarım görmesin’ dese de o halde evine bile götürdüler. Soruşturmada aklandı dava bile açılmadı. AİHM Polis Doktoru Yağız’ın şikayetini haklı buldu ve ‘Kelepçe aşağılayıcı’ diye karar verdi
Erdoğan Yağız Hacettepe Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra bir hastanede çalışmak yerine polislere hizmet vermeyi tercih etti. Tam 15 yıl polis teşkilatında doktor olarak görev yaptı. Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ndeki Sağlık Merkezi’nin fikir babasıydı iç hastalıkları uzmanı olarak çalıştı.
Polislerin ’baba’sıydı. ‘Haksız muamele’ konusundaki hassas tavırları yıllar sonra başına iş açtı. Yağız kurum içinde tanık olduğu olumsuzlukları dile getirirken eleştirilerine hedef olan iki kişi ’kendilerini tehdit ettiği’ iddiasıyla şuç duyurusunda bulundu. Yağız bu iddialarla ilgili 5 Şubat 2000’de gözaltına alındı. Yıllardır görev yaptığı yerde polislerin önünde ellerini aracın üzerine konması istendi. İnanamadı önce bir şaka olduğunu düşündü.
“EVİME GÖTÜRMEYİN” DEDİM
Erdoğan Yağız AİHM’ye gitmesine neden olan ’kelepçelenme’ anında hisset tiklerini şöyle anlattı: “5 Şubat 2000. İşte ölmeyi en çok istediğim gün. Her yıldönümünde 5 Şubat’ı yaşamadan atlarım. Yüzlerce kişinin önünde ellerim kelepçeli yürüyordum. O kadar utanmıştım ki… Bütün gözler bendeydi. Neredeyse araba-nın paspaslarına değecek kadar yüzümü aşağıya indirmiş izleyenlerden saklanma-ya çalışıyordum. Kelepçelerimi arka kol-tuk ile sırtımın arasına alıp kendimce saklanıyordum. En büyük değerlerimden biri olan onurum elimden alınmıştı. ”
Polislere neden gözaltına alındığını sordu ancak cevap alamadı. Elleri kelepçeli olarak evine götürülmesinden sonra yaşadığı travmayı şöyle anlattı:
“Biri altı diğeri dokuz yaşında iki erkek çocuğum vardı. Eve götürmek istediler. Onlara kelepçeyle asla görünmek istemezdim. ‘Eve götürecekseniz hava karardıktan sonra götürün’ ricamı da kabul etmediler. Ben sizin doktorunuzum yalvarırım beni evime kelepçeli götürmeyin dedim. Kendimi araca atmak istedim. Evime yakın durmak yerine yüz metre ileride durup yürüttüler. Kapıyı eşim açtı. Evin içinde anlamsız şekilde dolaştılar hiçbir şey bulamadılar. ”
AYLARCA TEDAVİ GÖRDÜ
Dört gün nezarethanede kalan Yağız “Yemedim içmedim. Yalnızca neden gözaltına alındığımı düşündüm. Öğrendim ki dönemin emniyet müdürü Hasan Özdemir’in bilgisi dahilinde gelişmişti her şey” iddiasında bulundu. Daha sonra serbest bırakıldı. Hakkındaki iddialarla ilgili yargılanmadı hakim karşısına da çıkarılmadı. Anlamsız bir şekilde kelepçelenip rencide olduğunu sorgularken geçirdiği şok nedeniyle Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi’nde tedavi gördü.
‘Şantaj yağma organize çete elemanı kişilerle ilişki kurmak’ iddiaları nedeniyle hakkında başlatılan ceza soruşturması sonuçlanana kadar görevinden uzaklaştırıldı. Birkaç ay sonra hakkındaki iddialarla ilgili suçsuz olduğu anlaşıldı. Emniyet teşkilatı görev yerine geri çağırdı. Ancak ağır travma nedeniyle yaşadıklarını unatamayn Yağız malulen emekliye ayrıldı.
Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na kendisini kelepçeleyen polis memurları hakkında suç duyurusunda bulundu. Emniyet Müdürü Hasan Özdemir’i de şikayet etti. Yağız sonraki gelişmeleri şöyle anlattı: “İstanbul Valisi Erol Çakır Hasan Özdemir’in söz konusu iddialarla ilgili soruşturulmasına gerek duymadı. Ülkemde hukuk yolu tıkandı. Türkiye’de açtığım davaları kaybedince Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdum. ”
AİHM; rekor bir süre içinde Yağız’ın başvurusunu kabul etti. Kelepçe takılmış olarak evine ve işyerine götürülmüş olmasından dolayı şikayet ettiği yetkilileri suçlu buldu. Olayda Erdoğan Yağız’ın kelepçe takılarak korkması ıstırap çekmesi aşağılanması ve itibarının zedelenerek muhtemelen ahlaki direncinin kırılmasının amaçlandığı belirtildi. Yağız’a kelepçe takılmasının onur kırıcı olduğuna karar veren mahkeme talep ettiği maddi ve manevi zararı için toplam 3 bin euro tazminat ödenmesine de hükmetti.
06.03.2007 AİHM- ERDOĞAN YAĞIZ DAVASI
https://www.memurlar.net/haber/76773/aihm-den-kelepceye-tazminat.html
This entry was posted in FAŞİZM, HUKUK-YARGI-ADALET, İNSAN HAKLARI - DEMOKRASİ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *