Yasal Uyarı
Bu BLOG içinde yer alan yazı ve görseller kişisel kullanım ve/veya bilgi paylaşma amacı ile sınırlıdır, hiç bir ticari amacı yoktur.
Bu BLOG içindeki yazı ve görselleri paylaşırken kaynak göstermeniz rica olunur.
The contents of this BLOG are limited to personal use and/or information sharing, and there is NO COMMERCIAL purpose.
Arama
Takvim
-
Yeni Yazılar
- İSLAM DEVLETİNDE KADIN OLMAK * Taliban, kadını hayattan yasakladı * Yeni konutlarda kadınların kullandığı alanlara bakan yerlere pencere yapılmayacağını, olanın da kapatılacağını açıkladı. Kadınları mutfakta görmek müstehcen eylemlere yol açabilirmiş. İnşaatlar ona göre yapılmalıymış.
- ABD DIŞİŞLERİ BAKANINDAN TÜRKİYE’Yİ AŞAĞILAMA AÇIKLAMASI…
- Trump dostları ve Filistin
- AFORİZMALAR
- DÜNYA SOYKIRIM TARİHİ * Soykırım ve Kızılderililerin Acı Dolu Direnişi
Arşivler
Kategoriler
Who's Online
113 visitors online now22 guests, 90 bots, 1 membersSeçenekler
FEYM BÜLTENİ – 63/2023 * Ermeni Faaliyetleri – 16 Mart 2023
FANATİK ERMENİ YALANLARINA KARŞI
Posted in FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI
Leave a comment
TARİHE YOLCULUK * İSTANBUL’DA KÜÇÜK KIYAMET
İstanbul’un altüst olduğu gün:
Küçük kıyamet depremi
Türkiye fay hatlarının en çok konuştuğu ülkelerden. 17 Ağustos Marmara depreminin
üstünden 23 yıl geçti. 513 yıl önce ise İstanbul küçük kıyameti yaşamıştı
Dora Mengüç @doramenguc – mengucdora@gmail.com
Çarşamba 23 Kasım 2022 – https://nacikaptan.com/?p=106863
Yer yarılmış, yarıkların içine evler, insanlar düşmüştü. Kentte büyük bir kaos hakimdi. Kurtulabilen kendini dışarı atmıştı. Şehrin asırlık surlarının boyuyla yarışan dalgaların yarattığı şok da cabasıydı. Sanki kıyamet kopuyordu.
Konstantin’in şehri İstanbul olalı çok olmamıştı.
Fethin üstünden sadece 36 yıl geçmişti.
Takvim yaprakları 16 Ocak 1489’u gösteriyordu.
Osmanlı döneminin ilk şiddetli depremi meydana geldiğinde tahtta Sultan II. Bayezid vardı. 15. yüzyıl ortalarında başlayan Osmanlı tarihçiliği, İstanbul’un fethinden sonra canlı bir döneme girmiş, pek çok eser kaleme alınmış, bu Bayezid dönemiyle birlikte iyice canlanmıştı.
“Teravih-i Ali Osman” da o dönemdeki tarihi olayları kaydeden önemli eserlerden biriydi. 1489 yılındaki zelzeleden “…Safer ayının 13’üncü gününde kuşluk vaktinde şehr-i İstanbul içinde azim bir zelzele vaki oldu, nice minareler yıkılup harab oldu…” diye bahsediliyordu.
Sultan II. Bayezid / Görsel: Topkapı Sarayı Müzesi
Birçok bina hasar görmüştü.
Ve bu ne ilk ne son sarsıntıydı Dersaadet’in keyfini kaçıran.
Sadece şehrin değil Sultan II. Bayezid’in de.
513 yıl önce kopan kıyamet
Asıl büyük sallantı için birkaç yıl daha geçmesi gerekiyordu.
513 sene evvel; tarih 10 Eylül 1509.
Kimine göre akşam saatleri, takriben saatin 10’u gösterdiği an.
Kimine göre sabaha karşı dörde doğru, herkes uykusundayken.
Saati hatta günü hala tartışmalı olsa dahi (sarsıntının aynı yıl, 12 Ağustos tarihinde olduğunu iddia edenler de var) İstanbul tarihindeki en büyük depremlerden birini yaşamıştı 513 yıl önce.
Küçük Kıyamet’in yansıması / Görsel: devletialiyyei.com
Hem Edirneli Rûhî hem Kemâlpaşazâde’nin kitaplarında böyle diyordu. Ve nesilden nesile aktarılanlara göre Doğu Akdeniz’in son 500 yıl içinde gördüğü sarsıntıların en yıkıcısıydı. 50 saniye boyunca sürdü sarsıntı.
Büyüklüğü kimilerine göre 7,2, kimi kaynaklara göre ise 8’di. Depremlerin şiddetini ölçen Mercalli ölçeğine göre sarsıntı “X” (yoğun) ya da “XI” (aşırı) şiddetindeydi. Öyle ya, 70 ila 100 kilometreyi bulan bir fay yarığının oluştuğu söyleniyordu. Çınarcık’tan başlamış, Marmara Denizi’nin doğusuna kadar büyük bir alanı kırmıştı.
İddialara göre Adalar segmentinde meydana gelen deprem 45 gün boyunca devam etmiş, yer yerinden oynamıştı. 1010 yılındaki depremde Vordonos Adası gibi batan bir ada yoktu ama Burgazada ile Heybeliada’da büyük zarar vardı. Bitmek bilmeyen sarsıntılar ve depremin yarattığı tahribat nedeniyle Osmanlı tarihçileri başa gelen felaketi “kıyamet-i suğra” yani “küçük kıyamet” olarak adlandırdı.
Kahire’de bile hissedilen deprem fırtınası
Sadece İstanbul’da değil Bolu’dan Edirne’ye kadar uzanan bölgede ciddi hasara neden oldu deprem. Hasar gören yerlerin coğrafi konumlarına bakıldığında Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın tek parça olarak kırıldığı yönündeki olasılık güçleniyordu. Fransız jeofizikçi Prof. Dr. Xavier Le Pichon da yıllar sonra böyle bir öngörüde bulunacaktı.
Yunanistan’dan, Nil Deltası’na kadar geniş bir coğrafyada hissedilmişti deprem. Hatta Sultan II. Bayezid’in doğduğu şehir, bugün Yunanistan sınırları içerisindeki Dimetoka da bir toprak yığını halini almıştı. Ama asıl facia Osmanlı başkentindeydi. Binlerce ev yerle bir olmuştu.
1509 depreminin etkilerini gösteren bir gravür / Görsel: Wikipedia
Hatta rivayete göre İstanbul ve Pera’da depremin kendini hissettirmediği, tahribat yaratmadığı tek bir ev bile kalmamıştı. Fetih sonrası yeniden inşa edilmeye başlanan İstanbul büyük şok içindeydi. Hava sıcaktı. O yüzden dışarıda barınma konusunda bir sıkıntı olmamıştı. Ama dev sarsıntıyla birlikte kentteki gıda depoları, fırınlar, dükkanlar, değirmenler de yıkılmış, şehrin suyolları çökmüş, içme suyu şebekesi kullanılamaz hale gelmişti.
Yani ne yiyecek ne içecek vardı.
Muhtemelen, kaos had safhadaydı.
Şehir surlarının Eğrikapı’dan Yedikule’ye kadar ağır hasar gördüğü söylendi.
100’den fazla camide ciddi sıkıntılar oluştu.
Mesela Fatih Camii’nin kubbesi çatlayıverdi.
Caminin şantiyesindeki dört büyük sütunun da tepesi çatlamıştı.
Kubbenin hemen sağ tarafındaki demir kirişler düşmüş,
kirişin solun kalan demir kirişler ise bükülmüştü.
Henüz inşası tamamlanmış Bayezid Camii de hasar almıştı.


Fatih Camii’ ve Ayasofya’nın aldığı hasar
Elbette sadece bunlarla sınırlı değildi yaşanan tahribat… Bin 900 yıldır yerinde duran İsa Kapı, Aziz John Theologos Kilisesi dahil pek çok kilise, kervansaraylar, Topkapı Sarayı, Ayasofya’nın bir minaresi, Fatih’in eski sarayının içine dahil ettirdiği Theodosios Sütunu, Anadolu Hisarı, Yoros Kalesi, Kız Kulesi, Galata, hamamlar, okullar, medreseler, dükkanlar ağır hasar görüp yıkıldı.
Bazı bölgelerde yerler yarıldı, su ve kum fışkırdı!
Şehrin surlarını aşan tsunami
Deprem tsunamiye de neden oldu.
Kimi kaynaklar şehrin surları ile Galata’nın duvarlarının bu şekilde zarar gördüğünü söylüyor.
Evet, dalgaların Galata ve İstanbul surlarını aşıp şehrin içine kadar girdiği doğruydu.
Ancak bu dalgaların surları yıktığına dair elde kesin bir bilgi yoktu.
Yine de o günlerden bugüne uzanan dalgaların boyunun altı metreyi aştığından bahsetmek gerekiyor.
Güzergahta yer alan semtleri altüst ettiğinden de…
O dönemden günümüze uzanan tanıklıklara göre tsunaminin de gelişiyle birlikte özellikle Galata bölgesinde çok sayıda ev denize karışmıştı. Marmara’da gözlemlenen tsunaminin sadece deprem değil, depremin tetiklediği deniz tabanı heyelanlarından kaynaklandığı söylenecekti yıllar sonra.
Tarihsel depremler konusunda uzman olan iki isim, Nicholas Ambraseys ile C.F. Finkel ise depremden 30 yıl önceki bilgilere göre İstanbul ve Galata’nın nüfusunun 160 bin civarında olduğunu, sarsıntı gerçekleştiği esnada nüfus oranının daha fazla olabileceğini belirtiyor.
Hasar gören camiler
Kimi kayıtlar en az 4 bin kimi kayıtlar ise 13 binden fazla insanın hayatını kaybettiğini öne sürüyor. Vefat sayılarına bakıldığında, 4 bin kişinin ölümü tek başına kabul edildiğinde dahi ortaya çıkan manzara korkunçtu.
Çünkü bu her 40 kişiden birinin hayatını kaybetmesi demekti.
Vezir, askerleriyle birlikte toprağın altında kaldı
Ölenler arasında kimi Osmanlı hanedan üyeleri de vardı.
Vezir Mustafa Paşa ve emrindeki 360 atlı süvari yaşamını yitirenler arasındaydı.
Deprem meydana geldiği esnada Gebze’de olan paşa, birliği ile birlikte toprağın altına gömülmüştü!
Yaşanan gerçekten de kıyametin küçük haliydi.
Türk medeniyetinin ihtişamlı eserlerinden Topkapı Sarayı, Matrakçı Nasuh, 1540 civarı / Görsel: Türk Tarih Kurumu
O, depremden sadece birkaç saat önce Topkapı Sarayı’ndaki yatak odasından çıkmıştı. Eğer çıkmamış olsaydı muhtemelen makamındaki son üç senesini geçiremeyecek, oracıkta can verecekti. Zira sarayda ciddi hasar gören yerlerden biri de sultanın sarsıntıda çöken odasıydı.
“Osmanlı belasını buldu”
II. Bayezid bunu hem hayra hem cezaya yordu.
Hayırdı çünkü o hayatta kalmıştı!
Cezaydı çünkü divanındakilerin beceriksizliği Allah’ın gazabına neden olmuştu!
İstanbul’un artık bir Bizans şehri olmamasına içerleyen Hristiyan dünyası için ise tüm bu olup biten Tanrı’nın Türklere layık gördüğü ağır bir cezaydı. Onların nazarında kendilerine karşı silaha sarılan Türkler böyle bulmuştu karşılığını!

Görsel: Wikipedia
Hatırlarda kalan bir başka rivayet ise İstanbul’dan bin 400 kilometre uzaklıktaki Sina Dağı’nın eteklerinde yer alan Aziz Katerina Manastırı’nda yaşananlardı.
İsmi sır olan bir Rum keşiş iddia bu ya depremin olacağını tahmin etmişti.
Hatta “Sultan sarayındayken İstanbul sallanacak!” demişti.
Elbette bu kehanet hiçbir zaman doğrulanamadı.
Efsane olarak asırlarca konuşuldu.
Doğrulanan bilgi mi?
II. Bayezid’in saray bahçesinde kurulan çadırda on beş gün kaldığıydı. Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme dönemi sultanlarının en talihsizi sayılabilecek olan Bayezid, Cem Sultan vakasının ardından şimdi de İstanbul’un gördüğü en büyük depremle uğraşıyordu.
Başkentten göç edilmesine karar verildi.
Divan eski başkent Edirne’de toplanacaktı.
Topkapı Sarayı’ndan Edirne’deki ahşap eve yolculuk
Sultan, 15 günlük çadır hayatının ardından
İstanbul’dan Edirne’ye gitmek mecburiyetinde kalmıştı.
Ama deprem fırtınası bitmek bilmiyordu.
İstanbul’da yaşadıklarını bu kez Edirne’de yaşadı padişah.
Benzer şiddette bir deprem daha meydana gelmişti.
Bunun üzerine Mimar Hayrettin gecikmeden kolları sıvadı.
Topkapı Sarayı’nın görkemli günlerini bir süreliğine ardında bırakmak zorunda kalan han, başına bir şey gelmesin diye artık Mimar Hayrettin’in inşa ettiği küçük ahşap bir evde yaşamaya başlamıştı. Ama Edirne’deki ikinci depremle birlikte bu kez Tunca Nehri taşmış, birçok insan bu kez sel yüzünden kaybetmişti yaşamını. Felaketler hem koca bir ülkenin hem artık iyice yaşlanmaya başlayan sultanın yakasını bırakmıyordu. Afetler devam ediyordu etmesine ama İstanbul için de plan yapılması da elzemdi.

Görsel: Wikipedia
Edirne’de alınacak kararlar İstanbul’un kaderini belirleyecekti. “Küçük kıyamet” Osmanlı başkentinin Bizans karakterinden sıyrılıp Türk-İslam mimari karakterine evirilmesinin yolunu da açmıştı bir bakıma. Ama önce kentin tamir edilmesi gerekiyordu.
264 günde baştan inşa edilen şehir… Anadolu ve Rumeli sancaklarından 66 bini aşkın işçi, 11 bin kalfa ve hepsinin başına da 3 bin yapı ustası getirildi. Bu “küçük kıyamet” ile birlikte altüst olan şehir için ilan edilmiş bir yapılanma seferberliğiydi. Tabi bir yandan da masrafları karşılamak gerekiyordu.
1492-1502 yıllarındaki veba salgınları Osmanlı İmparatorluğu’nda pek çok ölüme yol açmış, altı yıl süren kıtlık sıkıntılar doğurmuş, halk iyice fakirleşmişti.
Bir yandan ise ticaretin ipek üzerine yoğunlaşıldığı bir dönemden geçiliyordu.
Öyle ki, sadece Bursa’da ham ipek üzerinden alınan vergi gelirlerinin toplamı 6 milyon akçeye ulaşmıştı.
Bu gelir 1487 senesinden başlayıp 1513’e kadar toplanan 26 yıllık bir gelire eşitti.
513 yıl sonrasının kabaca hesaplamasıyla ortada sadece ipek işinden,
bugünün parasıyla 162 milyon liralık bir meblağ vardı.
II. Bayezid döneminde “tekâlif-i örfiyye” adı verilen vergiler bunun dışındaydı.
“Avarız” vergisi adı altında olağanüstü zamanlarda hükümdarın emriyle toplanan vergilerin varlığı biliniyordu. Devlet gelirlerinin önemli bölümünü ise arazi ile tarımsal üretimden, esnaf ve sanatkârlardan, gayrimüslimlerden, gümrükten, hayvanlardan ve pazar yerinden alınan vergiler oluşturuyordu.
Ama felaket büyüktü!
Sultan deprem için yeni vergilerin alınmasını buyurdu.
Ferman çıkarıldı.
Halk, pamuk elini cebine attı.
Halbuki “ianat” adı verilen doğal afet vergisi zaten mevcuttu.
Neyse, sonuçta aile başına 20 altın bağışlanması kararı alındı.
İnşa çalışmalarına 29 Mart 1510’da başlandı.
Tüm çalışmaların başında, Edirne’de sultana ahşap ev inşa eden Mimar Hayrettin vardı.
Hemen her şey onun nezareti altında yapıldı.
Çalışmaların başlangıcından itibaren şehrin ihyası yaklaşık 65 gün gibi rekor sayılabilecek bir sürede gerçekleşti. Felaketten 264 gün sonra İstanbul bir parça olsun toparlanabilmişti. Şehrin surları, köprüler, Rumeli ve Anadolu hisarlarının tahrip olan yerleri, Kız Kulesi, evler, camiler, medreseler, hanlar, çeşmeler ya baştan inşa edilmiş ya tamir edilmişti.
Şehir yeniden kurulmuştu. Bundan böyle kentte inşa edilecek neredeyse tüm yapıların Ahşap-Karkas yolması emredildi. Dolgu zeminler üzerine de yapı yasağı getirildi. Bir bakıma II. Bayezid’in çıkardığı bu ferman, Türkiye’de yapı tipi ve kullanılacak yapı malzemesine dair kurallar getiren ilk yasal önlemdi.
Sultanü’l-âdil, inşaatın tamamlanmasının ardından üç gün üç gece fakirlere yemek dağıtılmasına karar verdi. Depremin yarattığı tahribatın mali sıkıntıları devam edecekti. Varlığını devam ettirecek bir başka gerçek ise fay hatlarından başka bir şey değildi. Bugün kimi deprem uzmanları, deprem bekleyen İstanbul’un 503 yıl öncesiyle benzer bir sarsıntı yaşayacağını söylüyor.
Kıyamet-i suğranın bir benzerinin meydana gelebileceğini ifade eden Prof. Dr. Cenk Yaltırak, nüfusun yüzde 10’u ile şehirlerin yüzde 30’unun depremden olumsuz etkileneceğini ileri sürüyor. Korkunç, endişe verici ve milyonlarca insanın karşısında senelerdir öylece duran apaçık bir gerçek…
Kaynakça
“Osmanlı Arşiv Belgelerinde İstanbul’da Afetler”, Prof. Dr. Fatma Ürekli, Yrd. Doç. Dr. Raşit Gündoğdu
“II. Bayezid Devri Tarihçiliği ve İlk Standart Osmanlı Tarihleri”, Abdülkadir Özcan
“Marmara Denizi’nde 1509 Depremi”, N.N. Ambraseys
“1509 İstanbul Depremi ve Yenileme&Kurtarma Çalışmaları”, Kazuaki Sawa
“İstanbul’u 510 Yıl Önce Yıkan Küçük Kıyamet”, Erhan Afyoncu
“Türkiye’deki Önemli Tsunamiler”, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi,
Bölgesel Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi
“Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi Üzerinde Arşiv Çalışmaları”, Prof. Dr. Halil İnalcık
“Devlet-i ‘Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar – I, Klasik Dönem (1302-1606) Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim”, Prof. Dr. Halil İnalcık
“Tarihimizde Deprem”, Dr. Kenan Yakupoğlu
“Afet Yönetimine İlişkin İlk Uygulamalar”, Dr. Önder Bozkurt
“Marmara Depremi İçin Korkunç Senaryo: Küçük Kıyamet Örgü Fayla Gelecek”, Haberler.com, Prof. Dr. Cenk Yaltırak
© The Independentturkish – https://www.indyturk.com/node/579671/
Posted in DOĞAL FELAKETLER, Tarih
Leave a comment
BİLİM TEKNOLOJİ * Yapay zekayı CEO yapan şirketin hisse senedi fiyatları yükselişe geçti .
San Francisco’da 9 Mart 2023’te halka açılan Hizasızlık Müzesi’nde (Misalignment Museum) sergilenen, yapay zekanın ürettiği bir sanat eseri (AFP)
Yapay zekayı CEO yapan şirketin
hisse senedi fiyatları yükselişe geçti .
Çin merkezli NetDragon Websoft, dünyada
bir yapay zekayı CEO’su yapan ilk şirket olduğunu belirtiyor
Anthony Cuthbertson @ADCuthbertson – Cuma 17 Mart 2023
Bir yapay zeka botunu yürütme kurulu başkanı olarak atayan bir video oyunu şirketi, hisse senedi fiyatlarında piyasayı alt üst eden bir artış görüldüğünü açıkladı.
Çin merkezli NetDragon Websoft, ağustosta CEO’su olarak atadığı yapay zeka programı Tang Yu’yu şirketin günlük faaliyetlerine karar verme sürecini desteklemekle görevlendirdi.
“Yapay zeka destekli insansı sanal robot”, atandığından bu yana geçen 6 ay içinde Hong Kong’un Hang Seng Endeksi’nden daha iyi performans göstermeyi başardı.
NetDragon Websoft’un hisse senedi fiyatının halihazırda yüzde 10 artmasıyla şirketin değeri 1 milyar doların üzerine çıktı.
Şirketin kurucusu Dejian Liu, botun işe alındığı dönemde yaptığı açıklamada şöyle demişti:
Yapay zekanın kurumsal yönetimin geleceği olduğuna inanıyoruz ve Tang Yu’yu atamamız, işimizi yürütme şeklimizi dönüştürme ve nihayetinde gelecekteki stratejik büyümemizi yönlendirmede yapay zeka kullanımını gerçek anlamda benimsemeye olan bağlılığımızı gösteriyor.
Dr. Liu, bu atamanın firmanın “metaverse tabanlı bir çalışma topluluğuna” dönüşme stratejisi kapsamında yapıldığını da sözlerine eklemişti.
Alibaba’nın CEO’su Jack Ma, gelecekte “bir robotun en iyi CEO olarak Time dergisinin kapağında yer alacağını” öngörmüş olsa da NetDragon Websoft, dünyada yapay zeka destekli bir botu faaliyetlerinden sorumlu tutan ilk şirket olduğunu iddia ediyor.
Önde gelen birkaç yapay zeka firmasının yeni araçlarını piyasaya sürdüğü, üretken yapay zeka teknolojisine ilginin fırladığı bir dönemde Çin’den bu botun başarısına ilişkin raporlar geliyor.
Salı günü OpenAI, son derece popüler olan ChatGPT yazılımının GPT-4 adlı halefini tanıtarak yeni sürümü, bir öncekinin “çok daha incelikli” bir versiyonu diye nitelendirdi.
GPT-4; Baro, LSATS (Hukuk Fakültesi Kabul Testi) ve SAT’nin (Eğitim Yetenek Testi) Okuma ve Matematik testlerinin de aralarında yer aldığı çok çeşitli sınavları geçebileceğini şimdiden kanıtladı.
OpenAI, GPT-4’ün yeteneklerine rağmen gerçekleri “hayal etme” eğiliminde olduğu ve tamamen güvenilir olmadığı için kullanıcılara, teknolojiyi kritik bir şey için kullanmama uyarısında bulunuyor.
Şirket şöyle belirtiyor:
Dil modeli çıktılarını, özellikle yüksek riskli bağlamlarda, belirli bir kullanım durumunun ihtiyaçlarını karşılayan kesin protokolle (insan incelemesi, ek bağlamla temellendirme veya yüksek riskli kullanımlardan tamamen kaçınma gibi) kullanırken büyük özen gösterilmeli.
https://www.independent.co.uk/tech
Independent Türkçe için çeviren: İpek Uyar
Posted in Bilim ve Teknoloji
Leave a comment
İstanbul’un İşgalinde Kara Bir Gün ”8 Kasım 1919”
İstanbul’un İşgalinde Kara Bir Gün ”8 Kasım 1919”
General Franchet d’Esperey, makalenin tercümesi önüne konduğunda çılgına dönmüştü. Yazının onu en fazla sinirlendiren tarafı 1871’deki Alman işgalinin hatırlatılmasıydı, zira Marne cephesinde kazandığı zaferle eski yenilginin intikamını aldığına inanıyordu. Kurmaylarına ‘‘Bu adamı derhal bulun’’ dedi. ‘‘Bulun ve derhal yokedin!’’.
Süleyman Nazif, izini kaybettirebilmek için haftalar boyu gizlendi. Sönmek üzere olan milli heyecanı tek bir makaleyle canlandırmıştı ama hayatını kaybetme tehdidiyle karşı karşıyaydı. Bir müddet sonra Fransızlar’ın değil ama İngilizler’in eline geçti ve bir gemiye konup apar topar Malta’ya sürgüne yollandı.
Orada ‘‘Kimsesiz, sıtmalı, hicranlı, tükenmez geceler / Ne kadar gözyaşı döktüm, bunu yıldızlara sor’’ diye mısralar söyleyecek, eski şiirimizin en meşhur örneklerinden biri olan ‘‘Daussıla’’yı yani ‘‘vatan hasretini’’ yazarak ‘‘Malta Geceleri’’ adını vereceği kitabına koyacaktı…
Kaynaklar: Fransız Film Arşivi Murat Bardakçı Seslendiren: Ata Taşpınar Video yapım ve renklendirme: Akif Tanrıkulu
Posted in SAVAŞLAR-ÇATIŞMALAR, Tarih, VİDEOLAR
Leave a comment
DEPREM SONRASI YAŞANAN HATALAR
DEPREM SONRASI YAŞANAN HATALAR
1.Dördüncü seviye alarm verilmesine rağmen, arama-kurtarma, sağlık, yangın, güvenlik, trafik, haberleşme, enerji, tahliye, ulaşım, beslenme, barınma ve benzeri hizmetlerden sorumlu kurumlarımızın bölgeye ulaşması gecikmiştir.
2.Türk Silahlı Kuvvetleri’nin insan, makine ve ekipman gücü zamanında bölgeye kaydırılmamıştır.
3.Maden işçileri, itfaiyeciler arama kurtarma faaliyetlerine çok geç ve kara yolu ile gecikmeli olarak dahil edilmişlerdir.
4.İhtiyaç duyulan sayıda makine, araç, ekipman ve teçhizat bölgeye getirilememiştir.
5.Kendi inisiyatifi ile bölgeye gelen gönüllüler dahi doğru yönlendirilememiş, hatta engellenmiştir.
6.Gıda ve beslenme konusunda özellikle ilk günlerde çok ciddi sorunlar yaşanmıştır.
7.Özellikle çadır ve ısıtıcı başta olmak üzere barınma sorunu hâlâ çözülememiştir.
8.Depremin yaşandığı ilk günden bugüne seyyar tuvalet ve duş eksikliğini giderme yönünde ciddi bir ilerleme sağlanamamıştır.
9.İhtiyaç duyulan sahra hastanelerinin kurulmasında ve sağlık çalışanlarının tahsisinde yetersizlikler yaşanmıştır.
10.Bölgede salgın hastalık riskine karşı gerekli tedbirler zamanında alınmamıştır.
11.Kapanan yollar, yıkılan köprüler zamanında tespit edilememiştir.
12.Kara ve demir yollarında meydana gelen hasarların giderilmesi çok uzun sürmüştür.
13.Hasar gören havalimanlarının onarımı ivedilikle yapılamadığı için uçak seferleri uzun süre aksamıştır.
14.Elektrik, doğal gaz ve benzeri enerji hatlarının acil onarımı yapılarak bu hizmetlerin normale dönmesi uzun süre sağlanamamıştır.
15.Mobil jeneratör ve seyyar aydınlatma gibi acil çözümler sunulamamıştır.
16.Bölgeye tankerler ile yakıt desteği sağlanamamıştır.
17.Deprem sonrasında çok ciddi iletişim problemleri yaşanmıştır.
18.Eğitim sistemi felç olmuş, çadır kentler ve göç almış iller dahil olmak üzere çocuklar sahipsiz sokaklarda vakit geçirerek travmanın içine bırakılmıştır.
19.Üniversiteler kullandıkları yurtların depremzedelere tahsisi amacıyla bütün ülkede uzaktan eğitime geçmiştir.
20.MEB illeri bölge bazında değerlendirerek açmada geç kalmıştır.
21.Barajların deprem sonrası zarar görüp görmedikleri güvenlik açısından analiz edilerek vatandaşlarımız bu konuda zamanında, yeterli ve inandırıcı bir biçimde bilgilendirilmemiştir.
22.Bu barajlar bölgenin içme ve kullanım suyu ihtiyacını karşıladıkları için sağlık açısından da yeterli biçimde kontrol edilmemiştir.
23.Tahliye öncelikleri, tahliye yolları ve tahliye edilecek bölgeler konusunda ciddi karmaşa ve yetersizlik yaşanmıştır.
24.Deprem sonrası yaşanan iç göçle ilgili bir planlama ve yönlendirme yapılmamıştır.
25.Enkaz altından çıkarılan cenazelerin kimliklendirilmesi ve defin hizmetlerinde ciddi sorunlar yaşanmıştır.
26.Refakatsiz çocuklarla ilgili çocuğun çıktığı enkaz, adı, soyadı, gittiği hastane gibi bilgilerde eksiklikler yaşanmıştır.
27.Depremzede vatandaşlarımıza yeterli ve zamanında psikososyal destek verilememiştir.
28.Deprem sonrası bölgede yaşanan yağma ve hırsızlık olaylarına karşı zamanında ve yeterli tedbirler alınamamış, asayiş uzun zaman sağlanamamıştır.
29.Afete müdahalede yaşanan sorunların kök sebebi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle beraber, tüm kurumların görev ve yetkilerini yerine getirmede talimat beklemeleridir.
30.Yardımların, bağışların, planlamaların yapıldığı, enkaz altındakilerin dahi bulundukları yerlerini bildirdiği sosyal medya platformlarını hızlandırmak yerine kısıt getirilmesi de yaşanan felaketin ağır sonuçlar doğurmasına yol açmıştır.
ORHAN UĞURLUOĞLU – https://www.yenicaggazetesi.com.tr/vatandas-bagislari-akpye-secim-fonu-642076h.htm
TROJAN HORSES * TRUVA ATLARI * Erdoğan’dan Kılıçdaroğlu’nun rakiplerine görünmez destek:
Erdoğan’dan Kılıçdaroğlu’nun
rakiplerine görünmez destek:
Memleket Partisi lideri Muharrem İnce aksini söylese de iktidar stratejistleri, muhalefet mahallesinden Kılıçdaroğlu’nun rakibi olan herkesi kendi saflarında görüyor.
Erdoğan’ın seçim stratejisini oluşturmakla görevli yetkililerden biri, İnce’nin alacağı oylar sayesinde Kılıçdaroğlu’nun yüzde 50’nin altında kalabileceğini ve ilk turda kazanamayabileceğini, bunun da Erdoğan’ın şansını artırabileceğini ifade etti.
AK Parti kulislerinde Erdoğan’ın, iletişim kadrolarına İnce’nin Kılıçdaroğlu karşısında güçlenmesi için el altından (İnce’nin dahi haberi olmadan) her türlü desteğin verilmesini istediği konuşuluyor. Yakında sosyal medyada ikinci tura Erdoğan ve İnce’nin kalacağını gösteren anket ve yorumları sıkça görürseniz şaşırmayın.
“LÂİKLİK NEDİR” PANELİ * Hizbullah terör örgütünün siyasi uzantısı Hüda-Par, Erdoğan’ı destekleme kararı aldı! Menzilciler olarak anılan yobazlar da, Erdoğan’ı destekleyecek!
“LÂİKLİK NEDİR” PANELİ
Rıfat Serdaroğlu: 17 Mart 2023
Hizbullah terör örgütünün siyasi uzantısı Hüda-Par, Erdoğan’ı destekleme
kararı aldı! Menzilciler olarak anılan yobazlar da, Erdoğan’ı destekleyecek!
Tıpkı, çocuk tecavüzcülerine iş veren Ensar gibi, vergi vermeyen
ve izin almadan bağış toplayan hırsız vakıflar gibi!
“Laiklik” kelimesini işitmeye bile tahammül edemeyen bu yobaz takımı,
panele katılmayı reddettiler! Çok üzüldük, çok…
Moderatör; Kadir İnanır!
Panelistler; AKP Genel Başkanı Erdoğan- Kadir Mısıroğlu-Cübbeli Ahmet Hoca-Sinan Çetin!
Komser Şekspir filminde etek giyip bonus kafa peruklar taktığı için karizmayı çizdiren, Çözüm Süreci denen ihanet sürecinin “Akil İnsanı” etekli Kadir, toplantıyı açıp ilk sözü Kadir Mısıroğlu’na verdi!
Kadir Mısıroğlu;
“Ne lâikliği yahu! Yere batsın bu lâiklik! Kurtuluş Savaşını Türkler kazandığı için lâik olmuşuz. Keşke savaşı Yunanlılar kazansaydı! O zaman ne hilafet yıkılırdı, ne şeriat kaldırılırdı ne medrese lağvedilirdi ne hocalar asılırdı! Bunların hiçbiri olmazdı” dedi ve kafasındaki fesi yere atıp üzerinde tepinmeye başladı…
Cübbeli Ahmet Hoca;
“Muhterem Zevat ve Zerzevat; Lâiklik, çevik ve atik olmayı icap ettirir. Ben bu yüzden jetskisine binerim. Önümde oturan o iriyarı delikanlıya arkadan sıkı-sıkı sarılırım, düşmemek için! Siz de yapın. İyi bir Müslüman donanımlı olmalıdır. Bu yüzden sizlere şimdilik iki yeni ürün takdim ediyorum. Biri, kabir azabını azaltan ve yanmayan kefen. Giydiniz mi cuuup cennettesiniz! Diğeri, Ayağınıza giydiğiniz gece rüyanızda Hz. Peygamberi gösteren terlik! Kefen 150 TL, Terlik 130 TL. Kapış-kapış gidiyor, yetişin siz de alın…”
Sinan Çetin;
“Burada olmayan, hangi nedenle olmadığını bilmediğim büyük bir düşünür, din adamı bir insana teşekkür ederim. Ona teşekkür etmemin en önemli tarafı bu ülkeyi, bu insanları, bu dili sevdirdiği için, Orhan Pamuk’a ‘seni öldüreceğiz’ diyenlere bu ülkeyi bırakmadığı için, bu ülkeyi sevmenin bir suç olmadığını hatta gurur verici olduğunu, dünya ile bütünleştirdiği için Fethullah Gülen Hocaefendi Hazretlerine teşekkür ederim…”
Erdoğan;
“İnsan hem lâik hem Müslüman olmaaaazzz!
Ya Müslüman olacaksın ya da Lâik! İkisi bir arada olmaz!
Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir lafı külliyen yalandır yalan!
Müslüman’ın yaratıcısı olan Allah, kayıtsız şartsız egemendir! Allah’u Ekber!”
Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanı Hulusivil Paşa, miting meydanında gördüğü Cübbeli Hoca ile tokalaşarak sohbet etti, hasret giderdi! Aynı Hulusivil Paşa yanına Oslo işbirlikçisi Hakan Fidan’ı alıp “Yaşasın Şeriat” ve “Cumhuriyet okullarında okuyanların çoğu din düşmanı, işbirlikçidir” diyen Nuri Pakdil’i evinde ziyaret edip elini öptüler. Bunlar ise izleyici olarak en ön sırada yerlerini almışlardı…
Akşam, Saraydaki yemek masasında Erdoğan’ın sağında Fesli Kadir Mısıroğlu solunda Cübbeli Ahmet Hoca oturuyordu. Karşısında ise göğsü madalyalar omuzu yıldızlarla dolu Hulusivil Paşa vardı!
Değerli Okurlar;
Bu kişiler yukarıda yazılan sözleri ve hareketleri farklı zamanlarda, farklı yerlerde söylediler ve yaptılar. Biz sadece bir gülmece derlemesi yaptık. T.C Devletini yöneten AKP Hükümetleri ve Erdoğan’ın meşru kabul ettikleri hukuk, İslam Hukukudur, yani şeriattır. Anayasa Mahkemesi bu sebeplerden AKP’yi “Lâiklik karşıtı eylemlerin odağı” olarak görmüş ve 11 üyenin 10 tanesinin oyuyla mahkûm etmiştir. Karar halen yürürlüktedir.
AKP, lâikliğe düşman, bilimsel düşünceye karşı, özgür düşünceyi yok etmek isteyen, biat kültürüne inanan bir organizasyondur. Bu iktidar sürü haline getirilmiş, itaat eden, boyun eğen, sorgulamayan, itiraz etmeyen, yalnızca verilen sadakaya şükreden bir toplum dizayn etmeye çalışmaktadır. Siz kendinizi nerede ve nasıl konumlandırıyorsunuz?
Eğer bizler gibi özgür düşünceden yana iseniz, sesinizi çıkaracaksınız.
Hem de her gün daha yüksek, daha gür bir sesle haykıracaksınız…
“Yalan yalan yalan, dolan dolan dolan, yirmi bir yıl oldu, istifa et ulan Beyefendi!”
Sağlık ve başarı dileklerimle
DOKTOR
DOKTOR
Aziz Nesin, Madımak katliamında neredeyse ölmek üzereyken cama yanaşan bir itfaiye merdiveninden inerek kurtulduğunu sandı, aşağı indiğinde “Asıl öldürülecek hayvan burada!” diyen biri tarafından kalabalığın önüne itildi.
Kalabalıktan ambulansa getirildiğinde doktor önlüğünü kendisine verip “Önlüğü giyerseniz doktor olduğunuzu sanırlar, sizi tanımazlar” dedi ve onu öldürülmekten kurtardı.
Bu önlük hâlen Nesin köyündeki odasında is lekeli, yanık ve yırtık tişörtüyle birlikte sergilenmektedir.
Doktor; kim, ne demiş, ne yapmış, neye inanır diye düşünmez. İdari amir değildir, savcı değildir, din görevlisi değildir, kolluk kuvveti değildir. Doktorun işi yaşatmaktır. Doktor yaşatır..
Posted in EDEBİYAT - ANI - ÖYKÜ - ŞİİR
Leave a comment