FEYM BÜLTENİ – 63/2023 * Ermeni Faaliyetleri – 16 Mart 2023

FANATİK ERMENİ YALANLARINA KARŞI
FEYM BÜLTENİ – 63/2023 *
Ermeni Faaliyetleri – 16 Mart 2023


1.. 2022’de Ermenistan’dan Türkiye’ye yaklaşık 63 milyon dolarlık mal ihraç edildi… Ekonomist Suren Parsyan, Ermenistan parlamentosunun Ekonomik İşler Daimi Komisyonu’nun bugünkü toplantısını rezalet olarak nitelendirdi ve Facebook’ta, “İktidardaki bir milletvekili, muhalefetteki meslektaşının soru sormasına izin vermedi. Bu tür davranışlar kabul edilemez. Bu arada, Ermenistan 2022’de Türkiye’ye %98’i külçe altın olan yaklaşık 63 milyon dolar değerinde mal ihraç etti. Önceki yıllarda ihracat 1-1,5 milyon dolar civarındaydı. Bunun endişe kaynağı olduğuna inanıyorum çünkü Ermenistan’da külçe altın üretilmiyor ve Batı yaptırımları arasında Rus külçeleri ülke üzerinden yeniden ihraç ediliyor. Geçen hafta ABD Adalet, Ticaret ve Hazine Bakanlıkları, Ermeni ve Türk şirketlerinin Rusya’ya yaptırımları aşmasına yardım ettiğini ve bunun da onları yaptırım altına sokabileceğini belirten bir açıklama yaptı” diye yazdı https://www.panorama.am/en/news/2023/03/15/economist-exports-Turkey/2807291

2. AB, Ermenistan ve Azerbaycan’a tarihi fırsatı değerlendirme çağrısı yaptı… Avrupa Birliği (AB), Ermenistan ve Azerbaycan’ı, aralarındaki farklılıkları gidermek ve müzakere masasına geri dönmek için tarihi fırsatı değerlendirmeye çağırdı. Avrupa Komisyonu’nun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi, AB’nin iki ülkenin liderlerini bu anlaşmazlığı kesin olarak çözmek ve anlamlı bir diyaloğa geri dönmek için tarihi fırsatı kullanmaya çağırdığını söyledi. Varhelyi, “Bakü ve Brüksel arasındaki ilişkiler birçok önemli sorunun acil bir çözüm gerektirdiğini, Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’in Azerbaycan ve Ermenistan liderleri arasında gelecekteki barış antlaşması ve sınırların belirlenmesi de dahil olmak üzere barış süreciyle ilgili tüm konularda diyalog kurma çabalarına tam desteğini ifade ettiğini” belirtti. https://news.am/eng/news/750003.html

3. Ermenistan, Azerbaycan’dan barış antlaşması konusunda yeni teklifler aldı, yakın gelecekte gözlemlerini sunacak… Başbakan Nikol Paşinyan bugün hükümet toplantısında, “Ermenistan’ın Azerbaycan’dan barış antlaşması konusunda yeni teklifler aldığını” söyledi. “Böylece barış antlaşması taslağı üzerindeki tartışmaların dördüncü turuna adım atıyoruz. Yakın gelecekte gözlemlerimizi tartışıp sunacağız” dedi. https://en.armradio.am/2023/03/16/armenia-has-required-new-proposals-on-peace-treaty-from-azerbaijan-will-present-observations-in-near-future-pm/

4. Avrupa Parlamentosu kararı: “Dağlık Karabağ nüfusunun haklarının ve güvenliğinin garanti altına alınması, istikrarlı bir düzenleme için gereklidir.” Avrupa Parlamentosu, AB-Ermenistan ilişkilerine ilişkin kararda lehte oy kullandı. Karara 534 milletvekili lehte, 10 aleyhte oy verirken, 66 milletvekili çekimser kaldı. Kararda, Dağlık Karabağ’daki insani krizi daha da kötüleştiren Laçin Koridoru’nun devam eden ablukasını ve Azerbaycan tarafı ile Dağlık Karabağ Ermenileri arasında 5 Mart’ta meydana gelen ve can kaybına yol açan ve barış sürecini tehlikeye atan olayı kınamak için sözlü değişiklikler önerildi. Sözlü değişiklikler de kabul edildi.Avrupa Parlamentosu’na sunulan raporda, son 30 yıldaki Dağlık Karabağ ihtilafının yanı sıra, Azerbaycan’ın, Ermenistan’ın egemen topraklarına yakın zamanda işgalinin on binlerce ölüme, büyük yıkıma ve yüz binlerce kişinin yerinden edilmesine neden olduğu, ancak Dağlık Karabağ sorununun henüz çözülmediği belirtiliyor. https://tr.armradio.am/2023/03/16/avrupa-parlamentosu-karari/

5. Ermenistan mayın temizleme ekibi, Halep vilayetinde 88 bin metrekare araziyi mayından temizleyip yetkililere teslim etti… Ermeni mayın temizleme ekibi, Halep vilayetinin Hantarat bölgesinde 88 bin metrekarelik mayınlı araziyi temizleyerek Halep Vilayet Meclisi temsilcilerine teslim etti. Halep merkezli Ermeni gazetesi Gandzasar’dan Armenpress’in aldığı bilgiye göre, temizlenmiş arazi için bir teslim töreni yapıldı. Misyon, mayın temizleme ekibi, doktorlar ve güvenlik sağlayan elemanlardan oluşuyor. Misyonun amacı, Suriye halkına profesyonel insani yardım sağlamaktır. https://www.armenpress.am/tur/news/1106427.html

6. Ermenistan Askeri Raporlarına göre, 2022’de önemli miktarda silah alımı gerçekleştirildi… Savunma Bakanı Suren Papikyan Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Ermenistan silahlı kuvvetlerinin geçen yıl önemli miktarda yeni silah ve mühimmat aldığını söyledi. Papikyan, havan topları, hava savunma ve tanksavar roket sistemleri, insansız hava araçlarının yanı sıra mayın temizleme, iletişim ve gece görüş gözetleme ekipmanlarını da dahil ettiklerini söyledi, silah alımlarının kaynaklarını, miktarlarını veya parasal değerini açıklamayı reddetti….Son aylarda, Ermenistan’ın 245 milyon dolar değerinde Hint çoklu fırlatma roket sistemleri (MLRS!), tanksavar roketleri ve mühimmat alımı için sözleşmeler imzaladığı bildirildi. Ermenistan’ın askeri harcamalarının bu yıl yüzde 40’tan fazla artarak 506 milyar dram (1,3 milyar dolar) olacağı tahmin ediliyor. https://massispost.com/2023/03/armenian-military-reports-significant-amounts-of-arms-acquisitions-in-2022/

7. Geleceğin Ermenileri Kongresi Erivan’da yapıldı… İlk “Pan-Ermeni Vatandaşlar Kongresi” bu hafta Erivan’da yapıldı ve Geleceğin Ermeni girişimi tarafından tanımlanan üç hedefi ele aldı: Tarihi sorumluluk, Ermenistan-Diaspora birliği ve Nüfus artışı. Son bir yıldır üzerinde çalışılan kongre, Pan-Ermeni meselelerine yeni bir tartışma ve çözüm formatı getirdi. “Gelecek Ermeni”, katılımcı demokrasinin, vatandaş meclisi modeline dayanan bir kamu girişimidir. Girişimin vizyonu, Ermenistan ve Ermeni ulusunun sürdürülebilir kalkınması etrafında ortak bir bilinç ve karşılıklı anlayış atmosferi yaratmaktır. Bir grup uzman, mevcut sorunları tespit etmek ve etkili çözümler bulmak için girişime gönüllü olarak katıldı. Başlangıçta yaklaşık 112.000 kişi girişime katılmak için başvurdu ve bunların yaklaşık 1.000’i 15 hedefin tanımlanmasına yardımcı oldu. Ermenistan ve diasporadan 200 katılımcı daha şeffaf bir kura ile genel başvurulardan seçildi. Karabağ’ dan seçilen birkaç katılımcı abluka nedeniyle Erivan’a gidemedi. (Not: Başkanlık sisteminden parlamentoya geçen Ermenistan eski sıkıntıları gidermeye çalışıyor..,o.tan) https://armenianweekly.com/2023/03/15/the-convention-of-the-future-armenian-held-in-yerevan/

8. Ermeni olduklarını öne çıkaran edebi ışıklar… Literary Lights programı, Hepimiz Ermeniyiz adlı antolojinin editörü Aram Mrjoian’ın yer alacağı yüz yüze bir etkinliğe ev sahipliği yapacak. Columbia Üniversitesi Ermeni Merkezi’nin ev sahipliğinde ve Columbia Üniversitesi Ermeni Topluluğu’nun ortak sponsorluğunda gerçekleşecek etkinlik, 3 Nisan’da saat 19:00’da Columbia Üniversitesinde gerçekleştirilecek. https://mirrorspectator.com/2023/03/15/literary-lights-to-feature-we-are-all-armenian-editor-aram-mrjoian/

9. Liselerarası futbol turnuvasında ‘Nazi selamıyla’ gol sevinci…14 Mart’ta İstanbul’da yapılan liselerarası futbol müsabakasında bir grup liselinin ‘Nazi selamı’ verdiği sosyal medyada gündem oldu. Söz konusu turnuvada Üsküdar Amerikan Lisesi futbol takımı oyuncularının, Ulus Özel Musevi Lisesi oyuncularına karşı gol sevinçlerini topluca ‘Nazi selamı’ vererek yaptığı ifade edildi. Üsküdar Amerikan Lisesi, Twitter hesabından konuya ilişkin açıklama yaptı. (Not: Ermeni gazetesindeki bu haber, azınlıklara karşı bir eylem olduğundan önemli görülerek bültene dahil edidi..,o.tan) https://www.agos.com.tr/tr/yazi/28331/liselerarasi-futbol-turnuvasinda-nazi-selamiyla-gol-sevinci

10. Dünkü Bültenimizde yer alan 10uncu maddeyi tekrarlıyorum. Yardımcım Sevgili Serkan Korkmaz beni yalnız bırakmamış. Bu projeye başlarken önemli sayıda Ermeni web sitesi yorumlarımızı yayımlıyordu. Grubumuzun etkili mücadelesi sonucu yorumlarımıza kapatıldı veya zorlaştırdı. Yoruma açık bir iki web sitesinden yararlanmıyoruz. Bu konuda Üyelerimizi eleştirmek istemiyor, yalnız dikkatlerine sunuyorum..,o.tan)
Abdulmesih BarABraham’ın Asur, Yunan ve Ermeni <sözde> soykırımı üzerine bir çek kitabı. Kitap, 2017’de Çek dilinde bilimsel bir kitap olarak Michal Řutil , Petra Košťálova , Petr Novák isimli yazarlar tarafından yayınlandı. Kitabın adı “Hristiyanların Felaketi: 1914–1923 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin, Süryanilerin ve Rumların Tasfiyesi.” Yazarlar, türünün ilk örneği olan Çek akademik yayınında Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde meydana gelen tarihi olayları kapsamlı bir şekilde ele aldılar. 2017’de Çek Parlamentosu, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde meydana gelen Ermeni katliamlarını ve tehcirlerini soykırım olarak tanıyan bir karar aldı. Bohuslav Litera, bu kitapla ilgili bir incelemede doğru bir şekilde gerçeğin tamamı bu değil diyor. (Not; Lütfen dikkat ; Bu web sitesi yorumlarımızı yayımlıyor. Yayımlanan yorumum aşağıda. Temennim bu habere yorumda yalnız bırakılmamamdır..,o.tan)
“Orhan Tan – edited on 2023-03-15 14:39 GMT; Do writers named Michal Řutil , Petra Košťálova , Petr Novák really have a history education, do they have diplomas? If they can’t show their diplomas in these columns, they would loose the first test and they will be identified as liars. As fort he Czech parliamentarians, they are essentially the men in the street for this issue. If they were fair politicians, they could read a page or two of international law, especially the 1948 UN Convention on the Prevention and Punishment of Genocide, before defaming a nation, and not signing up on void pieces of paper. Such writers and politicians are the killers of the world peace that must be created between nations and countries.”
SERKAN KORKMAZ – edited on 2023-03-15 16:03 GMT : The authors of this book have simply used their racist views and religious bigotry to distort historical facts.I urge these authors to consider some of the many books and articles written in support of the falsehood of so called genocide claims. Obvious one being the book by the French historian Prof. Yves Bénard; “Genocide Armenien, et si on nous avait menti?; The Armenian Genocide, what if we were lied to?” And additionally, if the authors are sincere to reveal the historical facts related with real genocides, I suggest them to bring about “Khojaly Genocide” which was ccommitted by the Armenian army in 1992, as it was accepted as genocide by 16 states in the US and officially recorded by the Human Rights Watch as well as by the resolution numbers 822, 853, 874 and 884 of the UN Security Council. http://www.aina.org/news/20230306181332.htm
Posted in FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI | Leave a comment

TARİHE YOLCULUK * İSTANBUL’DA KÜÇÜK KIYAMET

İstanbul’un altüst olduğu gün:
Küçük kıyamet depremi


Türkiye fay hatlarının en çok konuştuğu ülkelerden. 17 Ağustos Marmara depreminin
üstünden 23 yıl geçti. 513 yıl önce ise İstanbul küçük kıyameti yaşamıştı
Dora Mengüç @doramenguc – mengucdora@gmail.com
Çarşamba 23 Kasım 2022 – https://nacikaptan.com/?p=106863


Yer yarılmış, yarıkların içine evler, insanlar düşmüştü. Kentte büyük bir kaos hakimdi. Kurtulabilen kendini dışarı atmıştı. Şehrin asırlık surlarının boyuyla yarışan dalgaların yarattığı şok da cabasıydı. Sanki kıyamet kopuyordu.
Konstantin’in şehri İstanbul olalı çok olmamıştı.
Fethin üstünden sadece 36 yıl geçmişti.
Takvim yaprakları 16 Ocak 1489’u gösteriyordu.
Osmanlı döneminin ilk şiddetli depremi meydana geldiğinde tahtta Sultan II. Bayezid vardı. 15. yüzyıl ortalarında başlayan Osmanlı tarihçiliği, İstanbul’un fethinden sonra canlı bir döneme girmiş, pek çok eser kaleme alınmış, bu Bayezid dönemiyle birlikte iyice canlanmıştı.
“Teravih-i Ali Osman” da o dönemdeki tarihi olayları kaydeden önemli eserlerden biriydi. 1489 yılındaki zelzeleden “…Safer ayının 13’üncü gününde kuşluk vaktinde şehr-i İstanbul içinde azim bir zelzele vaki oldu, nice minareler yıkılup harab oldu…” diye bahsediliyordu.

Sultan II. Bayezid / Görsel: Topkapı Sarayı Müzesi
Birçok bina hasar görmüştü.
Ve bu ne ilk ne son sarsıntıydı Dersaadet’in keyfini kaçıran.
Sadece şehrin değil Sultan II. Bayezid’in de.
513 yıl önce kopan kıyamet
Asıl büyük sallantı için birkaç yıl daha geçmesi gerekiyordu.
513 sene evvel; tarih 10 Eylül 1509.
Kimine göre akşam saatleri, takriben saatin 10’u gösterdiği an.
Kimine göre sabaha karşı dörde doğru, herkes uykusundayken.
Saati hatta günü hala tartışmalı olsa dahi (sarsıntının aynı yıl, 12 Ağustos tarihinde olduğunu iddia edenler de var) İstanbul tarihindeki en büyük depremlerden birini yaşamıştı 513 yıl önce.

Küçük Kıyamet’in yansıması / Görsel: devletialiyyei.com
Hem Edirneli Rûhî hem Kemâlpaşazâde’nin kitaplarında böyle diyordu. Ve nesilden nesile aktarılanlara göre Doğu Akdeniz’in son 500 yıl içinde gördüğü sarsıntıların en yıkıcısıydı. 50 saniye boyunca sürdü sarsıntı.
Büyüklüğü kimilerine göre 7,2, kimi kaynaklara göre ise 8’di. Depremlerin şiddetini ölçen Mercalli ölçeğine göre sarsıntı “X” (yoğun) ya da “XI” (aşırı) şiddetindeydi. Öyle ya, 70 ila 100 kilometreyi bulan bir fay yarığının oluştuğu söyleniyordu. Çınarcık’tan başlamış, Marmara Denizi’nin doğusuna kadar büyük bir alanı kırmıştı.
İddialara göre Adalar segmentinde meydana gelen deprem 45 gün boyunca devam etmiş, yer yerinden oynamıştı. 1010 yılındaki depremde Vordonos Adası gibi batan bir ada yoktu ama Burgazada ile Heybeliada’da büyük zarar vardı. Bitmek bilmeyen sarsıntılar ve depremin yarattığı tahribat nedeniyle Osmanlı tarihçileri başa gelen felaketi “kıyamet-i suğra” yani “küçük kıyamet” olarak adlandırdı.
Kahire’de bile hissedilen deprem fırtınası
Sadece İstanbul’da değil Bolu’dan Edirne’ye kadar uzanan bölgede ciddi hasara neden oldu deprem. Hasar gören yerlerin coğrafi konumlarına bakıldığında Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın tek parça olarak kırıldığı yönündeki olasılık güçleniyordu. Fransız jeofizikçi Prof. Dr. Xavier Le Pichon da yıllar sonra böyle bir öngörüde bulunacaktı.
Yunanistan’dan, Nil Deltası’na kadar geniş bir coğrafyada hissedilmişti deprem. Hatta Sultan II. Bayezid’in doğduğu şehir, bugün Yunanistan sınırları içerisindeki Dimetoka da bir toprak yığını halini almıştı. Ama asıl facia Osmanlı başkentindeydi. Binlerce ev yerle bir olmuştu.
1509 depreminin etkilerini gösteren bir gravür / Görsel: Wikipedia
Hatta rivayete göre İstanbul ve Pera’da depremin kendini hissettirmediği, tahribat yaratmadığı tek bir ev bile kalmamıştı. Fetih sonrası yeniden inşa edilmeye başlanan İstanbul büyük şok içindeydi. Hava sıcaktı. O yüzden dışarıda barınma konusunda bir sıkıntı olmamıştı. Ama dev sarsıntıyla birlikte kentteki gıda depoları, fırınlar, dükkanlar, değirmenler de yıkılmış, şehrin suyolları çökmüş, içme suyu şebekesi kullanılamaz hale gelmişti.
Yani ne yiyecek ne içecek vardı.
Muhtemelen, kaos had safhadaydı.
Şehir surlarının Eğrikapı’dan Yedikule’ye kadar ağır hasar gördüğü söylendi.
100’den fazla camide ciddi sıkıntılar oluştu.
Mesela Fatih Camii’nin kubbesi çatlayıverdi.
Caminin şantiyesindeki dört büyük sütunun da tepesi çatlamıştı.
Kubbenin hemen sağ tarafındaki demir kirişler düşmüş,
kirişin solun kalan demir kirişler ise bükülmüştü.
Henüz inşası tamamlanmış Bayezid Camii de hasar almıştı.

Fatih Camii’ ve Ayasofya’nın aldığı hasar​
Elbette sadece bunlarla sınırlı değildi yaşanan tahribat… Bin 900 yıldır yerinde duran İsa Kapı, Aziz John Theologos Kilisesi dahil pek çok kilise, kervansaraylar, Topkapı Sarayı, Ayasofya’nın bir minaresi, Fatih’in eski sarayının içine dahil ettirdiği Theodosios Sütunu, Anadolu Hisarı, Yoros Kalesi, Kız Kulesi, Galata, hamamlar, okullar, medreseler, dükkanlar ağır hasar görüp yıkıldı.
Bazı bölgelerde yerler yarıldı, su ve kum fışkırdı!
Şehrin surlarını aşan tsunami
Deprem tsunamiye de neden oldu.
Kimi kaynaklar şehrin surları ile Galata’nın duvarlarının bu şekilde zarar gördüğünü söylüyor.
Evet, dalgaların Galata ve İstanbul surlarını aşıp şehrin içine kadar girdiği doğruydu.
Ancak bu dalgaların surları yıktığına dair elde kesin bir bilgi yoktu.
Yine de o günlerden bugüne uzanan dalgaların boyunun altı metreyi aştığından bahsetmek gerekiyor.
Güzergahta yer alan semtleri altüst ettiğinden de…
O dönemden günümüze uzanan tanıklıklara göre tsunaminin de gelişiyle birlikte özellikle Galata bölgesinde çok sayıda ev denize karışmıştı. Marmara’da gözlemlenen tsunaminin sadece deprem değil, depremin tetiklediği deniz tabanı heyelanlarından kaynaklandığı söylenecekti yıllar sonra.
Tarihsel depremler konusunda uzman olan iki isim, Nicholas Ambraseys ile C.F. Finkel ise depremden 30 yıl önceki bilgilere göre İstanbul ve Galata’nın nüfusunun 160 bin civarında olduğunu, sarsıntı gerçekleştiği esnada nüfus oranının daha fazla olabileceğini belirtiyor.

Hasar gören camiler
Kimi kayıtlar en az 4 bin kimi kayıtlar ise 13 binden fazla insanın hayatını kaybettiğini öne sürüyor. Vefat sayılarına bakıldığında, 4 bin kişinin ölümü tek başına kabul edildiğinde dahi ortaya çıkan manzara korkunçtu.
Çünkü bu her 40 kişiden birinin hayatını kaybetmesi demekti.
Vezir, askerleriyle birlikte toprağın altında kaldı
Ölenler arasında kimi Osmanlı hanedan üyeleri de vardı.
Vezir Mustafa Paşa ve emrindeki 360 atlı süvari yaşamını yitirenler arasındaydı.
Deprem meydana geldiği esnada Gebze’de olan paşa, birliği ile birlikte toprağın altına gömülmüştü!
Yaşanan gerçekten de kıyametin küçük haliydi.

Türk medeniyetinin ihtişamlı eserlerinden Topkapı Sarayı, Matrakçı Nasuh, 1540 civarı / Görsel: Türk Tarih Kurumu
O, depremden sadece birkaç saat önce Topkapı Sarayı’ndaki yatak odasından çıkmıştı. Eğer çıkmamış olsaydı muhtemelen makamındaki son üç senesini geçiremeyecek, oracıkta can verecekti. Zira sarayda ciddi hasar gören yerlerden biri de sultanın sarsıntıda çöken odasıydı.
“Osmanlı belasını buldu”
II. Bayezid bunu hem hayra hem cezaya yordu.
Hayırdı çünkü o hayatta kalmıştı!
Cezaydı çünkü divanındakilerin beceriksizliği Allah’ın gazabına neden olmuştu!
İstanbul’un artık bir Bizans şehri olmamasına içerleyen Hristiyan dünyası için ise tüm bu olup biten Tanrı’nın Türklere layık gördüğü ağır bir cezaydı. Onların nazarında kendilerine karşı silaha sarılan Türkler böyle bulmuştu karşılığını!

Görsel: Wikipedia
Hatırlarda kalan bir başka rivayet ise İstanbul’dan bin 400 kilometre uzaklıktaki Sina Dağı’nın eteklerinde yer alan Aziz Katerina Manastırı’nda yaşananlardı.
İsmi sır olan bir Rum keşiş iddia bu ya depremin olacağını tahmin etmişti.
Hatta “Sultan sarayındayken İstanbul sallanacak!” demişti.
Elbette bu kehanet hiçbir zaman doğrulanamadı.
Efsane olarak asırlarca konuşuldu.
Doğrulanan bilgi mi?
II. Bayezid’in saray bahçesinde kurulan çadırda on beş gün kaldığıydı. Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme dönemi sultanlarının en talihsizi sayılabilecek olan Bayezid, Cem Sultan vakasının ardından şimdi de İstanbul’un gördüğü en büyük depremle uğraşıyordu.
Başkentten göç edilmesine karar verildi.
Divan eski başkent Edirne’de toplanacaktı.
Topkapı Sarayı’ndan Edirne’deki ahşap eve yolculuk
Sultan, 15 günlük çadır hayatının ardından
İstanbul’dan Edirne’ye gitmek mecburiyetinde kalmıştı.
Ama deprem fırtınası bitmek bilmiyordu.
İstanbul’da yaşadıklarını bu kez Edirne’de yaşadı padişah.
Benzer şiddette bir deprem daha meydana gelmişti.
Bunun üzerine Mimar Hayrettin gecikmeden kolları sıvadı.
Topkapı Sarayı’nın görkemli günlerini bir süreliğine ardında bırakmak zorunda kalan han, başına bir şey gelmesin diye artık Mimar Hayrettin’in inşa ettiği küçük ahşap bir evde yaşamaya başlamıştı. Ama Edirne’deki ikinci depremle birlikte bu kez Tunca Nehri taşmış, birçok insan bu kez sel yüzünden kaybetmişti yaşamını. Felaketler hem koca bir ülkenin hem artık iyice yaşlanmaya başlayan sultanın yakasını bırakmıyordu. Afetler devam ediyordu etmesine ama İstanbul için de plan yapılması da elzemdi.

Görsel: Wikipedia
Edirne’de alınacak kararlar İstanbul’un kaderini belirleyecekti. “Küçük kıyamet” Osmanlı başkentinin Bizans karakterinden sıyrılıp Türk-İslam mimari karakterine evirilmesinin yolunu da açmıştı bir bakıma. Ama önce kentin tamir edilmesi gerekiyordu.
264 günde baştan inşa edilen şehir… Anadolu ve Rumeli sancaklarından 66 bini aşkın işçi, 11 bin kalfa ve hepsinin başına da 3 bin yapı ustası getirildi. Bu “küçük kıyamet” ile birlikte altüst olan şehir için ilan edilmiş bir yapılanma seferberliğiydi. Tabi bir yandan da masrafları karşılamak gerekiyordu.
1492-1502 yıllarındaki veba salgınları Osmanlı İmparatorluğu’nda pek çok ölüme yol açmış, altı yıl süren kıtlık sıkıntılar doğurmuş, halk iyice fakirleşmişti.
Bir yandan ise ticaretin ipek üzerine yoğunlaşıldığı bir dönemden geçiliyordu.
Öyle ki, sadece Bursa’da ham ipek üzerinden alınan vergi gelirlerinin toplamı 6 milyon akçeye ulaşmıştı.
Bu gelir 1487 senesinden başlayıp 1513’e kadar toplanan 26 yıllık bir gelire eşitti.
513 yıl sonrasının kabaca hesaplamasıyla ortada sadece ipek işinden,
bugünün parasıyla 162 milyon liralık bir meblağ vardı.
II. Bayezid döneminde “tekâlif-i örfiyye” adı verilen vergiler bunun dışındaydı.
“Avarız” vergisi adı altında olağanüstü zamanlarda hükümdarın emriyle toplanan vergilerin varlığı biliniyordu. Devlet gelirlerinin önemli bölümünü ise arazi ile tarımsal üretimden, esnaf ve sanatkârlardan, gayrimüslimlerden, gümrükten, hayvanlardan ve pazar yerinden alınan vergiler oluşturuyordu.
Ama felaket büyüktü!
Sultan deprem için yeni vergilerin alınmasını buyurdu.
Ferman çıkarıldı.
Halk, pamuk elini cebine attı.
Halbuki “ianat” adı verilen doğal afet vergisi zaten mevcuttu.
Neyse, sonuçta aile başına 20 altın bağışlanması kararı alındı.
İnşa çalışmalarına 29 Mart 1510’da başlandı.
Tüm çalışmaların başında, Edirne’de sultana ahşap ev inşa eden Mimar Hayrettin vardı.
Hemen her şey onun nezareti altında yapıldı.
Çalışmaların başlangıcından itibaren şehrin ihyası yaklaşık 65 gün gibi rekor sayılabilecek bir sürede gerçekleşti. Felaketten 264 gün sonra İstanbul bir parça olsun toparlanabilmişti. Şehrin surları, köprüler, Rumeli ve Anadolu hisarlarının tahrip olan yerleri, Kız Kulesi, evler, camiler, medreseler, hanlar, çeşmeler ya baştan inşa edilmiş ya tamir edilmişti.
Şehir yeniden kurulmuştu. Bundan böyle kentte inşa edilecek neredeyse tüm yapıların Ahşap-Karkas yolması emredildi. Dolgu zeminler üzerine de yapı yasağı getirildi. Bir bakıma II. Bayezid’in çıkardığı bu ferman, Türkiye’de yapı tipi ve kullanılacak yapı malzemesine dair kurallar getiren ilk yasal önlemdi.
Sultanü’l-âdil, inşaatın tamamlanmasının ardından üç gün üç gece fakirlere yemek dağıtılmasına karar verdi. Depremin yarattığı tahribatın mali sıkıntıları devam edecekti. Varlığını devam ettirecek bir başka gerçek ise fay hatlarından başka bir şey değildi. Bugün kimi deprem uzmanları, deprem bekleyen İstanbul’un 503 yıl öncesiyle benzer bir sarsıntı yaşayacağını söylüyor.
Kıyamet-i suğranın bir benzerinin meydana gelebileceğini ifade eden Prof. Dr. Cenk Yaltırak, nüfusun yüzde 10’u ile şehirlerin yüzde 30’unun depremden olumsuz etkileneceğini ileri sürüyor. Korkunç, endişe verici ve milyonlarca insanın karşısında senelerdir öylece duran apaçık bir gerçek…

Kaynakça
“Osmanlı Arşiv Belgelerinde İstanbul’da Afetler”, Prof. Dr. Fatma Ürekli, Yrd. Doç. Dr. Raşit Gündoğdu
“II. Bayezid Devri Tarihçiliği ve İlk Standart Osmanlı Tarihleri”, Abdülkadir Özcan
“Marmara Denizi’nde 1509 Depremi”, N.N. Ambraseys
“1509 İstanbul Depremi ve Yenileme&Kurtarma Çalışmaları”, Kazuaki Sawa
“İstanbul’u 510 Yıl Önce Yıkan Küçük Kıyamet”, Erhan Afyoncu
“Türkiye’deki Önemli Tsunamiler”, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi,
Bölgesel Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi
“Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi Üzerinde Arşiv Çalışmaları”, Prof. Dr. Halil İnalcık
“Devlet-i ‘Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar – I, Klasik Dönem (1302-1606) Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim”, Prof. Dr. Halil İnalcık
“Tarihimizde Deprem”, Dr. Kenan Yakupoğlu
“Afet Yönetimine İlişkin İlk Uygulamalar”, Dr. Önder Bozkurt
“Marmara Depremi İçin Korkunç Senaryo: Küçük Kıyamet Örgü Fayla Gelecek”, Haberler.com, Prof. Dr. Cenk Yaltırak

© The Independentturkish – https://www.indyturk.com/node/579671/
Posted in DOĞAL FELAKETLER, Tarih | Leave a comment

BİLİM TEKNOLOJİ * Yapay zekayı CEO yapan şirketin hisse senedi fiyatları yükselişe geçti .

San Francisco’da 9 Mart 2023’te halka açılan Hizasızlık Müzesi’nde (Misalignment Museum) sergilenen, yapay zekanın ürettiği bir sanat eseri (AFP)

Yapay zekayı CEO yapan şirketin
hisse senedi fiyatları yükselişe geçti .

Çin merkezli NetDragon Websoft, dünyada
bir yapay zekayı CEO’su yapan ilk şirket olduğunu belirtiyor

Anthony Cuthbertson @ADCuthbertson – Cuma 17 Mart 2023

Bir yapay zeka botunu yürütme kurulu başkanı olarak atayan bir video oyunu şirketi, hisse senedi fiyatlarında piyasayı alt üst eden bir artış görüldüğünü açıkladı.
Çin merkezli NetDragon Websoft, ağustosta CEO’su olarak atadığı yapay zeka programı Tang Yu’yu şirketin günlük faaliyetlerine karar verme sürecini desteklemekle görevlendirdi.
“Yapay zeka destekli insansı sanal robot”, atandığından bu yana geçen 6 ay içinde Hong Kong’un Hang Seng Endeksi’nden daha iyi performans göstermeyi başardı.
NetDragon Websoft’un hisse senedi fiyatının halihazırda yüzde 10 artmasıyla şirketin değeri 1 milyar doların üzerine çıktı.
Şirketin kurucusu Dejian Liu, botun işe alındığı dönemde yaptığı açıklamada şöyle demişti:
Yapay zekanın kurumsal yönetimin geleceği olduğuna inanıyoruz ve Tang Yu’yu atamamız, işimizi yürütme şeklimizi dönüştürme ve nihayetinde gelecekteki stratejik büyümemizi yönlendirmede yapay zeka kullanımını gerçek anlamda benimsemeye olan bağlılığımızı gösteriyor.
Dr. Liu, bu atamanın firmanın “metaverse tabanlı bir çalışma topluluğuna” dönüşme stratejisi kapsamında yapıldığını da sözlerine eklemişti.
Alibaba’nın CEO’su Jack Ma, gelecekte “bir robotun en iyi CEO olarak Time dergisinin kapağında yer alacağını” öngörmüş olsa da NetDragon Websoft, dünyada yapay zeka destekli bir botu faaliyetlerinden sorumlu tutan ilk şirket olduğunu iddia ediyor.
Önde gelen birkaç yapay zeka firmasının yeni araçlarını piyasaya sürdüğü, üretken yapay zeka teknolojisine ilginin fırladığı bir dönemde Çin’den bu botun başarısına ilişkin raporlar geliyor.
Salı günü OpenAI, son derece popüler olan ChatGPT yazılımının GPT-4 adlı halefini tanıtarak yeni sürümü, bir öncekinin “çok daha incelikli” bir versiyonu diye nitelendirdi.
GPT-4; Baro, LSATS (Hukuk Fakültesi Kabul Testi) ve SAT’nin (Eğitim Yetenek Testi) Okuma ve Matematik testlerinin de aralarında yer aldığı çok çeşitli sınavları geçebileceğini şimdiden kanıtladı.
OpenAI, GPT-4’ün yeteneklerine rağmen gerçekleri “hayal etme” eğiliminde olduğu ve tamamen güvenilir olmadığı için kullanıcılara, teknolojiyi kritik bir şey için kullanmama uyarısında bulunuyor.
Şirket şöyle belirtiyor:
Dil modeli çıktılarını, özellikle yüksek riskli bağlamlarda, belirli bir kullanım durumunun ihtiyaçlarını karşılayan kesin protokolle (insan incelemesi, ek bağlamla temellendirme veya yüksek riskli kullanımlardan tamamen kaçınma gibi) kullanırken büyük özen gösterilmeli.

https://www.independent.co.uk/tech
Independent Türkçe için çeviren: İpek Uyar
Posted in Bilim ve Teknoloji | Leave a comment

İstanbul’un İşgalinde Kara Bir Gün ”8 Kasım 1919”

İstanbul’un İşgalinde Kara Bir Gün ”8 Kasım 1919”


General Franchet d’Esperey, makalenin tercümesi önüne konduğunda çılgına dönmüştü. Yazının onu en fazla sinirlendiren tarafı 1871’deki Alman işgalinin hatırlatılmasıydı, zira Marne cephesinde kazandığı zaferle eski yenilginin intikamını aldığına inanıyordu. Kurmaylarına ‘‘Bu adamı derhal bulun’’ dedi. ‘‘Bulun ve derhal yokedin!’’.
Süleyman Nazif, izini kaybettirebilmek için haftalar boyu gizlendi. Sönmek üzere olan milli heyecanı tek bir makaleyle canlandırmıştı ama hayatını kaybetme tehdidiyle karşı karşıyaydı. Bir müddet sonra Fransızlar’ın değil ama İngilizler’in eline geçti ve bir gemiye konup apar topar Malta’ya sürgüne yollandı.
Orada ‘‘Kimsesiz, sıtmalı, hicranlı, tükenmez geceler / Ne kadar gözyaşı döktüm, bunu yıldızlara sor’’ diye mısralar söyleyecek, eski şiirimizin en meşhur örneklerinden biri olan ‘‘Daussıla’’yı yani ‘‘vatan hasretini’’ yazarak ‘‘Malta Geceleri’’ adını vereceği kitabına koyacaktı…

Kaynaklar: Fransız Film Arşivi Murat Bardakçı Seslendiren: Ata Taşpınar Video yapım ve renklendirme: Akif Tanrıkulu
Posted in SAVAŞLAR-ÇATIŞMALAR, Tarih, VİDEOLAR | Leave a comment

DEPREM SONRASI YAŞANAN HATALAR

DEPREM SONRASI YAŞANAN HATALAR


1.Dördüncü seviye alarm verilmesine rağmen, arama-kurtarma, sağlık, yangın, güvenlik, trafik, haberleşme, enerji, tahliye, ulaşım, beslenme, barınma ve benzeri hizmetlerden sorumlu kurumlarımızın bölgeye ulaşması gecikmiştir.
2.Türk Silahlı Kuvvetleri’nin insan, makine ve ekipman gücü zamanında bölgeye kaydırılmamıştır.
3.Maden işçileri, itfaiyeciler arama kurtarma faaliyetlerine çok geç ve kara yolu ile gecikmeli olarak dahil edilmişlerdir.
4.İhtiyaç duyulan sayıda makine, araç, ekipman ve teçhizat bölgeye getirilememiştir.
5.Kendi inisiyatifi ile bölgeye gelen gönüllüler dahi doğru yönlendirilememiş, hatta engellenmiştir.
6.Gıda ve beslenme konusunda özellikle ilk günlerde çok ciddi sorunlar yaşanmıştır.
7.Özellikle çadır ve ısıtıcı başta olmak üzere barınma sorunu hâlâ çözülememiştir.
8.Depremin yaşandığı ilk günden bugüne seyyar tuvalet ve duş eksikliğini giderme yönünde ciddi bir ilerleme sağlanamamıştır.
9.İhtiyaç duyulan sahra hastanelerinin kurulmasında ve sağlık çalışanlarının tahsisinde yetersizlikler yaşanmıştır.
10.Bölgede salgın hastalık riskine karşı gerekli tedbirler zamanında alınmamıştır.
11.Kapanan yollar, yıkılan köprüler zamanında tespit edilememiştir.
12.Kara ve demir yollarında meydana gelen hasarların giderilmesi çok uzun sürmüştür.
13.Hasar gören havalimanlarının onarımı ivedilikle yapılamadığı için uçak seferleri uzun süre aksamıştır.
14.Elektrik, doğal gaz ve benzeri enerji hatlarının acil onarımı yapılarak bu hizmetlerin normale dönmesi uzun süre sağlanamamıştır.
15.Mobil jeneratör ve seyyar aydınlatma gibi acil çözümler sunulamamıştır.
16.Bölgeye tankerler ile yakıt desteği sağlanamamıştır.
17.Deprem sonrasında çok ciddi iletişim problemleri yaşanmıştır.
18.Eğitim sistemi felç olmuş, çadır kentler ve göç almış iller dahil olmak üzere çocuklar sahipsiz sokaklarda vakit geçirerek travmanın içine bırakılmıştır.
19.Üniversiteler kullandıkları yurtların depremzedelere tahsisi amacıyla bütün ülkede uzaktan eğitime geçmiştir.
20.MEB illeri bölge bazında değerlendirerek açmada geç kalmıştır.
21.Barajların deprem sonrası zarar görüp görmedikleri güvenlik açısından analiz edilerek vatandaşlarımız bu konuda zamanında, yeterli ve inandırıcı bir biçimde bilgilendirilmemiştir.
22.Bu barajlar bölgenin içme ve kullanım suyu ihtiyacını karşıladıkları için sağlık açısından da yeterli biçimde kontrol edilmemiştir.
23.Tahliye öncelikleri, tahliye yolları ve tahliye edilecek bölgeler konusunda ciddi karmaşa ve yetersizlik yaşanmıştır.
24.Deprem sonrası yaşanan iç göçle ilgili bir planlama ve yönlendirme yapılmamıştır.
25.Enkaz altından çıkarılan cenazelerin kimliklendirilmesi ve defin hizmetlerinde ciddi sorunlar yaşanmıştır.
26.Refakatsiz çocuklarla ilgili çocuğun çıktığı enkaz, adı, soyadı, gittiği hastane gibi bilgilerde eksiklikler yaşanmıştır.
27.Depremzede vatandaşlarımıza yeterli ve zamanında psikososyal destek verilememiştir.
28.Deprem sonrası bölgede yaşanan yağma ve hırsızlık olaylarına karşı zamanında ve yeterli tedbirler alınamamış, asayiş uzun zaman sağlanamamıştır.
29.Afete müdahalede yaşanan sorunların kök sebebi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle beraber, tüm kurumların görev ve yetkilerini yerine getirmede talimat beklemeleridir.
30.Yardımların, bağışların, planlamaların yapıldığı, enkaz altındakilerin dahi bulundukları yerlerini bildirdiği sosyal medya platformlarını hızlandırmak yerine kısıt getirilmesi de yaşanan felaketin ağır sonuçlar doğurmasına yol açmıştır.

ORHAN UĞURLUOĞLU – https://www.yenicaggazetesi.com.tr/vatandas-bagislari-akpye-secim-fonu-642076h.htm
Posted in DOĞAL FELAKETLER, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

TROJAN HORSES * TRUVA ATLARI * Erdoğan’dan Kılıçdaroğlu’nun rakiplerine görünmez destek:

Erdoğan’dan Kılıçdaroğlu’nun
rakiplerine görünmez destek:


Memleket Partisi lideri Muharrem İnce aksini söylese de iktidar stratejistleri, muhalefet mahallesinden Kılıçdaroğlu’nun rakibi olan herkesi kendi saflarında görüyor.
Erdoğan’ın seçim stratejisini oluşturmakla görevli yetkililerden biri, İnce’nin alacağı oylar sayesinde Kılıçdaroğlu’nun yüzde 50’nin altında kalabileceğini ve ilk turda kazanamayabileceğini, bunun da Erdoğan’ın şansını artırabileceğini ifade etti.
AK Parti kulislerinde Erdoğan’ın, iletişim kadrolarına İnce’nin Kılıçdaroğlu karşısında güçlenmesi için el altından (İnce’nin dahi haberi olmadan) her türlü desteğin verilmesini istediği konuşuluyor. Yakında sosyal medyada ikinci tura Erdoğan ve İnce’nin kalacağını gösteren anket ve yorumları sıkça görürseniz şaşırmayın.
Posted in Politika ve Gundem, SEÇİM - SEÇSİS, YANDAŞ - ÇIKARCI - YAĞCILAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

“LÂİKLİK NEDİR” PANELİ * Hizbullah terör örgütünün siyasi uzantısı Hüda-Par, Erdoğan’ı destekleme kararı aldı! Menzilciler olarak anılan yobazlar da, Erdoğan’ı destekleyecek!

“LÂİKLİK NEDİR” PANELİ

Rıfat Serdaroğlu: 17 Mart 2023

Hizbullah terör örgütünün siyasi uzantısı Hüda-Par, Erdoğan’ı destekleme
kararı aldı! Menzilciler olarak anılan yobazlar da, Erdoğan’ı destekleyecek!
Tıpkı, çocuk tecavüzcülerine iş veren Ensar gibi, vergi vermeyen
ve izin almadan bağış toplayan hırsız vakıflar gibi!
“Laiklik” kelimesini işitmeye bile tahammül edemeyen bu yobaz takımı,
panele katılmayı reddettiler! Çok üzüldük, çok…
Moderatör; Kadir İnanır!
Panelistler; AKP Genel Başkanı Erdoğan- Kadir Mısıroğlu-Cübbeli Ahmet Hoca-Sinan Çetin!
Komser Şekspir filminde etek giyip bonus kafa peruklar taktığı için karizmayı çizdiren, Çözüm Süreci denen ihanet sürecinin “Akil İnsanı” etekli Kadir, toplantıyı açıp ilk sözü Kadir Mısıroğlu’na verdi!
Kadir Mısıroğlu;
“Ne lâikliği yahu! Yere batsın bu lâiklik! Kurtuluş Savaşını Türkler kazandığı için lâik olmuşuz. Keşke savaşı Yunanlılar kazansaydı! O zaman ne hilafet yıkılırdı, ne şeriat kaldırılırdı ne medrese lağvedilirdi ne hocalar asılırdı! Bunların hiçbiri olmazdı” dedi ve kafasındaki fesi yere atıp üzerinde tepinmeye başladı…
Cübbeli Ahmet Hoca;
“Muhterem Zevat ve Zerzevat; Lâiklik, çevik ve atik olmayı icap ettirir. Ben bu yüzden jetskisine binerim. Önümde oturan o iriyarı delikanlıya arkadan sıkı-sıkı sarılırım, düşmemek için! Siz de yapın. İyi bir Müslüman donanımlı olmalıdır. Bu yüzden sizlere şimdilik iki yeni ürün takdim ediyorum. Biri, kabir azabını azaltan ve yanmayan kefen. Giydiniz mi cuuup cennettesiniz! Diğeri, Ayağınıza giydiğiniz gece rüyanızda Hz. Peygamberi gösteren terlik! Kefen 150 TL, Terlik 130 TL. Kapış-kapış gidiyor, yetişin siz de alın…”
Sinan Çetin;
“Burada olmayan, hangi nedenle olmadığını bilmediğim büyük bir düşünür, din adamı bir insana teşekkür ederim. Ona teşekkür etmemin en önemli tarafı bu ülkeyi, bu insanları, bu dili sevdirdiği için, Orhan Pamuk’a ‘seni öldüreceğiz’ diyenlere bu ülkeyi bırakmadığı için, bu ülkeyi sevmenin bir suç olmadığını hatta gurur verici olduğunu, dünya ile bütünleştirdiği için Fethullah Gülen Hocaefendi Hazretlerine teşekkür ederim…”
Erdoğan;
“İnsan hem lâik hem Müslüman olmaaaazzz!
Ya Müslüman olacaksın ya da Lâik! İkisi bir arada olmaz!
Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir lafı külliyen yalandır yalan!
Müslüman’ın yaratıcısı olan Allah, kayıtsız şartsız egemendir! Allah’u Ekber!”
Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanı Hulusivil Paşa, miting meydanında gördüğü Cübbeli Hoca ile tokalaşarak sohbet etti, hasret giderdi! Aynı Hulusivil Paşa yanına Oslo işbirlikçisi Hakan Fidan’ı alıp “Yaşasın Şeriat” ve “Cumhuriyet okullarında okuyanların çoğu din düşmanı, işbirlikçidir” diyen Nuri Pakdil’i evinde ziyaret edip elini öptüler. Bunlar ise izleyici olarak en ön sırada yerlerini almışlardı…
Akşam, Saraydaki yemek masasında Erdoğan’ın sağında Fesli Kadir Mısıroğlu solunda Cübbeli Ahmet Hoca oturuyordu. Karşısında ise göğsü madalyalar omuzu yıldızlarla dolu Hulusivil Paşa vardı!

Değerli Okurlar;
Bu kişiler yukarıda yazılan sözleri ve hareketleri farklı zamanlarda, farklı yerlerde söylediler ve yaptılar. Biz sadece bir gülmece derlemesi yaptık. T.C Devletini yöneten AKP Hükümetleri ve Erdoğan’ın meşru kabul ettikleri hukuk, İslam Hukukudur, yani şeriattır. Anayasa Mahkemesi bu sebeplerden AKP’yi “Lâiklik karşıtı eylemlerin odağı” olarak görmüş ve 11 üyenin 10 tanesinin oyuyla mahkûm etmiştir. Karar halen yürürlüktedir.
AKP, lâikliğe düşman, bilimsel düşünceye karşı, özgür düşünceyi yok etmek isteyen, biat kültürüne inanan bir organizasyondur. Bu iktidar sürü haline getirilmiş, itaat eden, boyun eğen, sorgulamayan, itiraz etmeyen, yalnızca verilen sadakaya şükreden bir toplum dizayn etmeye çalışmaktadır. Siz kendinizi nerede ve nasıl konumlandırıyorsunuz?
Eğer bizler gibi özgür düşünceden yana iseniz, sesinizi çıkaracaksınız.
Hem de her gün daha yüksek, daha gür bir sesle haykıracaksınız…
“Yalan yalan yalan, dolan dolan dolan, yirmi bir yıl oldu, istifa et ulan Beyefendi!”
Sağlık ve başarı dileklerimle
Posted in DİN-İNANÇ, İrtica, Politika ve Gundem, Rifat SERDAROĞLU yazıları, SEÇİM - SEÇSİS, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, TARİKAT VE CEMAATLAR, YOBAZLIK - GERİCİLİK | Leave a comment

DOKTOR

DOKTOR


Aziz Nesin, Madımak katliamında neredeyse ölmek üzereyken cama yanaşan bir itfaiye merdiveninden inerek kurtulduğunu sandı, aşağı indiğinde “Asıl öldürülecek hayvan burada!” diyen biri tarafından kalabalığın önüne itildi.
Kalabalıktan ambulansa getirildiğinde doktor önlüğünü kendisine verip “Önlüğü giyerseniz doktor olduğunuzu sanırlar, sizi tanımazlar” dedi ve onu öldürülmekten kurtardı.
Bu önlük hâlen Nesin köyündeki odasında is lekeli, yanık ve yırtık tişörtüyle birlikte sergilenmektedir.
Doktor; kim, ne demiş, ne yapmış, neye inanır diye düşünmez. İdari amir değildir, savcı değildir, din görevlisi değildir, kolluk kuvveti değildir. Doktorun işi yaşatmaktır. Doktor yaşatır..
Posted in EDEBİYAT - ANI - ÖYKÜ - ŞİİR | Leave a comment

RİZE’Lİ SİYASETÇİLERDEN (BAZILARI) NEDEN CUMHURİYET VE ATATÜRK DÜŞMANLIĞI YAPIYOR?

RİZE’Lİ SİYASETÇİLERDEN (BAZILARI) NEDEN
CUMHURİYET VE ATATÜRK DÜŞMANLIĞI YAPIYOR?

#niyazican

RİZE BİR TÜRK ŞEHRİDİR.
NE HİKMETSE RİZE’NİN CİKARMİS OLDUĞU SİYASETÇİLERİN İÇİNDE
DÜZGÜN, ÜLKE ÇIKARLARINI KORUYANLARI ÇOK AZDIR. FAKAT
ATATÜRK VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÜŞMANİ OLANLARI ÇOKTUR.

RİZE de ne var, ne oldu ki bazı Rize Doğumlular ATATÜRK e hakaret ve küfür ederler dertleri nedir. ?
İşte cevap Kurtuluş yıllarında 13 kasım 1918 de İşgal kuvvetlerinin işgaliyle birlikte, RİZE merkezli o bölgede RUM’lar isyan ettiler RUMPONTUS hükümdarlığı kurdular. BAĞIMSIZLIK ilan ettier.
13 kasım 1918 den 15 aralık 1925 yılına kadar BAĞIMSIZ DEVLET olarak yaşadılar. 1925 Yılına kadarda kendilerini yönettiler. Devlete vergiyi kestiler, OSMANLI’ya askere gitmeme kararı aldılar. POTAMYA denilen bölge de buraya dahildi.
-1923 de Ülke işgalden kurtulduktan sonra ATATÜRK’ün emriyle HAMİDİYE savaş gemisi 15 aralık 1925 denizden buraları bombaladı, karadan da TÜRK ordusu tarafından kuşatıldı ve RUMPONTUS hükümdarlığı yıkıldı. İstiklal mahkemesi kuruldu, pek çok isyancı asıldı, kesildi ,sürgün edildi.. Çok meşhur şu sözlerde o zamandan kalmadır.
“Atma hamidiye atma, Vergüda verecüük, Askerda edecüük, Şapkada giyecüük.”
Bu tarihi gelişmenin tabii sonucu olarak Bizans Pontus Rumlarının POTAMYA adını verdiği bölgenin adı Türkleştirme hareketi sonrası adı GÜNEYSU oldu.
-Osmanlı Arşiv araştırmacısı ve uzman Muhammed Safi’nin Osmanlı Arşivinde bulunan 1850 tarihli Rize Tahrir-i Öşür defteri bu konuda ayrıntılı bilgiler vermektedir.
Osmanlı yönetimine bağlı memurlar acil askeri ihtiyaçlardan dolayı Rize köylerini dolaşarak mahalle ve köylerde hanelere uğrayarak isimleri deftere yazdılar. Aynı defter içinde O zamanki adı POTAMYA nın “Karye-i Pulihoz Kaluharaf” köyü başlığı altında yazılanlar günümüzde Güneysu ilçesi Dumankaya köyünde yaşayanlardır. Bu köyün 1800 yıllarında tamamı hristiyan iken 1900 lü yılların başında köyün inanç durumu yarısı müslüman yarısı hristiyandı.
Dumankaya köyü de R T. ERDOĞAN’ın ve atalarının köyüdür R.T.ERDOĞAN’ın nüfus kayıtlarında BABA Sülalesinin RUM kökenli HIRISTİYAN Eşkiya MEMİŞ sülalesinden olduğu, ve baba tarafının isimleri genelde RUMCA olduğu sabittir. (R.T.ERDOĞAN’ın dedesinin adı TEYUP gibi)
Anne soyunun ise GÜRCİSTAN Tq’varcheli şehrine bağlı BAGATA kazasından YAHUDİ bir aile’den geldiği ve ANNE tarafında Havuli, Farfuli ve Fatuli gibi gürcüce isimlere rastlanıldığı. Ahmet ve Yunus ERDOĞAN’ın ana adı Havuli’dir. R.T ERDOĞAN’ın annesi olan Vesile ERDOĞAN’ın ana adı Fatuli’dir. FATULİ ERDOGAN’ın ana adı Farfuli’dir. Bu Kazanın nüfus yapısı genelde hırıstiyan ve Yahudidir.
Atatürk e alerjisi olanlar;
Kadir Mısıroğlu
Tayyip Erdoğan
Şevki Yılmaz
Hasan Mezarcı
Yavuz Bahadıroğlu
Mustafa Demirkan.
Bunların hepsi Rize’li
Tesadüf diye bir şey yoktur.
Bütün bunlar gösteriyor ki;
*Pontus asıllı rizelilerde kuyruk acısı hala devam ediyor
ve bu yüzden Mustafa Kemal ATATÜRK ‘e saldırıyorlar!!!

YURTSEVER, ATATÜRK VE AYDINLANMA DEVRİMLERİNİ, LAİK DEMOKRATİK CUMHURİYETİ ÖZÜMSEMİŞ, DEVLET MALINA EL UZATMAYAN NAMUSLU RİZE’Lİ VATANDAŞLARIMIZ ÇOĞUNLUKTADIR VE BU VATANDAŞLAR YUKARIDAKİ YAZININ İÇERİĞİNE DAHİL DEĞİLDİR. ÖZETLE YAZILANLAR KENDİLERİNİ BİLİR!!!
Posted in Politika ve Gundem, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

BELLEK DÜRTÜCÜ * TÜRKİYE’NİN DURUM VAZİYETİ * BİR YURTTAŞIN İŞARET FİŞEĞİ 

BİR YURTTAŞIN İŞARET FİŞEĞİ

Naci Kaptan – 16 Mart 2023

Bilindiği gibi;
Ülkemizin varlığı, bütünlüğü, laik, demokratik Cumhuriyet
bilinenden çok daha fazla ve çok daha büyük tehlike altındadır.


Erdoğan/AKP, BOP MİSYONUNU büyük oranda tamamladı. 2000’li yıllar öncesinde ülkemiz klasik söylemle; Dünyada, tarım üretiminde kendi kendine yeten az sayıda ülkelerden birisi idi.

I. Dünya savaşında Türkiye ile baş edemeyen Büyük Atatürk’ün üstün askeri dehasını ve bilgi, kültür, liyakat, vatan sevdası ile yoğrulmuş öngörülü devlet adamlığını cephelerde ve Lozan’da, Hatay’da geçemeyen ülkeler masaya 21.yüzyıl işgal planını koydular. Türkiye bu kez silahsız, askersiz işgal edilecekti…
Planın ilk ayağı; iş başına öyle bir yönetim getirilmeliydi ki; “Müslüman görüntülü olup küresel efendilerle uyumlu çalışacak” birisi olmalıydı. Bir aday buldular. Yakasına da BOP EŞBAŞKANI madalyası taktılar. Diğer yakasında ise ABD’de iki ayrı Musevi kuruluşunun verdiği “cesaret madalyaları” vardı.

Planın ikinci ayağı; Anayasanın değiştirilerek parlamentonun, güçler ayrılığının kaldırılması ve 80 milyonluk ülkenin yönetiminin sadece BİR KİŞİYE devredilmesi vardı. Derin ihanet başlamıştı.  Planlandığı gibi anayasa değiştirildi.  Böylece Türkiye demokrasiden, otokrasiye, Neo Sultanizme/Patromonial sultanlığa geçti. Anayasa ilga edildi. Buna sivil darbe de denilebilir.
Ülke yasalar yerine, sarayda kurulmuş olan PARALEL DEVLET tarafından kararnamelerle yönetilmeye başlandı. Nepotizm devletin tüm kadrolarına yayıldı, liyakat yok edildi. Kamu yöneticilikleri Osmanlı dönemindeki gibi, padişahın ulufe dağıtması gibi dağıtılmaya Devlet çökmeye başladı. En güzel biat edenlere, yöneticilerin derin sırlarını en çok bilenlere  3-5-7-10 maaş verilmeye başlandı. Nasıl olsa “Çaylar şirketten idi!” Paşa gönlüm kimi çekerse onu büyükelçi yaparım. Mezarlıklar müdürünü belediye konservatuarına müdür, hayvan bahçesi müdürünü Tübitak’a müdür atarım. Ne yazık ki tüm kamu kurumları, enişte, dayı, gelin, oğlu/kızı, amcası dolduruldu.
Kamu kurumlarının pek çok azında liyakatlı ve işini bilen devlet memuru vardır. Bunun dışında tüm atamalar ahbap-çavuş , akraba, aile içi atamalardır. Bunun sonuçlarını geçen son 2 senede yaşadığımız büyük orman yangınlarında, Güneydoğumuzdaki ölümcül yıkıcı deprem sonrasında yaşayarak gördük. İşini bilmeyenler yüzünden sayısı onbinleri geçen vatandaşımız kurtulabilecek iken, ilahiyat okumuşları Afad’a atayanlar yüzünden çok fazla insan kaybına uğradık.

Planın üçüncü ayağı; Bir ülkeyi ele geçirmenin temel yollarından birisi de ekonomik kaynaklarını ele geçirmektir. Bunun için masal hazırdır; masalın adı ÖZELLEŞTİRMEDİR. Bu masalı 80’li yıllarda Arjantin derinlemesine yaşamış ve zengin bir ülke olan Arjantin çok yoksullaşmış ve tüm ekonomik varlıklarını kaybetmiş idi.
Toplumu hazırlamak için ülkenin satılmış aydınlarına, gazetecilerine ekonomide devletçiliği kötüleyen, özelleştirmeyi güzelleyen yazılar yazdırılır. Kamuoyu oluşturulur ve ardından “babalar gibi satarım” denir, bu yetmez, Erdoğan’ın söylediği; “Ben ülkeyi pazarlamakla mükellefim” itirafını da içeren açıklamalar gelir ve Cumhuriyetin kuruluşundan buyana taş, taş üstüne koyularak büyük fedakarlıklarla yapılmış olan tüm ekonomik varlıklar değerlerinin çok altında yabancıya/yandaşa devredilir. Üretim varlıkları/kaynakları elinden alınır. Bu ekonomik değerlerin bir kısmı işlevsiz kılınır. İstihdam azalır, işsizlik artar. Ülkeyi taşaron olarak yönetenler bu işlerden büyük komisyonlar alır ve çok zenginleşir. Ülkemizde bu adım tamamlandı ve ardından derin yoksulluk, işsizlik geldi.
Artık sıra ülkeyi büyük oranda borçlandırmaya gelmiştir.
“Bizler küçük özel bir kulübüz. Dünya ülkelerinin milyarlarını dolandırmak için iyi çok iyi para alırız. İşinin önemli bir bölümü dünya liderlerini Amerika’nın ticari çıkarlarını kollayan geniş bir şebekenin bir parçası olmaya ikna etmek olacak. Sonuçta bu liderler öyle bir borç batağına saplanırlar ki Amerika’nın sadık köleleri olurlar. Böylece siyasi ekonomik ve askeri gereksinimlerimizi istediğimiz zaman istediğimiz şekilde karşılarlar”
“‘Ekonomik tetikçiler (ET’ler) , yerküre üzerindeki ülkeleri trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Dünya Bankası, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) ve diğer yabancı ‘yardım’ kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin tabii kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarırlar. Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet bulunmaktadır. Oynadıkları oyun imparatorluklar kadar eski olmasına rağmen, günümüzdeki küreselleşme sürecinde yeni ve korkutucu bir boyuta ulaşmıştır.” (Bir ekonomik tetikçinin itirafları’ “John Perkins”) https://nacikaptan.com/?p=171

Tüm ekonomik varlıklarımız yabancılara/yandaşlara devredildi.  Kirli politikacılar bunlardan büyük komisyonlar aldılar. Halktan toplanmış olan büyük vergilerin dışında ülkemiz yabancılara 500 milyar dolar borçlandırıldı. Hazinenin kasası EKSİYE düştü. Bütçe açığı ve Cari açık gittikçe büyüdü. Yabancı ülkeler Türkiye’den yatırımlarını çektiler. Ayrıca yurt dışında borç para da bulunamaz oldu. Tüm bunlardan amaç Türkiye’yi olabildiğince köşeye sıkıştırmak ve mümkün olduğunca “etinden, sütünden” istifade ederek sağmak idi. Sıra BORÇ ALANIN, EMİR ALMASINA geldi…………
Günümüzde yaşamakta olduğumuz büyük ekonomik “NAS” çöküntüsü, ülke ekonomisinin dini kurallara göre yönetilmesi sonucu, aşırı pahalılık ve dünya ölçüsünde büyük enflasyon getirdi. Erdoğan’ın böyük ekonomist!!! olmasının ve BOP eşbaşkanlığının, tek bir adama teslim olmanın sonucu ortaya çıkmaya başladı. Toplum çok derin yoksulluğa planlı olarak düşürüldü.
2003-2020 dönemini kapsayan 18 yıllık dönemde, AKP vatandaştan, 708 milyar doları dolaysız, 1 trilyon 531 milyar doları KDV, ÖTV gibi en adaletsiz vergi türü olan dolaylı, 78 milyar doları servet vergileri olmak üzere 2 trilyon 317 milyar dolar vergi topladı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923’den AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılına kadar olan dönemde görev alan hükümetlerin 79 yılda toplam 779 milyar harcama yaptı. “Bu hükümetler ülkeyi yüzlerce fabrika, liman, havaalanı, baraj, kara ve demiryollarıyla ülkeyi donatırken, AKP 18 yılda bu harcamanın 6 katına yakın, yani, 4 trilyon 340 milyar dolar para toplamasına rağmen sadece borç yaptı”
AKP’nin 2003-2021 yılları arasındaki 19 yıllık iktidarında Türkiye’nin faiz gideri 515,7 milyar dolar olarak kaydedildi.
Hasta Osmanlı’dan sonra ne yazık ki “Hasta Türkiye” dönemini yaşıyoruz. Türkiye AB+ABD+Rusya’nın ziyafet sofrasına konmuştur. Emperyalizm yeni bir Sevr Haritası hazırlıyor. Ortadoğu ve Asya’dan Türkiye’ye başlayan  göç hareketleri planlıdır. Göçler/mülteciler, Türkiye’nin demografik, sosyal, sağlık, kültür, güvenli yaşam yapısı bileşenlerini bozmak ve ekonomisini daha da zayıflatmak  amaçlıdır. Dünyada hiç bir devlet 10 milyona yakın mülteciyi ülkesine kabul etmez. Ama BOP eşbaşkanı iseniz çeşitli bahanelerle; az eğitimli , okumayan, aklını başkalarına teslim eden, mütedeyyin olan vatandaşları kandırarak toplumun bir kısmını sessiz kılar ve  sınırlarınızı açarsınız.

Planın dördüncü ayağı; Parlamentodan sonra ulusal ordunun ve yargının tasfiye edilerek küresel sistemin isteğine uygun şekillendirilmesi. Eğitim sisteminin çağdaş ve akılcı eğitim sisteminden kopartılarak KUL/BİAT sistemine uygun olarak yapılandırılması ve uysal, az okuyan, yaşamını dini ilkelere göre yapılandıran bir toplum yaratılması sürecidir. Yargı iktidarı arka bahçesi olmuş, eğitim Arabın cahiliye dönemine götürülmeye çalışılmaktadır.
Ulusal ordu BOP istemine uygun şekillendirilmiş, hiyerarşik yapısı bozulmuş, aydın, yurtsever, liyakatlı ve Atatürk’çü kadrolar tasfiye edilmiştir. Bu kadroların yerine siyasal islamı kabullenen, liyakatı ve Atatürk ilkelerine bağlılığı sorgulanabilecek, kendi deyişleriyle “AKP paşası” olan ve de Nato’da boş çay bardaklarını  toplayan yeni nesil komutanlar göreve getirilmiştir. Bir ülkenin gereğince güçlü ulus ordusu olmaz ise bu ülke diğer  ülkelerin masasında pay edilir.

Planın beşinci ayağı; İyi bir demagog olan olan Erdoğan bilindiği gibi ABD+İsrail tarafından keşfedilerek, işbirliğine yatkınlığı nedeniyle başbakanlığa getirilmesi sağlanmıştır. Erdoğan özünde SİYASAL İSLAMCI’dır. Laik demokratik Cumhuriyet, Atatürk, demokrasi, sosyal devlet karşıtıdır. Kadın erkek eşitliğini kabul etmez. Liyakat yerine sorgusuz biat edenleri seçer. Bu özellikleri ile ABD’nin YEŞİL KUŞAK ve BOP teorileri için en uygun kişidir. Bu seçimi yapan güçleri Erdoğan yanıltmamıştır.   
Erdoğan, SİYASAL İSLAMCI “İHVAN hareketinin /MÜSLÜMAN KARDEŞLERİN derin sempatizanıdır. Taze başbakanlığında söylemiş olduğu “Demokrasi Erdoğan için bir araçtır” İhvan sevgisi nedeniyle laik ve cumhuriyetle kavgalıdır ve bu nedenle Türkiye’nin rejimini değiştirmeyi laik cumhuriyeti bir islam devletine çevirmeye çalışıyor ve kamu kurumlarını imam hatiplilerle ve ilahiyat mezunları ile dolduruyor. Ülkemiz bu nedenle felaketler yaşıyor. Kamu yönetimi çağdaşlıktan ve liyakatten uzaklaşarak devletin çökmesine yol açıyor.

ERDOĞAN VE MÜSLÜMAN KARDEŞLER (İhvan-ı Müslim)
Erdoğan’ın islamcı yol haritasındaki yolu;

Erdoğan yeniden Halife olabileceğini düşünüyordu. Önce Suriye, Esad ile Erdoğan’ın arasının açılması ve Suriye’nin düşmanlaştırılması ardındaki olayı hatırlayalım;
Sene 2011, Davutoğlu ve Hakan Fidan’ın, Erdoğan adına Suriye’ye Esad’la görüşmeye gittiler. Bu görüşmeye Erdoğan’ın mesajını götürdüler. Erdoğan ısrarla Suriye’deki İhvan Hareketi’nin siyasi iktidarda pay sahibi olması, siyasi iktidara eklenmesi ve bu siyasi sürece ve genel aflara Müslüman Kardeşler Örgütü’nün de dahil edilmesinin talep ettiklerini ve bunun dışında bir taleplerinin olmadığını söylemiştir. Esad’ın bu öneriyi reddetmesi ardından Erdoğan/ Esad arası açılmış ve bu nedenle Suriye’deki bölücü terör eylemleri desteklenmiştir.
Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ahmet Hafız AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için şöyle söyledi; “Terörist Müslüman Kardeşler’i kucaklıyor. Orta Doğu’nun en eski İslamcı örgütlerinden biri olan ve İhvan olarak da bilinen Müslüman Kardeşler, ideolojisini Kuran öğretileriyle temellendiriyor.”
1928 yılında Mısır’da Hasan El Benna tarafından kurulan Müslüman Kardeşler örgütü, siyasi aktivizmle İslami yardım işlerini bir arada yürüten modeliyle dünyanın dört bir yanında İslamcı hareketlere ilham verdi. Örgüt şeriatla yönetilen bir devlet düzeni hedefliyor. En popüler sloganı da “Çözüm İslam’da”.
İhvan, yıllar içinde Mısır genelinde şube açmaya başladı. Her şubede birer cami, okul ve spor kulübü yer alıyordu. Örgütün üye sayısı hızla artmaya başladı. 1940’lara gelindiğinde Mısır’da 500 bin üyesinin olduğu tahmin ediliyor, örgütün fikirleri Arap dünyasında da yayılıyordu. Müslüman Kardeşler, 1980’li yıllarda siyasal bir harekete dönüşebilmek ve politikada aktif rol aldı. Şubat 2011’de yapılan ilk parlamento seçimlerinde Müslüman Kardeşler’in kurduğu Özgürlük ve Adalet Partisi, Meclis’teki sandalyelerin neredeyse yarısını kazandı.

MÜSLÜMAN KARDEŞLERİN HEDEFİ

Radikal İslamcı Nur Partisi de seçimde ikinci olunca, İslamcı güçler parlamentonun yüzde 70’ini ele geçirmiş oldu. Böylece yeni anayasayı hazırlamakla görevlendirilen 100 üyeli kurucu meclisin çocuğunu da İslamcılar oluşturdu.
Müslüman Kardeşler’in 2007’de yayımladığı bir siyasi bildiriye işaret ediyor. Bildiride yasama ve yürütme organlarına İslam hukuku konusunda tavsiye verecek bir Din Adamları Konseyi kurulması çağrısı yapılıyordu. Deklarasyonda ayrıca, bazı dini görevler de üstlenecekleri için Müslüman olmayanların ya da kadınların cumhurbaşkanı ya da başbakan olamayacağı vurgulanıyordu.
Aslında Müslüman Kardeşler üyeleri de, bildirideki bu ikinci nokta konusunda bölünmüştü ve daha sonra bazıları ikinci maddenin bağlayıcı olmadığını söylemişti. Hareketin mensupları ayrıca anayasada da “Devletin dini İslam ve Şeriat ve başlıca yasa kaynağıdır” ifadesinin bulunduğuna dikkat çekiyordu.
Müslüman Kardeşler “Gizli Cihaz “adlı bir paramiliter kanat oluşturdu. Bu silahlı kanat, İngiliz yönetimine karşı çıktı, bombalı saldırılar ve suikastlar düzenledi. Mısırlı düşünür Seyyid Kutub’un yazdıklarında;
“Cahil” olarak adlandırdığı Batı’ya ve radikal bir toplumsal ıslaha ihtiyaç duyduğunu savunduğu “sözde İslami” topluluklara karşı cihat ilan edilmesi gerektiği belirtiliyordu. Özellikle 1964’te yayımlanan “Yoldaki İşaretler” adlı eseri ve düşünceleri, İslami Cihad ve El Kaide gibi radikal İslamcı gruplara ilham kaynağı oldu. Katar, Mısır hükümetinin yasakladığı Müslüman Kardeşler’in üyelerine belli bir platform sağladı.
Müslüman Kardeşler’in faaliyetleri ilk olarak 2003’te Rusya’da yasaklandı. Suriye ve Mısır 2013’te, 3 Körfez ülkesi Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri de 2014’te İhvan’ı “terör örgütü” ilan etti.
Örgütün yöneticileri Katar’a yönelirken Haziran 2017’de bu durum Körfez ülkelerinin Katar’la ilişkilerini kesmesinin gerekçelerinin biri olarak gösterildi. Suudi Arabistan ve Mısır, Katar’ı “Müslüman Kardeşler’e siyasi ve finansal destek vermekle” suçladı. Türkiye ise bu kriz sırasında Katar’a asker konuşlandırdı. Erdoğan’ın Katar Emiri ile olan iyi ilişkilerin ardında her ikisinin de İhvan hareketini destekliyor olmaları vardır.
Katar ve Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’ndeki diğer ülkeler, Arap Baharı’ndan sonraki siyasi değişimde karşı cephelerde yer aldı.
Türkiye de bu süreçte Katar’la aynı cephedeydi. Mısır’da en başından beri darbeye karşı çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İhvan’ı “terör örgütü” olarak görmediğini söyledi. Amerikan New York Times gazetesi, ABD Başkanı Donald Trump’ın Sisi ile görüştükten sonra İhvan’ı “terör örgütü” listesine eklemeye karar verdiğini yazdı.
Gazete bu adımın “sağlam bir Müslüman Kardeşler destekçisi” olarak tanımladığı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin “daha da gerilmesine” yol açabileceği yorumunda bulundu.

Değerli okur,
Yukarıdaki bölümlerde AKP’nin, daha doğrusu partili cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi geçmişinin bazı bölümlerine  satırbaşları ile değindim. Önümüzdeki 14 Mayıs 2023 cumhurbaşkanı ve Milletvekili seçimleri Türkiye’nin VAR OLUP, OLMAMAK seçimidir. Erdoğan’ın ve şeriklerinin son 21 senedir yürüttüğü politikalarla hepimiz devletin siyasallaştırılarak çökmeye başladığını, bu çökmenin devletin tüm kamu kurumlarına sıçradığını görüyoruz.
Bu Çöküntünün büyük bölümü de irticanın kamu kurumlarında yapılanmaya başlamış olmasıdır. Tarikatlar, cemaatler, dini dernekler Erdoğan/AKP’nin siyasette yol arkadaşı olmuşlar ve bundan aldıkları güçle toplum üzerinde, eğitimde dini baskılar kurmaya başlamışlardır.
Erdoğan TERÖR ÖRGÜTÜ olan kürtçü, radikal islamcı Hüda-Par ile koalisyona giderek işbirliğine soyundu. Hüda-Par’ın adının aslında Hür Dava Partisi olduğu söylense de aslında ALLAH (Hüda) PARTİSİDİR. Gördünüz mü cinliği? Allah’ın adına parti kurmuşlar…
Erdoğan şimdilerde de 2023 seçimlerinde destek alabilmek için HİZBULLAH ve MUSTAZAF-DER’in sürgit devamı olan HÜDA-PAR ile işbirliğine gidiyor. Bu nedenle 90’lı yıllardan buyana ülkemizde işlenen bir çok siyasi ve inanç cinayetlerinin arkasında olan HÜDA-PAR’ın izini sürmek gerekti.

HÜDA PAR resmi web sitesindeki görüşlerinin bir kısmı şöyle:

“Şu bir gerçektir ki; bu ülkedeki tüm zulümlerin, yasakların kaynağı Türk Ulus Devlet projesidir. Bu zulüm ve katliamlar geçmişte yaşanıp biten olaylar değil. Bunlar sadece Tarih sayfalarında kalan acı olaylar değil. Bu gün farklı şekillerde devam ediyor. Geçmişte olduğu gibi, bugün de Devlet eliyle katliamlar işlenmekte ve yetkililerce üzeri örtülmektedir. Ulus Devlet Projesi’nin ülkeye huzur ve mutluluk getirmediği, halka kan gözyaşı ve acıdan başka bir şey vermediği görülmüştür.
Halkının yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede, halkın inancını yaşaması engelleniyorsa, faşizan ve ırkçı söylemler ve uygulamalar devam ediyorsa, halen dağlara, taşlara ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ ve ‘Bir Türk Dünyaya Bedeldir’ gibi ırkçı yazılar yazılıyorsa, okullarda okutulan and’larda çocuklarımızın varlığı ‘Türk varlığına armağan ve kurban’ ediliyorsa, bu ülkede Türk olmayanların hakkı, Türklere hizmetçi ve köle olmaktır anlayışı halen devam ediyorsa, değişimden, toplumsal barıştan, kardeşlikten söz edilemez.
Toplumsal barışın ve kardeşliğin tesis edilebilmesi için, ülkedeki tüm sorunların kaynağı olan Ulus Devlet Projesi sonlandırılmalı ve tarihin çöplüğüne atılmalıdır.
Türk olduğunu kabul etmeyen ve Türkçülük yapmayan Kürtler dışlandı.
Kürtlerin, İslami ve insani haklarını istemesi dahi ırkçılık sayıldı.
Devlet, İslam ile İslami değerlerle ve Müslümanlarla barışmalıdır.
Kürtçe ise devletin 2’nci resmi dili olmalıdır.
Devlet, PKK ile silahların bırakılması ve şiddetin sonlandırılması için pazarlık yapabilir. Böyle bir pazarlığın PKK ile yapılması doğal olan şeydir, normaldir. Elinde silah olanla silahın bırakmasının pazarlığı yapılır. İmralı ve Kandil sadece kendilerini destekleyenlerin temsilcileridir. Bu münasebetle Kürt halkının sadece bir kesiminin temsilcileridirler ve temsilcisi oldukları örgüt ve kişiler adına konuşabilirler, taleplerde bulunabilirler. Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerde, Kürdistan’da diğer siyasi yapıların tasfiyesi ve etkisizleştirilmesi gibi pazarlıklara girişilmemelidir.”

SADAT ile aynı kafadaki HÜDA PAR görüşü de şöyle:

“İslam coğrafyasındaki ülkeler, bir an önce siyasi birlik oluşturmalıdır. Ümmet bilincine sahip ülkeler ortak karar mekanizması oluşturmalıdır. Kendi iç ihtilaflarımızı ve sorunlarımızı çözmek için siyasi birliktelikler kurulmalı ve gerekirse müdahale etmek için ortak askeri güç oluşturmalıdır.”
HÜDA PAR’ın Cumhur İttifakına Anayasa değişikliği önerileri de şöyle;
1. Yeni anayasa ideoloji dayatmamalıdır.
2. Anayasanın değiştirilemez hiçbir maddesi olmamalıdır.
3. Vatandaşlık tanımı etnik aidiyete göre yapılmamalıdır.
4. Anadilde eğitim hakkı teminat altına alınmalıdır.
5. Türkiye federasyonlara bölünmeli, Kürdistan kurulmalıdır.
6. Ulus Devlet Projesi sonlandırılmalı ve tarihin çöplüğüne atılmalıdır.
7. Şeyh Sait ve seyit Rıza affedilmelidir.

İşte böyle değerli okur,
Ulus devlet, Atatürk, aydınlanma, çağdaşlık, kadın hakları, Cumhuriyet, demokrasi, laiklik düşmanı ve geçmişi vahşi terörist eylemlerle dolu, TÜRK olmayı redden bir parti ile kolkola giren bir AKP/Erdoğan ile karşı karşıyayız. Erdoğan kişisel ikbali ve çıkarları için bu terörist ve Cumhuriyet düşmanı kişileri meclise taşımanın çabası içinde.
Şayet Erdoğan/AKP bu seçimi kazanırsa yandaşları ile birlikte TBMM’de oluşacak görüntüyü hayal ediniz. Bundan sonrası siyasal, ihvancı bir din devletidir. Afganlı mültecilerin devamı mecliste oluşacak Taliban zihniyeti  ile karşımıza çıkacaktır.
Ben sadece bir işaret fişeği attım.
Gerisi sizlere kalmıştır.
Aydınlığa erişmek umudu ile…
Naci Kaptan – 16 Mart 2023

https://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/07/130708_musluman_kardesler_akp
https://www.evrensel.net/haber/418141/chpli-erdogdu-akp-79-yilda-yapilan-harcamanin-6-katini-18-yilda-harcadi
YENİÇAĞ – Orhan UĞUROĞLU: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/huda-parin-ihanetini-gormuyor-musunuz-641635h.htm
Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, DİN-İNANÇ, DIŞ POLİTİKA, DURUM VAZİYETİ, İrtica, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, TARİKAT VE CEMAATLAR, YOBAZLIK - GERİCİLİK | Leave a comment