TARİHİN İÇİNDEN * II. DÜNYA SAVAŞINDAN BİR CASUSLUK ÖYKÜSÜ* ANKARA’DA BELALI BİR BÜYÜKELÇİ !

Von Papen, genç Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten kadrolar
tarafından gayet iyi tanınan ama iyi bilinmeyen bir isimdi..

II. Dünya Savaşı’na giden günlerde, tam olarak 1938 Nisan’ında Adolf Hitler  tarafındanNazi Almanya’sının Ankara büyükelçisi olarak atanması bizzat Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından veto edilmişti. Atatürk, Von Papen’Filistin Cephesi’nden tanıyordu. Türkiye, Enver Paşa’nın oldu bittisiyle Almanya saflarında I. Dünya Savaşı’na girmiş, Von Papen de 1917′den itibaren İttihat ve Terakki hükümetinin oluşturduğu Türk-Alman ortak kurmay heyetine dahil olmuştu. Atatürk, Von Papen ve diğer Alman kurmayların Türkiye’nin zaten sürüklenmekte olduğu yıkımı nasıl hızlandırdıklarına şahit olmuş subaylardandı. Üstelik Von Papen’in, Alman Ortadoğu komutanlığına atanmadan önceki sabıkası da biliniyordu..

Von Papen 1914′de Almanya’nın Washington Büyükelçiliği’nde askeri ataşelik (üstte)görevini yürütürken, aynı zamanda Kuzey Amerika askeri istihbarat sorumlusu olarak had safhada saldırgan bir eylemlilik içindeydi. New York merkezli kurduğu casusluk şebekesi, bir yandan Meksika’da hükümet darbesi tezgâhlarken diğer yandan Kanada’da terör eylemleri planlıyor, New York Limanı’ndan  İngiltere ve   Fransa’ya malzeme sevkiyatını önleyecek sabotaj eylemlerini Alman kökenli Amerikalılara yaptırıyordu. İngiliz istihbaratı MI6, Amerikalılara bütün bu işlerin arkasında Von Papen‘in olduğunu kanıtlayan dinleme kayıtları ve belgeler sununca derhal ABD‘den sınır dışı edilmişti (altta) ..

Dünyadaki bütün kötülüklerin altında komünistleri, Yahudileri ve Masonları gören koyu Katolik bir aristokrat aileye mensup Von Papen, I. Dünya Savaşı’ndan sonra ordudan ayrılmış, siyasete girmişti. Almanya Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg’a yakınlığı sayesinde1932′de şansölye, yani başbakan atanmıştı. Aynı yıl seçimlerden Nazi Partisi lideri Adolf Hitler kesin zaferle çıkmadığı halde (oyların sadece % 33’ünü almıştı) hükümeti onun kurması gerektiği fikri de Von Papen’e aitti ; 1923′de, çok daha zayıf durumdaykenMünih’te başarısız bir darbeye önderlik eden Hitler‘in sistem içine çekilerek kontrol altında tutulabileceğini düşünüyordu..

Bir bakıma Alman ulusunun, diğer ulusların ve sırf öyle oldukları için katledilen, baskı ve işkence gören   Yahudiler, Romanlar, komünistler, eşcinseller  ve diğer   “ötekilerin” çektiklerinde,   Hitler ve II. Dünya Savaşı’nda Von Papen’in kendi siyasi çıkarı için giriştiği küçük ayak oyunlarının önemli payı vardı…

Zaten Hitler iş başına gelir gelmez müthiş terörünü uygulamaya başladı. Tasfiye harekâtından Von Papen de payını aldı ama şeytani yetenekleri ve bağlantılarıyla bütünüyle de sistem dışına atılamadı. Hitler yaklaşan savaşta onun Türkiye‘yi yeniden Almanya’nın yanına çekebileceğini düşünüyordu..

Atatürk’ün 10 Kasım 1938′de vefatından sonra Almanya bir deneme daha yaptı. Yeni Cumhurbaşkanı İsmet İnönü de Von Papen‘in ne olduğunu Filistin Cephesi’nden biliyordu, dolayısıyla ikinci kez veto yedi..

