ŞİİR MOLASI * GİDERSEN YIKILIR BU KENT


GİDERSEN YIKILIR BU KENT


Gidersen, yıkılır bu kent, kuşlar da gider.
bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında.
Yanlış adreslerdeydik, kimliksizdik belki
sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
üşür müydük nar çiçekleri ürperirken?
Gidersen, kim sular fesleğenleri
kuşlar nereye sığınır akşam olunca
Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu,
sustuğun yerde birşeyler kırılıyor,
bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun.
adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
bir de seni ekliyorum susuşlarıma.
Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
geriye mapusaneler kalır, paslı soğuklar,
adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız,
yüreğimize alırız onları, ısıtırız
gardiyan olmayız kendi ömrümüze her akşam.
Gidersen kar yağar avuçlarıma, üşürsün
bir ceylan sessizliği olur burada aşklar.
Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında.
durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler.
ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde.
menekşeler, nergisler yerine kuş ölüleri.
bir su sesi, bir fesleğen kokusu, şimdi uzak
yangınları anımsatıyor genç ölülere artık.
Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman,
sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere.
bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
isyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim.
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın.
devriyeler basıyor karartılmış evleri yine.
Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür,
bir tufan olurum sustuğun her yerde.


Ahmet Telli

Posted in EDEBİYAT - ANI - ÖYKÜ - ŞİİR | Leave a comment

YARGILANACAKLAR

Posted in MEDYA, VİDEOLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

USTASINDAN “DEVLET NASIL SOYULUR” DERSLERİ * Milyarlık yarım adaya 20 bin lira bedel

Milyarlık yarım adaya 20 bin lira bedel

CUMHURİYET – Murat Ağırel – 26.08.2025


Daha önce yine bu köşeden, Hazine arazilerinin sahte evraklar ile işbirlikçi avukatlar aracılığıyla ele geçirildiğini yazmıştım. Bu dosyaları takip ediyorum ve çok ilginç gelişmeler var, yakında yazacağım.

Ancak bu duruma benzer bir başka olay daha var.

Haber kaynağım aradı ve “Bilirkişinin dahi 4.3 milyar TL bedel biçtiği 430 dönümlük arsaya 20 bin TL ödeyerek tedbir koydurabiliyorsun, biliyor musun” dedi.

Tabii ki ilgimi çekti ve araştırmaya koyuldum. Muğla Bodrum, Türkbükü’nde 119 ada 21 parsel numaralı 430 dönümlük bir yarımada var. Bakın, bir yarımada! Bu yer için “Sahibi veya mirasçısı gelsin” diye ilana çıkılıyor.

Ancak kimse çıkmıyor. Bunun üzerine bu yer, 1978 yılında Maliye Hazinesi adına denize sıfır olarak tescil ediliyor.

Bir süre sonra, Hasan oğlu İbrahim İdris’in mirasçıları ellerindeki eski tapuya dayanarak itiraz ediyorlar. Bodrum Asliye Hukuk Mahkemesi (1978/108 esas ve 1984/138 karar) “Burası ilgili tapunun parçası değil” diyerek itirazı reddediyor.

Yargıtay da bu kararı 1985 yılında onuyor. Bundan tam 44 yıl sonra, daha önce dava açan kişilerin akrabalarından temlik yolu ile vekâlet alan Metin Karakaya, Nazmi Yiğit, Ömer Baltacı ve Av. Nimet Çelen Bodrum Asliye Hukuk Mahkemesi’nde Hazine’ye karşı “tapunun iptal, tedbir ve tescili” davası açıyor.

Mahkemeye sunulan dilekçede tedbir kararı isteniyor. Mahkeme de bu başvuruyu kabul ediyor ve 430 dönüm arazi için 20 bin TL gibi komik bir rakam belirleyerek Hazine arazisi üzerine tedbir koyuyor.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı avukatı Mehmet Kaçmaz, bu tedbir kararının kaldırılması için bölge adliye hukuk mahkemesine başvuruyor.

Başvuruda aynen şöyle yazıyor:

“‘Kadastro müdürü tarafından onaylanarak kesinleşen tutanaklar ile kadastro mahkemesinin kesinleşmiş kararları, kesinleşme tarihleri tescil tarihi olarak gösterilmek suretiyle en geç 3 ay içinde tapu kütüklerine kaydedilir. Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. Kadastrosu tamamlanan çalışma alanı içerisinde kalan eski tapu kayıtları, işleme tabi kayıt niteliğini kaybederler. Bu kayıtlara dayanılarak kadastro ve tapu sicil müdürlüklerinde işlem yapılamaz’ hükmüne göre; ilk tesis kadastrosu 1978 yılında kesinleşmiş olup, aradan 44 yıl geçtikten sonra davacı tarafından 2022 yılında dava açılmıştır. Dava açma süresi geçtiğinden süre yönünden davanın reddi gerekmektedir.”

Çok net değil mi aslında…
Peki, ne olmuş?
Dava kabul edilmiş!

Bilirkişi atanmış dosyaya ve arazi için bedel biçilmiş. Resmi bilirkişi raporuna göre arazinin değeri 4 milyar 308 milyon Türk Lirası olarak tespit edilmiş. Hadi, “Dava açılamaz” diye belirtmiş Hazine avukatı, dava açılmış. Peki, teminat 20 bin TL mi istenir? Bakın, hâkim 430 dönümlük alan için 20 bin TL’lik tedbir kararı koyuyor. İşin ilginci, bilirkişi keşfi yapılırken Hazine Bakanlığı ve Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın avukatları izne ayrılmış.

Dava görülürken de yoklarmış. Sebebi vardır elbet ama biz yine de soralım. Peki, bu arsa neyin nesidir diye baktım. Bodrumhabermerkezi.com adlı sitede bahse konu yerin haberini gördüm. Bu araziye yat limanı, marina, golf otel ve alışveriş alanı için çoktan planlama yapılmış. Bakalım burası hangi “vatansever müteahhit” veya hangi “vatansever siyasetçi” yakını ile bağlantılı çıkacak.

Bakalım Hazine malını koruyabilecek mi? Ya da koruyormuş gibi mi yapacak yoksa yukarıdan gelecek bir talimatla “işleyişin” önü açılacak mı?

Vatandaşın vergileriyle oluşturulan, hepimizin olan bu Hazine malının, üç kuruşluk teminatlarla el değiştirmesine izin verilmesi akıl alır gibi değil. Hukukun bu kadar pervasızca çiğnendiği bir dönemde, adaletin parayla satın alındığı iddiaları ayyuka çıkmışken, kamu malının bir avuç çıkar grubunun oyuncağı haline geldiği bir yerde, bu duruma tepki göstermemek mümkün mü?

İnsanların bir kilo limonu, Tarım Kredi Marketlerinde bile 135 liraya aldığı, yaz bitiyorken kiraz yiyemediği bir ülkede yaşıyoruz. Artık iş “Kiraz da yemeyiverin” sınırını aşalı çok oldu. Milyarlık araziler kâğıt üzerinde hukuk oyunlarıyla el değiştiriyorken halkın büyük bir bölümünün kiraz bile yiyemediği bir ülke resmi çizmeye çalışıyorum.

Bu çelişkiyi anlatmak bizim görevimiz. Her fırsatta da dile getireceğiz.

Posted in SUÇ DOSYALARI, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

AFORİZMALAR

Posted in AFORİZMALAR | Leave a comment

ADALET UYKUYA YATTI!!! * Soruşturulmayan Yargıç

Image

Soruşturulmayan Yargıç

CUMHURİYET – Işık Kansu – 27.09.2025


Özgür Özel, CHP’nin içini karıştırmaya yönelik kararı veren İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi yargıcı için ne demişti? Özetleyelim:

– Avukatlık yaparken AKP referansıyla Karayolları Genel Müdürlüğü avukatlığına girdi, Ulaştırma Bakanlığı davalarını aldı.

– Eşi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi AKP’deyken belediyede avukatlık yaptı.

– AKP kimliği ve rozeti taşırken eşiyle birlikte yargıç yapıldılar.

– Avukatlar avukatlıktan yargıçlığa geçerse beş yıl o ilde görev yapmazlar. Karı-koca, hemen İstanbul Gaziosmanpaşa’ya atandılar.

– Daha sonra atandıkları Malkara’da en az dört yıl durmaları gerekirken hemen İstanbul’a geri getirildiler.

– Uygun mahkemeye yerleştirildiler. Nöbetçi mahkemenin 45. Asliye Hukuk olmasını beklediler. Adli tatil dönüşü ilk gün işlemini yaptı ve CHP İstanbul İl Başkanlığı’na kayyum atadı.

Her sav, birbirinden önemli. Bugüne değin konuya ilişkin Adalet Bakanlığı girişimde bulundu mu? Hayır. Hâkimler ve savcılar, harekete geçti mi? Hayır.

Bu süre içinde ne oldu peki? Adalet bakanı, Suudi Arabistan’ın Milli Günü resepsiyonuna gitti, “Uluslararası hukuka saygı, uluslararası mahkemelerin kararlarına uymak devletlerin görevi. Maalesef, buna uyulmadığını üzülerek görüyoruz” dedi.

HSK de Moğolistan Adalet Akademisi, Kore Cumhuriyeti Mevzuat Araştırma Enstitüsü, Azerbaycan Adalet Akademisi heyetlerini kabul etti. Konuk heyetlere, kurulun, yargıç ve savcıların mesleğe kabul, atama, terfi ve disiplin işlemleri hakkında sunum yaptı.

Aynı sürede, Özgür Özel’in “AKP kimlikli, rozetli” dediği İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi yargıcı ise YSK’nin ve kendisinden yüksek mahkemelerin kararlarına rağmen “Anayasaya aykırı ve tam kanunsuzluk” olarak nitelendirilen girişimlerine ısrarla devam etti.

Suudi Arabistan’a, Moğolistan’a, Kore’ye, Azerbaycan’a akıl verenler, dönüp bir de kendilerine baksa, görecekler hukuka saygısızlığı, yargıçların mesleğe kabul, atama, terfi ve disiplin işlemlerinde var olan kuşkuyu…


YALVARMA ÜZERİNE OTURAN DIŞ POLİTİKA

Saray, tahtından düşmemek için içte CHP’yi kendi deyimiyle silkelemeyi, dışta da Trump’a dayanmayı seçti. İkisinde de başarısızlığa uğrayacağını çok yakında göreceğiz.

İçte, CHP odağında Cumhuriyet ilkelerini, demokrasiyi ve sandığı ortadan kaldırma çabaları büyük halk çoğunluğunun giderek yükselen direnci ile karşılaşıyor.

Dışa gelince…

Savaşları kışkırtma, başka ulusların topraklarına el uzatma, küresel sömürgeciliği hortlatma çabaları ile Hitler’i aratmayan Trump, son BM toplantısında da aynı çizgiyi korumada kararlı olduğunu kanıtladı.

BM Genel Sekreteri Guterres’in ifadesiyle “Nasıl bir dünya seçeceğiz? Kaba güçlerin olduğu bir dünya mı, yoksa yasaların olduğu bir dünya mı?” sorularına karşı kaba gücün yanında olacağını gösterdi.

Trump’ın yürüttüğü kaba siyasetin; gerek Avrupa, gerekse Çin-Rusya’nın başını çektiği kamp ve tüm mazlum uluslarla çeliştiği ortada. Saray’ın uyguladığı ABD’den yana seçimin içeriğini de ABD sözcülerinin açıklamalarından anlıyoruz: Trump ile görüşmek için yalvarılıyor. Trump’tan meşruiyet alınıyor. Rahip Brunson’un serbest bırakılmasında olduğu gibi Trump’ın her istediği yerine getiriliyor.

İlişkilerin bu düzeye indirgendiği bir noktada, iktidarın küçük ortağı MHP’nin Rusya ve Çin ile yakınlaşma önerisi bile Saray’ı kurtaramayacaktır.

Bağımsızlık devrimini gerçekleştirmiş onurlu bir ulus, böylesi bir horlanmaya katlanamayacağını er geç gösterecektir.

Posted in HUKUK-YARGI-ADALET, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

Sömürge zihniyeti

Sömürge zihniyeti

CUMHURİYET – Örsan K. Öymen – 27.09.2025


AKP açısından, Erdoğan’ın Trump ile neleri görüştüğünün, bir taviz verip vermediğinin, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını koruyup korumadığının ve Trump’ın saygın bir kişilik olup olmadığının hiçbir önemi yok.

Burada AKP tabanına verilen mesaj şudur: “ABD dünyanın ‘süper gücü’dür; Erdoğan da o kadar ‘önemli’ ve ‘değerli’ bir liderdir ki, ABD devlet başkanı tarafından bile kabul edilmiştir, ABD devlet başkanı bile Erdoğan’a büyük ‘değer’ vermektedir ve ona büyük bir ‘saygı’ duymaktadır.”

Bu yaklaşım, AKP’deki bir kesimin cahilliği, eğitimsizliği, zavallılığı, ezikliği ve sömürge zihniyeti ile ilgilidir.


Kurtuluş Savaşı’nın lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, cumhurbaşkanı olarak, bir defa bile bir yurtdışı seyahati gerçekleştirmemiştir, ama buna rağmen hem kendisinin hem de ülkesinin itibarını ve saygınlığını korumuştur.

Aksine, Osmanlı İmparatorluğu’nu işgal eden ve o dönemde emperyalizmin öncüsü olan Britanya’nın Kralı Edward Albert Türkiye’ye gelerek Atatürk’ü ziyaret etmiştir!

Erdoğan ise Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ABD’yi en çok ziyaret eden  “cumhurbaşkanı” olarak tarihe geçmiştir!

Bu övünülecek bir şey değildir! Çünkü ABD İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra emperyalizmin lideri konumunu üstlenmiştir ve emperyalizmin bayrağını Britanya’dan devralmıştır!


Türkiye’de adaleti ve toplumsal barışı ortadan kaldıran, kendi ülkesini kutuplaştıran ve istikrarsızlaştıran Erdoğan, önce New York’ta Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada, dünyada adaletin ve barışın sağlanması gerektiğine dair mesajlar verdi!

Filistin konusunda yine İsrail’in başbakanı Binyamin Netanyahu’nun hükümetini hedef aldı, ama onun en büyük destekçisi olan ABD’yi ve Trump’ı eleştirmedi!

Erdoğan’ın Washington’da Trump ile yaptığı görüşmede ise yüzlerce sivil ve askeri uçak alımları ile nükleer alanda işbirliği antlaşmaları ön plana çıktı.

Oysa uçağı satın alan Türkiye, satan ise ABD! Bu ticari antlaşmadan para kazanan Türkiye değil, ABD! Bunu bir zafer veya marifet gibi pazarlamak da, sömürge olmayı kabul etmiş insanların yapacağı bir şeydir.

Üstelik Türkiye büyük bir ekonomik krizin içindeyken, vatandaşlardan alınan vergilerle bu uçakların satın alınması nasıl bir marifet ve zafer gibi sunulabilir?! Türkiye’nin acilen büyük bir sivil Boeing filosuna mı ihtiyacı vardır?

Daha gelişmiş bir savaş uçağı olan F-35 uçaklarının alınmasına odaklanılması gerekirken, Boeing ve eski model F-16 savaş uçağı konusu nereden çıkmıştır?

Nükleer enerjinin insanlık için yarattığı risk ve tehdit ortadayken, Almanya gibi birçok ülke bu enerjiyi terk etmişken veya asgari düzeye çekmişken, nükleer alanda işbirliğinin Türkiye’ye yararı ne olacaktır?

AKP iktidarı bunlarla da yetinmedi, ziyaret öncesinde ABD ürünlerinin birçoğuna gümrük vergilerini indirdi; ayrıca ABD’den doğalgaz satın alınması konusunda kapsamlı bir anlaşma imzaladı!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel“Erdoğan müttefikten müşteri yaratmış” diyerek durumu mükemmel bir biçimde özetlemiş oldu!

Türkiye’de vatandaşların ödediği vergilerle ABD’de nelerin pazarlığının yapıldığını; milletin desteğini yitiren AKP’nin, ABD’nin desteğiyle iktidarını nasıl sürdürdüğünü, tarih, kara sayfalar halinde yazacaktır!

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, Politika ve Gundem, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

USTASINDAN “DEVLET NASIL SOYULUR” DERSLERİ * YOLSUZLUK İHALELERİNİN KRALI İ. MELİH GÖKÇEK * Gökçek döneminin tek bir aileye giden ihaleleri…

KARİKATÜR @Sefer Selvi

Gökçek döneminin tek bir
aileye giden ihaleleri…

CUMHURİYET – Murat Ağırel – 27.09.2025


Melih Gökçek’in Ankara Büyükşehir Belediye başkanlığı dönemi, kentin tarihine tartışmalı ihaleler ve usulsüzlük iddialarıyla geçti. Parsel Parsel ve Vurgun adlı kitaplarımda yer alan belgeler, Gökçek döneminde kamunun milyarlarca lira zarara uğratıldığını ortaya koyuyor.

Fakat bugün CHP’li belediye başkanları, kanıtlanamayan itirafçıların iddialarıyla hapse atılırken müfettiş raporlarıyla sabit olan kamu zararlarıyla ilgili bu şahsa en ufak bir soruşturma bile açılmıyor.

Herkes Ankapark’ı konuşuyor. Belediye müfettişlerinin raporlarına göre sadece bu projeden doğan kamu zararı 750 milyon dolar, güncel kurla yaklaşık 31 milyar TL. Mansur Yavaş yönetimindeki belediye, bu israfın belgelerini yargıya taşıdı ancak Gökçek döneminin “hesapsız hayallerinin” hesabı hiç sorulmadı.

Fakat sorgulanması gereken sadece Ankapark değil ki…

Gelin tek tek anlatayım. Ama bir de Gökçek döneminin tek bir aileye giden ihaleleri var.

Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi (ASKİ) ihalelerinden büyük pay alanlardan biri de Çam ailesi oldu. Ali Okan Çam’ın sahibi olduğu şirketler, güvenlikten, araç üstü ses sistemli minibüs alımına, dijital arşivlemeden bardak hizmetine kadar birbiriyle ilgisiz ihaleleri kazandı. Çam Güvenlik şirketi, 2013-2015 arasında toplam 128 milyon TL’lik ihale aldı. 2015’in kur ortalamasıyla bile 47 milyon dolar ediyor. Bakın, sadece iki yılda bugün TL’ye çevirsek yaklaşık 1.9 milyar TL ihale verildi.

Bir diğer dikkat çeken isim eski milletvekili Hüsamettin Korkutata ve ailesi oldu.  Gökçeklerin “aile dostu” da diyebiliriz. Korkutata ailesinin 9 şirketine, 2013-2017 yılları arasında 56 ihale verildi, toplam tutar 256 milyon TL’yi buldu. Anlaşılsın diye aktarayım: Bu miktar 2017’de 70 milyon dolardı. Bugünkü kura çevirdiğimizde yaklaşık 3 milyar lira yapıyor.

Serkan Korkutata, Beyaz TV yönetiminde yer alırken kızları ve damatları da farklı şirketlerde veya SOS Vakfı’nda görev aldı. Belediyenin iştiraklerinden ANFA üzerinden alınan ihalelerde usulsüzlükler tespit edildi, kimi işlerin ihale yapılmadan önce bitirilip sonradan kâğıt üzerinde “ihale edilmiş gibi” gösterildiği raporlara geçti. Gökçek’in istifasından üç ay önce dahi metro ve Ankaray (bir diğer metro hattı) büfeleri bu aileye kiralanmıştı.

SOS Vakfı demişken… Sadece bu vakıf ile belediye ilişkileri araştırılsa Gökçek’i yargılamaya yeter. SOS Vakfı’nın onursal başkanı Melih Gökçek’in eşi Nevin Gökçek’ti. Vakfın kurucuları arasında ilerleyen yıllarda belediye ihalelerinden yüz milyonlar kazanan isimler yer aldı. Bu bağ, vakfın “hayır” adı altında aslında Gökçek çevresinin ekonomik ve siyasi güç ağını örgütlediğini gösteriyordu.

Gökçek başkanlığında toplanan Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclisi, 2014’te belediye mülkiyetindeki “hafriyat toprağı, inşaat ve yıkıntı atıkları depolama ve geri kazanım sahalarını” 29 yıllığına, aylık 30 bin TL’ye ANFA şirketine devretti. ANFA da ihaleye çıkarak, yalnızca bir ay sonra aynı işi 10 yıllığına, aylık 100 bin TL artı KDV’ye Osmanlıspor’a teslim etti. Osmanlıspor’un ise herhangi bir sözleşme olmaksızın hafriyat işini Nisbet AŞ diye bir firmaya aylık 541 bin TL artı KDV’ye kiraladığı ortaya çıktı. Osmanlıspor, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediği için konu tekrar Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclisi’ne geldi ve komisyonda tartışılmasının ardından, 2018’de Mustafa Tuna başkanlık koltuğunda otururken sözleşme feshedildi.

Belbeton için değerleme yaptırılıyor ve değeri 11 milyon dolar tespit ediliyor. Sonrasında 12.5 milyon dolar teklif veren Genç İnşaat Şirketi’ne satılıyor. Yani Gökçeklerin aile dostuna! Şirketin gerçek değeri 29 milyon dolar hesaplanıyor. Milyarlarca kamu zararı!

YAKIN DOSTU FETÖ’CÜ

Gökçek görevden alınmadan 30 gün önce ev mobilyalarını belediyeye ödetmişti. Bunların hepsini belgeleriyle Parsel Parsel ve Vurgun kitabımda yazdım. Söz uçar, yazı kalır. Tarihe not olarak düştüm. Gün gelecek, yetimlerin hesabı sorulacak. Çünkü Melih Gökçek’in Ankara’daki yönetimi, hep aile bağları, vakıf ilişkileri ve usulsüz ihaleler üzerinden şekillendi. Ankara halkının kaynakları “yakın çevreyi ihya eden bir sistem” içinde tüketildi.

Hepsini geçtim, Gökçek yönetimi FETÖ’ye verilen destek için bile yargılanmalıydı.

Sadece bir olay anlatıp bitireyim. Savcı Şadan Sakınan ismini duydunuz mu? Bu adam, Gökçek’in en güçlü olduğu dönemde Ankara Adliyesi’nin en etkili ismiydi. 2010 KPSS sorularının sızdırılmasına ilişkin soruşturmayı kapatmaya çalıştığı için hakkında 36 yıla kadar dava açıldı. FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle mal varlığına el kondu. Firari olarak yurtdışına kaçtı. Şadan Sakınan, Melih Gökçek’in yakın dostuydu. Onun döneminde Şadan Sakınan’a bir arsa verildi. Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından “sihirli” bir imar değişikliği yapıldı. Normalde değeri sınırlı olan bu arsa, plan değişiklikleriyle bir anda milyonlarca liralık rant üretecek hale getirildi. Şadan Sakınan’ın el konan mal varlığı içerisinde bu arsa da var mıydı? Rantı alan el ülkeye girse ömrünün sonuna kadar hapse girecek, veren el ise pişkin pişkin yolsuzluk tweeti atıyor.

Gökçek’in desteklediği tek FETÖ’cü de bu değil. Gökçek döneminde FETÖ’yle bağlantılı savcı, hâkim ve polisler için İncek’te arazi tahsisleri gibi başka örnekler de Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin teftiş raporlarıyla kanıtlandı. Bakın iddia demiyorum, kanıtlandı! 15 Temmuz darbe girişimi sonrası büyükşehirden 218, EGO’dan 24, ASKİ’den 71, şirketlerden 59 kişi, toplam 392 kişi açığa alındı.

Salih Bezci, Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde 23 Haziran 2021’de ifadeye çağrıldı. Kendisine sorulan “Fethullah Gülen’i tanıyor musunuz? Türkiye’de veya yurtdışında kendisiyle bir irtibatınız oldu mu” sorusuna verdiği cevapta FETÖ lideriyle görüşmesini Melih Gökçek’in organize ettiğini söylemişti.

FETÖ davasındaki bir tanığın beyanlarından takip edelim:

“Yapılanma içerisinde ilk ismini duyduğumda ASKİ Genel Müdürlüğü görevindeydi. Şu an tutuklu bulunan mahrem imam Ersin Bayram bizzat bana ‘Himmet oranını artırırsan ASKİ’den büyük çaplı ihale alabilirsin, sana yardımcı oluruz’ demiştir. Cemil Koca, Şerif Ali Tekalan, Ahmet Arslan (Büyükşehir belediyesi meclis üyelerindendir, Melih Gökçek’in en yakın ekibinde yer alır, Nevin Gökçek’in kurmuş olduğu vakfın üst düzey yöneticisidir, Cemil Koca ile sürekli beraber hareket eden şahıstır ve Çankırılıdır). Büyükşehir belediyesine personel alımı süreçlerinde Kamil Kılıç’ın referansı olmadan kimse alınmazdı.”

Melih Gökçek’in Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanı olduğu dönemde, sağ kolu olarak görev yapan Nadir Koç ile röportajımda, “Belediyeyi FETÖ yönetiyordu” diye açıkça itiraf etti.

Bu süreçte özellikle firari FETÖ’cü Akın İpek’in Atlantik Eğitim AŞ’si de belediyeden imar kolaylıkları ve arazilerle desteklendi. Akın İpek’in annesi Melek İpek, 2013 Şubat’ında İncek’te bir okul yaptırdı. Adı da Melek İpek İlkokulu ve Ortaokulu. Açılış törenine Melih Gökçek, eşi Nevin Gökçek ile katılmıştı. Gökçek, Melek İpek’e o gün “Melek abla” diye seslenmişti. “Melek ablası” bugün FETÖ üyeliğinden cezaevinde.

Bir düşünün, CHP’li herhangi bir başkanın böyle işleri olsaydı başına neler gelirdi?

Unutmayın, unutturmayın!

Posted in YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

AFORİZMALAR

Posted in AFORİZMALAR | Leave a comment

Dil Bayramının 93. yılı * 26 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’ün başkanlığında toplanan ilk Türk Dil Kurultayı’nın tarihi Türk Dil Bayramı olarak kabul edilmiştir. O günden bu yana 93 yıldır her 26 Eylül Türk Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır.

Dil Bayramının 93. yılı

CUMHURİYET – İsmail Özcan – 26.09.2025


26 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’ün başkanlığında toplanan ilk Türk Dil Kurultayı’nın tarihi Türk Dil Bayramı olarak kabul edilmiştir. O günden bu yana 93 yıldır her 26 Eylül Türk Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır.

Arap harfleriyle yazılan Osmanlı Türkçesi birçok bakımdan Türkçe değildi. Osmanlı Türkçesi; Türkçe, Arapça ve Farsçadan oluşan hibrit (melez) bir dildi. Bu yüzden hiçbir zaman Türkçe konuşan geniş halk kesimlerinin dili olmadı.

KARMAŞA SONA ERDİ

Osmanlıca genel olarak sarayın, bürokrasinin, diplomasinin ve bir avuç münevverin diliydi. Halk, Osmanlı Türkçesini anlamıyor, anlamadığı için de ne yazabiliyor ne de konuşabiliyordu. Bugün Namık Kemal’in o ünlü Hürriyet Kasidesi’ni okuyup anlayacak üniversite mezunu bile çok enderdir.

Osmanlı Türkçesini savunanlar, onu güzelliği, işlevselliği için değil, yalnızca dinin temel metinlerinin yazıldığı alfabeyle yazıldığı ve okunduğu için savunuyorlar. Yoksa Osmanlı Türkçesinin üstünlüğüne, kerametine ilişkin başka bir bilgi, belge ve gerekçeleri yoktur. Osmanlı Türkçesinin önemli kusurlarından biri Türkçe kelimeleri yazmadaki yetersizliğidir. Çünkü bu dilin yazıldığı Arap alfabesi Türkçeyi yanlışsız yazıp okumaya elverişli bir alfabe değildir. Bu kusur bu dilin tarihinde çok sayıda yanlış okumaya, yazılı metinlere yanlış anlamlar verilmesine neden olmuştur. Gerek resmi gerekse edebi yazışmalarda birçok söz, birçok ifade yüzde yüz zıt anlama gelecek şekilde okunmuştur.

Bunlarla ilgi sayısız örnekler tespit edilmiştir. İşte bunlardan bazıları: Osman lı Türkçesinde “k-v-r-k” harfleriyle yazılan bir kelime “kürk”, “körük”, “kürek”, “görk”, “görek”, “gevrek” şeklinde 7-8 çeşit; “m-l-k” harfleriyle yazılan bir kelime “melek”, “melik”, “mülk” diye üç çeşit okunabilirdi.

DİLİN BUGÜN GELDİĞİ DÜZEY

Bir başka örnek de ünlü bir edebiyat öğretmeni, yazar ve bestekâr olan Rüştü Şardağ’ın, eski bir edebi metindeki şairin sevgilisine hitabı olan “saç-ı mârım” (yılan saçlım) deyimini, “saçı varım” diye okumasıdır. Orhan Şaik Gökyay bu yanlış okuma üzerine kendisine sormuş: “Acaba saçı olmayan sevgili mi varmış da şair ‘saçı varım’ diye hitap ediyor?” Gökyay, Şardağ’ın başka bir yanlışı için de şöyle diyor: “Şardağ, ‘güneş’ sözünü ‘geniş’ diye okuyunca ‘güneş yüzlü melek’, ‘geniş yüzlü melek’ oluvermiştir!”

Bir başka örneğe bakalım. Tanınmış bir yazar, Latin harflerinin kabulünden önceki yıllarda bir gazetenin bir yazarının köşesinin adını “hem nalene hem meyhane” diye okurmuş. Bu okumanın yanlış olduğunu bilir ama cehaleti anlaşılmasın diye kimseye soramazmış. Ancak yeni harflerin kabulünden sonra o köşenin adının doğrusunun “hem nalına hem mıhına” olduğunu anlayabilmiş.

Yeni harflerle yazılan bir metinde bu tür yanlışların yapılması söz konusu olabilir mi?

Türkçemizin bugün ulaştığı düzey çok ileridir, her türlü duygu ve düşünceyi yanlışsız ifade edebilecek bir gelişmişliğe sahiptir. Geçmişte olduğu gibi yazı dili ile konuşma dili arasında uçurum yoktur. Konuşulduğu gibi yazılmakta, yazıldığı gibi konuşulmaktadır. Yazım, anlatım, noktalama yönüyle de basbayağı durmuş, oturmuş, istikrara kavuşmuş bir dildir.


