SİYASİ TARİH – KRALIN SARAYI *** Ne Oldum Deme… * Tarihçi Suetonius, Domus Aurea (Altın Ev) adı verilen Neron’un sarayını şöyle anlatır; “Girişinde Neron’un 120 ayak yüksekliğinde dev bir heykeli vardı. Saray o kadar geniş bir alana yayılıyordu ki üç sütunlu üç kapıdan girilerek geçiliyor, her kapıdan diğerine bin adım atılıyordu. Denize benzer bir su aynasının çevresine inşa edilen ev kümeleri kentleri çağrıştırıyor;


Mine G. Kırıkkanat
kirikkanat@mgkmedya.com
25 Şubat 2015 Çarşamba
Cumhuriyet

 

Ne Oldum Deme…


İmparator Neron, 18 Temmuz 64’te başlayıp altı gün yedi gece boyunca Roma’yı yakıp kül eden yangından sadece bir yıl sonra muazzam bir sarayın inşasını başlattı.Yangın yeri antik başkentin önemli bir bölümünü kaplayacak olan sarayın yapımını, iki mimar üstlenmişti: Severus ve Celerus.

Sonuç, bugünün ölçülerinde bile devasa sayılan bir ihtişam, mimari açıdan en modern teknolojileri yaya bırakacak yeniliklerle donatılan olağanüstü bir eserdi.Çeşitli binalardan oluşan saray yerleşkesinde geniş bahçeler ve suni bir göl vardı.

Emperyal konutun ziyafet salonu Cenatio Rotunda, bir mühendislik harikası olup güneşin döngüsünü izleyen mobil zemin üstüne inşa edilmişti.

Birbirine sürtünerek ısınmasınlar diye kil üstüne yerleştirilen tunç toplar üzerine oturtulan ahşap zemin, alengirli bir mekanizmayla ziyafet sofrasındaki konuklara 360 derecelik manzara sunabilmek üzere döndürülüyordu.

Tarihçi Suetonius, Domus Aurea (Altın Ev) adı verilen Neron’un sarayını şöyle anlatır;

“Girişinde Neron’un 120 ayak yüksekliğinde dev bir heykeli vardı. Saray o kadar geniş bir alana yayılıyordu ki üç sütunlu üç kapıdan girilerek geçiliyor, her kapıdan diğerine bin adım atılıyordu. Denize benzer bir su aynasının çevresine inşa edilen ev kümeleri kentleri çağrıştırıyor;

aralarında göz alabildiğine uzanan kırsalda bağlar, bahçeler, korular, hatta otlaklar yer alıyordu. Haber görseli Buralara da ehli ve yaban, her türden hayvanlar salınmıştı. Sarayın iç mekânları tepeden tırnağa altın kaplı olup, tüm yüzeyler sedef ve değerli taşlarla bezenmişti.

Yemek salonlarının tavanları oynak fildişi tabletlerle donatılmıştı. Bu tabletler açılıp kapanarak, ziyafet sofrasındaki konukların üzerine çiçekler atılıyor ya da güzel kokular salınıyordu. Hamamlardaki çeşmelerden hem deniz suyu, hem de Albula’nın (Tiber Nehri) suları akıyordu.”

İmparator Neron, tarihin en gaddar despotlarından biri, belki de ilkiydi. Hem çok zeki, hem de deliydi.Roma halkı, imparatoru Roma’yı kül eden yangından sorumlu tutuyordu. Megaloman despotun, başkenti yıkıp daha görkemli inşa ettikten sonra adını Neropolis olarak değiştirmek istediği biliniyordu. Neron’un kadim Roma yanarken lir çalıp şarkı söylediğine inanan çoktu.

Yangın yerini baştan başa kaplayan görkemli sarayı affetmediler.

Romalılar Neron’un yeni sarayı ile şöyle alay ediyorlardı:
“Roma Neron’un evi olacak. Yurttaşlar, Veius’a (günümüzdeki Formello) göçün. Tabii ev Veius’u da yutmazsa.” Buraya kadar aktardıklarım, size çağdaşımız bir şeyleri hatırlatıyor mu, sevgili okurlarım? Yanıtınız, “Eveeet…” ise, sonrasına bakın:

Despot Neron’un çığrından çıkan deliliği halkın kendisine karşı beslediği nefretle orantılı arttı ve imparator ihanet ettikçe, cezalandırdığı yakınları çoğaldıkça, yalnızlaştı.Roma senatosu, kendisini tahttan indirip hakkında ölüm cezasına hükmettiğinde önünde iki seçenek vardı.Senatonun verdiği ölüm cezası, despotun köpek, tilki, horoz gibi hayvanlarla birlikte deri bir torbaya sokulup Tiber Nehri’ne atılmasını öngörüyordu.

Neron tabii ki intiharı seçti.Onu da yalnız başına beceremedi.
Özel kalem müdürü Epafrodites’in yardımıyla boğazını kılıçla keserek öldü.

Neron’un son sözleri “Qualis artifex pereo!” yani “Benimle birlikte ne büyük bir sanatçı ölüyor!” demek olup, hem deliliğini, hem de kendini beğenmişliğini ele veriyordu.Roma tarihine hükmü 54’ten 68’e, 14 yıl sürmüştü.

Peki, Domus Aurea’ya ne oldu dersiniz?
Saray yerleşkesi kamuya iade edilerek, Roma halkına açıldı. Suni göl kurutulup, üstüne günümüze kadar kalan Colosseum yapıldı. Debdebeli girişteki devasa Neron heykeli, güneş tanrısı Helios’a dönüştürüldü.

Sarayın bir bölümü Traianus hamamlarının inşaatı sırasında molozların altında kaldı, bir bölümü de Adrianus’un yaptırdığı Venüs ve Roma tapınaklarıyla toprağa gömüldü.

Domus Aurea’nın varlığı, 15. yüzyılda genç bir Romalının gezerken tesadüfen girdiği bir dehlizden öteye keşfedildi ve duvarlarındaki fresklerin aşırı süslemesi, iç mimaride “Gülünç Sanat” (Art Grotesque) diye adlandırılan yeni bir akımı esinledi. Sarayın bilimsel anlamda arkeolojik kazıları 2009’da başladı ve devam ediyor.

Ne diyelim?
Başı benziyor, hükmü benziyor, dileriz sonu benzemesin!

This entry was posted in FAŞİZM, Genel Kultur, Gundem, Kose Yazarlari, SİYASİ TARİH, YOLSUZLUKLAR. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *