Bir Sonraki Diktatörü Seçmek: Trump’tan veya Biden’dan Duyamayacağınız Çirkin Gerçekler

YORUM

John W. Whitehead ve Nisha Whitehead’in ABD için yazdığı bu 20 maddenin hepsi Türkiye için de geçerli değil mi?  Daha doğrusu ABD’nin bu sistemi bütün NATO üyesi ülkelerde yürürlüğe koyduğu veya bu yolda etkileyip destek verdiği de bir gerçek. Uzun süre Avrupa’da yaşayanlar, bu gelişmeyi bire bir görmekte ve yaşamaktalar. Orwel’in 1984 başlıklı kitabındaki duruma gittikce, teknik gelişmelerin de yardımıyla hızlanarak  yaklaşmaktayız. Her geçen gün ve her yeni hükümetle, sulh içinde, mantık ve dürüstlükle insancıl bir sisteme geri dönme imkân ve ihtimali de azalmaktadır.
Gözü doymaz vahşi kapitalistler, bu özellikleri nedeniyle bir gün birbirleri ile de savaşa girecekler ve toplu tahrip silâhlarını kullanarak dünyayı yaşanmaz hale getireceklerdir.
Yavuz Dedegil

Bir Sonraki Diktatörü Seçmek: Trump’tan veya Biden’dan Duyamayacağınız Çirkin Gerçekler

John W. Whitehead ve Nisha Whitehead (*) yazdı.
28/06/2024 · huseyin8888

“Eğer özgürlüğün bir anlamı varsa, o da insanlara duymak istemedikleri şeyleri söyleme hakkıdır.”-George Orwell


Joe Biden ve Donald Trump tarafından 2024 başkanlık seçimleri öncesinde ne kadar dikkatlice hazırlanmış ses klipleri ve siyasi yorumlar yapılırsa yapılsın, ülkemizin içinde bulunduğu vahim duruma rağmen, özgürlüklerimizi baltalamaya devam eden sorunların hiçbirinin her iki aday tarafından da güvenilir ve faydalı bir şekilde ele alınmayacağından emin olabilirsiniz.
Bunu yapmak kuruluşların, şirketlerin ya da kampanyalarını finanse eden paralı elitlerin nezdindeki konumlarını tehlikeye atacaksa kesinlikle hayır.
Nitekim 2024 seçimleri de polis devletine doğru gidişimizi değiştirecek pek bir şey yapmayacak.
Beyaz Saray’ın yeni sakini için popülerlik yarışı da ortalama bir Amerikalının günlük hayatını önemli ölçüde değiştirmeyecek. Bu hayat değiştiren kararlar başka yerlerde, bürokrasiyi tam zamanlı ve karlı bir işe dönüştüren isimsiz, seçilmemiş hükümet yetkilileri tarafından veriliyor.
Özgürlük ve hakikat uğruna, Amerikan polis devletindeki hayata dair, önde gelen iki başkan adayının hiçbirinden duymayacağımız birkaç rahatsız edici gerçeği burada bulabilirsiniz.
1. Hükümet bizim dostumuz değildir. “Biz halk” için de çalışmaz. Sözde hükümet temsilcilerimiz aslında bizi, vatandaşları temsil etmez. Şu anda, asıl çıkarları güç ve kontrolü sürdürmek olan hükümet ve şirket çıkarlarından oluşan oligarşik bir elit tarafından yönetiliyoruz.
2. Hükümet, ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, usulüne uygun yargılama, mahremiyet vb. gibi özgürlüklerimizi yavaş yavaş azaltarak, aslında anayasal haklarımıza saygı gösterme konusundaki sözleşmesel mutabakatı ortadan kaldırmış ve takvimi, hükümetin uzun kolundan bizi koruyacak bir Haklar Bildirgesi’nin olmadığı bir zamana geri döndürmüştür.
3. Cumhuriyetçiler ve Demokratlar, kendi politikalarıyla aralarında çok büyük bir fark varmış gibi davranmayı severler. Ancak onlar yeminli düşman değiller, suç ortağıdırlar, ortak bir hedefte, yani statükoyu korumak için birleşmişlerdir.
4. Başkanlık seçimleri yalnızca statükoyu korumaya yarar. Bir kez başkan seçildiğinde, o kişi bugün Amerikan emperyal başkanlığı olan diktatörlük sürekliliğinin bir parçası haline gelir.
5. ABD hükümeti, sahip olmadığı parayı, karşılayamayacağı dış yardım programlarına harcıyor, bu arada ulusal borç büyümeye devam ediyor, iç altyapımız bozulmaya devam ediyor ve sınırlarımız ihlal edilmeye devam ediyor. Ne oluyor? Ülkeyi kurumsallaşmış, militarize olmuş, köklü bir küresel bürokrasinin yönettiği açıktır.
6. George Orwell’in Büyük Birader’i öngördüğü zamandan kırk yıl sonra, polis devleti, bayrağı gözetim devletine devretmek üzere. 1984, her yerde bulunan, modern gözetim devletinin bir kullanım kılavuzu haline geldi. Her şeye rağmen, artık hükümetin dördüncü bir kolu var. Bu dördüncü kol, herhangi bir seçim yetkisi veya anayasa referandumu olmadan ortaya çıktı ve yine de ordu hariç diğer tüm hükümet kurumlarınınkinden çok daha üstün süper güçlere sahip. Her şeyi bilen, her şeyi gören ve her şeye gücü yeten bir kol. Başkan, Kongre ve mahkemelerin erişiminin ötesinde faaliyet gösteriyor ve Washington DC’de gerçekten kararları veren kurumsal seçkinlerle uyum içinde yürüyor. Hükümetin “teknotiranlık” gözetim aygıtı, polis devleti aygıtıyla o kadar kökleşmiş ve iç içe geçmiş durumda ki, artık kolluk kuvvetlerinin nerede bittiğini ve gözetimin nerede başladığını bilmek zor. Bunlar tek ve aynı varlık haline geldi.
7. Bir suçu ifşa etmek suç işlemek olarak görüldüğünde, suçlular tarafından yönetiliyorsunuz demektir. Mevcut hükümet ikliminde, vicdanınıza itaat etmek ve polis devletinin gücüne karşı gerçeği söylemek, sizi kolayca bir “devlet düşmanı” haline getirebilir. Hükümetin sözde “devlet düşmanları” listesi her geçen gün büyüyor. Karşı karşıya olduğumuz şey, iktidara o kadar aç, paranoyak ve iktidar üzerindeki boğucu hakimiyetini kaybetmekten korkan bir hükümet ki, otoritesine meydan okumaya cesaret eden herkese savaş açmak için komplo kuruyor.
8. Oy vermek bir fark yaratsaydı, bunu yapmamıza izin vermezlerdi. Amerikalılar yalnızca bir sonraki başkanı seçtiklerini düşünüyorlar. Ancak gerçekte oy verme ritüeliyle sonuçlanan katılım yanılsamasına kapılıyorlar. Bu, halkı uyumlu tutmak ve oylarının önemli olduğuna ve siyasi süreç üzerinde hala bir miktar etkiye sahip olduklarına ikna etmek için uydurulmuş başka bir üretilmiş yanılsamadır.
9. ABD hükümeti, terörizmden, ülke içi aşırılıktan, silahlı şiddetten ve organize suçtan daha fazla, vatandaşlarının yaşamı, özgürlüğü ve mülkiyeti için hükümetin iddia ettiği sözde tehlikelerin hepsinden daha büyük bir tehdit haline geldi.
10. Hükümet, halkı manipüle etmek ve halkın işbirliğini ve itaatini kazanmak için hangi düğmelere basması gerektiğini tam olarak biliyor. Bir ulusun nasıl bölüneceği, fethedileceği ve boyunduruk altına alınacağına dair bu acımasız uygulama başarılı oluyor. Özgürlük bahşedilmiş bir halkı kendilerini diktatörlüğe zincirlemeye ikna etmek için korku siyasetini bu şekilde kullanıyorsunuz.
11. Hükümet bizi uzun zaman önce en yüksek teklifi verene sattı. Bu arada, en yüksek teklifi veren her zaman Derin Devlet olmuştur. Amerika’nın gölge hükümeti—seçilmemiş hükümet bürokratları, şirketler, müteahhitler, bürokratik ve düğmeye basanlardan oluşan ve şu anda sahne arkasında kararları veren ve vatandaşlara karşı gerçek bir hesap verebilirlik olmadan Anayasa’nın erişiminin ötesinde faaliyet gösteren— “biz halkın” hükümetimiz üzerinde hiçbir kontrole sahip olmamasının gerçek nedenidir.
12. Artık her ABD vatandaşı, masum olduğu kanıtlanana kadar suçludur.
13. “Biz insanlar” artık hukukun üstünlüğü tarafından korunmuyoruz. Bize sesimizi veren anayasanın Birinci Maddesi’nin ağzı kapatılırken, bizi zorbalığa, kötü muameleye, dayağa, kırılmaya ve hükümet ajanları tarafından gözetlenmeye karşı koruyan Dördüncü maddenin de bağırsakları deşiliyor.
14. Bildiğimiz şekliyle mahremiyet öldü. Her günün her saniyesinde Amerikan halkı, ABD hükümetinin geniş dijital gözetleme Tom’ları, elektronik kulak misafiri ve robotik gözetmenler ağı tarafından gözetleniyor. Hükümetin gözleri sizi izliyor. Her hareketinizi görüyorlar: ne okuduğunuzu, ne kadar harcadığınızı, nereye gittiğinizi, kiminle etkileşimde bulunduğunuzu, sabah uyandığınızda, televizyonda ne izlediğinizi ve internette ne okuduğunuzu. Kim olduğunuzun, sizi neyin harekete geçirdiğinin ve sizi sıraya koymanın gerekli olup olmadığı zaman ve gerektiğinde sizi en iyi nasıl kontrol edebileceklerinin bir resmini oluşturmak için yaptığınız her hareket izleniyor, veriler elde ediliyor, inceleniyor ve tablolaştırılıyor. Ne söylediğinize, ne okuduğunuza, ne yazdığınıza, nereye gittiğinize ve kiminle iletişim kurduğunuza dikkat edin, çünkü bunların hepsi eninde sonunda hükümetin seçeceği yer ve zamanda kaydedilecek, saklanacak ve aleyhinize kullanılacaktır.
15. Hükümet, varlık müsaderesi planları, kamulaştırma veya gecikmiş emlak vergileri gibi en basit bahanelerle evinizi, arabanızı veya paranızı alabiliyorsa, özel mülkiyetin hiçbir anlamı yoktur. Aynı şekilde, SWAT ekipleri ve diğer hükümet ajanları evinizi istila edebilir, kapınızı kırabilir, köpeğinizi öldürebilir, sizi yaralayabilir veya öldürebilir, mobilyalarınıza zarar verebilir ve ailenizi terörize edebilirken özel mülkiyetin hiçbir anlamı yoktur.
16. Federal hükümetin işlediği mutlak bir düstur varsa, o da Amerikalı vergi mükelleflerinin her zaman kazıklandığıdır. Hükümetin vergi mükelleflerini dolandırmaya, kandırmaya ve genel olarak zorlukla kazandıkları dolarları almaya yönelik planları, israf, adam kayırma ve yolsuzluğa, varlıkların kaybedilmesine, maliyetli teşvik paketlerine ve baltalamaya devam eden bir ulusal güvenlik kompleksine kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Amerikalılar aynı zamanda hükümetin bitmek bilmeyen savaşlarının, yabancı uluslara verilen sübvansiyonların, askeri imparatorluğun, refah devletinin, hiçbir yere varmayan yolların, şişirilmiş iş gücünün, gizli teşkilatların, füzyon merkezlerinin, özel hapishanelerin, biyometrik veritabanlarının, istilacı teknolojilerin, cephaneliğin bedelini burunlarına kadar ödemek zorunda bırakıldılar. Silahlar ve zar zor geçimini sağlayanlar (yani biz vergi mükellefleri) pahasına şirket seçkinlerinin hızla artan zenginliğine katkıda bulunan diğer tüm bütçe kalemleri bunun içindir.
17. Gençler artık doğdukları andan yasal olarak reşit oldukları ana kadar devletin vesayetindedir. Ebeveynler artık çocuklarına ne öğretileceği, nasıl disipline edilecekleri veya ne tür tıbbi bakıma ihtiyaç duyacakları konusunda son söz hakkına sahip değil.
18. Şüpheli bir karakter olarak işaretlenmek, devlet düşmanı olarak etiketlenmek ve tehlikeli bir suçlu gibi hapse atılmak için yapmanız gereken tek şey, belirli tetikleyici kelimeleri kullanmak, internette gezinmek, cep telefonu kullanarak iletişim kurmak, araba kullanmak, otelde kalmak, bir hırdavatçıdan malzeme satın almak, uçuş veya tekne dersleri almak, şüpheli görünmek, hükümet otoritesini sorgulamak veya genel olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşamaktır.
19. Hükümet bizi anayasal krize giderek daha da yaklaştırıyor.
20. Özgürlüklerimiz, özellikle de Dördüncü Madde, hükümet bürokratlarının herhangi bir kişiyi arama, el koyma, soyma, tarama, gözetleme, sondalama, yoklama, şok cihazı kullanma ve tutuklama hakkına sahip olduğu yönündeki yaygın görüş nedeniyle kısıtlanmaya devam ediyor. Zorla virüs testleri, zorla kolonoskopiler, zorla kan alma, zorla nefes-alkol testleri, zorla DNA çıkarma, zorla göz taramaları ve biyometrik veritabanlarına zorla dahil edilme, Amerikalılara neyin ne olduğu üzerinde hiçbir kontrolümüz olmadığının hatırlatılmaya devam edilmesinin yollarından sadece birkaçı. Devlet yetkilileriyle karşılaştığımızda vücudumuzun başına gelen olaylar korkutucu.
Bunlar, çoğu politikacının yapma eğiliminde olduğu gibi, iyi seçilmiş birkaç sözcükle kolayca göz ardı edilebilecek sorunlar değil.
Bu seçimi hangi aday kazanırsa kazansın, vatandaşlar ve bizi temsil edenler, bizim suç ortaklığımız ve işbirliğimiz olmadan, gözlerimizi kapatmadan, omuzlarımızı silkmeden, dikkatimizin dağılmasına ve yurttaşlık bilincimizin zayıflamasına izin vermeden, polis devletinin, tiranlığın ve haklarımızın rutin ihlallerinin olamayacağı gerçeğini kabul etmelidir.
Aynı şekilde, Battlefield America: The War on the American People adlı kitabımda ve onun kurgusal karşılığı olan Erik Blair Diaries’de de açıkça belirttiğim gibi, Amerikalılar, asıl gerçek olanın biz olduğumuz gerçeğini anlamadığı sürece bu sorunlar ulusumuzu rahatsız etmeye devam edecek. Yalnızca bazı şeyleri daha iyiye doğru değiştirebilen ve sonra bu konuda bir şeyler yapabilenler bunu anlar. Sonuçta Anayasa şu üç hayati kelimeyle açılıyor: “Biz insanlar.”
Biz olmadan hükümet olmaz; sayımız, gücümüz, ekonomimiz, bu topraklardaki fiziksel varlığımız tüm bunların temelidir.
Biz hükümetiz.

(*) Anayasa avukatı ve yazar John W. Whitehead, Rutherford Enstitüsü’nün kurucusu ve başkanıdır. En son kitapları arasında en çok satan Battlefield America: The War on the American People, ödüllü Kurtlar Hükümeti: Yükselen Amerikan Polis Devleti ve ilk distopik kurgu romanı The Erik Blair Diaries yer alıyor.
Nisha Whitehead, Rutherford Enstitüsü’nün İcra Direktörüdür.
Kaynak: https://www.globalresearch.ca/electing-next-dictator-ugly-truths-trump-biden/5861003

Bir Sonraki Diktatörü Seçmek: Trump’tan veya Biden’dan Duyamayacağınız Çirkin Gerçekler

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, FAŞİZM | Leave a comment

AFORİZMALAR

Posted in AFORİZMALAR | Leave a comment

ŞEHİR HASTAHANELERİ DEVLETİ KEMİRİRKEN, SARAY “HAYALLERİNİN PEŞİNDE” İDİ

 

Ne çare, söylenenler bir kulaktan girip öbür kulaktan çıktı.
Çünkü Saray, hayallerinin peşindeydi.


Şehir hastaneleri, 25 yıllık kira bedelleri ve sağlık bütçesine getirdiği çok yüksek yükler nedeniyle bir kara deliğe dönüştü. Tıpkı Saray’ın bir zamanlar iktidar ortağı yaptığı FETÖ gibi, şehir hastaneleri de devleti içinden kemiriyordu.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın yakın zamanda yaptığı bir saptamaya göre, Sağlık Bakanlığı’nın bütçesinden bu yılın ilk üç ayında şehir hastanelerine ödenenlerle 9 Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi daha yapılabilirdi. Ama yapılmadı. Çünkü Saray’dakinin bir “hayali” vardı. O hayalin sonucu belliydi:
Damadı ile ekonomiyi nasıl çıkmaza soktuysa sağlık alanını da içinden çıkılmaz hale getirmiş, kelimenin tam anlamıyla batırmıştı.
Saray’daki, deprem sonrasında da “hayaller” görmüş; “319 bini bir yıl içinde olmak üzere 650 bin yeni konut inşa ederek deprem şehirlerimizin tamamını ayağa kaldıracağız” demişti. Ancak bir yıl içinde 45-50 bin konut hak sahiplerine verilebilmişti.
Yani o hayalleri de boş çıkmıştı.
Ülkeyi Alice’in harikalar diyarına çeviren Saray’daki AKP’li şimdi suçu, tek başına belirlediği kararları uygulayan, tek başına atadığı sağlık ve çevre bakanına tüm sorumluluğu yükleyip işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Boşuna çaba. AKP ile birlikte Saray, azar azar çözülüyor, eriyor.

CUMHURİYET Işık Kansu’nun 06 Temmuz 2024 tarihli
“Saray’ın Hayallerinin Hepsi Çöktü” yazısından bölüm alıntısı
Posted in YOLSUZLUKLAR | Leave a comment

GÖRÜŞLER, DÜŞÜNCELER; Allahtan değil, bilimin, akılcılığın yönlendirdiği vicdanımızdan korkmayı öğrendiğimiz gün kulluktan kurtulup insanlaşmış sayılırız. 

ÖRGÜTLÜ CEHALET

Allahtan değil, bilimin, akılcılığın yönlendirdiği vicdanımızdan
korkmayı öğrendiğimiz gün kulluktan kurtulup insanlaşmış sayılırız.


Ülkemiz düşmanlar tarafından işgal edilmiş olsaydı eğer, AKP’nin 22 yılda verdiği zarardan farklı sonuçlarla karşılaşmamız mümkün olabilir miydi acaba? Kötülük yapmada bu denli başarılı olmalarının birinci sebebi, örgütlü cehaletten çok iyi yararlanmayı bilmeleridir.
Halkımızı daha da cahilleştirmek için eğitim sistemini kökten dinselleştirmeye büyük emek verdiler, her tarafı İmam Hatiplerle doldurdular, tarikat mensuplarını, şeriatçı yobazları görevlendirip okullara soktular. O yobazlar ki, 2 temmuz 1993’te “kafirler yüce dinimize saygı göstermiyor” diyerek Madımak Otelinde aydınlarımızı, sanatçılarımızı tekbir getirerek vahşice yaktılar. (Benim gibi inançsız olduğu için) derin saygı duyduğum Aziz Nesin kıl payı kurtulmuş olsa da, daha sonra kahrından öldü.
Ellerine fırsat geçse laikliği savunanları, Atatürkçüleri hiç duraksamadan yine yakmaya, katletmeye çalışırlar diye düşünüyorum, hem bu kez AKP’nin sınırsız desteğine de güvenerek. Siyasal islamcılar Suriye’nin üzerine saldıkları İslamcı teröristlerle beraber iç savaştan kaçanları da ülkemize soktu ve onlara özel ayrıcalıklar tanıdı. Sığınmacılardaki aşırı doğurganlık, girdikleri yörelerde nüfus patlamasına yol açtı ve bazı yerlerde Türkler azınlıkta kaldı.
Son yüzyılda dünya nüfusunda orantısız bir artış meydana gelmiş ve doğadaki, iklimdeki dengeler alt üst olmuştur. Çoğu Müslüman olan geri kalmış ülkelerden hırıstiyan Avrupaya göç dalgaları meyanında pek çok ölümler, boğulmalar meydana gelmektedir. Cehalet ve kötü yönetimler akılcı çözüm olan nüfus planlamasının uygulanmasına engel olmaktadır.
Son zamanlara kadar her fırsatta Tayyip Erdoğan bile “en az üç, beş çocuk” talebinde bulunurdu. Kontrolden çıkan işsizlik, enflasyon, hayat pahalılığı karşısında o konuya artık pek dokunamıyor. Nüfus planlamasını sıkı şekilde uygulayan Çin, en güçlü devlet olma yolundadır. Dünya nüfusunun artmaya devam etmesi yanında küresel ısınma, doğanın kirletilmesi gibi olumsuzluklar, gelecek kuşakların çok daha zor koşullarda hayat mücadelesiyle karşılaşacağını göstermektedir.
Kemal Rastgeldi – 2.07.2024
Posted in DİN-İNANÇ, İrtica, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, YOBAZLIK - GERİCİLİK | Leave a comment

ENSAR BİR YALAN İDİ!!! * BOP EŞBAŞKANI GÖREVİNİ YAPTI, 10 MİLYON SIĞINMACIYA KAPILARI AÇTI VE SONUÇ: 3K

TÜRK TIRLARINA SALDIRAN, BAYRAK YAKAN SURİYELİLER

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, GÖÇLER-GÖÇMENLER, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR | Leave a comment

SÜLEYMANİYE OLAYININ PERDE ARKASI * AKP İNTİHARA GİDİYOR * CIA AJANI HENRİ BARKEY ; Felaket ile Flört * AKP ile anlaşarak Türk Ordusunu kafesledik * Bölüm I

SÜLEYMANİYE OLAYININ PERDE ARKASI * AKP İNTİHARA GİDİYOR * CIA AJANI HENRİ BARKEY ; Felaket ile Flört * AKP ile anlaşarak Türk Ordusunu kafesledik * Bölüm II

Naci Kaptan – Güncellendi 07 Temmuz 2023 / 05 Temmuz 2024

2003 yılının 4 Temmuz tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nde “Bağımsızlık Günü” kutlanırken Irak Süleymaniye’de görevli TSK askerinin karargâhına ABD askerleri tarafından tuzak bir baskınla askerlerimiz tuzağa düşürülüyor, Ankara Gen.Kur.Başkanlığından gelen emirle askerimize direnmemeleri talimatı geliyordu. Karargâhta görevli 11 subay ve astsubayımız tutsak alınarak Türk Devletinin, Türk Milletinin ve ordumuzun onur ve haysiyeti ağır şekilde kırılıyordu.
Yere yatırılarak, elleri arkadan kelepçelenen, aşağılamak için başlarına çuval geçirilen ve daha sonra da Guantanamo adasında teröristlere yapıldığı gibi turuncu tulumlar giydirilen askerlerimiz önce Kerkük’e, daha sonra da Bağdat’a götürüldü.
Askerlerimiz başlarından numara ile markalanmış çuvallarla askeri cemselere bindirilerek götürülürken, Türk Özel Kuvvetleri Bürosu terk edilirken 100 metre ilerde beyaz jip içindekiler, Amerikalı yarbay tarafından birkez daha tebessümle selamlandılar. Jip’in içinde bekleyen rehber, görevini ifa etmenin huzuru ile(!) KYB Dışilişkiler Bürosu’nun yolunu tutarken, konvoy Süleymaniye sokaklarında yeniden bir geziye çıktı.
Askeri araçlarda başları çuvallanmış Türk Askerleri vardı. Böylece Türk askeri aşağılanmak için Süleymaniye sokaklarından dolaştırıldı. Peşmergeler Amerikan askerine yardım etmiş ve destek vermişti. Peşmergelere, Barzani’ye destek verenlere, TBMM’de ağırlayanlara, Ankara’da Peşmerge bayrağını göndere çektirenlere SELAM OLSUN!!!
Bu tuzak sadece Amerika ve peşmergeler tarafından kurgulanmamıştı. Sıkı durun;
Bu tuzağın içinde TSK’nın başkomutanı cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile başbakan Erdoğan’ın olduğu İslamcı yazar Ahmet AKGÜL’ün 2007 yılında basılmış olan “AKP İntihara Gidiyor”  isimli kitabında yer alan korkunç iddiaya göre; ÜLKEYİ YÖNETENLER KENDİ ASKERLERİNE ABD İLE GİZLİCE ANLAŞARAK TUZAK KURMUŞTU!!!  Sözde sivil komutan/lar kendi askerine tuzak kurarak kale anahtarını düşmana teslim ediyordu. Ulus ordumuzun değerli Kemalist komutanları bahanelerle tasfiye edilmeye başlandı. Tarikat ve cemaatlar TSK içinde boy vermeye başladılar. Tarikatçı bir amiral hiç çekinmeden makam arabası ile tarikat yuvasına üniformalı olarak gidiyor ve üniforması üzerine giydiği takke, cübbe ile ayine katılıyordu. Ve 2003 yılında TSK’da başlayan tarikatçı dönüşüm 2023 yılında, 20 sene sonra tarikat/ cemaat ehli komutanları yönetim makamlarına taşıyordu. 
Konumuza dönelim;

Yer Ankara Gen.Kur. Başkanlığı / Tarih 4 Temmuz 2003

Dz. İk. Kur. Alb. Ali Göznek, makam odasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’e bir konuyu anlatmaktadır. Komutana bir konu anlatılırken makama bir başkasının girmesi normal değilken zamanın Genelkurmay Harekât Başkanı Korgeneral Köksal Karabay durumun ivediliği nedeniyle içeri girer ve Irak’ta, Süleymaniye’de birliğimizin Amerikan askerlerinin saldırısına uğradığını ve Özel görevli askerimizin çatışma için izin istediğini söyler. Timin  emir beklediklerini rapor eder.
Hilmi Özkök’ün suratı simsiyah olur ve ‘Mukavemet etmesinler’ diye emir verir. Askerimize karşı silahlı ve hasmane bir hareket yapılıyor, Türk Bayrağı indiriliyor ve yırtılıyor  fakat Gen.Kur.Başkanı Hilmi Özkök direnilmemesini emrediyor…
Böylesi durumda Askere, tetiğe basmak düşer. Eğer birisi sizin itibarınızı beş paralık etmeye kalkıyorsa, sizin kafanıza çuval geçirmeye kalkıyorsa, mukavemet etmek zorundasınız. Gerekirse, ölmek zorundasınız.

SÜLEYMANİYE ÇUVAL OLAYININ PERDE ARKASI
“AKP ile anlaşarak TSK’yı kafesledik”


Naci KAPTAN / 04 Temmuz 2013 / GÜNCELLENDİ / 04 Temmuz 2019 / 07 Temmuz 2023 / 05 Temmuz 2024
Değerli okur,
Yazımın başlığı aşağıdaki olayların olası gerçekliği üzerine kurgulanmıştır. İslamcı yazar Ahmet Akgül’ün AKP İNTİHARA GİDİYOR isimli kitap bu yazının kaynağı ve referansıdır. CIA’nın Türkiye uzmanı Henri Barkey de AKP ile anlaşarak Türk Ordusu’nu kafesledik” açıklamasını yaparak Akgül’ün kitabını desteklemiştir.  (2012 ) Utah Üniversitesi’nde konferans veren Henri Barkey, AB üzerinden yapılan derin operasyonu bu ifadeyle tanımladı.
Olay bir Ulusun ordusunun , O Ulusu yönetmekle görevlendirilmiş olan siyasi bir partinin üst yöneticilerinin başka bir ülkeyle işbirliği yaparak Ulus Ordusuna tuzak kurmak , aşağılamak, Ordu içinde bölünmeler yaratmak ve Ulus orduyu zayıflatmak suçunu işlemiş olmalarıdır. Kadersiz ülkeleri yöneten böyle siyasetçiler olursa, en tehlikeli düşmanın sesi Devletin yönetildiği binalarda yankılanırken, O ülkenin düşmana da ihtiyacı yoktur.
Düşman ,O Ulusun bir ferdi gibi gözüküp örümcek ağlarını gizlice örmektedir.
Hatta cephede olan düşman, İçerideki hainden daha merttir.
Konumuz 4 Temmuz 2003 tarihinde yapılmış olan Süleymaniye’de askerimizin başına çuval geçirme olayıdır.
Şimdi sizlere bu olayın perde arkasını İslamcı yazar Ahmet AKGÜL’ün 2007 yılında basılmış olan “AKP İntihara Gidiyor” isimli kitabının 278 -279. sayfalarından ve ,Ahmet Akgül’ü bire bir destekleyen CIA türkiye uzmanı Henri Barkey’in ağzından aktaracağım.

ÇUVAL OLAYINA IŞIK TUTANLAR

* Yazar Ahmet Akgül kitabında olayı şöyle anlatıyor;
– Çuval olayını Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül onayladı! (2007)
“Kuzey Irak’ta, askerlerimizin başına çuval geçirmelerini ve Genel Kurmayı zor duruma düşürmelerini, Amerikalılara biz söyledik.” Wolfowitz Türk ordusunu bizimkilerin teklifi üzerine cezalandırmaya karar verdi.” Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’le paylaşıldı, onlar da “olur” dediler !!!
* CIA’nın Türkiye uzmanı Henri Barkey TSK için şöyle diyor;
– AKP ile anlaşarak Türk Ordusu’nu kafesledik (2012 ) Utah Üniversitesi’nde konferans veren Henri Barkey, AB üzerinden yapılan derin operasyonu bu ifadeyle tanımladı.

Ey değerli okur,
yukarıda ana başlıkları verilmiş olan “Çuval Olayı” 5 sene arayla bir Türk yazar ile bir CIA ajanının açıklamalarında görüldüğü gibi BİRE BİR örtüşmektedir. İhanet oyunu iki ayrı cepheden söylenmiş ve yazılmış olup bir biriyle tıpkı aynı uyumlu olmuştur. Bundan ötesi Yargıtay Cumhuriyet başsavcılığına aittir.

SÜLEYMANİYE ÇUVAL OLAYI

2003 yılında Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçirme olayının AKP – ABD işbirliğiyle planlarak gerçekleştirildiği AKP görüşüne yakın İslamcı yazar Ahmet AKGÜL’ün 2007 yılında basılmış olan “AKP İntihara Gidiyor” isimli kitabın 278 -279. sayfalarından alınmıştır.Kitaptaki bu bilgi bugüne kadar yalanlanmamış, yazarı hakkında dava açılmamıştır.

AKP İntihara Gidiyor * Sayfalar: 278, 279
AKP’Lİ DANIŞMANIN İTİRAFLARI

Çuval olayını Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül planladı!
“Kuzey Irak’ta, askerlerimizin başına çuval geçirmelerini ve Genel Kurmayı zor duruma düşürmelerini, Amerikalılara biz söyledik.” AKP’yi kuranların ve kurduranların, özellikle Tayyip Erdoğan’ın özel bir önem verdiği danışmanlarından ve operatörlerinden biri ile yemekte karşılaştık. Tam bir panik havasındaydı. “Hayrola işleriniz iyi gitmiyor galiba!” dedim.
AKP’li Danışman: “Tezkere krizinde oldu ne olduysa, büyü o zaman bozuldu, beklediğimiz sonuç çıkmadı, sonrasını zaten biliyorsunuz.”
AA: “Katılmıyorum, Edelman’ın YSK’ya ziyareti, Londra, Washington, New York, Dubai ve bazı şehirlerde daha AKP kurulmadan önce verilen sözler sonunuzu hazırladı. Devleti tanımadan, Anayasal organlardan ve milletten gerçek anlamda bir ‘olur’ almadan küreyi yerinden oynatacak kararları alabileceğinizi sanmak çocukçaydı. Bu durum AKP’yi bitirdi.”
AKP’li Danışman: “Hayır, bizi Özkök Paşa ve Paşalar bitirdi. Tezkere krizinde ne yapacağımızı bilemedik. Sorduk ne yapılmalı diye; “İktidar sizsiniz, karar almak sizin işiniz, biz kararı uygularız” dediler.”
AA: “Ama zaten siz orduya sormadan informel olarak her türlü garantiyi vermiştiniz. Asıl hata o değil mi?”
AKP’li Danışman: “Tamam her türlü garantiyi ve tavizi verdik ama ABD’nin Doğu ve Güneydoğu’ya tam yerleşeceğini bilmiyorduk. Yani, ABD ve İngiltere Türkiye’yi işgal edeceklerdi, paniğe kapıldık.”
AA: “Ama ABD’lilere bu garantinin AKP’nin kurulması aşamasında verdiniz.”
AKP’li Danışman: “Evet, çok yanlış yaptık.”
AA: “Peki o halde Özkök Paşa’nın ve Paşaların suçu ne?”
AKP’li Danışman: “Onlar diyebilirlerdi ki; “Tezkerenin çıkmasına karşıyız.” Ancak asker kararı bize bıraktı!”
AA: “Normal, demokrasilerde zaten böyle olmaz mı?”
AKP’li Danışman: “Tamam da, tezkerenin faturasını sonunda AKP’ye kesti ABD’liler. Asker, “tezkereye karşıyız” deseydi, parti ile ABD değil, ABD ile TSK karşı karşıya gelecekti, biz yırtacaktık!?.”
AA: “Özkök Paşa ve Paşalar size tezkere çıkarmayın demedi mi?”
AKP’li Danışman: “Hayır demedi ama cesaret edemedik!”
AA: “ABD, Türk askerlerinin başına çuval geçirdi ama ceza olarak?!”
AKP’li Danışman: “Yahu o olayı hiç sorma. O Wolfowitz’in halt yemesi. Bizimkiler (AKP’liler), “tezkerenin öcünü TSK’dan alalım” diye ona akıl vermiş!…”
AA: “Yoksa sizin danışman arkadaşlarınızdan biri ve İstanbul’da iki işadamı Wolfowitz’e asıl suçlu AKP değil, TSK demiş olmasın?! Çünkü Amerika’ya söz verdiği gibi AKP tezkereyi çıkaracaktı! TSK’yı cezalandırma teklifi, iki işadamı ve bir danışmandan gitmedi mi?”
AKP’li Danışman: “Çok büyük, çok fahiş bir hata yaptık zaten Wolfowitz Türk ordusunu bizimkilerin teklifi üzerine cezalandırmaya karar verdi.”
AA: “Tek başına mı?”
AKP’li Danışman: “Yok canım, Tayyip Erdoğan ve ve Gül’le paylaşıldı, onlar da “olur” dediler.”
AA: “Yani Wolfowitz’in, ABD’nin bu çokbilmiş danışmanının ve İstanbul’daki iki işadamının: “Türk ordusunu cezalandırma önerisine” Tayyip Erdoğan ve Gül ya da Eş Genel Başkanlar “Evet” mi dedi?”
AKP’li Danışman: “Maalesef öyle!… Tayyip ile Gül’ün gezileri bu plana göre ayarlandı. O gün Tayyip Erdoğan Rize’de, Gül de Kayseri’de olacaktı. Çok ters bir şey olursa ikisi ABD’liler tarafından alınacaktı. Bu planı Wolfowitz hazırlamıştı.”
AA: “Ne tür bir terslik bekliyordunuz?”
AKP’li Danışman: “Tayyip Erdoğan ve Gül’e yönelik askeri bir hareket olabilir diye düşündük.”
AA: “Yani AKP üst yönetimi, AKP’nin yıldız danışmanı ve İstanbul’daki iki işadamı Türk askerlerinin başına çuval geçirileceğini biliyor muydu?”
AKP’li Danışman: “Evet tabi… Yanılmıyorsam bir de emekli bir Paşa biliyordu.”
AA: “Hiçbir kimse çıkıp ta Tayyip ve Gül’e bunun sonuçlarının çok ağır olabileceğine ilişkin görüş bildirmedi mi?”
AKP’li Danışman: “Tezkerenin mecliste reddedilmesine çok kızmıştık. ABD Savunma Bakanı arkamızdaydı. Kendimizi çok güçlü hissediyorduk!”
AA: “Ordunun sessiz kalacağını mı düşündünüz?”
AKP’li Danışman: “Biz değil, Wolfowitz öyle düşündü. Türk askerlerinin başına çuval geçirilince, Genel Kurmay Başkanı Özkök ve diğer Kuvvet Komutanı Paşalar’ın, o günkü Harekat’ın nöbetçisi Büyükanıt’ın isifa edip emekli olacaklarını öngörmüştük. Eğer o gün paşalar istifa etseydi, bizim Genel Kurmay Başkanımız hazırdı…

14/06/2012 Yeniçağ / Haber : Salim Yavaşoğlu
Türk Ordusu’nu kafesledik
Utah Üniversitesi’nde konferans veren CIA’nın Türkiye uzmanı Henri Barkey, AB üzerinden yapılan derin operasyonu bu ifadeyle tanımladı.
İlk kez İslami parti iktidarda
Bu şoke edici sözler, TBMM’de 2003 yılında 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinden 25 gün sonra Utah Üniversitesi’ndeki “Felaket ile Flört: Türkiye- Irak-ABD” adlı konferansta söylendi. Kürsüye çıkan Barkey, 3 Kasım’da ilk kez bir İslami partinin iktidara geldiğini hatırlatarak şöyle dedi:
Ordu ABD’ye güvenmiyor
Yaptığımız görüşmelerde bize, ’AB’ye girmek ve demokrasi istediklerini, bunu kendileri için bir rönesans olduğunu’ söylediler. Türk Ordusu ise ABD’ye güvenmiyordu. Irak’a ABD’den bağımsız girmek istediler. Avrupa Birliği adaylık sürecinde müzakereler yoluyla orduyu çok sıkı bir kafese kapattık.

“AKP ile anlaşarak TSK’yı kafesledik”
CIA ajanı Barkey, 1 Mart tezkeresinin reddinden sonra ABD’de verdiği konferansta, “AKP liderleriyle anlaşarak Türk Ordusu’nu kafeslediklerini” anlatmış.
CIA’nın Türkiye uzmanı Henri Barkey’in, 2003’te 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinden 25 gün sonra 26 Mart’ta Utah Üniversitesi’nde verdiği “Felaket ile Flört: Türkiye, Irak ve ABD” adlı konferansta, AKP lideriyle anlaşarak “Türk Ordusu’nu çok sıkı bir kafese kapattıklarını” söylediği ortaya çıktı. Barkey, AKP’nin, AB reformlarında ısrarlı tutumu ve ABD’nin Türkiye’ye gün vermesi için AB’ye baskı yapmasının “Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kafesleme” planı olduğunu ifade ediyor.
“Felaket ile flört”
Barkey’in bu sözleri kullandığı dönemde Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda Orgeneral Hilmi Özkök oturuyordu. Konferanstan 3 ay sonra, 4 Temmuz 2003’te de K. Irak’ta Türk askerlerinin başına çuval geçirildi. İlerleyen yıllarda ise Ümraniye ve Balyoz gibi soruşturmalarla çok sayıda subay tutuklanarak adeta “kafes”leniyor. Konuşmasında, 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesinden Türk Ordusu’nu sorumlu tutan Barkey, ABD’nin en büyük felaketinin Türk Ordusu’nun, “PKK terörü ve çıkacak karışıklıkta Türkmenleri korumak için” Kuzey Irak’a girmekte ısrar etmesi olduğunu, bu nedenle konuşmasının adını “Felaket ile Flört” koyduğunu anlatıyor. Barkey, tezkerenin reddiyle gerçekleşmeyen kuzey cephesinin sırf TSK’nın K. Irak’a girmesinin engellenmesi için düşünüldüğünü ifade ediyor.
Kızarlar ama unuturlar
Tezkerenin reddinden sonra TSK’nın “Ne olursa olsun ABD’den bağımsız olarak K. Irak’a girmek” tavrında ısrarlı tutumunu sürdürdüğünü kaydeden Barkey, bunun engellenmesi için “AB’nin Türkiye’ye müzakere tarihi vermesi gerektiğini, müzakere tarihinin en büyük yararının Türkiye’nin dikkatini Irak’tan uzaklaştırmak” olacağına parmak basıyor. Barkey bu sürecin AKP hükümeti eliyle yürütüleceğini, AB reformları ile TSK’nın kafese kapatılacağını anlatıyor. TSK’nın Irak’a girmesi engellenirse bunun ABD için en iyi senaryo olacağını belirten Barkey, Türklerin başta çok kızacağını sonradan unutup ilişkilerin derinleşerek devam edeceğini söylüyor. Barkey, AKP ile yürütülen bu planın gerçekleşmesinin 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinden daha önemli olduğunu da vurguluyor. Barkey, “Türk Ordusu’nu çok sıkı bir kafese kapattıklarını” açıkça söylediği konferansta 1 Mart tezkeresi öncesinde yaşananlar hakkında da çarpıcı açıklamalar da yapıyor.
Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesini hiç istemedik!
Henri Barkey, Kuzey cephesinin açılmasına neden olacak 1 Mart tezkeresinin aslında Kuzey Irak’a girmekte ısrarlı olan Türk Ordusu’na karşı düşünülen bir önlem olduğunu da şöyle itiraf ediyor. “1 Mart tezkeresinin geçmemesinin tüm suçu Türk Ordusu’nda. Çünkü, İslamcı hükümet ile Türk Ordusu arasında çekişme vardı. Problemin önemli bir parçası Türk Ordusu’nun Amerika Birleşik Devletleri’ne güvenmemesiydi. Halbuki biz ’Bağımsız Kürdistanı’ desteklemiyorduk. İnanmadığımızı söylüyorduk. O yüzden bu konuşmanın adını ’Felaketle Flört’ koydum. Türk Ordusu, ABD’den bağımsız olarak Kuzey Irak’a girmek istiyordu. Ne olursa olsun! ABD’nin ise en son istediği şey buydu. Çünkü, Iraklı Kürtlerle Türk Ordusu arasında gerilim olacaktı. Zaten Kuzey cephesi bu tür sorunların ortaya çıkmaması için düşünülmüştü.”
Askerleri, “güç” olarak görmek istemiyorlardı
AKP’nin değişim söylemine inandığını belirten Barkey, iktidar partisini, “Askeri, güç olarak görmek istemeyen, sivilleşmeden yana ve merkez sağ olmak isteyen bir parti” olarak tanımlıyor. Barkey, 2002’de iktidara gelen AKP hükümeti ve lideriyle “Türk Ordusu’nu sıkı bir kafese kapatma” temaslarını ise şöyle anlatmış: “İlk kez bir İslami parti tek başına iktidara geldi. O güne kadar Türkler, AB’ye temkinli yaklaşıyordu. İlk kez ‘AB’ye girmek ve demokrasi istediklerini’ söylediler. İlk kez bir Türk hükümeti, ‘AB’ye girmek istiyoruz, onların kriterleri bizim için ölçü olur’ diyor. Bir İslamcı liderin rönesans terimini 14/06/2012

Türk Silahlı Kuvvetleri için kara bir leke olarak görülen bu olayda Türk ordusu yıpratılmak istendi. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin yaşananları anlattı;
çuval geçirme olayı daha sonra Türk Silahlı Kuvvetleri içinde yaşanacak gelişmeler açısından bakıldığında FETÖ’nün ekmeğine yağ sürdü. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ne kadar denenebileceğini hesapladı Amerikalılar. Özel Kuvvetler orada Amerikalıları vurabilseydi her halde Amerikalılar, TSK’yı tasviyeye FETÖ olsa bile cesaret edemezdi” dedi. Pekin “Bu bölgede patronun Amerikalılar olduğunu TSK’ya hatırlatmak istediler. Bu çok büyük bir kara lekeydi.” diyerek sözlerine devam etti.

Bölüm 1 – Naci Kaptan

http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=68868
Naci KAPTAN / 04 Temmuz 2013 / GÜNCELLENDİ / 04 Temmuz 2019 / 07 Temmuz 2023 /  05.Temmuz 2024
Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, ERGENEKON - BALYOZ, Fetullah Gülen, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, TSK | Leave a comment

FEYM Grubu ve AYAcademy Bilgilendirme Bülteni (05 Temmuz 2024)

FEYM Grubu ve AYAcademy
Bilgilendirme Bülteni
(05 Temmuz 2024)


1. Ermeni Meselesi / Ermeni Haberlerindeki İddialar / Azerbaycan ile İlgili Gelişmeler:
a.  Ermenistan Ulusal Meclis Başkanı Alen Simonyan, ABD Senatörü Roger Wicker başkanlığındaki ABD Kongre heyetini kabul etti. Heyetin Ermenistan’a gelişini memnuniyetle karşılayan Simonyan, ABD’ye Ermenistan’ın demokratik vizyonuna sürekli destek verdiği için teşekkür etti. Alen Simonyan basın toplantısında şunları söyledi: “ABD, Ermenistan’ın demokratik vizyonunu sürekli olarak destekledi ve Ermenistan’da demokratik kurumların, hukukun üstünlüğünün ve insan haklarının korunmasının güçlendirilmesine önemli katkılarda bulundu. Bu bağlamda, bölgemizde barışın tesis edilmesi sürecinde ABD’nin rolünü çok önemsiyor ve ABD’nin Ermenistan’ın egemenliğine, bağımsızlığına, demokrasisine, toprak bütünlüğüne ve 1991 Alma-Ata Deklarasyonuna dayananan sınırlarının dokunulmazlığına verdiği desteği son derece takdir ediyoruz.”  https://en.armradio.am/2024/07/05/we-thank-the-united-states-for-its-continued-support-of-armenias-democratic-vision-alen-simonyan/
b.  ABD’li senatör Roger Wicker, Bakü’ye, Putin’in Rusya’sıyla ilişkinin nelere yol açabileceğine dikkat edin’ dedi. Wicker, Ermenistan’da demokrasi ve özgürlükleri raydan çıkarmaya yönelik girişimler konusunda uyardı ve Ermenistan’ın bunları engelleme konusundaki kararlılığını övdü. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Komisyonu (AGİK) olarak da bilinen ABD Helsinki Komisyonu’nun Senato kıdemli üyesi Wicker, Ermenistan’a ziyarete giden iki partili bir ABD kongre heyetine liderlik etti. Erivan’da Ermenistan parlamentosu başkanıyla düzenlediği ortak basın toplantısında Wicker, Ermeni hükümetinin Azerbaycan’la barış anlaşması imzalanması, sınırların belirlenmesi ve çizilmesi sürecinin tamamlanması, Bakü’de tutulan Ermeni mahkumların serbest bırakılması ve Ermenistan’ın ekonomik kalkınmasına katkıda bulunacak şekilde Türkiye ile sınırın yeniden açılması yönündeki arzusunu da vurguladı. Azerbaycan’a ve diğer AGİT üyelerine seslenen ABD’li senatör, şunları söyledi: “Putin’in Rusya’sıyla ortaklığın nelere yol açabileceğine dikkat edin. Azerbaycan’daki dostlarımıza özgürlüğün bedelini ve değerini anlamaya çalışmalarını tavsiye etmek istiyorum. Bunu birçok kez gördük. Bu uyarıyı Azerbaycan’a iletmek istiyorum ki, büyük Rus ayısı bir kez daha eski Sovyet cumhuriyetine hükmetmeye kalkışmasın.”  https://www.panorama.am/en/news/2024/07/05/US-senator/3025512
c.  Ermenistan Güvenlik Konseyi Sekreteri Armen Grigoryan, Erivan’da düzenlenen bir konferansta, Ermenistan’ın ABD ile Metsamor’daki eskiyen nükleer tesisin yerine ABD tasarımı yeni bir nükleer santral inşa etmeyi görüştüğünü söyledi. https://massispost.com/2024/07/armenia-in-talks-with-us-on-new-nuclear-power-plant/
ç.  Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, Ermenistan-ABD işbirliğinin geliştirilmesinin aynı zamanda Ermeni tarafının çok değer verdiği Ermenistan’ın dayanıklılığını güçlendirmeyi de amaçladığını belirtti.  https://news.am/eng/news/832656.html
d.  Azerbaycan, Karabağ’da işgalden kurtarılan bölgelerin ekonomisini aktif olarak yeniden canlandırıyor ve tüm devlet kaynaklarını ve kapasitesini yerel turizme öncelik vererek en modern standartlarda yeel yatırımlara yönlendiriyor. https://www.azernews.az/analysis/228251.html
2.  Yunan Sorunları / Yunan Haberlerindeki İddialar “” işareti içinde gösterilmiştir / Kıbrıs ile İlgili Gelişmeler:
a.  Yunan Haberleri: “Kıbrıs’taki Mossad üssü-Türkler Yeşil Hat boyunca altı gözetleme kulesi kurdu. SIGMA’nın bir raporuna göre Ankara, Kıbrıs’taki “ölü bölgeyi” işgal etmeyi planlıyor ve bunu açıkça altı adet uzun menzilli gözetleme kulesi yerleştirerek yapıyor.” https://www.pentapostagma.gr/ethnika-themata/kypros/7250943_le-figaro-basi-tis-mosant-stin-kypro-oi-toyrkoi-estisan-exi-pyrgoys
b.  Yunan Haberleri: “Türkler iç savaşa mı hazırlanıyor? Kürdistanın yavaş ama emin adımlarla ABD’nin Orta Doğu petrolleri için tampon bölge planı olarak bir devlet haline geleceği tahmin ediliyor. Pek çok kişi için ihtimal dışı veya ütopik görünse de, nüfustaki dağılımın artık matematiksel bir kesinlikle mevcut Türk devletinin parçalanmasına ve bir Kürt devletinin ilanına yol açacağı gösteriliyor.”  https://www.pentapostagma.gr/kosmos/mesi-anatoli/7250992_etoimazontai-gia-astiko-polemo-oi-toyrkoi-ekatontades-toyrkika-suv-me
3.  AYAcademy Bülteni
“Konfederasyon, Federasyon ve Egemenlik” başlığı ile yayınlanan akademik makaleye ilişkin bilgiler ve erişim linki AYAcademy’nin aşağıdaki sosyal medya kanal linklerinde yayınlanmaktadır.
https://www.instagram.com/ayacademy.org.tr/ – https://www.facebook.com/ayacademy.org.tr/ https://www.linkedin.com/company/ayacademy/https://www.threads.net/@ayacademy.org.tr  https://www.tiktok.com/@ayacademy.org.trhttps://twitter.com/ayacademy_tr https://t.me/AYAcademyTelegramhttps://www.youtube.com/@AYAcademy_TR
Saygılarımla,
Serkan KORKMAZ
Posted in Uncategorized | Leave a comment

BOP * Küresel stratejiler ve bölünme riski: Sırada İran, sonra Türkiye mi var? * Son çeyrek yüzyılda birçok ülke hukuken ya da fiilen bölündü, işgal edildi ya da iç savaşa sürüklendi. Tarihin aynı zaman diliminde bunların vuku bulmasını şaşırtıcı görmeyin.

Küresel stratejiler ve bölünme riski:
Sırada İran, sonra Türkiye mi var?

Yazar: Mehmet Öğütçü / 03 Temmuz 2024

Yakın geçmişte dünya genelinde birçok ülkenin etnik, dini ve ekonomik temellerde bölündüğüne, iç savaşların patlak verdiğine, haritaların yeniden çizildiğine şahit oluyoruz.
Bu sabırla ve sistematik adımlarla ilerleyen gelişmeleri sadece bir tesadüf olarak görmemek, arka plandaki stratejik hamleleri iyi anlayarak, gelecekte neler olacağını bugünden öngörmek ve karşı hamleleri başlatmak mümkün.
Bölünme ve çatışma örnekleri
Son çeyrek yüzyılda birçok ülke hukuken ya da fiilen bölündü, işgal edildi ya da iç savaşa sürüklendi. Tarihin aynı zaman diliminde bunların vuku bulmasını şaşırtıcı görmeyin.
Yaşadığımız örnekleri incelersek sanki bunlar büyük bir planın parçasıymış gibi görünüyor. Komplo teorilerinden pek haz duymam ama aşağıdaki canlı vakalar topluca tahlil edildiğinde bunları belli bir stratejik beynin kurgulamış olabileceği ihtimalini yabana atmamamız gerektiğini düşünüyorum.
Afganistan: Çin, Rusya, Orta Asya ve Güney Asya için kritik bir tampon ülke olan Afganistan, 2001’de ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri tarafından işgal edildi. 2021’de ABD ve NATO güçleri geri çekildi. Taliban, ABD ile anlaşarak Afganistan’ın büyük bölümünde kontrolü ele geçirdi.
Doğu Timor: 2002’de Endonezya’dan bağımsızlığını kazandı. Arkasında ABD ve Avustralya vardı.
Irak: 2003’ten bu yana Saddam Hüseyin rejimi devrildi, ülke iç savaş ve terör saldırılarıyla istikrarsızlaştı. Irak, hala her biri ayrı devlet gibi hareket eden Sünni, Şii ve Kürt bölgeleri arasında fiilen bölünmüş durumda.
Güney Osetya ve Abhazya: 2008’de Rusya, bu bölgelerin bağımsızlığını tanıdı. Bu bölgeler fiilen Gürcistan’dan ayrıldı ve Rusya’nın desteğiyle bağımsızlıklarını sürdürüyor.
Güney Sudan: 2011’de bağımsızlığını ilan etti. Ülke Kuzey Sudan ve Güney Sudan olarak ikiye bölündü. Güney Sudan, bağımsızlığından bu yana iç savaş ve ekonomik zorluklarla mücadele ediyor.
Suriye: 2011’de başlayan iç savaş ile sarsılmaz görünen Suriye bugün fiilen bölünmüş, İran, Türkiye, ABD ve Rusya tarafından toprakları işgal edilmiş bir duruma geldi. Rejim kontrolündeki bölgeler, muhaliflerin kontrolündeki bölgeler ve Kürtlerin kontrolündeki bölgeler arasında bölünme yaşandı.
Libya: 2011’de başlayan iç savaş ve NATO müdahalesi sonrası Muammer Kaddafi devrildi. Libya, çeşitli milis grupları ve iki ana hükümet arasında bölünmüş durumda.
Mali: 2012’de başlayan Tuareg isyanı ve ardından DAEŞ’in varlığı, ülkeyi istikrarsızlaştırdı. Ülke, kuzey ve güney bölgeleri arasında fiili bir bölünme yaşıyor.
Ukrayna: 2014’te Rusya, Kırım’ı ilhak etti. Doğu Ukrayna’da Rusya yanlısı ayrılıkçılarla Ukrayna hükümet güçleri arasında çatışmalar devam ediyor, Donetsk ve Luhansk bölgeleri fiilen ayrılmış durumda.
Yemen: 2015’te başlayan iç savaş, ülkeyi fiilen bölünmüş bir duruma getirdi. Husiler tarafından kontrol edilen bölgeler ve Suudi Arabistan destekli hükümet güçlerinin kontrol ettiği bölgeler arasında bölünme devam ediyor.
Dahası da var
Başka coğrafyalarda da benzeri müdahaleler yaşandı, iç savaşı ya da bölünmeyi tetikleyen. Çin’in yumuşak karnı olarak görülen Tibet ve Sincan-Uygur Özerk Bölgesi hala kaşınıyor, Tayvan’da Pekin adeta askeri müdahaleye zorlanıyor. ABD, Japonya, Kore, Avustralya ve Hindistan yeni bir “Asya NATO”su yaratıyor Çin’e karşı.
Pakistan’daki etnik ve aşırı dinci gruplar da hareket halinde. Çin-Hindistan-ABD arasında sıkıştırılmış durumda İslamabad. Hindistan İran’ı, İran Hindistan’ı vuruyor füzelerle beklenmedik şekilde.
Bolivya’daki CIA destekli ve geleceğin petrolü olarak değer kazanan stratejik lityum kaynakları ile de bağlantılı son askeri darbe girişimi başarılı olamadı halkın direnci nedeniyle.
Yeni uluslararası güzergahlar yaratılıyor birbirine rakip. Uzay, okyanus ve kutuplar mücadelesi kızışıyor. Bu bölünmelerin ve çatışmaların büyük kısmı, etnik ve dini farklılıkların derinleşmesi, ekonomik çıkar çatışmaları ve dış müdahaleler ile alakalı ama ülke yönetimlerinin kifayetsizliği, kötü yönetişim de “dış güçler” kadar, belki de onlardan daha fazla belirleyici.
Tepeden kuşbakışı tahlil edince “bu işin içinde bir bit yeniği var” dedirtiyor ama, en azından bana öyle geliyor.
Son iki yıl içinde İsrail’in Gazze’yi ele geçirmesi, Suriye ve İran’ı defalarca vurması ve şimdi de savaşı bölgeye daha da yayacak şekilde Hizbullah’ı etkisiz hale getirme hazırlıkları da bu stratejinin dışında değil. ABD Başkanı bile ısrarla izlenen bu stratejiyi dizginlemeye çoğu zaman yetersiz kalıyor.
Son çeyrek yüzyılda birçok ülke hukuken ya da fiilen bölündü, işgal edildi ya da iç savaşa sürüklendi. Siyasi, ideolojik, güvenlik ve coğrafi kıstaslar temelinde baktığımızda Türkiye’nin de ileriki aşamalarda aynı hedef tahtasına oturtulacağından kuşku duymamalıyız. Sıra İran ve Türkiye’de mi? Türkiye bölünme riskine karşı ne yapmalı?
İran’da mı sıra?
Bana sorarsanız uzak olmayan bir gelecekte bu zincire İran’ın da eklenmesi şaşırtıcı olmayacaktır. İran Cumhurbaşkanı’nın helikopter “kazası,” yaptırımların ağırlaştırılması, MOSSAD, MI6 ve CIA’nin İran’da hemen her yere nüfuz edebilmesi, askeri gücünün test edilmesi, kilit askeri ve istihbarat liderlerinin suikaste uğraması, kuzeyden İsrail-Azerbaycan İttifakı ile çevrilmesi, Körfez ülkeleri ile Abraham Accords, İran’da giderek yükselen toplumsal hoşnutsuzluk ve isyanlar gibi dinamikler bana İran’ın bölünme ve iç savaş senaryolarının hedef tahtasına çoktan oturtulmuş olduğunun bariz işaretlerini veriyor.
Unutmayalım ki, İran, ne bir Irak’tır ne de Libya ama bu işler belli olmaz. Ülkeler zayıf oldukları dönemlerde çökertilebiliyor içeriden ve dışarıdan. İran karışırsa hiç kuşkunuz olmasın bunun bize sıçraması zor olmaz.
Türkiye’nin durumu ve bölünme riski
Siyasi, ideolojik, güvenlik ve coğrafi kıstaslar temelinde baktığımızda Türkiye’nin de ileriki aşamalarda aynı hedef tahtasına oturtulacağından kuşku duymamalıyız.
NATO, OECD, Avrupa Konseyi üyeliğimiz ve AB aday üyeliğimiz, ağır aksak da olsa demokratik bir siyasi sistemi yaşatmamız, dünyanın en güçlü silahlı kuvvetlerinden birisine sahip olmamız her kimse bu uzun vadeli stratejik senaryoları yazanlar açısından hedefi değiştirmiyor.
Her kuşun eti yenmez, bilirsiniz. Başarırlar ya da başaramazlar o ayrı bir konu tabii ki.
Türkiye, gerçekten de başkalarına benzemez, yutulması çok zor bir lokmadır. İmparatorluk omurgası hala sağlam bu ülke, her ne kadar ciddi iç sorunlarla boğuşuyorsa da, bugün Çin’den Almanya’ya, Rusya’dan Suudi Arabistan’a uzanan geniş coğrafyanın en güçlü bölgesel oyuncusudur.
Afrika’dan Latin Amerika’ya, Körfez’den Güneydoğu Avrupa’ya kanıtlanmış karşı hamle kapasitesi olduğunu dost düşman görüyor.
Lakin, yine de gevşemeyip Türkiye’ye yönelik 13 milyon riski yüksek kaçak göçmenin yöneltilmesi, PKK ve türevlerinin özellikle sınır bölgelerinde güçlendirilmesi, FETÖ darbe girişimi, ülke içinde belli siyasi, medya ve iş gruplarının angaje edilmesi, Türkiye ile ilişkilerin “transactional” düzeye indirilmesi gibi hareketleri yok varsayamayız.
Sinsi projeyi anlamak ve önlemler almak
Bu adım adım ilerleyen projeyi iyi okumak gerekiyor ki karşı önlemleri hemen alabilelim. Onlara karşı koyabilmek, hatta karşı hamle yapabilmek için öncelikle ülke içindeki mevcut toplumsal kutuplaşmayı azaltacak politikalar ve diyalog süreçleri ile iç barışı sağlamak gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı sistemi güçlü bir icraat kapasitesi yarattı ama halkın tüm kesimlerini kucaklayamadı, kutuplaşmadan besleniyor.
Aynı zamanda dayanılmaz boyutlara ulaşan ekonomik zafiyeti gidermek kritik önemde. Zira bugünün savaşları ekonomik araçlarla yapılıyor daha ziyade. Ekonomik bağımsızlık, yükün adil paylaşımı ve istikrar, dış müdahalelere karşı en önemli savunma mekanizmalarından birisi. Yerli üretimi artırmak, teknolojik yeniliklere yatırım yapmak ve ekonomik çeşitliliği sağlamak öncelikli hedefler arasında olmak zorunda. Dünyanın sekizinci büyük, birçok çatışma alanında sınanmış, silahlı kuvvetlerine sahibiz ama hala askeri kapasitemizi ve savunma sanayimizi güçlendirmek, caydırıcılığı artırmak bakımından çok eksiklerimiz var özellikle hava kuvvetlerinde. Asimetrik savaşlara yeterince hazır mıyız? Modern silah sistemleri ve yerli savunma teknolojileri tabii ki bu süreçte kritik rol oynamaya devam edecek.
Uluslararası arenada giderek daha fazla ihtiyaç duyduğumuz etkin ve akıllı diplomasiyi yürütmek, dost ve müttefik ülkelerle işbirliğini artırmak, komşularla stratejik ittifaklar kurmak, olanları güçlendirmek de yapılacaklar arasında.
Aynı şekilde istihbarat kapasitemizi güçlendirerek, dış ve iç tehditleri önceden tespit etmek ve önleyici tedbirler almak da hayati öneme sahip.
Geleceği inşa etmek
Bölgesel ve küresel dinamikleri doğru analiz ederek, gelecekte neler olacağını öngörmek, alternatif senaryolar üzerinde çalışmak, hiçbir tehdidi hafife almamak, partiler üstü bir milli güvenlik stratejisi izlemek, insan ve kurumsal kapasitemizi iyileştirmek lafta kalmamalı. Neticede, ülkemizin yaşamsal güvenliği, istikrarı, refahı ve bekası bizim ellerimizde, bunu aklımızdan çıkartmayalım.
Gücümüzü ne küçümseyelim ne de abartalım, Üçüncü Dünya Savaşı’na doğru savrulduğumuzun konuşulduğu bu dönemde. Yoksa iç savaş ve bölünme senaryolarının edilgen bir oyuncusu olarak başkalarının hedef tahtasında kalmaya devam ederiz.
Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM | Leave a comment

FEYM Grubu ve AYAcademy Bilgilendirme Bülteni (03 Temmuz 2024)

FEYM Grubu ve AYAcademy
Bilgilendirme Bülteni
(03 Temmuz 2024)


1. Ermeni Meselesi / Ermeni Haberlerindeki İddialar / Azerbaycan ile İlgili Gelişmeler:
a.  Ermenistan-Azerbaycan görüşmeleri ABD Dışişleri Bakanlığı öncelikli konu. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcü yardımcısı Vedant Patel, Washington’da yapılacak NATO zirvesinin oturum aralarında Ermenistan ile Azerbaycan arasında gerçekleşebilecek olası görüşmelere ilişkin yorum yaptı. 9-11 Temmuz’da yapılması planlanan NATO zirvesine Ermenistan ve Azerbaycan Dışişleri Bakanları davet edildi. Patel, düzenlediği basın toplantısında ABD’nin Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki aktif ilişkilere verdiği desteği yineledi.  https://www.panorama.am/en/news/2024/07/03/Armenia-Azerbaijan-US/3024505
b.  ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Brookings Enstitüsü’nde ABD dış politikası üzerine yaptığı konuşmada, ABD’nin Ermenistan ve Azerbaycan’ın barışa ulaşması için olağanüstü bir fırsat olduğuna inandığını söyledi.  https://massispost.com/2024/07/us-secretary-of-state-armenia-azerbaijan-peace-deal-within-reach/
c.  ABD Senatörü Roger Wicker başkanlığındaki Kongre heyeti, Dış İlişkiler Daimi Komitesi Başkanı Sargis Khandanyan ve Ermenistan Cumhuriyeti’nin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Olağanüstü ve Tam Yetkili Büyükelçisi Lilit Makunts eşliğinde Erivan’da Tsitsernakaberd Anıt Kompleksi’ni ziyaret etti.  https://en.armradio.am/2024/07/03/the-delegation-led-by-senator-wicker-visited-the-tsitsernakaberd-memorial-complex/
ç.  Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, Gürcistan Dışişleri Bakanı ile Tiflis’te düzenlediği ortak basın toplantısında, Ermenistan’ın Türkiye ile ilişkileri tamamen normalleştirmeye hazır olduğunu belirtti. Mirzoyan, “Ermenistan daha önce de olduğu gibi komşularıyla ilişkileri normalleştirmeyi istiyor ve bunun için çaba gösteriyor.” dedi.  https://news.am/eng/news/832290.html
d.  Rusya Dışişleri Bakanlığı Enformasyon ve Basın Dairesi Başkan Yardımcısı Andrey Nastasin, düzenlediği basın toplantısında Batı’nın Azerbaycan ve Ermenistan’ı NATO zirvesine davet ederek onları Rusya ile işbirliğinden koparmak istediğini belirtti. https://news.am/eng/news/832266.html
e.  Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Xi Jinping ile görüşmesi Astana’da başlıyor. https://www.azernews.az/nation/228157.html
2.  Yunan Sorunları / Yunan Haberlerindeki İddialar “” işareti içinde gösterilmiştir / Kıbrıs ile İlgili Gelişmeler:
a.  Yunan Haberleri: “Hindistan, Pakistanlıları ve Türkleri evlerine gönderecek yeni devrim niteliğindeki termobarik savaş başlıklarını tanıttı. Hindistan sürpriz bir gelişmeyle, SEBEX 2 adı verilen, düşmanlarını endişelendirecek ve müttefiklerinin ona sahip olmak istemesini sağlayacak güçlü bir konvansiyonel silahı tanıttı. SEBEX silahının Yunanistan’ın almak istediği söylenen BrahMos füzesinden bile daha ölümcül olduğu söyleniyor.”  https://www.pentapostagma.gr/kosmos/7250538_ishyroteres-apo-ton-brahmos-oi-indoi-apokalypsan-nees-epanastatikes-thermobarikes
b.  Yunan Haberleri: “Yunan armatörler 2024’ün ilk yarısında 120’den fazla geminin inşası için sipariş verdi.”  https://greekcitytimes.com/2024/07/03/greek-shipowners-ordered-ships/
3.  AYAcademy Bülteni
“Roma İmparatorluğunun Dağılmasında Eyaletlerin Oynadığı Rol” başlığı ile yayınlanan akademik makaleye ilişkin bilgiler ve erişim linki AYAcademy’nin aşağıdaki sosyal medya kanal linklerinde yayınlanmaktadır.
https://www.instagram.com/ayacademy.org.tr/ – https://www.facebook.com/ayacademy.org.tr/ https://www.linkedin.com/company/ayacademy/https://www.threads.net/@ayacademy.org.tr  https://www.tiktok.com/@ayacademy.org.trhttps://twitter.com/ayacademy_tr https://t.me/AYAcademyTelegramhttps://www.youtube.com/@AYAcademy_TR
Saygılarımla,
Serkan KORKMAZ
Posted in ERMENİ SORUNU, FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI | Leave a comment

BOP VE GÖÇLER * “ENSAR” BİR MASAL İDİ * BESLE KARGAYI OYSUN GÖZÜNÜ * SURİYE FASLINI KAPATMA ZAMANI!!!

Antep’te Suriyeli mülteciler tedirgin, sokağa çıkamıyorlar


Kayseri’de başlayan ırkçı saldırılar Türkiye’nin farklı kentlerine de sıçradı. Antep’de Suriyeliler sokağa çıkmamayı tercih etti. Suriyelileri savunan ve karşı çıkan iki grup arasında başlayan tartışmada silah kullanıldı.
Kayseri’de başlayan ve Suriye’de Türkiye’den gelen TIR’lara saldırıya kadar uzanan gerginlik Antep’e de sıçradı. Antep’te birçok mahallede Suriyelilere yönelik saldırı yaşandı. Yaşanan olaylardan ötürü tedirgin olan Suriyeliler Antep’te evlerine kapandı ve sokağa çıkmama kararı aldı.
Antep’te işinden dönen bir Suriyelinin bıçaklı saldırıya uğraması ve kentte yaşanan göçmen karşıtı gösterilerin ardından göçmenler sokağa çıkmama kararı aldı. Suriyeli esnafın yoğun olduğu İnönü Caddesi’nde bazı dükkanlar kepenklerini açmadı, açanlar ise tedirgin. Antep’te özellikle tekstil ve sanayi alanında on binlerce Suriyeli çalışıyor.
Gaziantep Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polisler belirli bölgelerde önlem almaya çalışıyor. Ancak, Antep’in Nizip ilçesinde ve Cinderesi mahallelerinde Suriyelilere ait birçok iş yeri vatandaşlar tarafından taşlandı. Gazikent Mahallesi’nde bir Suriyelinin kullandığı aracın önü kesilerek camları kırıldı. Suriyeliler yaşanan bu olaylar sonrası şehirde görünür alanlardan ve parklardan uzak durmaya başladı.
https://bianet.org/haber/antepte-suriyeli-multeciler-tedirgin-sokaga-cikamiyorlar-297022

Bütün alametler belirdi:
Suriye faslını kapatma zamanı

Murat Yetkin / 02 Temmuz 2024

Aslında yeni bir Suriye faslını açma zamanı geldi de geçiyor demek lazım. Türkiye’nin 2011’de iç savaşın patlamasından beri izlediği Suriye siyaseti artık sürdürülemiyor; bütün alametler belirdi.

Başka türlü Kayseri’deki bir cinsel taciz olayının birkaç saat içinde Suriye’de Türkiye kontrolü altındaki bölgede, yıllardır Türkiye’den siyasi, mali ve askeri yardım alan muhalif gruplarca Türkiye karşıtı eylemlere dönüşmesi ihtimali zayıftır. Bu eylemlerde Türk bayraklarının yırtılıp Türk askeri araç ve binalarına ateş açılmasının Türkiye’de infial tepkiye yol açacağının -hadi hesaplanmış demeyelim- tahmin edilmemiş olma ihtimaliyse yoktur.
Cumhurbaşkanlığından Dışişleri Bakanlığına dek yetkili makamlarca yapılan “Kışkırtma” açıklamalarında gerçeklik payı doğru olabilir ama asıl sorun Suriye siyasetinin miadının dolması. Hem iç savaşa müdahil olma hem de sığınmacı politikası boyutları sürdürülemez aşamaya geldi dayandı.
Kayseri’de 30 Haziran Pazar akşamı başlayan olayların 1 Temmuz’da başka şehirlere de yayılması sadece Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın işaret ettiği “muhalefet kışkırtmasına” da bağlanamaz.
“Besle kargayı, oysun gözünü”
Bu atasözümüz sosyal medyada dün çok kullanıldı . Yıllarca Türkiye’nin siyasi, mali, askeri destek verdiği, önemli bir kısmı Cihatçı muhalif grupların şimdi Türkiye’ye düşman kesilmesine atfedildi. Yaşadığımız durumu anlatmakta yetersiz ve yüzeysel bir yorum ama demek ilk akla gelen bu olmuş.
Ancak Suriye’de Türkiye’nin desteklediği “Geçici Hükümet Başbakanı” Abdurrahman Mustafa ve Ankara’da “Devrimin sembol ismi” diye taltif edilen “İkinci Kolordu Komutanı” Fehim İsa’nın sözlerine Türk güvenlik kaynaklarınca verilen öneme bakılacak olursa, Ankara bu isyanı alttan alarak bastırma yanlısı gibi görünüyor.
Bir Türk askerinin mağrur protestocunun uzattığı Suriye bayrağını öpüp, adamın sırtına dokunarak “Tamam, tamam” diye yatıştırmaya çalıştığı görüntü çok şey anlatıyor. Nitekim sabah saatlerinde güvenlik kaynakları muhalif Suriye Milli Ordusu ve Türk askerlerini spor salonu gibi bir yerde omuz omuza gösteren görüntüler medyaya dağıtlıdı.
Abdurrahman Mustafa, Türk bayrağına uzanan elleri “keseceklerini” söylerken Türkiye’de Suriyeli sığınmacılara karşı eylemleri kınadıklarını ve Kayseri olayını kabul edilemez bulduklarını söylüyor. Fehim İsa’nın kendi kitlesine yayınladığı mesajda ise “Hatayı hatayla gideremeyiz” dolaylı suçlaması var.
Türkiye Suriye’de kendi örgütlediği potansiyelin kendisine karşı konumlanmasını istemiyor.
Rusya aracılığıyla Hmeymim buluşması
Aslında Suriye’nin Türk kontrolündeki sınır bölgelerinde, Türkiye’nin önce Özgür Suriye Ordusu, ardından Suriye Milli Ordusu adı altında desteklediği, çoğu radikal İslamcı muhalefet grupları arasında Kayseri olayından önce birikmeye başlayan bir tepki vardı.
Son dalga tepki birilimini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 28 Haziran’da “Sayın Esed” ile “görüşmemek için bir neden olmadığını” söylemesiyle de başlatabiliriz ama son tepkilerin dönüm noktasını bulmak için birkaç gün daha geriye, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 11 Haziran’da Moskova’da Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’le yaptığı sürpriz görüşmeye gitmek gerekiyor.
Fidan’ın Putin’le görüşmesi ardından Aydınlık Gazetesi, Rusya’nın aracılığıyla Suriyeli ve Türk yetkililerin, Lazkiye yakınlarında Rusya’nın kullanımına açık Hmeymim hava üssünde bir görüşme yaptıklarını yazdı.
Bir hafta kadar sonra, ilişkiler kopmadan önce Şam’daki son Türk büyükelçisi Ömer Önhon, Hmeymim buluşmasından söz etti ve bunu Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentiyev’in 26 Haziran’da Şam’da Beşar Esad ile görüşmesiyle irtibatlı olabileceğini yazdı.
Ankara’da başvurduğum hiçbir resmi kaynak bu görüşmeyi yalanlamadı.
Erdoğan, Putin, Esad
Bu gelişmeyi izleyen günlerde önce Esad, Erdoğan’la görüşebileceği ama önce Türk askerinin çekilmesi gerektiği görüşünü tekrarladı.
Tabii Esad kendi topraklarına ve sınırlarına hâkim olmadan Türkiye’nin PKK’nın ABD himaye ve desteğindeki Suriye kolu PYD/YPG endişesini nasıl giderebileceğini söylemiyordu.
O arada CHP lideri Özgür Özel topa girerek “gerekirse” Şam’a gidip Esad’la görüşebileceğini, bunu da öncesinde Erdoğan’la koordine edebileceğini söyledi. Zaten Erdoğan yıllarca “Katil Esed” dediği ve devrilmesi ardından Şam’daki Emevi Camiinde namaz kılma hedefini açıkladığı Beşar Esad ile “görüşmemesi için bir neden olmadığı” açıklamasını bu çıkışlar sorulduğunda yaptı.
Şimdi Putin’in Erdoğan ile Esad’ı 3-4 Temmuz’da Kazakistan’ın başkenti Astana’da yapılacak Şangay Grubu toplantıları çerçevesinde buluşturabileceği iddiaları ortaya atılıyor.
Olamaz mı? Katar Emiri, 2022 Kasım ayında Erdoğan’ı “Darbeci Sisi” ile barıştırdığında “Sıra “katil” Esad’da” diye yazmıştım.
O buluşma -mutlaka Astana’da olması gerekmez- gerçekleştirdiğinde Erdoğan’ın Türkiye’ye çok pahalıya mal olan Suriye siyasetini rafa kaldırdığını söyleyecek durumdayız.
Ve Kayseri: tarihin cilvesi
Tarihin ve siyasetin bir cilvesi olsa gerek, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Suriye siyasetini nahoş biçimde tartışmaya açan gelişme Kayseri’de bir Suriyeli sığınmacının, açıklamalara göre, amcasının 5 yaşındaki kızını Melikgazi ilçesinde bir pazaryeri tuvaletinde taciz ederken yakalanmasıyla patladı.
Kayseri’nin AK Partili önceki büyükşehir belediye başkanlarından Mehmet Özhaseki, AK Parti’nin yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcılığını yaptığı dönemde, muhalefetten gelen Suriyeli sığınmacılar eleştirisine “Gönderemezsiniz. Bazı şehirlerde sanayiyi onlar ayakta tutuyor” demişti.
Dün Kayseri’deki olaylar Türkiye’nin başka şehirlerine ve Suriye’ye sıçramışken, ikinci defa yürüttüğü Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığını bıraktı. Sebebi Suriye değildi. O yüzden tarihin ve siyasetin bir cilvesi diyorum.
Sorun siyasetin kendisinde
Ama ismini vermeyen bir güvenlik kaynağının şu sözlerini aktararak şimdilik tamamlayayım:
• “Türkiye’de provokatörlerin Suriyelilere karşı düzenlediği eylemlere karşı olarak, Suriye’nin kuzeyinde de Türk güçlerinin kontrolü altındaki bölgelerde karışıklıklar meydana gelmiştir. MİT ve İçişleri Bakanlığı hem Türkiye içinde hem de Suriye’nin kuzeyinde eşgüdüm halinde yaşanan olayları takip etmiş ve gerekli müdahaleleri yapmıştır.
• “Eylemlere karışan ve olayları kızıştıran her kişi tespit edilerek, gerekli işlemlerin yapılmasına devam edilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yönelik yapılan bu eylemlere hiçbir şekilde izin verilmeyecektir.”
Sorun Ankara’nın Türk devletine karşı yapılmış saydığı bu tür eylemlerin üzerine gidecek gücünün olup olmadığında değil ama siyasetin kendisinde; sürdürülemez hale gelen o.
Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, GÖÇLER-GÖÇMENLER | Leave a comment