İSMAİL ÖZCAN – EĞİTİMCİ/YAZAR

Posted in ATATURK, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER | Leave a comment

Einstein’ın kızına mektubu

Einstein’ın kızına mektubu

CUMHURİYET – Adnan Binyazar – 26.09.2025


Albert Einstein, kızına, toplum onun söylediklerini anlayacak duruma gelene kadar yayımlamamasını istediği bir mektup yazar. Ünlü bilgenin kızı Lieserl, babasının bu dileğini yerine getirir.

Kızı, babası Einstein’ın 1980’lerin sonunda ölümünden 20 yıl sonra, açılmak üzere elindeki 1400 mektubu Hebrew Üniversitesi’ne bağışlar.

Mektup, baba-kız arasında doğması gereken güven açısından, ileride toplumda sorumluluk yüklenecek gençlere uyarıcı bir örnektir.


MEKTUP

“İzafiyet teorisini ortaya attığım zaman çok az insan beni anladı. Şu anda, insanlığa iletmek üzere açıklayacağım konu da dünyada yine yanlış anlamalara, önyargılara yol açacaktır. Toplumun, yazdıklarımı, söylediklerimi anlayacak düzeye gelene kadar, yıllarca, belki on yıllarca yıl saklanmasını, açıklanmamasını istiyorum.

Şu ana kadar bilimin henüz açıklayamadığı son derece güçlü bir enerji var. Bu enerji, herkesi içine alan, evreni yöneten tüm olayların arkasında olan ama bir türlü adını koyamadığımız bir güçtür.

Bu evrensel güç ‘SEVGİ’dir. Bilim adamları birleşik alan teorisi ararken, görünmeyen en güçlü kuvveti unuttular.

Sevgi, onu vereni aydınlatan en güçlü bir ışıktır. Bir de sevgi, çekim gücüdür, bazı insanları birbirine çeken odur.

Sevgi güçtür, sahip olduklarımızı en güzel yollarla kat kat artırmakla kalmaz, insanlığın, kör bencilliklerinin etkisinde kalan insanlığın, nesillerinin tükenmemesini önler.

Biz sevgi için yaşarız, sevgi için ölürüz. Sevgi yaratıcıdır, yaratıcı da sevgidir. Bu güç, her şeyi açıklayarak hayata anlam katar. Sevgi, gerektiğinde insanın bildiği, belki de ondan korktuğu için çok uzun süredir görmezden gelinen bir değişkendir.

GÖRSELLEŞTİRME

Sevgiyi görselleştirmek için benim meşhur denklemimi kullanarak basit bir yer değiştirme yaptım: E=mc2 denklemini, dünyayı şifalandıran enerjinin, ışık hızının karesi ile sevginin çarpılmasından elde edildiğini kabul edersek, onun en güçlü enerji olduğu sonucuna varırız. Bu enerjinin de sınırı yoktur. İnsanlığın, evrende aleyhimize dönen diğer enerjileri kullanıp kontrol etmesindeki başarısızlığından sonra, kendimize acil olarak başka bir enerji türü bulmamız gerekiyor.

Türümüzün sürmesini, hayatın anlamını kavramak, üzerindeki her canlının yaşadığı bu dünyayı kurtarmak istiyorsak, SEVGİ yegâne yanıttır. Ama gezegenimizi mahveden nefreti, bencilliği, açgözlülüğü kökünden ortadan kaldıramak istiyorsak, henüz bir sevgi bombası yapmaya hazır olmadığımızı da bilmeliyiz.

Ancak herkesin içinde ortaya çıkarılmayı bekleyen küçük ama güçlü bir sevgi jeneratörü olduğunu da bilelim.

HAYATIN ÖZÜ

Sevgili Lieserl, bu evrensel enerjiyi verip almayı öğrenirsek, sevginin her şeyin üstesinden gelebileceğini, herkese ve her şeye aktarılabileceğini kanıtlamış olacağız.

Çünkü SEVGİ hayatın özüdür.

Hayatım boyunca senin için sessizce çarpan kalbimin içindekilerini sana söyleyemediğim için büyük bir pişmanlık duyuyorum. Belki özür dilemek için çok geç, ama zaman göreceli olduğuna göre, seni sevdiğimi söylemek istiyorum. Asıl tek cevabı bulmakta bana yardımcı olduğun için sana ayrıca teşekkür ederim!

Baban,

Albert Einstein”

Posted in Genel Kultur, HAYATIN İÇİNDEN, KÜLTÜR - EĞİTİM - ÇAĞDAŞLIK | Leave a comment