KÜLTÜR DENİZCİLİK * Fenikeliler / Alfabenin, ticaretin ve denizciliğin yıldızları

Fenikeliler / Alfabenin, ticaretin ve denizciliğin yıldızları


Kimi tarihçilere göre, Fenikeli denizciler inanılmaz biçimde İngiltere limanlarına kadar ulaşan uzun seyahatlere çıkıyorlardı. Taşınan mallar arasında bakır ve kalay külçelerin yanı sıra, şarap ve yağ, cam, altın ve gümüş takılar, değerli fayans ürünleri, boyalı seramik kaplar ve hatta hurda metal bile vardı. Malları çok fazla rağbet gördüğü için, Fenike, Yakın Doğu’nun diğer bölgelerinin sıkça uğradığı askeri saldırılardan kurtuluyordu. Büyük askeri güçler genellikle Fenikelileri ticaretle uğraşmaları için rahat bırakmayı tercih ettiler.

Bir Fenike gemisi örnek alınarak yeniden yapılan gemi.

Tarkan Tufan  ttufan@gazeteduvar.com.tr  02 Haz 2019 


DUVAR – Tarihte Fenikeliler adıyla bilinen halk, günümüzün Suriye, Lübnan ve kuzey İsrail kıyıları boyunca dar bir şeritte yaşayan gezgin ve tüccar bir toplumdu. Ticaret ve denizcilik konusundaki yetenekleriyle ünlüydüler ve Akdeniz havzasında kurdukları limanlar, ticaret merkezleri ve yerleşim yerleriyle tanındılar. Bununla birlikte, Fenikelilerin ayırt edici bir bölge, tek tip bir dil veya ortak bir kültürel miras bırakmamış olmaları, M.Ö. binli yıllara gelindiğinde Akdeniz’in en etkin halklarından biri olmasına rağmen, kimliklerini bir sis perdesinin ardında bıraktı.

Yapılan kimi araştırmalar, Fenikelilerin hiçbir zaman tek bir etnik grup olarak tanımlanmadığı ya da istikrarlı bir topluluk olarak hareket etmediği fikrini destekler gibi görünüyor. Ne var ki, bu durum Fenikelilere tarihsel bir serap niteliği kazandırmıyor. Eldeki bilgilerinden, Fenikelilerin aslen eski Yunan etnografik geleneklerini sürdürdüğü anlaşılıyor. Yaklaşık M.Ö. 3000’lerde, doğu ve batılı halkların kaynaşmalarının ardından, bazı şehirlerin kendilerini “Fenike” olarak tanımladığı biliniyor. Tarihsel bulgular, varsayımsal bir Fenike mirasını destekleyen şehirlerin, ‘Fenike’ denilen etnik bir kökeni onaylamaktan ziyade, politik ya da kültürel bir mesaj iletmek istediklerinden dolayı bunu yaptığını gösteriyor. Mesela Kartaca şehri, “Fenike” mirasını, kendi prestijini ve otoritesini arttırma, Kuzey Afrika’daki gücünü pekiştirme ve diğer “Fenike” şehirlerini Roma emperyalizmine karşı direnişe katılmaya teşvik etmek amacıyla benimsemişti.

‘MOR İNSANLARIN’ KADİM TARİHİ

Fenikeliler, yaklaşık M.Ö. 3000 yıllarında Lübnan ve Suriye bölgesinde yerleşik durumdaydı. Klasik Çağ öncesi dünyanın en gezgin tüccarlarıydılar. Denizciliği temel alan geniş bir koloni ağı kuran ilk toplum oldular. Anlaşıldığı kadarıyla, bu becerileri kazanırken kendilerine Girit’teki Minos uygarlığını örnek almışlardı. Mısır’da, M.Ö. 1080 yıllarında geçen ‘Wen-Amen’in Öyküsü’ adlı bir söylence, Fenikelilerin faaliyetlerinin ölçeği hakkında değerli fikirler taşır. Öyküdeki karakterlerden biri, Nil deltasında bulunan Tanis kentinde yaşayan bir Fenike tüccarı olan Wereket-El’di ve Sidon limanı ve Nil limanı arasında gidip gelen 50 kadar gemiyi yönetiyordu.

Fenike’nin en zengin dönemi, çevresindeki bölgenin istikrarlı olduğu M.Ö. 1000 yılı civarıydı. Fenike’nin Tire kentinin Kralı olan Hiram, İsrail Kralı Süleyman’ın bir müttefiki ve iş ortağıydı.

Süleyman, Kudüs’teki Büyük Tapınağı yaptırırken, Hiram ona yetenekli zanaatkârlar ve malzemeler sağlamaktaydı. Ardından, iki kral ortaklaşa ticarete girdiler. Muhtemelen Afrika’nın doğu kıyılarında ya da Hindistan’ın batı kıyılarında bulunan ve tam yeri bilinmeyen Ofir’den altın, sandal ağacı, fildişi, maymunlar ve tavus kuşları getirmek için, bu uzun yolculuklarda Fenike gemilerini kullandılar.

Fenike, lüks mallarıyla ünlüydü. Yalnızca mimari ve gemi yapımı için kullanılan ve en üst kaliteye sahip kereste olan sedir ağacı ihraç edilmezdi. Az bulunan ve pahalı bir boya olan Tire moru, bölgenin bir başka ünlü ürünüydü. Bölgenin maden zanaatkârları, özellikle altın işçiliğiyle tanınırdı. Ayrıca Tire ve Sidon, kaliteli cam imalâtıyla da nam salmıştı.

Bir Fenike heykeli, Beyrut Ulusal Müzesi’nde sergileniyor.

Tire’de üretilerek Mezopotamya’da satılan mor boya, Fenikelilere ‘Mor İnsanlar’ isminin verilmesine neden oldu. Yunanlı tarihçi Herodot’un kayıtlarında da ayrıntılı biçimde anlatıldığı kadarıyla, üretim sırasında işçilerin tenine nüfuz etmesi nedeniyle, boya imalâtı yapan insanlar mor bir renge sahipti.

Herodot, alfabenin Fenikeli Kadmus tarafından M.Ö 9. yüzyıl civarında Yunanistan’a getirildiğini ve bundan önce Yunanlıların bir alfabesinin bulunmadığını belirterek, Fenike’yi alfabenin doğum yeri olarak belirtir. Fenike alfabesi, bugün yazılan çoğu batı dilinin temelini oluşturan alfabedir.

Ayrıca, Eski Yunan tanrılarının birçoğunun Fenike tanrılarından kopyalandığı ve Fenike tanrıları olan Baal ve Yamm ile Yunan tanrıları Zeus ve Poseidon’un bazı hikâyelerde tartışılmaz benzerlikler taşıdığı düşünülüyor. İncil’de anlatılan Hıristiyan tanrı ve şeytan arasındaki savaşa dair ayrıntıların, Fenike’nin Baal ve Yamm efsanesinde bulunanların birçoğuyla benzeştiği ve İncil’de anlatılan hikâyenin, bu çatışmanın çok daha sonra yazılan bir versiyonu olduğunu düşünen birçok tarihçi mevcuttur.

TİCARETİN YILDIZLARI

Fenikeliler, öncelikle gemi yapımında yüksek düzeyde beceri geliştirmiş ve Akdeniz’in çalkantılı sularında gezinmeyi başaran denizciler olarak tanınıyordu. Eğri gövdeli gemi tasarımının ilk kez uygulandığı Biblos’ta gemi yapımı kusursuz bir aşamaya erişmişti. Fenikeliler, Biblos ve Sidon, Tire, Arvad ve Beyrut gibi diğer Fenike kentlerinde toplanan lüks malları ve hammaddeleri, Yakın Doğu’ya taşıyarak, kendileri açısından önemli bir değer yarattılar. Bu yeni ticaret yolları, Kıbrıs, Rodos, Yunanistan anakarası, Girit, Libya sahili ve Mısır da dahil olmak üzere doğu Akdeniz’in çoğunda faal durumdaydı.

Kimi tarihçilere göre, Fenikeli denizciler inanılmaz biçimde İngiltere limanlarına kadar ulaşan uzun seyahatlere de çıkıyorlardı. Taşınan mallar arasında bakır ve kalay külçelerin yanı sıra, şarap ve yağ, cam, altın ve gümüş takılar, değerli fayans ürünleri, boyalı seramik kaplar ve hatta hurda metal bile vardı. Malları çok fazla rağbet gördüğü için, Fenike, Yakın Doğu’nun diğer bölgelerinin sıkça uğradığı askeri saldırılardan kurtuluyordu. Büyük askeri güçler genellikle Fenikelileri ticaretle uğraşmaları için rahat bırakmayı tercih ettiler.

Fenike’nin mor boyası, zamanla Mezopotamya’dan Mısır ve Roma İmparatorluğu genelinde standart bir ürün haline geldi. Bu başarı, bölgedeki şehir devletleri arasındaki rekabet, malları taşıyan denizcilerin becerileri ve esnafın imalât alanında elde ettiği yüksek sanatsal beceri sonucunda sağlanmıştı. Özellikle de Biblos tüccarlarıyla birlikte, ticaret yaptıkları ulusların kültürel inançlarını ve toplumsal normlarını taşıyan ve aktaran Finike kent devletlerinin en ünlüsü olan Sidon ve Tire kentleri arasındaki rekabet gayet keskindi.

İşçiler ve arkeologlar, savaş molozunun altında kalan ve 1995 yılında keşfedilen bir Fenike kentinin kalıntıları arasında çalışıyor, Beyrut, Lübnan.

İSKENDER’İN FETHİ VE YOK OLUŞ DÖNEMİ

M.Ö. 334 yılında Büyük İskender, Baalbek şehrini fethetti ve yeniden Heliopolis diye adlandırdı. Ardından, M.Ö. 332 yılında Biblos ve Sidon kentlerini fethetmek için harekete geçti. Tire’ye ulaşmasından sonra, vatandaşlar Sidon tarafından belirlenen stratejiyi izledi ve İskender’in teslim olmaları yönündeki talebine barışçıl bir şekilde karşılık verdiler. İskender daha sonra Tire’deki kutsal Melkart tapınağına bir kurban sunmak istese de Tireliler buna izin veremeyeceklerini söylediler. Tirelilerin dini inancı, yabancılara tapınakta adak sunmayı ve hatta ayinlere katılmayı yasaklıyordu. Ne var ki, İskender’in ısrarıyla ikinci bir uzlaşma görüşmesi için gönderilen elçiler, teslim olmayı kabul eden Tireliler tarafından öldürülerek cesetleri kentin duvarlarına asıldı.

Bu noktadan sonra İskender, Tire’nin kuşatılmasını emretti. Kente ulaşmak için verilen yedi aylık uğraşın ardından duvarları yıktılar ve halkın çoğunu katlettiler. Bu savaşta, 30 binden fazla Tirelinin katledildiği ya da köle olarak satıldığı ve yalnızca İskender’in fidye karşılığında kaçmalarına izin verdiği bir avuç zengin Tirelinin hayatta kaldığı biliniyor. Tire’nin yaşadığı korkunç yıkımın ardından, diğer şehir-devletler İskender’e teslim oldu ve Fenike uygarlığı tarihteki yerini Helenistik uygarlığa bırakarak yok oldu.

KÜLTÜREL MİRASI

Fenike sanatında, onu çağdaşlarından ayırabilecek benzersiz özellikler yoktu. Bu durum, yabancı kültürlerden fazlaca etkilenmiş olmalarından kaynaklanıyordu. Özellikle Mısır, Yunan ve Asur uygarlıklarının sanatsal karakterlerini almışlardı. Nil ve Fırat kıyılarında dolaşan Fenikeliler, zaman içinde geniş bir sanatsal deneyim kazandılar ve nihayetinde yabancı anlayışların ve bakış açılarının bir karışımı olan kendi sanatlarını yaratmaya başladılar.

Fenike alfabesi, katı ve tutarlı bir forma sahip ilk alfabelerden biriydi. Harflerin, güney Levant’ta (günümüzde Suriye, Lübnan ve İsrail’in bulunduğu bölge) birkaç yüzyıl önce geliştirilen, henüz dikkat çekmemiş erken bir resimli Semitik alfabeden alındığı ve basitleştirilmiş doğrusal karakterleri benimsediği varsayılır. Fenike alfabesinin öncüsü olan güney Levant alfabesi, Orta Mısır’da bulunan erken döneme ait alfabetik bir yazı sistemine benziyordu.

Fenikeliler, çoğu kelimenin sadece az sayıdaki basit seslerden oluştuğunu fark etmişlerdi. Bu seslerin yalnızca 22 sembolde ve çeşitli kombinasyonlarla gösterilebileceğini anladılar. Yeni oluşturulan alfabelerinde, konuşma dilleri ünlü sesler içermesine rağmen, sadece ünsüzler için semboller veya harfler kullandılar. Fenike dili tarafından doğrudan etkilenen modern İbranice ve Arapça alfabeler de, günümüzde hâlâ ünlü harfler için semboller içermez.

Fenike alfabesi

Fenike alfabesinin bilinen en eski örneği, en geç M.Ö. 11. yüzyıla tarihlenen Biblos Kralının lahitlerinde yazılıdır. Fenike yazıtları, Lübnan, Suriye, İsrail, Kıbrıs ve diğer yerlerde, Hıristiyanlık Dönemi’nin ilk yüzyıllarına ait dönemlerde kullanıldı.

Fenikeliler, alfabelerini Akdeniz dünyasına yayarken kültürel bir egemenlik de kurdular. Fenike tüccarları bu yazı sistemini Ege ticaret yolları boyunca Girit ve Yunanistan’a yaydılar. Yunanlılar bu harflerin çoğunu olduğu gibi kullandılar ancak bazılarını ilk gerçek alfabeyi oluşturan ve kendi dillerinde kullanışlı olan ünlü harflerle değiştirdiler. Daha sonra, Romalılar da aynı alfabenin bir versiyonunu, günümüzde Latin Alfabesi kullanılan bölgelerde kullanılanla neredeyse aynı biçimde kullandılar.

Bu gelişim, yalnızca günümüzde eğitim için kullanılan kitapların içerdiği tarihsel bilgilerin kayıt altına alınmasını sağlamakla kalmadı, aynı zamanda dünya toplumlarının katkıda bulunduğu bilim, sanat, felsefe, edebiyat ve diğer bilgilerin kaydedilmesine de izin verdi. Fenike alfabesine dayanan diğer alfabeler arasında Roma, Fars, İbrani, Arap, Brahimi (Hint ve Güneydoğu Asya) ve Kiril (Rusça) alfabelerini saymak mümkündür. Fenike alfabesinin bu müthiş katkısı olmasa, dünya tarihi yine de yaşanırdı. Bununla birlikte, tarih oldukça farklı gelişir ve bu bilgilerin çok daha azı bugün elimize ulaşabilirdi.


Kaynaklar:
https://www.ancient.eu/phoenicia/
https://www.timemaps.com/civilizations/phoenicians/
https://www.ancient-origins.net/history/phoenicians-creating-what-now-known-alphabet-006807
http://www.phoenician.org/origin_of_phoenicians.htm
https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-forum/2019/06/02/dunya-forum-fenikeliler-alfabenin-ticaretin-ve-denizciligin-yildizlari/
This entry was posted in DENİZ VE DENİZCİLİK, GEÇMİŞİN İÇİNDEN YAŞAM, KÜLTÜR - EĞİTİM - ÇAĞDAŞLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *