FEYM Grubu ve AYAcademy Bilgilendirme Bülteni (15 Aralık 2024)

FEYM Grubu ve AYAcademy
Bilgilendirme Bülteni
(15 Aralık 2024)


1. Ermeni Meselesi / Ermeni Haberlerindeki İddialar / Azerbaycan ile İlgili Gelişmeler:

a.  Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Moskova’daki Avrasya Hükümetlerarası Konseyi toplantısına başkanlık etmek üzere Rusya’ya gitti. Ermenistan şu anda örgütün başkanlığını yürütüyor. https://www.panorama.am/en/news/2024/12/13/Pashinyan-Russia/3090085

https://en.armradio.am/2024/12/13/armenian-pm-to-chair-eurasian-intergovernmental-council-session-in-moscow/

b.  Kerala Uluslararası Film Festivali Ermenistan’ı öne çıkarıyor. bu yıl odak noktası Ermenistan olan Kerala Uluslararası Film Festivali (IFFK), Hindistan’ın Kerala eyaletinde başladı. Açılış törenine Hindistan’daki Ermeni Büyükelçiliği Müsteşarı Marat Melikyan katıldı. Festivalde gösterilmesi planlanan Ermeni filmleri arasında Nora Martirosyan (“Rüzgar Durduğunda”), Mikayel Dovlatyan (“Labirent”), Edgar Baghdasaryan (“Yashan ve Leonid Brejnev”), Maria Sahakyan (“Pharos”), Mikayel Gurzhiya (“Amerikatsi”), Serge Avetikyan (“Ermenistan’da Kayıp”), “Parajanov Skandalı” ve Jivan Avetisyan (“Cennetin Kapısı”) yönetmenlerinin eserleri yer alıyor.  https://en.armradio.am/2024/12/14/international-film-festival-of-kerala-spotlights-armenia/

c.  Uluslararası Soykırım Araştırmacıları Derneği Başkanı Melanie O’Brien, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ın sivil halkına karşı savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlediğini ileri sürdü. 5. “Soykırım Suçuna Karşı” Küresel Forum sırasında Armenpress’e verdiği röportajda O’Brien’a, Azerbaycan’ın Eylül 2023’te Dağlık Karabağ’daki eylemlerinin soykırım olarak sınıflandırılıp sınıflandırılamayacağı soruldu. O’Brien, tüm büyük uluslararası suçların (savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım) Dağlık Karabağ’da çeşitli bağlamlarda ve farklı zamanlarda işlendiğini açıkladı. O’Brien, “Yaygın veya koordineli bir saldırının parçası olarak sivil halka karşı işlenen insanlığa karşı suçlar var. Bunun Dağlık Karabağ’ın sivil halkına karşı gerçekleştiği kesinlikle iddia edilebilir.” dedi.  https://massispost.com/2024/12/president-of-the-international-association-of-genocide-scholars-labels-azerbaijans-actions-in-nagorno-karabakh-as-genocide/

ç.  Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan Erivan’da düzenlenen 5. Soykırım Suçuna Karşı Küresel Forum’da yaptığı konuşmada “Uluslararası toplum, insanlık aleyhine işlenen vahşetleri ve soykırım suçlarını önleyememiştir ve bu konuları çoğu zaman bunlar gerçekleştikten sonra ele almıştır.” ifadelerini kullandı. Mirzoyan, “Bu örüntüyü sadece bölgemizde 110 yıl önce “SÖZDE” Ermeni soykırımı ile değil, aynı zamanda geçen yıl, geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açacak risk faktörlerinin var olduğu dünya genelinde açıkça belli olduğunda da gördük.” dedi. https://massispost.com/2024/12/international-community-fails-to-prevent-atrocities-and-genocides-fm-mirzoyan/

d.  Ermenistan ve İtalya 2025 Savunma İşbirliği Programı İmzaladı. Ermenistan ve İtalya arasında, Ermenistan Savunma Bakanlığı Savunma Politikası ve Uluslararası İşbirliği Dairesi Başkanı Levon Ayvazyan ve İtalyan Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı Uluslararası İşbirliği Dairesi Başkanı Albay Mattia Zuzzi başkanlığında Erivan’da düzenli savunma istişareleri düzenledi. Ayvazyan meslektaşına Ermenistan ordusunun dönüşüm çabalarının ilerlemesi hakkında bilgi verdi. İstişarelerin sonunda taraflar 2025 için Ermenistan-İtalya savunma işbirliği planını imzaladı. Plan, tecrübe aktarımı, çeşitli askeri alanlarda eğitim ve çeşitli müşterek girişimler içeriyor.  https://massispost.com/2024/12/armenia-and-italy-sign-2025-defense-cooperation-program/

e. AVİM web sitesinde “TEPEBAŞI’NDAN SİLİNEN TARİH: ERMENİSTAN VE FRANSIZ ORTAKLIĞIYLA AZERBAYCAN MİRASINA SON DARBE” başlıklı makale yayınlanmaktadır. “…5 Temmuz 2022 tarihinde bir grup Azerbaycanlı bilim insanı ve sivil toplum temsilcisi, UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay’i Erivan’da, özellikle Tepebaşı mahallesinde Azerbaycan halkının milli, kültürel ve tarihi mirasının kasten yok edildiği konusunda bilgilendirmiştir. Ancak, Azerbaycan’ın Karabağ ve Batı Azerbaycan ile ilgili çağrılarını son 30 yıldır olduğu gibi dikkate almayan UNESCO, bu başvuruyu da görmezden gelmiştir. Üstelik, Azerbaycan halkının tarihî ve kültürel mirasına yönelik bu kentsel ve kültürel soykırıma Fransız Lyon Belediyesi de dahil olmuştur; bu belediye, Ermeni diasporasıyla ‘ün kazanmış’ bir belediyedir. Böylece, kültürel mirasın korunmasından sorumlu uluslararası hukuk aktörlerinin gerçek yüzü ortaya çıkmıştır. Merkezi Paris’te bulunan UNESCO, böyle Ermeni maceralarına girerek uluslararası kuruluşu itibarsızlaştırmakta, bu da dünya kamuoyunda başka bir utançtan öteye geçmemektedir.” tespitlerinin yer aldığı makaleye aşağıdaki link üzerinden erişim sağlanabilmektedir. https://avimbulten.org/Blog/TEPEBASI-NDAN-SILINEN-TARIH-ERMENISTAN-VE-FRANSIZ-ORTAKLIGIYLA-AZERBAYCAN-MIRASINA-SON-DARBE

f.  “9 yaşındayken Ermeni zulmüne uğrayan Nergis şimdi 41 yaşında” başlığı ile TRT Haber YouTube kanalında yayınlanan videoya aşağıdaki linkten erişim sağlanabilmektedir.  https://www.youtube.com/watch?v=ucIGdOI3BeY

g.  “Ermeni Meselesi, AİHM Kararı ve Gerçekler” konusu ile düzenlenen Milli Merkez Panelinde Sn. Şükrü Server AYA tarafından yapılan konuşmaya aşağıdaki linkten erişim sağlanabilmektedir. https://www.youtube.com/watch?v=q3NuW9imFOg&list=PL-vfn1ScT4uzuGT5TFi2Hkrm8lVhAgd3d&index=8

2.  Yunan Sorunları / Yunan Haberlerindeki İddialar “” işareti içinde gösterilmiştir / Kıbrıs ile İlgili Gelişmeler:

a.  Yunan Haberleri “Kürdistan mı geliyor? Erdoğan’ın Suriye’deki durumdan duyduğu sevinç, Kürtlerle yaşanacak fiyaskonun üzüntüsüne dönüşecek. ABD özel kuvvetleri, Rus birliklerinin geri çekilmesinden kısa bir süre sonra, Suriye’nin kuzeyinde yer alan Kobani bölgesindeki Rus Silahlı Kuvvetlerinin eski üssünü ele geçirdi. Kobani üssünün kaybedilmesi Rusya açısından ciddi sonuçlar doğurabilir.”  https://www.pentapostagma.gr/kosmos/enoples-syrraxeis/7281065_erhetai-koyrdistan-den-prolaban-na-apohorisoyn-oi-rosoi-kai

b.  ABD Kongresi, ilk kez GKRY’yi askeri eğitim programlarına dahil ederek Rumların çok taraflı tatbikatlara katılmasının önünü açtı. Rum Yönetimi, ABD’nin kararını ‘stratejik dönüm noktası’ olarak tanımladı. ABD Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası (NDAA)’nda 12 Aralık 2024’te yapılan değişiklikle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, ilk kez Pentagon’un Doğu Avrupa’ya yönelik askeri eğitim programlarına katılmaya uygun ülkeler listesine dahil edilmiş oldu. Değişiklik uyarınca Rum Milli Muhafız Ordusu, 2027 yılına kadar çok taraflı tatbikatlara katılabilecek ve Güney Kıbrıs’ın diğer Doğu Avrupa ülkeleriyle birlikte ABD liderliğindeki askeri eğitim tatbikatlarında yer almasına olanak sağlanacak. Söz konusu karar, askeri eğitim programlarıyla ilgili 2016 tarihli yasaya iki önemli değişiklik getirerek, ABD Ordusu’yla ortak tatbikatlar sırasında Doğu Avrupa ülkelerindeki güvenlik güçlerinin eğitim süresini 2026’dan 2027’ye uzatıyor. GKRY sözcüsü Konstantinos Letymbiotis, sosyal medya platformu X’ten yaptığı açıklamada, kararı “stratejik bir dönüm noktası” olarak nitelendirerek bunun “ABD’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne verdiği artan jeopolitik ve askeri önemin altını çizdiğini” söyledi. Rum Sözcü, “Bu adım, ABD’nin Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki kritik stratejik rolünü tanıdığının altını çiziyor.” değerlendirmesinde bulundu. https://greekcitytimes.com/2024/12/14/us-includes-cyprus-in-military-training-programs-sparking-discontent-in-turkey/

https://knews.kathimerini.com.cy/en/news/us-expands-cyprus-defence-role

https://www.aydinlik.com.tr/haber/kibrista-stratejik-donum-noktasi-gkry-dogu-avrupaya-yonelik-askeri-egitim-programlarina-katilmaya-uygun-ulkeler-listesine-dahil-edildi-499227

3.  AYAcademy Bülteni

Karar Verme Sürecinin İnsani Yönü” başlığı ile yayınlanan akademik makaleye ilişkin bilgiler ve erişim linki AYAcademy’nin aşağıdaki sosyal medya kanal linklerinde yayınlanmaktadır.

https://www.instagram.com/ayacademy.org.tr/
https://www.facebook.com/ayacademy.org.tr/
https://www.linkedin.com/company/ayacademy/
https://www.threads.net/@ayacademy.org.tr
https://www.tiktok.com/@ayacademy.org.tr
https://twitter.com/ayacademy_tr
https://t.me/AYAcademyTelegram
https://www.youtube.com/@AYAcademy_TR

Saygılarımla,

Serkan KORKMAZ

Posted in ERMENİ SORUNU, FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI | Leave a comment

KIZIM KİMLİĞİNİ DÜŞÜRDÜN!!!

Posted in AFORİZMALAR | Leave a comment

MİT BAŞKANI NEDEN “HTŞ TERÖR” ÖRGÜTÜNÜN YÖNETİCİSİ İLE NAMAZA GİTTİ?


MİT BAŞKANI NEDEN “HTŞ TERÖR”
ÖRGÜTÜNÜN YÖNETİCİSİ İLE NAMAZA GİTTİ?

Naci Kaptan – 14.12.2024


Bu durum büyük olasılıkla şöyle gerçekleşti;
Cumhurbaşkanı Erdoğan MİT Başkanına talimat verdi;

“Hemen Suriye’ye git, Coloni seni bekliyor. Selamlarımı söyle. Şu dosyadaki talimatlarımı kendisine ilet. ABD’li yetkililer tarafından kendisine uygar insanlar gibi traş olması, giyinmesi talimatı verildi. Radikal İslam hakkında toplumu yatıştıracak açıklamalar yapacak ve demokrasiden bahsedecek. Batı dünyasının İslamofobi korkularını yatıştıracak. Ayrıca biliyorsun seneler önce EMEVİ CAMİSİNDE namaz kılacağımızı söylemiştim. Aradan zaman geçse de bu sözümü sen bana vekaleten Coloni ile birlikte camiye gidip namaz kılarak gerçekleştireceksin. Biliyorsun ki bize oy veren vatandaşlarımızın dini hassasiyetlerini ancak böylece arttırarak kararsız oyları da bize çekeriz. Namaz konusu çok önemli” Olay aşağı yukarı böyle gerçekleşti.

Mit Başkanının Coloni’nin kullandığı araba ile namaza gitmesi ve bu durumu da açıkça yapmış olması Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin tarafından şöyle değerlendirildi;

“MİT Başkanı “Kalın’ın bölgeye gelmesi, namaz kılması, insanlarla görüşmesi, Colani’nin arabayı kullanması. ‘Bu işi biz yaptık’ diye ilan etmektir.

Böyle bir şeye gerek yoktu, sonuçta zaten Türkiye yardım ettiyse, Türkiye’nin payı varsa bunu şimdi yapılan gibi açıklamanın anlamı yok. ‘Meydan okuma’ algıladım. HTŞ bir terör örgütü. Hem Birleşmiş Milletler (BM) hem Türkiye tarafından terör örgütü olarak tanınıyor. Bu çok tehlikeli bir şey. Görüntülere göre HTŞ’yi ‘terör örgütü’ olarak tanımlamanın bir anlamı olmuyor. MİT başkanının Colani ile görüşmesi gizli olabilirdi. Sessiz sedasız olabilirdi” dedi.

“İSLAMI REJİM OLACAK”

Sürece ilişkin de konuşan Pekin, “Suriye’nin toprak bütünlüğünü belki koruyabilirler. Ancak demokratik bir yapının kurulabileceğini sanmıyorum. Büyük ölçüde bölgede İslami bir rejim olacak. Kendileri üzerindeki ‘terör örgütü’ yaftasından kurtulmaya çalışıyorlar bunun için de ABD ile diğer ülkelere de hoş görünmeleri lazım.

Belki ABD bunu gözden geçirecektir. Trump’ın görevi devralmasıyla birlikte terörist örgütleri gözden geçirecekler. Bu sırada HTŞ’yi de çıkartabilirler. Bu şekilde davranmalarının nedeni Batı’ya ‘terörist değiliz’ imajı vermektir. Bunların içerisinde El Kaide’ci var, El Nusra’cı var, IŞİD’li var. Bunlar değişmedi ki. Sadece kendilerini öyle gösteriyorlar. Kalın’ın ziyareti bir gövde gösterisi. MİT, her yerde herkesle görüşür ancak böyle açık olarak görüşmez. Bu yanlış bir olay çünkü açık açık kendilerini göstererek ‘Biz yaptık bu işi’ diyorlar” ifadelerini kullandı.

Sonuç olarak bu olayın kurgusu baştan aşağıya fiyasko ve yanlıştır.

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Bölücü KÜRTÇÜLÜK, BOP, İSRAİL - SİYONİZM, ORTADOĞU ÜLKELERİ, RADİKAL İSLAM, SİYASAL İSLAM | Leave a comment

KISSADAN HİSSE * NUR YÜZLÜ İHTİYAR

Nur yüzlü, uzun beyaz sakallı, cübbeli ihtiyar bir adam şeyh edasıyle kuyumcuya girdi. Kuyumcu saygıyla karşıladı. İhtiyar dedi ki: –Ben senin sevabınım..!

Kuyumcu güldü ve alaycı bir şekilde: “Pırıl pırıl bir yüzün olduğu doğru, ama bir sevabın böyle görüneceğini hiç düşünmemiştim!” Bu sırada genç bir çift dükkana girerek yüzük istediler.

Kuyumcu siparişi hazırlarken oturmalarını söyledi. Genç hanım gidip yaşlı şeyhin kucağına oturdu.. Kuyumcu şaşırdı ve kadına sordu: “Neden şeyhin kucağına oturdunuz?”

Genç hanım şaşkınlıkla: –“Hangi şeyh?.  İyi misiniz siz? Neden bahsediyorsunuz? Burada kimse yok ki. Bize bu siparişimizi verecek misiniz, vermeyecek misiniz?”

Şaşıran ve utanan kuyumcu genç çiftin yüzüklerini vererek parayı aldı ve genç çift dükkandan ayrıldı. Şeyh kuyumcuya dönerek şöyle dedi: -Beni senden başka kimse göremez ve bu ancak vicdanlı, namuslu ve iyi insanlar için mümkündür.

O arada başka bir erkek ve kadın kuyumcuya girdi ve aynı hikaye tekrarlandı. Kuyumcu derin bir şaşkınlık yaşıyordu.

Şeyh kuyumcuya –Ben senden bir şey istemiyorum! Rızkınızı artırmak için bu mendili koklayarak yüzünüze sürün.”. Kuyumcu mendili kutsal ve ruhani bir tavırla aldı, kokladı ve bayılarak yere yığıldı.

Şeyh ve arkadaşları bütün para ve altınları alarak kaçtılar. 4 yıl sonra Şeyh kılıklı bu adam, 2 hırsız sözde çift hırsız, 2 polis gözetiminde dükkâna girdiler.. Kuyumcu hem şaşırdı hem de sevindi. Sahtekâr hırsızlar yakalanmıştı!!!

Polis memuru, Şeyh ve kuyumcuya soygun olayının nasıl gerçekleştiğini sordu. Kuyumcu ve hırsızlar sırayla hikâyeyi anlattılar. Polis memuru “Olanları uygulamalı ve de aynen tekrarlamalısınız” dedi ve zabıt tutmaya başladı. Şeyh ilk günde olduğu gibi mendili kuyumcuya verdi ve kuyumcu  mendili ilk kez yaptığı gibi koklayıp ovuşturdu ve yine anında bayılıp yere düştü. Polisler ve hırsız şeyh birbirlerine bakarak güldüler .. Şeyh, sahte polisler ve arkadaşları dükkânı tekrar soydular…


Sonuç ; Her 4 yılda bir seçimler tekrarlanıyor ve biz millet olarak nur yüzlü, şeyh kılıklı soyguncular ve  polis görünümlüler tarafından aynı hikayelerle kandırılarak sürekli olarak soyuluyoruz. Ve hiç de akıllanmıyoruz..

Seçimler yaklaşırken altınlarınıza dikkat edin lütfen.
Sağlıcakla ve uyanık kalın..


YORUM

Bu hikaye gerçekten Türkiye’deki seçimler için pek uygundur. Çünkü 2003 te 18 TL olan bir gram altın bugün (20 Mart 2024 ) tarihinde 2224 TL dir. Bu hızlı yükseliş Türkiye’nin hızlı çöküşünü yansıtır. O tarihten bu yana yapılan tüm seçimlerde seçim gününden sonra daha iyi yaşamlar vaat edilmiştir. Ama açık bütçeler nedeniyle Türk milleti her geçen gün daha gerilere gidip fakirleşerek yaşamaktadır.

Emperyalizm denilen şey aslında Kuvayı milliye dilinde yani Türkçemizdeki karşılığı Harici bedhahlardır. Onlar açık bütçeler yaptırarak ne yaptıklarını biliyorlar. Programlarını sürdürüyorlar. 30 Ekim 1923 ten beri ayni program uygulanıyor. Bu program Türkiye Cumhuriyetini yıkma programıdır.

İsmet İnönü’nün deyimi ile söylersek:
“Bütçe açığı, bir milleti, rutubetin bir binayı çökertmesi gibi yok eder” İnönü’nün dediği maalesef gerçekleşmiştir Rutubetin bir binayı çökertmesi gibi Türk milleti yok olmuştur.

Op. Dr. Aytekin Ertuğrul
Türk milletinin bir ferdi

Posted in EDEBİYAT - ANI - ÖYKÜ - ŞİİR, HAYATIN İÇİNDEN, KISSADAN HİSSELER, SEÇİM - SEÇSİS | Leave a comment

DİKTATÖRLER NEDEN KATLEDİLİYOR? * KADDAFİ NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?

KADDAFİ NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?

Muammer Kaddafi, Libya’yı tüm Afrika’nın en zengini ulusu haline getirmişti ancak, Batı, bir Arap liderin başarılı olmasına asla izin veremezdi… Kaddafi, insanlık dışı bir muamele ile katledilirken, zenginliğe boğduğu Libya kabilecilik, iç savaş, köle ticareti ve terörizmle parçalandı. Ülkenin kaynakları ise, ülkeyi bombalayan Batılılar tarafından sömürüldü…


“Muammer Kaddafi, Arap liderlere, Saddam Hüseyin’in başına gelenlere dair bir hatırlatma yaptı:

“Yabancı bir güç gelir, bir Arap ülkesini işgal eder ve başkanını asar. Biz bir kenarda otururuz. Tüm Arap liderleri asılarak öldürüldü. Bir kenarda oturuyoruz. Neden? Bir sonraki siz olabilirsiniz.”  Ve bu söylediği Kaddafi’nin başına geldi.

Libya’da hiçbir zaman Mısır veya Tunus’ta olduğu gibi bir ‘Arap Baharı’ yaşanmadı. Protestolar çok daha küçüktü ve çok geçmeden bu protestoların bile, her biri ülkeden bir pay almayı bekleyen yabancı aktörler tarafından organize edildiği ortaya çıktı.

NATO’nun Libya’yı bombalaması ve Kaddafi’yi devirmek isteyen isyancılara verdiği desteğin ülkenin refaha kavuşmasını istemekle bir ilgisi yoktu. Batılı askeri ittifak, ‘insan hakları’ ve ‘demokrasi’ kisvesi altında, Libya’nın kaynaklarını çalmak ve Batı hegemonyasını korumak için Arap dünyasının en önde gelen liderlerinden birinin öldürülmesine yardım etti.” (star.com.tr20 Ekim 2021)


Kaddafi’nin öldürülmesinin nedeni; Libya’daki Petrol ve Doğalgaz kaynaklarının zenginliği ve Kaddafi’nin küresel baronlara karşı boyun eğmemesidir.


Sayın Ertuğrul Coşaner, Kaddafi’nin öldürülmesi olayının nedenlerini ,yazar Umberto Eco’yu kaynak göstererek aşağıdaki maddelerle sıralamış. Bu maddeler ironi taşıyor.

Doğrudur, Kaddafi Libya halkına aşağıda sayılan sosyal hizmetleri parasız veya çok az bir ödeme ile vermiştir. Libya halkının yaşam, gelir  ve eğitim düzeyini yükseltmiştir.  Fakat yaman çelişki şudur ki; halkın cebinde tomar tomar Libya dinarı varken Libya’ya senelerce uygulanmış ambargo nedeniyle çarşı ve marketlerde alacak hiç bir ürün yok idi. Ayrıca Libya Dinarı uluslararası para rejiminde kabul görmüyordu. Özetle Libya’da HUKUK ve ADALET yoktu.

Kargo gemileri ve tankerler ile Libya’nın tüm limanlarına defalarca gittim. Libya’da halkın durumunu gözlemlemek imkanım oldu.  Kaddafi de tüm DİKTATÖRLER/ OTOKRATLAR gibi ülkeyi adeta demir yumrukla yönetti. Kamu yöneticilerinin özellikle yabancılara karşı her türlü zorluğu çıkartan ve hukuk tanımayan tarzda davrandığını  defalarca gördüm.

Evrensel hukuk kuralları ve limanlardaki gümrük, polis, acenta, liman başkanlığı işlemlerinin  uluslararası  kuralları Libya’da geçerli değildi. Örneğin gemi personel listesi ve gümrük deklare listesinin ARAPÇA yazılması gerekti. Bu konuda yazılacak çok şey vardır.

Libya’ya son seferimde, Hollanda’dan yüklediğimiz 50 kg’lik çuvallar içinde 1. sınıf unun süt tozu ile harmanlanmasıyla özel yapılmış bir kargoyu Tripoli limanına götürdük.  Kaddafi içinde protein olan unu Libya halkı için özel yaptırmıştı.  Hollanda’da 10 saatte yüklediğimiz 120 bin çuval un Libya’da 27 günde boşaltıldı!!!

Tüm bunların dışında, Kaddafi’nin kendi halkı tarafından linç edilerek öldürülmesinin pişmanlığını Libya halkı şimdilerde yaşıyor.  Kaddafi öldürüldükten sonra Libya bölündü ve mezhep savaşları başladı. Irak’ta Saddam’ın da öldürülmesi gibi Kaddafi’de EMPERYALİZMİN kurguladığı dezenformasyon tiyatrosu sonucunda NATO tarafından katledilmiştir. Celladı ise kendi halkı olmuştur.

Suriye’de ise Esad şanslı idi, kaçarak canını kurtardı… Fakat Suriye mezhep savaşları ve de BOP/ BİP kurgusu ile bölünüyor.. Gerçek Suriye tarihten siliniyor. Bakalım şimdi sıra kimde?

Naci Kaptan – 14.12.2024


Kaddafi’nin öldürülmesinin 16 gerçek nedeni

1. Libya’da elektrik faturası gelmedi, elektrik tüm vatandaşlarına bedava geldi.

2. Kredi faizleri yoktu, bankalar devlete aitti, vatandaşına verilen kredi FAİZSİZ idi..

3. Kaddafi,Libya’daki herkes ev sahibi olana kadar ebeveynlerine ev almayacağına söz verdi. Kaddafi’nin babası saltanatı sırasında bir çadırda öldü.

4. Libya’daki tüm yeni evli çiftler hükümetten 60.000 dinar aldı ve bu yüzden kendi dairelerini satın aldılar ve ailelerini kurdular.

5. Libya’da eğitim ve tıbbi tedaviler ücretsizdi. Kaddafi’den önce halkın sadece %25’i okur yazardı. Kaddafi döneminde ise okur/ yazarlık a %83 oldu.

6. Libyalılar bir çiftlikte yaşamak isteseler, ücretsiz ev ekipmanları, tohumlar ve büyükbaş hayvan aldılar.

7. Eğer Libya’da tedavi edilemezlerse, devlet onlara yurt dışına tedavi için +2300$ konaklama ve seyahat için fon verirdi.

8. Libyalı araba alsa fiyatın %50’sini devlet finanse etti.

9. Benzinin litre fiyatı 0.14 dolar oldu.

10. Libya’nın dış borcu yoktu ve rezervleri 150 milyar dolardı (şimdi dünya çapında donduruldu)

11. Libyalıların bir kısmı okuldan sonra işe giremediği için devlet iş bulamayına  işsizlik maaşını ödemiş.

12. Libya petrol satışlarının bir kısmını doğrudan tüm vatandaşların banka hesaplarına aktardı..

13. Çocuk dünyaya getiren anne 5.000$ alacaktı

14. 40 adet ekmeğin fiyatı 0.15 dolar idi.

15. Libyalıların %25’inin tüm Illisna? diplomalarına sahipti.

16. Kaddafi, çöl ülkesinde suyun bulunmasını sağlamak için “BÜYÜK ADAM PROJESİ” olarak bilinen dünyanın en büyük sulama projesini gerçekleştirdi.

Bunun adı “DİKTATÖRLÜK” ise; Demokrasi nedir acaba?

NEDİR…?!

Umberto ECO

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM | Leave a comment

EMPERYALİZM, BOP, ORTADOĞU * Arap Baharı’ zincirinin son halkası Suriye’yi neler bekliyor?

Şimdi güncel soru şu: Bir ‘demokrasi mucizesi’ beklemediğimize göre, Suriye ‘Arap Baharı’ sonrası istikrarsızlıktan kurtulamayan ülkelerle aynı kaderi mi paylaşacak, yoksa iyi-kötü öngörülebilir, halkının insan haklarına az-çok saygılı, refah içinde olmasa da kendine yeterli ve istikrarlı bir ülke mi olacak? (Foto: AA)


Arap Baharı’ zincirinin son
halkası Suriye’yi neler bekliyor?

YETKİNREPORT – Naci Koru / 14 Aralık 2024


“Arap Baharı” başladığında baskı altındaki Arap ülkelerinde demokrasi benzeri bir rejimin ortaya çıkabileceği umudu yeşermişti. Öyle olmadı, olmaması da şaşırtıcı değil. Çünkü, demokrasi sadece seçim yapmaktan ibaret değil. Demokrasinin temelinde kurumlar, denge-denetleme mekanizmaları, özgür basın ve sivil toplum, siyasal kültür gibi ön şartlar var. Bu şartlar bir gecede ortaya çıkmıyor.

Olan, otoriter rejimlerle yönetilen ülkelerde iktidar değişiminden ibaret kaldı.

“Arap Baharı”
“Arap Baharı” ülkelerinin neredeyse tamamı bu süreçte karanlık bir tünelden çıkıp, bir başkasına girdiler. ‘Arap Baharı’ adıyla nitelenen bu büyük alt-üst oluşun arka planında hesap vermezliğe ve keyfi yönetime dayalı cezasızlık kültürüne, toplumsal adaletsizliklere, mezhep ve etnik grup kayırmacılığa yaslanan otoriter-güvenlikçi devlet yapısına karşı biriken tepki patlaması vardı. Saydığım bu yapılar el değiştiren rejimler altında hala yaşıyorlar. Bölgesel barış ve istikrarın korunması, göç dalgalarının önlenmesi, enerji güvenliğinin sağlanması kaygıları bu ‘yeni güvenlikçi devlet’ anlayışını dünya ülkeleri nezdinde kabul edilir hale getiriyor.

Tunus, Libya, Mısır ve Yemen tamamen; Cezayir, Fas, Bahreyn, Ürdün ile Suudi Arabistan kısmen ‘Arap Baharı’ndan etkilendiler. En kötüsü Suriye’de yaşandı. Şam’ın güneyindeki Deraa kasabasında başlayan basit bir protesto hızla büyüdü ve yayıldı. 1976 ve 1982’de ülkenin merkezindeki Hama-Humus ekseninde, kısmen Hatay’a komşu Cisr el-Şuğr ile Halep kırsalında yaşanan ve Hafız el-Esad’ın ağır silahlar kullanarak bastırdığı ‘Suriye Müslüman Kardeşleri’nin isyanları bu defa ülke geneline yayıldı.

Suriye diğer ülkelerle aynı kaderi mi paylaşacak?
Bölgesel ve küresel devlet aktörleri ile devlet dışı örgütlerin soruna müdahil olmaları uzun sürmedi. Sonuçta, aralıklarla 13 yılı aşkın süren, ABD’nin ve AB’nin yaptırımları altına giren karmaşa ve parçalanma sürecinde Suriye’nin Baas rejimi, ancak Rusya ve İran’ın askeri ve ekonomik desteğiyle ayakta kaldı.

Bir yandan 7 Ekim 2023’de Gazze’den İsrail’e yönelen saldırı dalgasına orantısız güç kullanımıyla karşılık veren İsrail’in Gazze’de Hamas’ı, Lübnan’da Hizbullah’ı süpürmesiyle ve İran’a gözdağı vermesiyle, diğer taraftan Rusya’nın Ukrayna’daki savaşta giderek sıkışmasıyla ortaya çıkan yeni denklem Beşar el-Esad yönetimini destekten yoksun bıraktı. Bu etkenlere ABD’nin başkanlık devir-teslim ve geçiş dönemine girmesinin yarattığı ‘topal ördek’ ataletini de eklemeli. Oluşan kararsız dengenin beslediği güç boşluğundan yararlanan ve kuzey doğu Suriye’deki grupların başını çektiği askeri hareketlenme Şam’daki yönetimi sadece 11 gün içinde devirdi.

Şimdi güncel soru şu: Bir ‘demokrasi mucizesi’ beklemediğimize göre, Suriye ‘Arap Baharı’ sonrası istikrarsızlıktan kurtulamayan ülkelerle aynı kaderi mi paylaşacak, yoksa iyi-kötü öngörülebilir, halkının insan haklarına az-çok saygılı, refah içinde olmasa da kendine yeterli ve istikrarlı bir ülke mi olacak?

Geçmiş deneyimler umut verici değil
Bugüne kadarki deneyimler Suriye’nin gelecekteki patikasının zor olacağına işaret ediyor: Suriye’de farklı etnik yapılardan ve inançlardan gelen çok sayıda grup var; devlet ve devlet dışı aktörler de her fırsatı değerlendirip, müdahale yoluyla çıkarlarını dayatmaya çalışacaklar. Ortaya çıkabilecek gelişmelerin Türkiye üzerindeki etkileri güvenlik, ekonomik ve toplumsal dengeler başta olmak üzere çok yönlü ve boyutlu olacaktır. Diğer ülkeler gibi Türkiye de çıkarlarını önceleyen bir angajman politikası izleyecektir. Bu angajmanın iş birliğine dönüşüp dönüşmediğini zamanla göreceğiz. Öyleyse, bu süreçte yaşananları dikkatle ve serinkanlı değerlendirmemiz önem taşıyor.

Suriye’de neler oldu, önümüzdeki dönemde neler olabilir?

Son haftalarda neler yaşandığının yorumu çokça yapıldı. Bunları tekrarlamak anlamlı olmayabilir. Bu yazıda Suriye’de yaşanan olayların sonuçlarına ilişkin tahminleri kısa soru-cevap formatında paylaşmak istiyorum.

Şam’ı düşürmeye yönelik askeri harekatı Türkiye mi yönlendirdi?
Kuzeydoğu Suriye’den başlayan askeri harekatın planlamasının en az birkaç ay gerektirdiğini biliyoruz. Zamanlamanın Hizbullah’ın zayıflamasıyla denk düşmesi rastlantı değil. Rusya’nın, PYD/YPG’nin ve hatta İsrail’in iki ay öncesinden harekattan haberdar oldukları yolunda yorum ve açıklamalar yapıldı. Ancak, Beşar el-Esad dahil ilgili tüm tarafların askeri hareketlenmenin bu denli kısa süre içinde rejimi devirebilecek boyuta evrilmesini beklemedikleri, belki Halep ve civarının el değiştirmesiyle sınırlı kalabileceğini düşündükleri anlaşılıyor. Türkiye’nin bu gelişmelerdeki belirleyici rolünü ölçümleyebiliyoruz. Yapılan resmi açıklamalar da bu durumu teyit ediyor.

Şam’ın düşmesi en çok kimlerin işine yaradı?
Pek çok taraf arasında, öncelikle İsrail. İsrail, henüz pazarlık masası kurulmamışken hızlı davranarak ve masraf yapmadan hissesine düşeni tahsil yoluna gitti. Golan tepelerinde BM denetimi altındaki tampon bölgeyi ve bölgenin en yüksek rakımlı Cebel-i Şeyh (Hermon dağı) mevkisini işgal etti, Şam’a mücavir alana sokuldu. Daha önemlisi, Suriye’nin tüm askeri altyapısını günler içinde imha etti. Suriye’nin neredeyse tüm savaş uçakları, hava savunma sistemi, deniz gemileri ve cephane depoları ortadan kaldırıldı. İsrail makamları bu eylemi “hava kuvvetlerinin son 50 yıldaki en kapsamlı harekatı” şeklinde nitelediler. Şam’daki nüfus ve tapu müdürlükleri gibi seçili hedefler de bombalanarak imha edildi. Dolayısıyla, Suriye’nin yakın gelecekte İsrail’e tehdit oluşturabilecek kapasitesi kalmadı. İsrail hava kuvvetleri ve hava savunma sistemleri mücavir alanda rakipsiz konuma yükseldi. Bu, yeterli bir kazanımdır.

Türkiye ile Katar kuşkusuz bu aşamada kazançlı çıkanlar arasında görünüyor. Suriye içindeki Sünni-Arap muhalif gruplar için de aynı yorum yapılabilir. Kürt azınlık bakımından bir kazanım olup olmadığını zamanla elde edebilecekleri statü gösterecek.

İsrail güvenlik gerekçesini ileri sürerek Suriye’de kalırsa ne olur?
İsrail’in amacı, güney Lübnan’da oluşturmak istediği gibi, Lübnan ile Suriye hudut hattının güney kesiminde bir tampon bölge oluşturmak, geçişleri durdurmak, Hizbullah ile Suriye’deki Şii-Alevi gruplar arasındaki irtibatı kesmek. İsrail, Suriye topraklarının kayda değer bölümünü uzun süreli işgali altında tutamaz. Bunun siyasi maliyeti yüksek olur. İsrail, nihai planlarını uygulamaya geçirmek için Trump yönetimini bekliyor. Dolayısıyla, bir geçiş dönemindeyiz. Bu planlar arasında, mümkün olursa Batı Şeria’nın ve Gazze’nin tamamen veya kısmen ilhakı, Kudüs’ün başkent statüsünün tanınması, iki devletli çözümün terk edilmesi, bugün ulaşılan sınırlar içinde Golan tepelerinin tamamının ilhakı var.

Bu sürecin kaybedenleri kimler oldu?
Kısa cevap, İran olabilir. Düşünülenin aksine, Rusya kaybedenler arasında olmayabilir. Rusya’nın yeni Suriye’deki konumunun ne olacağını görmemiz gerekiyor. İran, Lübnan’la kara bağlantısını sağlayan Suriye’de denetimi kaybetti. Bunun etkisi Hizbullah’ın zayıflamasıyla ortaya çıkacak. Rusya’nın durumu farklı. Tartus’taki deniz, Hmeymim’deki hava üslerini koruyabilirse, kuzey Afrika ve Sahel bölgelerindeki askeri operasyonlarını sürdürür, bu mümkün.

Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) doğrudan Rusya’yı karşısına alamaz. Böyle bir amacı olduğu sanılmıyor. Rusya, BM Güvenlik Konseyi (BMGK) üyesi. HTŞ, BMGK tarafından “terör örgütü” olarak tanımlanmış (2249 ve 2254 sayılı kararlar) bir oluşum. Bu nitelemenin kaldırılması halinde HTŞ üzerindeki yaptırımlar sona erebilir. Dolayısıyla, HTŞ BMGK daimi üyeleriyle iyi geçinmek zorunda.

HTŞ bünyesinde Doğu Türkistan’lı grupların, Çeçenlerin, Fransız ve İngiliz vatandaşı militanların olduğunu unutmayalım. HTŞ bu grup ve kişileri bünyesinden tasfiye edemezse, daha önce yaptığı gibi adını şeklen değiştirse bile, BMGK’nın “terör örgütü” kararı değişmez.

El-Golani muhatap olarak kabul edilecek mi?
ABD tarafından aranan ve başına 10 milyon Dolar ödül konan el-Golani muhatap olarak kabul edilecek mi?

Suriye’de 8 Aralıktan itibaren yönetimi ele geçiren HTŞ, BMGK kararı çerçevesinde Türkiye dahil dünyanın tüm ülkeleri tarafından terör örgütü olarak tanınıyor. Bu örgütün lideri konumundaki Ahmed Hüseyin el-Şara (takma adı, ailesinin Golanlı kökeni nedeniyle Ebu Muhammed el-Golani) ‘Irak el-Kaidesi’, İŞİD/DEAŞ ve bizzat kurduğu ‘Nusra Cephesi’ bünyesindeki eylemleriyle biliniyor.

Golani Irak’ta ABD askeri cezaevinde üç yıl hapis yattı. ABD tarafından başına 10 milyon Dolar konmuş durumda. HTŞ’ni sadece Arap gruplardan oluşmadığını, Suriyeli olmayan ve ülkeye yabancı unsurları barındırdığını eklemeliyiz.

El-Golani, bugünlerde Batılı ve Türk basın mensuplarına verdiği mülakatlarla HTŞ’nin aşırılıktan vazgeçmiş bir örgüt olduğu mesajını tekrarlıyor. Bu ikna girişiminin başarılı olup olmayacağını süreç içinde ortaya çıkacak somut gelişmelerle göreceğiz. Bu aşamada, ilgili tüm tarafların ve devlet aktörlerinin hızlı bir kararla fiili durumu kabul ettiklerini, angajman politikası izleyeceklerini, nihai pozisyonlarını açıklamadan önce taktik amaçlı bekle-gör yaklaşımını benimseyeceklerini söylemek mümkün.

YPG/PYD ne olacak?
PYD/YPG Suriye’deki kazanımlarını kısmen koruyor. Fırat’ın batısında taktik amaçlı işgal ettiği bölgelerden çekilmeye zorlansa da, ABD’nin desteğiyle kuzey doğu Suriye’de varlığını sürdürüyor. An itibariyle, Suriyeli Kürtlerin nüfusuyla orantısız bir alanı, petrol ve hububat alanlarını kontrol ediyor. ABD’nin içinde PYD/YPG’yi de barındıran SDG’ye desteğini sürdürmesi beklenebilir. Başka deyişle, ABD görünen gelecekte Suriye’de kalıcı olabilir.

Suriye’deki Kürtler için stratejik hedef, kontrol edecekleri alandan ziyade, kalıcı şekilde kazanabilecekleri nihai statü meselesiyle bağlantılı. Bu aslında Suriye’nin gelecekte yazılacak yeni anayasasıyla, yönetim şekliyle de ilgili. Irak’ta olduğu gibi, özerk ve federatif bir ülke modeli ortaya çıkarsa, YPG/PYD stratejik hedefine ulaşır.

Yeni Hükümeti tek başına HTŞ mi kuracak?
HTŞ, İdlib çatışmasızlık bölgesinde kurduğu yerel yönetimi Şam’da geçici hükümet olarak ilan etti. 1 Mart’a kadar 3 aylık süreyle anayasa ve parlamento askıya alındı. Yeni yönetimde, ‘ılımlı muhalif gruplardan’, Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) tabanından, ülkedeki diğer etnik, dini ve mezhebi kesimlerden (Arap aşiretleri, Kürtler, Türkmenler, Dürziler, Şiiler, Aleviler, Hristiyanlar) temsilci yok. El-Esad hükümetinde dahi farklı kesimlerin temsilcileri vardı. HTŞ kapsayıcı, geniş tabanlı, katılımcı, paylaşıma ve temsile dayalı bir yönetime doğru ilerlemek zorunda. Aksi durumda anlaşmazlık, muhalefet ve çatışma kaçınılmaz hale gelebilir. Irak ve Afganistan’da yaşanan deneyimlerden hareketle, bunun olası sonuçlarını şu anda öngörmek zor.

Suriye bölünür mü?
Suriye’nin bölünmesinin önüne geçebilecek, siyasi ve toprak bütünlüğünü sağlayabilecek bir formül Irak’ta olduğu gibi farklılıkları ve kimlikleri tanıyarak statü veren federasyona dayalı bir çözüm olabilir. Kuşkusuz bölünme ve parçalanma, üreteceği derin istikrarsızlık ve riskler nedeniyle, İsrail haricinde komşu ülkeler veya küresel devlet aktörleri tarafından istenen bir sonuç değildir. Önümüzde belirsiz ve riskli bir süreç var. Bunun yönetimi sağduyu, bölgesel ve uluslararası işbirliği gerektiriyor.

Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar ülkelerine dönerler mi?
Kısa cevap, ‘hayır, hemen değil’ olabilir. Mültecilerin kendi ülkelerine dönme oranı dünya ortalamasında yüzde 3’ü geçmiyor. Göç edilen ülkelerdeki kalış süresi uzadıkça dönüş ihtimali ve oranı da azalıyor. Suriyelilerin önemli bir bölümünün aileleriyle Türkiye’de yeni bir hayat kurduklarını ve dönme niyetlerinin olmadığını unutmayalım. Sıcak gelişmelerin anlık kararları tetiklemesi düşük bir ihtimal. Suriye’de henüz kalıcı ateşkes, nihai siyasi sistem kurulmadı. Gerçekçi bakılırsa, Suriye’nin yeniden imarı da çok uzun zaman alacak.

Türkiye’de hükümetin Suriyelilerin dönüşüne imkan veren şartların oluştuğu söylemini benimsemesini beklemek mümkün. Ancak, Suriyelilerin bir ‘siyasi malzeme’ imkanı sağladığını, ucuz ve kayıt dışı işgücü kaynağı olduğunu, AB’yle ilişkilerde denklemin parçası haline geldiklerini, dolayısıyla bir araç haline geldiklerini dikkate almamızda yarar var.

Türkiye’nin Suriye’nin geleceğine yönelik bundan sonraki tutumu nasıl olmalıdır?
Mevcut durum, Türkiye için hem imkanlar hem sınamalar içeriyor. Siyasi geçiş sürecinde Türkiye’ye önemli görevler düşecek. Sürecin, tüm taraflarla iş birliğine açık, yapıcı ve kapsayıcı şekilde sürdürülmesi elzem. Birleşmiş Milletler’in desteği şart. Katar’da kabul edilen Bildiri, BMGK’nın 2254 sayılı kararındaki ilkeler, yapılabilecek diğer uluslararası toplantılarda alınacak kararlar yol gösterici olacak. Suriye’deki yeni yönetimin kapsayıcı ve temsili katılıma dayalı olması inandırıcılığına ve meşruiyetine yardımcı olur.

İnsan ve azınlık haklarına saygının, basın özgürlüğünün, çağdaş kurumsal bir yapının tasarlanması ve güvence altına alınması vazgeçilmez bir şart olarak önümüzde duruyor.

Ülkede güvenliğin tesisi, silahlı grupların terhisi, topluma yeniden katılmalarının sağlanması, ulusal ordu ve polisin kurulması, adalet ve anayasa reformu yapılması gerekiyor. Türkiye bu sürecin her aşamasında yapıcı katkı sağlayabilir. Ancak, Türkiye bu sürecin tamamını sahiplenerek, yükü üstlenemez. Kapsayıcı bir uluslararası dayanışma ve iş birliği gerekiyor. Suriye ölçeğinde bir ülkede bunu yapabilecek insani ve maddi kaynağa, iradeye tek başına sahip olan başka bir ülke de yok.

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Bölücü KÜRTÇÜLÜK, BOP, İSRAİL - SİYONİZM, KÜRESEL POLİTİKALAR, ORTADOĞU ÜLKELERİ, RADİKAL İSLAM, SİYASAL İSLAM | Leave a comment

Yandaş medyadan El Kaide’ye tam ‘destek’: Cihatçı teröristleri ılımlı muhalif ilan ettiler

Yandaş medyadan El Kaide’ye tam ‘destek’:
Cihatçı teröristleri ılımlı muhalif ilan ettiler

Yurtsever – 02-03-2020


Yandaş Sabah ve Yeni Şafak, El Kaide’nin Suriye kolu olarak bilinen HTŞ’nin operasyonlarını ‘sevinçle’ karşılarken, Türkiye’nin de terör örgütü olarak gördüğü HTŞ’yi ‘ılımlı muhalif’ ilan etti.

El Kaide’nin Suriye kolu olarak bilinen, BMGK ve Türkiye tarafından da terör örgütü olarak kabul edilen, HTŞ’nin İdlib’deki saldırıları yandaş medya içerisinde sevinçle karşılandı. Bilindiği gibi Suriye ordusu kendi toprağı olan İdlib’de HTŞ’ye yönelik operasyonlarını hızlandırmış ve birçok beldeyi cihatçı terörden temizlemişti. Suriye ordusunun yeniden kontrolü sağladığı bölgelerde karşı saldırılar düzenleyen HTŞ bu sabah saatlerinde, İdlib’in güneyinde yer alan Hazarin, Kefermus ve Darul Kebire köylerine saldırı düzenlerken, cihatçı hesaplar Cebel Zaviye bölgesinde HTŞ’nin kontrolü sağladığını iddia etti.

Sivil halkı kalkan olarak kullanan, girdiği bölgelerde sivil tahliyeleri engelleyerek bir dizi savaş suçuna imza atan cihatçı terör örgütü HTŞ’nin bu sabahki operasyonu yandaş medyada ayrıntıları ile yer alırken, HTŞ’nin de ‘ılımlı muhalif’ olarak tanımlanması dikkatlerden kaçmadı.

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, ORTADOĞU ÜLKELERİ, RADİKAL İSLAM, SAVAŞLAR-ÇATIŞMALAR, SİYASAL İSLAM | Leave a comment

Suriye’de şeriatın sesleri! * Ortadoğu’da harita yeniden şekilleniyor. Cihatçıların kontrolündeki bölgenin yanında doğuda YPG’nin kontrolündeki bölge ortaya çıktı. Böylece radikal islamcılar, ilk kez israil, Türkiye ve Irak sınırlarını kapsayan bir alana sahip oldu.

RADİKAL İSLAM SINIRIMIZDA

Siz bakmayın “SİSTEM MEDYASININ” piar çalışmalarına… Tüm SAHTE zafer çığlıkları BOP’un Suriye’de ilk aşamayı tamamladığını saklamaya çalışmak için göz boyamadır.

Konu Kürdistan’ın kurmak, Suriye’yi parçalamak, güneydoğumuza RADİKAL İSLAMCILARI yerleştirerek BOP’un son aşamasında Türkiye’ye diz çöktürmek için istikrarsızlaştırarak zayıflatmaktır. Bu nedenle anayasa değiştirilmiş, BİR KİŞİ karar verici olarak yetkilendirilmiş, Anayasa ilga edilmiş, TBMM işlevsiz kılınmış, TSK’nın gücü ve hiyeraraşisi kırılmıştır. Bu nedenle 10 milyon civarında İŞGALCİ SIĞINMACI ülkemize yönlendirilmiştir. Türkiye çöküyor dostlar!!!….Bunun gerçekliğini anlamak için ülkemizin son 20 senede nereden nereye geldiğine bakmak yeterlidir.

Değerli yurtseverler, BOP son aşamasına girdi. Yakın geçmişte yabancı bir düşünce adamı Türkiye’nin bölünmek amacıyla masaya konduğunu yazdı. Akbabalar ziyafet sofrasının üzerinde uçuyor. Çakallar ganimetten pay almak için bekliyor.

Ortadoğu’da harita yeniden şekilleniyor. Cihatçıların kontrolündeki bölgenin yanında doğuda YPG’nin kontrolündeki bölge ortaya çıktı. Böylece radikal islamcılar, ilk kez israil, Türkiye ve Irak sınırlarını kapsayan bir alana sahip oldu.

Naci Kaptan – 11.12.2024

Suriye’de şeriatın sesleri!

CUMHURİYET – Zülal Kalkandelen – 11 Aralık 2024

Esad rejiminin emperyalizmin operasyonuyla silahlı cihatçı grup HTŞ tarafından devrilmesinden sonra Ortadoğu’da harita yeniden şekilleniyor. Cihatçıların kontrolündeki bölgenin yanında doğuda YPG’nin kontrolündeki bölge ortaya çıktı. Böylece radikal islamcılar, ilk kez israil, Türkiye ve Irak sınırlarını kapsayan bir alana sahip oldu.

Suriye’nin bölünmüş haritası, 28 Eylül 2013’te The New York Times’ta çıkan “Yeniden şekillendirilmiş bir Ortadoğu hayal etmek” adlı makale ile birlikte yayımlanmış; doğuda ABD destekli YPG kontrolündeki bölge de Kürdistan olarak adlandırılmıştı.

Açık bir şekilde görülüyor ki emperyalizmin “böl ve yönet” temelinde ilerleyen Büyük Ortadoğu Projesi, büyük bir aşama kat etti. Yıllar önce kendisinin BOP’un eşbaşkanı olduğunu ilan eden AKP’li cumhurbaşkanının bu operasyonda izlediği politika da bu açıdan bakıldığında net olarak ortaya çıkıyor. Artık Türkiye’nin güneyinde kafa kesen cihatçı, şeriatçı ve etnikçi devletçiklerle komşuyuz, mezhepçi bir bölünme ile karşı karşıyayız.

EMPERYALİZMİN ANLAŞTIĞI SİLAHLI RADİKAL İSLAMCILAR
ABD ve Avrupa odaklı Batı medyası ile bizdeki Batı güdümlü medya, Suriye’de yaşananları bayram havasında duyururken geçiş hükümeti başbakanının İdlib’i yöneten Muhammet el-Beşir olduğu açıklandı. Halep Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Haberleşme Bölümü’nde okuyan El-Beşir, ayrıca İdlib Üniversitesi Şeriat ve Hukuk Fakültesi’ni de bitirmiş.

Suriye’nin yeni Adalet Bakanı olan Şadi el Veysi ise şeriat hükümlerini uygulayacaklarını açıkladı. HTŞ’nin El Kaide ve El Nusra’dan türediğini hatırlarsak bu beklenen bir durum. 11 yıl önce, 2013’te Suriye’nin kuzey bölgelerinde etkinliğini artıran El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi de “şeriat mahkemeleri” kurmuştu.

Demek ki emperyalizm, Afganistan’da nasıl Taliban’la anlaşma yaptıysa, Suriye’de de bu radikal dinci gruplarla anlaştı.

LAİKLİK İÇİN SAFLARI SIKILAŞTIRIN!
Taliban, Afganistan’da 15 Ağustos 2021’de iktidarı eline geçirdiğinde, en çok kaygı uyandıran konu, kadın haklarında atabilecekleri geri adımlardı. Taliban, o günlerde “şeriat kuralları temelindeki kadın haklarına bağlı olduklarını” açıklarken bugün 3.5 yıl sonra eğitim ve çalışma hakları ellerinden alınıp sistematik olarak toplumsal hayattan dışlanan Afgan kadınlar, hayatta olsalar da artık yaşamadıklarını söylüyor.

Son olarak bu yaz Taliban yönetimi, kadınların toplum içinde duyulacak sesle konuşmasını da içeren bir dizi yasağı daha onayladı, kadınların evlerinin dışında yüzlerini göstermesi tamamen yasaklandı. Seslerinin duyulması bile istenmeyen kadınlar, şeriat hükümlerine göre yok sayıldı!

Şimdi Suriye’de yaşananlardan sonra, en büyük kaygı yine kadınlar, kız çocukları, farklı inancı olanlar ya da inançsızlar ve farklı cinsel yönelimi olanlarla ilgilidir. Suriye’de şu anda laiklik ortadan kalktığı için yaşam tarzları nedeniyle hayatları da tehlike altındadır.

“Suriye’de rejimin devrilmesinin ardından yeni dönem için halk umutlu” diye manşet atıp kutlamalara ilişkin fotoğraflar yayımlayan Batı güdümlü medya, gerçekte laikliğin Ortadoğu’da aşama aşama yok edilişini de kutluyor… Kim bilir belki de ılımlı İslam projesinin ideologlarından siyaset bilimci Samuel Huntington’ın “Türkiye Ortadoğu’da lider olmak istiyorsa laiklikten vazgeçmesi gerek” şeklindeki öngörülerine ilişkin hayaller kuruyorlar!

Bütün bu yaşananlardan sonra çıkarılacak ders tek kelimeyle şudur: Türkiye’de laiklik ve hukuk devleti için verilen mücadelenin safları sıklaştırılmak zorundadır!


GELEN YORUMLAR

Son yüzyılda dünyanın başına gelen belaların, felaketlerin birinci derecede sorumlusu Adolf Hitler denilen çılgın diktatördür. Demagoji, yani laf üreterek kitlelerin zaaflarından yararlanma ustalığı sayesinde uygar sayılan eğitimli, düzenli, disiplinli bir milleti peşine takarak dünya dengelerini alt üst etmeyi başarmıştır. Yahudilere karşı uyguladığı soykırım yüzünden İsrailin Filistin topraklarını işgal etmesi ve Ortadoğu’nun kapanmayan bir yaraya dönüşmesi mümkün olmuştur. Almanlara karşı ikinci dünya savaşının kazanılmasında Amerikanın çok büyük payı olmuştur ve bu başarı bir yayılmacı politika izlenmesinin ana hatlarını oluşturmuştur. Amerikan üsleri günümüzde dünyanın her tarafında varlığını sürdürebilmektedir ve gerektiğinde dinci siyasetçileri, şeriatçı örgütleri de kullanarak birçok ülkenin gidişatına kolayca yön verebilmektedir. Bu yüzden ikinci dünya savaşından sonra İRTİCA (Türkiye de dahil) birçok ülkede (petrol zengini Suudi Arabistan’ın da parasal desteğiyle) güçlenip hız kazanmıştır. Cihatçı İslami Terör Örgütlerinin Suriye’de yönetimi ele geçirmesinde en çok payı olan ülkelerden biri olmamızla övünenler, laik Cumhuriyetimizi bir siyasal islam diktatörlüğüne, “tek adam” rejimine dönüştürmek için yıllardır her çareye baş vurmaktadır. Bilinçli vatandaşların görevi de direnmek, Atatürk ilkelerini yılmadan savunmak, bir erken seçim için çalışmak olmalıdır. Değerli yurtsever Naci Kaptan’ın “İŞARET FİŞEĞİ”ne duyarsız kalmayan bazı dostların yanıt ve yorumlarını altta paylaşırken, yedi yıl önceki bir yazımı da eklemeyi uygun buluyorum.

13.12.2024 – Kemal Rastgeldi

Dinsizlikle suçlanmak korkusu yüzünden yıllardır meydanı azgın dincilere bırakmış bulunuyoruz ve bunun gittikçe ağırlaşan bedelini ödemeye devam ediyoruz. Suriye savaşı, başta FETÖ’den kaynaklanan darbe girişimi, IŞİD vahşeti gibi belalar canımızı artık dayanılmaz derecede yakmakta olsa da, biz muhalif yurtseverler toparlanıp birleşemiyoruz, örgütlenemiyoruz, suçlulardan hesap soramıyoruz, sadece eleştirmekle, sızlanmakla yetiniyoruz. Artık silkinmemiz, sesimizi yükseltmemiz, eyleme geçmemiz gerekiyor. Aslında, “yüce dinimiz” diyerek halkımızın dört elle sarıldığı Arap emperyalizminin yayılmacı, çağdışı ideolojisi tüm sıkıntılarımızın başlıca sebebidir. Çaresi, tedavisi bulunmayan sinsi, bulaşıcı, yaygın bir zihinsel hastalık durumuna kolayca dönüşebilmektedir. Kendini “öbür dünya” hayallerine kaptıranlara her türlü saçmalığı, bazen çılgınlığı kolayca yaptırabilmektedir. Din duygularını sömüren, siyasi amaçlar için kullanan, halkı Allahla kandıran sadece AKP ve başındaki “tek adam” değildir, MHP ve diğer Kemalizm karşıtı partiler de Cumhuriyetimizin temeli olan laikliğe karşı suç işlemektedir. Cumhuriyet Halk Partisi ise Atatürk’ten sonra “halkın partisi” olmaktan uzaklaştı, siyasal İslamcılar tarafından pervasızca kandırılan sahipsiz vatandaşları bilinçlendirip onlarla bütünleşemedi. (22.09.2016 Kemal Rastgeldi)


Gönderen: Haluk Berkmen

18 yıl önce Türkiye’ye gelen Condolessa Rice “Biz Ortadoğu’da 12 ülkenin sınırlarını değiştireceğiz” demişti. Bu planlı saldırının amacı İsrail topraklarını genişletmektir. Nitekim Suriye’de petrol yoktur ama fırsattan istifade İsrail tankları Suriye topraklarına girmiş durumdadır. Yakında Suriye’nin bir bölümü İsrail toprağı olursa sakın şaşmayın. Türkiye’nin güneyinde kurulmakta olan Kürt devleti de gene aynı planın parçasıdır. Günü geldiğinde Türkiye’ye saldıracakları ve güneydoğu bölgemizden toprak almaya çalışacakları gün gibi aşikârdır. Maalesef bu planı yöneticilerimiz görmemekte ve yaklaşan tehlike karşısında sessiz kalmaktadırlar.



Ahmet N. Taspinar

Muhterem agabeyim Kemal Rastgeldi’den tam isabet.

Suriyedeki akıl almaz hizla yasanan darbe donen oyunlarin ne derece planli ve yapay oldugunu dusunduruyor. Ben de ayni Kemal agabey gibi asla kukla medyanin saksakciligina inanamadim, ulkeyi ele geciren murteciler islamci katilden baska birsey dagiller.

Profesyonel diplomatlarin elinden alinmis dis politikasinin iflas ettigini goremeyen Amerikan halki Suriyede olanlari olumlu karsilayacak kadar durumdan bihaber ve naieve; Wolfowitz’in mimari oldugu Buyuk Ortadogu Projesi, akilli ve uzagi gorebilen son ABD baskani Bill Clinton tarafindan reddedilmisti.

2000 yilindaki baskanlik seciminde Al Gore az farkla kazanirken, ona dis geciremeyecegini kestiren iblis gucler Florida’da oynadiklari oyunla ve Yuksek Mahkemedeki muhafazakar hakimlerin de katilimiyla dunyanin basina G.W. Bush denen beyni tava olmus moronu getirerek buyuk oyunu baslattilar.

BOProjesi Amerikanin uzun vadeli menfaatlerine uygun olamadi, bugun Amerika 2000 yilina kiyasla cok daha az guvenilen, cok daha az saygi duyulan ve cok daha az inanilan bir ulke haline gelmis bulunuyor. Bir zamanlar ” Hicbir savasi kaybetmemis ve hicbir sulh konferansini kazanamamis ulke ” diye boburlendikleri ABD, 2. Dunya Savasi’ndan bu yana Kore, Viet Nam ve Orta Dogu maceralarinin hepsinde kuyrugunu bacaklarinin arasina alip kacan maglup ulke oldu.

Ornek derecede etkili silahli kuvvetlerini sorumsuz maceralarla yipratip duzgun ve kulturlu hariciyelerini saf disi birakarak yasanan bu maceralar Amerikan halkinin kendi liderlerine guvenlerini de sarsarak ulkeyi ortasindan ikiye boldu. Bugun gelinen nokta Donald Trump isminde bir soytarinin baskan secilmesi ile Amerikanin manevi bolunmesinin had safhaya erismesi olmus bulunuyor. Birkac nemalanan ulke disinda kimse Amerikaya saygi ve guven duymuyor artik.

Guzelim Amerikaya yazik oldu. Hitleri yendikleri zaman butun dunyanin sevgi, guven ve saygisini kazanan ABD artik alay konusu bir durumda. Bu durum bana kliselesmis bir tekerlemeyi htirlatmakta :
WE HAVE MET THE ENEMY, AND THEM IS US.


Gönderen: Asim Esen

Şüphesiz BOP projesi BOP eş başkanının yardım ve işlevleri ile gerçekleşiyor.
Bunun baş sorumlusu 22 yıldır BOP eş başkanını oyu ile onaylayan ve 16 Nisan 2017’de “tek adam” yapan Türk seçmeni çoğunluğudur.

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, ORTADOĞU ÜLKELERİ | Leave a comment

İŞGALCİ…


İŞGALCİ…

Erdoğan Özgenç


Dünya ülkeleri artık emin…
Kesinleşti…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti

1)Terörü destekleyen…
2)işgalci devlet…

Olarak tescil edildi, tarihe geçti…

Nasıl?

HTŞ bir İslamcı terör örgütüdür ve eli kanlıdır…
Türkiye -AKMHP yönetimi HTŞ ve diğer örgütlerle
İşbirliği yaparak Suriye’nin işgaline neden olmuştur…

Ayrıca Terörle Mücadele kapsamında Suriye topraklarını işgal etmiş,
İşgal etmekle kalmamış Vali atamıştır…

MİT başkanı İbrahim Kalın Suriye’ye gitmiş,
HTŞ militanlarıyla birlikte kameralar önünde Şam Emevi camisinde namaz kılmıştır…
MİT başkanı Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil ettiğine göre,
Türkiye terör örgütleriyle işbirliği içinde demektir…

Bu eylemler normal görülebilir ama Türkiye Cumhuriyeti
Sadece bugün için var değildir.
Yarın;
Seninle işbirliği yapanlar yarın silahlarını sana da yöneltirler…

Tarihte sayısız örneği vardır.
Yugoslavya
Afganistan ve Bosna Hersek’ten ders almak gerekmez mi?
Kendi ikbalini devlet ikbalinden öncelikli görmeden…

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, ORTADOĞU ÜLKELERİ, SAVAŞLAR-ÇATIŞMALAR, SİYASAL İSLAM | Leave a comment

HAYATIN İÇİNDEN * AĞIT GELENEĞİ * ÖLÜM KASAPLARI Her gün sokaklar kadınlara mezar oluyor. Çocuklarının geleceğinden umudunu kesen ana babalar, engelli evlatlarını öldürdükten sonra kendi canlarına kıyıyor. Narin, Sıla bebek, daha nice çocuklar cinayete kurban gidiyor.

AĞIT GELENEĞİ

CUMHURİYET – Adnan Binyazar – 13.12.2024


Kadın çağlar boyunca doğurgan bir varlık sayılmış ancak kapatıldığı ev içlerindeki emeğinden kırda bayırda, bağda bahçede yararlanılmıştır.

Oysa anlatı kültürümüzün en önemli kitabı sayılan Dede Korkut’ta yazıldığına göre kadın, “evin direği” sayılmış, savaşlarda bile eşinin yanında yer almıştır.

Kitabın ilk öyküsü olan “Boğaç Han”da anlatıldığı gibi av sırasında, babası Dirse Han’ın, kırk yoldaşlarının kışkırtmasıyla yaralayıp ıssız bir dereye attığı oğlu Boğaç’ı, annesi ağıtlar yakarak ölümden kurtarır:

Kara çekik gözlerini uyku almış a oğul!
O ikice kemiğin uzamış, yerine koy, oğul!
Tanrı’nın verdiği tatlı canın gezmelerde imiş, geri çağır, oğul!
Öz gövdende canın varsa oğul, haber ver bana,
Karabaşım kurban olsun oğul sana!
Kazılık Dağı akar senin suların,
Akar iken akmaz olsun!
Biter senin otların, Kazılık Dağı,
Biter iken bitmez olsun!
Bu belalar sana nereden geldi?
O gövdende canın varsa, oğul, haber ver bana,
Karabaşım kurban olsun, oğul, sana.

ÖLÜM KASAPLARI
Her gün sokaklar kadınlara mezar oluyor. Çocuklarının geleceğinden umudunu kesen ana babalar, engelli evlatlarını öldürdükten sonra kendi canlarına kıyıyor. Narin, Sıla bebek, daha nice çocuklar cinayete kurban gidiyor. Canavar ruhlu ölüm kasapları yeni doğmuş bebekleri toprağa gömüyor. İstedikleri üç beş kuruşu alamayan torunlar, nenelerini, dedelerini canından ediyor.

Babanın çocuklarını; çocukların babalarını, analarını öldürdüğü nerede görülmüş!

ÇAĞIMIZIN AĞIDI
Bugünün anası emekli öğretmen Şebi Yelda Avşar ise yüreğinin iç derinliklerine iniyor, binlerce kadının acısını, yazdığı “Oyunun Kuralı” adlı şiiriyle çağımızın ağıdını yakıyor:

Bir kuşun umutsuz çığlığında
Gecenin vazgeçilmeyen karanlığında
Günün riyakâr güzelliğinde,
İsyankârım…
İsyanım kuşa değil,
İsyanım geceye değil,
İsyanım sana değil,
İsyanım kendime hiç değil.
Kafes, kuşun suçu olur mu?
Karanlık, gecenin…
Ya güzellik suç olur mu hiç?
Suç, geceyi gerçek karanlığa boğanda,
Suç, kuşun kafese konulacak kadar güzel olmasında…
Suç sende, bende, gecede değil.
Suç, gündüzleri inatla gece yapanda…
Ama inanır mısınız?
Gecenin rengini öptüm, kuşun sesini.
Gündüzün, bilmem nasıl söylesem?
Çaresizce riyakâr nefesini?
Oyun kuralına göre oynanırsa oyun olurmuş.
Peki, hay hay, pekâlâ…
Munis, ürkek,
Oyunu öptüm.

Posted in HAYATIN İÇİNDEN | Leave a comment