UÇUK KAÇIK HABERLER * Halinize şükredin !!! * Özbekistan’da öğretmen maaşları civcivle ödendi

sozcu.com.tr

12.05.2016

Özbekistan’da öğretmen maaşları civcivle ödendi

Özbekistan’daki Nukus kentinde yeterli bütçe olmadığı için öğretmen maaşları nakit yerine civcivle ödendi.

ABD Destekli Radyo Ozodlik’in haberine göre özerk Karakalpakistan Cumhuriyeti’nde bulunan Nukus kentinde yetkililer maaşları para yerine civcivle ödedi. Radyoya konuşan öğretmenlerden biri durumu “utanç verici” diye tanımladı ve “Geçen yıl da maaşları patates, havuç ve balkabağıyla ödediler. Bu yıl da para yerine civciv veriyorlar. Bize civciv lazım olsaydı pazardan alırdık” dedi.

Civcivlerin tanesinin 2,5 ABD Doları sayıldığını söyleyen bir başka kaynak da bunun pazardaki civciv fiyatlarının iki katından fazla olduğunu anlattı.Özbekistan’da medya sıkı bir şekilde denetleniyor ve yabancı medyaya konuşanlar bunu genellikle isimlerinin gizli kalması koşuluyla yapıyor. Ülke uzun yıllardır nakit sıkıntısı çekiyor. Bu nedenle maaş ödemelerinde ciddi gecikmeler yaşanıyor. Bu ay başında devlet memurları bankalarda para olmadığı için iki aydır maaş alamadıklarından şikayet etmişti.

BBC

Posted in UÇUK KAÇIK HABERLER | Leave a comment

Koca bir tabur yok oldu * Geçen hafta 466 şehidimiz olduğunu belirtmiştik. Şimdi şehit sayımız 294 asker, 179 polis, 9 korucu olmak üzere 482’ye çıktı. Bunun anlamı “Takviyeli bir taburdan fazla güvenlik görevlisi”nin şehit edilmesidir.

sozcu.com.tr
Saygı Öztürk
11.05.2016

Koca bir tabur yok oldu

Şehitlerden söz ediyoruz, bir de gazilerimiz var. Haberlerde “2 asker, 3 polis de yaralandı” denilir. Onların isimleri ne televizyon, ne de gazetede geçer ama biliniz ki “yaralandı” denilen askerimiz, polisimiz ya bacağını, ya kolunu, ya gözünü kaybetmiştir, ya da ömür boyu tekerlekli sandalyeye mahkum olmuştur.

HASTANEDE YER KALMADI

Bölücü örgüt ilçelerde hendek kazarken, barikat kurarken, silah, mühimmat yığınağı yaparken bunlara sessiz kalan hükümet, şimdi aylardır ilçeleri teröristlerden temizlemeye uğraşıyor.Bu olayların ne zaman biteceği belli olmadığı için şehit ve gazi sayısının daha da artması sürpriz olmaz. Bugün, Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde, rehabilitasyon merkezinde yer kalmadığını, bazı servislerin birleştirilip Güneydoğu gazilerine ayrıldığını öğreniyorum.Vatandaşın evi-barkı yıkılmasın, zarar görmesin diye askerimiz-polisimiz patlayıcıları temizlerken, bu kez onlar hayatını kaybediyor, yaralanıyor. Bir yanda çatışmalar, bir yanda patlamalar, hain tuzaklar derken Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın gözde askerleri, jandarma ve polisin özel harekat timlerinden büyük kayıplar verildi.

Yaşanan olaylar, asker, jandarma ve polisin eksiğini de ortaya koydu. Meskun mahalde asker ve polisin gerekli eğitimi almadıkları, şehit ve gazi sayısının bu kadar fazla olmasında bu eksikliğin de önemli olduğu anlaşıldı. Şimdi yetiştirilen 4 bin 500 civarında özel harekat polisi için en ağırlıklı eğitimlerden biri “meskun mahalde çatışma” eğitimidir. Buna göre eğitim alanları oluşturuldu.

GAZİLERİ CHP’YE KİM GÖNDERDİ?

Söz gazilerden açılmışken, Türkiye Gaziler Vakfı’nın 15-20 üyesi CHP Genel Merkezi önünde toplanıp siyah çelenk koydu. CHP’nin Cizre raporunu beğenmedikleri için bunu yaptıklarını açıkladılar. İlginç olanı da şuydu: Önce raporu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, bir gün sonra oğlu Osman Gökçek eleştirdi, ertesi gün de Gaziler Vakfı üyeleri, belediyeye ait resmi plakalı araçla CHP önüne gelip siyah çelenk bıraktı.
Gazilerimizin ulusal konulardaki duyarlığının her şeyin üstünde olduğunu bilenlerdenim. Muhalefet partisinin hazırladığı rapora tepki de gösterilebilir ama CHP Genel Merkezi önüne siyah çelenk koyan gaziler, İmralı’da yapılan görüşmeler, Abdullah Öcalan’ın mektubunun Diyarbakır meydanında okunması, Dolmabahçe mutabakatı, askere operasyon izni verilmemesi, kahraman askerlerin kumpaslara uğradığı dönemde AKP Genel Merkezi önüne silah çelenk koymayı hiç düşündüler mi? Hayır. O yüzden, bu vakıfla ilgili haberlerde “AKP yanlısı Gaziler Vakfı” deniliyor.

Emekli General Veli Küçük aradı

Bölücü PKK terör örgütünün, silahlı sol terör örgütleriyle birlikte oluşturduğu “Birleşik Devrim Hareketi”nin, Karadeniz’e açılma planı kapsamında gerçekleştirdiği eylemlerin benzeri 1997 yılında da sahneye konulmuştu. Dün bunu anlatmış, teröristlerin etkisiz hale getirildiğini belirtmiştim. O dönemde görev yapanlardan biri de Tuğgeneral Veli Küçük’tü.

Emekli general Veli Küçük, “Benim adımı anmaya, yazmaya çekiniyorlar. Oysa benim Atatürk ilkelerinden, bayrak sevgim dışında başka bir düşüncem yok. Kimsenin de uşağı olmadım” diyor. “Türkiye’nin tapusu yok, Türkiye’yi satıyorlar” dediği için Ergenekon davası kapsamında 7 yıl cezaevinde yattığını söylüyor.

Giresun Jandarma Bölge Komutanlığı’na giderken, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Fikret Özden Boztepe’ye “4 ay içinde Karadeniz’i teröristlerden temizleyemezsem görevden alın” diyor. Boztepe’nin “Nasıl temizleyeceksin?” diye sorması üzerine “Ben istihbaratçıyım. 12 yıl alay komutanlığı yapan tek kişiyim. Özel çalışma yöntemimle terörist bırakmam” karşılığını veriyor. Fazla jandarma da istemiyor. Çünkü o arazide askerin birbirini vurmasından endişe ediyor. Kısa sürede teröristler Karadeniz’den atıldı, lider kadro etkisiz hale getirildi, halk rahat nefes aldı. Aradan yıllar geçtikten sonra teröristler boşluk buldu ve “Karadeniz açılımı”nı kaldıkları yerden devam ettirme kararı aldı. Bakalım şimdi durum nasıl olacak, bekleyelim, görelim.

Posted in Bölücü KÜRTÇÜLÜK, ORTADOĞU ÜLKELERİ, PKK TERÖRÜ, Politika ve Gundem, SAYGI ÖZTÜRK, TSK | Leave a comment

Panama! Panama! Selam söyleyin Büyük Ustama! * Türkiye’de kazanılan servetlerle Panama’da “offshore hesapları” açtıran dönem zengini diğer işadamlarının şirketlerini ve isimlerini buraya yazmaya sayfalar yetmez. Türkiye bağlantılı 684 ismin, 101 şirketin, 21 aracının Panama’ya kaçırılmış parası bulundu.

sozcu.com.tr
Necati Doğru
12.05.2016

Panama! Panama! Selam söyleyin Büyük Ustama!

Ustalık dönemi olgun, tatlı, dolgun, doyurucu meyvelerini bu kez Panama’dan verdi. “John Doe sızdırma belgelerinde” yer alan bilgilere göre, Tayyip Erdoğan’ın ustalık dönemi zenginleri Türkiye’ye; “Panama! Panama! Selam söyleyin Büyük Ustama…(!)” mektubu gönderdiler.

İmzalar:

İşadamı Remzi Gür.
Ustalık dönemi zengini.
(Ustanın oğluna burs verdi.)

İşadamı Mehmet Cengiz.
Ustalık dönemi ihale avcısı.
(Ustanın partisine güç verdi.)

İşadamı Ahmet Çalık.
Ustalık dönemi havuzcusu.
(Ustanın damadına iş verdi.)

Türkiye’de kazanılan servetlerle Panama’da “offshore hesapları” açtıran dönem zengini diğer işadamlarının şirketlerini ve isimlerini buraya yazmaya sayfalar yetmez. Türkiye bağlantılı 684 ismin, 101 şirketin, 21 aracının Panama’ya kaçırılmış parası bulundu.

Bir başka mektup da var.
İmzalar:
Menderes dönemi zenginleri.
Özal dönemi zenginleri.
Demirel dönemi zenginleri.

Onlar da mektubun sonuna; “Panama! Panama! Bir tas su dökün rahmetli babalarımızın mezar toprağına!” diye yazmışlar.Büyük Usta Erdoğan dönemi zenginleri de rahmetli babalar; Menderes, Özal, Demirel dönemi varlıklıları da hep devlet koruması, desteği, teşvikleri, ucuz işçi emeği sömürüsü, kamudan özele transfer kolaylıkları ile büyüdüler, serpildiler fakat çoğu Türkiye’ye güvenmediler.

Türkiye’de kazanılan para:
İsviçre’de bankalarda.
İngiliz Virjinya adalarında.
Bahamalar, Seyşeller.
Monaco, Maldivler.
Panama hesaplarında.

“Fırsat avcısı olarak” tutuldu. Türkiye’den gitmiş paralar, krizli dönemleri beklediler. Ülke döviz krizine girince yüksek faiz kapma fırsatı buldukları için sanki yabancıların fonlarıymış gibi Türkiye’ye “sıcak para” olarak geri döndü, vurgunu yaptı, “cari açığımızı kapattılar, döviz krizimizi atlatmaya yardımcı oldular” diye övgü alıp, geri kaçtılar. Yeni bir kriz beklemeye başladılar.

Ustalık dönemi!
Fırsatçı parayı patlattı.

2002’den sonra Türkiye’de iktidar partisi desteği ile zenginleşip yurtdışında “vurgun günü için gömü parası” götürenlerin sayısının hızla arttığı son Panama belgelerinde isim isim, şirket şirket ortaya çıktı.

Bu günleri de gördük.
Panama…!
Panama…!
Selam olsun Ustama!

2006 yılı olmuştu.
Büyük Usta Başbakandı.

Hazine’den, Merkez Bankası’ndan, MASAK’tan, SPK’dan bilgiler aynı yönde akmış; Türkiye’den Panama’ya, Bahama’ya, Maldivler’e, Monaco’ya, Virjinya ile Seyşeller’e para akışı olduğu uyarısı yapılmıştı. SPK eski Başkanı Doğan Cansızlar’ın verdiği bilgiye göre, Bakanlar Kurulu adım attı, Kurumlar Vergisi Kanunu’nda değişiklik yapılarak “gömü merkezlerine” Türkiye’de kazanılıp kaçırılan parayı caydırmak, ülkede tutabilmek için “gönderilen tutarın yüzde 30’unun vergi olarak kesilmesi” kararı çıktı.Çıktı ama uygulanmadı.Çünkü “hangi ülkenin vergi cenneti olarak adlandırılması gereken listeyi” Bakanlar Kurulu yayınlamadı.

Bir yıl değil.
İki yıl değil.
Beş yıl değil.
On yıl doldu.

Büyük Usta, Cumhurbaşkanı oldu. Liste hâlâ yayınlanmadı.
Panama’ya kaçırılan paranın hızı her yıl yükseldi, yükseliyor.
Çoğaldı, çoğalıyor.

Panama!
Panama!
Selam olsun!
Büyük Ustama!

Posted in NECATİ DOĞRU YAZILARI, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

İşsizi işe alın dedi! Metres alıyorlar! * Asgari ücretli, asgari ücreti arttığı için işinden atılır oldu. Şubat ayında “işsiz kaldım, bana işsizlik maaşı verin” diye devlete başvuranların sayısı yüzde 48 arttı.

Sozcu.com.tr

Necati Doğru
11.05.2016

İşsizi işe alın dedi! Metres alıyorlar!

Ah! Bir holding başkanı tanısaydım. Ah! Banka sahibi bana piston çıksaydı.
Bir Bakan, bir iktidar milletvekili bir inşaat şirketi patronu torpilim olsaydı.

Üniversite bitirdim,
Mastır yaptım.
Doktoram da var.
İki dil bilmekteyim.
İşsizim.
Çalışma isteğim var.
Torpilim yok.
İş ahlakım var.
Pistonum yok.
Ah ben çok şanssızım!

Bunlar hayali cümleler değil.
Bütün işsizlerin ortak feryadı.

Biri üniversite, diğeri araştırma şirketi; “genç işsizler, beklentileri, umutları” üzerine araştırma yaptılar. Bilgi Üniversitesi, araştırmasını İstanbul, Ankara, Adana dahil 5 büyük kentte uyguladı. İPSOS Sosyal Araştırmalar Enstitüsü ise 15 şehirde; üniversite mezunu gençler, üniversite son sınıf öğrencileri, işsiz gençlerin anne ve babaları ile yüz yüze konuştu. Bu iki araştırma birbirinden habersiz yapıldı fakat vardıkları sonuç aynı oldu: Diplomalı işsiz gençler, üniversite son sınıf öğrencileri ve onların anneleri ile babalarının yüzde 80.1’i “İş bulmada en geçerli anahtarın bir tanıdığın (torpil) olmasıdır” cevabını verdiler.

İşsizlik alev olmuş.
Türkiye’yi yakıyor.
İşi olanlar işten atılıyor.
Yeniler iş bulamıyor.

Asgari ücretli, asgari ücreti arttığı için işinden atılır oldu. Şubat ayında
“işsiz kaldım, bana işsizlik maaşı verin” diye devlete başvuranların sayısı yüzde 48 arttı.

Ülkenin geldiği nokta:
Ne diploma, ne eğitim.
Bul iktidardan birini.
İşin olsun.

En taze örnek Merkez Bankası yeni başkanının “güçlü bir torpille” seçilmesi oldu. Cumhurbaşkanı “Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya olsun” diye işaretini yaptı. Ekonomi, maliye, işletme, bankacılık, finans, hukuk dallarından birini bitirmemiş Murat Çetinkaya, Merkez Bankası Başkanı yapıldı. Oysa Murat Çetinkaya sosyoloji ve siyaset bitirmişti. Yasaya göre, Merkez Bankası’na başkan da olamaz, başkan yardımcısı da olamazdı.Torpil işledi.

Büyük Millet Meclisi ve iktidar milletvekilleri “pistona” alet edildi yasa bir gecede değişti. Yasaya; “sosyoloji, siyaset, idari bilimler okuyan da Merkez Bankası Başkanı olabilir” maddesi eklendi. Çürüme korkunç!

Türkiye ne hale geldi: yalanla, dolanla, torpille pistonla Merkez Bankası’na başkan seçen ülke oldu. Cumhurbaşkanı da geçen hafta genç işsizlerin torpilsiz iş bulamadıkları gerçeğini kabul edercesine; “Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin 1.5 milyon işveren üyesi var. Her üye 1 kişiyi işe alsa bu 1.5 milyon işsize iş demektir. Ne kaybedersiniz. Batar mısınız” diye kendi kendine öfkelendi. Cumhurbaşkanı’nın gemiler işleten şirketlerin sahibi iki oğlu bile iki işsizi işe almazken, diğer işverenlerin yüzde 100’ü Cumhurbaşkanı’nı dinlemedi. Cumhurbaşkanı’nın çok yakın dostu yazar Abdurrahman Dilipak’ın yazdığına göre, iktidar yandaşı işverenler yeni işçi almak yerine kriz stresini atmak için metres sayısını ikiliyorlar.

SÖYLEŞİ

8 yıl önce de aynı çağrıyı yapmıştı!

Cumhurbaşkanı, 8 yıl önce Başbakan’dı ve yine TOBB üyelerine seslenmiş, “her işveren 1 kişiyi işe alsın” çağrısını o zaman da yapmıştı. 8 yıl önce de bugünküne benzer yakıcı büyük kriz vardı ve İşverenler de ilave bir işçi almak yerine işçileri birer ikişer işten atmışlardı. TÜİK’in işsizlik verilerine göre 8 yıl önce resmi işsiz sayısı 2 milyon 400 bin civarındaydı, bugün 3.5 milyonu geçti. İş bulmaktan umudunu kesenleri de ekleyince işsiz sayısı 6-7 milyona koşuyor. Cumhurbaşkanı’nın başbakan olduğu yıllarda bakan olmuş Ömer Dinçer, yazarlık yaptığı gazetede önceki gün; “Bütüncül Kalkınma Endeksi sıralamasında Türkiye 7 sıra geriye gitti; “Kişi Başı Milli Gelir”, “Küresel Rekabet Gücü”, “Fırsat Eşitliği” puanları ve sıralaması hızla düştü, düşüyor” diye yazdı.

Posted in Calisma Dunyasi - Is ve Emekciler, NECATİ DOĞRU YAZILARI, YANDAŞ - ÇIKARCI - YAĞCILAR | Leave a comment

Al sana Validebağ cami! * Validebağ korusu, İstanbul Anadolu yakasının yeşil alan olarak kalmış tek bölgesiydi. Asırlık anıt ağaçlarla birlikte hatıraları da barındırıyordu. Bezmialem Valide Sultan tarafından botanik bahçesine dönüştürülmüş, Atatürk tarafından öğretmenleri onurlandırmak için milli eğitim bakanlığına tahsis edilmişti.* Akp, buraya cami yapmaya karar verdi.* Peki burada camiye ihtiyaç var mıydı? Elbette yoktu. Validebağ korusunun çevresinde 26 tane cami vardı. Hepsi yürüme mesafesindeydi. Üç adım atarak üç ayrı camiye ulaşmak mümkündü.* AKP’li Beladiye buraya camiyi yaptı..* Sonra ne oldu biliyor musunuz ? CAMİYİ SATTI …

sozcu.com.tr

yılmaz Özdil
12 Mayıs 2016

Al sana Validebağ cami!

Validebağ korusu, İstanbul Anadolu yakasının yeşil alan olarak kalmış tek bölgesiydi. Asırlık anıt ağaçlarla birlikte hatıraları da barındırıyordu. Bezmialem Valide Sultan tarafından botanik bahçesine dönüştürülmüş, Atatürk tarafından öğretmenleri onurlandırmak için milli eğitim bakanlığına tahsis edilmişti. Popüler kültürümüzün efsane parçalarından biriydi, çünkü, repliklerini bile ezbere bildiğimiz Hababam Sınıfı filmleri, bu korunun içindeki Adile Sultan Kasrı’nda çekilmişti. SİT alanıydı. Çivi bile çakılamazdı.

Akp, buraya cami yapmaya karar verdi.

İstanbul büyükşehir belediyesi kafasına göre plan tadilatı onayladı, Validebağ korusunun gözüne kestirdiği bölümünü “yeşil alan”dan çıkardı, “dini tesis alanı” ilan etti. Üsküdar belediyesi de şak diye ruhsat verdi.

Peki burada camiye ihtiyaç var mıydı? Elbette yoktu. Validebağ korusunun çevresinde 26 tane cami vardı. Hepsi yürüme mesafesindeydi. Üç adım atarak üç ayrı camiye ulaşmak mümkündü.

Bölge sakinleri ve çevreciler dava açtı, nafile… Mahkeme kararını filan beklemeden inşaata başlandı. Mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı çıktı, gene nafile… İnşaata tam gaz devam edildi. Hır çıktı.

İş makinelerini engellemeye çalışan vatandaşlara, tomalarla saldırıldı, biber gazı sıkıldı, plastik mermi bile sıkıldı. Yaralananlar oldu. İnsanları yerlerde saçlarından sürüklediler. Bölgeyi çevik kuvvetle ablukaya aldılar, giriş çıkışı yasakladılar.

Akp yandaşı gazeteler, ağaçları korumaya çalışan vatandaşları “dinsiz” ilan etti. “Cami düşmanları ezan sesini susturmaya çalışıyor” manşetleri atıldı. “Cami istemiyoruz, orman istiyoruz diyenler, illa orman istiyorsanız, gidin Afrika’da yaşayın” bile denildi.

Üsküdar belediye başkanı “bu memlekette fazla tolerans, karşındakini azdırıyor” dedi. Akp milletvekilleri “camilerimize el uzatanlara gereken cevabı veririz” diye tehditler savurdu.

Zamanlama hiç şaşırtıcı değildi. Tam seçim arefesiydi. Haziran ayında genel seçim vardı. Her seçim öncesinde aynı teraneydi. Taksim’e cami, Göztepe parkına cami, Büyükada’ya cami, Çamlıca’ya cami… Sanki oralarda hiç cami yokmuş gibi, cami tartışması başlatılıyor, oy devşiriliyordu.

Neticede… İstanbul emniyet müdürlüğüne inşaat bekçiliği yaptırıldı, Validebağ Koru Camisi’nin inşaatı polis zoruyla devam etti, tamamlandı, geçen sene temmuz ayında ibadete açıldı. Açılış için özel gün seçilmişti. Ramazan bayramının ilk günü, cuma namazıyla açıldı. Camiye gelenlere şerbet ve lokum ikram edildi. Üsküdar belediye başkanı namaz çıkışında gazetecilere konuştu, “burada yaşanan sıkıntılar unutuldu ama, bu cami unutulmayacak, çünkü unutulmayacak bir eserdir, camiler bizim medeniyetimizin mührüdür” dedi.

Hatırladınız di mi?

Hatırladınız.

O halde şunu da asla unutmayın.

Üsküdar belediyesi bu camiyi sattı!

Evet… Üsküdar belediyesinin 27 milyon lira vergi borcu vardı. Bu borcuna karşılık, dört arsayı Hazine’ye sattı, mahsuplaştı. Kelime oyunuyla “arsa” diye geçiştirdiler ama, bu satılan arsalardan birinin üstünde Validebağ Koru Camisi var.

Karşı çıkan herkesi dinsiz ilan ettiler, sonra gidip sattılar.

“Camiler bizim medeniyetimizin mührüdür” dedikleri işte budur… Yakında Sultanahmet’i merkez bankasına, Selimiye’yi özelleştirme idaresine, Ayasofya’yı da patrikhaneye satarlarsa, şaşma.

Posted in İrtica, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

22 Mayıs’taki kongrenin düşük profilli adayını açıklıyorum

sozcu.com.tr
Yılmaz Özdil
10.05.2016

22 Mayıs’taki kongrenin düşük profilli adayını açıklıyorum

Partide güya hiç sorun yoktu.
Şak… Genel başkan uçtu.

Kendisi için bile sürpriz oldu.

Kendi isteğiyle bırakmadı.
İstifaya mecbur bırakıldı.

Demokrasi tarihimiz açısından dönüm noktasıydı. Seçimle gelmiş meşru bir genel başkan, tarihte ilk kez seçimle değil, birisinin talimatıyla makamından ayrılmak zorunda kaldı.

*

Hiç vakit kaybedilmedi.
Kongre tarihi belirlendi.
En çabuk hangi gün olabilirdi?
22 mayıs müsaitti.

*

Halk iradesi falan hikayeydi.
Parti yeniden dizayn edilecekti.
Düşük profilli biri aranıyordu.

*

Son ana kadar saklandı.
Kongreye üç gün kala…
Yeni genel başkan adayı açıklandı.

Kral öldü, yaşasın kral’dı…
Eski genel başkanı boşverip, yeni genel başkanı omuzlara almaları iki saniye bile sürmedi. Eski genel başkanın yakın adamları bile ölenle ölünmez deyip, yeni yönetimden koltuk kapma yarışına girişti.

Tek aday gösterildi.

1246 delege vardı.
Bütün delegeler biat etti.
Hiç fire verilmedi.
1246 oyla seçildi.

Kahin değilim ama…
Gayet net biliyorum.

Çünkü…
Kılıçdaroğlu aynen böyle seçildi!

Tam 22 Mayıs’ta.
22 Mayıs 2010’da.

Dolayısıyla…
Altı defa seçim kaybedilmesine rağmen hâlâ “Tayyip Erdoğan’ın aradığı düşük profilli isim kim acaba?” diye merak eden yeni chplilere, daha nice hayırlı düşük profiller dilerim.

Posted in Politika ve Gundem, Yılmaz Özdil | Leave a comment

BUNAMA / DEMANS DÖNEMİ * 2002 de çıraklık dönemi ile işe başladı.Ürkek ve çekingendi, her adımda önünü arkasını kollardı!Sözlerine dikkat ediyor, kulağı ABD-AB ve sokakta, gözü ise Genelkurmay binasının ışıklarında idi!

Rifat Serdaroglu
10 Mayıs 2016

BUNAMA / DEMANS DÖNEMİ

2002 de çıraklık dönemi ile işe başladı.Ürkek ve çekingendi, her adımda önünü arkasını kollardı!Sözlerine dikkat ediyor, kulağı ABD-AB ve sokakta, gözü ise Genelkurmay binasının ışıklarında idi!

Çıraklık döneminde henüz devletin denetim ekiplerini-teftiş kurullarını felç edemediğinden, para-pul-avanta işlerini yabancılar üzerinden yürütmeye özen gösterirdi.“Ben girdiğim ülkenin siyaset adamlarını parayla maymuna çeviririm” diyen İsrailli Ofer, “bana kefil olan Başbakan’ın ta kendisidir” diyen Yasin El-Kadı en yakın iş ortakları idiler!

Sonra ustalık dönemi geldi. Artık her şey yavaş-yavaş değişiyordu.
Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanı ve Orgeneralleri zindana atılırken, Tombalak Paşa tipli sepetler göreve getirildi. Cemaat desteğiyle yapılan bu operasyondan sonra, Yargı baskı altına alındı. Yasama ve Yürütme zaten emir eri gibiydi. Basının bir kısmı, cepten bir kuruş çıkmadan devlet müteahhitlerinden toplanan haraçlarla satın alındı. Diğerleri ise devletin sopası gibi kullanılan polis ve vergi denetçileri ile diz çöktürüldü.Artık kelimenin tam anlamıyla “Astığı astık kestiği kestik” idi…

Partisindeki herkes, görevleri Anayasa ile belirlenen bürokratlar, üniversiteler, iş dünyası, sendikalar hemen hepsi dillerini yuttular, vatan sevgisini ve meslek ahlâkını rafa saklayıp, önünde diz çöktüler.Her şey açıkça yapılır hale gelmişti. Rüşvetler açıkça alınır verilir olmuştu!

Lüks oteller ve bahçeleri rüşvet tarlası haline gelmişti.Ar damarı çatlamış, utanma duygusu yok olmuş, helal-haram gibi değerler birbirine karışmış, insanlar Allah adı kullanılarak aldatılır olmuştu…

Bunlar tamam da, tabiatın hükmünü yerine getirmesini engellemek veya geciktirmek, hastalıkları önceden engellemek ne parayla, ne güçle, ne sarayla ne de insanoğlunun iradesiyle olacak iş değildi ki! Arada bir başlayan unutkanlıklar gün geçtikçe artmaya başlamıştı! Bazı günler pijamalarla fırlıyor, bazen de Saraydaki Osmanlı Askerlerinin kıyafetlerini giyip Bizans’a savaş ilan ediyordu! Özellikle “Diriliş” dizisinin oynadığı akşamlarda çok aktif hale geliyordu…

Esas korkunç olanı ise kendi adamlarından bazılarını, düşman olarak görmesi ve gördüğü yerde onlara saldırması idi! Bir keresinde bir Bakanını “Bizans Casusu” yerine koyup diğer Bakanlarının önünde tekme-tokat dövmüştü.

Son olay hepsinin üstüne tüy dikti!
Serok namıyla bilinen komutanı, “şeffaflık ve açıklık” konulu bir yasa hazırlığı için emir verip bir de yönetmelik çıkarınca, usta çıldırma noktasına geldi!

Ne muskalar yazıldı, ne kurşunlar döküldü, ne nefesi kuvvetli hocalar gizlice saraya sokulup okutuldu ama bir türlü sakinleşmedi.Sırtına kupa tuttular, sülüklere kan aldırttılar, ayaklarının altına şap-zencefil karışımı sürdüler, inadından vaz geçsin diye keçi sütü içirdiler, kilolarca üzüm yedirdiler olmadı, olmadı, olmadı…

Komutan Serok, korkusundan koltuğu olduğu gibi bıraktı ve pencereden kaçıp, basın mensuplarının önüne çıktı. Ne kadar başarılı olduğunu anlattı, abisine bağlılığını yeniden ve bir kere daha ifade etti ve ağlayarak veda etti…

Çıraklık, Ustalık döneminden sonra Bunama dönemi başlamıştı…
Bir sabah danışmanlarını toplayıp emrini iletti; “Tiz bana büyük bir donanma kurasız. Yelkenleri atlastan, halatları ibrişimden ola! Levendlerimin yayları gürgenden, okları sedir ağacından olsun! Sakın ola kadırgalarıma top-tüfek koymayın! Biz imanımızla düşmanın donanmasının hakkından geliriz” dedi!

Bir tek jöleli danışman “Tamam Reis, ben Barbaros’u da alır gelirim” dedi ve çıktı. Gidiş o gidiş…

Yukarıda isimlerini saydığım, görevleri Anayasa tarafından emredilmiş Anayasal Kurumlar, Üniversiteler, Sivil Toplum Kuruluşları, Basın kuruluşları şok olmuşlar gibi olayları seyrediyorlardı!

Bilmedikleri gerçek, Çıraklık-Ustalık-Bunama dönemlerinden sonra
“KAZIĞA OTURTMA” döneminin gelmekte olduğuydu…Hadi şimdi, kazığa nasıl oturulursa acı azılır, diye tartışın bakalım!

Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu

Posted in FAŞİZM, Rifat SERDAROĞLU yazıları | Leave a comment

BADEMLERİN KÖKÜ YALAN * Dostumuz Şevket Atalay devletin resmi rakamlarını derleyerek bir Badem yalanını daha ortaya çıkardı. Sizlerle paylaşmak isterim; 2002 yılında devlet ve il yollarının toplam uzunluğu 61.368 kilometre idi.2014 yılı sonunda devlet ve il yollarının toplam uzunluğu 63.754 kilometreye çıktı.Yani AKP 13 yılda kendisinden önceki 13 yıla göre %3,89 oranında arttırmış!

Rifat Serdaroglu
09 Mayıs 2016

BADEMLERİN KÖKÜ YALAN

Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde bu kadar çok yalan söyleyen siyasetçinin bir araya geldiği, her tarafı şaibeli bir parti görmedi!

İnsanların yüzlerine baka-baka, utanmadan arlanmadan devletin rakamlarını çarpıtıp yalanlarına malzeme yapıyorlar.

Hani Haziran ayı başında pasaportunu cebine koyan her vatandaş vize almadan Avrupa’ya gidebilecekti? Hani bu başarı, tamamen Bademlerin işi idi?

Günlerce Cumhurbaşkanından Başbakanına, yeni zenginimiz Adanalı Ömer Ağa’dan (!) sonradan olma Badem Volkan Bozkır’a kadar hepsi bu yalanı söylemediler mi?

Şimdi ne diyorlar; “Siz yolunuza, biz yolumuza!”
Adama sormazlar mı; Arkadaş, Avrupa Komisyonu ile müzakereyi siz yapmadınız mı? Sizler bir ay sonrasını görmekten aciz misiniz? Siz bu kadar saf mısınız ki, herkes sizi kandırıyor? Artık sizin hiçbir söylediğinize ne yurt içinde ne yurt dışında kimse inanmaz…

Sepetlenen Başbakan Serok Ahmet, son grup toplantısında şunları söyledi;
“Haramların, yalanların olduğu bir yol sırat-ı müstakim (Doğru yol, doğruların dürüstlerin yolu) olmaz. Allah bizi sırat-ı müstakimden ayırmasın…” Davutoğlu’nun sepetlenmesinin esas sebebi bu sözleri olmuştur. Davutoğlu bizi doğrulayarak Erdoğan ve ekibini haram yemekle-yalan söylemekle-yolsuzluk yapmakla suçladı!

Bu itiraflar Davutoğlu’nu kurtarır mı? Asla kurtarmaz. Onun sırtında yolsuzluk yapan, İslam dini ile alay eden hırsız-rüşvetçi damgası yemiş 4 Bakanı koruyup kollaması suçu var. Bu suç öylesine ağır ki, bu suçun yükünü fil bile taşıyamaz…

Değerli Okurlar;
Dostumuz Şevket Atalay devletin resmi rakamlarını derleyerek bir Badem yalanını daha ortaya çıkardı. Sizlerle paylaşmak isterim; 2002 yılında devlet ve il yollarının toplam uzunluğu 61.368 kilometre idi.2014 yılı sonunda devlet ve il yollarının toplam uzunluğu 63.754 kilometreye çıktı.Yani AKP 13 yılda kendisinden önceki 13 yıla göre %3,89 oranında arttırmış!

Peki, AKP’den önceki iktidarlar 13 senede ne kadar arttırmışlar? %3, 86…
Bu mu başarı? Buna başarı diyeni, tekme tokat döverler!

Otoyol yapımına bakalım;
2002 yılında 1.714 kilometre otoyolumuz varmış.
2014 yılı sonunda bu rakam 2.155 kilometre olmuş. AKP’nin gerçekleştirdiği artış oranı %25,73 oldu. Peki, 2002 den önceki iktidarlar aynı sürede otoyol yapımını yüzde kaç arttırmışlar? Karayolları Genel Müdürlüğü rakamlarına göre % 503,52…Yıllardır Bademlerin, biz 79 senede yapılandan daha fazla yol yaptık yalanları ne olacak?

Hele AKP’nin duble yol dosyaları açıldığında etraf o kadar pislik dolacak ki, büyük bir çevre kirliliği yaşanacak.Sahte ihaleler, yandaşları kayırmalar, her yıl yeniden yapılmak zorunda kalınan bozulan yollar, malzeme hırsızlıkları, AKP defterine yazılacak büyük yolsuzluklar olarak ortaya çıkacak.

Yalan var, yanlış var, sahtekârlık diz boyu, yolsuzluk var rüşvet var, yalan yere övünüp milletin kafasını karıştırmak var!

İnanın bu Bademlerin kökü yalan. Allah çarpacak bunları, göreceksiniz…

Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu

Posted in Rifat SERDAROĞLU yazıları, SİYASİ PARTİLER, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

“Fiili durum” = “Hukuk dışı” * Anayasal çerçevede; istifa, güven istemi ve gensoru yoluyla TBMM’de yapılacak oylamanın sonucu olarak Başbakanlık görevi sona erer. Meclis fiilen devre dışı tutulsa da, Davutoğlu’na istifa etme hakkı bile kullandırılmadı. Parti kongresi düzenleme yükümlülüğü eşliğinde tasfiye süreci işletildi: Yaptırım (Başbakanlıktan etme) ve külfet (Parti kongresi).

birgun.net
İBRAHİM Ö. KABOĞLU
12.05.2016

“Fiili durum” = “Hukuk dışı”

“Vesayet ve darbe” sözcükleri, AK Parti kurmay ve yandaşları tarafından en çok çiğnenen kavramlar olmuştu on iki yıllık iktidarları döneminde. Son iki yılda ise, dillere pelesenk edilen “fiili durum” kavramı, son bir haftada tavan yaptı.

Tarz dikkat çekici. “Darbe ve vesayet”, bir mağduriyet beyanı olarak kullanıldı: “Vesayet kurumu bize karşı işletildi; darbe bize karşı yapıldı” vb.

Aynı çevreler, “fiili durum”u, kendi eylemlerini meşrulaştırmak için kullanmaya başladı: Sn. Erdoğan, CB seçimleri öncesi, esnası ve sonrasında, Anayasa dışı söylem ve eylemlerini, “fiili durum” kavramı ile meşru kılmaya çalıştı. 4 Mayıs akşamı itibariyle başlatılan Başbakan’ı görevden uzaklaştırma süreci, bu kez müridlerince “fiili durum” olarak adlandırılmaya başlandı.

Mesela, “demokrasinin post-modern mantığı” olarak nitelenen (Prof. J. Marcou) Gezi olayları, aynı çevrelere göre bir “darbe girişimi” idi; buna karşılık, Devletin anayasa dışı yol ve araçlarla yönetilmesi bir “fiili durum” .

Bu süreçte öne çıkan “çift başlılık” ve “düşük profil”, “fiili durum”a eklemlendi. Bu üç deyim ekseninde hukuk-dışılığı kabul ettirmek için, adeta seferberlik ilan edildi.

Başbakanın tasfiyesi
Anayasal çerçevede; istifa, güven istemi ve gensoru yoluyla TBMM’de yapılacak oylamanın sonucu olarak Başbakanlık görevi sona erer. Meclis fiilen devre dışı tutulsa da, Davutoğlu’na istifa etme hakkı bile kullandırılmadı. Parti kongresi düzenleme yükümlülüğü eşliğinde tasfiye süreci işletildi: Yaptırım (Başbakanlıktan etme) ve külfet (Parti kongresi).

Konu, ahlakilik (tasfiye eden fail) ve haysiyetin zedelenmesi (tasfiye edilen mağdur) açısından ayrıca ele alınabilir. Hukuken açık olan, izlenen yolun, tamamen “anayasa-dışı” oluşu.

Çift başlılık ve sistem sorunu
Parlamenter ve karma rejimlerde yürütme, devlet başkanı ve hükümet olmak üzere iki kanatlı; ama farklı düzlemlerde: İlki Devlet tüzel kişiliğini temsil eder; ikincisi ise, ülke siyasetini belirler ve yürürlüğe koyar. Her ikisinin görev ve yetkileri, Anayasa ile belirlenir, tıpkı bizde olduğu gibi.

Anayasal çerçevede kalınması durumunda, ikili yapı zaaf değil, bir kazanç; özellikle denge ve fren düzeneği bakımından.

Sorun veya çatışma, taraflardan birinin veya ikisinin “görev+yetki+sorumluluk” üçlüsü dışına çıkmasıyla başlar.

Bu bakımdan, olayda yanıtlanması gerek soru şu: -Eğer iddialar doğru ise- Cumhurbaşkanı ile çatışması, Davutoğlu’nun görev ve yetkilerini “anayasa-dışı” kullanmasından mı kaynaklandı, yoksa “anayasal çerçeve” içinde kalma çabasından mı?

Bu soru yanıtlanmadan, yürütülen “arızalı sistem” eşliğinde “çift başlılığa son” kampanyası, bilgi kirliliği ile bezeli olmanın ötesinde etik olmayan ve ahlaka aykırı.

Profil: Yüksek ve düşük Öncelikle Davutoğlu’na “yüksek profil” payesi veriyor “düşük profil” arayışı (Ne çelişki ama! Ödüllendirme yerine yaptırım uygulanıyor başarısı teslim edilen kişiye). Şu halde “düşük profil” ölçüsü, öncelikle siyasal açıdan Külliye güdümüne girmeye hazır kişi demek. Hukuken; CB’nin “söylem, eylem ve işlemleri”, büyük ölçüde ve sürekli olarak “Anayasa/hukuk dışı” alanda yer aldığına göre, Başbakan adayına biçilen rol şu olmalı: anayasal görevlerini yerine getirmemek ve yetkileri kullanmamak; yani, “görev+yetki ve sorumluluk” halkası dışında bir tür “sekreterlik” görevini kabul etmek.
Hal böyle olunca; tasfiye şekli, çift başlılık ve düşük profil söylemi, “hukuk dışılık harekâtı”nı meşru kılma çabasından başka bir anlam taşımıyor. Unutmayalım: halkın seçmesi, anayasa düzleminde, “aykırılık, ihlal ve suç” vak’alarını ortadan kaldırmaz.

Ya ahlak ve dürüstlük?
Şu üç söylem, amacı ve amaca ulaşmak için kullanılan aracı açıklıyor:

“Başkanlık, Erdoğan için değil”; “Türkiye solu, kazanamayacağını bildiği için başkanlık rejimine karşı” ve “fiili durum var”.

Bütün bunlar; “Başkanlığı Erdoğan için istiyoruz”; “Başkanlığı hep kazanacağımız için istiyoruz”, “darbe dememek için fiili durum diyoruz” deme dürüstlüğünü gösteremedikleri için…

Posted in ANAYASA, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, FAŞİZM | Leave a comment

Kılıçdaroğlu Bild’e konuştu: Erdoğan benzeri görülmemiş bir diktatör

Kılıçdaroğlu Bild'e konuştu: Erdoğan benzeri görülmemiş bir diktatör

birgun.net

12.05.2016

Kılıçdaroğlu Bild’e konuştu: Erdoğan benzeri görülmemiş bir diktatör

Almanya’nın en çok satan gazetesi Bild, Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı röportajı, CHP liderinin “Erdoğan bir diktatör” sözlerini manşete taşıyarak duyurdu. Kılıçdaroğlu, Bild muhabirinin “Erdoğan’ı daha çok hangi despota benzetirsiniz” sorusuna, “Erdoğan benzeri görülmemiş bir diktatördür, başkasıyla karşılaştırılması zordur” yanıtı verdi.

Almanya’nın en çok satan gazetesi Bild, “Türkiye Cumhurbaşkanı’nın en büyük karşıtı, anamuhalefet lideri” diye tanıttığı Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı röportajı, CHP liderinin “Erdoğan bir diktatör” sözlerini manşete taşıyarak duyurdu. Bild, “geçen hafta kamuoyunun önünde Erdoğan’ı diktatör diye niteleyen” Kılıçdaroğlu’nun, “Türkiye’nin AB’den daha fazla uzaklaşmaması açısından Avrupa’nın umudu olduğunu” dile getirdi.

Türkçesi internette

Gazete CHP Genel Merkezi’nde yapılan röportajın web sitesinden link vererek Türkçe versiyonunun tamamını yayımladı.

Benzersiz diktatör

“Erdoğan’ı size göre diktatör yapan en önemli üç gerekçe nedir” sorusuna “1. Sadece kendisinin doğruları bildiğine ve söylediğine inanıyor. 2. Partisini tek başına yönetmek ve ona hükmetmek istiyor. 3. Her demokrasinin temelini oluşturan yasamayı ve yargıyı, yani anayasayı hiçe sayıyor” karşılığını veren Kılıçdaroğlu “Onu daha çok hangi despota benzetirsiniz” sorusunu da “Erdoğan benzeri görülmemiş bir diktatördür, başkasıyla karşılaştırılması zordur” diye yanıtladı.

Merkel sorusu

“Almanya Başbakanı Angela Merkel’in sığınmacı pazarlığında Erdoğan hanedanına güvenmekle yanlış kişilere mi itimat etti” sorusunu CHP lideri “Hayır. O, demokratik kuralların gereklerine uygun davrandı ve anayasa temelinde seçilmiş olan Başbakan ile, Sayın Davutoğlu ile müzakere etti” diye yanıtladı. “Erdoğan’a siz güveniyor musunuz” sorusu üzerine de şunları söyledi:

“Hayır. Soruyorum size: Demokrasiyi ayaklar altına alan birine, kendi ülkesinin anayasasını tanımayan, yönetimi altında basın özgürlüğü fiilen ortadan kalkan birine nasıl güven duyulur ki? Üstelik yeni başbakanın da bir Erdoğan kuklası olacağı daha şimdiden belli.”

Hem PKK’yi hem IŞİD’i destekledi

Kılıçdaroğlu “Erdoğan terörle mücadeleyi kendi kişisel hedefleri için istismar ediyor. Böylece kendini milletin tek kurtarıcısı olarak sunmak istiyor” dedi. Gazetenin “Burada dikkat çeken bir durum söz konusu: Erdoğan Kürt PKK ile mücadele ederken tüm olanaklarını seferber ediyor, IŞİD’e ise yoğun destek sağladı” yorumu üzerine Kılıçdaroğlu şu çıkışı yaptı: “İtiraz ediyorum: Erdoğan her ikisini desteklemiştir – PKK ’yi de. Onun yöntemi budur: Terör gruplarını önce destekler, çatışmaları tırmandırır, sonra da kurtarıcı sıfatıyla müdahale eder. Valilere, PKK ’nin silah depolarına dokunmayın emrini verdiği Güneydoğu‘da da böyle olmuştur.

Posted in FAŞİZM, YABANCI BASIN | Leave a comment