HEDİYE PIRLANTA TAŞ * KRALA YAS *** KALLEŞLİK UNUTULDU MU SANIYORSUNUZ?.

HEDİYE PIRLANTA TAŞ * KRALA YAS

Suudi kral Abdullah için yas ilan eden zevata ,

Ne de çabuk unuttunuz Osmanlı mirası Ecyad kalesini yerle bir ederek çukurda ve ortalık yerde kalan Kabe’nin üzerine abanır gibi 7 yıldız devasa oteller yapanları .Sizler Abdullah Gül Cumhurbaşkanı ve RTErdoğan başbakan iken Ecyad Kalesinin yıkılmaması için yaptığınız ricalarınızı duymazdan gelen kralı ne de çabuk unuttunuz !!!  Osmanlı diye bağıran sizler Osmanlı emaneti kaleyi yıkan kral’a madalya vererek onurlandırdınız…

O kral ki ülkemize geldiğinde yabancı devlet adamlarının protokol ve saygı gereği ziyaret etmesi gereken Anıtkabir’e gitmeyen bir kişi idi. Bayrağıma ve Atatürk’ saygı göstermeyen , demokrasinin , insan haklarının bulunmadığı , kadınların ise yalnız başına bakkala bile gidemediği bir ülkenin zenginliklerini hanedanı ile birlikte sömüren bir kişiye Türk Bayrağının mezestre edilmesi ve yas ilan edilmesi hem Türk halkına hem de Milli Bayrağımıza hakarettir.

O kral ki İngiltere’de kraliçenin ayağına hem varışta hem de ayrılışta giderken , İngiltere’den Türkiye’ye geldiğinde Cumhurbaşkanı Gül’ü makamında ziyaret etmemiş ,ama Gül ve Erdoğan koşa koşa kralın kaldığı otele giderek saygılarını sunmuşlardı.

2007 senesinde zamanın Cumhurbaşkanı Gül , kral’ı sarayda kabul etmesi gerekirken havaalanına ayağına giderek karşılamış ve kendisine Devlet şeref madalyası vermiştir. Atatürk’e , Milli bayrağımıza , Laik Cumhuriyet’e ve Osmanlı mirasına düşman olan bu krala hangi nedenlerle şeref madalyası verildiğini o zamanda da sormuştuk.

Devlet Şeref Madalyası’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü, toplumun huzuru, birlik ve beraberliği için yurtiçinde veya yurtdışında üstün feragat, fedakarlık, başarı ve yararlılık gösteren Türk ve yabancı uyruklu kişilere verillmesi gereken bir madalyadır. Kral Abdullah ne yapmıştır ki bu madalyayı hak etmiştir ?.

Ortadoğu’da sadece ABD çıkarlarına hizmet eden Suudi hanedan akıl almaz şekilde zenginleşirken suudi halkı yoksullaşmakta ve ezilmektedir. Daha 10 gün önce 16 Ocak 2015 tarihinde Mekke’de bir kadın asfalt yol ortasında herkesin gözü önünde kılıçla başı kesilerek infaz edilmedi mi ? Böyle bir ülkenin kralına yas tutulur , bayrak indirilir mi ?

Ama konu hem İslami ideoloji birliği hem de tamamen duygusal durumlarla ilgilidir. Ve biliriz ki kral kendisine sadık olanlara karşı bonkördür. Ve unutmadık ki kral hem zamanın cumhurbaşkanı Gül’e hem de zamanın başbakanı Erdoğan’a paha biçilmez mücevher armağanlar vermiştir.Bu armağanların cinsi ve değeri sayısız soru , köşe yazıları ve önergelere rağmen rağmen bugüne kadar açıklanmamış ve gizli tutulmuş yasaya rağmen Devlete beyan edilmemiştir.

Eski cumhurbaşkanlarımızdan saygın Necdet Sezer kendisine verilen tüm hediyeleri demirbaşa kaydettirerek hepsini köşkte bırakarak giden kişidir. Onu örnek almanızı bekledik ama yanıldık.

Yas emrini verenleri ve Milli bayrağımızı indirtenleri kınıyorum.

Bakınız aşağıda sayın Türker Ertürk ve araştırmacı yazar Mustafa Yıldırım bu konuda ne diyor

Naci Kaptan
25.01.2015

“Suudi Kralı için ilan edilen yası tanımıyorum. Yaşamını Türk ve Osmanlı düşmanlığı üzerine geliştirmiş, emperyalizme işbirlikçiliği yapmış ve teröre destek vermiş bir zorba için Türk Bayrağı mezestre (yarıya indirmek) edilemez. Yas ilan edilmesinin nedeni olsa olsa ondan aldıkları harçlık ve armağanlardır.”

Türker Ertürk

Fotoğraf: Mekkeli Faysal bin Haşimi, Şam-Viktoria Oteli önünde işgalcilerle birlikte zafer hatırası. Ayrıntılar için 58 GÜN, 4. Basım.

Mustafa Yıldırım,
25 Ocak 2015

NE YASI …KALLEŞLİK UNUTULDU MU SANIYORSUNUZ?.

Medine’den yola çıkan Türk birlikleri trenle çölü geçip Lut gölünün güney doğusundaki Maan şehrine giderken Faysal kuvvetleri Medine’de çakılıp kalmıştı. Üstelik Şerif Hüseyin bin Haşimi son anda diretip padişahtan 60.000 altın daha koparmıştı.

Çok değil, bir yıl geçmeden Arap aşiretleri, Cidde’de, Mekke’de, Taif’te, Medine’de Osmanlı askerlerine karşı saldırıya geçince anlamışlardı işin aslını. Mekke’de Şerif Hüseyin bin Haşimi, Osmanlı Paşasının ve Osmanlı askeri kıtasının şaşalı töreniyle ‘Hacı’ olurken, oğlu Faysal, Kahire’de İngiliz Yüksek Komiseri Sir Henry McMahon (Ortadoğu’daki ajanların patronu, İngiliz Hükümet Temsilcisi) ile anlaşmanın son satırlarını bağlıyordu.

İngilizler, Haşimilerin Arabistan’dan Anadolu’ya uzanan topraklarda (Mersin de içinde) bir krallık kurmalarına yardım etmeyi, aşiret adamlarına askeri eğitim, yeterli silah vermeyi kabul etmişti.

Kabe’de Kırbaçlanarak, Yakılarak Öldürülen Türk Subayları

İskenderiye esir kampında Mülazimi Sani Denizlili Fahri, arkadaşına döndü; “Bana bak, Aziz!” dedi, “Sen Mekke’deyken Arapların bize saldıracağını öğrenebildin miydi?” Mülazimi Sani Tokatlı Aziz donup kaldı. Ciyad kalesinde yaşadıkları kuşatmayı unutmak için her gece Allah’a yalvarıp duruyordu. Sesi ölgündü:

“Doğru diyorsun. O işi ancak Kâbe’den ezan okunurken Arapların mermileri üstümüze yağmaya başladığında anladık.”  “Hamidiye hükümet binasını korumakla görevli Arap jandarmalar olacakları önceden biliyormuş gibi sırra kadem bastıklarında da anlayamadınız…”

Aziz, “Ciyad kalesinin burcundaydım” dedi ve ekledi:

“Şerif Hüseyin’in adamları hükümet binasına tulumbalarla gazyağı püskürtüp ateşe vermişlerdi.”

Öfkelenmişti Aziz:

Biz kaleyi kuşatanları geri atmaya çalışırken hükümet binasındaki arkadaşlar akşama dek direndiler, çaresiz kalınca teslim oldular.”

Başını öne eğdi, sesi kısılmıştı:

“Bir yanda Kâbe’nin örtüsü yanıyor, öte yanda ellerinden zincirlenen zabitler yerlerde sürükleniyordu. Mülazimi Sani Şükrü ve Kâmil’in kırbaçlanarak öldürüldüğünü sonradan duyduk.”

Fahri bir of çekti:

“Biz de Hüseyin’in oğlu Abdullah Taif’te bizi kuşatılınca anladık durumu. Teşkilatı Mahsusa doğru dürüst çalışsaydı, Taif’te tıkılıp kalmaz, isyanı Mekke’de bastırırdık.” Aziz “Kim bilir, belki” demekle yetindi. Sesinde hayıflanmayla karışık, ödevini yapamamış olmanın yarattığı eziklik vardı.

Yukarıdaki satırları, belgeye dayanan “58 Gün”den aldım. Bizimkilerin ellerini avuçlarında yoğuran Arap kralları için yasınızı bölmek istemediğimden bazı olayların ayrıntısına girmedim:

“Der’a istasyonunda yaralıları, kadınları, çocukları boğazlarını keserek öldüren, Şam yakınında Rabua vadisinde düşman ateşinden kaçan Türk ailelerini boğazlayanları, Şam’da Tüğrk mahallesini yakan, Askeri hastanedeki yaralı askerleri ve hemşireleri, doktorları, Halep’te Türk aileleri, askerleri katledenleri…

Medine’de, Taif’te Haşimi oğullarının kuşatmasında açlıktan ölen Türk askerlerini, Kudüs’te İngiliz işgal beyannamesini alkışlarla karşılayan Filistinli Arapları vb. Daha önce de yazılarımda “Araplara yurdumuzu işgal ettiriyorlar” diye yazınca kendisinin de Arap olduğunu belirten Hataylı bir yurttaş, böyle genellemenin kötü olduğunu yazmıştı.

Bu yurttaş ve benzerleri, öfkelenmeden önce işgale, hem de sınırlarımızda yaşarken, karşı çıkmalılar ki biz de ölçümüzü tutturalım!

Araplık kökenine sarılarak Türk devletinin yıkılmasına seyirci kalanlar, Cumhuriyetimize içerden dışarıdan her türlü kötülüğü edenleri besleyen Arap krallarının yasını tutabilirler; ancak kusura bakmasınlar!

Biz bugünlerde “Türk” olduğumuzu anımsamaya başladık!

Türklerin Mekke’yi korumak için yerleştikleri el-Ciyad kalesini yakınlarda yıkarak 5 yıldızlı otel yapan Suud krallarını, o kralların dizi dibine koşanları Türkoğlu asla unutmayacak!

This entry was posted in DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, Gundem, Haber, HAYATIN İÇİNDEN, MUSTAFA YILDIRIM, ORTADOĞU ÜLKELERİ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *