İKİNCİ SEVR BOP TÜRKİYE’Yİ İŞGAL EDİYOR * BÖLÜM I – II * ABD Büyükelçisi Morton Abramowitz Washington’a çektiği telgrafta şöyle diyordu ; “ARADIĞIMIZ ADAMI BULDUK “

Bölüm     I – II  https://nacikaptan.com/?p=69584
Bölüm III – IV  https://nacikaptan.com/?p=69605


Naci Kaptan / 30.05.2019 – Güncellendi 12 Eylül 2021

Siyasi tarihe meraklı okura,
Türkiye son 20 yılda bu karanlık ve tehlikeli sürece nasıl geldi diyen okura.
Önemli bir yazıyı 4 bölüm halinde okumanıza, arşivinize ve paylaşımınıza sunuyorum.


BÖLÜM I

İKİNCİ SEVR BOP TÜRKİYE’Yİ İŞGAL EDİYOR


Soğuk savaş biterken Ortadoğu’ya yeni bir şekil vermek isteyen ABD ve AB Türkiye’de işbirliği yaptığı çevrelerle görüşmeye başlıyordu. Küresel emperyalizm sömürgeci yayılımını sorunsuz sürdürebilmesi için ULUSAL YAPILI ülkelerin ULUS direncinin kırılarak , Ordusu zayıflatılarak, anayasası ve rejimi değiştirilmesi gerekiyordu, Parlamenter sistem değiştirilmeli ve başkanlık sistemi dayatılmalı idi. Bu nedenle hedef ülkelerde işbirliği yapabilecek adaylara ihtiyaçları vardı. Hedef ülkenin ekonomisi çökertilmeli, aşırı borçlandırılmalı ve toplumsal istikrarsızlaştırma yaratılmalı idi. Böylece Türkiye etnik ve dini bölünmelere sürüklenecek ve toplumsal çatışmalar başlatılacaktı.


2000’li yıllar – Türkiye

ABD Büyükelçisi Morton Abramowitz Washington’a çektiği telgrafta şöyle diyordu ; “ARADIĞIMIZ ADAMI BULDUK “

Kimdi bulunan adam ? Bunun yanıtını Nasuhi Güngör şöyle veriyordu ;

TRT Haber Dairesi Başkanlığı yapmış olan Nasuhi Güngör, ilk baskısını 2001 yılında Anka Yayınları’ndan yapan “Yenilikçi Hareket” adlı kitabında “AKP’nin bir proje olduğunu ve Tayyip Erdoğan’ın Siyonist kuruluşlarca yönlendirildiğini” yazmıştı. Kitapta Güngör şu bilgilere yer vermiş:

2000’de ABD’ye gitti
“Erdoğan henüz Refah Partisi’nin İstanbul Beyoğlu ilçe başkanıyken dönemin ABD Büyükelçisi Morton Abramowitz ile görüşmeye başlamış ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde de bu görüşmeler devam etmiştir. Abramowitz ise belediye başkanı olduğu dönemde Erdoğan’ı geleceğin lideri olarak tanımlamıştı. Temmuz 2000’de ABD’ye giden Erdoğan burada başta Yahudi ağırlıklı kuruluşlar ve ABD’li Yeni Muhafazakârların (neocon) düşünce kuruluşu American Enterprise Institute olmak üzere önemli düşünce kuruluşlarıyla bir araya gelmiştir.

” Tayyip Erdoğan’ın 18 Temmuz 2001’de İsrail Büyükelçisi David Sultan’la bir görüşme yaptığı ve ona “Yeni oluşacak partinin İsrail ve ABD politikalarına asla ters düşmeyeceği” yolunda garanti verdiğinin konuşulup yazıldığını ifade eden Güngör, “Bu David Sultan, uzun yıllar İsrail ordusunda görev yaptıktan sonra dışişleri kadrosuna alınan azılı bir İslam düşmanıydı” diyor.[1]

AKP bir Amerikan projesi

 

* 12 Eylül 1980 darbesi sermayenin egemenliği yanında “İslamcı kimliğin sisteme etkisini derinleştirecek” uygulamaların da yolunu açtı. “Biz Atatürkçüyüz” diyen “protokol Atatürkçüsü generaller” Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin zeminini çürütecek uygulamalara başladılar. Turgut Özal’ın 24 Ocak 1980 kararları ile başlattığı kapitalist süreç, sosyal ve dini boyutlarıyla da derinleştiriliyordu. 1980’li yıllarda “sermaye oligarşisini öne çıkararak” başlatılan sivil ve askeri darbeler 1990’lı yıllarda “dinci oligarşinin” sermayeye ortak edilmesiyle sürdürülecekti. 22 Temmuz 2007 seçimlerinde AKP yüzde 46.6 oy oranı ile iktidara geldi. 2 Kasım 2002’deki başarıya bir yenisi daha eklendi.


SERMAYE PARTİLERİNDEN İSLAMCI PARTİLERE GEÇİŞ

ABD ve Avrupa, Batı kapitalizminin liderleri olarak Türkiye’de “merkez, sağ ve liberal partileri” desteklemişlerdi. Eşyanın tabiatı gereği bu çok doğaldır.

Türkiye’yi Batı kapitalizminin denetimi ve güdümü altında tutmak için böyle bir zeminin (altyapının) bulunması, Batı’nın çıkarları ve öngördüğü bölgesel dengeler açısından önemliydi.

* Ekonomik yapının serbest piyasa düzeni içerisinde ve Batı şirketlerinin Türkiye’ye rahatça girişine uygun olması, ulusal politikalar yerine dışa açık ve Batı’nın kurduğu IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların denetimine uygun olması önemliydi.

* İç politikanın sermaye, toprak ağası ve Batı’nın denetimindeki bürokrasinin şemsiyesi altına alınması gerekmişti.

* Batı’nın gerektiğinde kontrol edebileceği İslami öğeler, yani mezhepler, tarikatlar ve cemaatler varlıklarını sürdürmeliydi.

* Türkiye, Demokrat Parti’nin 1950’de iktidara gelmesiyle ABD’nin ve Batı Avrupa’nın istediği biçimde yönlendirilmeye başladı. İç siyasi sistemde bürokrasinin yerini yavaş yavaş sermaye çevreleri, toprak ağaları ve İslami çevreler almaya başladı.

Türkiye’nin NATO’ya sokulması ile birlikte iktisadi ve sosyal devşirmenin yanına askeri devşirme de yavaş yavaş eklendi.

* 27 Mayıs 1960 hareketinin arkasından 1961 Anayasası’nın getirilişi ABD (ve Batı) için tam bir şok oldu. Türkiye’de piyasa ekonomisi yerine sosyal devlete ve karma ekonomik yapıya yönelik iktisadi, siyasi ve sosyal devrimler Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi görülmeye başladı.

Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) öngörüleri doğrultusunda iktisadi ve sosyal yapılanmalar ortaya çıktı. ABD ve Batı Avrupa devletlerinin vermediği kredi ve teknoloji, Sovyetler Birliği tarafından sağlanıyordu.

Aliağa Rafinerileri ve Petro-Kimya Entegre Tesisleri, İskenderun Demir-Çelik Entegre Tesisleri, Seydişehir Alüminyum Tesisleri ve yeni birçok girişim doğdu.

Türkiye dünyanın en stratejik enerji bölgesinde Batı kapitalizminin öngördüğü (dayatmak istediği) arka bahçe özelliklerinin dışına çıkıyordu. Üstelik 1960’ların ikinci yarısı ve 1970’li yılların başlarında “üçüncü dünya ülkeleri” Hindistan, Yugoslavya ve Mısır gibi ülkelerin önderliğinde alternatif bir küresel odak olmaya başladılar.

Tam bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin ABD (ve Batı) dayatmalarını reddeden bir kimlikte iktisadi ve sosyal politikalara yönelmesi hem Batı’yı hem de Türkiye içindeki oligarşiyi rahatsız etti.

* Bürokratik oligarşi, Amerikancı generallerin önderliğinde 12 Mart 1971 operasyonunu yaptılar. Bu operasyon 1961 Anayasası’nın getirdiği ulusalcı ve sosyal gelişmelere karşı ABD’nin karşı operasyonu idi.

* 1971-1980 arasında ABD, Türkiye’de sağ-sol çatışmalarını planlayıp kaos ortamı yarattı. Sağ-sol çatışmasının arkasında ABD vardı. Bu gerçek daha sonra belgeleriyle kanıtlanmıştır.

* 24 Ocak 1980 iktisadi kararları, 1978 yılında ABD’nin planladığı (ve önerdiği) Washington uzlaşmasının dünyadaki ilk uygulamasını oluşturur. (1) İşin başında Turgut Özal bulunuyordu.

24 Ocak iktisadi kararlarının ABD’nin istediği biçimde yürütülmesi için 1961 Anayasası’nın tasfiye edilmesi ve yeni bir anayasa hazırlanması gerekiyordu.

*12 Eylül 1980 darbesi Amerika’nın askeri bürokrasideki etkili generallere yaptırdığı bir operasyondur. Darbeci generaller iktisadi yönetimin başına yine Turgut Özal’ı getirdiler ve sermaye ve şeriat partilerinin yolunu açacak 1982 Anayasası’nı hazırladılar.

Bu anayasa sosyal örgütlenmeleri sınırlıyordu. Devlet Planlama Teşkilatı’nın etkilerini yavaş yavaş ortadan kaldıracak adımları atıyordu. 1961 Anayasası’nın öngördüğü sosyal devlet yerine artık “piyasanın öngörüleri” öne çıkarılıyordu.

* ABD, 24 Ocak 1980 Kararları (Washington Uzlaşması) ve 12 Eylül 1980 Amerikancı generaller darbesi ile “sermayenin siyasetteki etki ve önderliğini” iç politikaya yerleştiriyordu.

ANAP bir sermaye partisiydi; “sermayenin sistem (ve Cumhuriyet) üzerindeki egemenliğini öngörüyordu.”

* Ancak 12 Eylül 1980 darbesi sermayenin egemenliği yanında “İslamcı kimliğin sisteme etkisini derinleştirecek” uygulamaların da yolunu açtı. “Biz Atatürkçüyüz” diyen “protokol Atatürkçüsü generaller” Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin zeminini çürütecek uygulamalara başladılar.

Turgut Özal’ın 24 Ocak 1980 kararları ile başlattığı kapitalist süreç, sosyal ve dini boyutlarıyla da derinleştiriliyordu.

* 1980’li yıllarda “sermaye oligarşisini öne çıkararak” başlatılan sivil ve askeri darbeler 1990’lı yıllarda “dinci oligarşinin” sermayeye ortak edilmesiyle sürdürülecekti.

Ancak 1990’lı yıllarda İslamcı siyasetin 1982 Anayasası doğrultusunda ortaya çıkışı, “başlangıçta Amerika’nın istediği biçimde gelişmedi.” İslamcı partide “Antiamerikancı damar” çok etkiliydi. [2] Erol Manisalı


ABD – AB – İŞBİRLİKÇİLER

BÖLÜM II


Geçmişte savaşlarda ordular atlarıyla , alem ve bayraklarıyla , savaş alanına tozu dumana katarak gelirler ve düşmanın geldiğini anlar ve bilirdiniz. Şimdilerde ise düşmanlar artık Demokrasi , eğitim , insan hakları v.b. söylemlerle geliyor ve sizi savunmasız yakalıyor . Düşman DOST görünümlü siz savunmasızdınız !!!

Küresel emperyalizm bu kez Türkiye’nin ele geçirilmesi için topla tüfekle savaşmayacaktı . Ve bu yöntem Dünyada belki ilk kez denenecekti. Emperyalizm DOST yüzünü göstererek gelecekti. İŞBİRLİKÇİLERİN görevi emperyalizmin yollarına taş döşemek , işgalcilerin işini kolaylaştıracak yasalar çıkartmak . Direnç noktaları olan kamu kurumlarının altını oyarak zayıflatmak ve bu kurumlara olan güven yitimini sağlamaktı . ANAYASAYI , küresel işgali kolaylaştıracak şekilde değiştirmek gerek idi. Yargı ve basını denetim ve kontrol altına almak gerek idi . Bunu gerçekleştirmek için yeni bir savaş yöntemine ihtiyaç vardı .


PSİKOLOJİK SAVAŞ’IN TÜR VE YÖNTEMLERİ

OKAN YÜKSEL 25 OCAK 2011
https://politikakademi.org/2011/01/psikolojik-savasin-tur-ve-yontemleri

Psikolojik savaşın birçok tür ve yöntemi vardır. Bu yöntemler beş ana başlık altında, stratejik amaçlı psikolojik savaş, taktik psikolojik savaş, takviye edici psikolojik savaş, idari amaçlar için psikolojik savaş ve provokasyon tipi psikolojik savaş olarak sıralanabilir.

1.4.1. Stratejik Amaçlı Psikolojik Savaş:

Stratejik Amaçlı Psikolojik Savaş; dost, düşman ve tarafsız devlet ve halklara karşı uygulanmaktadır. Genel amaç, düşmanın siyasi, ekonomik, sosyal ve moral zafiyetinin neler olduğu bularak onun muharebe gücünü zayıflatmaktır. Bu amaç doğrultusunda halkın güvenini kazanmak gerekmektedir. Halkın güvenini kazanmak içinse gazete, radyo, televizyon ve internet gibi kitle iletişim araçlarından yararlanılmaktadır.

1.4.2. Taktik Psikolojik Savaş:

Stratejik Amaçlı Psikolojik Savaş’ın belirli bir bölgede uygulanmasından farklı bir anlam taşımayan Taktik Psikolojik Savaş’ın amacı düşmana silahını bıraktırıp, ateşini kestirerek, teslim olmaya ikna etmektir.

Taktik Psikolojik Savaş, “stratejik planın, belirli alanlarda uygulanmasıdır. Planlar en iyi harekat tarzını oluşturmak için yapılır. Kar-zarar analizleri yapılarak belirli bir hedef belirlenir, o hedefe yönelik çalışma grubu oluşturulur. Karşı tarafın maneviyatını, direncini kırmaya yönelik, içinde bulunduğu feci durumu anlatarak, karşı tarafı teslim olmaya ikna etmek için çalışılır.”[3]

1.4.3. Takviye Edinici Psikolojik Savaş:

Halkın ve hedef kitlenin içinde bulunduğu durumu kabullenmesini, mevcut durumun takviye edilmesini sağlamak amacı ile uygulanan psikolojik savaş türüdür. “Savaş sonrasında halkı rahatlatıcı ve güven verici telkinleri içeren, ayaklanmayı önleyerek itaati sağlayan psikolojik bir savaştır.”[4]

1.4.4. İdari Amaçlar İçin Psikolojik Savaş:

İdari amaçlar için psikolojik savaş belirli bir bölgede ve genlikle cephe gerisinde hedef kitlenin sempatisini kazanarak, cepheye ulaşımın rahatlıkla sağlanmasını amaçlamaktadır. “Ulaştırma hatlarını himayeye yardım ederek muharebeyi desteklemek suretiyle muharip kıtaların bu vazifelere gönderilmesine lüzum bırakmamak, işgal edilmiş veya kurtarılmış bölgelerde kanun ve nizamı kurmada askeri hükümete yardım etmek, sivil halkın etkin işbirliğini sağlamak, halkın yeniden inşa ve yerleşme faaliyetlerinde yardım etmek, gazete baskı yerleri, matbaalar ve televizyonlar kurulmasına yardım etmek ve mahalli hükümetin kurulmasına yardım etmek gibi faaliyetleri kapsamaktadır.”[5]

1.4.5. Provokasyon Tipi Psikolojik Savaş:

Türkiye’de sıklıkla duyduğumuz, hemen her gün gazete ve televizyonlara yansıyan eylem, gösteri ve benzeri olayların büyük bir bölümünü de içine alan provokasyon tipi soğuk savaş, huzuru ve güvenliği hedef alarak istikrarı bozmayı amaçlar. “Miting, gösteri ve cenaze törenlerinde topluluğun içerisine sızarak, inandırıcı birkaç kelime ile orada bulunanların hassasiyetlerini tahrik edecek söylemlerde bulunur, gerginliği arttırır ve öfkeyi ateşler. Bunu yaparken kullandığı silah, yalan bilgidir. Mutsuz, eğitimsiz, yüksek beklentilerine cevap bulamayan işsiz ve yoksul grupları etkiler.”[6]

[1] http://www.yenicaggazetesi.com.tr/akp-nasil-kuruldu-107746h.htm
[2] ‘Hayatım Avrupa: Gümrük Birliğinden AB’ye’ sayfa 161 Truva Yay. 2006. Erol Manisalı
[3] Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Psikolojik Savaş, Gri Propaganda, Timaş Yayınları, İstanbul, 2003, Sayfa 29
[4] Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Psikolojik Savaş, Gri Propaganda, Timaş Yayınları, İstanbul, 2003, Sayfa 29
[5] Münir Güneri, Psikolojik Savaşın Önemi ve Yöntemi, K.K.K. Askeri Basımevi, İstanbul, 1967, Sayfa 307
[6] Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Psikolojik Savaş, Gri Propaganda, Timaş Yayınları, İstanbul, 2003, Sayfa 30-31

Naci Kaptan / 30.05.2019 / Devam edecek

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, Dizi Yazilari, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, SİYASİ TARİH, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *