Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’tan damadına büyük ayrıcalık * Hani Kul hakkı, ahlak, erdem?

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın kızı ve damadına ayrıcalıklar bitmiyor

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın kızı ve damadına ayrıcalıklar bitmiyor. Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın damadı, hizmet süresi yetmemesine rağmen Beykoz’a mütfü, eşi de vaize olarak tayin edildi. Sonra da aileye lojman tahsisi yapıldı.

SÖZCÜ – Deniz Ayhan – 26 Ekim 2024


Skandallarıyla gündemden düşmeyen Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Erbaş, damadı ve kızının mutluluğu için adeta çırpınıyor. Erbaş’ın Düzce Çilimli’de müftü olan damadı Muhammed Likoğlu’nun hizmet süresinin yetmemesine rağmen, 1. sınıf ilçe olan İstanbul Beykoz Müftülüğü’ne atanması tartışma yaratırken, kızı Merve Safa Erbaş Likoğlu da Beykoz’da vaize olarak görevlendirildi.
Likoğlu çiftine villa gibi bir lojman da tahsis edildi. Lojmanı kızı ve damadı için bizzat Başkan Erbaş’ın eşi Seher Erbaş’ın seçtiği bildirildi.
Likoğlu çiftinin kaldığı lojmanı Merve hanımın annesi seçmiş.
İSTANBUL’DA KAMP KURDU
Merve Safa Likoğlu’nun atamasının ardından Damat Likoğlu’nun atamasına ilişkin detaylarda ortaya çıktı. Birinci derece ilçe olan Beykoz’a atama şartlarından birisi olan müftülükte en az altı yıl çalışma kuralı damat için uygulanmadı.
Likoğlu, yönetmelikteki “Hizmet gereği ve ihtiyaç” maddesi uyarınca atandı. Atama öncesi Erbaş’ın eşi Seher Erbaş’ın İstanbul’da kamp kurup, kızı ve damadı için 39 ilçe içerisinden Beykoz’u seçtiği bildirildi.
ALEV ALATLI’NIN SÖZÜ
Diyanet kaynakları, şartlar tutmadan yapılan atamayı, şartları tutan ve Beykoz’u tercih eden 50’ye yakın müftünün hakkının yenmesi olarak yorumluyor. Bu atamaya tepki gösteren Diyanet personeli, Ali Erbaş’ın yazar Alev Alatlı vefat ettiğinde onun “Her yasal olan helal değildir” sözünü paylaşarak taziye paylaşımı yaptığını hatırlatarak “Atama yasal olabilir ama helal değil” dediler
Posted in YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

DİYANET AMERİKA’DA VİLLALAR, OTEL, HAMAM YAPTIRDI * DİYANETİN ABD’DEKİ MAL VARLIĞI 100 MİLYON DOLAR * BU PARALARIN KAYNAĞI NE?

Nedir bu Amerika sevdası!

İYİ Partili Turhan Çömez, “Diyanet ABD’de neden villa, otel, hamam
ve havuz sahibi olur? Nedir bu Amerika sevdanız” sorusunu yöneltti…

SÖZCÜ – Deniz Ayhan – 20 Haziran 2024

Nedir bu Amerika sevdası!
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı, ABD’deki yatırımları açısından adeta iktidar partisi AKP ile yarışıyor.
Amerika Diyanet Merkezi’nin yerleşkesinde beş yıldızlı otelleri aratmayacak tesisler yer alıyor. Cemiyet binası, konuk evi, hamam, konferans salonunun yanı sıra merkezde çok sayıda Türk evi de bulunuyor. Türk mutfağından örnekler sunan bir restoranı da içeren merkezdeki 879 metrekarelik camide aynı anda 3 bin kişi ibadet edebiliyor. Şirketleşen Diyanet-USA’nın mal varlığı 90 milyon doları aşarken, milyon dolarlık kiralık villaları ile konukevi olarak adlandırılıp işletilen otel dikkat çekiyor.
ARAZİ ALMIŞLAR
İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez, “Diyanet ABD’de yüzme havuzu, hamam, restoran, villa ve otellere milyon dolarlar harcamış. Nedir bu Amerika merakı?’’ dedi ve Diyanet’in ödeme takvimini paylaştı. Çömez SÖZCÜ’ye şunları söyledi:
– ABD yasalarına göre orada bir şirket kurulması ve vergiye tabi olması gerekiyor. Şirket epey önce kurulmuş, önce Washington’da bir arazi almışlar. Bu arazideki projeyi Türkiye’de bir mimari ofisi yapmış. Mimarlık ofisine o günün şartlarında 2 milyon dolara yakın bir ödeme yapılmış.
Diyanet’in ABD’deki merkezi için 5.1 milyon dolar harcandı. 
– Daha sonra içinde cami, kültür merkezi, otel, villa, yüzme havuzu ve hamamın da olduğu çok geniş bir tesis yapılmış. Burası bir işletme yani para kazanan ve vergiye tabi olan bir tesis. Bunlar kamuoyuna açık bilgiler.
Merkezde yüzme havuzu ve hamam da bulunuyor.
– 5.1 milyon dolar harcaması, 2.5 milyon dolar zararı var. Burada çalışanlara da yılda 700 bin dolar maaş ödendiğinden bahsediliyor. İşletmenin bugünkü değeri 90 milyon dolar. Yılda 2.5 milyon dolar zarar etmesi çok kötü yönetildiğini gösteriyor.
Milyonların parasını niye döküyorsunuz?
İYİ Parti Milletvekili Turhan Çömez, “Diyanet ABD’de neden villa, otel, hamam ve havuz sahibi olur” sorusunu yönelttikten sonra şunları söyledi:
Çitlerle çevrili dev tesisin önünde, Diyanet Merkezi Amerika yazıyor
“Burası muhtemelen Diyanet Vakfı üzerinden yapıldı. Nihayetinde Türk milletinin parası. Türkiye’de insanlar aç ve sefilken neden milyonlar harcayıp burayı yaptınız? Ülkenin gençleri kalacak yurt bulanıyor, Diyanet ABD’de otel, villa alıyor. AKP de ABD’de 11 milyon liraya iki bina satın almıştı.  Partinin orada 600 oyu var ama milyonlar döküyor. Muhammed Ali’nin çiftliğini de satın aldılar. Neden bu milletin parası çarçur ediliyor? Nedir bu Amerika sevdanız?’’
Posted in ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

“Fare Çuvalı Teorisi”


“Fare Çuvalı Teorisi”

Mısır’ın bir köyünde tarım mühendisi olarak çalışan bir adam, Kahire’ye gitmek üzere trene bindi. Yanına, köyün yaşlı çiftçilerinden biri oturdu. Mühendis, çiftçinin ayakları arasında bir çuval olduğunu fark etti ve yol boyunca çiftçi, her çeyrek saatte bir çuvalı çevirip içindekileri karıştırıyor, sonra tekrar ayakları arasına yerleştiriyordu.
Bu durum yolculuk boyunca devam etti. Mühendis, çiftçinin bu hareketini garipseyerek çuvalın hikâyesini sordu. Çiftçi, “Fareleri ve sıçanları yakalayıp bunları Kahire’deki Ulusal Araştırma Merkezi’ne satıyorum; orada laboratuvar deneylerinde kullanılıyorlar” dedi.
Mühendis, “Peki bu çuvalı neden sürekli çevirip sallıyorsun?” diye sordu.
Çiftçi, “Bu çuval fareler ve sıçanlarla dolu, eğer çuvalı çeyrek saatten fazla sallamaz ve çevirmezsem fareler ve sıçanlar rahatlayacak ve yerleşecekler. Bu durumda, onların gerginlikleri azalacak ve çuvalı kemirip delmeye başlayacaklar. Bu yüzden onların korku ve gerginliklerini artırmak için her çeyrek saatte bir çuvalı sallıyorum. Böylece birbirleriyle çatışırlar, içgüdülerine kapılırlar ve çuvalı unuturlar, ta ki Araştırma Merkezi’ne varana kadar” dedi.
Mühendis, çiftçinin düşünce şekli karşısında şaşkınlığa uğradı.
“Fare Çuvalı Teorisi” Mısırlı yaşlı çiftçinin bu anlattıkları, daha sonra siyaset stratejisinde “Fare Çuvalı Teorisi” olarak kabul edildi. Emperyalist devletlerin gariban ülkelerde oynadıkları oyunlar, “Fare Çuvalı Teorisi” ile açıklanmaya başlandı.
Sömürülecek ülkeler, öyle uzun süre “huzur ve istikrar” içinde bırakılmıyor, fitne çıkarılıyor, terör azdırılıyordu.
Nasıl köylü, fare çuvalını sallayınca fareler çuvalı kemirerek delip dışarı çıkmayı bırakıyor birbirleriyle kavgaya tutuşuyorsa, geri kalmış ülkelerde sistematik olarak çıkarılan karışıklıklar da milletlerin uyanmasını engelliyordu.
(M.Tanzer Ünal.)
Posted in DOĞAL YAŞAM, EMPERYALİZM | Leave a comment

POLİTİKA GÜNDEM * “Anayasa değişikliği Erdoğan için” * TÜRKİYE’NİN YAŞADIĞI İSTİKRARSIZLIKLARIN ARDINDA DÖN-GEL POLİTİKALARIYLA DEVLET BAHÇELİ VARDIR *

TÜRKİYE’NİN YAŞADIĞI İSTİKRARSIZLIKLARIN ARDINDA
DÖN-GEL POLİTİKALARIYLA DEVLET BAHÇELİ VARDIR

Naci Kaptan – 06.11.2024

Bahçeli ağzından baklayı çıkarttı; “Anayasa değişikliğinin Erdoğan için” olduğunu söyledi. Bu nedenle MHP Meclis’te DEM desteği arıyor. Yeni Anayasa girişimini halka sormadan, Meclis’te yapabilmenin iki yolu var;
Biri AK Parti-CHP uzlaşması. Ama CHP’nin Erdoğan’ın “tek adam rejimini” kabul etmesi mümkün değil. O nedenle belli ki DEM Parti’yi “Abdullah Öcalan’a özgürlük” havucuyla Cumhur İttifakına çekme planı kurgulanmış. Havuç sopasız olmaz: sopa da kayyum siyasetini yeniden devreye almak. DEM uzlaşmazsa, oylarına, seçmeninin iradesine el konmaya devam edileceği mesajı açık. (Yetkinreport Murat Yetkin/ 06 Kasım 2024)

DÖVLET BAHÇELİ’NİN SÖZLERİ VE DÖNEKLİĞİ
Bahçeli, Türkiye’nin ekonomik çöküntüsünün, 10 milyon sığınmacı ile demografik yapısının değişmesinin, Toplumsal bölünmenin, Anayasanın ilga edilmesinin, Parlamenter rejimin sonlandırılmasının, Laik demokratik rejimin siyasal islama evrilmesinin, Totaliter tek adam rejiminin, Hukukun, Eğitimin çökmesinin, Türkiye’nin akıl ve bilimden, aydınlanma devrimlerinden kopmasının, Derin yolsuzlukların ve devletin talan edilmesinin taşaron sorumlusudur.
Partili cumhurbaşkanına destek vermese idi Türkiye bu kadar büyük yıkıntıya uğramayacak ve hatta AKP/ Erdoğan seçimlerde tasfiye edilecekti.
Yakın siyasi tarihin en çok DÖN-GEL POLİTİKALAR izleyen siyasetçi ne yazık ki adı Milli Hareket Partisi olan yapının genel başkanı Devlet Bahçeli’dir. Ülkemizin yaşadığı ağır ve zorlu dönemlerde daha önce izlemiş olduğu politikaların 180 derece tersini söyleyen ve yapan, Türkiye’nin, laik Cumhuriyetin, parlamenter sistemin değişmesine neden olmuş ve, Tek adamın rejiminin yaratıcı mimarlığını üstlenmiştir. Duruşu ve politikaları her an değişen Bahçeli Türk siyasi tarihinin en dönek ve güvenilmez siyasetçilerden birisidir. neden mi?;
Bunu yanıtı aşağıda yakın tarihlerde yaptığı açıklamalara ters olan politikalarındadır.

10 Ağustos 2014 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanı Seçimi öncesi şöyle dedi;
“Aziz milletimin her ferdi hassas, objektif, içten, herhangi bir telkin ve algı operasyonlarına kapılmadan bir iç muhasebe yapmalıdır”
Bahçeli, 2014’te harfi harfine şunları sarf etmişti: “BOP’UN HAÇLI EMELLERİNİN YOLSUZLUĞUN ÇANKAYA’yI MESKEN TUTMASI ANLAMINA GELECEKTİ”. “Bundan sonra ‘ya zillet ya izzet’ kazanacaktır. Bundan sonra ‘ya yurdum ya yokum’ arasında seçim yapılacaktır. Bundan sonra ‘ya rezalet ya da adalet’ tam hâkimiyet kuracaktır.
Mensubiyetinden iftihar ettiğimiz aziz milletimize çok açık çağrımız vatanına, bayrağına, kimliğine, tarihine, geçmişine ve geleceğine sahip çıkması yönündedir. Çağrımız milli ve üniter devlet yapımıza, toprak bütünlüğümüze, milli birliğimize destek verilmesidir.
Çağrımız ahlakın, hukukun, vicdanın, dürüstlüğün, huzur ve kardeşliğin yanında toplanılmasıdır. Boşa geçecek bir günümüz bile yoktur. Tehlikeler çok ciddi, tehditler çok yakındır. Türkiye’nin meseleleri kaldırılamayacak derecede fazlalaşmıştır. Deyim yerindeyse Türkiye düşmanları ikinci defa Polatlı’ya kadar gelmiş, milli bünyeyi ele geçirmek, milli varlıkları gasp etmek maksadıyla AKP’yle ihanet sedirine yerleşmişlerdir.
AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan zıvanadan çıkmakla kalmamış; akıl, gönül, kalp ve milli değerlerle arasını tamamıyla açmış, bölücü çevrelerin, küresel mihrakların kuryesi, kutup başı ve iktidardaki adamı olarak sivrilmiştir. Aday Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması halinde Cumhuriyet ölümcül yara alacak, Türk tarihi makas değiştirecek, millet bölücülüğün kafesine hapsedilecektir.
Aday Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması Sevr taraftarlarının 94 yıl sonra Çankaya çıkması demektir. Aday Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması İzmir’de denize dökülenlerin hesap sormak üzere tekrar ayağa kalkması, Çanakkale’de püskürtülenlerin bir kez daha şanslarını denemeleri demektir.
Ve aday Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması PKK’nın, HDP’nin, Türkmen katillerinin, Müslüman canına kast edenlerin, Türk hasımlarının, Barzani’nin, IŞİD’in, BOP’un, Haçlı emellerinin, El-Kaide’nin, Boko Haram’ın, Taliban’ın, yolsuzluk çetelerinin Çankaya’yı mesken tutması anlamına gelecektir.
Türk milleti böyle bir bozguna elbette izin vermemelidir, inancım odur ki vermeyecektir.” (HalkTv. 05 Kasım 2024 https://halktv.com.tr/siyaset/erdogan-bir-kez-daha-secilsin-diyen-bahceli-gecmiste-neler-neler-demis-885786h)

Yıl 2013…“Sayın Erdoğan ya Kandil yetiştirmesidir ya Türk düşmanıdır ya da Türk milletinin kanını içmeye yeminli çevrelerin özel ve gönüllü görevlisidir.”

Yıl 2014...”Demokrasiyle yönetilen bir ülkede peşin yargılarla iki kişinin keyfine ülkeyi teslim etmek olmayacak bir şeydir. Yaklaşık 77 milyon nüfusu olan Türkiye’de, Cumhurbaşkanlığı’na iki şahsiyetin layık görülmesi milletimizin egemenlik ve tercih haklarını bir defa hiçe saymaktır. Buna da hiç kimsenin hakkı yoktur. Twitter’i engelleyen, Youtube’u kapatan, kişisel hak ve hürriyetleri budayandan Cumhurbaşkanı olmaz. Hukuka saldırandan, adaletten kaçandan, rüşvetçilere ve hırsızlara kol kanat gerenden Cumhurbaşkanı olmaz. Villalara balya balya dolar yığandan, kamu arazilerini zimmetine geçirenden, evdeki parayı sıfırlarken haysiyet ve inandırıcılığını da sıfıra düşürenden Cumhurbaşkanı olmaz. Tekeden süt sağılmaz, TSK’ya kumpas kurandan başkomutan olmaz. Türklüğü reddeden, TC’yi silen, milliyetçiliği ayaklar altına alan bir inkârcıdan Türkiye’ye Cumhurbaşkanı olmaz, olamaz, olamayacaktır”
“Bugün adaletsiz, ahlaksız ve maneviyatsız yönetim işsizliği çözmek için en ufak çaba göstermemektedir. Başbakan için varsın Türk gençliği kahvehaneleri doldursun. Bunlar önemsizdir. Önemli olan bakan çocuklarının çalıntı paralarla geleceklerinin garantiye alınmasıdır. Bilal’in karun kadar zenginleşmesi, soygunlarla küpünü taşırması ve Bilo Ağa seviyesine terfi etmesidir.”
“Erdoğan elinde fırsat varken nereye giderse gitsin, bir yerde duracak. Korku panik içerinde olacak, benden hesap sorulacak korkusuyla yaşayacak. Allah nasip ederse tek başımıza iktidar olduğumuzda Recep Tayyip Erdoğan’ın 7 sülalesinden hesap soracağım…”
“Başbakan ‘ne istedilerse verdik’ dediklerine, şimdi kalkıp ‘casus’ mu demektedir? O zaman Başbakan Türkiye’yi satmış, şimdi düşman olarak ilan ettiklerine yargı ve emniyet başta olmak üzere devletin kritik yerlerini kiralamaktan utanmamıştır. Dünyanın neresine giderseniz gidiniz, yabancı taşeronlara, casuslara, örgütlere, yer altı yapılanmalara ülkesini peşkeş çeken iktidar, Başbakan kesinlikle ayakta kalamayacak ve demir parmaklıkları boylayacaktır. Başbakan Erdoğan sürekli konuşmakta ve hırsızlığı gizlemeye çalışmaktadır. Savcı ve hakimlere toplu yer değiştirmelerle şu kış gününde zulüm yapmaktadır. Binlerce polisi görevden almakta, sürgüne göndermektedir. Başbakan, gemilerle oynayan evladına ve kendisine dayanan yolsuzluk iddialarından aşırı korkmuş, can havliyle karşı saldırıya geçmiştir. HSYK’yı Anayasa’ya aykırı şekilde tanzim etme hazırlığının sebebi de budur.”

Yıl 2015…“Öcalan canisiyle ve başkanlık sistemini kurma hedefine sabitlenen Erdoğan, geri dönülmeyen bir mecra ve maceraya sapmıştır” “Erdoğan ve AKP milli güvenliğimiz için en az PKK kadar tehdittir.”
“Erdoğan dün bize Kars’tan ‘Esad’ın, Pensilvanya’nın, Kandil’in milliyetçisi’ diyor. Halt ettin Erdoğan. Yine yanlışa battın. Biz zalim Esad’a çok şükür ‘Kardeşim’ demedik, ailece tatile çıkmadık. Pensilvanya’nın kuyruğunda gezmedik, 12 yıl birlikte olmadık. Hele hele Kandil’in yolunu hiç bilmedik. Sadece, gidersek Türk bayrağı dikmek için gideceğimizi söyledik. Sen Esad’ın kirli bir kopyası, Pensilvanya’nın eski sevdalısı, Washington’un daimi tutsağı, Kandil’in tavizsiz havarisi, Ermeni hısımı, Türklüğün yaşayan düşmanısın…” (https://www.gercekgundem.com/siyaset/akseneri-hedef-alan-bahcelinin-gecmiste-erdogana-soyledigi-sozler-gundemde-7-sulalesinden-hesap-soracagim-414236?sayfa=11)

Bahçeli 2016’daki çıkışıyla Parlamenter Sistemin sonunu hazırladı. 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi sonrasında yapılan Yeni Kapı Mitingi’ne katılarak iktidara koşulsuz destek açıkladı.
Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra gündeme getirdiği Başkanlık Sistemi’ne karşı olan Bahçeli, 15 Temmuz’dan sonra ise tutum değiştirdi. 11 Ekim 2016’da grup toplantısında yaptığı “sürpriz” açıklamayla, AKP’ye, dolayısıyla Erdoğan’a “başkanlık önerisini Meclis’e sunması” çağrısı yaptı.
Bahçeli, “Fiili duruma hukuki boyut kazandırmak gerek” diyerek başkanlık sistemine geçilmesi gerektiğini söyledi. Bundan sonraki süreç hızla ilerledi, Ocak 2017’de adına iki partinin “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” dediği, “Türkiye tipi başkanlık sistemini” içeren anaysa değişikliği TBMM’den geçti.
Referandum aralığında kabul edilen değişiklik 16 Nisan 2017’de halkoylamasına sunuldu. Bahçeli, anayasa referandumda “Evet” diyeceklerini açıkladı ve anayasa değişikliği yüzde 51,4 “Evet” oyuyla kabul edildi. Bahçeli, Türkiye’de “sistem değişikliği”nde de kilit rol oynadı.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi öncesi Erdoğan’a en sert eleştiriler yönelten Bahçeli,Anayasa değişikliğinin kabul edilmesinin ardından Türkiye gündemine erken seçim tartışmasını getirdi.
Bahçeli, 8 Ocak 2018’de medya temsilcilerine partisinin cumhurbaşkanı adayı göstermeyeceğini ve Erdoğan’ı destekleyeceklerini açıkladı. Yapılacak uyum yasaları düzenlemesi ile önce yüzde 10’luk seçim barajının düşürülmesini talep eden Bahçeli, Erdoğan’la yaptığı görüşmeler sonrasında ittifak yapabileceklerini açıkladı ve bunun “cumhur ittifakı” olabileceğini bildirdi.
24 Haziran’da gerçekleşen erken seçimin sonucunda Erdoğan, Türkiye’nin ilk yürütme yetkisine sahip cumhurbaşkanı seçilirken MHP de kesin olmayan sonuçlara göre Meclis’teki sandalye sayısını 35’ten 50’ye çıkardı ve Cumhur İttifakı TBMM’de çoğunluğu sağladı.(https://www.bbc.com/turkce/43799117)

Posted in Politika ve Gundem, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

FEYM Grubu ve AYAcademy Bilgilendirme Bülteni (06 Kasım 2024)

FEYM Grubu ve AYAcademy
Bilgilendirme Bülteni
(06 Kasım 2024)


1. Ermeni Meselesi / Ermeni Haberlerindeki İddialar / Azerbaycan ile İlgili Gelişmeler:
a.  Fransa ve Kazakistan liderleri yayınladıkları ortak bildiride Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki ilişkilerin normalleşmesine tam desteklerini ifade ettiler. Bildiri, Kazak Cumhurbaşkanı Kassym-Jomart Tokayev’in 4-5 Kasım tarihlerinde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un daveti üzerine Fransa’ya yaptığı iki günlük resmi ziyaret sırasında imzalandı. Bildiride, “Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesine ve her iki ülkenin toprak bütünlüğüne saygı göstererek ve 1991 Alma-Ata Bildirgesi temelinde bölgede adil ve kalıcı bir barışın önünü açacak bir anlaşmanın bir an önce imzalanmasına tam destek veriyoruz” ifadeleri yer aldı. İki lider ayrıca, Trans-Hazar uluslararası ulaşım rotasının geliştirilmesi için Güney Kafkasya’da istikrarın önemini vurguladı. https://www.panorama.am/en/news/2024/11/06/French-Kazakh-leaders/3074832
b.  Türkiye, Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesini yine Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki barış anlaşmasıyla ilişkilendirdi. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir barış anlaşmasının imzalanmasının ardından Türk-Ermeni ilişkileri normalleşecek” dedi. Türkiye’nin ülkelerin barış anlaşmasına yaklaştıklarını gözlemlemekten mutluluk duyduğunu belirten Fidan, “Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki barış anlaşmasını bölgedeki istikrar ve barış için çok önemli görüyoruz. Sınır belirleme konusundaki son anlaşma bu ilerlemenin canlı bir örneğidir” diye ekledi.  https://www.panorama.am/en/news/2024/11/06/Turkey-Armenia/3074737
c.  Amerika Ermeni Ulusal Komitesi’nin (ANCA) haberine göre, ABD Kongresi Ermeni Grubu Eş Başkanı Adam Schiff, Kaliforniya’dan ABD Senatosu’na seçildi. Adam Schiff, ABD’deki büyük Ermeni diasporasını uzun süredir temsil ediyor ve Kongre Ermeni Grubu’nun Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyor. Onlarca yıldır, 20. yüzyılın ilk “SÖZDE” soykırımının tanınması ve yurtdışında özgürlük için çalışan Ermeni ailelerinin ve sevdiklerinin geleceklerinin korunması için Ermeni Amerikalı seçmenleriyle yan yana mücadele ediyor.  https://en.armradio.am/2024/11/06/armenian-caucus-co-chair-adam-schiff-elected-to-congress/
ç.  Ermenistan Parlamentosu Başkanı Alen Simonyan, Azerbaycan’ın Ermeni savaş esirlerini ve diğer tutukluları iade etmediği takdirde, bu ayın sonunda Bakü’de düzenlenecek BM iklim değişikliği konferansına bir Ermeni delegenin katılmaması gerektiğini söyledi. https://massispost.com/2024/11/armenian-speaker-opposes-participation-in-baku-climate-summit-without-return-of-detainees/
d.  Eminans Başpiskopos Hovnan Derderian’ın himayesinde, Ermeni Kilisesi Batı Piskoposluğu Zvartnots Kültür Komitesi tarafından dzüenlenen etkinlikte, Batı Piskoposluğu Kurumsal Yenilik Projesi’nin yeni atanan Direktörü Dr. Hratch Tchilingirian, Gulbenkian Vakfı’nın iştirakiyle “Diaspora’daki Ermeni Kimliği”ni araştırmak konu başlığına yönelik yaptığı kapsamlı küresel araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Dr. Tchilingirian’ın “Bugünkü Diaspora’daki Ermeni Kimliğinin bileşenleri nelerdir?” sorusunu keşfetme arayışında, küresel bir araştırma yürütüldü. Araştırmaya, her yaştan 13.000 Ermeni katıldı; ve 10 farklı ülkeden Ermenilerle 400 ek kişisel görüşme yapıldı. Dr. Tchilingirian’a göre, çalışmanın sonucu, “‘Diaspora’nın, yıkıcı “SÖZDE” soykırım ışığında Ermeniler için çok daha karmaşık bir çağrışım taşıdığını” ortaya koydu. Bu kapsamda “Katılımcılar arasındaki anlayışta ortak bir nokta yok. Her Ermeni kendi kimliğini tanımlıyor.” Yeni nesille ilgili gözlemlerine gelince, “Geleneksel ‘Ermeniliğimizi’ yeni neslimize göre şekillendirmek düşünülemez.” “Vatan, tüm Ermeniler için aynı değil.” Tchilingirian bu sonuçlardan endişe duyduğunu kabul etti ve “Kaybettiklerimize odaklanamayız, geleceğimizi sahip olduklarımızın üzerine inşa edebiliriz.” dedi. (NOT: Göründüğü kadarıyla Ermenistan diasporayı etkin ve canlı tutmaya çalışsa da, diasporada bireysel düşünceler ön plana çıkmış.)  https://massispost.com/2024/11/dr-hratch-tchilingirian-to-be-armenian-living-in-the-diaspora-in-the-21st-century/
e. Ermenistan Ekonomi Bakanı Gevorg Papoyan, Ermenistan Ulusal Meclisi’nde gazetecilere verdiği demeçte Trump’ın ABD başkanlık seçimlerindeki zaferinin Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinin normalleşmesi üzerinde nasıl bir etkisi olacağı sorusuna yanıt verdi. Papoyan “Amerika, kendi gündemi ve güçlü kurumları olan bir devlettir. Önceliklerimiz Azerbaycan ile bir barış antlaşması imzalamak, Türkiye ile diplomatik ilişkiler kurmak, Ermenistan’da barışı sağlamak, ekonominin gelişmesini sağlamak, halkın refahını sağlamak ve Barış Kavşağı’nı [Ermenistan projesi] uygulamaktır. Diğer alanlarda hiçbir şey değişmeyecek. Ermeni-Amerikan ilişkilerinde de her şey olduğu gibi kalacak. Ermeni-Amerikan ilişkilerinde sıcak, stratejik bir ortaklığa doğru ilerliyoruz; bununla ilgili imzalanmış bir belge de var,” dedi. https://news.am/eng/news/851094.html
‘Ermeni Meselesi’ Söz Konusu Olduğunda: Hıristiyan Batının, Doğruyu Arayıp Bulma Gibi Bir Düşüncesi Yoktur. Konunun Uzmanı Şükrü Server Aya Ermeni Yalanlarını Açıklıyor. Kocaeli Aydınlar Ocağı tarafından düzenlenen ropörtaj.
https://kocaeliaydinlarocagi.org.tr/ermeni-meselesi-soz-konusu-oldugunda-hiristiyan-batinin-dogruyu-arayip-bulma-gibi-bir-dusuncesi-yoktur-konunun-uzmani-sukru-server-aya-ermeni-yalanlarini-acikliyor/
2.  Yunan Sorunları / Yunan Haberlerindeki İddialar “” işareti içinde gösterilmiştir / Kıbrıs ile İlgili Gelişmeler:
a.  Yunan Haberleri “Yunanistan’ın ABD’den hibe olarak alacağı gemilerle karar değişikliği. Freedom sınıfı savaş gemilerinin Yunan Donanması tarafından alınmasında problemler var. Bu platformlarla ilgili birçok sorun, yüksek bakım maliyetleri ve yetersiz ekipmanla birleşince, Yunan donanmasını bu cazip fikirden vazgeçmeye zorladı.” https://www.pentapostagma.gr/kosmos/7273352_poia-eurofighter-edo-i-toyrkia-den-ehei-pilotoys-oyte-gia-ta-40-f-16-viper-poy
b.  Yunan Haberleri “Yunanistan Milli Savunma Bakanı Nikos Dendias ile Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic arasında gerçekleşen görüşmede Yunanistan-Sırp ilişkilerinde Balkanlar’ın gidişatını ve istikrarını belirleyebilecek yeni bir aşamaya giden süreç başladı. Dendias, Yunanistan ve Sırbistan’ın savunma sanayii alanında güçlerini birleştirmesi gerektiğine ikna olmuş görünüyor. Türk tarafını en çok rahatsız eden haber ise hiç kuşkusuz bu toplantıdaki Yunanistan ile Sırbistan arasında savunma işbirliğine ilişkin görüşmeler oldu.”
3.  AYAcademy Bülteni
“COVID-19’un Yaygınlaşmasından Sonra Medikal Turizmin Karşılaştığı Zorluklar: Nöroşirürji Alanı” başlığı ile yayınlanan akademik makaleye ilişkin bilgiler ve erişim linki AYAcademy’nin aşağıdaki sosyal medya kanal linklerinde yayınlanmaktadır.
https://www.instagram.com/ayacademy.org.tr/
https://www.facebook.com/ayacademy.org.tr/
https://www.linkedin.com/company/ayacademy/
https://www.threads.net/@ayacademy.org.tr
https://www.tiktok.com/@ayacademy.org.tr
https://twitter.com/ayacademy_tr
https://t.me/AYAcademyTelegram
https://www.youtube.com/@AYAcademy_TR

Saygılarımla,

Serkan KORKMAZ

Posted in ERMENİ SORUNU, FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI | Leave a comment

TÜRKİYE AKIL VE BİLİMDEN UZAKLAŞIYOR * YARATILIŞ KONGRESİ * TÜBİTAK BİLİME KARŞI!

Üsküdar Üniversitesi’nden ‘Yaratılış bilimsel olarak kanıtlı’ iddiası “Sekizinci Uluslararası   Bilimler    Işığında Yaratılış Kongresi” adı altında düzenlenen etkinlik sonunda yayımlanan bilim dışı, güvenilirlikten uzak ve tarikat bağlantılı kaynaklara dayandırılan manifesto tepki topladı.

CUMHURİYET – Mert Öner – 06.11.2024

Üsküdar Üniversitesi’nde TÜBİTAK işbirliğiyle “Sekizinci Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi” düzenlendi.
Kongre sonunda katılımcılar, bilimsel verilerin evrenin varoluşunun bilinçli ve tasarımsal olduğunu kanıtlayacak seviyeye ulaştığını iddia ederek, “yaratılış manifestosu” yayımladı. Manifestoda, “Biz bu yaratılış manifestosunu hazırlayanlar olarak, o sonsuz, mutlak ilim, irade, kudret ve hikmet sahibi zorunlu varlığın, Kuranıkerim’de ifade edilen Allah kavramına uyduğunu bütüncül bilim kanıtıyla ilan ve beyan ederiz” ifadeleri kullanıldı. Üsküdar Üniversitesi internet sitesinde manifestoya destek için imza kampanyası da açıldı. Manifestoya, bilimsel olmadığı ve kaynakçasında bulunan kaynakların güvenilir olmadığı gerekçesiyle tepki gösterildi. Manifesto hakkında Cumhuriyet’e değerlendirmelerde bulunan GazeteBilim Genel Yayın Yönetmeni Emrah Maraşo, bu manifestonun Türkiye’deki bilim karşıtlığının örneklerinden biri olduğunu söyledi. Maraşo konuya ilişkin görüşlerini şöyle ifade etti:  “Manifesto”daki görüşler o kadar cahilce ve bilim dışı ki örneğin doğal seçilim ve materyalizme ilişkin öne sürülen görüşlerin ne evrim kuramıyla ne de materyalist felsefeyle herhangi bir ilgisi var. Kaynakçaya bakmak bile her şeyi açıklamaya yetiyor. Orada Nurculuğun kurucusu Saidi Nursi’ye ve Risale-i Nur’a gönderme yapılıyor.”
Posted in DİN-İNANÇ, İrtica, YOBAZLIK - GERİCİLİK | Leave a comment

OSMANLI DÖNEMİNDE “BOARD TEŞKİLATI” MİSYONER OKULLARI, ERMENİLER VE PELOSİ’NİN GÖZYAŞLARI

BU YAZIYI OKUMADAN, YAŞANILAN BİRÇOK OLAYI ANLAYAMAZSINIZ.

Atatürk;
gerçek bir askeri deha olduğu gibi aynı zamanda büyük bir siyaset adamı.
Okullardaki tarih öğretmenleri bunu mutlaka okuyun öğrencilerimize anlatın.
ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi Ermenistan’daki sözde soykırım anıtı önünde göz yaşı döktü. Çoğu insan bunu Oscarlık performans olarak görüyor ama Pelosi rol yapmıyordu. Gerçekten çok üzgündü. Çünkü bunun çok esaslı bir gerekçesi vardı:
ABD ile Ermeniler arasındaki bağ çıkarların çok ötesinde duygusaldır. Çünkü arada sarsılmaz bir “inanç” bağı vardır. Bu bağı bilmek için 1800’lere gitmek gerekiyor, Boston’a…Son vereceğim bilgiyi şimdi vereyim. Çoğumuz Amerikan-Türk ilişkilerinin 1945’ten sonra başladığını bilir. Büyük bir yanılgıdır.
Sıkı durun; 1914 yılında,
Osmanlı toprakları içerisinde tam
426 Amerikan MİSYONER okulunda
25 bin ÖĞRENCİ eğitim görüyordu.
Osmanlı’da yüzlerce Amerikan misyoner okulu…
Binlerce öğrenci…
Eğitim veren yüzlerce Amerikan misyoneri…
Pahalı binalar, lüks eğitim materyalleri…
Bunun nasıl olduğunu bilmezsek Osmanlı’nın nasıl çöktüğünü de tam olarak anlayamayız. Ve Ermeni tehcirini de… Ve içimizdeki FETO vb. hain yapıların nasıl yeserdigini de!!!

Hikaye 1820 yılında başlıyor.
Boston merkezli American Board of Commissioners for Foreign Missions teşkilatı, Pliny Fisk ve Levi Parsons isimli iki misyonerle Osmanlı topraklarında faaliyete girişiyor. Bu çalışmalarda Mısır, Lübnan ve pek çok ortadoğu bölgesi inceleniyor.
İlerleyen yıllarda BOARD teşkilatı Osmanlı’nın pek çok bölgesinin İngiliz ve Fransız misyoner okulları tarafından sarıldığını fark ediyor. Haliyle el değmemiş yeni bir bölge ve yeni bir toplum bulmak için arayışa giriyorlar. Ve buluyorlar:
Gregoryen Ermeni toplumu!
Ermenilere yönelik ilk ciddi teşkilatlanma William Goodell tarafından 1831’de başlıyor. İncil Ermenice’ye çevriliyor.
Buraya dikkat etmek lazım. BOARD teşkilatı kendi dini inancını kendi dilinde sunmuyor. Toplumun dilinde sunuyor ki başarılı olsun. (Birileri anlıyor mudur) BOARD teşkilatı daha sonra bulduğu hemen her Ermeni yerleşim yerinde teşkilatlanıyor. Hatta hızlarını alamayıp Nesturiler, Süryaniler, Yezidiler, Keldaniler ve Yakubiler’in de bulunduğu bölgelere yayılıp misyoner teşkilatlarını “okullar” aracılığıyla kuruyorlar.
Kurulan okullar son derece güzel binalardan, lüks eğitim materyallerinden oluşuyor. Osmanlı hükümetini ürkütmemek için sadece Ermeni ve bazı etnik kimliklere yönelik faaliyet güdülüyor. Okullardaki eğitimciler elbette Hristiyan misyonerlerden oluşuyor. Attıkları her adımı kayıt altına aldıkları için detaylara hakimiz:
İlk etapta Batı Trakya’da 6,
Kıbrıs’ta 3,
Museviler için 4,
Batı Anadolu’da 227,
Orta Anadolu’da 98,
Doğu Anadolu’da 102,
Suriye’de 59
Balkanlar’da 41 misyoner görevlendiriliyor.
Amerikalıların Osmanlı topraklarında bu kadar rahat ve başına buyruk hareket edilebilmesinin nedeni ise çok hazin: KAPİTÜLASYONLAR!
Osmanlı yönetimi 1830’larda ABD’ye pek çok kapitülasyon verdiği için BOARD’un faaliyetleri son derece serbest ve denetimsiz kalıyor. BOARD teşkilatı dilediği misyoneri Osmanlı topraklarına sokuyor, örgütün mülk edinmesine ve toprak almasına karşı çıkmıyor. Hatta Türkler yabancı yayınları okuyamazken Amerikalılar 60 yılda onlarca kitap, makale vs basıp Ermenilere dağıtabiliyor.
Bu süreçte Protestan BOARD teşkilatlı, Osmanlı bünyesindeki Ermenileri hızla devşirmeye başlıyor. İyi eğitimli ve ABD destekli Ermeniler kısa süre içerisinde Türklerden çok daha nitelikli, eğitimli ve zengin hale geliyor. Toplumdaki sınıf farklı belirginleşiyor. Osmanlı’nın gidişata uyanması 1878’deki Rus savaşı’yla gerçekleşiyor. Yani yaklaşık 58 yıl sonra. Peki bu nasıl oluyor?
Rus savaşıyla birlikte Osmanlı neredeyse çökme noktasına gelince, BOARD tarafından teşkilatlandırılan Ermeniler çok ciddi bir ayrılıkçı hareket başlatıyor. Hatta Ermenilerin rolü dış güçleri o kadar iştahlandırıyor ki İngiliz ve Ruslar da bir yandan Ermenileri devşirebilmek için ABD ile rekabete giriyor. Mesela Ruslar, barış antlaşmasında Doğu’daki vilayetlerde yaşayan Ermenilerin yönetimi için özel madde koyduruyor.
BOARD teşkilat o kadar kusursuz bir sistem kurmuş ki şaşmamak elde değil. Mesela misyoner okulu açmak istedikleri her bölgeye önce konsolosluk kurmak istiyorlar. Padişah kabul etmezse güç gösterisi yaparak zorla, kopara kopara konsolosluk tavizini alıyorlar. Özellikle; ABD iç savaşı sona erdikten sonra İzmir, Çanakkale, Sakız, Yafa, Kandiye, Şam, Port Said, Lazkiye, İstanköy, Kudüs ve daha pek çok yerde Amerikan konsoloslukları açılıyor.
Konsoloslar sahip oldukları gücü, bölgede misyoner okulu kurulması için kullanıyor. Hatta iş öyle bir noktaya varıyor ki nerede konsolosluk açılacağını BOARD teşkilatı ABD hükümetine söylüyor, hükümet de Osmanlı’ya dayatarak açtırıyor.
En çarpıcı hadise 1895’te Bitlis’te yaşanmış;
BOARD teşkilatı önce Bitlis, sonra Sivas’ta konsolosluk talep ediyor. Osmanlı bu talebi reddedince ABD yönetimi 1830 tarihli kapitülasyonları göstererek talebinde ısrar ediyor. (Bu arada kapitülasyonlara göre böyle bir hakları vardı) Tam 9 yıl boyunca bu konuda diretmişler. Düşünebiliyor musunuz, tam 9 yıl boyunca ısrarla talep etmişler ve neticesinde “C. E. Clark” isimli şahıs bölgeye atanmış. Bu arada Clark BOARD bünyesindeki bir misyonerdi. Okuldan ayrılıp göreve başladı.
Harput Amerikan Koleji’ne ayrıca değinmek lazım. Harput Amerikan Koleji 1859’da kuruluyor ve çok başarılı faaliyet güdüyor. Kolejin diploma törenleri bile konsoloslukta yapılıyor. 1901 yılına gelindiğinde hazırlanan bir raporda bölgedeki Ermeni nüfusun %30’unun ABD’ye göç etmek istediği yazılı…
Robert Kolej de BOARD teşkilatı tarafından kurulmuştu. Kurucusu Cyrus Hamlin’di ama arazi ve inşaat işlerini finanse ettiği için Christoper Rhinelander Robert’in ismi verildi. Arazi, Abdülaziz’in özel izniyle 60 bin dolara satın alındı. Temel atma töreni dualarla yapıldı. Abdülaziz aslında ilk başta bu fikre sıcak bakmıyordu ama ABD filosunun komutanı Farragut İstanbul’a gelip devreye girince izin verildi. ABD’nin böyle “diplomatik olmayan” askeri baskıyla kopardığı çok taviz vardır. Biraz sonra onları da ele alacağım. Şaşıracaksınız.
BOARD’un kurduğu bir başka önemli okul da 1871’de faaliyete başlayan İstanbul Amerikan Kız Koleji’dir. Bu okulun özelliği, müslümanların da eğitim görebilmesidir. Bu okulda saray çevrelerinden pek çok ismin kızı da okuyordu. Yine de bana göre BOARD’un Osmanlı sınırlarındaki en gözde okulu Merzifon Amerikan Koleji’dir. Çoğumuz Merzifon’un yerini bile bilmeyiz belki ama BOARD ta 1863’te bölgede tam teşekküllü okul kurmuştur.
Ermeni nüfusun örgütlenmesi ve protestanlaştırılmasının merkez üssüydü. BOARD’un 1887’deki bir raporuna göre bölgedeki Türk okulları son derece yetersiz. Buna karşın BOARD okulları hem nitelikli hem de düşük ücretli.
Bu okullar ileride Merzifon Pontus Teşkilatı’nı kuracak.
BOARD teşkilatı 1820’den itibaren özellikle Anadolu’da adeta örümcek gibi ağ ördü.
1840’larda 12 okul,
1870’lerde 220 okul,
1900’lerde 417 okul,
1914’te ise 426 okul ve 25 bin öğrenci…
BOARD kayıtlarına göre 1879’da teşkilatın ekonomik hacmi 100 milyon dolar civarındaydı. 1914 yılına dek okulların ABD’den aldığı yardım 40 milyon dolardı.
Ermeni örgütlerin kurulması, onca isyan, terör, ayrılıkçı faaliyetler… Bunlar kendi kendine olmadı. Mesela 1924 yılında yayımlanan bir BOARD raporu şöyle söylüyor:
Hristiyan öğretmenler… Hristiyan düşünce ve yaşam temelinde yatan prensipleri öğrencilere aktaracaktır. Böylece misyonerlik, Türk öğrencilerinin hayatına Hristiyan karakterini sokma fırsatına kavuşacaktır. Robert Kolej’de okuyan ve ileride CHP Genel Sekreterliği görevine gelecek olan Kasım Gülek; o dönemde yaşadıklarını şöyle ifade etmiş:
Robert Kolej o zamanlar misyoner mektebiydi.
Her gün İncil okuturlardı.
Kiliseye götürürlerdi.
Biz dindar insanız.
Ben isyan ediyordum.
Yıllarca süren misyonerlik faaliyetlerinden sonra Ermeni nüfus Türk nüfusa bariz bir nitelik üstünlüğü yakaladı. Üstelik zihinsel ve düşünsel olarak da Osmanlı bağlarından koptu. Amerikan okullarında Ermeniler dillerini ve tarihsel geleneklerini üstün tutmayı öğrendiler. Batının siyasal, toplumsal ve ekonomik ilerleme ideallerini tanıdılar. Etkin bir hoşnutsuzluk duymayı ve köylü komşularına kesin üstün duygusu beslemeyi elde ettiler.
Mesela 1895-1896 yıllarında yaşanan Ermeni olayları büyük oranda BOARD okullarında yeşermişti. Board misyoneri Henry O. Dwight’ın Boston’a gönderdiği raporda ABD ordusundan yardım istenmiştir
Bunu da ben söylemiyorum.
Prof. Earle söylüyor.
ABD hükümeti 1900 yılında Kentucky isimli savaş gemisini İzmir’e gönderdi. Sultan 2. Abdülhamit, gelişme üzerine gemi yetkililerini İstanbul’a görüşmeye davet etti ve kısa süre sonra misyonerlerin uğradığı zararlar karşılandı. İşler böyle yürüyordu.
Mesela 1904 yılında bazı Ermeni suçlular BOARD okullarından birine sığındı. Osmanlı buraya müdahale etmek isteyince İstanbul’daki Amerikan elçisi John. G. A. Leishman, Avrupa’da bulunan ABD donanmasından yardım istedi. Donanma gövde gösterisi yapınca Osmanlı geri adım attı.
En acısı ise 1909’daki Adana İsyanı sırasında yaşandı. Ermenilerin başlattığı isyana Osmanlı tarafından müdahale edilince ABD herhangi diplomatik açıklama yapmadan donanmayı Mersin limanına gönderip devleti alenen tehdit etti.
BOARD teşkilatı asıl hamlesini 1. Dünya Savaşı başlayınca yaptı. Osmanlı savaşa katılıp ordusunu Kafkasya’ya gönderince Anadolu’daki Ermenilerin bir bölümü ayaklanıp savunmasız Türk köylerine sistemli bir katliama girişti. Burada Merzifon ve Antep okullarının rolü büyüktür. Bunu da ben söylemiyorum. Atatürk söylüyor. Nutuk’un 557. sayfasında Merzifon Amerikan Koleji’nin Pontus devleti kurmak için nasıl çabaladığını anlatmış.
Bu katliamlar sonrasında devlet tehcir kararı alarak tehlikeyi savuşturmaya çalıştı. Peki tüm bunlar olurken Osmanlı hiçbir şey yapmadı mı?
Bazı şeyler yaptı. Ama çok cılız ve etkisiz hamlelerdi. Okulların ruhsatlandırılması, misyonerlerden belge talep edilmesi ve Türk okullarının güçlendirilmesi gibi şeyler. Ama kıymetsiz. Osmanlı’nın hamleleri 1869’da başlıyor ama etki etmiyor. Mesela Abdülhamit’e sunulan bir raporda 392 okuldan yalnızca 51’inin ruhsatlı olduğu bilgisi mevcut. Devlet öyle zayıflamış ve ipleri kaptırmış ki, yürürlüğe koyduğu düzenlemeyi uygulamaktan aciz duruma düşmüş.
Bunları da ben söylemiyorum. 1891 ve 1894 tarihli Zühtü Paşa raporları, 1892 tarihli Mihran Boyacıyan raporu ve 1898 tarihli Şakir Paşa raporu durumun vehametini açık açık yazmış. Özetle bölgelerin elden gittiğini yazıp Türk okulu açılmasını talep etmişler. Özellikle Beyrut tamamen Osmanlı’ya yabancılaşmış. Memurlar dışında Türkçe bilen yokmuş. Beyrut’un İstanbul’dan çok Paris’e benzediği ifade edilmiş.
Hani birileri diyor ki İttihatçılar geldi Osmanlı çöktü diye.Palavra.
Osmanlı’nın çöküşünün tarihi benim anlattıklarımdır.
Artık yavaş yavaş sadede gelelim.
BOARD 1. Dünya Savaşı’yla birlikte Anadolu’da ABD güdümlü bir Büyük Ermenistan hayaline çok yakındı. Hele 1918’de Osmanlı tamamen çöküp işgale uğradıklarında her şey neredeyse hazır gibiydi.
Ama 1919’da bambaşka şeyler oldu.
Mustafa Kemal direnişi tam da BOARD’un hayallerinin üstünde başlattı. Sivas Kongresi toplandığında hayallerin sallantıda olduğu anlaşıldı. ABD yönetimi bölgeye General Harbord yönetiminde bir komisyon göndererek Ermeni devletinin fizibilitesini ölçmek istedi. Harbord Ermeni lobisi tarafından güdüme alınmış biri değildi. İstanbul’a geldiğinde kendisine Türk tercümanlar da alarak meseleyi dosdoğru anlamak için çabaladı. Hatta Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal’in yanına uğrayıp onunla da görüştü.
O görüşme de çok ilginçtir. Harbord anılarında Mustafa Kemal’in çok sinirli olduğunu ve öfkeden titrediğini yazmış. Fakat daha sonra sıtma nöbeti geçirdiği için halinin kötü olduğunu anlamış. Görüşmenin neticesinde de Mustafa Kemal’e “Sizin yerinizde olsam ben de aynını yapardım” diyerek ayrılmış. Harbord raporu Anadolu’daki direnişin güçlü olduğunu ve Büyük Ermenistan hayalinin çöktüğünü büyük oranda kabullenmiş. Yani Mustafa Kemal devreye girerek BOARD’un 100 yıllık hayalini çöp haline getirmiş.
Pelosi’nin göz yaşlarının nedeni…
Nitekim Harbord’un tahminleri doğru çıktı. Kuvayi Milliye önce Doğu’daki Ermeni işgalini akabinde Güneydeki Fransız ve Batı’daki İngiliz/Yunan işgalini püskürttü ve Anadolu’nun yeniden Türkleşmesini sağladı. BOARD’un 100 yılda ektiği tohumları 3 yılda söküp attık. Mustafa Kemal daha sonra Lozan’da son 300 yıllık Türk tarihinin bana göre en görkemli başarısını elde ederek kapitülasyonların tamamını kayıtsız şartsız kaldırdı. Böylece BOARD’un kalıntıları Türk devletinin hakimiyeti altına alındı.
Savaştan sonra Anadolu’daki Rum ve Ermeni nüfusun azalması nedeniyle BOARD politika değiştirerek Türk nüfusun hedefleyip yeni bir girişim başlattı. Fakat Atatürk 1924’te Eğitimde Birlik İnkılabı (Tehvid-i Tedrisat) yaparak tüm eğitim kurumlarını hakimiyet altına aldı. Artık Osmanlı’nın kapitülasyon düzeni bitmişti. Tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlıydı. Okullar, öğretmenler, müfredat hatta okullardaki resimler ve büstler bile devletin mutlak denetimi altındaydı.
Cumhuriyet BOARD’un kalıntılarına göz açtırmadı.
Kemalist hükümet 1924, 1925 ve 1926 yıllarında çıkardığı genelgelerle yabancı okulların ilkokul düzeyinde eğitim vermesini yasakladı. Okullardaki Hristiyan Aziz tabloları ve büstleri kaldırıldı. Hepsine Türk bayrağı ve Atatürk tablosu asıldı. Mesela 1929 yılında Bursa’daki Kız Koleji’nin misyonerlik faaliyetine gizlice devam ettiği tespit edilince okul anında kapatıldı ve okuldaki misyoner öğretmen tutuklandı.
ABD elçisi J. Grew devreye girip yeni tavizler istese de boyunun ölçüsünü alması kısa sürdü. Grew o kadar aciz duruma düşmüştü ki anılarında o dönemi şöyle yazmış:
“Kapitülasyon günleri çoktan geride kalmıştı.”
Sonuç olarak Kemalist hükümet okulların tamamını kontrol altına aldı. Zorunlu dersler getirdi. Kitaptaki konuları bile dizayn etti. 1930’ların sonuna gelindiğinde Türkiye genelinde sadece birkaç okulları kalmıştı ve orada da faaliyet sürdüremiyorlardı. BOARD rüyası bitmişti. Amerikan misyoner teşkilatının Cumhuriyetle birlikte hezimete uğramasıyla Ermeni lobisi faaliyetini büyük oranda ABD’de sürdürdü ve sözde soykırım gündemi üzerinden kaybedilen toprakları geri almanın hayaliyle yaşadı.
Gelelim Pelosi’ye… Pelosi, 1958’de dini bir kız okulu olan Notre Dome Enstitüsü’nde okuyup akabinde yine Notre Dame de Namur Rahibeleri tarafından kurulan Trinity Kolej orijinli Trinity Washington Üniversitesi’nde eğitim gördü. İlerleyen yıllarda Ermeni Ulusal Komitesi’yle (ANC) ciddi bağlar kurdu. Mesela 1997 yılında ANC üyesi Taline Sanasarian, Nancy Pelosi’yi “Amerikan Kongresi’de Ermeni meselelerine uzun süredir destek veren” kişi olarak tanıtıp bir de plaket verdi.
Pelosi 1997’deki toplantıda konuşma yapıp sözlerini “ABD Ermeni Soykırımı’nı resmi olarak tanımadan rahat edemeyiz” diyerek bitirdi. Pelosi ilerleyen yıllarda Ermeni lobisinin de desteğiyle Temsilciler Meclisi başkanlığına getirildi. Mesela 2007 yılında Ermeni lobisi tarafından hazırlanan bir raporda Pelosi’nin çabalarından özel olarak bahsedilmiş. “Pelosi’nin tüm çabalarına rağmen” denmiş.
Dediğim gibi Pelosi Ermeni Lobisi için sıradan bir isim değil. Gönülden destek veren ateşli bir savunucudur. Yine lobi desteğiyle hazırlanan 2015 tarihli başka bir raporda Pelosi, Ermeni lobisinin meclisteki en güçlü destekçisi olarak tanımlanmış. Nitekim Pelosi amacına 2021 yılında ulaştı ve Biden’ın sözde soykırımı tanımasını sağladı. Sonuç olarak Pelosi pragramist bir siyasetçi değil. Ermenistan’da gözyaşı dökerken ciddiydi. Onu ağlatan şey, yüz yıl önce sönen yüz yıllık Büyük Ermenistan hayaliydi.
Kuva-yi Milliye sandığımızdan çok büyük işler yapmıştır hem de çok büyük. Bunu bilmemiz gerekiyor. “Milyonlarca Türk’ü binlerce Ermeni’nin hakimiyetine terk etmeye kalkışan Wilson projesi sadece gülünçtür.”
Ve beyin yakan son:
Amerikan misyoner teşkilatı, benzer bir örgütü, Uzak Asya’da kurdu. Yıllar sonra bu örgütün bire bir kopyası, Müslüman/Anti-Kemalist biçimle Türkiye’deki bir tarikata yuvalandırıldı. Bağlantıyı, örgütün Türkiye Şubesi sağladı…
Atatürk’ün Ermeniler hakkında söylediği bu sözlerin anlamı daha iyi oturuyor şimdi.
Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk’tü, halde Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.”
Ah ATAM ahh! Senin vatan sevginin bir kısmına dahi sahip olmayanlar seni eleştiriyor ve Türk milleti sessizce izliyor.

Adana5Ocak – Alper Tansel
Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, ATATURK, EĞİTİM, ERMENİ SORUNU, Tarih | 1 Comment

Lütfen Ateşe Odunla Gitmeyiniz * Birliğimiz Dirliğimizdir.

Lütfen Ateşe Odunla Gitmeyiniz

Mahiye Morgül – 5.11.2024

Kayyum mağdurları yaratıp toplumu kamplaştırarak çatışma ortamına çekmek gibi bir plan devreye sokulmuş görünüyor.
Bu kimin işine gelir?
Bence Amerika’nın işine gelir. Suyu bulandırmak, bulanık suda balık avlamak onların en iyi bildiği taktiktir. Halk ne olup bittiğini anlamakta zorlanıyor. Herkesi sakin olmaya davet edelim. Yöneticiler sağduyulu olmak mecburiyetindedir. Ateşe odunla gidenler var, böyle olmaz!
Toplumsal hafızamızda maalesef kötü deneyimler var. Onlardan ders çıkarmak için böyle zamanlarda anımsamakta fayda var.
Amerikancı Kenan Evren darbesini anımsayalım; önce sağ-sol gruplar birbirine çatıştırıldı, sonra darbeyle sayısız idam cezası verildi, hapisler dolduruldu. Bu dönemde Diyarbakır cezaevinde bir tutukluya pislik yedirildiği haberi yayıldı ve o zaman idamları bıraktık bu olayı konuştuk. Diyarbakırlı gençler dağa çıkmaya başladı. Kısaca gençler dağa böyle kaçırtıldı, askere düşman böyle edildiler.
1980 NATO darbesiyle yaratılan mağduriyetten PKK’ya parsa toplattılar.
Partiler de mağdur edildi, tarikatların önü açıldı, bir de Kürt kökenli anayasa delmekten mutlu bir cumhurbaşkanımız oldu, böylece Kürt kimliğine popülarite giydirildi. Başı okşanan cemaatlerden Gülen cemaati özel destekli çıktı, devlete sızdılar, darbe bile yaptılar. Bu cemaatle kolkola fotoğrafı olmayan siyasi yokken, Suriye yönetiminin muhalifi Müslüman Kardeşler sınır şehirlerimizde misafir dolaşıyordu.
Mağduriyet diyorduk. Tansu Çiller, Amerikancı bu hatun, Leyla Zana’yı hapse attı, bu mağduriyetten Zana milletvekili çıktı. Tayyip Bey de ilk parsayı böyle toplamıştı. Meclis artık Zanagillere çalışır oldu, her partide kontenjanları var.
Türbanı mağdurumuz da vardı. Sonra meclise türbanla girdirilen o Amerikan vatandaşı milletvekilinin türbanı ödüllendirildi, Amerika’da bir müzeye götürüldü, camekana kondu.
Asıl mağdur edilen katliam yaşamış insanlarımızı da ekleyelim; Maraş, Sivas, Çorum katliamları… Alevi kardeşlerimizin sağduyuları sayesinde karşı saldırıya dönüştürülmedi. Sineye çektiler. Tarihte de benzerleri yaşanmıştı, sadece ağıtlar yaktılar.
Şunu bilelim ki, toplumu kutuplaştırmak ve bir kıvılcımla ateşlemek düşmanlarımızın en deneyimli olduğu şeydir. Bu tuzağa gelmemek için şimdi partilerden sakinleştirici konuşma yapmalarını bekliyoruz.
Lütfen, ateşe odunla gitmeyiniz! Dilinize sahip olunuz!
Tarih bize der ki, Kürtler bir başkası değildir. Bu toprağın oğullarına en geniş anlamda Oğuzoğulları denir. Atatürk de “Biz Oğuzoğullarıyız” demiş, bunu derken de Alpler’den Tanrı dağlarına bir coğrafya çizmiştir. Oğuz beyi Akmenid kralı SERHAZ (Kserkses, Çerkez) Van kalesine adını yazan, Horasani ilk komünal toplum kuran borç/faiz köleliğini kaldıran Kuruş (Kuret) atamızın ordularındaki Sirkasyalı askerler kralın adını taşıyanlardı. Onun eski kırık Farsça konuşan Sirkasyalı askerlerinin başında börü (Kurt) kasketi vardı, iyi cirit (Cûrd) atarlardı. İskender deyyusunu Van’dan yukarı geçirtmediler. Aynı onur nedeniyle Gurc/d-istan da aynı adı taşır. Kurd kasketli bu askerler Mitra (Hilal/Turk) kalesi Dara Yavuz’da toplanırlardı. Kurt/Kürt adı kısaca tarihten gelen bir onur adıdır, son Sasani kralımız Yezdi Girt de aynı onursal adı taşıyandır ve Hz.Ali onun kızını oğlu Hüseyin’e gelin almıştır.
Biz 22 Oğuz boyundan Birleşik Ordularla Roma saldırılarına direnirken düşman safına geçenler de olurdu, ama sonunda bu yurdun insanları kazanırdı.
Roma’ya esir götürülüp köle pazarında zincire vurulmamak için birleşir direnirdik. Onun için, Birliğimiz Dirliğimizdir bu kadar eski veciz sözdür.
Asırların deneyimleriyle kaynaşmış bir kitle olmuşuz.
Dünyayı yeniden kendi menfaatlerine göre dizayn etmekte olan tefeci Dünya Bankası bize borç vererek haritalarımızla oynuyor. Bunu bilelim. Bir devlet vaat ediyor, ama maşa devlet, İsrail’e bekçi yapacak, İran’a saldırtacak, kaç bin yıldır kardeş yaşadığı insanlara saldırtacak, herkesle düşman bir kukla devlet yaratacak.
Mağduriyetten devlet kurma geleneğini de konuşalım. İsrail böyle kuruldu. Dünya savaşı çıkardılar İsrail’i kurmak için, Yahudileri öldürüyorlar, onlara devlet kuralım dediler. Oysa Venedik tayfası Ceneviz tayfasını kaçırttı Filistin’e. Şimdi Kürtleri mağdur gösterip devlet kuracaklar. Niyetleri bu. Dünya kamuoyu buna inandırılacak. Gerçekte ise İsrail’i büyütüyorlar.
Kafaları bulandırarak bulanık suda balık avlamaktır yaptıkları. Şu anda partiler güncel bir çatışma polemiğine girdi, üst perdeden mağdur edilen belediyeleri konuşuyorlar. Sakinleştirici konuşan varsa da duyamıyoruz.Bir tek Nihat Genç’in kanalı Veryansın Tv’ de itidal çağrısı yapıldığını duydum.
Birlik olduğumuz zaman hep diri kalmışız. Bir toplumsal hafızamız var.
Binlerce yılın Millet olmuş kaynaşmış Oğuzoğullarıyız. Sümer de biziz, Akad da biziz, Urartu da biziz, Sasani de biziz, Azeri de biziz, Kabarday da biziz, Adige de biziz, Zerdüşt de biziz, Kurd da biziz, Kuret de biziz, Çerkez de biziz, Pers de biziz, Fars da, Laz da, Türkmen de, Yörük de, Horasani de biziz, Kuman da, Kırman da, Boşnak da, Arnavut da biziz.
Hilal’in altında toplandığımız zaman adımız Mitra olur, Türk olur; güneşin altında toplandığımız zaman adımız Oğuzoğulları olur.
Birliğimiz Dirliğimizdir.
Posted in AKIL FİKİR YAZILARI | Leave a comment

“Bomba çoktan düşmüştü” * Elleri, kolları, kokuları ve renkleri eriyip birbirine karışıyor vurulan kâbusa dönüşen evlerin sessizliğinden yayılan ölen insanlarını yakınlarının feryatları ve bedenlerden taşan öfke sıcakta insanları daha bir kimsesiz kılıyordu.

“Gazze’den Bir Çocuğun Bakışı”ndan bir çizim

“Bomba çoktan düşmüştü”

Erdil Ünsal – 05.Kasım. 2024

İncil, Tevrat ve Kuran’ın doğduğu Ortadoğu’da; havada güneşin sıcaklığı belki de ondan daha da fazla yakıcı yıkıcı bitmek bilmeyen bombaların aktığı kanın sıcaklığı vardı. Bir dehlizden ötekine sürgün edilen çoluk çocuk, derine çöreklenen korkular, endişeler, oldum olası savaşın getirdikleri ile nerden gelip, nereye gittiklerini istemeden çaresizce bilmiyordu..
Yakınına bomba düşen ve çocuğunu kaybeden anne yere çömeldi. Civciv ayaklarının ucunda gezinmeye başladı bir yavru civciv şu sıra yaşasa ne olacaktı. Elindeki çubuğu istemeden civcivin kanatlarına şöyle bir dokundurdu. Debelenerek sırt üstü yere düştü civciv, küçük sarı bir yumak gibi. Ayaklarını birkaç kez gerdirerek uzattıktan sonra sesini çıkaramadan boylu boyunca cansız uzandı. Kanatlarının üzerine yığıldı.
Bomba çoktan düşmüştü anne dalgındı sadece sabahı bekliyordu aydınlık olsun önündeki kötülüğü daha net görebilecekti. Su gıda elektrik yoktu. Solup giden gölgesinden kurtulmak ister gibi ne yapacağını bilmiyordu!. Sebepler, içinden çıkılması zor sonuçlara girdap girdap işlevsiz dolanmış dönüp durmaktaydı en çok da çoluk çocuk aç ve sefil çare bekliyorlardı.
Çocuğunu saldırıda kaybeden Gazze’li anne, esen rüzgâr, uçuşan kumlara karşın, tutuşup yanan ve kavrulan yapılar arasında İsrail’li askerin yüzüne başını kaldırıp derin bir iç çekişle baktı ve önünde beliren moloz yığınlarına basa basa. yürümeye devam etti.
Elleri, kolları, kokuları ve renkleri eriyip birbirine karışıyor vurulan kâbusa dönüşen evlerin sessizliğinden yayılan ölen insanlarını yakınlarının feryatları ve bedenlerden taşan öfke sıcakta insanları daha bir kimsesiz kılıyordu. Kadın koşar adımlarla elindeki çubuğa var gücüyle dayanarak başka bir sokağa doğru yöneldi artık eve dönüş yoktu. Birkaç kez ayağı kaydı düşmemek için tutunduğu yarı yıkık duvardan kan damlıyordu.
Bu kan, ırk soy cinsiyet mezhep ayırmaksızın insanlığı korumak ve adalet sağlamak için kurulmuş uluslararası kuruluşların ne kadar aciz ve çakma olduğunun rengi idi.
Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, İSRAİL - SİYONİZM, ORTADOĞU ÜLKELERİ, SAVAŞLAR-ÇATIŞMALAR | Leave a comment

ANARYA GİT…

ANARYA GİT…

Erdoğan ÖZGENÇ – 05.11.2024

Adanalılar iyi bilir “Anarya’ nın” ne demek olduğunu…
“Geri vites” demek…
Adana’da siyaset için de kullanılır,
İstanbul’da “tornistan” dır…
Bir denizcilik terimidir…
İkisi de;
Omurgalı…
Asil…
Onurlu gururlu…
Delikanlı, yiğit güvenilir,
dürüst olmayanlar için kullanılır…
Birine “Anarya’ ya tak anca gidersin,” denirse aklını başına devşir,
sapıtma, sağa sola çatmadan yoluna bas git anlamında…
Malum Bahçeli Dövlet’ te “eski” bir Adanalı…
Çakma olanından…
Son günlerde sağa sola yalpalanıp duruyor…
Dümeni kimdeyse…
Bir dediği ötekini tutmuyor, resmen saçmalıyor…
Ve mide bulandırıyor…
Omurgasız bir insanın yapacağı ne varsa yapıyor adeta…
Ama!
Ertesi gün ya kendi ya da “yalakaları” anında kıvırıyorlar,
“Anarya” yapıyorlar…
CHP için CHPKKP diyen kindar dindar AKP’liler…
Sözüm ona “ülkücüler”
Milletçiliği tekellerine alanlar…
Devletin ve milletin malına mülküne parasına:
Çökücüler…
Bahçeli Dövlet “terörist başı” APO’yu mecliste konuşmaya davet edince
“dut yemiş bülbüle” döndüler…
Oysa bilmedikleri anlamadıkları konularda bile ahkam kesiyorlardı…
Sus pus oldular…
Bir kaçı ağzını açar gibi oldu, ama onları da susturdular…
Yarım asrı geçen tecrübeme dayanarak söylüyorum;
Hem MHP…
Hem Türk siyasetinde bu bir ilktir…
Çünkü MHP’nin kurucu önderi Alparslan Türkeş’ten bu yana
“Anarya” yapan bir lider ve “ülkücü” hiç olmadı…
Adım gibi eminim Bahçeli Dövlet’ ten sonra da olmayacak…
Hele hele;
Teröristlerle, uyuşturucu çeteleriyle…
Mafyayla…
Diktatörle işbirliği yapan hiç olmayacak…
İktidar, koltuk ve para için “kuklalık ya da şaklabanlık yapanı da…”
Şimdi söyler misiniz?
Bugün;
Bahçeli Dövlet’in “Yüce Meclis’i” kapatıp parlamenter sistemin ırzına geçen…
Atatürk’ü düşmanlaştıran…
Laik düzeni…
Cumhuriyeti yıkmaya ant içen…
Eğitimi dinselleştiren…
Çocuk yaştaki kız çocuklarını evlendirmeye kalkan,
kadınları “türbanla” canlı canlı karanlığa gömen FETÖ’den ne farkı var?
Ya da FETÖ ile ortaklık yapan dinci-gerici-yobaz AKP’lilerden…
Hani derler ya böylesi “düşman başına,” aynen öyle…
İtiraz edenlere soruyorum:
1980 askeri darbesinden bu yana Bahçeli Dövlet’in “devlet ve millet” için
yaptığı bir tek örnek ya da olumlu iş-eylem varsa söyleyin…
Ben bilmiyorum…
Bugüne kadar ne duydum ne gördüm…
Hainlik için NOBEL ödülü verilseydi adım gibi eminim
21 nci yüzyılın ilk çeyreğinin tartışmasız iki adaya verilirdi;
Bahçeli Dövlet ve diktatör Kenan Evren’ e Fatiha okutan “kindar dindar” ortağına…
Posted in Politika ve Gundem | Leave a comment