HARF DEVRİMİ, OSMANLI’DA MATBAA VE OKUR YAZARLIK – Bölüm 4

Araştırma yazısı; Naci Kaptan 26 Ekim 2022
BÖLÜM 1 – https://nacikaptan.com/?p=85991
BÖLÜM 2 – https://nacikaptan.com/?p=103160
BÖLÜM 3 – https://nacikaptan.com/?p=103173
BÖLÜM 4 – https://nacikaptan.com/?p=103211

OSMANLICAYI YÜCELTEREK ÖRNEK ALANLARA

1923’te 10102 ilkokul öğretmeni bulunuyordu. Bunların 1081’i kadın, 9021’i erkekti. Mesleki öğrenim görmüş olanların 378’i kadın, 2356’sı erkek olmak üzere toplam 2734 idi. Bunların önemli bir kısmı da medreselerin alt sınıflarından ayrılmış, yarım yamalak bir öğrenimle 1-2 senelik Darülmualliminlerden mezun olmuş, çoğu imamlık ve müezzinlikle de görevli kişilerden oluşmaktaydı.
Geri kalan 7368 öğretmenden 1357’si ancak ilköğrenim görmüş, 711’i doğrudan medreseden ayrılmış, 152’si düzenli bir öğrenim görmemiş, 2107’si hiçbir öğretmenlik ehliyeti taşımayan kişilerden oluşmaktaydı (Akyüz 2001 : 344).
Topluma Arapça’yı dayatan Erdoğan’ın İmam hatip karnesi, vasat bir öğrenci olduğunu gösteriyor. 1973’te mezun olan Erdoğan’ın notları pek parlak değil: Kur’an-ı Kerim’den ancak bütünlemede geçebilmiş. Arapçası zayıf; tek ders sınavından 5 alabilmiş. Tefsir: 6…Hadis: 7…Fıkıh: 7… https://www.internethaber.com/erdoganin-sasirtan-karnesi-94964h.htm
100 yılda sadece 80 kitabın basıldığı Osmanlı’da nasıl olur da halk bir gecede okuryazar olmak niteliğini kaybeder? KİM, HANGİ KİTABI OKUR? Okumayan toplum nasıl cahil kalır? Aslında gerçek şudur; Osmanlı döneminde okur yazar olmayan toplum tamamen cahildir. Neymiş; alfabe değişmiş, toplum cahil kalmış!!!  Yani eski deyişle ;cühela / cühelâ / جهلاء (Tekili: Câhil) Cehele, cühhâl. Cahiller. Bilgisizler.

“SÖZ UÇAR, YAZI KALIR”

Osmanlıcanın HARF DEVRİMİYLE kaldırılarak yerine okuma/yazma/anlamayı kolaylaştıran Latin alfabesi ile  Türk toplumu  çağdaş dünya ve bilim dili ile  buluşmuştur. Latin alfabesi ile Türkiye’de okuma yazma seferberliği başlamış. Yazma ve okuma çok kolaylaştığı için okuma/yazma oranı süratle artmıştır. Bu örnek bile HARF DEVRİMİNİN ne kadar doğru olduğunun somut işaretidir.
Günümüzde harf devrimine çıkanlar aslında araplara ve  kültürüne hayran olanlardır. Onlar için arapça nerede ise kutsaldır. Bu dili okuyamazlar, bilmezler, Kuran kurslarında Arapça’yı “üstünden” yani anlamadan, manasını bilmeden “sözde” öğrenirler. Buna kuranı kıraat etmek derler. Ha Almanca’yı, ha İngilizce’yi okumuşsun fakat ANLAMAMIŞSIN. Durum budur.
Özellikle HARF DEVRİMİNİ hedef alarak Cumhuriyet ve aydınlanma devrimlerine saldıran ve “sözlüklerin, alfabenin değişmesinden yakınanların  aşağıdaki yazıyı okuyup anlamasını beklerim!!!
Alın size Lehçet-ül Lugat sözlüğünden, Osmanlıca’dan Türkçe’ye çevrilmiş bir paragraf;

Ne oldu Osmanlıca/Arapça hayranları? Anladınız mı?

Osmanlı Türkçesi ya da Osmanlıca, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk anayasası olan Kanun-ı Esasî’de geçtiği hâliyle Türkçe (Osmanlı Türkçesi: Lisān-ı Türkī;  Türkī; Türkçe; Lisān-ı Osmānī), 13 ile 20. yüzyıllar arasında Anadolu’da ve Osmanlı Devleti’nin yayıldığı bütün ülkelerde kullanılmış olan, Arapça ve Farsçadan etkilenmiş Türk dilidir. Alfabe olarak Arap alfabesinin Farsça ve Türkçe için uyarlanmış bir biçimi kullanılmıştır. Halk arasında bazen yanlış kullanım olarak bu dil dönemi için “Eski Türkçe” tabiri de kullanılmaktadır.
Arapça dahil bir çok Avrupa dilleri incelendiğinde kelimelerin yazılımı ile söylenmesi farklı olduğu gibi ve dahi içerdiği anlamın da doğru anlaşılabilmesi için cümle içindeki diğer kelimelerle bağıntısını görebilmek zorunluğu vardır. Bu yazı dizisinin 1. ve 3. bölümlerinde bu konuda bilgiler örnekleme yolu ile verilmiştir.
Türklerde geçmişin birikimini gelecek nesillere aktarma olgusuna rağmen yazılı eser verme geleneğini çok sonra edinmiş olmaları, kitap basılmaması, tarihin izini sürmeyi zorlaştırmıştır. Bu durum çağdaşları olan ve iletişim kurdukları diğer milletlerin yazdığı ama ne kadarının nesnel olduğu tartışılır nitelikteki kaynaklara başvurma zorunluluğunu doğurmuştur. Kimi araştırmacılara göre Türk toplumu, sözlü edebiyat kültüründen geldiği için okumaya duyduğu ilgi diğer toplumlara kıyasla düşük seviyededir.
Burada kalemi 2 sene önce son yolculuğuna uğurladığımız değerli dostum, güzel bilge insan Aydoğan Kekevi’ye veriyorum;
“Atadan dededen kalma Anayurt Orta Asya‘da atalarının kullandığı; “Orhun Abideleri”ne kazıyıp ebedileştirdiği esas alfabesi „Göktürk/Orhun Alfabesi“ni terkedip onun yerine kendi dillerine benzemeyen, gırtlaklarına uymayan bir başka dilin bir noktayla anlamı ters yüz olan Arap alfabesine yamanmak „aşağılık kompleksi“ olmuyor ama yazımı kolay okunması kolay latin Latin harflerini almak „aşağılık kompleksi“ oluyormuş.
Hadi canım sende!
“1000 yıllık Türk tarihle bağ kopmuş”muş. Türk’ün tarihi Osmanlıyla mı başlıyor? Ki kaybolan sadece 1000 yıl oluyor?. Kaybolduysa binlerce yıllık tarihin kaybolmuş olması gerekmiyor mu?
Neden sadece o “1000 yıl”
Osmanlı’nın kuruluşunu “Türk’ün Devleti”ne baz alırsan işte böyle 1071’den başlatırsın tarihini; üstelik de sahiplendikleri tarih “Türk”ün, “Kayı boyu”nun tarihi de değil; sadece “Osmanlı”nın tarihi. Peki ya ondan öncesi?; o “BİNLERCE yıllık tarih” Türk’ün tarihi değil miydi, ki Osmanlı dilini de alfabesini de kaldırıp attı, Arapçayı da alfabesini de alıp „elit alfabesi”; dilini de “saray dili” yaptı?
Arap hayranı olursan Atadan kalma Göktürk alfabesini terk edince sorun yok, tarihle bağ falan kopmuyor(!)..
Ama Arap alfabesini terk edince sebebi ya „kompleks“ oluyor, ya da tarihimizle 1000 yıl önce zaten kendi elleriyle kopartıkları bağlarımız habire yeniden kopuyor; 365 gün akıllarına gelmeyen dedelerinin mezarlarını da mezar taşlarını da „Harf Devrimi“ sayesinde anımsamış oluyorlar …
SON SÖZ veya ÖZET:
Yapılan Harf Devrimi tarihinden kopmak değil,1000 yıl önce Osmanlı’nın terk ettiği, küçümsediği binlerce yıllık Ortaasya kökenli tarihine yani „aslı“na dönmektir..
Aşağıdaki 6 yıllık yazı; „Her şeyin sıfırlandığı“ söylemine zamanında verilen cevap veya yapılan itirazdır.. Onların itirazları hep aynı minval üzere olduğundan verilen cevaplar da tepkiler de aynı minvalde kalabilir.
Erdoğan, 10 Kasım’da harf inkılabını eleştirdi. Evet öyledir “sağdaki sıfırlar” , soldan okunmaya başlayınca her şey sıfırlanıyor. (Aydoğan Kekevi 11.11.19)”

1 Kasım 1928’de harf devrimi kabul edildi. Bundan önce yapılan nüfuz sayımında ise (28 Ekim 1927) Ülkede okuma yazma oranı saptanmıştı: Yüzde 8.61. Kadınlarda yüzde 3.67; erkeklerde ise yüzde 12.99. Bu veriler TÜİK tarafından da kullanılıyor.
Bir başka kaynağa göre; 1927 tarihli rapora göre okuma yazma oranı yüzde 10,5. Türkiye’de dil değişmemiştir, harf değişmiştir. O tarihten sonra da çok kısa zamanda okur yazarlık oranı tarihinin en yüksek seviyesine çıktı.
Bu sayım için Belçika’nın en iyi iki istatistik uzmanından biri olan Camille Jacquart, Türkiye’ye davet edilerek nüfus sayımı ve istatistik konularındaki bilgilerinden faydalanıldı. Harf devriminden bir yıl önce 1927’de yapılan Cumhuriyet’in ilk genel nüfus sayımına göre;
Türkiye genelinde 1.111.496 kişi okuma-yazma bilirken, toplam nüfus içerisindeki okuma-yazma oranı sadece % 8’di. Buna karşılık 13.629.488 kişi olan genel nüfus içerisinde 12.517.992 kişi (% 92) ise okuma-yazma bilmemekteydi. Aslında Harf devrimimizin öncesinde okuma-yazma oranları daha da düşüktü. Zira Arapça (Osmanlıca) alfabeyle iyi-kötü okuyabilenlerin önemlice bir bölümü yazma bilmemekteydi.
Kadınlarda okuma-yazma oranıysa % 1’in de altındaydı. Sözgelimi 1927 yılındaki ilk bilimsel nüfus sayımı verilerimize göre Çorum vilayetindeki okur-yazarlık oranı kadınların nasıl cahil bıraktırıldıklarının kanıtı niteliğindedir. Okuma-yazma oranı % 4 (erkeklerde % 8, kadınlarda binde 9). Toplumuzda okur-yazarlık oranları harf devriminden sonra hızla yükselmiştir:
Harf devriminden 7 yıl sonra yepyeni bir alfabeyle okuma-yazma oranı iki kattan fazla artış göstermiştir. Yıllara göre okuma-yazma oranlarındaki artış şöyledir: 1935’te % 19 (erkeklerde % 35, kadınlarda %8), 1950’de % 32 (erkeklerde % 48 kadınlarda % 17), 1965’te % 46 (erkeklerde % 65, kadınlarda % 28), 1980’de % 66 (erkeklerde % 81, kadınlarda % 50).
AKP yöneticileri her konuda miladı iktidara geldikleri 2002 olarak tanımladıkları için 2000 yılındaki okuma-yazma oranları ile verileri noktalayalım. 2000 yılında okuma-yazma oranı % 87 (erkeklerde % 94, kadınlarda % 79).
Toplumda okuma-yazma oranının % 5’in altında olduğu, kadınların % 1’inin bile okuma-yazma bilmediği bir cahiliye dönemi, Cumhuriyet ve aydınlanma devrimimizi korumak için yemin etmiş devlet görevlileri tarafından yere göğe sığdırılamamakta, Cumhuriyetimizin temel değerleri ve ilkelerine karşı pervasızca bir cephe saldırısı yapılmaktadır.
Meclis çatısı altında kimi meczup ve sapkınlar, ‘Harf inkılabı köpekliktir’ diyecek kadar kendini kaybetmekte ve bu ölçüsüzlüğe göz yumulmaktadır. Ancak bütün çabalar beyhudedir, tarihin çarklarını geriye çevirmeleri mümkün değildir, çaresiz çırpınışları bu gerçeği görmeleri nedeniyledir ve son çırpınışlarıdır.
Millet bir gecede okuma yazmadan kesildi lafının da böylece bir anlamı kalmıyor; tersine, Türkçe ve Latin harfleriyle çok daha geniş kesimler okuma yazma öğrendi.
Osmanlı İmparatorluğu’nda eğitim. İslam eğitim sisteminin temel kurumu olan medrese, Osmanlılar dönemininde de eğitimin temeli olmuş, Osmanlı İmparatorluğu’na uygun biçimsel gelişmeler göstermiştir. Medrese sıbyan mektebinden sonra orta, lise, yüksek okul ve üniversite eğitimi veren, İslami kimliği sebebiyle sadece müslümanların devam ettiği bir eğitim kurumu özelliğindedir.
İmparatorluk sınırlarındaki Müslümanların eğitimi ulema adı verilen dindar zümre tarafından İslam dininin hükümlerine göre denetlenmekteydi. II. Mahmut dönemine kadar İslami teşkilatlanma yürütülmüştür. Bu dönemde batı tarzı kurumlar oluşturulmadan önce, memur yetiştirmek amacıyla Acemi Oğlanlar Ocağı ve Enderûn Mektebi; sivil halkın eğitimi amacıyla Sıbyan Mektepleri ve Medreseler kurulmuş idi. İlk medrese 1331’de kurulan İznik Orhaniyesi’dir.
okuma yazma seferberliği Avrupa’da 17. yüzyılda başlamıştır! Oysa Osmanlı’da yaprak kımıldamıyordu o tarihte: 19. yüzyılda, yani “1800 yılında Osmanlı Devleti’nin hic¸bir yerinde okuryazar oranı yüzde 5’i gecmemekteydi ve u¨lke genelinde ortalama okuryazar oranı muhtemelen yüzde 1’di… Tanzimat do¨nemi sonunda Ahmet Mithat Efendi okuma yazma bilmeyenlerin nu¨fusun yüzme 90-95’i kadar oldugˆunu, bunların kalemsiz ve dilsiz olduklarını yazmaktaydı.” (Prof. Dr. Muhteşem Kaynak, Gazi Üniversitesi).
Genç Cumhuriyetin seferberliği sayesinde, 1927’de okuma yazma oranı yüzde 10.2’ye, 1941’de üç kata yakın artarak 27’ye yükseldi. Konuya ilişkin olarak basın tarihimizin duayen isimlerinden, araştırmacı, 90. yaşında 90. kitabını yayınlayan Orhan Koloğlu hocamızın çalışmalarından bazı bilgileri aktaralım.
Koloğlu, Türkçe’nin tarihsel akışını ve diğer dillerle olan bağlarını çözümlemek açısından önemli bir eser olma özelliğine sahip “Osmanlıcadan Türkçeye Okuryazarlığımız” kitabında meseleye ilişkin veriler sunuyor. Koloğlu’nun verdiği bilgiye göre, Osmanlı döneminde okuryazarlık devlet adamlarının abartmasıyla yüzde 10’dur; bunun yüzde 4 kadarını da devlet hizmetindeki, o zaman ‘millet-i sadıka’ diye nitelenen Rum ve Ermenilerle daha az sayıdaki Arnavut ve Araplar oluşturmaktadır. Birinci Dünya Savaşı’na bu Müslüman kesimden mahrum girildiği gibi, yenilginin ardından millet-i sadıkacılardan kimsenin kalmadığını belirten Koloğlu, cephelerde Türk okuryazarlarının birçoğunun hayatlarını kaybetmeleri sonucunda, Mütareke dönemine (1918 sonu-1922) çok düşük bir düzeyde okuryazar yüzdesiyle girildiğini belirtmektedir. Bu oranı yüzde 4 sayanlar olduğu gibi yüzde 2 kabul edenler vardır.
Hasan Tahsin, Hukuk-u Beşer gazetesinin 25 Mart 1919 tarihli 120. sayısındaki “Matbuata Bilâ Kayd-u Şart Hürriyet Lazımdır” başlıklı yazısında, gazeteleri okuyanların, daha önce ancak yüzde 4’e eriştiklerini belirttiği “adalet yanlısı, hürriyetsever kimseler, bir orta sınıf” olduğunu söylemiştir.
Orhan Koloğlu’nun kitabındaki bilgilere göre Osmanlı’da okuma yazma bilenlerin oranının yüzde 50’lerde olmadığı görülmektedir. Öte yandan aynı kitapta belirtildiği üzere, 1 Kasım 1928’deki Harf Devrimi öncesi okuryazar oranı ise yüzde 11’dir (1927’de).

Naci Kaptan / Devam edecek
This entry was posted in ATATURK, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, EĞİTİM, KÜLTÜR - EĞİTİM - ÇAĞDAŞLIK, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *