14 mart TIP Bayramı * Tüm doktorlarımızın ve sağlık çalışanlarının bayramlarını kutlarız *** Medreselerin cehalet yuvaları olduğunun anlaşılmasıyla, Ordu’yu bilgili subaylar yetiştirmek üzere, 3.Mustafa ile başlayan modern askeri okullar açılması sürecinde, bilgili askeri hekimler yetiştirmek gerektiği de düşünülmüş ve 2. Mahmut tarafından 14 Mart 1827’de Askeri Tıp Okulu (Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane) açılmıştır.

Süleyman Çelik
15.03.2017

14 Mart Tıp Bayramı

8-12. Yüzyıllar arasında İslam dünyası, diğer bilim dallarında olduğu gibi, tıp alanında da zamanının en ilerisindedir. Bu dönemde yaşamış olan İbni Sina (980-10579) dönemin en ünlü hekimi ve aynı zamanda filozofudur.

Yazmış olduğu, Türkçeye “Temel Tıp Kitabı” olarak çevirebileceğimiz, Arapça “Kanun fit Tıp” adlı kitabı, o zaman Avrupa’da bilim dili olan Latinceye de çevrilmiş ve 500 yıl kadar, hem doğuda hem batıda hekimlerin el altı kitabı olmuştur. Bir bilim kitabının bu kadar yıl değerini koruması, yazarının zamanının çok ilerisinde olduğunu gösterir.

Bilim Dünyası İbni Sina’nın değerini bugün de takdir etmektedir. Doğumunun 1000.yılı olan 1980’de tüm dünyada anılmış ve hakkında özel bilimsel toplantılar/ yayınlar yapılmıştır.

Ne yazık ki İslam dünyasında bilim karşıtlığının başladığı 12. Yüzyıldan sonra İbni Sina’ya da saldırılmış, İmam Gazali, İbni Sina’yı kafir ilan etmiştir.

Bundan sonra Dünya bilim tarihinde, diğer alanlarda olduğu gibi tıp alanında da sadece kişisel çabalarıyla kendisini yetiştirmiş birkaç Müslüman hekim görülür.

Medreselerde akli bilimlerin dışlanıp sadece nakli bilim dedikleri din bilimlerine yer verilmesiyle, külliyelerin yanında genellikle hastaneler (darüşşifa) bulunmakla birlikte, örgün tıp eğitimi yoktur.

Bu şekilde yetişmiş, Amasya Darüşsifası’ndan Şerafettin Sabuncuoğlu(ölümü 1470)’nun yazmış olduğu  Cerrahiyetül-Haniyye adlı kitap, Osmanlı’da Cerrahi konusunda yazılmış tek kitaptır.

Avrupa’da üniversitelerin açılması, Rönesans, Reform ve Bilimsel Devrimin gerçekleşmesiyle tıpta gelişmeye ve tıp eğitimi kurumsallaşmaya başlamıştır. Kadavra üzerinde araştırmalara başlanmış, insan anatomisi öğrenilmiş, Harvey (1578-1657) kan dolaşımını açıklamıştır.

Osmanlı bu gelişmelerin dışındadır. İnsan anatomisini bilmeyen ve Harvey’den haberi olmayan Abbas Vesim Bin Abdurrahman isimli bir hekim (ölümü 1803), yazmış olduğu “Düstur-ül Vesim fit Tıbb-ül Cedid ve’l Kadim” adlı eserinde kalbin üç karıncığı olduğunu bildirmektedir. Çünkü referansı hala İbni Sina’dır.

Medreselerin cehalet yuvaları olduğunun anlaşılmasıyla, Ordu’yu bilgili subaylar yetiştirmek üzere, 3.Mustafa ile başlayan modern askeri okullar açılması sürecinde, bilgili askeri hekimler yetiştirmek gerektiği de düşünülmüş ve 2. Mahmut tarafından 14 Mart 1827’de Askeri Tıp Okulu (Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane) açılmıştır. Osmanlı’da öğretim üyeliği yapacak hekim olmadığı için Fransa’dan öğretim üyeleri getirilmiş ve dolayısıyla eğitim dili Fransızca olmuştur.

Bilimsel tıp eğitiminin başlangıcı olan bu tarih ülkemizde “Tıp Bayramı” olarak kutlanmaktadır.

Aslında bugünün bayram olarak kutlanmasının ulusalcı bir başlangıcı vardır. Bilimsel tıp eğitimi 1827’de başlamış, ancak 1919’a kadar kutlama yapılmamıştır.

Askeri Tıbbiye’nin kuruluşundan beri devrimci bir niteliği vardır. Bunun Fransız öğretim üyelerinden etkilenmeye bağlı olması olasıdır.

Fransız Devrimi 1789’da yapıldı fakat tartışmaları ve çalkantıları (devrimci- karşıdevrimci çatışmaları, iktidarın sık sık el değiştirmesi vs), yalnız Fransa’da değil, tüm Avrupa’da hala sürüyordu. Askeri Tıbbiye’de görevli öğretim üyelerinin bu tartışmalardan uzak kalmaları düşünülemez.

Öğrencilerin bu tartışmalardan etkilenmeleri ve Fransız Devrimi ilgili kitaplar okuyup devrimci kişilik kazanmış olmaları olasıdır.

İttihat ve Terakki, Askeri Tıbbiye’de Askeri tıbbiye öğrencileri tarafından kurulmuştur.

Abdülhamit Harbiyelilerin değil, Askeri Tıbbiyelilerin kendisini tahtından indirmelerinden korkmuş; bu nedenle Yıldız’a daha yakın olan Elmadağ’da bulunan Harbiye’yi değil, çok uzakta, Demirkapı’da bulunan Askeri Tıbbiye’yi Boğaz’ın öteki tarafına, Haydarpaşa’ya taşıtmıştır.

Vatan’ın düşmanlar tarafından işgal edilmesi üzerine, “ne yapmalı?” gerektiğini tartışan öğrenciler, Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas’ta bir Kongre toplayacağını öğrenince 2 temsilci göndermeye karar vermişlerdir. Oysa Atatürk, vilayetlerden seçilecek delegelerin gönderilmesini istemiştir. Askeri Tıbbiyeliler durumdan görev çıkarmışlar ve aralarından iki temsilci seçmişler, fakat temsilcilerin giderleri için aralarında topladıkları para yeterli olmayınca bir kişi gönderebilmişlerdir. “Tıbbiyeli Hikmet” adıyla Kongre’ye katılan Hikmet Boran’ın, yapmış olduğu konuşma Amerikan Mandası kabulünün engellenmesinde çok etkili olmuş, Atatürk’ün elini kolaylaştırmıştır.

İşte böyle devrimci fikirler taşıyan yurtsever Askeri Tıbbiyeliler, işgal İstanbul’unda sivil arkadaşlarıyla birlikte Darülfünun’da da toplantılar yapmakta ve çare aramaktadırlar. 14 Mart 1919’da büyük bir toplantı düzenlemişler ve işgali protesto etmişlerdir. İşbirlikçi Damat Ferit’in zaptiyeleri toplantıya müdahale etmek isteyince öğrenciler, “bugün bizim okulumuzun kuruluş yıl dönümü, biz bugünü her yıl bayram olarak kutluyoruz. Bugün de bayramımızı kutlamak için toplandık, başka bir amacımız yoktur” demişler ve tutuklanmaktan kurtulmuşlardır. Bu şekilde 14 Mart Tıp Bayramı olmuş ve bundan sonra her yıl kutlanmaya başlanmıştır.

Bilimsel tıp eğitiminin ve askeri hekimliğin kurucusu, Osmanlı’nın en reformcu padişahı 2.Mahmut’tur. 2. Abdülhamit, devrimci fikirlerini bildiği Askeri Tıbbiyelilerin kendisini tahtından indirmesinden korkmuş; fakat okullarını kapatmamış, ama onlara görkemli bir bina yaptırarak (şimdiki Marmara Üniversitesi ana yerleşkesi) kendisinden uzaklaştırmış, ayrıca askeri hekimliği daha da geliştirmek için Avrupa’dan öğretim üyeleri getirterek Gülhane’yi kurmuştur.

Dinciler yapmış olduğu reformlar nedeniyle 2.Mahmut’u sevmez, ona “Gavur Padişah” derler. Oysa o aynı zamanda İslam’ın Halifesidir. Halifeliği kutsayan ve Hilafeti kaldırdığı için Atatürk’e düşman olan dincilerin İslam’ın kutsal Halifesine “gavur” demelerinin açıklaması olabilir mi?

Tayyip Erdoğan’ın 2.Mahmut’u sevip sevmediğini bilmiyorum. Ama oğlu Abdülmecid’e “ceddim” demiştir. 2.Abdülhamid’i ise çok sevdiği bilinmektedir.

Ne yazık ki 2. Mahmut ve 2. Abdülhamit’in kurmuş olduğu askeri hekimlik kuruluşundan 189 yıl ve Gülhane 118 yıl sonra Tayyip Erdoğan tarafından yok edilmişlerdir.

Bu nedenle bu yıl bayramımızı buruk kutladık…

This entry was posted in Saglik. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *