Yasal Uyarı
Bu BLOG içinde yer alan yazı ve görseller kişisel kullanım ve/veya bilgi paylaşma amacı ile sınırlıdır, hiç bir ticari amacı yoktur.
Bu BLOG içindeki yazı ve görselleri paylaşırken kaynak göstermeniz rica olunur.
The contents of this BLOG are limited to personal use and/or information sharing, and there is NO COMMERCIAL purpose.
Arama
Takvim
-
Yeni Yazılar
- MUSTAFA KEMAL’İN TÜRKİYESİNİ NE HALLERE DÜŞÜRDÜLER…
- ULUSAL ONUR’U BULUNAN BİR DEVLET YÖNETİCİSİ CANAKIYICILARLA EL SIKIŞMAZ…
- AFORİZMALAR
- Trump kimdir? * (Erdoğan’ın yakın dostu!!!) Trump, devlet başkanı olmadan önce, emlakçılık ve ticaret yaptığı dönemdeki bazı faaliyetlerinden dolayı, yargı kararıyla hüküm giymiş ve suç işlemiş bir devlet başkanıdır. Trump, evrakta ve muhasebe kayıtlarında sahtecilikle ilgili otuz dört ayrı suçtan dolayı mahkeme tarafından suçlu bulundu ve hüküm giydi.
- POLİTİKA GÜNDEM * Trump’la zirvenin maliyeti
Arşivler
Kategoriler
Who's Online
103 visitors online now11 guests, 92 bots, 0 membersSeçenekler
TÜRK’LERİN “DELİSİ” ÜSTİNSAN ATATÜRK’E ŞÜKRAN VE SAYGIYLA
Bir ABD’li için George Washington sadece bir başkandır.
muhtemelen de çoğu ABD vatandaşı tanımıyordur onu.
Bir Alman için Otto Van Bismark’ın ne kadar değeri vardır dersiniz?
Bir Rus için ise, Lenin, sosyalist devrimci ve politikacıdır.
Bir İngiliz’in nezdinde Kraliçe I. Elizabeth sembolik bir yöneticidir.
Bir Çinli için Mao bir devrimci ve siyasetçidir.
Bir İspanyol için Francisco Franco nefretle anılan bir diktatördür.
Bir İtalyan için Mussolini bir faşisttir.
ATATÜRK İSE;
TRUVA SAVAŞINI, HEKTOR’U, WATERLOO SAVAŞINI VE DE
TÜM SAVAŞLARI, ASKERLİK STRATEJİSİNİ ETÜD ETMİŞ,
KUDRETLİ, ÖNGÖRÜLÜ MUZAFFER BİR KOMUTANDIR.
SADECE DOSTLARININ DEĞİL, DÜŞMANLARININ BİLE
SAYGISINI KAZANMIŞ OLAN BİLGE,
DEVRİMCİ BİR DEVLET ADAMI,
BİR ÜLKEYİ VE MİLLETİ VAR EDEN
AYDIN BİR ÜSTİNSAN’dır…
Tanrı’nın Türk Milletine bir armağanıdır…
Bir Türk için Atatürk’ün çok önemi vardır. Şayet Atatürk olmasa idi ne olurdu bir Türk bunu çok iyi bilir. Atatürk olmasa idi İstanbul’da, Anadolu’da Türk bayrağı yerine İngiliz, Fransız ve İtalyan bayrakları asılı olacaktı… Osmanlı Devleti yine tarihten silinecek fakat yerine Müttefik Devletlerin paylaştığı topraklardan Türk’ler sürülerek, asimile edilerek tarih içinde kaybolup gidecekti.
“Bayrak inmez, ezan susmaz” diye slogan atan, Atatürk’e düşmanlık yapan gericiler şunu bilmelidir ki; Atatürk olmasa idi ne bayrak, ne ezan, ne de camilerde özgür ibadet olmayacaktı. Ezan sesleri yerine kiliselerden çan sesleri yükselecekti.
Atatürk Ayasofya’yı müze yaptı diyenlere; İstanbul 2 kez fetih edilmiştir. İkinci fatih GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞADIR. Atatürk Ülkemizi, İstanbul’u işgalden kurtarmasa idi, işgal orduları Ayasofya’yı tekrar kilise yapacaklardı.
Şu gerçek bilinmelidir ki; 1936 yılında Atatürk’ün talimatı ile Ayasofya tapuya ““Türbe, akaret ve muvakkithane ve medreseyi müştemil Ayasofya-i Kebir Cami Şerifi” olarak kaydedilmiştir. Yani Ayasofya’yı CAMİ yapan Atatürk’tür.
Osmanlı İmparatorluğu son 2 asır hiç bir savaşı kazanamamıştır. Atatürk bu döngüyü kırmış ve Dünyanın en büyük devletlerinin kurduğu güçlü müttefik orduyu yenerek tarihe geçen şanlı bir komutan olmuştur. Sadece muzaffer bir komutan değildir. Akil devlet adamlığı ile Türk toplumunu aydınlanmaya, çağdaşlığa taşımış bir DEVLET ADAMI ve bir ÜST BİLGE’dir…
Prof. Dr. Carthy, “Eğer Atatürk olmasaydı bir Türk devleti hiçbir zaman olmazdı. Makedonya ve Bulgaristan’daki Türklere bakın, aynı kader Anadolu’daki Türklerin de başına gelirdi…”
Türk’lerin her 100 yılda çıkarttıkları ‘DELİ’LERİNDEN’ (Türk’ler yiğide DELİ derler) biri olan Mustafa Kemal’ın, nam-ı diğeri ATATÜRK’ün ölüm yıldönümüdür.
Türk’lerin bu ‘delisi’, binlerce yıllık Türk tarihinde her oymağın, aşiretin, beyliğin kendisini bazen ‘’Akkoyunlu’, bazen Karakeçili’’ bazen ‘Selçuklu’, en son olarak da ‘’Osmanlı’ vs. olarak adlandırdığı . topluma TÜRK adını verendir.
Eğer bu ‘deli’ olmasaydı, bizim devletimizin adı TÜRKİYE ve hatta Türk Milleti de olmayacaktı. ABD’li tarihçi Justin A. McCarthy’nin dediği gibi, “Şayet Atatürk Kurtuluş Savaşını kazanmasa, Türk’ler önce İç Anadolu’ya, oradan da Asya’ya sürülerek tarih içinde eriyip gideceklerdi. Atatürk sadece ülkeyi kurtarmamış, Türk milletinin tarihten silinmesini de önlemiştir”
Şu anda bulunduğumuz coğrafyanın esas adı ‘’Küçük Asya’dır (Klein Asien). Ve bunun adını TÜRKİYE diye değiştirip dünyaya ilan eden ve Kanun Hükmünde bir Kararname ile de dünya milletlerine:
‘’Bana, bize mektup yollayacağınız zaman, bizim şu anda yaşadığımız yerin adı olan TÜRKİYE diye yazacaksınız. Aksi takdirde mektubunuzun adresi yanlış diye sizlere geri gider’’ Diyerek, TÜRK ULUSUNU’nun HUKUKİ temelini atmıştır. Ve Tüm dünyanın buna uymasını sağlamıştır.
Türk’lerin devletinin RESMİ dil olarak Arapca, İranca ve Türkçe’nin karışımı olan Osmanlıca olmayıp TÜRKÇE’dir dedi. Kendi ÖZ DİL’i olmayanın, ne türküsü olur, ne romanı olur, ne şiiri olur, ne sohbeti olur, daha da sonrası SOYSUZ birisi olunur.
Onun içindir ki, TÜRK’lükden RAHATSIZ olanlar İslam dininin arkasına saklanarak, TÜRK’leri Arap’ların, İranlı’ların ve batılıların kültür kölesi olmasını isterler. İşte onun içindir ki, modern Talibanlar ve gardrop Atatürk’çüleri Dünyada 100 YILIN devlet adamı seçilmiş olan bu ‘DELİ’yi’’, sevmezler.
Ama Türk halkı da kendisine Türk adını veren, kendisine dili’ni veren, varlığınının nedeni olan bu DELİ’sini de ‘DELİ’ gibi ÖLÜMÜNE sever.
Attığı her adım tüm olasılıklar ve ayrıntılar düşünülerek yapılmış usta işi birer satranç hamlesidir. Savaş alanlarından hasta yatağına ömrü boyunca 4 bine yakın kitap okuyan bu üstinsan; Truva savaşının Agamemnon ve Hektor’unu, Atilla’nın Roma’yı nasıl dize getirdiğini, Hannibal’in Kartaca muharebelerini de bilir, Reform’u, 30 ve 100 yıl savaşlarını, Amerikan bağımsızlık mücadelesini, Büyük Fransız İhtilalini, Napolyon’un Waterloo yenilgisinin nedenlerini, Fatih’in İstanbul surlarını yıkacak top çizimlerini ve İstanbul’u fethettikten sonra Papa II. Pius’a yazdığı mektubu da…
Platon’ un Devlet’ini, T. More’un Ütopya’ sını da okumuştur, J.J. Russo’yu, Voltaire’i, Montesquieu’yu, Tevfik Fikret’ in Sis’ini, Ferda’sını, Namık Kemal’in Vatan yahut Silistre’ sini, Reşat Nuri’nin Çalıkuşu’nu da…
Ve hiç unutulmamalıdır;
Atatürk olmasaydı ne Kurtuluş Savaşı olurdu, ne bağımsız Türkiye Cumhuriyeti…
Tarihin gerçeği budur. Tarih; hamaset, hurafe, kafasında fesle dolaşan meczupların hezeyanları ya da profesör unvanlı çakma tarihçilerin zırvaları değildir.
Tarih Bilimdir! Bilim; nankörlük etmez, yanıltmaz, aldanmaz ve aldatmaz. Nitekim Ali Fuat (Cebesoy) Paşa yıllar sonra bir röportajında “ Biz olmasaydık da Atatürk yine birilerini bulup yapardı, ama O olmasaydı hiçbirimiz yapamazdık” diyerek bu gerçeği teslim etmiştir.
YÜCE ATATÜRK’E SONSUZ ŞÜKRAN DUYGULARIMLA
Naci Kaptan – 10 kasım 2024
NEDEN YOKSULLAŞIYORUZ? El oğluna cömert olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kırgızistan’a DEVLETİN KESESİNDEN 62 milyon dolar bağışladı!!!, Üstüne de bir TOGG araba verdi…
NEDEN YOKSULLAŞIYORUZ?
El oğluna cömert olan Cumhurbaşkanı Erdoğan,
Kırgızistan’a DEVLETİN KESESİNDEN
62 milyon dolar bağışladı!!!,
Üstüne de bir TOGG araba verdi…
Dün mecliste Ali Mahir Başarır’ın konusmasini dinledim.
Onun konusmalari cok guzel. Kendisinin avukat oldugu belli.
Konusmasindan;
– Tayyip beyin bir ucak daha almak istedigi (veya aldigini) soyledi.
Bu kadar ucak size yetmiyor mu dedi.
– Kirgizistan’a giderken yine bir kac ucakla gidildigini,
oradaki baskan Caparov’a TOGG araba goturup hediye ettigini,
– Ayrica onlarin 62 milyon dolar borclarinin da Tayyip Bey tarafindan silindigini ve bu nedenle Sn. Basarir, siz meclise sormadan nasil bu kadar parayi silebilirsiniz? O para sizin degil halkin parasi. Turkiye’de cok fakir insanlar var. seklinde guzel bir konusma yapti, helal olsun.
Tarık Karslı
Posted in YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK
Leave a comment
HAYATIN İÇİNDEN * Minik Kuş İle Köpek
Minik Kuş İle Köpek
Zahide UÇAR – 07.11.2024
Siyasetin çirkefinden yoruldum. Biraz mola ile zihnimi yıkamak istiyorum.
Bugün sizlere yaşadığımız bir hikayeyi anlatacağım:
Bir kurt köpeğimiz vardı, adı Ece. Ece’yi oturduğumuz evin yanında bulunan komşunun bahçesine oynaması için götürdük. Koşturdu, eğlendi, yanımıza oturdu. Bahçede ağaçlar arasına bağlanmış ipler vardı. Minik bir kuş gelip ipe kondu. Ece kuşa havlamaya başladı. O andan itibaren belgesellik bir eğlenceye şahit olmaya başladık.
Kuş Ece’nin etrafında yakından uçup yükseliyor, ece havlayarak kuşu kovalıyor. Kuş o kadar alçaktan uçarak Ece ile eğleniyor ki, biz şaşkınlıkla izliyoruz. Kuş Ece’nin yakalarım sandığı mesafeden uçuyor, Ece koşuyor, sonra kuş dönüp ipe konuyor. Gene alçalıyor, Ece’ye yaklaşıyor. Yere çok yakın uçup Ece’yi koşturuyor. Sonunda bizim Ece yorgunluktan dili bir karış vaziyette toprağa çöktü. Gözümüzün önünde Ece ile resmen dalga geçen minik kuş gösterisini tamamlayıp uçup gitti. Herhalde “şuna bir ders vereyim” dedi.
Evet;
Biri minicik bir kuş, Ece kocaman bir kurt köpeğiydi ama kuş kanatlarına güveniyordu. Aklıma bir söz geldi: “Kuş konduğu dalın kırılmasından korkmaz; çünkü güvendiği dal değil, kendi kanatlarıdır.”
Bir de Kastamonu’da bizim köyde bir söz vardır:
“Köpeğin avanağı yol eskitir.”
Ece’yi 8 yıl önce kaybettik. Onu kaybettiğimizde bağırarak ağlamıştım. Ona tabii ki avanak demeye kıyamam. Şartları eşit değildi. Bu yaşanmış hikayeden çok ders çıkartabiliriz.
Doğa ile iç içe yaşarsanız insan yığınlarından öğrenemeyeceğiniz çok şey öğrenirsiniz. Doğa zihninizi temizler. Öğretir. Sevmeyi öğretir. Sevgiyi noktasallıktan alıp genişleterek yayar. Bir bakarsınız, bir çiçeği okşar, koparamaya kıyamazsınız. Kopardığınızda bir canlıyı öldürdüğünüzü fark edersiniz. İnsanoğlu ne zaman betona gömüldü, kalbi de o zaman küçüldü. Evrensel sevgiden noktasal bencilliğe evrildi.
Doğayı dinleyin, doğanın müziğini… Rüzgarın uğultusunu, yağmurun sesini… Minik bir kuzunun melemesini… Ayaklarınıza sürünüp bir okşama bekleyen kedinizin sizde uyandırdığı merhamet duygusunu deneyimleyin.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu “Sevgi Üstüne” isimli şiirinde;
İçinde bir tek suret yaşayan yüreğe yürek mi derler
Bir tek yaprak veren dalın boynun burarlar
Bir tek meyve veren dalı keserler
İnsan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı
Esti mi rüzgar bir değil milyonlar için esmeli
Diye devam eder.
Seksen, doksan ve daha fazla yaşamak önemli değildir. Duyarak, hissederek, bir yüreğe dokunarak, kırık bir gönüle merhem sürerek, akan bir gözyaşını silerek, dermanı tükenen birine dermen olarak, bir yalnız kalmışa hatır sorarak ne kadar yaşadık? Kaç saatimizi anlayarak, hissederek, yaşadığımız dünyaya katkı sunarak geçirdiysek, işte gerçek yaşımız o kadardır. Gerisi ise zaman israfıdır. Yaşanmamıştır.
Posted in HAYATIN İÇİNDEN
Leave a comment
KÜLTÜR SANAT * İnsansı robot sanatçısı, Alan Turing portresinin 1 milyon avroluk açık artırmayla satışıyla tarihe geçti
BELLEK DÜRTÜCÜ
Üzücüdür ki, toplumumuz Arap kültürü dayatması ile peygamberin zamanına 1400 yıl öncesine götürülmek istenirken batı medeniyeti akıl, bilim ve sanatta sınır tanımıyor. Uzaya gönderilen bir roket görevini tamamladıktan sonra tıpkı bir uçak gibi geri gelip kendisini fırlatan sistemin birkaç metre çapındaki yuvasına geri dönüp konarak atıldığı yuvasına yerleşiyor. Bu hesabı ancak matematik, fizik, kimya öğretisi alan toplumlar yapabilir, din eğitimi alanlar değil!!! İlahiyatçıların bilgisi ancak dini alanlarda değerlenir, bilimin ışığını saçması gereken okullarda değil. Türkiye’nin imam hatiplere değil çağdaş bilim öğretilen okullara ve bilim, sanat, kültür öğreten öğretmenlere gereksinimi var.
Müslümanlığın yaşanmadığı ülkelerde ilk/ orta okulda, lisede HANGİ papaz, haham ÖĞRETMEN olarak eğitim almış olan EĞİTMENİN yerine derse girerek fizikten, matematikten, kimyadan, sanat ve kültür derslerinden çalınan saatlerle doldurulan DİNİ BİLGİLERİ, incil’i, Tevrat’ı, duaları, ibadeti, kiliseyi, vaftizi, kutsal yerleri tavaf etmeyi, mezarlıkta ne yapılacağını öğreten DERSLERİ veriyor?
Bir diğer önemli konu da; Dünyada Türk’lerden başka bir millet yoktur ki; anlamadığı bir dilde ibadet etsin, anlamını bilmediği duaları arapçanın zorluğu nedeniyle büyük yanlışlar yaparak okusun. Arapça yazıları dua, arapça konuşmaları kutsal sansın…
Türkiye bilimde nasıl ilerleyecek? Dualar okuyarak mı?
Konuyu örnekleyelim; Sultan Abdülhamid döneminde Haliç’e kapatılmış olan donanma gemileri direk başından omurgasına kadar çürümüş, bordası, güverte saçları delinmiş, zabitler kamaralarında bile şemsiye açar duruma gelmişti. Hatta bazı gemilerde tavuk ve küçükbaş hayvan beslendiği de görüldü. Donanmanın ıskartaya çıkartılması sonucu gemilerde görevli mürettebatın da maaşları senelerce ödenemedi. Bu nedenle gemilerin görevlileri Kasımpaşa’da, Beyoğlu’nda ve çevresindeki bitirimhanelerde, sağda solda uygunsuz işlerde çalışmaya başladı . Gemilerdeki sarı, pirinç, bakır v.b malzemeleri sökerek sattılar. Stimli gemilerin yabancı donanmalarda göreve başlaması ile donanmamızın mürettebatının eğitimi de sorgulandı. Bunun için İngiltere’den getirilen denizci bir albay gemileri dolaşıp görüştüğü zabitlerin denizcilik bilgisini inceledi ve sultana denizcilerimizin gereğince denizcilik bilgisine, riyaziyeye (matematik) sahip olmadığını, eğitime ihtiyaçları olduğunu rapor etti.
Sultan albaya; “medreselerde alim hocaların olduğunu ve onların bu görevi yapabileceğini” söyleyince albay bu hocalarla sultanın huzurunda görüşmek istedi. Medreselerin en bilgili, en alim hocaları saraya çağırıldı. Albay hocalara şu soruyu sordu; “Bir üçgenin iç açılarının toplamı nedir?”
Alim denilen hocaların tümü sessiz kaldı… Uzun bir sessizlikten sonra en alim hoca şu yanıtı verdi; “ÜÇGENİNE GÖRE DEĞİŞİR” … Günümüzün de durumu budur…
Osmanlı’nın ıskalayarak kaçırdığı sanayi devrimleri sürecini AKP döneminde de tekrar yaşıyoruz. TUBİTAK’ın Darwin’in EVRİM TEORİSİNİ, YARATILIŞA VE DİNE bağladığı bu süreç içinde çağdaş medeniyet YAPAY ZEKA ile bilimin sınırlarını zorluyor. Yapay zeka robotu Aİ-DA tarafından yapılan soyut bir portre 1 milyon euro’ya satılıyor.
Eğitim bakanın tarikat ve cemaatlerle yapmış olduğu anlaşmalar sonucu okullarda derslere öğretmenlik formasyonu olmayan, pedogoji bilmeyen, akılcı bilimden uzak, 1400 yıl öncenin kuralcı din öğretilerini bile tam olarak bilmeyen imamlar, hocalar derslere giriyor. Planlı bilinçli emperyal bir proje ile geleceğin Türkiyesi akıl, bilim, çağdaşlık ve sanattan kopartılıyor. Bilim derslerinin saatleri azaltılarak bu saatler DİN ÖĞRETİMİNE kaydırılıyor.
Bu sistemi kurgulayanlar ve de eğitim bakanı Türkiye’yi karanlık ve cehalete taşıyacak olan emperyalist bir projenin uygulayıcısıdır. Hedefleri BİREY yerine KUL yetiştirmektir. Bu sürecin sonucu ise çağdaşlıktan arap cahiliyesine geçiş ve çağdaş ülkelerin sömürgesi ve işçisi olmaktır.
Cambaza bakarak uyuyanlar, pembe yalanlara inananlar, aya dört şeritli yolun yapılmasını bekleyenler, Reisin gerçekten ekonomist olduğuna sananların da uyanma zamanıdır. Az kaldı ayağınızdaki yırtık ayakkabının, poponuzdaki yırtık donun da gitmesine.
Naci Kaptan
İnsansı robot sanatçısı, Alan Turing portresinin
1 milyon avroluk açık artırmayla satışıyla tarihe geçti
euronews – Theo Farrant – 08/11/2024
Satış, bir insansı robotun sanat eserinin ilk kez açık artırmada satılması anlamına geliyor ve “küresel sanat pazarında yeni bir sınır” olarak tanımlanıyor.
Modern bilgisayar biliminin babası Alan Turing’in yapay zekalı bir robot tarafından yapılan tablosu, açık artırmada 1.084.800 dolara (1 milyon avro) satılarak tarihe geçti.
Sotheby’s, AI God adlı dijital sanat eserinin 27 teklif aldığını ve satışının beklentileri fazlasıyla aştığını bildirdi. Başlangıçta 120.000 $ (113.000 €) ile 180.000 $ (169.000 €) arasında bir fiyata satılması bekleniyordu.
Dünyanın ilk gerçekçi insansı robot sanatçısı Ai-Da tarafından yaratılan eser , açık artırmada satılan ilk insansı robot eseri olması nedeniyle tarihi bir dönüm noktası teşkil ediyor.
Müzayede evi, satışın “küresel sanat piyasasında yeni bir çığır açtığını, bir insansı robot tarafından yapılan bir sanat eseri için müzayede ölçütünü belirlediğini” söylüyor.

Ai-Da, Cenevre’deki Birleşmiş Milletler’de “AI God Polyptych” adlı eserini sunuyor. Kredi: AI-Da Robot Sanatçısı/Aidan Meller
Müzayede gerçekleşmeden önce, Euronews Culture, Ai-Da ve yaratıcısı Aidan Meller ile çevrimiçi bir görüntülü görüşmede konuştu: “Alan Turing son derece yetenekli bir matematikçi ve orijinal bir düşünürdü. Ve Cenevre’deki Birleşmiş Milletler’de sergilenen bu sanat eserinin onun katkılarına odaklanmasını sağladığı için mutluyum” dedi insansı robot.
2019’da yaratılan ve gözlerindeki yüksek teknoloji kameralar, karmaşık yapay zeka algoritmaları ve özel olarak tasarlanmış bir robotik kol sayesinde çizim ve boyama yapabilen Ai-Da. Eserleri, Venedik Bienali , Oxford’un Ashmolean Müzesi gibi prestijli mekanlarda sergilenerek ve hatta 2021’de Londra Tasarım Müzesi’nde bir solo sergiye ev sahipliği yaparak dünya çapında ilgi gördü.
Ai-Da, insan katılımı olmadan sanat eseri yaratamaz. Her sanat eseri, yapay zeka dil modelini kullanarak yaptığı ilk sohbetle başlar; örneğin, bir portre için Alan Turing’i önerdi. Turing’in bir fotoğrafı gösterildikten sonra, A3 tuvaller üzerine bir dizi ön taslak ve resim üretti. Daha sonra bu taslaklar birleştirilerek nihai bir sanat eseri oluşturuldu.
Ai-Da’nın yaratıcısı Aidan Meller, portrenin isminin ardındaki anlamı şöyle açıkladı: “Bu portre kışkırtıcı bir şekilde ‘Yapay Zeka Tanrısı’ olarak adlandırılmıştır. İsim, şu anda gerçekleşen büyük bir değişimi yansıtmaktadır: kararlar, insanların tam yetkiye sahip olduğu insan kontrolünden, giderek daha fazla bizim adımıza seçim yapan algoritmalara doğru kaymaktadır. Karar verme gücünde bir transfer söz konusudur ve yapay zekanın muazzam potansiyeliyle, büyük nüfusları etkileyebilecek tanrısal yeteneklere yaklaşıyor olabiliriz.”
Şunları ekledi: “Umuyoruz ki bu tablo, yapay zekayı yeni yollarla kullanmaya devam ederken derin etik soruları gündeme getirecek. Bu teknolojiyi etik ve sorumlu bir şekilde nasıl kullanırız? Ve gücü göz önüne alındığında, gezegene ve insanlığa fayda sağlamasını nasıl sağlayabiliriz?”
FEYM Grubu ve AYAcademy Bilgilendirme Bülteni (08 Kasım 2024)
FEYM Grubu ve AYAcademy
Bilgilendirme Bülteni
(08 Kasım 2024)
1. Ermeni Meselesi / Ermeni Haberlerindeki İddialar / Azerbaycan ile İlgili Gelişmeler:
a. Yaklaşık üç düzine kadar Fransız politikacı, Fransız hükümetini Bakü’de yapılacak olan COP29 BM iklim zirvesini boykot etmeye çağırdı ve Azerbaycan’daki Ermeni rehinelerin derhal serbest bırakılmasını talep etti. Politikacılar yaptıkları ortak açıklamada “Bu dilekçenin imzacıları olarak, hükümeti 11 Kasım’dan itibaren Bakü’de başlaması planlanan COP29’u boykot etmek için güçlü bir eylemi desteklemeye çağırıyoruz” dediler. https://www.panorama.am/en/news/2024/11/08/French-politicians-COP29/3075726
b. Fransa, Ermenistan’ın 2026’da Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin (CBD) bir sonraki Konferansı’na (COP 17) ev sahipliği yapmasını memnuniyetle karşıladı. Fransa Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada “Fransa, CBD taraflarınca Cali’deki COP 16’da oylanan bu kararı güçlü bir şekilde destekliyor. Fransa, gelecekteki COP’u başarılı kılmak için Ermenistan’ın yanında duruyor. Bu tarih, Kunming-Montreal küresel biyoçeşitlilik çerçevesinin uygulanması için gerçekten belirleyici olacak.” dedi. https://en.armradio.am/2024/11/08/france-welcomes-armenias-hosting-of-cop17/
c. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, beşinci Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesi esnasında Budapeşte’de bir araya geldi. Liderler, ikili meseleleri kapsamlı olarak ele almak için düzenli üst düzey toplantıların yapılmasının önemini vurgulayarak Ermenistan-Fransa işbirliği konularını görüştüler. Görüşmede ayrıca ortak ekonomik ve altyapı programları, Ermenistan-AB işbirliği ve AB tarafından desteklenen Ermenistan’daki reformlar ile vize serbestisi konusunda devam eden diyalog süreci ve Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinin normalleşmesi de ele alındı. Başbakan Paşinyan, Ermenistan’ın bölgesel güvenlik ve istikrarı hedefleyen bir barış gündemine olan bağlılığını yeniden vurguladı. Cumhurbaşkanı Macron ise Güney Kafkasya’da istikrarın teşvik edilmesinin ve Ermenistan ile Azerbaycan arasında adil ve kalıcı bir barış sağlanmasının önemini vurguladı. https://massispost.com/2024/11/pashinyan-macron-discuss-armenia-azerbaijan-peace-efforts/
ç. Ermenistan-AB Kapsamlı ve Gelişmiş Ortaklık Anlaşması’nın (CEPA) uygulanmasını sağlamak için önlemleri koordine eden bakanlıklar arası komisyona bağlı çalışma grubunun açılış toplantısı Ermenistan hükümetinde yapıldı. Oturumda, Ermenistan’ın yürütme ve yasama organlarının üyelerinin katılımıyla CEPA yol haritasının yenilenmesi ve bununla ilgili diğer konular görüşüldü. https://news.am/eng/news/851523.html
d. “Soykırım Yalanı ve Gerçekler” konusunda Sn. Şükrü Server AYA’nın konuşmacı olduğu “Ayrıntılarda Saklı Tarih” adlı programa aşağıdaki linkten erişim sağlanabilmektedir. Programda anlatılan ve açıklanan tarihsel gerçeklerin yanı sıra, dikkat çeken bir diğer önemli husus; Sn. Şükrü Bey, çalışmalarının yayınlanması ve dağıtılması konusunda çektiği güçlüklere de vurgu yapmakta, insanlarımızın ve kurumlarımızın konuya tepkisiz kaldıklarına dair serzenişlerde bulunmaktadır. https://www.youtube.com/watch?v=XS2wpWh2ch8&list=PL-vfn1ScT4uzuGT5TFi2Hkrm8lVhAgd3d&index=8
“ERMENİSTAN’DA TÜRK OLMAK! Türkçe konuştuğumuzu duyan sinirleniyor…” başlıklı programa aşağıdaki linkten erişim sağlanabilmektedir. https://www.youtube.com/watch?v=MCOEWda6c-o
2. Yunan Sorunları / Yunan Haberlerindeki İddialar “” işareti içinde gösterilmiştir / Kıbrıs ile İlgili Gelişmeler:
a. Yunan Haberleri “Yunanistan Dışişleri Bakanı Giorgos Gerapetritis’in Hakan Fidan ile baş başa görüşmesinin ardından iki isim basına ortak açıklamalarda bulundu. Açıklamada ‘Kıbrıs meselesindeki tutumumuz nettir. Amacımız iki halkı bir araya getirmektir.’ denildi. https://www.pentapostagma.gr/ethnika-themata/ellinotoyrkika/7274391_koines-diloseis-gerapetriti-fintan-safi-i-thesi-mas-gia
3. AYAcademy Bülteni
“Mavi Vatan Başarı Testi (Mvbt) Geliştirilmesi: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması” başlığı ile yayınlanan akademik makaleye ilişkin bilgiler ve erişim linki AYAcademy’nin aşağıdaki sosyal medya kanal linklerinde yayınlanmaktadır.
https://www.instagram.com/ayacademy.org.tr/
https://www.facebook.com/ayacademy.org.tr/
https://www.linkedin.com/company/ayacademy/
https://www.threads.net/@ayacademy.org.tr
https://www.tiktok.com/@ayacademy.org.tr
https://twitter.com/ayacademy_tr
https://t.me/AYAcademyTelegram
https://www.youtube.com/@AYAcademy_TR
Saygılarımla,
Serkan KORKMAZ
Posted in ERMENİ SORUNU, FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI
Leave a comment
YOLSUZLUKLAR * DEVLETTE MEDİCAL SOYGUN
Devlet böyle soyuluyor para yabancıya akıyor
SÖZCÜ – Haber Merkezi – 04 Kasım 2024
Tıbbi cihazların alımında büyük paralar dönüyor. 1000 TL’lik ürünler 100 katı fiyatla 100 bin TL’nin üstüne satın alınıyor, tasarruf peşindeki Maliye uyuyor.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı olan Devlet Malzeme Ofisi, 15 dolarlık tıbbi malzemeleri 142 bin TL’den satın almış. Oda TV’den Can Özçelik, devletin nasıl soyulduğunu belgeleriyle ortaya çıkardı.
Hastane randevu sistemindeki aksaklıklarla başlayan sağlık sektöründeki sorunlar, yenidoğan bebekleri yoğun bakım ünitesinde ölüme terk eden çetenin ortaya çıkmasıyla yeni bir boyut kazandı.
Maliye tasarruf peşindeyken sağlık sisteminde başka bir delik ortaya çıktı. Tıbbi cihazların alımında milyarlarca lira yurtdışına akmış.
YERLİ ÜRETİCİ EZİLİYOR
Devlet Malzeme Ofisi, kamu hastaneleri için, milyonlarca hastanın kullandığı tıbbi cihazların alımını yapıyor. Sağlık marketleri üzerinden yapılan bu alımlarda ise Türkiye’de üretilen yerli ve milli ürünler yerine yurtdışından, dolar üzerinden satılan ürünler tercih ediliyor. Yerli üretici, sektörde yabancı şirketlere karşı eziliyor.
İlk örnek Amerika Birleşik Devletleri’nden… Amerika’da yalnızca 50 dolar (1.720 TL) olan bir tıbbi cihazı, Türkiye’de Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı olan Devlet Malzeme Ofisi, sağlık marketi üzerinden ihalesiz olarak 80 bin TL karşılığında satın alıyor.
Başka bir örnek ise şöyle: İnternet sitesinde 30 dolara (1.030 TL) satılan bir ürüne Devlet Malzeme Ofisi tarafından 132 bin TL ödeniyor.
Yine ameliyatlarda kullanılan bir ürün olan TightRail…Normal fiyatı 40 dolar (1.375 TL). Ancak Devlet Malzeme Ofisi bu ürünü 142 bin TL’ye satın alıyor.
15 dolara (515 TL) satılan ve yoğun bakım ünitelerinde kullanılan bir cihazı satın almak için devlet yine 142 bin TL’lik bir ödenek ayırıyor.
İddiaya göre satın alınan ürünler Sağlık Uygulama Tebliği’nde belirlenen tavan fiyatlara göre değil yüksek fiyatlarla alınıyor. Yerli ürünler ve üretici yerine yabancı ürün ve üreticilerin Devlet Malzeme Ofisi tarafından neden tercih edildiği ise bilinmiyor.
DEĞERLİ GAZETECİ YAZAR ÇİĞDEM TOKER’İN KONUYLA BAĞDAŞIK BİR YAZISI
Tıbbi cihaz hurdalığı
SÖZCÜ – Çiğdem Toker – 20 Aralık 2019
Sağlık; kamu tarafıyla, hekimiyle, personeliyle, hastaneleri, onların yönetimi, tıbbi cihaz, malzeme piyasasıyla tarafı çok sayıda olan devasa bir sektör. Milyonlarca yurttaşın hayatını doğrudan ya da dolaylı etkiliyor. Sağlık politikasına yön verenlerin hatalı kararları yurttaşların sağlığı, devletin de bütçesi ve kamu kaynakları üzerinde u
Ankara’daki şehir hastanesini işleten CCN Holding’in kazanması için (Sağlık Bakanlığı ile sözleşmeleri var) kapatılan Numune Hastanesi’nde, çalışır durumdaki tıbbi cihazların hurdaya ayrıldığı haberine atıf yapan yazıma etkileyici okur mesajları geldi. Sözcü okurları, bu durumun yalnızca Numune’deki cihazlarla sınırlı olmadığını vurguluyor. Gerçekten de devletin müteahhitlerle imzaladığı sözleşmeler sonucu devreye alınan ve alınacak şehir hastaneleri dolayısıyla, Ankara’daki ve Türkiye’nin pek çok yerindeki hastanelerde çalışır durumdaki tıbbi cihazların akıbetinin hurda olduğu/olacağı daha önce konuluşuyordu. O günlerin geldiği anlaşılıyor. Okurlar, şehir hastanesi açıldığı için kapatılan hastanelerdeki cihazlar arasında 10-15 yıl ömrü olduğu halde yetkisiz ellerde sökülüp uygunsuz koşullarda depolanan cihazlara yazık olduğunu belirtiyor.
“HURDA ENKAZ KÖHNE YÖNETİMİ”
Öte yandan bu önemli sorun, geçtiğimiz hafta Ankara Kızılcaham’da yapılan 5. Tıbbi Tedarik Kongresi’nde tartışılmış görünüyor. Kongrenin internette yayımlanan programında bakanlık bürokratı Muhammet Gülyurt’un“
Tıbbi Cihazlarda Hurda Enkaz Köhne Yönetimi-Dünya Uygulamaları”
başlıklı bir sunum ile anıldığı görünüyor. Eğer yapıldıysa bu tip sunumların kapalı ve dar katılımlı toplantılardan çıkıp bütün kamuoyunu aydınlatacak zeminlere taşınmasında büyük yarar var.
İmzalanmış olan sözleşmeler dolayısıyla belli ki bu “israf”ın (!) arkası gelecek. Yani şehir hastaneleri açıldıkça, oradaki patronlar kazansın diye kapatılan köklü ve daha küçük ölçekli hastanelerdeki cihazlar, ömürleri olduğu halde kullanım dışında tutulacak. Peki bu hurda işlerinden, yok pahasına satmaktan kim nemalanacak? Bütçede gereksiz kaynak savurganlığına yol açan bu işlemlerin sorumlusu kim olacak?
Bu sorun, yani şehir hastanelerinin açılmasıyla artan giderler, boşa yapılan harcamalar ve kayıplar tıbbi cihazla sınırlı değil. Ankara’da kapatılan hastanelerin hasta potansiyelinin tamamının Bilkent’teki Ankara Şehir Hastanesi’ne aktarılmadığı sektörün içindeki isimlerce dile getiriliyor.
Şehir hastanesinin uzaklığının caydırıcı olduğunu, kapatılan Numune’ye giden hastaların Ankara Hastanesi ve Gülhane’ye kaydığı belirtiliyor. Şehir hastanesinde her birinde farklı işlem yapılan kuleler arasındaki mesafe düşünüldüğünde neden caydırıcı olduğu daha iyi anlaşılıyor. Büyük büyük diye övünülen hastane içinde, bir kuleden diğerine gitmek için hasta yönlendirme aracı beklemek gerekiyor. Bu güçlükler yaşanırken ikinci bir şehir hastanesinin de açılması için hazırlıkların sürdüğü belirtiliyor.
BÜYÜK İHALEYE ERTELEME
Bu arada yeni bir gelişmeyi de paylaşalım. Bir önceki yazıda 30 Aralık’ta yapılacağını duyurduğum, teklifleri ABD Doları üzerinden alınacak.
Sanayi İşbirliği Projesi kapsamındaki beş kalem tıbbi cihaz alım ihalesi ertelendi.
Bu erteleme beşinci oluyor. İçeriği ve şartnamesi bir yana, bu kadar çok ertelemenin Kamu İhale Kanunu’na aykırı olduğunu belirtelim. Sahi 2 senedir yapılamadığı ya da bir nedenle yapılmadığı halde, bu ihaleden neden vazgeçilemiyor?
Posted in Saglik, YOLSUZLUKLAR
Leave a comment
DÜNYANIN EN BÜYÜK “EMPERYAL TERÖRİST” DEVLETİ ABD
@art_begma’ya teşekkürler
Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, VİDEOLAR
Leave a comment
BEN SİZİN REİSİNİZİM, BEN NE DERSEM O OLUR!!! * KAYYUM ATAMALARI ANAYASA’YA VE DEMOKRASİYE AYKIRI
OHAL ile getirilen kayyım atama
düzeni Anayasaya uygun değil
YetkinREPORT – / 08 Kasım 2024
Kesinleşmiş yargı kararı olmadan; Seçilmiş bir yerel yöneticinin yerine kaymakam veya vali sıfatını taşıyan bir kamu görevlisinin atanması demokratik değildir. Görevlendirmenin gerekçesi olan tutuklama kararı henüz yargılama yapılmadan ve bir soruşturması sırasında verilmiştir. Mahkûmiyet kararlarının kesinleşmiş olduğuna dair bir bilgi olmayıp, henüz istinaf ve temyize açıktır. Kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan hiç kimsenin suçlu ilan edilemeyeceğine dair temel hukuk ilkesi karşısında görevden alma kararları hukuk devleti ilkesine uyarlı değildir. Diğer bir deyişle görevlendirme kararları dayandıkları kanuna uygun olmakla beraber “demokrasi ve hukuk devleti” ilkelerine uyarlı değil.. O halde dayanılan kanun hükmünün anayasanın demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırı bir durum olması gerekir.
Nitekim Türkiye Barolar Birliği (TBB), kayyım atamaları üzerine yaptığı basın açıklamasında OHAL KHK’sı ile getirilen bu fıkranın Anayasa’nın 127’nci maddesinin 4’üncü fıkrasına uyarsız olduğunu belirterek benzer bir konuda Anayasa Mahkemesinin 13 Haziran 1988 tarihinde verdiği 1987/22 Esas ve 1988/19 sayılı iptal kararını hatırlatarak söz konusu 2’inci fıkra hükmünün anayasaya aykırı olduğunu belirtiyor.
Posted in ANAYASA
Leave a comment