BAŞBAKANA SİVİL DARBE * Milletin seçtiği Başbakan’ı kovdu…

sozcu.com.tr

Bekir Coşkun
06.05.2016

Milletin seçtiği Başbakan’ı kovdu…

“Millet seçti” diyordu…
Milletin seçtiği Başbakan’ı resmen kovdu…

Bir an davudoğlucu oldum…Niçin?…
Çünkü bu beladan kurtulmak için yedi senedir kılıçdaroğlucu olmanın acı faturasını çekiyoruz… Ülkücüler de on dört senedir bahçelici olmanın umutsuzluğu içindeler… Seçim kazanmış Davudoğlu gitti de, 9 seçim kaybedenler hâlâ utanmadan oturuyorlar…

Bahtsızız…
Şaşkınız…
Mutsuzuz…
Biçareyiz…

Fetullah Gülen kasetlerinden, Selahattin Demirtaş‘ın bağlamasından, Obama‘nın beyzbol sopasından sonra -en azından 18 saat- umudumuzdu:
Davudoğluculuk…

Muhterem karıma “Davudoğlucu oldum” dedim… “Daha iki gün önce ‘Davulcu Kado gibi çalan görülmedi, dünyada bir numara, Davulcu Kadocuyum’ diyordun, ne çabuk yer değiştirdin” dedi…

Çaresiziz…
Mahkumuz…
Mağduruz…

Davudoğlucu olmam nedeniyle ve haliyle bekledim ki; birisi memleketimi bu haddini bilmez, hukuk tanımaz, kanunları takmaz, dilini tutamaz, saygıdan anlamaz şahsın karşısına çıkıp onu durdursun…Kılıçdaroğlucu olarak çok bekledik, olmadı…

Bir şey söyleyeyim mi; Kılıçdaroğlu‘nun kendisi de kendisini bekledi aslında…Belki “Nerede kaldım?” bile dedi…İnsanın kendine hayrı olmayınca, başkasının hayrını beklermiş…Düştüğümüz hale bakın ki; bizi AKP‘den kurtarmayı, AKP‘den bekliyoruz…

Aymazız…
Şanssızız…
Aciziz…
Bedbahtız…

Bu resmen darbedir…
28 Şubat’ın aynısıdır…
O suçsa, bu da suçtur…
Cumhurbaşkanı, kendi ikbali için Başbakanı kovmuştur…
Darbe daha nasıl olur?…

Otuz sene öncesinin post-modern darbesini sorguluyorsunuz da… Bir tek yürekli cumhuriyet savcısı yok mu memlekette?…
Naçarız…

Posted in ANAYASA, Bekir Coşkun yazıları, FAŞİZM | Leave a comment

Reis “Gurka” arıyor! * Her şey ortada: Davutoğlu’nun silip atmak istediği “Tek Adamlık” çizgisi iktidar partisine kalın geldi. Saray’ın 4 Mayıs’ta yaptığı “Davutoğlu’nu İttirme Darbesi” ile Türkiye siyasi sistemi diktatörlüğe açılan son kapıyı da araladı.

sozcu.com.tr

Bekir Coşkun
06.05.2016

Reis “Gurka” arıyor!

Acı bir başlık oldu. Ne yapalım: Gerçekler acıdır. Benim gibi yazarların en öncelikli görevi gerçeğe dikkat çekmektir. Yalın gerçek şu ki; “Davutoğlu’nu sorgusuz, sualsiz kukla ve gurka yapma süreci” çöktü. Reis, “28 Şubat benzeri bir darbe” yaptı ve yeni bir “kukla ve gurka arama süreci” başlattı. Parti, Reis’e yeni kukla ve gurka seçecek.

Yerseniz!
Bunun adı “ parti içi demokrasi ve siyaset yapma” konulacak. Reis, tekmeyi attı ve Davutoğlu’nu tekneden attı. Atarken de; “28 Şubat’ta yapılan post modern darbe” yöntemine sığındı. 28 Şubat’ta Reis’in yetiştiricisi ve hocası Erbakan nasıl “iktidardan ittirmeye” razı oldu ve kendi imzası ile “istifa edip” gittiyse aynısını Reis’in “hocam” diye hitap ettiği Davutoğlu’na yaptırdılar. Davutoğlu, dik duramadı ve “ittirilmeye” razı oldu, dün süslü kelime ve cümlelerle dolu bir nutuk atarak yerini “yeni kukla ve gurka” ya bıraktı.

Kukla: İplerle oynatılır.Gurka: Efendisi için savaşır.

Reis, darbelere kızıyor.
Laftaymış.
Kendisi darbeci çıktı.
Son seçimde 47 milyon geçerli oyun

24 milyonunu almış, partinin oy oranını yüzde 49.5’e çıkartmış önce danışman, sonra milletvekili, sonra Dışişleri Bakanı, sonra parti genel başkanı ve Başbakanlık yapmış, ekonomi profesörü, İngilizce ve Almancayı ana dili kadar iyi konuşan ve Reis’ten daha iyi futbol oynayan ve ata da düşmeden binebilen Davutoğlu’nu, sarayına çağırıp 1 saat 40 dakika içinde koltuğundan ittirme ile indirdi.

Reis, ittirme ustası!
Post modern darbeci!
Buna “güçlü lider” diyorlar.

Önceki gün akşam saat 9’dan sonra TV’leri dolduran utanmaz yorumcular, anlatıcılar, analizciler sürüsü; “Reis’in darbeci despot tavrından” tek kelime olsun söz etmediler. Davutoğlu’nun hatası, eksiği, yanlışı neydi onu da söylemediler, söyleyemediler. Davutoğlu’nun Başbakanlık’tan ittirilmesini “parlamenter sistemin tıkanmasına” bağlayıp durdular. Oysa Davutoğlu, “devlete hortum döşemiş soygun fırsatı yaratmak isteyenlerin adamlarını” bakanlık kadrolarına sokmuyormuş. TV ekranlarını dolduran utanmazlar, “Davutoğlu istenilen isimleri devlete sokmadı, bu yüzden ipi çekildi” gerçeğini söylemiyor, “parlamenter sistem tıkandı” yalanına sarılıyorlar.

Reis, korkuyor.
Güçlü lider, 20 ay önce kendi seçip Başbakan yaptırdığı ve “hocam” diye hitap ettiği birinden korkup, onu koltuğunda ittirmeye kalkar mı?

Reis, güçlü biri değil.
Gücü yok.
Yitirdi. Yalnızlaştı.
Gurka arıyor.
Güçlü lider gurka arar mı?

Her şey ortada: Davutoğlu’nun silip atmak istediği “Tek Adamlık” çizgisi iktidar partisine kalın geldi. Saray’ın 4 Mayıs’ta yaptığı “Davutoğlu’nu İttirme Darbesi” ile Türkiye siyasi sistemi diktatörlüğe açılan son kapıyı da araladı.

Ölümcül çelişki:
Gücünü sıfırlamış Reis!
Ülkeyi diktatörlüğe sürüklüyor.
Bu hesap tutmaz.
Keser döner, sap döner.

Posted in Bekir Coşkun yazıları, FAŞİZM | Leave a comment

1919’dan öncesi küpe olsun !

Posted in NECATİ DOĞRU YAZILARI, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

AKLI FİKRİ İŞ BAĞLAMADA! * Profesör dostum ise çok ilginç şeyler söyledi; Konuşmanın tamamını okuduğumuzda, kişinin çok karmaşık bir ruh hali taşıdığını net olarak görüyoruz. Korku, özellikle gelecek korkusu ciddi şekilde etkili. İfade bozuklukları var ki, bu çok önemli bir problem. En önemlisi bir konu üzerinde konuşurken, cümleyi nasıl bağlayacağını ve bir sonra ne söyleyeceğini unutuyor, sıklıkla da söylememesi gerekenleri ağzından kaçırıyor!

06 Nisan 2016
Rifat Serdaroğlu

AKLI FİKRİ İŞ BAĞLAMADA!

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 12. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kızılay Genel Kurulunda konuşuyor ve kelimesi kelimesine şunları söylüyor;

Biz çözüm süreci dedik. Bunlar ALDATTILAR ve her NUMARAYI yaptılar. Bunların hiçbir sözüne inanılmaz. Artık geçti. Şimdi İŞİ bitireceğiz. Her şeyi BAĞLAYACAĞIZ ve Allah’ın izniyle huzur ve refah ÜLKESİ bir GÜNEYDOĞU’YU ortaya koyacağız!”

“Anayasa Mahkememiz kendi varlığına İHANET edercesine anayasaya aykırı karar verebiliyor. Bu böyle olmaz. Türkiye şu anda terör örgütleriyle en yoğun mücadeleyi veren ülkedir. İşte Washington’un yarım saat mesafesinde Türk-Amerikan medeniyet Merkezinin açılışını yaptık. Muhteşem bir eser inşa edildi!”

“Azeri gazeteci kızımız önümüzü kesti. Azeri gardaşlarımız şehit oldu, ne dersiniz Cumhurbaşkanım dedi. Ben anlattıkça duygulandı ağladı.Yanımda Diyanet İşleri Başkanı vardı. Şimdi bir Azeri gazeteci kızımıza bakıyorsun, bir de bizimkilere bakıyorsun. Fark bu!”

Bu konuşmanın tamamını iki uzman kişiye okuttum;
-Halen devlette simültane (anında) tercüme yapan bir arkadaşıma ve
-Diplomasında “Sağlık Bakanı” olarak imzam olan, Sinir ve Beyin Cerrahı bir Profesör dostuma!

Anında tercüme yapan arkadaşım, şunları söyledi;
Sayın Erdoğan’ın irticalen yaptığı konuşmalarda hepimiz çok zorlanıyoruz. Çünkü bizler, küfür-kabadayı lisanı- Kahvehane konuşmalarını bilmiyoruz.

Örneğin, “Biz işi bitirip, bağlayacağız! Numara yapıyorlar! Yesinler senin gazeteciliğini! Lagara lugara yapma ulan” dendiğinde, anamızdan emdiğimiz süt, inanın burnumuzdan geliyor.Tercüme edemeyince bizler de başka şeyler söylemek zorunda kalıyoruz…

Profesör dostum ise çok ilginç şeyler söyledi;
Konuşmanın tamamını okuduğumuzda, kişinin çok karmaşık bir ruh hali taşıdığını net olarak görüyoruz. Korku, özellikle gelecek korkusu ciddi şekilde etkili. İfade bozuklukları var ki, bu çok önemli bir problem. En önemlisi bir konu üzerinde konuşurken, cümleyi nasıl bağlayacağını ve bir sonra ne söyleyeceğini unutuyor, sıklıkla da söylememesi gerekenleri ağzından kaçırıyor!

Güneydoğu bölgemizi ayrı bir ülke olarak tanımlaması ise kafasının içindeki gerçek düşüncesidir. Bu, Manik Depresif Bozukluğun başlangıcıdır ki, bir klinikte tedavi edilmezse, hasta tamamen içine kapanır, yemeden içmeden “zehirlenme korkusu” gerekçesiyle kesilir ve intihara kadar gider.

Bu ruh halindeki kişilerin kesinlikle yapamayacağı işler şunlardır;
Savcılık- Yargıçlık-Avukatlık-Otobüs ve Kamyon Şoförlüğü- Kasaplık- Güvenlik Görevlisi yani Polis ve Asker- Gemi ve Yat Kaptanlığı- Dalgıçlık…

Değerli Okurlar;
Kimsenin kültür durumu, eğitimi, konuşma tarzı, hastalığı bizi hiç ilgilendirmez. Kim nasıl ve ne şekil isterse öyle konuşsun, ister tedavi olsun isterse olmasın.Bu onun problemidir. Fakat kişi, bizlerin kaderini doğrudan etkileyecek bir görevde bulunuyorsa o zaman ilgilendirir, hem de çok ilgilendirir.

Cumhur’un Başı’nın konuşmalarını kişinin kimliğini unutup, gözleriniz kapalı olarak dinlerseniz, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız! Bu konuşulanların akıl işi olmadığını ve Türk Milletinin iyiliğine, güzelliğine olmadığı net olarak ortaya çıkar.

Cumhur’un Başı’nın epilepsi ve hipoglisemi hastası olduğunu hepimiz biliyoruz. Zaten itiraz eden de yok! Onun her hangi bir rahatsızlığı Türk Devletini ve Türk Milletini yakından ilgilendirir.

Başımıza daha büyük dertler açmadan, bu sağlık kontrollerinin derhal yapılması gerekir. Bu kontrole sadece iş bağlayanları değil, önlerinden kamyon-kamyon bombalar, ağır silahlar geçerken, mahallelerde kilometrelerce barikat ve tünel yapılırken, trene bakar gibi seyreden tüm devlet görevlilerini katmak gerekir. Kontrol sonucu aklı başında çıkanları ise “Vatana İhanetten” yargılamak, diğerlerini ise önce tedavi ettirmek ve sonra yargılatmak aziz şehitlerimize, gazilerimize olan vefanın ve borcun gereğidir…

Sağlık ve başarı dileklerimle

Posted in Politika ve Gundem, Rifat SERDAROĞLU yazıları | Leave a comment

MATRUŞKA İHALELER * KAYNAK PAYLAŞIMI * PARTİNİN HAS ZENGİNLERİ * Hançerlenen Sayıştay * Yok edilen Devlet Denetleme Kurulu * Sil baştan 162 kez değiştirilen KİŞİYE ADRESLİ ihale yasası

Posted in NECATİ DOĞRU YAZILARI, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

CİĞER * SİLİVRİ ZİNDANINDA İŞKENCEYE DURMAK * Hastalandınız… Acil alarm butonuna basın, bağırın, gürültü yapın, sedyeyle çıkarılmanız en erken 30 dakika… Siz siz olun, saat 17.20’den sonra sakın kalp krizi filan geçirmeye kalkmayın, anca ölünüzü bulurlar.”

Silivri zindanhanesinde aydınlarımızın çektiği izdırap ve işkenceleri Tuncay Özkan’ın “Hapiste Yatacak Olanlara Öğütler” isimli kitabına göndermeler yaparak yazmış olan Yılmaz Özdil’in aşağıdaki yazısına ben de Ahmet Arif’in AKŞAM ERKEN İNER MAHPUSHANEYE isimli şiirini ekledim.

Naci Kaptan

***

AKŞAM ERKEN İNER MAHPUSHANEYE

Akşam erken iner mahpushaneye.
Ejderha olsan kar etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek civan oluşun.
Kar etmez, inceden içine dolan,
Alıp götüren hasrete.

Akşam erken iner mahpushaneye.
İner, yedi kol demiri,
Yedi kapıya.
Birden, ağlamaklı olur bahçe.
Karşıda, duvar dibinde,
Üç dal gece sefası,
Üç kök hercai menekşe…

Aynı korkunç sevdadadır
Gökte bulut, dalda kaysı.
Başlar  koymağa hapislik.
Karanlık can sıkıntısı…
“Kürdün Gelini”ni söyler maltada biri,
Bense volta’dayım ranza dibinde
Ve hep olmayacak şeyler kurarım,
Gülünç, acemi, çocuksu…

Vurulsam kaybolsam derim,
Çırılçıplak, bir kavgada,
Erkekçe olsun isterim,
Dostluk da, düşmanlık da.
Hiçbiri olmaz halbuki,
Geçer süngüler namluya.
Başlar gece devriyesi jandarmaların…

Hırsla çakarım kibriti,
İlk nefeste yarılanır cıgaram,
Bir duman alırım, dolu,
Bir duman, kendimi öldüresiye,
Biliyorum, “sen de mi?” diyeceksin,
Ama akşam erken  iniyor mahpushaneye.
Ve dışarda delikanlı bir bahar,
Seviyorum seni,
Çıldırasıya…

Ahmed ARİF

sozcu.com.tr

Yılmaz Özdil
05.05.2016

Ciğer

“Bakterilerden kurtulmak için yatağınızı yastığınızı iki günde bir sirkeyle silin. Çöpünüzü biriktirmeyin, böcek gelir. Çöp poşetinin altına ıslak gazete kağıdı koyun, kokuyu alır.”

*

“Çamaşır yıkamak için iki yöntem var, topukmatik ve petmatik… Elinizle çitilerseniz, cılk yaralar açılıyor. Ayaklarınızla girin leğene, tepinir gibi yıkayın. Topukmatik’ten sonra ayaklarınızı iyi durulayın, yoksa egzama oluyor. Çoraplarınızı beş litrelik pet şişeye sokun, deterjan ilave edin, kapağını kapatın, çalkalayın, pırıl pırıl oluyor, petmatik de bu.”

*

“Spor yapın, günde 10 bin adım atın. Havalandırma 13 adım uzunluğunda, 6 adım eninde… Ortalama hızla 2.5 saat sürüyor.”

*

“Süzme yoğurdu çok severim. Atletimin kol kısımlarını düğümlüyorum, torba haline getirip, yoğurdu içine döküyorum, altına leğen koyup, pencereye asıyorum, iki gün sonra hazır.”

*

“Haftada 10 dakika telefon hakkınız var, süre biter, kelime bitmez, son sözünüz hep ağzınızda yarım kalır. Seni seviyorum’u en önden söyleyin, sonra içinize dert olmasın.”

*

“Bol bol yazın. Yazmak konuşmak gibidir. Karşınızda kimse olmasa bile, kendinize anlatın. Mektup almak iyidir. Üstünü örttüğünüz kendinize, kendi mektuplarınızı gönderin.”

*

“Ortak alanda maç seyrederken, taraftarlık ölçüsünü kaçırmayın. İçersi de dışarsı gibi, kavga çıkıyor. Şişlenmeyin, jiletlenmeyin.”

*

“Tıraşınıza özen gösterin. Karşılıksız çek ve banka borcundan tutuklu berberler çok başarılı.”

*

“Maarif takvimi bulundurun. Her gece törenle yırtın. Geçen, sizin ömrünüzdür, atlamayın!”

*

“Bayramlara evinizdeki gibi hazırlanın, şekerinizi çikolatanızı hazır edin, yan koğuşlara atın.”

*

“Tespih çekin. Sakın sallamayın. Racona ters, hakaret olarak algılanıyor. Sigara içmeseniz bile, bulundurun, para yasak, değiş tokuşlu alışverişte para yerine geçiyor.”

*

“Kalorifer yetersiz. Isıtıcı yasak. Nevresimi battaniyeye tela yapın. Üstüne bir nevresim daha geçirin. Hem battaniyenin tüyünden kurtulursunuz, hem de battaniye yorgan hissi verir.”

*

“Rutubetten korunun. Başucunuzdaki duvarı battaniyeyle kaplayın. Ekstra battaniyeye izin vermezlerse, seccade alın, ona izin veriliyor. Çivi yasak. Diş macunuyla duvara yapıştırın, kuruyunca öyle sağlam tutunur ki, şaşarsınız.”

*

“Toprak yok. Her yer beton. Duvarları yosun kaplıyor. Temizlemeyin. Yeşili orda görün.”

*

“Duruşma salonunda fesleğen verdiler, bayılırım. Ama içeri sokmak yasak. Üç dalını gömlek cebime koydum, ceketimle örttüm, x-ray’den geçti, elle aramada farkedilmedi. Getirip, pet şişeden vazoya koydum. Gördüler, ses etmediler. Aspirin attım suyuna… Dayanamadı.”

*

“Tecrübe kazanınca hücremde sera kurdum! Öğrendim ki, cezaevinin toprağı çay’dır. Çayı al, beş litrelik pet şişeyi yarısından kes, saksı yap, tabanına gazete kağıdı yerleştir, altına delik aç, çayı saksıya doldur, soğan ek, sarımsak ek, sula… Fesleğen ektim böyle, yaşadı. Seracılık faaliyetime devam ediyorum. Taze soğan yiyorum, sarımsak yiyorum.”

*

“Gübre takviyesi şart… Kuşları pencere önlerine, havalandırmaya alıştıracaksın, ekmek kırıntısı serpin, gelirler. Onlar cıvıl cıvıl beslenirken, siz onların pisliğini toplayıp çaydan toprağa koyacaksınız. Ama fazla koymayın, fazlası bitkilere zarar veriyor, çürütüyor.”

*

“Örümcekle dost olun. Ağlarını sakın temizlemeyin, sineği uzak tutar. Benim pencerenin önünde iki tane siyah kabadayı örümceğim var, sivrisineklerin korkulu rüyası… Karıncaya dalaşmayın. Şeftali aldım kantinden, dolaba koymayı unuttum, iki kilo şeftaliyi bir gecede götürdüler. Geceleri baykuş geliyor, iyi oluyor, fareler kaçıyor. Güve’ye arı’ya dikkat edin.”

*

İlaçlarınızı düzenli alın. Mutlaka vitamin alın. Aman hastalanmayın. Hastalandınız… Acil alarm butonuna basın, bağırın, gürültü yapın, sedyeyle çıkarılmanız en erken 30 dakika… Siz siz olun, saat 17.20’den sonra sakın kalp krizi filan geçirmeye kalkmayın, anca ölünüzü bulurlar.”

*

“Mantar, ishal, kabız, cilt rahatsızlığı, enfeksiyon, depresyon, tansiyon, şeker, böbrek yetmezliği, kalp, dolaşım bozukluğu, diş eti çekilmesi, duyma bozukluğu, karaciğer, mide, kas-eklem rahatsızlığı, boyun-bel fıtığı, romatizma, neticede kanser… Bu hastalıklar sırayla sizi bekliyor, hazırlıklı olun.”

*

“Ben mesela, aniden sararmaya, yaralar dökmeye başladım. Revire kaldırıldım, kimi zehirlendiğimi, kimi siroz olduğumu, kimi portakalı fazla kaçırdığımı o yüzden sarardığımı, kimi de psikolojik olduğunu söyledi. Hastaneye sevk edildim, tetkik üstüne tetkik, teşhis konulamadı.”

*

Tuncay Özkan’ın “Hapiste Yatacak Olanlara Öğütler” isimli kitabından bu satırlar… 2012’de Silivri’deyken yazmıştı. Bu koşullarda altı sene yattı, bir avuç namuslu insan haricinde, kimsenin ruhu bile duymadı.

*

Ve iftira sürecinde gıkını çıkarmayan haysiyetsiz medyamız, şimdi olan biteni sanki ilk defa duyuyormuş gibi yazıyor… “Tuncay Özkan’ın Silivri koşullarında hasar gören karaciğerine kök hücre tedavisi uygulandı, biyopside böcek ilacına rastlandı, üç ay boyunca evinde karantinada kalacak, maskeyle dolaşacak, kimseyle temas etmeyecek” filan.

*

“Ciğeri beş para etmeyenler”in bu kadar baştacı edildiği ülkede… Namuslu yurtseverlerin ciğeri bi yere kadar dayanabiliyor maalesef.

 

 

Posted in DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, ERGENEKON - BALYOZ, FAŞİZM, HUKUK-YARGI-ADALET, İNSAN HAKLARI - DEMOKRASİ | Leave a comment

Davutoğlu’na çok açık mektup…

sozcu.com.tr

Bekir Coşkun
05.05.2016

Davutoğlu’na çok açık mektup…

Bir:
Seni sevmem…

İki:
Çünkü ben; inançları, dini, imanı, Kuran’ı, Allah’ı siyasi çıkarlarına alet edenleri sevmem… Medeniyete sırtını dönüp çağdaş cumhuriyetimizi yıkmaya kalkanları hiç sevmem…

Üç:
Yine de söylemedi deme…
Parçası olduğun diktatörün geçmişini unutma…
“Kardeşim” dediği Kaddafi’nin kafasını taşla ezenlere bavul içinde para gönderdiğinizi unutma…
“Kardeşim” dediği Esad’a “o şeytandır” diyerek, Esad’a karşı ayaklananlara para, silah, bomba gönderdiğini unutma…
“Mesai arkadaşım” dediği Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ “silahlı terör örgütü başı” olarak hapishaneye kapatıldığında “savcı” kesildiğini unutma…
“Gurbet hasrettir… Hasret bedeli çok ağırdır… Biz, gurbette olup, şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz… Diyoruz ki, bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz…” dediği Fetullah Gülen’e “Hainin inine gireceğiz” dediğini unutma…“Küçük kardeşim” dediği, meydanda kürsüye çıkarıp yanaklarından öptüğü Hakan Şükür’ün başına geleni unutma…

Abdüllatif Şener’i unutma…
Abdullah Gül‘ü unutma…
Bülent Arınç‘ı unutma…
Hüseyin Çelik‘i unutma…

Dört:
Senin sonun da öbürlerinden farklı olmayacak, unutma…

Beş:
Birisine yıkacak çok suç birikti…
Bütün bu kirli dönemin, akan kanın, iç savaşın, mülteci çıkmazının, verilen şehitlerin, tüm bu hukuksuzlukların faturasını sana kesecek, bunu hiç unutma.

Altı:
Tek kurtuluşun var; hiç olmazsa bundan böyle bir devlet adamı ol…
Sinme…
Korkma…
Hakkın ve hukukun yanında ol…
Zalimi değil, onurunu dinle…

Yedi:
Bunu yapmazsan, tüm bu suçların ortağısın, öte dünyada falan filan değil, yüce mehkemelerde hesabını soracaklar.
Unutma…

Posted in Bekir Coşkun yazıları, Politika ve Gundem | Leave a comment

DURUM VAZİYETİ 06.05.2016 Sözcü POST MODERN DARBEDEN DOST MODERN DARBEYE

Posted in ANAYASA, DURUM VAZİYETİ, Gundem, Haber, MEDYA | Leave a comment

SİVİL DARBE * Milletin seçtiği Başbakan’ı kovdu…

sozcu.com.tr

Bekir Coşkun
6 Mayıs 2016

Milletin seçtiği Başbakan’ı kovdu…

“Millet seçti” diyordu…
Milletin seçtiği Başbakan’ı resmen kovdu…

*

Bir an davudoğlucu oldum…
Niçin?…
Çünkü bu beladan kurtulmak için yedi senedir kılıçdaroğlucu olmanın acı faturasını çekiyoruz… Ülkücüler de on dört senedir bahçelici olmanın umutsuzluğu içindeler… Seçim kazanmış Davudoğlu gitti de, 9 seçim kaybedenler hâlâ utanmadan oturuyorlar…
Bahtsızız…
Şaşkınız…
Mutsuzuz…
Biçareyiz…

*

Fetullah Gülen kasetlerinden, Selahattin Demirtaş‘ın bağlamasından, Obama‘nın beyzbol sopasından sonra -en azından 18 saat- umudumuzdu: Davudoğluculuk…

Muhterem karıma “Davudoğlucu oldum” dedim… “Daha iki gün önce ‘Davulcu Kado gibi çalan görülmedi, dünyada bir numara, Davulcu Kadocuyum’ diyordun, ne çabuk yer değiştirdin” dedi…

Çaresiziz…
Mahkumuz…
Mağduruz…

Davudoğlucu olmam nedeniyle ve haliyle bekledim ki; birisi memleketimi bu haddini bilmez, hukuk tanımaz, kanunları takmaz, dilini tutamaz, saygıdan anlamaz şahsın karşısına çıkıp onu durdursun…Kılıçdaroğlucu olarak çok bekledik, olmadı…
Bir şey söyleyeyim mi; Kılıçdaroğlu‘nun kendisi de kendisini bekledi aslında…
Belki “Nerede kaldım?” bile dedi…

İnsanın kendine hayrı olmayınca, başkasının hayrını beklermiş…Düştüğümüz hale bakın ki; bizi AKP‘den kurtarmayı, AKP‘den bekliyoruz…

Aymazız…
Şanssızız…
Aciziz…
Bedbahtız…

Bu resmen darbedir…
28 Şubat’ın aynısıdır…
O suçsa, bu da suçtur…
Cumhurbaşkanı, kendi ikbali için Başbakanı kovmuştur…
Darbe daha nasıl olur?…

Otuz sene öncesinin post-modern darbesini sorguluyorsunuz da… Bir tek yürekli cumhuriyet savcısı yok mu memlekette?…
Naçarız…

Posted in Bekir Coşkun yazıları, Politika ve Gundem | Leave a comment

Fitne ve ‘haysiyetli muz’ * Demek ki AKP iktidarının temel özelliği olan “Kişisel egemenlik” o noktaya geldi ki, artık lobiler gibi, “Yurtdışı” veya Fethullah Gülen Cemaati gibi “Parti dışı” düşmanlar da yetersiz kaldı; şimdi parti içinde düşman aranıyor.

Emre Kongar
06.05.2016

Fitne ve ‘haysiyetli muz’

Başbakan Davutoğlu, dün veda etmeden önce kendisi hakkında internette dolaşan, Erdoğan’la ters düştüğüne ilişkin olayları sıralayan
“Pelikan Bildirisi” denilen belgedeki iddialara yanıt verirken şöyle demişti:
“Bizim Türkiye sevdamız onların fitnelerini de boğar, kendilerini de boğar. Bizim Türkiye sevdamız onların
korkak,
yüzsüz,
anonim,
kişiliksiz,
saldırılarından zerre miktar etkilenmez. Eski Türkiye defterini açmaya çalışan sanal şarlatanların Türkiye’yi ameliyat yapmasına da izin vermeyecektir.”
Bu sözlere karşı da kendisine “Önemli olan bulunduğunuz yere nasıl geldiğinizi unutmamanızdır” diye bir yanıt geldi.

Kimler Davutoğlu’nun bu “Korkak, yüzsüz, anonim, kişiliksiz, sanal şarlatan fitneciler” dediği kişiler?

Olayların gidişine bakarsanız, Davutoğlu hiç kuşkusuz, Erdoğan-Davutoğlu ayrışmasında, Erdoğan’dan yana tavır koyan dijital (sosyal-sanal) medya kullanıcılarını kast ediyor… Yaygın adıyla AKTROLLER’i!..

Ama hepsini değil, AKTROLLER’in sadece Erdoğan’dan yana olanlarını.
Demek ki AKP iktidarının temel özelliği olan “Kişisel egemenlik” o noktaya geldi ki, artık lobiler gibi, “Yurtdışı” veya Fethullah Gülen Cemaati gibi “Parti dışı” düşmanlar da yetersiz kaldı; şimdi parti içinde düşman aranıyor.

Olayın aslında 4 yönü var:
Birinci yön, Anayasa’nın Erdoğan’ın Türkiye’yi fiilen yönetmesine izin vermemesi.
Başbakanlığa kim gelirse gelsin sorun devam edecek. Hiçbir köle efendisine yeterince yaranamaz! Sorun, Başkanlık Rejimi ile çözülmek istenecek. Adımları bekleyin.

İkinci yön, Davutoğlu’nun Başkanlık Rejimi’ne sıcak bakmaması, Parlamenter rejimi tercih ediyor görünmesi, böylece Erdoğan’ın projesine yeterince destek vermemesi.

Üçüncü yön, Davutoğlu’nun rüşvet, yağma ve yolsuzluklara karşı önlem almak istemesi. Bu konuda rüşvet, yağma ve yolsuzluklardan gelen rant dağıtılmaya devam ettiği sürece pek sorun çıkacak gibi görünmüyor; ama bir yandan da yağmalanacak kaynaklar azalıyor, işler zorlaşıyor.

Dördüncü yön, kişisel egemenliğin pekiştirilerek sürdürülmesi için yenilik ve yeni bir düşman gereksinmesi: Sosyal Psikolojinin en bilinen ilkesidir; grup dayanışmasını sıkılaştırmak için, yardımlaşma ve ortak özelliklerden çok, ortak bir düşman işe yarar!
İktidar başarısız; hem de çok başarısız. Bir sorumlu, bir düşman gerekli ki Erdoğan umut olmaya devam etsin.

Okurlarım dünkü yazım üzerine, “Yazıyı bitirirken, ‘Haysiyetli Eyi Muz’ ile ‘Haysiyetsiz Eyi Muz’ farkını yazmamışsın” diye sitem ediyorlar. Ben de onlara “Kendi zekânıza haksızlık etmeyin; yazıyı okuduktan sonra etrafınıza bakın, görmüyor musunuz?” diye yanıt veriyorum!

Posted in Politika ve Gundem | Leave a comment