Ankara, savaşın dışında kalmak istiyordu. Daha I. Dünya Savaşı’nın, İstiklal Savaşı’nın yaraları sarılamamıştı. Nüfus azalmış, tarımsal üretim azalmış, elde doğru dürüst silah ve cephane kalmamıştı. İtalya’da Benito Mussolini liderliğindeki Faşist Parti “Mare Nostrum / Bizim Deniz” siyaseti ilan etmiş, Akdeniz üzerinde hükümranlığa kalkışmıştı. Türkiye’deİtalyan işgali anıları hâlâ tazeydi ve Almanlar “Bizimle iyi geçinirseniz İtalyanları dizginleriz,” diyordu.

Diğer yandan İngiltere de Türkiye’yi kendi yanına çekmek istiyor, Ankara Büyükelçisi Sir Hughe Knacthbull-Hugessen, Şükrü Saraçoğlu hükümetini Almanlara karşı kendileriyle saf tutmaya zorluyordu.   Almanya ve Sovyetler Birliği’nin bir saldırmazlık paktı imzalayacağı söylentileri vardı. Bunların üzerine bir de   Almanya’nın şantajı gelmişti : 1938 Mart’ında   Çekoslovakya’yı ilhak eden   Almanya, Türkiye’nin   Skoda fabrikalarına sipariş verip parasını da peşin ödediği obüs toplarını teslim etmeyeceğini söylüyordu..

Neticede Türkiye, denge politikasına zorlandı. İngiltere ile dostluk anlaşması imzalamasından iki gün sonra, 29 Nisan 1939′da Von Papen‘in büyükelçiliğini onayladı..

BÖLÜM II

VON PAPEN’E SUİKAST GİRİŞİMİ !

Nazi Almanyası’nın Ankara Büyükelçisi Von Papen,   “olmayacak şey” sayılan Türk-Alman Saldırmazlık Antlaşması mimarlarındandı. Resmi törenlerdeki gösterişli üniforması, tatil günlerindeki at gezileriyle karizmatik bir etkisi vardı. Hele Alman-Rus savaşından sonra artık Ankara’daki en önemli kişilerden biriydi..    Von Papen’in Ankara’daki egemenlik alanı öteki büyükelçileri kıskandıracak kadar genişti. Almanya’nın Avrupa’daki yayılmasına paralel olarak o da, Alman egemenliği altına giren ülkelerin büyükelçilik binalarına yayılmıştı.

Atatürk Bulvarı’ndan yukarı çıkarken sağ kolda geniş bir arazi üzerindeki Alman Büyükelçiliği binası zaten Alman malıydı. Avusturya’nın ilhakından sonra karşı kaldırımdaki Avusturya Büyükelçiliği de Almanlaşmıştı. Ankara’daki Almanların sosyal faaliyetleriyle birlikte Ankara’daki Nazi Partisi çalışmaları oradan yürütülüyordu. Çekoslovakya’nın işgalinden sonra da Kavaklıdere’deki Çek Büyükelçiliği Alman mülkü haline gelmişti. Papen orayı kendi ikametgahı yapmıştı. Atatürk Bulvarı’ndaki asıl Alman Büyükelçiliği arazisindeki binalardan biri büyükelçinin resmi ikametgahı idi ve başlangıçtan beri öyle kullanılıyordu ama, Papen orayı bırakıp Çek Büyükelçiliğinin tamamına yerleşmişti.

Bununla da yetinmeyen Papen, Polonya’nın devlet olarak varlığının sona erdiği gerekçesiyle, Çankaya’daki Polonya Büyükelçiliği binasını da istiyordu. Bu talebini, Türk Hariciyesine kabul ettiremiyordu. Çünkü Londra’da kurulan geçici Polonya hükumeti de o bina üzerinde hak iddia ediyordu. Ama Papen, o emeline ulaşamasa da, Ankara’nın Büyükelçilikler bölgesinin imparatoru gibiydi…

1942 yılı Şubat ayının ortalarında bir sabah vakti, bir patlama sesi duyuldu. Ne olduğunu kimse anlamamıştı. Altan Öymen, “Bir Dönem Bir Çocuk” adlı kitabında bu olayı şöyle anlatıyor :

“Biz birkaç çocuk Meşrutiyet Caddesi’nin üzerinde bir yerdeydik. Okulumuz öğleden sonra başlayacaktı. Birden Meşrutiyet’ten Atatürk Bulvarı’na doğru bir koşuşturma başladı. ‘Bomba bomba’ sesleri duyuldu. ‘Von Papen’i vurmuşlar..’ denildi. Koşanlar olay yerine gidip bakmak istiyorlardı. Biz de onların ardına takılıp koşmaya başladık. Atatürk Bulvarı’ndan Kavaklıdere’ye doğru koşumuz bir noktaya kadar sürdü. Orasını polisler tutmuştu ve kimseyi daha ileri bırakmıyorlardı. Orada durduk..

Atatürk Bulvarı’nın Bakanlıklar’dan sonraki bölümündeki binalar o zaman sayıca azdı, hem de hepsi bahçe içindeydi. Yükseklikleri de birkaç katı geçmezdi. İlk öğrendiğimiz haber şu oldu : Bomba öylesine şiddetliymiş ki, bulvarın bizi bırakmadıkları bölümündeki binaların tüm camları kırılmış..

Soruların yanıtları yavaş yavaş şekillendi ve şu ön bilgi ortaya çıktı : Von Papen her zamankiş gibi Kavaklıdere’deki Çek Büyükelçiliği’ndeki konutundan çıkmış, Alman Büyükelçiliği’ndeki çalışma yerine doğru yokuş aşağı sabah yürüyüşü yapıyormuş. Yanında eşi de varmış. Bomba, büyükelçiliğe yaklaştıkları sırada patlamış. Ama ikisi de olayı hafif atlatmış. Sadece elbiseleri yırtılmış. Papen’in dizlerinde sıyrıklar varmış. Eşinde o da yokmuş. Olaydan sonra büyükelçilik binasına girmişler.. Peki, bombayı kim veya kimler atmış ? Nasıl atmış ? O henüz bilinmiyordu.”

Olayın aydınlanması, o gün tamamlanamadı. Sadece Anadolu Ajansı’nın verdiği haberler yayınlanabiliyordu. Onun da ilk gün verdiği tek haber vardı. Burada, Atatürk Bulvarı’nda bir bombanın patladığı ve bir kişinin öldüğü bildiriliyor, ancak o olayın Von Papen’le ilgisi olmasından bile sadece bir “ihtimal” olarak bahsediliyordu.    Von Papen, olay karşısındaki durumunu yıllar sonra yayınladığı anılarında kendisi anlatacaktı :

“…Karımla birlikte ikametgahtan çıkmıştım. Yürüyerek büyükelçiliğe gidiyordum. Atatürk Bulvarı’nda hemen hemen kimse yoktu. Birdenbire ikimiz de kuvvetli bir infilakla yere yuvarlandık. Hemen ayağa kalktım. Memnuniyetle gördüm ki, kemiklerime bir şey olmamıştı. Kendini biraz kaybetmiş olan karıma, ayağa kalkması için yardım etmeye çalıştım. Bir mayının üzerinden geçtiğimizi düşünerek, yerinden kıpırdamaması için bağırdım. Çünkü ayağa kalkarken geriye baktığımda koca caddede kimseyi görememiştim. Bu ancak mayın olabilirdi. Ya biz üzerine basmıştık ya da yakındaki evlerin birinden patlatılmıştı. Bunu bir ikincisi takip edebilirdi. O sırada yanımızda bir taksi durdu. Şoföre bağırarak yakındaki büyükelçilik binasından polise haber vermesini söyledim. Aslında buna hiç de gerek yoktu. Çünkü infilak yüzlerce metre uzaklığa kadar etkisini göstererek çevredeki bütün evlerin camlarını kırmıştı. Birçok meraklı olay yerine koşuyordu. Mükemmel bir şekilde çalışan Türk emniyet teşkilatı mensupları da derhal olay yerine geldi..”

Aslında, bombanın insan elinde patladığının ve ölen insan sayısının “bir” olduğunun saptanması bile hayli vakit almıştı. Çünkü olay yerinde sadece insan değil, insan parçası bile görünmüyordu. O saptama da, ancak bir ağacın dalına asılı kalmış bir ayakkabı teki bulunduktan ve kaldırımlarda yol kenarındaki duvarlara yapışan uzuv ve deri parçaları cımbızla toplandıktan sonra yapılabilmişti. Bir de kumaş parçası bulunmuştu. Olayın aydınlanmasına bu kumaş parçasının büyük katkısı oldu. Kumaş nadir görülen bir cinstendi. Polisler, onu Ankara’daki otellerde dolaştırıp göstererek o kumaştan elbise giyen birinin kaldığı oteli buldular. Oradaki kayıtlardan yola çıkarak, ölen suikastçının, Üsküp doğumlu Ömer Tokat adında bir göçmen olduğunu öğrendiler, onun bağlantılarına ulaştılar..

Ömer Tokat İstanbul’da Hukuk Fakültesi öğrencisiydi. Fakültedeki arkadaşları bulundu. Abdurrahman Sayman ve Süleyman Sav adlarındaki iki arkadaşı suç ortağı olarak tutuklandı. Verdikleri ifadeye göre, üçünün birlikte İstanbul’daki Sovyet Konsolosluğu ile temas halinde oldukları anlaşıldı. Orada tabanca kullanma ve bomba atma talimi görmüşler. Kendileriyle, konsolosluğun iki Rus memuru (Pavlov ve Kornilov) meşgul olmuş..

Bu anlaşılınca, İstanbul’daki Sovyet Konsolosluğu binası polis ablukası altına alındı ve iki Rus’un teslim edilmesi istendi. Konsolosluk buna önce, diplomatik dokunulmazlığı öne sürerek razı olmadı. Fakat hükumet ablukayı kaldırmadı. Sanıkların bir suikast teşebbüsüne katıldıklarını, bunu diplomatik dokunulmazlığın sınırları dışında saydığını belirtti. Eğer iki Rus kısa bir süre içinde teslim edilmezse daha ciddi önlemlerin alınacağını belirtti. Sonuçta, gergin bir bekleyişin ardından, sanıklar polise teslim edildi.

Soruşturma Nisan başına kadar tam bir gizlilik içinde sürdürüldü ama duruşma basına açık oldu.  Savcının iddianamesine göre, konsolosluk memurları Pavlov ve Kornilov, suikastçı Ömer Tokat’ı Von Papen’i öldürmeye azmettirmişlerdi. Plana göre Ömer, Papen’i tabancasıyla ateş ederek öldürecekti. Ona, yanına verilen bombanın bir sis bombası olduğu söylenmişti. Ömer bombanın düğmesine, tabancayla öldürme işini tamamladıktan sonra basacak ve ortalığı kaplayan sisin içinde rahatça kaçacaktı !..

Ömer bunu böyle biliyordu ama, aslında aldatılmıştı. Bomba çok güçlü bir infilak bombasıydı. Patlayınca Ömer’le birlikte tüm delilleri yok edecekti.    Papen’in ölümden kurtulması, Ömer’in bombayı, Papen’in yanına yaklaşmadan ve tabancayla ateş etmeden önce, herhalde yanlışlıkla, patlatması yüzündendi..

Savcının iddialarını Rus sanıklar kabul etmediler. Ama uzun süren duruşma sonunda mahkeme iki Rus’u 20’şer yıl, iki Türk’ü de 10’ar yıl hapse mahkum etti.  Sovyetler Birliği bu kararı şiddetle protesto etti. Suikastı Almanların düzenlediğini, suçun Rusların üzerine yıkıldığını iddia etti. Ama Türk tarafı, bu iddialara aldırış etmedi. ( Bu karar daha sonra Yargıtay’ca bozulup, iki Rus’un cezası 16,5 yıla indirilecek, 1944 yılının Ağustos’unda da, Ruslar siyasi bir kararla Sovyetler Birliği’ne iade edileceklerdi.) 

Başlangıçta bu olayı şiddetle protesto eden Sovyetler Birliği, zaman içinde itirazlarını unuttu. Bu da gösteriyordu ki, o protestolar bir inkar gösterisiydi. 24 Şubat 1942 günü, Alman Büyükelçisini öldürme girişimi bir Rus işiydi.  

Peki Ruslar bunu hangi amaçla yapmışlardı ?    Bu konuda kesin bir kanı ortaya çıkmadı. Sadece bir varsayım öne sürülebildi :

Von Papen ölür ve suikastçının parçalanması sonucunda iz bulunamazsa, Almanlar Türkleri suçlayabilir, Türk-Alman ilişkileri bozulabilir. Bu da Rusların işine gelir.. Hesap bu olmalıydı.. Ama hesap gerçekten öyleyse, yanlış çıktı.. Suikast girişimi bunu tam tersine sonuç verdi. Von Papen ölmedi. Suikastçılar bulundu. Türk-Alman ilişkileri yerine Türk-Rus ilişkileri kötüleşti. Almanya’nın Türkiye’deki etkisi daha da arttı…

http://tarihtenanekdotlar.blogspot.com/2018/03/

This entry was posted in GEÇMİŞİN İÇİNDEN, İSTİHBARAT KURUMLARI, SİYASİ TARİH. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *