Bekir Coşkun ÜÇ’lemesi * İdama hayır…* Ve Atatürk aşağıya baktı…* Bizi eşek yerine koymak…

sozcu.com.tr
Bekir Coşkun
30 Temmuz 2016

İdama hayır…

Savcı idam istiyordu…Berin Menderes mektup yazmıştı,
Yassıada’da yargılanan sevdiği adam Adnan Menderes’e:

“Dünkü gazetelerde soruşturmada ifade verirken çekilmiş resimlerine baktım, çok zayıfladığını gördüm. Ne hale geldiğimizi söylemek anlamsız. Ben hep seni ayrıldığımız günkü güler yüzünle tahayyül ediyordum. Ne olur kendine iyi bak. Daha fazla zayıflamamaya gayret et. Yemek ye. Çektiğimiz ıstırapların sonu gelmiştir belki. Adaletin tecellisini beklerken de her şeyin üstünde Allah’ın adaletine inanıyorum…..” Oğullarına sarılarak haberleri dinliyordu… Umut kesildiğinde, gözü kapıda öyle bekledi… Menderes’i, Zorlu’yu. Polatkan’ı 17 Eylül 1961’de asarak idam ettiler…

Bir başka zaman diliminde mahkeme “idam” dedi…Ulucanlar hapishanesinde bir hücrede, birazdan idam edilecek olan Deniz Gezmiş, son arzu olarak babasına mektup yazmak istedi, kalem kağıt verdiler:

“Baba…
Annemi teselli etmek sana düşüyor. Üzülmesin. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir. Son anda, yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım…”

Deniz Gezmiş’i Yusuf Aslan’ı,Hüseyin İnan’ı 6 Mayıs 1972’de idam ettiler…

Cellatlar niye yüzlerini örterler?…

İdam; gidenlerden çok, kalanların boynunda “insanlığı” sorgulayan bir yağlı ilmiğe dönüşür kimi zaman…Hele hukuk olmayan ülkede…Şimdi özür dilediğiniz; Ergenekon, Balyoz, Oda TV sanıklarını asmıştınız bak…

Suç işleyene bin bir türlü ceza varken, ömür boyu yaptığını düşünüp acıyı beteriyle ödemesi dururken, idam ilkelliktir…Herkes cezasını çeksin…Ama rüyalarında; insanların sallandığı darağaçları, yağlı ipler, maskeli cellatlar görerek büyüyecek çocukların günahı yok…

İdama hayır…

sozcu.com.tr
Bekir Coşkun
29 Temmuz 2016

Ve Atatürk aşağıya baktı…

“Havacı komutan olarak düğündeydim…Oyun havaları çalıyordu, iki gidip geldik… O sırada darbe oluyor haberleri geldi, orkestra şefine sordum, o “Bizim kemancının babası emekli levazımcı, sorduk, dedi ki mataraları saysınlar, eksik matara varsa demek ki asker sokağa çıktı” dedi… Ciddiye almadım, sonra beni düğünde oynarken yakaladılar, baktım mataraları var, darbe oluyor dedim…”

Ben tank birliğinin komutanı olarak tankın içinde yerimden kıpırdamadım… Ama tank gittiği için haliyle gidiyorsun… Tankın sürücüsüne “evladım nereye gidiyoruz?” dedim… “Bisiklet turnuvasına” dedi… O sırada tankın içinde çatışma çıktı, tanka girmiş taksi şoförü ile şef garson “tankı ben kullanacağım” diye birbirlerine girdiler, derhal itiraz ettim, tankı manifaturacı kullandı, gittik…”

Tüm komutanlar benden sorulduğu için, durumuma baktığımda; yaverim hainmiş, şoförüm karşı taraftan, sekreterim örgütten, nöbetçim darbeci, çaycım Fetocu, berberim satılmış, temizlikçim cemaatçi, yardımcım paralelden…Duruma hakimdim ama, alt kadro gitmiş…Altımı tutamadım…”

Bize köprüyü tutma görevi verildi… Darbe yapacağımızı bilmiyordum… Köprüyü tutun dediler, ama köprünün iki ayağı olduğunu da söylemediler… Komutanı arayıp “Komutanım köprünün iki ayağı varmış” dedim…O da “olsun” dedi:“Bir ayağını tutarsan, tek ayakla nereye kadar gider…

Özetle; tarikatı, mezhebi, cemaati, hacıyı, hocayı, imamı soktunuz içine… Son yüzyılda İslam aleminin şanlı tek zaferini kazanmış Türk Ordusu bu hale geldi…Ve Atatürk yukarıdan baktı…Ağladığı görülmemiş mavi gözlerinde hüzün vardı…İki mavi damla yuvarlandı yanaklarına…
İlk kez…

sozcu.com.tr
Bekir Coşkun
28 Temmuz 2016

Bizi eşek yerine koymak…

“Aldatıldık…”
“Ben de ne safmışım…”
“Ah salak kafam…”
“Nasıl da inandık…”
“Ben eşeğin tekiyim…

Türkmen evine bir şıh misafir geldi, cübbeli, sarıklı, torba sakallı…Buyur ettiler, köylülerle birlikte odaya aldılar, köylüler ne keramet edecek diye ağzının içine bakarken, şıh arada bir irkilir gibi yapıp “Hoşt” diyordu…Köylüler bunun bir keramet olduğunu anladılar ama ne kerameti olduğunu anlayamadılar, merakla sordular:

“Ya şıh hazretleri nedir o arada hoşt dediğin?..” Şıh:“Bir köpek Kabe’nin duvarına işeyecek gibi niyetleniyor, onu görüyorum tabii ki, hoşt diye kovalıyorum…”

Köylülerin itikadı bir iken bin oldu…Olanları kapının eşiğinden dinleyen evin hanım ağası sofrayı hazırladı, herkesin önüne üzerinde et olan pilav geldi…Şıhın tabağında sadece pilav vardı…Şıh bir süre etsiz tabağa baktıktan sonra, kapıda beliren hanım ağaya “Benim tabağımda et niye yok, bunun bir sebebi var mıdır ey hatun?” diye sordu…

Hanım ağa yaklaştı, tabağı ters çevirdi, onun etlerini pilavın altına koymuştu… pilavın altında etlerin gözükmesiyle elindeki kepçeyi şıhın kafasına indirdi:“Ulan tabağındaki eti görmedin de, Kabe’deki iti mi gördün?…”

Nasıl görmediniz?..“Aldatıldık” demek yeterli midir?..Yani; her örgüt soruşturmasında “Yardım ve yataklık edenler” sorgulanır da, FETÖ’de “Yardım ve yataklık edenler” sorgulanmayacak mı?..Sormayacak mısınız; olmayan “Ergenekon’u”, olmayan “Balyoz’u” gördünüz de, içinizdeki FETÖ’yü mü görmediniz?…

Ulusla alay etmeyin…

This entry was posted in Bekir Coşkun yazıları. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *