İNCE, İNCE HESAPLAR PEŞİNDE…….

Posted in KARİKATÜR, SEÇİM - SEÇSİS, YANDAŞ - ÇIKARCI - YAĞCILAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

“LA CASADA PAPEL YOK” ; ÖRNEK 1-A AŞAĞIDADIR… VE BUNLAR GİBİ NİCELERİ

BİRGÜN 15 mart 2023

Posted in YANDAŞ - ÇIKARCI - YAĞCILAR, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

KADIN HAKLARI * İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİN GEREKÇESİ AÇIKLANDI * ŞİDDETE ÖLÜME ONAY VERDİNİZ

Posted in Calisma Dunyasi - Is ve Emekciler, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, KADIN HAKLARI | Leave a comment

Yıkımın portresi

Yıkımın portresi

Yıkımın portresi

On binlerce ölüme neden olan rant çetelerini görmek için Antep’e bakmak yeterli. Müteahhitler, parti yöneticileri ve belediye başkanlarının ortaklığında beton mezarlıklar inşa edildi. Şamil Tayyar bu tablonun tam ortasındaydı. Bu rant çeteleri yargılanmadığı sürece 50 bin insanımızı, onların yakınlarını adaletsizliğe mahkûm edeceğiz.
Tarihimizin en büyük acısını yaşıyoruz. Bu çürümüş beton düzeninde 50 binden fazla insanımız hayatını kaybetti.  Şimdi… Sorumlu olarak sadece birkaç müteahhidi gösterip cinayet örgütlerini gizlemek istiyorlar. En tepelere uzanan bağlantıları örtmeyi planlıyorlar. Müteahhit malzemeden çaldı. Ama onu denetimden koruyan, kollayan kimdi?
Müteahhit 4 kat izin verilen bölgeye 10 katlı apartman dikti. Peki bu kat iznini kim verdi?
Müteahhit fay hattına, tarım arazilerine, sıvılaşan zeminlere siteler dikti. Buraları imara kim açtı?
Müteahhit kaçak yapılarına ruhsat aldı. Ruhsat işlerini belediyedeki hangi çantacılar çözüyordu?
Müteahhit, imar planı değişikliğiyle kupon araziye dönüşen yerlere dev binalar dikti. İmar planını değiştirip binanın yapılmasını sağlayan kimdi?
Müteahhitlerin gizli, isimsiz ortakları kimlerdi?
50 bin insanımızı sadece müteahhitler öldürmedi. Onların gizli ortağı siyasiler, belediye başkanları ile meclis üyeleri ve bürokratların kurduğu rant çeteleri öldürdü. Depremde yıkılan bütün kent ve ilçelere, müteahhitlerin ilişkilerine bakın. Hepsinde aynı sistemi, benzer çeteleri göreceksiniz.
Mesela…
Eski AKP Gaziantep Milletvekili ve AKP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Şamil Tayyar, yıkımın ve ilçelere kadar inmiş çürümüş sistemin bir portresi. Nurdağı’nda onun adının kocaman yazıldığı kültür sanat merkezi önünde depremzedelere yemek dağıtılırken Nurdağı ve İslahiye’deki yıkımdan hep onun ismi çıkıyor.
Nurdağı’ndaki kültür merkezine Şamil Tayyar’ın ismi verilmiş. Depremden sonra kocaman isminin yazdığı kültür merkezi önünde insanlar gıda yardımı için uzun kuyruklar oluşturduNurdağı’ndaki kültür merkezine Şamil Tayyar’ın ismi verilmiş. Depremden sonra kocaman isminin yazdığı kültür merkezi önünde insanlar gıda yardımı için uzun kuyruklar oluşturdu
İslahiye’den başlayalım…
İslahiye, diğer yerle bir olmuş şehirler ve ilçeler gibi son yıllarda yüksek binalarla doldu. Bu betonlaşma halka ‘gelişme’, ‘kalkınma’ diye sunulurken rant çetesi imar oyunlarıyla servetine servet kattı.
Müteahhit Ahmet Tekin ve kardeşi Veysi Tekin, 6 Şubat depreminden sonra tutuklandı. İslahiye’de onların müteahhidi olduğu Tekin Apartmanı enkazında onlarca kişi hayatını kaybetti. İlçede inşa ettikleri çok sayıda bina yıkıldı ya da ağır hasar gördü. Bunların arasında 6-7 yıllık apartmanlar vardı.
Tekin kardeşler, AKP’nin beton rüzgarını arkasına alıp zenginleşmişti. Veysi Tekin, AKP ilçe yönetimindeydi. 2014 yerel seçimlerinde AKP’nin birinci sıradan İslahiye Belediye Meclis üyesi adayıydı ve seçildi. Aynı zamanda Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi oldu. Bu seçimden sonra Ahmet Tekin’in inşaat işleri büyüdü. İddiaya göre; İslahiye ve Nurdağı’nda imar plan revizyonu yapılıyor ve bazı bölgelerde kat sayısı 3-4’ten 6-7’ye çıkınca Ahmet Tekin devreye giriyordu. Yap-sat yöntemiyle büyük paralar kazandılar. Tekin kardeşler, kamuya ait bazı binaları da alarak apartmana dönüştürmüştü.
Veysi Tekin’in belediye meclis üyesi olduğu dönemde Şamil Tayyar, AKP Gaziantep Milletvekili’ydi. İddiaya göre; Tekin kardeşlerin binaları hızla yükselirken Şamil Tayyar ile yakın ilişki içindeydiler.
MÜTEAHHİTLERİN DÜĞÜNÜ
Ahmet Tekin’in kızı ile İslahiye’nin önemli müteahhitlerinden Şaban Doğan’ın oğlu evlenmişti. Nikahı Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin kıydı, nikah şahitleri arasında Şamil Tayyar vardı. Depremde Şaban Doğan’ın yaptığı binalar ağır hasar gördü. Hayatını kaybeden olmadı. Şaban Doğan, 2011’de AKP İslahiye İlçe Başkanı’ydı. Kardeşi Mehmet Doğan ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatlarından. Bu siyasi güçle ilçedeki rant düzeninde önemli pay sahibi oldukları iddia ediliyor. Mustafa Doğan’ın partiye gelen ya da belediyeden aldığı parayla ev, arsa aldığına yönelik iddialar üzerine Şaban Doğan, AKP İlçe Başkanlığı’ndan istifa etmişti. İstifasını açıklarken yanında Şamil Tayyar oturuyordu. Ancak istifasından sonra ticari yükselişi ve Ankara ile sıkı bağlantısı devam etti.
Ahmet Tekin’in kızı ile Şaban Doğan’ın düğününü Fatma Şahin kıyarken nikah şahidi olarak Şamil Tayyar vardı Ahmet Tekin’in kızı ile Şaban Doğan’ın düğününü Fatma Şahin kıyarken nikah şahidi olarak Şamil Tayyar vardı
 İslahiye’de beton rantının önemli bir aktörü olduğu iddia edilen Şaban Doğan’ın, Bilal Erdoğan ile de fotoğrafı varİslahiye’de beton rantının önemli bir aktörü olduğu iddia edilen Şaban Doğan’ın, Bilal Erdoğan ile de fotoğrafı var
HÜSEYİN TAYYİP ERDOĞAN APARTMANI
İslahiye’de depremden sonra tutuklanan müteahhitlerden Hüseyin Erdoğan da Şamil Tayyar ile çok yakın bir isimdi. Onun da kardeşi AKP’de siyaset yapıyordu. Kardeşi İbrahim Doğan, eski AKP İslahiye İlçe Başkanı’ydı. Müteahhidi oldukları İslahiye Fatih Caddesi’ndeki Hüseyin Tayyip Erdoğan Apartmanı yıkıldı. Hüseyin Erdoğan’ın oğlu, gelini, 4 torunu, ağabeyi, yengesi, yeğeni de bu enkazda hayatını kaybetti. Şamil Tayyar, İnstagram hesabında Hüseyin Erdoğan’a enkaz başında sarılarak ağladığı bir fotoğrafı depremin ikinci günü paylaştı.
Şamil Tayyar, depremin ikinci günü ailesini kaybeden Hüseyin Erdoğan’ın yanındaydı. Sosyal medya hesabında bu fotoğrafı yayınlamıştıŞamil Tayyar, depremin ikinci günü ailesini kaybeden Hüseyin Erdoğan’ın yanındaydı. Sosyal medya hesabında bu fotoğrafı yayınlamıştı
ÖĞRETMENLİKTEN MÜTEAHHİTLİĞE
İslahiye’deki müteahhitlerden Murat Ergin Mideoğlu da Şamil Tayyar’ın yakın adamı olarak biliniyor. Sosyal medya hesaplarına bakıldığında kendisinden çok Şamil Tayyar’ın paylaşımları görülüyor. Onun yaptığı henüz bir yıllık bina depremde ağır hasar gördü ve hızlı şekilde iş makinesiyle yıkıldı. Binadaki dairelerin çoğu boştu ve ölen olmadığı için tutuklanmadı.
Müteahhidi olduğu henüz 1 yıllık bina ağır hasar gören Murat Ergin Mideoğlu ile Şamil Tayyar çok yakın isimlerMüteahhidi olduğu henüz 1 yıllık bina ağır hasar gören Murat Ergin Mideoğlu ile Şamil Tayyar çok yakın isimler
Murat Ergin Mideoğlu’nun, yıkım çetelerinde çok sık karşılaştığımız bir geçmişi var. Asıl mesleği öğretmenlik. Müteahhit olmadan önce İslahiye İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü de yapmıştı. Bazı tarikatlarla yakın ilişkisi olan AKP’li bir bürokrat olarak tanınıyor ve bunun meyvelerini toplamış. Şamil Tayyar’ın AKP Milletvekili olduğu dönemde AKP’li İslahiye Belediyesi’nin başkan yardımcısı koltuğuna oturdu. İddiaya göre; imar planı değişiklikleriyle oluşturulan bazı rantlarda onun imzası vardı. Belediyeden ayrıldıktan sonra Karkamış İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak atandı ama bu sırada akrabaları adına kurduğu şirketle müteahhitlik de yapıyordu. İmar planlarında park olan yerlerin konut ve ticari alana çevrildiği onun buralara binalar yaptığı öne sürülüyor. Şamil Tayyar’ın kardeşiyle gizli ortaklığı olduğu rivayeti kulaktan kulağa yayılmış.
Murat Ergin Mideoğlu örneğinde gördüğümüz gibi; milli eğitim müdürlerinin, müteahhitliğe geçişlerine çok sık rastlanıyor. İddiaya göre; milli eğitimin inşaat ihaleleri için müteahhitlerle akçeli ilişkiler başlıyor ve eğitimden inşaat sektörüne geçmelerinde siyasi bağlantılar da önemli rol oynuyor.
BAŞKAN YARDIMCISININ İNŞAAT ŞİRKETİ
Murat Ergin Mideoğlu ile birlikte belediye başkan yardımcılığı yapan İzzet Aytekin ise halen bu makamda oturuyor. Depremde çok sayıda insanın hayatını kaybettiği Müge Yapı Kooperatifi’nin yönetim kurulu üyesiydi. İslahiye Belediye Başkan Yardımcısı İzzet Aytekin’in eşine ait bir inşaat şirketi var. Bu şirket tarafından yapılan yeni binalar depremde ağır hasar gördü ama ölüm yaşanmadığı için tutuklanmadı.
İzzet Aytekin (en solda), eski Nurdağı Belediye Başkanı Mehmet Yıldırır (soldan ikinci) ve onun yanında Murat Ergin Mideoğlu (beyaz gömlekli) birbirine çok yakın isimlerİzzet Aytekin (en solda), eski Nurdağı Belediye Başkanı Mehmet Yıldırır (soldan ikinci) ve onun yanında Murat Ergin Mideoğlu (beyaz gömlekli) birbirine çok yakın isimler
AĞABEY MÜTEAHHİT KARDEŞİ DENETİMCİ
İslahiye’de ölümcül rant çetesinin yapı denetim ayağı da gözler önüne seriliyor. Kadir Ateş, bölgede yıkılan pek çok inşaatın denetimine imza atan 3T Yapı Denetim ve farklı isimlerdeki yapı denetim şirketlerinin sahibi. Ağabeyi Ali Ateş ise Bahadır İnşaat’ın sahibi. Aslında ortaklar ve kardeş, ağabeyinin yaptığı inşaatları denetliyor.
Bahadır İnşaat’ın yaptığı Sefa Apartmanı’nın da arasında olduğu çok sayıda binada onlarca kişi hayatını kaybetti. Bahadır İnşaat’ın otogar çevresinde 2019’da tamamladığı 3 bina yerle bir oldu. Kadir Ateş ve Ali Ateş’in depremden sonra yurt dışına kaçtığı ve arandıkları öne sürülüyor.
Ateş kardeşlerin AKP ile, özellikle Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ndeki bir başkan yardımcısıyla yakın ilişki içinde olduğu yaygın bir rivayet. Bu akçeli ilişki sayesinde imar planlarındaki değişikliklerde rol oynadıkları iddia ediliyor.
AKP’li Antakya Belediye Başkanı İzzettin Yılmaz, 3T Yapı Denetim şirketinin sahibi Kadir Ateş’i (ortada) ziyaret etmiş AKP’li Antakya Belediye Başkanı İzzettin Yılmaz, 3T Yapı Denetim şirketinin sahibi Kadir Ateş’i (ortada) ziyaret etmiş 
İslahiye’de tutuklanan ve siyasi bağlantıları olduğu öne sürülen başka inşaat şirketleri de var. Bunları araştırmaya devam edeceğiz. İslahiye’de AKP’li Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin bir başkan yardımcısının da imar planlarıyla ranta yön verdiği öne sürülüyor. Bu başkan yardımcısıyla ilişkili Gaziantep Büyükşehir Belediye Meclis üyesi bir avukatın imar işlerini ‘çözdüğü’ ve bu işlerde büyük paralar döndüğü İslahiye’de çok konuşuluyor.
BELEDİYE BAŞKANI: AYAKTA KALMASI MUCİZE
İslahiye Belediye Başkanı Kemal Vural’ın (sağdan dördüncü) bir yanında Şamil Tayyar, diğer yanında müteahhit Murat Ergin Mideoğlu duruyorİslahiye Belediye Başkanı Kemal Vural’ın (sağdan dördüncü) bir yanında Şamil Tayyar, diğer yanında müteahhit Murat Ergin Mideoğlu duruyor
Elbette İslahiye Belediye Başkanı Kemal Vural’ın, ilçede kat artırımları yapılıp imar planları değişirken rant çetesinden uzak olması mümkün değil. Kemal Vural, kat artışlarıyla ilgili sorumuz üzerine “Kaçak katlar tespit ediliyor ve işlem yapılıyor. Depremden sonra da bunların sorumluları tespit ediliyor” diye konuştu. Müteahhitlerle ilgili sorulara ise “Ben depremin yaralarını sarmak için uğraşıyorum. Bu konularla savcılık ilgileniyor” diye yanıt verdi ve şöyle devam etti:
“Biz üç depremi, kıyameti bir arada yaşadık. Burada ayakta kalan bina olması mucize.”
Ya sabır… İslahiye ile komşu Nurdağı ilçesindeki rant çetesi iç içe. Nitekim Nurdağı’ndaki müteahhit-siyaset bağlantısı depremin ilk günlerinde gözler önüne serilmişti. Şamil Tayyar yine burada.
RANT ÇETESİNİN HALAYI
Hatta 6 Temmuz 2019’daki Nurdağı İlçe Milli Eğitim Müdürü Musa Yıldırım’ın oğlunun düğünündeki bir halay, çeteyi ortaya koymaya yetiyordu. Halay başı ilçenin en büyük müteahhidi Yunus Kaya’ydı. Depremde yeni yaptığı binalar 300 kişiye mezar oldu, tutuklandı. Müteahhit Yunus Kaya aynı zamanda Nurdağı Belediyesi’nin AKP’li Meclis üyesi ve İmar Komisyonu Başkanı’ydı. Bu da yetmemişti. Halay’daki Nurdağı Belediye Başkanı Ökkeş Kavak ile ortaktılar. Ökkeş Kavak da tutuklandı.
Nurdağı’ndaki rant çetesi, ilçe milli eğitim müdürünün düğünündeki halayda buluştuNurdağı’ndaki rant çetesi, ilçe milli eğitim müdürünün düğünündeki halayda buluştu
YİNE İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ
Yunus Kaya, devletten 56.5 milyon liralık ihale de almıştı. Halaydaki düğün sahibi Musa Yıldırım hakkında yerel gazeteye yıllar önce bir ihbar mektubu ulaşmıştı. Yunus Kaya’nın taşıma ihaleleri karşılığında Musa Yıldırım’a rüşvet olarak daire verdiği iddia edilmişti. Musa Yıldırım AKP’li bir bürokrattı ve bir dönem AKP’den belediye meclis üyesi seçilmek için aday olmuştu.
Depremde onlarca kişiye mezar olan Nurdağı Otel’in sahibi Mustafa Gökkaya da halaydaydı. Tutuklanan Mustafa Gökkaya, Nurdağı Belediyesi’nin AKP’li meclis üyesi. Ayrıca Asil İnşaat Şirketi’nin sahibi.
Şamil Tayyar’ı Nurdağı’nı ziyaretinde Belediye Başkanı Ökkeş Kavak (ortada) ve Belediye Meclis Üyesi Mustafa Gökkaya karşılamıştı. Şimdi iki isim de tutukluŞamil Tayyar’ı Nurdağı’nı ziyaretinde Belediye Başkanı Ökkeş Kavak (ortada) ve Belediye Meclis Üyesi Mustafa Gökkaya karşılamıştı. Şimdi iki isim de tutuklu
Tabii ki halayda Şamil Tayyar da vardı. Herkesi birbirine bağlayan isimdi. Şamil Tayyar’ın Yunus Kaya’ya plaket verdiği fotoğraflar sosyal medyada duruyor. Depremden sonra MHP Gaziantep Milletvekili Sermet Atay, bir tweet atarak isim vermeden Şamil Tayyar ile Yunus Kaya’nın akçeli ilişkisine dikkat çekti.
Şamil Tayyar’ın plaket verdiği Yunus Kaya tutukluŞamil Tayyar’ın plaket verdiği Yunus Kaya tutuklu
Şamil Tayyar ise Sermet Atay’ı uyuşturucu kaçakçılığı ve fuhuş ile suçlayarak yanıt verdi. Daha sonra bu tweetleri sildi. İki isim de suskunluğa büründü.
İslahiye ve Nurdağı’nda depremden sonra 29 kişi tutuklandı. Halen firari olan pek çok isim var. Ama pek çok çete üyesi ellerini kollarını sallayarak geziyor. Arkalarındaki siyasi güçle kurtulacaklarını düşünüyorlar. Oysa rant çeteleri gün gibi ortada. Müteahhitlerin gizli ortakları ve siyasi bağlantıları yargılanmadan on binlerce insanımızın katillerinden hesap soramayacağız. Adalet istiyorsak bu bataklığın tüm aktörlerinin yargılanması gerekiyor.

BİRGÜN – TİMUR SOYKAN – 2023.03.15 – https://www.birgun.net/haber/yikimin-portresi-424845
Posted in DOĞAL FELAKETLER, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

YOLCULUK….

Posted in KARİKATÜR | Leave a comment

ATATÜRK’ÜN “İDEAL CUMHURİYET KÖYÜ PROJESİ “

ATATÜRK’ÜN “İDEAL CUMHURİYET KÖYÜ PROJESİ “


Atatürk ülke kalkınmasının çekirdekten (köyden) başlatılması gerektiğine inanıyordu. Onun için sosyal yaşamı olan üretken köylü çok önemliydi. Köy ortamının çağdaş, yeşil olması ve sosyal hizmetler çalışmalarına ağırlık verdi.
“Üreten köylü milletin efendisidir!” sözünü boşuna beyinlere kazımadı!
Bunun için, adına “İdeal Cumhuriyet Köyü” dediği projeyi, 1937 yılında çizip geliştirmiştir. Projenin amacı; çağdaş, çevreci, yeşilliği ve sosyal hizmetleri ön plana çıkaran bir köy ortamı oluşturmaktır.
Tasarımda, köy altyapısına ve sosyal tesislere büyük önem verilmektedir. İdeal köyde; okuldan sağlık ocağına, okuma odasından fabrikaya her şey öngörülmüştür. Hazırlanan bu ideal köy projesinde, o zamanlarda dünyada çok az sayıda bulunan “hayvan mezarlığı” planlanması çok dikkat çekicidir.
Kalkınmayı köyden başlatmayı planlayan bu ileri düşünce, daha sonraki yıllarda “Köykent” ve “Tarım Kent” projelerine esin kaynağı olmuştur. Atatürk’ün İdeal Cumhuriyet Köyü’nde planlanan tesisler şunlardır:
1. Okul ve Tatbikat Bahçesi
2. Öğretmen Evi
3. Halk Odası
4. Köy Konağı
5. Konuk Odası
6. Okuma Odası
7. Konferans Salonu
8. Otel Han
9. Çocuk Bahçesi
10. Köy Parkı
11. Telefon Santralı ve Köy Söndürgesi (İtfaiye)
12. Radyolu Köy Gazinosu
13. Ebe ve Sağlık Kurucusu
14. Tarım başı
15. Hayvan Sağlık Kurucusu
16. Sosyal Kurumlar
17. Ziraat ve Et İşleri Müzesi
18. Gençler Kulübü
19. Hamam
20. Etüv Makinesi (Sterilize cihazı)
21. Köy Yunak Yeri
22. Cami
23. Revir
24. Kooperatifler
25. Köy Dükkânları
26. Spor Alanı
27. Damızlık Tavuk, Tavşan ve Arı İstasyonları
28. Damızlık Ahır
29. Kanara (Mezbaha)
30. Mandıra
31. Değirmenler
32. Fabrika
33. Asri Mezarlık
34. Hayvan Mezarlığı
35. Kireç, Taş, Tuğla ve Kiremit Ocakları
36. Yonca ve Hayvan Pancar Tarlası
37. Koruluk
38. Köy Gübreliği
39. Fenni Ağıl
40. Pazar Yeri ve Köy Zahire Locası
41. Aşım Durağı (Hayvan çiftleştirme odası)
42. Panayır Yeri
43. Selektör Binası (Tahıl ayıklama aygıtı)

KAYNAK: Metin Erdoğan / Araştırmacı ,yazar
“Dört Efsane Çevreci,
Cenova Yayınları’
Posted in ATATURK, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER | Leave a comment

FEYM BÜLTENİ – 62/2023 * Ermeni Faaliyetleri – 15 Mart 2023

FANATİK ERMENİ YALANLARINA KARŞI
FEYM BÜLTENİ – 62/2023 *
Ermeni Faaliyetleri – 15 Mart 2023


1.. “Türkiye’de Ermeni Kurumlarının Sorunları” raporu yayınlandı…Hrant Dink Vakfı tarafından 2020 yılının Temmuz ayında başlatılan “Azınlık Haklarına Güncel Bir Bakış” başlıklı proje tamamlandı. Projenin nihai ürünü olan ve Ohannes Kılıçdağı tarafından kaleme alınan, “Dar Gömlek: Türkiye’deki Ermeni Kurumlarının Sorunları ve Çözüm Önerileri” başlığını taşıyan rapor yayımlandı. Rapor Ermeni okullarının, Ermeni vakıflarının ve Ermeni Patrikhanesi’nin sorunlarını ve çözüm önerilerini derlemek üzere yöneticilerle ve yetkililerle yapılan elli dört görüşmenin yanı sıra akademisyenlerin, hukukçuların ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin, sorunları ve çözümleri değerlendirmek üzere davet edildiği dört çalıştayın bulguları ışığında hazırlandı. Ermeni kurumlarının hukuki, ekonomik, toplumsal ve güncel sorunlarına ve bu sorunların çözümüne yönelik önerilere odaklanan rapor, aynı zamanda politikacıların, sivil toplum kuruluşlarının ve kamuoyunun azınlık hakları konusundaki farkındalığını artırmayı ve azınlık hakları konusunda yürütülecek savunuculuk çalışmalarına ışık tutmayı hedefliyor. Raporun İngilizcesi Nisan ayında yayımlanacak. https://www.ermenihaber.am/tr/news/2023/03/15/T%C3%BCrkiye-Ermeni-Kurumlar%C4%B1/245462

2. Paşinyan, CSTO’nun Ermenistan’ı ‘bilerek veya bilmeyerek’ terk ettiğini söylüyor… Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan Salı günü düzenlediği basın toplantısında, Ermenistan’ın Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden (CSTO) çekilme planı olmadığını, ancak Moskova liderliğindeki güvenlik bloğunun ülkeyi terk ettiğini söyledi. Paşinyan, “2022’de Ermenistan’a yaptığı gezi sırasında CSTO başkanı bana CSTO’nun Ermenistan’ın örgütten ayrılacağından endişe duyduğunu söyledi. Ben de bu endişelerin yersiz olduğunu, ancak Ermenistan’ın CSTO’nun Ermenistan’dan ayrılmasıyla ilgili endişelerinin haklı olduğunu söyledim” dedi. “Benim değerlendirmem, CSTO’nun bilerek veya bilmeyerek Ermenistan’dan ayrıldığı yönünde, bu da bizi endişelendiriyor.” Paşinyan, Ermenistan’ın, hareketin ülkenin güvenliğini güçlendirmeye yardımcı olacağından emin olduğunda temsilcisini CSTO genel sekreter yardımcısı olarak atamayı kabul edeceğini” söyledi. CSTO üyeleri Ermenistan, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya ve Tacikistan’dır. https://www.panorama.am/en/news/2023/03/14/CSTO-Armenia/2806770

3. Ermenistan-Azerbaycan anlaşması hakkında Scholz: “Böyle bir durum uzun süremez, daha fazla tırmanma riski var”… Almanya Başbakanı Olaf Scholz, şu anda Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki anlaşmazlığın barışçıl çözümüne yönelik çabaların yoğunlaştırılmasının Almanya için merkezi öneme sahip olduğunu söyledi. Almanya, Avrupa Konseyi Başkanı Michel’in arabuluculuk çabalarını destekliyor. https://news.am/eng/news/749708.html

4. Erivan Belediye Meclisi, Fransa Meydanı’ndaki Charles Aznavour heykeli için onay verdi… Charles Aznavour’un heykeli, Erivan’daki Fransa Meydanı’na dikilecek. Karar bugün Erivan Kent Konseyi tarafından onaylandı. Bugünkü Konsey toplantısında projeyi tanıtan Erivan Belediye Başkan Yardımcısı, Auguste Rodin’in Jules Bastien Lepage heykelinin aynı meydanda başka bir yere taşınacağını söyledi. https://tr.armradio.am/2023/03/15/yerevan-city-council-approves-charles-aznavour-statue-in-france-square/

5. Azerbaycan’ın yanıtı….Ermenistan, barış anlaşması ile ilgili Azerbaycan’ın yanıtını aldı. Paşinyan’a göre, bu sonuç hayal ettiğimiz sonuç değil, yine de uzun vadeli barışı, istikrarı ve kalkınmayı sağlaması gereken bir sonuçtur. Paşinyan, “Bilindiği gibi, Şubat ayının ortalarında olası barış antlaşması taslağına tepkimizi Azerbaycan’a ilettik, aslında bir taslak var. İki-üç gün önce de Azerbaycan’ın cevabını aldık. Bazı ilerlemeler gördüğümüz vurgulanmalıdır, ancak ilerledikçe daha temel sorunlar ortaya çıkıyor. https://tr.armradio.am/2023/03/15/azerbaycanin-yaniti/

6. Paşinyan, Ermenistan sınırı ve Dağlık Karabağ’da gerilimin tırmanmasını olası olarak değerlendiriyor… Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, hem Ermenistan sınırı boyunca hem de Dağlık Karabağ’da gerilimin tırmanma olasılığının çok yüksek olduğu kanaatinde olduğunu bildiriyor. Armenpress’in aktardığına göre 14 Mart’ta düzenlenen basın toplantısında, Paşinyan, “Vardığım sonuç, Azerbaycan’ın giderek artan saldırgan retoriğine dayanıyor ve elbette başka veriler de var” dedi. https://www.armenpress.am/tur/news/1106249.html

7. Başbakan Paşinyan Uzun Bir Basın Toplantısında Ermenistan’ın Dış Güvenliğini, Karabağ Statüsü, CSTO ve Ekonomisini tartışıyor… Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Ülkesinin dış güvenliği sorununun çözümsüz kaldığını söylüyor ve durumu ülke için büyük bir sorun olarak nitelendiriyor. ” Paşinyan, 14 Mart’ta Erivan’da düzenlediği basın toplantısında, Ermenistan ile Azerbaycan arasında devam eden barış teklifi alışverişinin Erivan-Bakü barış görüşmelerinde bir miktar ilerlemeye işaret ettiğini, ancak ne kadar ilerlersek, o kadar temel sorunlarla karşılaşacağız dedi. Paşinyan, “Azerbaycan, bizim için kırmızı bir çizgi olan Ermenistan’a yönelik toprak taleplerini ve niyetlerini belirlemeye çalışıyor” diyerek, Ermenistan-Azerbaycan sınırı boyunca ve Dağlık Karabağ’da askeri tırmanma olasılığının çok yüksek olduğunu vurguladı. “Gelecekteki barış anlaşmasının uygulanması garanti edilmelidir. Sorunu çözebilecek öneriler mümkündür” dedi. Paşinyan, Dağlık Karabağ’ın parlamentodaki gruplarının Erivan’dan kendi kaderini tayin hakkını sorgulamamasını talep eden açıklamasına da tepki gösterdi. “Karabağ halkının hakları ve güvenliği konusunun bizim için son derece önemli olduğunu söyledik ve söylemeye devam ediyoruz” dedi. https://massispost.com/2023/03/pm-pashinyan-discusses-armenias-external-security-karabakh-status-csto-and-economy-during-a-longy-press-conference/

8. Taner Akçam, Ermeni <sözde> soykırımı kararının ne zaman alındığını ortaya çıkaran araştırmaları paylaştı… Dr. Taner Akçam, 3 Mart’ta Fresno Eyalet Üniversitesi’nde verdiği bir konferansta, <sözde> soykırımın planlanmasıyla ilgili yeni bilgileri paylaştı. Akçam, UCLA’daki Promise Ermeni Enstitüsü’nde, Birinci Dünya Savaşı sırasında iktidardaki İttihat ve Terakki Cemiyeti siyasi partisi üyeleri tarafından gönderilen yeni telgraflar ve daha önce bilinen Osmanlı Ermeni nüfusunu toptan yok etme kararının nasıl ve ne zaman alındığına yeni bir ışık tutan belgeleri doğruladı. Akçam, Ermeni <sözde> soykırımının önde gelen bilim adamlarından bazılarının <sözde> soykırımın ne ölçüde kasıtlı olduğu konusunda nasıl fikir ayrılığına düştüğünü anlattı. Ermeni Soykırımı bursunun babası ve Akçam’ın akıl hocası olarak bilinen Vahakn Dadrian, Ermeni halkını ortadan kaldırmak için her zaman uzun vadeli bir hedef olduğuna inanıyordu. 1913-1918 yılları arasında otoriter bir tek parti devleti olarak Osmanlı Devleti, planlarını hayata geçirmek için bahane ve kılıf bulduğunu söylüyor, İttihat ve Terakki’yi yöneten siyasi partiy suçluyordu. Ronald Suny ve Donald Bloxham gibi diğer bilim adamları, Ermenileri ortadan kaldırma kararının savaş sırasında Rusya’nın Kafkas Cephesi’nde (Ocak) Sarıkamış Muharebesi’nde Osmanlı ordusunu yenilgiye uğratmasıyla bağlantılı olarak alındığını savunarak bu teze karşı çıktılar. Akçam, İttihat ve Terakki’nin “Nihai Çözüm”ünün gelişimini gerçekten anlamak için o dönemde yeterli kanıt bulunmadığından, her iki düşünce ekolünün de nihayetinde spekülasyona dayandığını belirtti. https://mirrorspectator.com/2023/03/14/taner-akcam-shares-research-revealing-When-decision-was-made-to-commit-armenian-genocide/

9. Garbis Zakaryan’ı anlatan belgeselin gösterim tarihi netleşti… Luys Medya tarafından hazırlanan belgeselin 30 Mart’ta gösterileceği belirtildi. Türkiye’nin ilk millî boksörü Garbis Zakaryan’ı anlatan ‘Altın Kalpli Eldiven Garbis Zakaryan’ belgeselinin prömiyer tarihi belli oldu. İlk olarak 7 Şubat Salı akşamı yapılması planlanan prömiyer, 6 Şubat’ta Maraş’ta meydana gelen deprem nedeniyle ileri bir tarihe ertelenmişti. Atatürk Kültür Merkezi’ndeki gösterimden önce ise Zakaryan’ın hayat hikâyesinin anlatıldığı aynı isimli sergi ziyarete açılacak. Sergi, ilk olarak Haziran 2021’de izleyiciyle buluşmuştu. https://www.agos.com.tr/tr/yazi/28330/garbis-zakaryani-anlatan-belgeselin-gosterim-tarihi-netlesti

10. Abdulmesih BarABraham’ın Asur, Yunan ve Ermeni <sözde> soykırımı üzerine bir çek kitabı. Kitap, 2017’de Çek dilinde bilimsel bir kitap olarak Michal Řutil , Petra Košťálova , Petr Novák isimli yazarlar tarafından yayınlandı. Kitabın adı “Hristiyanların Felaketi: 1914–1923 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin, Süryanilerin ve Rumların Tasfiyesi.” Yazarlar, türünün ilk örneği olan Çek akademik yayınında Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde meydana gelen tarihi olayları kapsamlı bir şekilde ele aldılar. 2017’de Çek Parlamentosu, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde meydana gelen Ermeni katliamlarını ve tehcirlerini soykırım olarak tanıyan bir karar aldı. Bohuslav Litera, bu kitapla ilgili bir incelemede doğru bir şekilde gerçeğin tamamı bu değil diyor. (Not; Lütfen dikkat ; Bu web sitesi yorumlarımızı yayımlıyor. Yayımlanan yorumum aşağıda. Temennim bu habere yorumda yalnız bırakılmamamdır..,o.tan)
“Orhan Tan -edited on 2023-03-15 14:39 GMT; Do writers named Michal Řutil , Petra Košťálova , Petr Novák really have a history education, do they have diplomas? If they can’t show their diplomas in these columns, they would loose the first test and they will be identified as liars. As fort he Czech parliamentarians, they are essentially the men in the street for this issue. If they were fair politicians, they could read a page or two of international law, especially the 1948 UN Convention on the Prevention and Punishment of Genocide, before defaming a nation, and not signing up on void pieces of paper. Such writers and politicians are the killers of the world peace that must be created between nations and countries.” http://www.aina.org/news/20230306181332.htm
Posted in FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI | Leave a comment

TÜRKİYE AFGANİSTAN’A DOĞRU – AKP, RADİKAL İSLAMİST, HİZBULLAHİ KÜRTÇÜ PARTİ HÜDA-PAR İLE KOLKOLA

O gün İçişleri Bakanlığı’nda kıyamet koptu

Hizbullah “Allahın Partisi” anlamına geliyor. Bu isimle parti kurulamayacağı için “Hüda Partisi” dediler. Millet İttifakı HDP ile görüşeceği için eleştirilirken,  Cumhur İttifakı’na Hizbullah örgütünün Hüda Partisi de katılıyor. Türkiye, Hizbullah örgütünü “Mezar evler”, “Domuz bağı”, önce sorgulayıp sonra öldürüp üzerine beton dökülenlerle tanıdı. Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ı ve 5 koruma polisini de onlar şehit etti. Onlarca kanlı eylemi gerçekleştiren bu örgütün mensuplarının çoğu ceza almadan kurtuldu.
Yargılamaların uzun sürmesi, tutuklulukta geçen sürenin uzunluğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürülüyor, Türkiye mahkum ediliyordu. Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda 2005 yılında değişiklik yapıldı. Buna göre asliye cezalık davalarda tutukluluk süresinin 2 yılı, terör örgütleriyle ilgili davaların görüldüğü ağır ceza mahkemelerinde ise tutuklulukta geçen sürenin 10 yılı aşmaması öngörüldü.

BÖYLE SERBEST KALDILAR

Hizbullah örgütüyle ilgili ilk dava Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) dönemin DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından açılmıştı. (Söz Yüksel’den açılmışken sağlık durumunun çok kötü olduğunu ve uzun süredir de hastanede yattığını belirtelim.) Örgüt davalarıyla ilgili yerel mahkemeler zamanında karar veriyor, ancak Yargıtay’a gittiğinde davanın bozulması durumunda yeniden yargılamanın yapılması süreci uzatıyordu.
Haklarında ağırlaştırılmış hapis cezaları istenenler, 10 yılda cezaları Yargıtay tarafından onanmadığı için serbest kaldılar. Bu olayı SÖZCÜ gündeme getirmiş, serbest bırakılanların yeniden tutuklanmaları istenmişti. Serbest kalanlar, daha sonra ağır cezalar aldı ama artık izlerini kaybettirmişlerdi. Bu arada İran’ın devreye girmesiyle Hizbullah-PKK çatışması da durmuştu.

O GÜN GELEN İHBAR

Gizliliğe çok büyük önem veren, hücre sistemiyle çalışan ülkemizdeki “Hizbullah” adlı örgütün varlığı, tamamen bir tesadüf sonucu ortaya çıkarılmıştı. 1991 yılında, Diyarbakır Emniyet Müdürü Ramazan Er’e bir ihbar ulaşmıştı. İhbarda, Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde bir evde çok sayıda silah bulunduğu belirtilmişti.
Bu silahların PKK’lılara ait olduğu düşünüldü. Operasyon hazırlıkları tamamlandı ve eve baskın yapıldı. İhbarda belirtildiği gibi evde silahlar vardı. Ama ele geçirilen diğer malzemelere, Arapça “Allah” yazılı yeşil bantlara o güne kadar hiç rastlanmamıştı. Konu farklı bir yöne kaymaya başladı. Gözaltına alınan 8 kişinin sorgusu devam ettikçe, bu kişilerin “Türk Hizbullah”ı olduğu ortaya çıktı.

1.500 FAİLİ MEÇHUL CİNAYET

Güneydoğu’da, özellikle kepenk indirtme, kontak kapattırma eylemleri PKK’lıların isteği doğrultusunda yapılıyordu. Hizbullahçılar, PKK’nın emirlerine karşı çıkıyordu ancak etkili de olamıyorlardı. Hüseyin Velioğlu, Fidan Güngör ve Abdulvahap Ekinci, Hizbullah’ın önemli isimleriydi. Fidan Güngör, silahlı eyleme karşı çıkarken, Velioğlu, bir an önce eylemlerin başlamasını istiyordu. Görüş ayrılığına düşüldü, Hizbullah “İlim” ve “Menzil” diye ikiye ayrıldı.
Başını Velioğlu’nun çektiği grup, diğer grubu etkisiz hale getirmek için ilk eylemi eski arkadaşlarına yaptı. Sonra, PKK’lılarla kıyasıya bir mücadele dönemi başladı. PKK ve Hizbullah’ın mücadelesi sonucu o dönem 1.500 civarında faili meçhul olay meydana geldi.

BAKANLIKTA OLANLAR

Hizbullah, kendilerine rakip olan grupları tek tek etkisizleştirmeye, karşı çıkanları öldürmeye başladı. İşte, mezar evler, bu mücadelenin unutulmazları arasında yer alıyor. Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, yurt genelinde büyük operasyonlar başlattı ve Türkiye’yi ayağa kaldıran, kan donduran cinayetleri aydınlattı.
Tantan, Türkiye’nin nasıl bir vahşetle karşı karşıyla olduğunu göstermek için örgütün eylemlerini, yine örgütün çektiği videolarla, işkence görüntüleriyle, telle boğulmalarıyla, öldürme sahneleriyle, konferans salonunu dolduran gazetecilere, bürokratlara, sivil toplum kuruluşları temsilcilerine izlettirip nasıl bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzu göstermek istemişti.  Bu görüntüleri bazı bakanlar da izledi.
Sorgulama, işkence, öldürme görüntülerini hep örgüt çekmişti. O gün salonda korkudan bağıranlar, ağlayanlar, feryat edenler, kusanlar, vardı.  Velioğlu’nun 17 Ocak 2000’de İstanbul’da villada öldürülmesi, örgütün önemli isimlerinin yakalanması,  gerçekleştirilen etkili operasyonlar, 2000 yılından bu yana Hizbullah’ı unutturdu.

FARKLI BİÇİMDE

Çünkü Hizbullah,  farklı bir biçimde sahneye çıkıyordu. Örgüt, silahlı eylem yerine vakıf, dernekler aracılığıyla taban genişletmek ve taraftar toplamak için yoğun bir çaba içine girdi. “Yoksulluğu” kullanarak kitleleri etkilemeye çalıştığı saptandı.
Hizbullah’ın kurduğu ilk dernek kapatılmıştı. İşte onun yerine siyasi parti kurdular. Hedefleri başından beri belli. Örgütün, başı olan İ.A, Almanya’da da olsa, kendilerine özgü haberleşme yöntemleriyle örgütü uzaktan idare etmeye de devam ediyor.

SÖZCÜ – Saygı Öztürk – https://www.sozcu.com.tr/2023/yazarlar/saygi-ozturk/o-gun-icisleri-bakanliginda-kiyamet-koptu-7620906/İ,ş
Posted in DİN-İNANÇ, İrtica, RADİKAL İSLAM, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, TARİKAT VE CEMAATLAR, YOBAZLIK - GERİCİLİK | Leave a comment

UTANDIRICI BİR HABER * ULUSLAR ARASI KIZILHAÇ DERNEĞİ TİCARET YAPTIĞI İÇİN, KIZILAY’I KÂR AMACI GÜTMEYEN, KAMU YARARINA KARŞILIKSIZ, GÖNÜLLÜ ÇALIŞAN KURUMLAR STATÜSÜNDEN ÇIKARTIYOR

Depremde çadır satmıştı:
IFRC’den Kızılay’ın statüsünde değişiklik hazırlığı


Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu’nun, Türk Kızılay’ının statüsünde değişikliğe gidebileceği ve uluslararası platformlarda karşılıksız ve gönüllülük esasına çalışan dernek olarak tanımayabileceği belirtildi.
1919’da İsviçre’nin Cenevre kentinde kurulan ve 188 Kızılhaç ve Kızılay Derneği’nin koordinasyonunu sağlamakla görevli olan Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu’nun, deprem günlerinde çadır satışı ile gündeme gelen ve tepkilerin odağı olan Türk Kızılay’ının statüsünü değiştirmeye hazırlandığı belirtildi.
HaberTürk yazarı Bülent Aydemir, bugünkü yazısında, “Uluslararası Kızılay ve Kızılhaç Federasyonu (IFRC), Kızılay’ın 11 ticari şirketi nedeniyle statüsünü değiştirmeye hazırlanıyor” dedi.
Aydemir’in yazısından ilgili bölüm şöyle:
155 yıllık mazisi bulunan Kızılay’ımızı şimdi yeni bir risk ve tehdit bekliyor. Uluslararası Kızılay ve Kızılhaç Federasyonu (IFRC), Kızılay’ın 11 ticari şirketi nedeniyle statüsünü değiştirmeye hazırlanıyor.
Tüzüğünde yer alan maddelere göre Kızılay; tüzel kişiliğe sahip, özel hukuk hükümlerine tâbi, kâr amacı gütmeyen, yardım ve hizmetleri karşılıksız olan ve kamu yararına çalışan bir gönüllü sosyal hizmet kuruluşu olarak tanımlanıyor.
Bu tarz uluslararası yardım kuruluşları, faaliyetlerini kâr amacı gütmeden ve karşılıksız yürütüyor ancak son depremde de yaşandığı üzere; çadır, malzeme satışı ve Kızılay’ın bağlı 11 şirketiyle yürüttüğü faaliyetler, uluslararası çatı kuruluş IFRC ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nde (ICRC) tartışma konusu oldu.
Bu kuruluşların, ticari faaliyetleri nedeniyle Kızılay’ı artık karşılıksız yardım yapan kuruluş statüsünden çıkarmaya hazırlandıkları ifade ediliyor. Bu karar, üst komiteler tarafından kabul edilirse Kızılay, artık uluslararası platformlarda karşılıksız ve gönüllülük esasına çalışan dernek olarak tanımayacak.
Bu durumda Kızılay’ın acil olarak yeniden yapılandırılması ve hepimizi derinden yaralayan ve kabul edilemez kararın önüne geçilmesi gerekiyor.

BİRGÜN – 14.03.2023 – https://www.birgun.net/haber/depremde-cadir-satmisti-ifrc-den-kizilay-in-statusunde-degisiklik-hazirligi-424785
Posted in YANDAŞ - ÇIKARCI - YAĞCILAR, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

DİN-İNANÇ-EĞİTİM-LAİKLİK ÜZERİNE YAZIŞMALAR * DEPREMDEN VE DİĞER FELAKETLERDEN TANRININ HABERİ VAR MIDIR? İBADETLER, DUALAR YARAR SAĞLAR MI?

DEPREMDEN VE DİĞER FELAKETLERDEN
TANRININ HABERİ VAR MIDIR?
İBADETLER, DUALAR YARAR SAĞLAR MI?


Bir iki gün önce yolladığım (kendimce önemli saydığım) alttaki yazıya umduğum tepki hiç gelmediği için onu biraz değiştirip, düzeltip, bir de eski DUA şiirimle süsleyerek (ve günahını tamamen kendim üstlenerek) şimdi bir kez daha sizlerle paylaşıyorum. Allahtan, (düşünce özgürlüğü kapsamında) onu anlamaya, tanımlamaya çalışmaktan, saygı kuralları dahilinde tartışmaktan korkmayalım. Asıl korkmamız gereken, insan kılığına girerek aramıza karışmış olan ve dinden, imandan medet uman, kolay kandırılan saf halkımızın korkularını, zaaflarını kendi çıkarları için kullanan, Allahı siyasete karıştıran yaratıklardır.
10.03.2023 – Kemal Rastgeldi

Felsefenin anlam ve amacı, bilinen gerçeklerden yola çıkarak bilinmeyenleri doğru şekilde bilmeye çalışmaktır; ön koşulu ise belli bir zeka, merak, cesaret düzeyine erişmiş ve önyargılardan arınmış olmaktır”.
Bilimin, teknolojinin, akılcılığın (felsefenin) özellikle de son yüz yılda hızla, bu denli gelişmesi sayesinde çok az “bilinmeyen” kalmıştır; “Allah var mıdır, varsa nasıl bir güçtür?” sorusu hala yanıt bekleyen bilinmezlerin başında gelmektedir. Fazlaca meraklı (biraz da anarşist ruhlu) bir çocuk ve daha sonra da filozofluğa heveslenen bir delikanlı olarak bu soruya doğru yanıt bulmak için çok kafa yordum, inanç konusunda (örneğin Richard Dawkins, Turan Dursun, İlhan Arsel tarafından) yazılmış bir yığın kitap okudum. Tanrının var olduğuna dair inanç değişik şekillerde, en çok da akıl ve mantığın henüz yeterince gelişmediği erken çocuklukta insanlara (duygusal şekilde) aşılanır ve yaşam boyunca değiştirilemez tarzda egemen olur.
İyi eğitilmiş, mantıklı insanlar bile zor zamanlarında sığınabilecekleri (sınırsız güce ve bilince sahip) bir Tanrıya inanma ihtiyacı duyabilir. Kendi özel hayatının dışına taşırmamak, yani başkalarını etkilemeye çalışmamak, özellikle de siyasete bulaştırmamak kaydıyla (sosyal yaşamın bir realitesi, köklü ve yaygın bir gelenek olduğu için) inançlara karşı saygılı olmaya çalışırım. Buna karşılık (fikir özgürlüğünün gereği) inançsızlığıma saygı duyulmasını beklerim ve uygarca tartışılmasını, eleştirilmesini olumlu karşılarım. Örneğin, Gani Aşık ilginç ve yararlı bir yazısında kendi inancını şöyle ifade etmektedir, ki bana göre tartışılması gerekir: Evren, yüce kudret tarafından yasaları ile birlikte yaratılmıştır. Bunlar, uyulması zorunlu Tanrı emirleridir.
Evrenin nasıl meydana geldiği konusunda bilim insanlarının gözlemlere, araştırmalara dayalı açıklamaları, bir takım kozmik şartlar ve tesadüfler zincirinin sonucu olarak görmeleri benim bu (günahkar ve isyankar) aklıma daha çok yatmaktadır.
Tanrının varlığını kabullenmek, onun nasıl tanımlandığına bağlıdır ve bazı soruları beraberinde getirmektedir. Örneğin, sınırsız güce ve bilince (ayrıca kullarını yargılayabilecek şekilde adalet ve acıma duygusuna) sahipse eğer, dünyayı niçin daha özenle ve sağlam yaratmamıştır?
Genellikle tanrı inancının (tarih boyunca düşmanlıkların öncelikli sebebi olarak) toplumlara, günümüzde ise özellikle şeriatı benimseyen islam ülkelerine yarardan çok zarar ve hüsran getirdiğini görebilmekteyim. İskandinavya gibi en gelişmiş ülkelerde halkın büyük çoğunluğu “tanrıtanımaz” olarak bilinse de, toplum yararı için gerekli kuralları gayet iyi bilirler ve kötü ile iyi insanları kolayca tanırlar. Kasten cahil bırakılan “inançlı” halkımız bu ayırımı yapma bilincinden yoksun bırakıldığı için yıllardır ülkemiz Tanrıyı siyasal bir araç olarak kullanan kötü insanlar tarafından yönetilmektedir. Onları çok doğru şekilde eleştiren Gani Aşık emekli bir müftü olduğu için olaylara inanç penceresinden bakmakta ve Tanrıyı evrenin yaratıcısı, doğa olaylarının düzenleyicisi olarak görmektedir.
Bu durumda, “dünyada olup bitenlerin sorumlusu Tanrıdır” şeklinde bir yanılgı düşüncelerimize, davranışlarımıza egemen olabilmekte ve kötü siyasetçilerin kendi hatalarını, suçlarını “takdiri ilahi” veya “kader” diyerek Tanrının sırtına yükleme kurnazlığını topluma dayatıp kabul ettirebilmesi mümkün olabilmektedir. Tabu (sakıncalı) sayılan bu hassas konuda korkmadan, çekinmeden halkımızı doğru şekilde bilinçlendirmek biz Atatürkçülerin, seçimler yaklaşırken öncelikli (ve en “kutsal”) görevi olmalıdır. Başımıza gelen doğa felaketlerinin bu denli etkili ve aşırı yıkıcı olması (beceriksiz siyasetçiler, doğurganlığı kutsayan despot şefler yanında) nüfusumuzun kontrolsüzce, hızla artmasına bağlıdır.
Plansızca büyüyen konut ihtiyacı karşısında riskli yerlere fay hatlarının üzerine veya yakınlarına, dere yataklarına bu kadar çok derme çatma bina yapılırsa, bunun bedelini suçsuz, günahsız insanlarımız, masum çocuklarımız canları, malları ile ödeme durumunda kalır ve toplum uzun süre derin acılar içinde kıvranır. Buna rağmen hala bilime, akılcılığa dayalı gerekli önlemler alınmadığı ve işler Allaha havale edildiği için bir sonraki felaketi tevekkül içinde bekler dururuz. İnanç konusundaki görüşlerinizi bildirirseniz sevinirim.
8.03.2023 – Kemal Rastgeldi

D U A

Bir Allah bulunmalıydı
Biraz adalet gözeten,
Kaderi insafla çizen,
Binde bir defa da olsa
Dualara kulak veren.
Orada çan
Burda ezan
Hak yoluna
Bunca nifak!
Ayrı ayrı kitaplardan
Adını duyan kulların
Şaşkın
Hallerine çare
Bir Allah bulunmalıydı.
Sığınıp her biri bir dine
Kulların birbirlerine
Çektirdiklerini bilen
Ve ‘Allah’ diye çekilen
Kanlı kılıçları kıran
Bir Allah bulunmalıydı.
Kıyamet berisinde de
Gözeten dünyayı, arşı
Bir Allah bulunmalıydı
Din perdesi gerisinde
Gizlenen yılana karşı.
Stockholm 1973, Kemal Rastgeldi

Değerli büyüğüm Kemal Rastgeldi,
Aydınlığa, bilime, çağdaşlık ve hoşgörüye çağrı olan anlamlı ve değerli yazınız için teşekkür ederim. Bu yazının “Günahını” yüklendiğinizi yazmışsınız!. Aslında sizin dünya görüşünüze aykırı düşse de bu yazının içeriği nedeniyle “Sevap” kazandınız. Bu noktada sevap’tan amacım, okuyanı düşünmeye, yorumlanmaya yönlendirmenizdir.  Bunu da toplumsal yarar ve uyarı fişeği olarak düşünmek gerek.
Ülkemizde yetişmiş ve LAİKLİK kavramını, DİN ve İNANCIN toplum üzerindeki etkisini , ALLAH ve DİN söylemleriyle toplumun bir kesimini aldatan bezirgan siyasetçileri anlatan, halkın bilinçlenmesi için çalışan aydınlarımız yobaz, softa din adamları ve dini manivela gibi kullanan siyasetçilerin sürekli olarak hedefinde olmuşlardır.
Bazı değerli aydınlarımız, Turan Dursun, Bahriye Üçok örneğinde olduğu gibi AYDINLIK SAÇTIKLARI için katledilmiştir. Bazı değerli din eğitimi veren aydın, çağdaş akademisyenler ise DİN olgusunu yanlış yorumlayan ve halkı kandıranlara karşı uyardıkları için  üniversiteleredn uzaklaştırılmış, hatta ABD’ye giden İlhan Arsel ve Almanya’ya gitmek zorunda bırakılan İlahiyat profesörü Mustafa Öztürk örneğinde olduğu gibi değerli aydın bilim adamları ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlardır.
İçinde ülkemiz Türkiye de dahil olmak üzere tüm İslam ülkelerinin bilimde, çağdaşlıkta, insan hakları, özgürlük ve demokraside geri kalmalarının temelinde DİN vardır. Tüm islam üllkelerinde yöneticiler toplumlarının KUL olarak kalmasını ve BİREY olmasını istemiyorlar. Dogmatik yaşam tarzı ile birlikte DİN, topluma 1400 sene öncenin yaşam kurallarını dayatıyor.
DİN’in statik ve değişmeye/gelişmeye kapalı olan yapısı nedeniyle ÇAĞDAŞLIK/BİLİM/İNSAN HAKLARI ile çatışmalar başlıyor. Bu nedenle tüm islam ülkeleri bilim ve çağdaşlaşma, medeniyet, kadın/erkek eşitliği yönünde gelişemiyor. İslam ülkeleri dünyaya yarar sağlayacak bilimsel gelişmeler, icadlar, keşifler yaratamıyor.  Bu durum sadece sosyal yaşamda değil, ekonomik gelişmeleri de önlüyor. İşte bu nedenle petrol zengini olan araplar dışında tüm islam ülkeleri az gelişmiş veya gelişmemiş ülkeler sınıfında debelenip duruyor. Yine dini nedenlerle birbirileriyle kanlı savaşlar yaşıyorlar.
Bu durumda bir ülkenin AYDINLANMA/BİLİM/ÇAĞDAŞLIKTA ilerlemesinin ardında LAİKlik geliyor. LAİKLİĞİN özümsenmesi için ise EĞİTİM gerekiyor.
İşte bu nedenle ülkemizde eğitim arap cahiliyesine evriliyor, bilim dersleri kaldırılıyor, ders saatleri eksiltiliyor ve yerlerine farklı isimlerde DİN DERSLERİ konuyor. Din ve Allah’ı çıkar aracı olarak kullanan siyasetçiler yeni kuşaklardan da KUL YARATMAYA çalışıyor. Türkiye de bu şekilde çağdaş bilim dünyasından planlı olarak kopartılıyor.
13 sene önce MÜSLÜMANLAR VE EĞİTİM hakkında  yazılmış olan bir makalenin içeriği halen günceldir. Aşağıda sadece kısa bir  bölümünü paylaşıyorum. Daha fazla bilgiye erişmek isteyen https://nacikaptan.com/?p=61713 bağında okuyabilir.
“Eğitimin BİLİM ,YARATICILIK , TEKNOLOJİK GELİŞME ve BİLİMSEL ÖDÜLLERİN kazanılmasıyla ilintisini Pakistanlı siyasal bilimci Dr. Faruk Saleem, 2010’da “The News International” gazetesinde yayımlanmış olan çok önemli bir makalesi üzerinden tanımlamak gerçekçi olacaktır ;
“Neden Yahudiler bu kadar güçlü,
Müslümanlar bu kadar güçsüz?”
Dr. Faruk Saleem / January 8, 2010
“Dünyada nüfus bakımından azınlıkta olan Yahudiler Dünyayı yönetiyor. Dünyada yalnızca 14 milyon Yahudi / Musevi var.Peki, kaç Müslüman var: 1,4 milyar Müslüman. (2010 verileri) Yani dünyada 1 Musevi’ye karşın 100 Müslüman var…İyi ama Yahudiler Müslümanlardan niçin 100 kat daha güçlü ve daha zengin ve daha eğitimli ve daha mucitler?”

İYİ BİR DİNDAR MI OLMAK, YOKSA İYİ AHLAKLI BİREY Mİ OLMAK?

Eğitimin büyük oranda yetersizliği nedeniyle müslümanlar iyi bir dindar olmakla yetiniyorlar fakat İYİ AHLAK göz ardı ediliyor. Kuran’da öğütlenen kötülükleri (günahları) işleyenler namaz kılmakla, oruç tutmakla arındıklarını düşünüyorlar. Düşünceme göre;  İYİ AHLAKLI İNSAN OLMAK, DİNDAR OLMAKTAN daha makbuldur. Hele hele günümüzde kendilerini dindar tanıtanların işledikleri suçları (günahları) görüyoruz.
DİN ve BİLİM arasındaki çelişkileri gündeme getiren Giordano Bruno;
“Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.” der.
Bruno, Fransa’da üniversitede Aristo felsefesini öğreten, Fransa elçisi sıfatıyla İngiltere’ye gönderilen,’Oxford’da felsefe hocalığı yapan değerli bir aydın olmasına rağmen 1590’lı yıllarda Engisizyon tarafından tutuklanır ve Roma’ya götürülür. Davası sekiz sene sürer. Fikirlerini geri alması ve hata ettiğini itiraf etmesi hususunda yapılan teklifleri red ettiği için, yakılarak ölüme mahkûm edilir. Görülüyor ki ortaçağdan buyana aydınlanmayı, bilimi savunan insanlar tutucu, bağnaz din uygulayıcıları tarafından öldürülmüş, yakılmış, giyotine gönderilmiştir. Çağdaşlığa erişemeyen ülkeler, laikliği özümsemeyen toplumlarda halen bu bağnazlık ve din adına katliamlar devam ediyor.
Değerli Kemal Bey,
Bu gönderdiğiniz yazıyı sayın emekli müftü ve CHP eski milletvekili Gani AŞIK’ın yazısı üzerine inşa etmişsiniz. Sayın Aşık aydın, çağdaş ve Laikliği, Cumhuriyeti, aydınlanmayı özümsemiş değerli bir din adamı olduğu için kendisine saygı duyuyorum. Zaman zaman yazdığı makaleler ile topluma ışık tutuyor. Sayın Gani Aşık gibi düşünen din adamlarımız çoğaldığı gün Türkiye’mizin laiklik ve  aydınlığa erişme yolu açılacaktır.
ÜLKEMİZİN DİNDAR İNSANLARA, KULA KUL OLANLARA DEĞİL,
İYİ AHLAKLI, BİREY OLMAK BİLİNCİNE VARMIŞ İNSANLARA
ihtiyacı vardır.
Burada 3. kişiler tarafından yanlış bir yorum olmaması için; her bir birey din ve inançta, dinsiz ve inançsız olmakta özgürdür. yeter ki sizinde yazdığınız gibi var olan durumunu kendi hayatında ve kendi içinde yaşasın. İYİ AHLAKLI olsun. Kimseye dayatmada ve eleştiride bulunmasın. İşte bunun için de LAİKLİĞE gerek var. Biliyorum yazı uzun oldu ama aşağıdaki bölümü de eklemek istedim;

Tanrı’nın da işi zor

Küçük bir çocuk Tanrı’ya mektup yazmış, şöyle diyor:  “Sevgili Tanrım niye bu kadar çabalıyorsun, bırak insanları gözetlemeyi, ye iç keyfine bak.”
Gerçekten çocuk haklı, düşünün dünyanın nüfusu 7 milyara yaklaşıyor ve Tanrı tek tek insanları gözetmek, günah mı, sevap mı yapıyor deftere kaydetmek zorunda. Ayrıca cennetinde ve cehennemin de pek çok melek çalıştırıyor, bu da başka bir sorumluluk.
Bu arada Tanrım benden söylemesi kendini senin yerine koyan, kararlar alan yani senin sırtından geçinen pek çok kişi var ama bazıları da bazı sorular soruyorlar. Örneğin: Yemen’de, Sudan’da binlerce kadın-çocuk karnını doyurmak ve yaşamak için ekmek ve su peşinde. Onları gördükçe hiç mi canın acımıyor?
Ayrıca Tanrım senin dağlarında yetişen coca yaprağını laboratuvarlarda en yaygın, en pahalı uyuşturucu kokaine çeviren ve dünyayı bir uyuşturucu cehennemi haline getirenlerin ellerini kollarını sallayarak dolaştıklarını, deli paralarla sürekli partiler düzenlediklerini neden görmüyorsun? Neden bu dünyada da onları cehennem ateşlerinde yakmıyorsun, uyuşturucu kullanan gencecik insanların ölümünü seyrederken hiç mi acı çekmiyorsun?
Bir de her felaketin senin tarafından insanları cezalandırmak için geldiğini söyleyenler var. Örneğin bizim buralarda gürül gürül akan sularına, inatla HES yapıp kurutanlar var. HES’i yapanlar dere kuruyunca, “Tanrı böyle istedi” diyorlar. Şu gözetlediğin dünyada su kadar kendi yolunu bulan hiçbir şey yoktur. Sanayi Devrimi’nden bu yana o kadar atık birikti ki sonunda dereler, nehirler kurumaya başladı. Kuruyan derelere gözetlediğin insanlar inatla ev yaptılar, cami bile yaptılar ama su yolunu bulur; kafası kızdı evleri, camileri önünde sürükledi. Ev ve cami yapanlar bunun senin işin olduğunu söylediler. Bu kadar da iftira atılmaz ki.
Gelelim senin yarattığın dünyaya, yarattığın birbirinden şifalı otlara, meyvelere, sebzelere dadanan birileri var. Kendilerini senin yerine koyup otların, sebzelerin hatta hayvanların genleriyle oynayanlar. Sen de görüyorsun Tanrım, hormonlu yiyecekler nedeniyle ergenlikteki erkek çocukların memeleri büyüyor, hiç günahsız yeni doğmuş çocuklarda kalp hastalıkları oluyor, büyümeye başlayan çocuklar da sürekli dikkat dağınıklığı ve yerlerinde duramama hastası oluyorlar. Adı da var hiperaktif çocuklar. Düşünsene Tanrım bu çocuklara yatıştırıcı ilaçlar veriliyor. Daha altı yedi yaşlarındalar.
Ama Tanrım en kötüsü dünyanın tüm nimetlerinden milyarları bulan insan nüfusunun sadece yüzde 12’si faydalanıyor. Gerisi vallahi de billahi de sürünüyor. Biliyorum diyeceksin ki “İnsanlar da akıllarını kullansınlar!” Haklısın ama bu senin cennet cehennem hikâyen öyle çok tekrarlanıyor ki sonunda insanlar bu dünyada biraz yaşayıp öbürüne geçmek için çırpınıyorlar.
Evet, bu dünyada iyi yaşamayı biz de isteriz diye başkaldıranlar var ama her şeyin nedeninin senden olduğunu söyleyenler o kadar çok ki yani hepsi bu fakir zengin eşitsizliğini senin yarattığını söylüyorlar. Bu nedenle yatlarında güneşinin, denizin tadını çıkaranlar sana dua ediyorlar mı bilmiyorum?
Çünkü dua etmek senden yardım istemek hep fakirlerin işi. Çok tuhaf şeyler de var. Örneğin Nijerya’da ahali açlıktan öle yazmış ama denizindeki bin bir çeşit balığı tutup yemiyorlar, neden mi senin elçilerin balık yemenin günah olduğunu söylemişler. Ben Türkiye’de yaşıyorum, bizde de emrettiğin gibi domuz yemek yasak. Oysa en ucuz et domuzlardan elde ediliyor. Neyse ki papalar domuz etini yasaklamamışlar, pek çok yerde insanlar bu sayede karınlarını doyuruyorlar.
Papalar dedim de aklıma geldi, senin papalarından biri ortaçağda kedilerin şeytan olduğunu söylemiş ve ahali kedi avına çıkmış, sonra ne mi olmuş, bilmen gerekir Avrupa’da veba salgını nedeniyle milyonlarla insan ölmüş. O papa şimdi cennette mi?
Sevgili Tanrım senin adına o kadar çok yolsuzluk yapılıyor, o kadar çok insan ölüyor ki bu işe bir el atman gerekiyor. Tanrım biliyorum seni epeyce yordum. Kusura bakma, çünkü çok canım acıyor, ülkemin usul usul bir cehenneme dönüştüğüne tanık oluyorum. Bir cennet, cehenneme çevriliyor ve seni referans gösteriyorlar. Buna da canım sıkılıyor.
Şimdi Kurban Bayramı günlerin ve sürekli beni bulan bir cümle var: “Bayram benim neyime kan damlar yüreğime”.
Aydınlık günlere erişmek dileği ile
Selam ve saygılar sunarım
Naci Kaptan / 12 Mart 2023

Sevgili Naci Bey Kardeşim,
Gelişememiş toplumlar, bazı istisnalar dışında, bencil, (fiziksel değilse de zihinsel olarak) tembel ve korkaktırlar; tutku ve alışkanlıklarından, geleneklerinden, inançlarından kolay kolay vaz geçemezler. Ancak (başta depremler) doğa afetleri gibi önemli olaylar veya üstün nitelikli, güçlü liderler hayatlarını sarstığı zaman değişmeyi kabullenirler.
Kurtuluş savaşımızın zaferle sonuçlanmasında bu her ikisi bir araya gelmiş, ülkemizin işgali halkımızı deprem gibi derinden sarsmış, Atatürk ve aydınlanma mucizesinin gerçekleşmesini sağlamıştır. Onun muhteşem devrimlerini anlayacak kadar aklını, bilgisini geliştirememiş siyasal İslamcılar, 1950’lerden başlayarak, önce yavaş yavaş, sinsice alıştıra alıştıra, sonra hızlanarak Allahla kandırıp afyonlayarak halkımızın büyük kesimini ele geçirmeyi başarmış ve ülkemiz için uzun süren bir felaket olmuştur.
Son deprem felaketi hepimizi derinden sarsmış, artık uyanıp akıllanmamız için fena halde sallamıştır. Dini kendi çıkarları veya gösteriş için kullanmayan, “samimi” denilen dürüst inançlılar, saf, temiz dindarlar da (toplumun uyum ve selameti için) Allahın niteliklerini sorgulama, irdeleme, “acaba” deme, yani bilimsel gerçekleri arama cesaretini göstermelidir.
Birçok kez belirttiğim gibi, “dinsizlikle suçlanmaktan” korktuğu için CHP Atatürk’ü ve (başta laiklik) Onun ilkelerini gerektiği gibi savunamamıştır. Örneğin, K. Kılıçdaroğlu’nun alevi olup olmadığı bizde (saçma sapan) tartışma konusu yapılırken, komşumuz Yunanistan (inadına) bir ateisti bir ara başbakanlık koltuğuna oturtarak çağdaş Avrupa kültürünün, uygarlığının bir parçası olduğunu açıkça göstermiştir.
“DİNCİLERDEN VE DİNSİZLİKLE SUÇLANMAKTAN KORKMAYALIM” başlıklı yazımda konuyu daha önce de irdelediğim için sözümü daha fazla uzatmıyor, elinde pusulasıyla ve yararlı, yürekli, aydınlatıcı yazılarıyla bizlere doğru yönü gösteren, Allahla ilgili son yazımı (neredeyse tek olarak) yanıtlayan ve paylaşan sevgili Naci Kaptana içtenlikle teşekkür ediyorum.
14.03.2023 – Kemal Rastgeldi
Posted in CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DİN-İNANÇ, İrtica, LAİKLİK - CUMHURİYET - DEMOKRASİ, YOBAZLIK - GERİCİLİK | Leave a comment