GERÇEK AYDINLAR, NYLON AYDINLARA KARŞI

Aşağıdaki akıl açıcı , bilgilendirici , günümüzün sahte liberal aydınlarını ve GERÇEK aydınları anlatan iki ayrı yazıyı , paylaşımcılarına teşekkür ederek önemleri nedeniyle okumanıza sunuyorum .

Naci Kaptan / 30.04.2019


Mehmet Boz / 29.04.2019

AYDIN KİMDİR?

…. Denilebilir ki aydın, en geniş anlamı ile eleştirel düşünceyi kullanarak ham bilgiyi yaşamsal bilgiye (hakikate) çeviren kimsedir. Bu, kısaca “düşünce üretimi” dediğimiz süreçtir. Aydın,.. sözde aydın ve yarı-aydından farklı olarak, düşünceyi taklit ya da tatbik eden değil, bizzat üreten kişidir.

Düşünce üretim sürecinin sahibi olan aydın, mutlaka bilgili olmak zorundadır, çünkü bu sürecin hammaddesi bilgidir. Ancak bilgili olmak yetmez, bilgiyi işlemek için eleştirel düşünce ve akılcılık (rasyonalite) gerekmektedir. Eleştirel düşünce olguların nesnel analizi yolu ile bir yargıya varmayı ifade eder. Akılcılık ise daha çok bir tutarlılığa denk düşmektedir. Aydından, akla uygun ve birbiri ile tutarlı görüşler üretmesi beklenir. Modern felsefenin, “bilimsel, akılcı ve eleştirel tutarlılık” diye tanımladığı bu özellik, İslam felsefesinde “istikamet şuuru”, Çin felsefesinde “Li” kavramı olarak karşımıza çıkar.

TÜRK AYDINLARI

Sonuçta, hangi açıdan bakarsak bakalım, aydının bilgili olmasının yanında tutarlı bir bilgiyi üretmesi de gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, sayıları pek az da olsa Türkiye’de aydın/entelektüel kişilerin varlığından söz edilebilir. Hatta denilebilir ki Türk toplumu, bu konuda dünyanın genelinden daha geride değildir…

Liberalizm, batıcılık ve sosyal demokrasi, emperyalizmi kategorik olarak karşılarına almazlar. Çoğunlukla, anti-emperyalizmi gereksiz bir korkunun sonucu olarak görürler; hatta daha ileri gidip emperyalizmin faydalı bir şey olduğunu söyleyen ekoller bile mevcuttur. Dolayısı ile bu görüşlere mensup aydınların kompradorlaşması çok daha kolaydır. Çünkü, liberal/Batıcı kampta yer almak, zaten bilgi üretiminizin tutarlı biçimde oraya hizmet etmesi sonucunu doğurur. Bu sizin aydın vasfınızı elinizden almaz, ama sizi işbirlikçi haline getirir.

Diğer gruplara gelecek olursak, sanılanın aksine, bu insanların emperyalizm ile kurdukları ilişkiler ile siyasi görüşleri arasında doğrudan bir ilişki bulunmaz. Örneğin, Marksizm, Kemalizm, Türkçülük gibi görüşler özünde anti-emperyalisttir, ancak bu Marksist bir aydının emperyalizmin aparatı haline gelmeyeceğinin garantisi değildir. Emperyalizm, uluslara karşı savaşında, her görüşten beyinlere ihtiyaç duyar, devşirme mekanizmaları da buna göre kurulmuştur. Bir Marksistin, bir İslamcının, bir Türkçü ya da Kemalistin emperyalizmin hizmetine girmesi, bir liberalin girmesinden çok daha kıymetlidir, çünkü böylesi isimlerin görüşleri “yerlilerin direnci” üzerinde çok daha yıkıcı etkiler yapar.

O halde, aydını tanımlarken mutlak bir özellik olmayan, kişiye mahsus bir başka boyuttan, “sorumluluktan” söz edebiliriz. Kastımız, aydının içinden çıktığı topluma ve onun üzerinden tüm insanlığa karşı duyduğu sorumluluktur. Her entelektüel, düşünce üretimini bu sorumluluk düzeyine/tipine göre yapar. Halkına/ulusuna/insana yabancılaşan, ona karşı sorumluluk hissetmeyen aydın (neye karşı sorumluluk hissederse hissetsin) Batı’nın uşağı olmaya, bilinçli ya da bilinçsiz kullanılmaya müsaittir. Anarşist ve liberal aydınlarda çok sık görülen “sadece gerçeğe” bağlı olma hali de aslında böylesi bir riske işaret eder. Dünya üzerinde bunca şiddetli altüst oluşlar yaşanırken düşüncenin çıpası olarak henüz ulaşılmamış, müphem bir olguyu seçmek, akıntıya kapılıp gitmenize ya da hiç tahmin etmediğiniz limanlara demirlemenize yol açar.(1 )

Gaffar Yakınca’nın 15.2.2019 tarihli yazısından alıntıdır

https://www.aydinlik.com.tr/gercek-aydinlar-ve-isbirlikcilik-gaffar-yakinca-kose-yazilari-subat-2019

Ferruh Demirmen / 21 Nis 2019 Paz, 03:47

Hikmet Çiçek, Aydinlik, 20.4.2019

Türkiye düşmanlığı profesörü

provokatör

bu adam
Sattı arkadaşını;
sattı altın bir tepside arkadaşının
kanlı, kesik başını…

bu adamın ayaklarında dolaşıyor
korku,
gölgesi gibi..
karanlık bir su gibi yaşıyor

bu adam.
güneş batınca her akşam,
kaldırımlarda karısının donunu sürüyerek,
parmaklarının ucuna basıp yürüyerek
size doğru yaklaşan odur.

siz tanıyın onu
kalbinin boynunda sallanarak seslenen
mel’un çıngırağından,
ve bilin ki onun
döküyor parça parça cüzzam illeti
ruhunun
etini…

bu adam bugün açtır.
açtır ama,
kaybetti bu adamda
kudretli ve büyük açlık bile kudsiyetini…

a dostlar, bu adam
güneş batınca bir akşam
sattı arkadaşını;

sattı altın bir tepside arkadaşının
kanlı, kesik başını…

Nâzım Hikmet (1929)

Unutulmaz kitabı “Dönekler”de Hasan Yalçın bazı kişileri şöyle tanıtır: Hadi Ulengin “sapı silik bir adam”, Cengiz Çandar “dingili kırık adam”, Oral Çalışlar “ayak öpücü”dür. (Karen Fogg’un ayaklarını Munzur çayına uzatmasından bahseden bir yazısına atıfla.) Ya Taner Akçam? Akçam, “Türkiye düşmanlığı profesörü”dür.

1996’da Hrant Dink ve bir grup arkadaşı tarafından kurulan Agos, 2. Cumhuriyetçi, “Ermeni soykırımı” edebiyatını kimselere bırakmayan bir gazete. Gazetenin 18 Nisan 2019 tarihli nüshasında Akçam’ın, “Bahaettin Şakir’in Ermenilerin imhasına dair mektupları” başlıklı yazısı yayımlandı. Akçam, Bahattin Şakir’in Ermenilerin imhasına dair iki mektubu “bulduğunu” ileri sürdü.

Türk Tarih Kurumu 1983 yılında yayımladığı bir kitapta, Şakir’e ait mektupların sahte oldukları belirtmişti.(Şinasi Oral, Süreyya Yuca, Ermenilerce Talat Paşa’ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü, (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1983)

USULSÜZ MAHKEMELER

Avrasya İncelemeleri Merkezi’nin(AVİM) 13 Haziran 2017 tarihli, Sean Patrick Smyth imzalı, “Açık delilden bulanık sulara: Bahattin Şakir’e ait olduğu iddia edilen telgraf” başlıklı yazıda, “Savaş dönemi Osmanlı önde gelenlerini yargılamak için kurulan mahkemelerde kullanılan delillerin” doğru olmadığı, “bu mahkemelerin İngiliz işgalcileri tatmin etmek ve arta kalan İttihatçıları bastırmak için kurulan usulsüz mahkemeler olduğu” ifade edilmektedir.

BÜTÜN DÖNEKLER BAHATTİN ŞAKİR’E DÜŞMANDIR

İttihat ve Terakki, Teşkilatı Mahsusa ya da Ermeni sorunu ve Tehcir Kanunu ile ilgili neredeyse tüm kitaplarda, Dr. Bahattin Şakir’den olumlu ya da olumsuz mutlaka söz edilir.

Doktor Bahattin Şakir, büyük bir devrimcidir. Cemiyete üye olduğu günden 17 Nisan 1922 günü Almanya’da Ermeni kurşunlarıyla son nefesini verdiği ana kadar hayatını vatanına ve cemiyete adamıştır. Hüseyin Cahit Yalçın, “Onunla tanıştıkça zihnimdeki ‘jacobin’ kavramına maddi bir sima verebiliyordum” der. “Jakoben” deyince Bahattin Şakir’in yüzü akla gelir.

Prof. Dr. Halil Berktay ise Dr. Bahattin Şakir’i gladyo tetikçileri Abdullah Çatlı’larla, Yeşil’lerle bir tutuyor ve şunları söylüyordu:

“.. Susurluk ile Hizbullah’ın bir karışımı olarak alın Teşkilatı Mahsusa’yı. Enver, Cemal ve Talat’a bağlı çalışan Teşkilatı Mahsusa’nın adamı Bahaittin Şakir’in bölgede özel ölüm timleri, fedailer organize ettiği anlaşılıyor. Bunların bir kısmı bu amaçla hapishanelerden çıkartılan ipten kurtulmuş mahkûmlardır.

Bakın, bu olayı (sözde Ermeni katliamı – H.Ç.) kimler yaptı biliyor musunuz? Bugünün Yeşil’leri, Abdullah Çatlı’ları ve Hizbullahçıları yaptı. Olay bu kadar basit ve nettir. Bahaittin o günün tipik bir Yeşil’i ya da Çatlı’sıdır.” (Radikal, 9 Ekim 2000, Neşe Düzel’in Halil Berktay ile yaptığı söyleşi.)

Berktay, Akçam gibilerin Jön Türkleri hedef almaları anlamlıdır. Çünkü devrimciliğimizin köklerinde Jön Türkler vardır. Türkiye’nin 150 yıllık milli demokratik devrimi, Genç Osmanlılarla, Jön Türklerle, Bahattin Şakir’lerle başlıyor.

TARİH TARTIŞMASI DEĞİL

Jön Türklere ve özellikle İttihatçılara yönelik bir saldırı ve karalama kampanyası uzun süredir devam ediyor. Jön Türklerin düşünce ve eylemlerini hedef alanlar, elbette soyut bir tarih tartışması yapmıyorlar. Türkiye’nin bütün devrimci birikimini “derin devlet” torbasına dolduruyorlar. “Resmî tarihe” karşı çıkma iddiasıyla tarih tersyüz ediliyor, çarpıtılıyor. Sanal ve yalan bir tarih yaratmaya ve geçmişimizi yok etmeye, unutturmaya çalışıyorlar.

Taner Akçam, Halil Berktay ve benzerlerinin sözde Ermeni soykırımının başlıca sorumlusu olarak İttihat ve Terakki’nin önderlerini suçlamaları, Kurtuluş Savaşı’mnı “etnik temizlik süreci” diye tanımlamaları bu nedenledir.

NASIL DEVŞİRİLDİ?

16 Kasım 2014 günlü “aydinlik.com.tr”de“Tanıdığım Taner Akçam nasıl devşirildi?” başlıklı yazıda Akçam’ı anlatmıştım.Taner Akçam’ı daha Kurtuluş Lisesi öğrencisiyken, bir “devrimci liseli” olarak SBF’ye, Basın Yayın Yüksek Okulu’na gelişlerinde tanımıştım. Yarım yüz yılı geçmiştir.

Akçam’ın yazıları, nasıl bir “dönüşümden” geçtiğini çok iyi gösterir. Liberaller, sosyalist safları terk edenleri “değişim” ya da “dönüşüm”e uğradı diye överler.

Akçam, 1977 yılında cezaevinden kaçarak Almanya’ya gittikten sonra müthiş bir “değişime” uğradı. Geçmişini, davasını, arkadaşlarını ve vatanını bir kenara bıraktı. Alman istihbarat servisinin konuğu oldu, “siyasi mülteci” sayıldı ve kısa sürede Alman uyruğuna kabul edildi. TessaHofmann ile tanıştırıldı. Hoffmann, Berlin Hür Üniversitesi’nde, “Türkiye ve Kafkaslar’da Azınlık Çatışmaları Uzmanı.” Alman istihbaratının “thinktank”ı olarak kabul edilen Hamburg Sosyal İncelemeler Enstitüsü, Akçam’a hemen “Araştırma Bursu” vermeye başladı. 1988 yılında ise Enstitü’nün maaşlı elamanı oldu. Hamburg Bilim ve Kültürü Teşvik Vakfı’nın yüklü miktardaki bursuyla, “Türkiye ve Doğu Sorunu” başlıklı doçentlik tezini hazırladı. Akçam’ın “araştıracağı” konuları, TessaHoffmann ve Alman Doğu Enstitüsü belirliyordu. Akçam’a sipariş edilen konular şunlardı: “Türk Tarihinde şiddet”, “Türk Tarihinde işkence”, “Ermeni Soykırımı.” Özeti “Türkiye’nin cinayet dosyaları.” Emperyalizm, bu konuların yazılmasını istiyordu. Görev yerine getiriliyordu.

AKIL HOCASI HOFFMANN

Akçam’ın elinden Dr. TessaHofmann tuttu. Hofmann aynı zamanda Ermeni Yazarlar Birliği onur üyesi. Hoffmann’ın tezgahından geçen bir başka “siyasi mülteci” de Oral Çalışlar’dı.

Taner Akçam’ı “Ermeni soykırımını doğrudan bir suç olarak eleştiren ilk Türk” ünvanı ile tanıtan Hoffmann, yıllardan beri “Ermeni kıyımının 20. yüzyılın ilk ve sistemli jenosidi olarak Nazilerin Yahudi kitle kıyımına örnek oluşturduğunu, dahası gaz odalarının da ilk kez Türkler tarafından kullanıldığını” iddia eden kitaplar yazıyor, yazdırıyor ve yayınlatıyor.

DÖNEK PORTRELERİ

Hasan Yalçın, “Dönekler”de Taner Akçam’ı şöyle anlatır:

“Oralarda usul budur, ajan, ajanı bulup getirir. Devşirme üzerinden yenileri devşirilir. Usta terzinin iyi kumaşı bir dokunuşta anladığı gibi, usta istihbarat örgütü de olacak oğlanı bir bakışta tanır. Taner Akçam’ın başvurusu Alman Aygıtı’nın şeflerini çok sevindirmiş olmalı, ‘tam istediğimiz gibi’ demişlerdir mutlaka. Çünkü adam birincisi, Türk; ikincisi, solculuktan geliyor; üçüncüsü, Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birini bitirmiş, yani kumaş her bakımdan iyi.

“Daha önemlisi çevresinden, davasından, vatanından kopmuştur; boştur ve boşluktadır. Her şekli almaya, istenen her hizmeti vermeye hazır. Kontrgerilla örgütlerinin, yetiştirip kullanmak için anasız babasız çocukları özellikle tercih ettiği televizyon dizilerine bile konu olmuştur. Çünkü böyleleri sıkı bağlanır, itaatte kusur etmez, aygıtı babasının yerine koyar.

“Alman psikolojik savaş aygıtının, Türkiye ve Ortadoğu politikasında kullanmak üzere, ‘Ermeni soykırımını doğrudan bir suç olarak niteleyen’ Türklere ihtiyacı vardır. Şöyle veya böyle bu adam mutlaka yaratılacaktır. Taner Akçam sadece araştırma yapacağı konuları değil, içine sokulacağı kalıbı da Alman devletinin dosyalarında hazır bulmuştur.”

https://www.aydinlik.com.tr/turkiye-dusmanligi-profesoru-hikmet-cicek-kose-yazilari-nisan-2019
This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *