‏SİZ ARTIK MALEZYA’LILAŞTIRDIKLARIMIZDANSINIZ !!! *1*

Değerli okur,

Malezya’nın nasıl bir islam Devletine dönüştüğü ve dönüşüm tarihçesi,
Her yönüyle Türkiye’nin yaşadıklarıyla örtüşmektedir.Bu yazıyı okudukça,
Ülkemizde yaşananlarla nasıl benzeştiğini göreceksiniz.

ÜLKE MALEZYA ;

1988’de ülke yargıtayı çok ilginç bir karar alır.Karar şöyledir ;
“Malezya asla teokratik yapıda değildir”

Fakat 2000’lere gelindiğinde şartlar değişir.

Mizan Zeynel Abidin’in krallığa gelmesiyle ve eşi türbanlı Nur Zahire’nin protokole girmesiyle birlikte tartışmalar başlar. Bizdeki protestolar gibi orada da halkın adalet partisi ve liberal demokrat hareket türbanlı kraliçeyi protesto ederek taç giyme törenine katılmazlar.Ardından başbakan yardımcısı bir açıklama yaparak şöyle der ;

“İslam resmi dinimizdir ve biz İslami devletiyiz”

Bu gelişmelerin ardından basında laiklik tartışması başlar ve Malezya kralı basının laiklikle ilgili yazılar yazmasını bir anlamda yasaklar. Yani şu anda Malezya’da laiklik tartışması yapılamıyor.
2005 senesinde Malezya sinsi dönüşümünü tamamlayarak bir İslam devletine dönüşmüştür.

Değerli Okur,

Ülkemizde 2007 yılından buyana “Türkiye Malezya olur mu”? tartışması yapılageldi.O günlerde bir çok kişi Türkiye’nin Malezya olamayacağını yazıp,söylemişti.Ne yazık ki öngörüler doğru çıktı ve bugünlerde özellikle eğitimde ,Türkiye adeta Malezya oluverdi.

Milli Eğitim sistemi yok edildi.Atatürk ve İnkilap tarihi ders kitaplarından silindi.Eğitim ,çağdaşlıktan ve bilimin aydınlığından uzaklaştırıldı.Softalığa giden ,biat eden,sorgulamayan ve Başbakan Erdoğan’ın deyişiyle hem dindar,hem de kindar nesiller yetiştirmenin tohumları bu eğitim yılında atıldı.

Böylesi bir Başbakanı mumla arasanız bulamazsınız !!! Dindar nesil yetiştirmek belki anlaşılabilir ama,aklı başında hiç bir kişi, kindar nesil yetiştirmeyi amaçlamaz. Başbakan kindar nesli kime karşı yetiştirecektir ???

Amerikan askerleri için dua eden,
Haçlı ordularının İslam Ülkelerini işgaline destek veren,
Irak’a,Libya’ya karşı batı ordularıyla müttefik olup Müslümanlara karşı savaşan,
İslam ülkelerine düşmanlık eden,
2 milyon Müslüman Irak’lının ölümüne ses etmeyen,
Bu ölümleri planlayanların bölge temsilcisi olan,
Şimdi de Suriye’ye savaş açan kişinin,
yetiştireceği dindar nesil de kendisi gibi,
Haçlılarla birlikte İslam Ülkelerine sefer mi düzenleyecektir ?

Din bu değildir !!!
Dindar da bu değildir !!!
Ama kindarlar ortadadır.
Kindardan çok,
Sahte Dindardan korkmak gerektir.

AKP’nin varlığının amacı laik Cumhuriyet rejimine karşıtlıktır.
AKP Laik Cumhuriyetle,Atatürk ve aydınlanma devrimleriyle kavgalıdır.
Bu nedenle Türkiye’nin yapısını değiştirecek olan Bakanlıklara bu düşünceye sahip kişiler atanmıştır.Sadece Bakanlıklar değil,üst düzey kamu yöneticileri de bu tür düşünceye sahip olan kişilerdir.
Özellikle Eğitim Bakanı Ömer Dinçer laiklik ve Cumhuriyet karşıtıdır.
Birbirlerinden farklı değillerdir.
Tencere,kapak durumudur.

Ömer Dinçer’in 1995’te yaptığı ve tartışmalara yol açan konuşmasında şunları söylemişti:

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu sırada ortaya atılan Cumhuriyet ilkesinin zayıfladığını ve işlevini kaybettiğini görüyoruz. Halk için ve halk adına yönetim diye tabir edilen Cumhuriyet kavramının aslında artık bizim için çok fazla bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür. Türkiye’de Cumhuriyet ilkesinin, yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerinin İslam ile bütünleşmesinin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerine; daha çok katılımcı, daha ademi merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi sorumluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum.”

Bu konuşması AKP’nin kapatılma davasında dosyaya girmiştir.

2005’te YÖK Genel Kurulu, Ömer Dinçer hakkında “İşletme Yönetimine Giriş isimli kitabında aşırma yaptığı” gerekçesiyle, “üniversite öğretim mesleğinden çıkarma cezası” verdi. 2008’de Ankara 1. İdare Mahkemesi “intihal gerçekleşmiştir” hükmü ile Ömer Dinçer’in, YÖK tarafından “intihal” yaptığına ilişkin verdiği kararı onayladı.
Özetle Eğitimin başında bulunan kişi,Öğrencilerin Kopya çekmelerine örnek olabileck bir eğitim bakanıdır !!!

Eğitim bir ülkenin yüzünü değiştirebilecek en büyük güçtür.
Ve Ülkemizin eğitimi işte böyle düşünceleri olan birisine teslim edilmiştir.

Aşağıdaki yazımı sizlerle 2009 yılında paylaşmıştım.
Güncelleyerek tekrar paylaşıyorum ;

Naci KAPTAN
18 Eylül 2012

Yazımın ilk başlığı ;
SİZ MALEZYA’LILAŞTIRAMADIKLARIMIZDAN MISINIZ ? idi.

Yeni Başlık ise ;
SİZ ARTIK MALEZYA’LILAŞTIRDIKLARIMIZDANSINIZ !!!

Naci Kaptan

Richard Holbrook-ABD Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı:

“11 Eylül’den beri,Amerika Birleşik Devletleri dünyanın her yerinde ılımlı İslami demokrasiler istiyoruz . İşte, sadece iki tane var; Türkiye ve Malezya.”

***

“Malezya İslam Üniversitesi’nin Suudi Rektörü ;

“Atatürk ve Atatürk Cumhuriyeti, İslam için yüz karasıdır; büyük tehlikedir”
Malezya İslam Üniversitesi Suudi Arabistan’ın kontrolü altındadır.

***

Bu dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da doçentliğini ,Atatürk düşmanlığının yaygın olduğu ve Malezya’nın din devletine dönüşmesinde etkin yeri olan Malezya İslam Üniversitesinden almıştır ;

“YÖK, son döneme kadar; aralarında Başbakanlık Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu`nun doçentlik aldığı Malezya İslam Üniversitesi`nin denkliğini, “eğitimi, dinsel ilkelere dayalı olduğu” gerekçesiyle kabul etmiyordu.”

Öğrencilerin İslami kıyafetlerle okuduğu Malezya İslam Üniversitesinde görev yapan ve bundan şeref duyan bir öğretim üyesi YÖK`ün başına getirildi. Bu olay, laik Türkiye`nin laik üniversitelerini Malezya’lılaştırma çalışmalarının yüksek öğretimde cephe yarma harekatı oldu.

***

Türkiye baş döndürücü bir değişim ve dönüşüm yaşıyor.
AKP hükümeti bu dönüşümün mimarıdır.

iktidara geldiler.

Sırasıyla

Başbakanlık,
TBMM Başkanlığı, .
Cumhurbaşkanlığı,
Medya
YÖK,
Üniversiteler,
TSK,
ve şimdi de Yüksek Yargı

Hepsini AKP’nin zimmet defterine geçirdiler.

Temeli olmayan davalarla TSK’yı parçaladılar,
Yüksek yargının kararlarını bilmezden geldiler.
Yüksek yargıya karşı durdular.
Anayasa Mahkemesini,
Yargıyı şekillendiren HSYK’yı da kendilerine bağımlı kıldılar.
Ülke aydınlarını,TSK komutanlarını,boyun eğmeyen gazetecileri,
kalem vermeyen yazarları tutukladılar.

Allahın işine bakın ki,
bunları hep Demokrasi adına !!! yaptılar..
Hatta İLERİ DEMOKRASİ bile dediler !!!

Şimdi de Üniversitelerde ve Atatürk’ün makamında türban serbest oldu.
Ve Türban ilköğretime,
Kuran,peygamberin hayatı,arapça ve zikir dersleriyle giriverdi.
Bu tarihi unutmayın,
Kayda alın
2012’in KARA EYLÜL’ünü unutmayın…

Bundan 3 sene önce gündemde “Türkiye Malezya Olur mu” tartışması vardı.
Malezya’laşmak için türban konusunun üniversitelerde serbest olması ve
kamusal alanlara taşınması, AKP’nin bu yoldaki ilk amacıdır.

Cumhurbaşkanı Gül,Prof.Dr.Yusuf Ziya Özcan’ı 10 Aralık 2007 tarihinde
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’na atamıştır.Fakat bu atamadan önce
Cumhurbaşkanı YÖK Başkanlığına aday olanları Çankaya’ya çağırarak özel
olarak görüştü.Bu görüşmelerde Cumhurbaşkanının ,AKP siyasetine uyumlu olan
“YESMAN” vasıflı bir kişiyi YÖK’e atamak için seçim yaptığı düşünülüyor.

Neticede Yusuf Ziya Özcan YÖK başkanlığına atandı.
Ve yaptığı çalışma ve aldığı kararlarla bu göreve AKP için doğru kişinin
atanmış olduğunu ispat ettiğini de söylemek gerek.
Özcan Üniversitelerin yönetiminden sorumlu bir bilim adamı ve Akademisyen gibi değil,
AKP’nin bir memuru ve bir siyasetçi gibi çalıştı.

Ne de olsa 1992-1994 yılları arasında Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’nde
misafir öğretim üyesi olarak çalışmış idi !!!

O Malezya ki ;

Ramazan ayında oruç yiyenlerin cezalandırılmasının ardından bu kez de kız öğrencilerin dayakla ‘yola getirilmesi’ gündemde.

KUALA LUMPUR – Malezya’da kız öğrencilerin bambu sopalarla el ve bacaklarına vurularak ‘yola getirilmesi’ yönünde hükümete bir teklif sunuldu. Ramazan ayında Kelanten eyaletinde, oruç yiyenlerin tebdili kıyafet gezen polisler tarafından yakalandığı Malezya’da kız öğrencilerin sopayla ‘terbiye edilmesine’ yönelik planlar da büyük tepki çekti.

‘ÖNERİYİ DEĞERLENDİRİYORUZ’

Malezya Eğitim Bakanı Yardımcısı Nuh Ömer tarafından yapılan açıklamada, hafta başında okul müdürleri, veli-öğretmen derneği temsilcileri ve dini grupların katılımıyla düzenlenen bir eğitim seminerinde, kız öğrencileri disipline etmek amacıyla, bambu sopaların da kullanılabileceği daha sert cezalar verilmesinin gündeme geldiğini söyledi. Nuh Ömer, “Kızlar da çok ciddi sorunlar yaratabiliyorlar. Bu da bir teklif. Bu öneriyi değerlendiriyoruz” dedi.

***

Bugünlerde Türban üzerinden yürütülen bu çatışma; Cumhuriyetin temel değerlerini yok etmeyi hedefliyor.Bu işin son militanı da YÖK Başkanlığı’na getirilen Prof. Yusuf Ziya Özcan.

Ve Özcan bugünlerde Türkiye’yi Malezya’ya benzetmek için elinden geleni yapıyor.

Prof. Özcan 1992-1994 yıllarında Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’nde görev yapmış. Bu üniversiteyi; Amerika; solculara karşı kurdurttu. 1983′te dönemin diktatörü olan Kenan Evren de Amerikan planı uyarınca Türkiye’yi bu üniversitenin kurucuları arasına soktu. Malezya İslam Üniversitesi Suudi Arabistan’ın kontrolü altında.

Gericiliği eğitime hakim kılması ve Türkiye düşmanlığı yüzünden YÖK, 1997 yılında bu üniversitenin bizim üniversiteler ile denkliğini kaldırmış.

Washington`da Bush çevresine yakın bir grup “Ilımlı İslam” projesini empoze ediyor. ABD`nin eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke bir demecinde; “Türkiye ile Malezya dünyada “Ilımlı İslâm`ın uygulandığı iki ülke” ifadelerini kullanıyor.

İşte YÖK Başkanı’nın çalışmaktan şeref duyduğunu açıkladığı Malezya İslam Üniversitesi’nin Suudi Rektörü, şöyle diyor ;

“Atatürk ve Atatürk Cumhuriyeti, İslam için yüz karasıdır; büyük tehlikedir” diyor

Öğrencilerin İslami kıyafetlerle okuduğu bu üniversitede görev yapan ve bundan şeref duyan bir öğretim üyesi ise şimdi YÖK`ün başı.Özcan’ın şimdilerde yaptıkları laik Türkiye`nin laik üniversitelerini Malezyalılaştırma harekatı değil midir?

İktidar hükümetinin tim çalışmaları Türban konusunda da başladı.
Önce YÖK Başkanı Özcan’ın Üniversitelere yolladığı yazılarlaTürbanla derslere girmek serbest bırakıldı.Ardından Cumhurbaşkanı Gül Çankaya’da vereceği davetlede kıyafet sınırlamasını kaldırdı.Türban’ın kamusal alan olan Cumhurbaşkanlığı konutunda da serbest olduğu işaret edildi.

Tabii Başbakan ve yardımcıları,TBMM başkanı ,yandaş medya türbanla kamusal alanlarda bulumanın demokratik hak ve özgürlük olduğunu belirten konuşmalarla başlamış olan serbestiye destek verdiler.

Haydi Yanıtlayın bakalım Türkiye Malezya olur mu ???
Bunu yanıtı 2002 den buyana Türkiye’de gerçekleşen karşı devrimlerin içindedir.

Türkiye Malezya olur mu?” tartışmalarının gündeme gelmesiyle beraber Doğan Grubu`na bağlı Hürriyet, Milliyet, Kanal D ve CNN Türk, muhabir ve foto-muhabir ordusuyla Malezya çıkartması yaptı. Muhabirler günlerdir “Türkiye Malezya olur mu?” sorusunun işaretlerini arıyorlar. www.ensonhaber.com sitesinin iddiasına göre bu gezinin sponsoru hiç yabancı değil!

Sitede “özel kalem” başlıklı bir köşede savunulan bilgilere göre, bu gezilere ABD merkezli HUDSON ENSTİTÜSÜ sponsor olmuş.

Mahmut Gürer şöyle diyor :

Malezya’nın sistemi tabiki Türkiye’den daha farklı. Biraz önce arkadaşımızın da belirttiği gibi Malezya’da çok hukukluluk var. Çok hukukluluk dediğimizde ülkenin yüzde 60’ını oluşturan Müslümanlara ayrı hukuk yani Malaylara, Hıristiyanlar, Çinliler ve Hintlilere ise ayrı hukuk uygulanıyor.

Şimdi Malezya’nın bu sürece nasıl geldiğine bakarsak, bu ülkede İngiliz sömürgesinden çıkıldığından beri yani 1957 yılından bu yana laiklik tartışmaları devam ediyor. Ülkenin ilk başbakanlarından Tunk Abdulrahman’ın 1980’de yaptığı açıklamada şöyle dediğini görüyoruz ;

Bu ülkede İslami devlet isteği boş bir hayaldir Malezya gibi etnik bir ülke İslam devleti olamaz.

1988’de ülke yargıtayı çok ilginç bir karar alıyor ki buna dikkat çekmek istiyorum. Diyor ki kararında Malezya asla teokratik yapıda değildir olamaz diyor. Ama baktığımızda olaylar yakın süreçte 2000’lere girdikten sonra değişiyor.

İlk olarak Mizan Zeynel Abidin’in krallığa gelmesiyle ve eşi türbanlı Nur Zahire’nin protokole girmesiyle birlikte tekrar tartışmalar başlıyor. Bizdeki protestolar gibi orada da halkın adalet partisi ve liberal demokrat hareket türbanlı kraliçeyi protesto ediyor ve taç giyme törenine katılmıyor. Ama hemen ardından başbakan yardımcısı bir açıklama yapıyor ve diyor ki;

İslamımız resmi dindir ve biz İslami devletiz diyor. Hemen bu gelişmelerin ardından basında laiklik tartışması başlıyor ve Malezya kralı basının laiklikle ilgili yazılar yazmasını bir anlamda yasaklıyor. Yani şu anda Malezya’da laiklik tartışması yapılamıyor basında.

Şimdi sürece baktığımızda 1988’lerden bu yana 2007’ye gelindiğinde İslami bir ülke olamaz denen ülke nasıl İslami hale geliyor. Onu da şöyle görmek gerekiyor, Malezya’da İslam partisi Pas adında bir parti var ve Malezya İslami gençlik hareketi diye bir hareket var. Pas 1951’den sonra 59’da ilk kez katıldığı seçimlerde kelemtam yani bugün bu konuştuğumuz Müslümanların kamuya açık yerlerde içki içemediği, kadınların açık giymesi durumunda kamu ahlakına zarar vermekten para cezası aldığı eyaletten seçimi kazanıyor ve bir daha bırakmıyor.

Bu parti çok güçleniyor Malay ve Çin koalisyonuna karşı 59 yılında. Bunun ardından bu bildiğimiz malay partisi yani demokratik olarak bildiğimiz bu malay partisi başbakanı biraz Enver İbrahim’i güçlendiriyor. Enver İbrahim’de şu anda hapisten yeni çıkan Malezya’nın eski yasaklı başbakan yardımcısı. Ve bu süreçte O demokrat dediğimiz partide halkın baskısıyla. Malezya’nın kendiside birden bire İslamlaşmaya başlıyor.

Cumhuriyet gazetesi muhabiri Mahmut Gürer’in haberine göre;

Malezya’nın nasıl İslamlaştığı şöyle aktarılıyor:

“Başbakan Yardımcısı Necib Razak’ın ‘İslam resmi dindir ve biz İslami bir devletiz. Asla laik olmadık, çünkü Batı tanımıyla laik olmak, ülke yönetimiyle İslami ilkelerin birbirinden ayrılması anlamına gelir’ Demesiyle ülke laik çizgiden tamamen kaydı.”

Cumhuriyet, Malezya’da İslamın yükselişinin ekonomik yönünü de “Küresel İslamlaştırma” alt başlığıyla verdi. Gazete, stratejik açıdan Doğu ile Batı arasında bir köprü olan ülkenin bu konumunu Türkiye’ye benzetti. Bir McDonalds restoranından alışveriş yapan başörtülü Malayların fotoğraflarına de yer veren gazete, ülkenin “dış etkilerle İslamlaştırıldığı” iddiasında: “Ülkede İslami değerlerin egemen kılınması çabalarının arkasında ülkenin stratejik önemi ve yüksek ekonomi potansiyeli bulunuyor, bu nedenle Malezya’da ikili bir görüntü oluşuyor. Bir yanda modernlik, diğer yanda İslami kuralların geçerli olduğu sosyal yaşam.”

Malezya 1957 yılından bu yana Umno yani Birleşik Ulusal Malay Partisi tarafından yönetiliyor. İlk kurulduğunda kendisini laik olarak tanımlayan Umno’nun 50 yıllık pratiği bugünkü Malezya’yı yarattı. Umno, 1960 yılında tüzüğüne “Malezya’da İslamı ilerletmeyi, yükseltmeyi ve korumayı” koyarak laik kimliğinden ilk tavizi verdi. Bunu gösterişli cami yapma, ulusal çapta kuran okuma yarışmaları düzenlenmesi, televizyonda İslami programların arttırılması izledi ancak Malezya için asıl kırılma noktası, Mahattir Muhammed ‘in 1981 yılında başbakan olması oldu.

Mahathir Muhammed ilk iş olarak dünyanın önde gelen İslam alimlerini Malezya’ya getirterek yönetimin nasıl İslamileşeceği konusunda çalışma başlattı. Bu sürecin sonunda şu adımlar atıldı; 1982 yılında İslam bankası kuruldu, 1983 yılında uluslarası İslam Üniversitesi açıldı. Aynı yıl bakanlıklarda çalışanlara cuma namazı izni verildi. 1983′te İslam Tıp Merkezi açılarak Müslüman annelere kadın doktorların doğum yaptırması sağlandı. 1984 yılında İslam Aile Hukuku yürürlüğe kondu. 1985′de İslam Sigorta Şirketi kuruldu. 1987 yılında televizyondaki haberlerin “esselamünaleyküm” denilerek başlanmasına karar verildi.

1988′de federal anayasada şeri mahkemeler bağımsızlaştırıldı. 1988 yılında “İslam köyleri” projesi başlatıldı. 1991’de devlet memuru olmak isteyenlerin dini bilgiye sahip olmaları ve Kur-an’dan ezber okumaları istenmeye başladı. Mahattir Muhammed 1984 yılında yaptığı bir konuşmada, yaptıkları uygulamaları şöyle savunuyordu;

“Mahattir Muhammed (Eski Malezya Başbakanı): “Bizim İslamlaştırmayla kastettiğiniz şey İslami değerlerin hükûmet yönetimi içine aşılanmasıdır. Bu, ülkede İslam hukukunun uygulanması anlamında değildir. İslam hukuku Müslümanlar için ve sadece özel hukuk alanında uygulanmak içindir. Ülkenin diğer kanunları, İslami temellere dayanmıyor olsalar bile, İslami prensiplerle çatışmadıkları müddetçe, kullanılabilir. İslam hukuku ancak bütün halk onun üzerinde görüş birliğine vardığı zaman uygulanabilir. Biz zorlayamayız. Çünkü İslam’da zorlama yoktur.”

-Mahattir Muhammed, “İslam’da zorlama yoktur” derken ülkenin 50 yıllık radikal İslamcı hareketi Pas yani Malezya İslam Partisi sert uygulamalarıyla öne çıkıyor. Ülkenin kuzeyindeki Kelentan eyaletinde yönetimi elinde bulunduran Pas, şeriat hükümlerinin tavizsiz uygulanmasından yana bir parti. Malezya anayasası eyaletlere “dine karşı suçlarla” ilgili yasama yetkisi veriyor işte bu yetkiyi kullanan pas, Kelentan eyaletinde tüm Müslüman kadınların başlarını örtmesini, zorla oruç tutulmasını hatta Müslüman olmayan kadınların da ahlaka uygun giyinmesini isteyen düzenlemelere imza attı.

Pas, benzer düzenlemelere daha önce 1999 seçimlerinde iktidara geldiği Terengganu eyaletinde de imza atmış ancak 2004 yılında buradaki seçimleri kaybetmişti. Son 2004 seçimlerinde Pas, federal parlamentoda ancak 6 sandalye edinebildi. Umno’nun sandalye sayısıysa 108. Umno ancak Çinli ve Hintli partilerle koalisyon yaparak hükümet kurabildi. Malezya’da İslami devlet, laiklik tartışmaları her zaman güncelliğini koruyor. Geçtiğimiz Temmuz ayında Başbakan Yardımcısı Necib Razak “ülkemiz İslami bir ülkedir, laik değildir” açıklaması yaptı. Bu açıklamayla alevlenen tartışmalar, bu meselenin yayın organlarında tartışılmasının yasaklanmasıyla sona erdi.

Bugün Malezya genelinde Müslümanlar için egemen medeni hukuk, İslami hukuku. Bu nedenle kadınlar, miras, boşanma, velayet gibi konularca ciddi ayrımcılık yaşamakta. Şeri mahkemelerde gayrimüslimlerin şahitliğinin kabul edilmemesi, müftülerin fetvalarının kanun yerine geçmesi ülkede her zaman tartışılan konular arasında.

“Türkiye Malezya olur mu”
Bu soruya zemin hazırlayan bir kaygıdan,
daha doğrusu bir baskıdan da söz etmek gerektir.

Mahalle baskısı
.
Bu kavramı ilk kez Profesör Şerif Mardin, Ruşen Çakır’la bir söyleşisinde kullanmış, İslami alt çevrelerin zamanla AKP’ye de boyun eğdirebilecek bir zorlamaya girişebileceklerine değinmişti. Mardin, İran örneğini vermişti. Tartışma daha sonra büyüdü. Mahalle baskısının örnekleri basında birer ikişer ortaya döküldüEndonezya’da 1960’larda kimse İslam’dan fazla bahsetmiyordu. Ama bugün Endonezya’da İslam, çok önemli bir siyasi güç olmaya başladı.

Malezya’nın 25 milyonluk nüfusunun yüzde 60′ı Müslüman. Ancak nüfusun, azımsanamayacak kadar önemli bir bölümünü, yüzde 40′ını da Budist, Hıristiyan, Hindu ve diğer gayrimüslim gruplar oluşturuyor.Müslümanlar, evlilik, boşanma, miras hukuku gibi alanlarda şeriat hükümlerine tabi. Şeriat mahkemelerinde yargılanıyor, oruç bozunca para cezası ödüyorlar.

Müslüman olmayan geniş “azınlık” ise şeriat kurallarının yavaş yavaş kendi hayatlarına da sızmasından endişe ediyor.Zira Malezya’da artık, başlangıçta sadece Müslümanlar üzerinde yetkili olan ahlak polisinin, gayrimüslimlerin hayatına da müdahale ettiği haberleri de duyuluyor.

Şeriat mahkemelerinin ‘Müslümanları yargılamakla’ sınırlı olan görev alanı ise, ‘İslam’la ilgili her konuda, Müslüman ve gayrimüslimleri yargılama’ hakkına dönüşmüş durumda.

Türban üzerinden yaratılan günümüzün çatışmasının bir geçmişi var. 1971 askeri müdahalesinden sonra Almanya`ya kaçan Necmettin Erbakan geri çağrılıp parti kurduruluyor. MHP, ABD planlarına eklemleniyor; Müslüman gençlik yaratılarak solcuların ezilmesi projesi devreye sokuluyor. 1980 askeri darbesi ile dincileştirme perçinleniyor. 1995 yılında Necmettin Erbakan, “Rektörler türbanlı kızlara selam duracak!” diyor. Bugün, selam vermek; türban üzerinden Türkiye`ye şekil vermeye çevriliyor. Son operasyon ise üniversiteleri türbanlılara açmak. Cumhurbaşkanı Gül, YÖK Başkanlığı`na sıkı türbancı Prof. Yusuf Ziya Özcan`ı atıyor. Sonra da AKP-MHP anlaşarak türban uğruna anayasanın 10. ve 42. maddesini değiştiriyorlar.

MODEL MALEZYA

Türkiye`de uygulanan proje, Malezyalılaştırma modelidir. Malezya modeli, ABD tarafından tasarlanan bir dincileştirme projesidir. 01970`lerde tasarlanan bu model, Türkiye`yi de içine almaktadır. Bu amaçla kurulan Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi, Malezya modeline eleman yetiştirmekte ve ABD`ci İslam anlayışını üniversiteler üzerinden tabana yaymaktadır. Elbette ki bu modelin ana finansörü ve yönlendiricisi Suudi Arabistan`dır. Bugün üniversitelerimizi yönetmek üzere YÖK`ün başına getirilen Prof. Özcan, Malezya modelinin ete kemiğe bürünmüş bir tipi olarak öne çıkartılmıştır ve üniversitelerimize de Malezya İslam Üniversitesi bir model olarak dayatılmaktadır.

“MALEZYA GURURUM”

16 Aralık 2007 tarihli AKŞAM Gazetesi`nde yer alan haberde yeni YÖK Başkanı Özcan, “Ben Malezya’ya gitmekten şeref duyarım. Oradaki İslam Üniversitesi’ni Türkiye kurdu. Türkiye’nin gelişiminde çok büyük katkıları vardır. Ama kuruluşunda yer aldığımız bir üniversiteyi, devletin zamanında tanıdığı bir üniversiteyi bugün tanımıyoruz. Böyle saçma şey olmaz” demektedir.

YÖK Başkanı Özcan`ın çalışmaktan övünç duyduğu İslam Üniversitesi’nin kurulması, 1977 yılında Mekke`de kararlaştırıldı. 1983’de faaliyete geçen bu üniversiteye, dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren aracılığı ile Türkiye de eklendi.ABD`nin sola karşı Müslüman Kuşak yaratma harekatının bir ürünü olarak tasarlanan bu üniversite, laik ve çağdaş yaşam biçimi yerine dinci bir yaşam biçimini yerleştirmeyi amaçlıyordu. Bu üniversiteyi Suudi Arabistan finanse ediyor ve öğretim üyeleri de bu ülkenin denetiminden geçirilerek göreve getiriliyorlar.

14 Aralık 2007 tarihli Sabah Gazetesi’ndeki haberden anlıyoruz ki: Malezya İslam Üniversitesi`nin Suudi Arabistanlı rektörü, Türkiye ve Atatürk için, “Atatürk ve Atatürk Cumhuriyeti, İslam için yüz karasıdır; büyük tehlikedir.” demiştir. Bu bilgiyi de şu an o üniversiteyi masum gösteren Prof. Yusuf Ziya Özcan`ın YÖK`e aktardığı anlaşılıyor. Bilindiği gibi, uluslararası bir İslam üniversitesi kurulması yönünde ilk proje Said-i Nursi tarafından ortaya atılmıştır.

NASIL BİR ÜNİVERSİTE?

YÖK, son döneme kadar; aralarında Başbakanlık Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu`nun doçentlik aldığı Malezya İslam Üniversitesi`nin denkliğini, “eğitimi, dinsel ilkelere dayalı olduğu” gerekçesiyle kabul etmiyordu.

Yeni YÖK Başkanı Özcan`ın şeref duyduğu bu üniversitede acaba öğrenciler özgür müdür? Sorunun cevabını Türker Alkan 05.01.2000 tarihinde Radikal`deki köşesinde çok açık biçimde vermişti. Ondan bazı bilgileri okuyalım: “Elimde, Uluslararası Malezya İslam Üniversitesi’nin 1984 yılında yürürlüğe giren öğrenci disiplin yönetmeliği var. Gelin birlikte bir göz atalım:

Kız ve erkek öğrenciler, kendilerine gösterilen farklı yerlerde oturmak zorundadırlar. Evli öğrenciler bile, kendilerine ayrılan mekânlar dışında bir araya gelemez, yemek yiyemezler. Erkek ve kız öğrencilerin birlikte gezip tozma gibi `kuşku uyandıracak` faaliyetlerde bulunmaları yasaklanmıştır.

Öğrencilerin giysileri, İslam açısından kışkırtıcı ve arzu edilmeyen tasarım, resim, söz ve deyimler içermemelidir. Ulusal giysiler, ancak dine uygunsa giyilebilir. Kızların giysisi, yüz ve avuç içi dışında tüm vücudu örtmelidir. Çok dar olmamalıdır. Deriyi ve vücudun biçimini gösterecek materyalden yapılmamalıdır. Gömlekler, ancak ayak bileklerine kadar iniyorsa ve dar değilse giyilebilir. Aşırı süsler, parfüm ve makyaj yasaktır. Pantolonlar dar olmamalıdır ve mutlaka uzun bir eteğin altında giyilmelidir. Bu etekte yırtmaçlar bulunmamalıdır. Bluzlar, ancak bileklere ve dizlere kadar ulaşırsa giyilebilir. Başörtüsü, saçları, boynu, göğsü ve omuzları kapatacak biçimde olmalıdır. Ayakkabı ayağı kapatmalı, topuklar çok yüksek olmamalıdır.

Bu kurallara uyulmazsa öğretim üyeleri uyumsuz öğrenciyi sınıfa almamakla, kütüphaneci kitap vermemekle, yemekhane sorumlusu yemek servisi yapmamakla, arkadaşları resmi makamlara ihbar etmekle, polis öğrenciyi okuldan içeri sokmamakla, yöneticiler de en ağır cezaları vermekle görevlendirilmiştir. Öğrenciye gittikçe ağırlaşan cezalar verilmekte, sonunda da üniversiteden atılmaktadır.”

Bu bilgilere bir haberi de ekleyelim: Geçen yıl bu üniversitenin mezuniyet törenine türbansızlar alınmadı. Yasağı savunan Malezya Eğitim Bakanı da “Bu durum, üniversitelerin bir disiplin sorunudur. Öğrenciler bu üniversiteye kayıt yaptırmadan önce bu zorunluluğu biliyorlardı; şimdi ona uymak zorundalar.” diye konuştu.

İşte, yeni YÖK Başkanı’nın övünç duyduğu üniversitenin hali budur.

ÜNİVERSİTE DİRENİYOR

Anayasa`daki 10. ve 42. maddelerin değiştirilmesinden sonra; YÖK Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan, 24 Şubat Pazar günü türbanın üniversitelerde serbest bırakıldığını iddia ederek üniversite rektörlerine “Türbanlı öğrencileri derse alınız!” talimatı verdi. Bu emre uymayanlar hakkında ceza işlemi yapılacağı tehdidi de bildiride yer aldı.

Prof. Özcan bununla da yetinmedi; YÖK açıklamasında, türban hakkını cumhuriyetin temel niteliklerinden bile üstün sayan şu görüşlere yer verdi: “Ayrıca belirtilmelidir ki Cumhuriyetin (ve dolayısıyla devletin) Anayasa’da belirlenen nitelikleri, temel hak ve hürriyetlerin korunmasının ve geliştirilmesinin teminatı olup, hiçbir biçimde kişi hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının gerekçesi olarak kullanılamazlar. Kişilerin belirli bir kılık ve kıyafet tarzını benimsemeleri veya terk etmeleri yönünde zorlamaya tabi tutulması, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 106. maddesinde tanımlanan tehdit suçunu oluşturur.’’

MAHKEMEYE VERİLDİ

YÖK Başkanı Özcan’ın, rektörlere gönderdiği genelgeye, YÖK’ün 9 üyesinden karşı bildiriyle ertesi gün yanıt geldi. Nota gibi bildiri, Özcan’ın isteğinin Anayasa’nın laiklik ilkesine ters olduğunu dile getirerek, “Yeni düzenlemeye kadar tavrımız değişmeyecek” mesajını içerdi.

Bildiriye imza atan YÖK üyeleri, Anayasa’da yapılan değişikliğin, yargı içtihatları ile türbanı yasaklayan hukuki durumu ortadan kaldırmadığını savunarak, YÖK Başkanı Özcan’ın genelgesini, ‘konusu suç teşkil eden emir’ olarak nitelediler ve böyle bir emrin yerine getirilemeyeceğini vurguladılar.

Ege Üniversitesi Senatosu da Çarşamba günü YÖK Başkanı Özcan hakkında suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda; YÖK Başkanının, Anayasa’nın laiklik ilkesini ve yüksek mahkemelerin türbanla ilgili içtihatlarını yok sayarak suç işlediğini belirttiler.Perşembe günü Üniversitelerarası Kurul(ÜAK) toplandı ve rektörler oy birliği ile YÖK Başkanı Özcan`ın istifasını istediler.

ANAYASA’YA UYGUN MU?

1992-1994 yılları arasında türbansız kimsenin okuyamadığı Malezya İslam Üniversitesi`nde görev yapan Özcan; başarısız bulunduğundan 14 yıl doçentlikte kalmış. Prof. Özcan`ın ciddi bir yöneticilik deneyimi de yok. Durum bu olunca; onun YÖK Başkanlığı’nı bırakın, YÖK üyeliğine getirilmesi bile yanlış bir atama olarak görülüyor. Çünkü, Anayasa`nın 131. maddesinin ilgili bendi YÖK üyelerinin, ‘rektörlük ve öğretim üyeliğinde başarılı hizmetler yapmış profesörlere öncelik vermek sureti ile’ atanacağını şart koşuyor. Bu durum bile olayın akademik değil ideolojik bir atama olduğunu göstermeye yeter.

POLİSLERİN DE ÖĞRETMENİ

Özcan, 2004 yılında kurulan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu`nun da (USAK) yöneticisiydi. USAK, uluslararası ilişkiler, etnik araştırmalar, terörizm ve güvenlik alanlarında çalışıyor. Terörizm ve güvenlik olgusunu, genellikle solu suçlayarak yürüten Özcan; polisin eğitilmesinde etkili isim olarak öne çıkmaktadır. Prof. Özcan, Polis Akademisi’nde de ders veriyordu. Özcan, katıldığı `İstanbul Demokrasi ve Küresel Güvenlik Konferansı`nın açılışında, Türkiye`deki terörist faaliyetlerin 1961 Anayasası`ndan sonra başladığını söylemişti.

AKP adına 2003`ten bu yana seçim anketleri ve cumhurbaşkanlığı araştırmaları yapan Pollmark Piyasa ve Kamuoyu Araştırmaları Şirketi`nin kurucuları arasında Prof. Özcan da bulunuyor. 2003`te kurulan bu şirketin diğer kurucuları da AKP ile organik bağları olan isimler: İbrahim Dalmış, Ertan Aydın ve İhsan Dağı.

Bağlantıları sanırım ortaya koyduk:

Birleşik Amerika-Suudi Arabistan – Malezya – AKP – Cumhurbaşkanlığı…

Türkiye`nin en seçkin beyinleri, en eğitilmiş insanları olan üniversite yöneticilerimizin YÖK Başkanı Özcan`a karşı direnmelerinin sebebini acaba anladık mı?

(Rıza Zelyut 02 Mart 2008 )

(Radikal) 15/05/2008

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan,Malezya üniversitelerine denklik vermek için kolları sıvadı. Kendisi de bir dönem Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’nde konuk hocalık yapan Özcan, iki ülke arasında öğrenci değişimi için ilk adımı attı.

Özcan, eski YÖK?Başkanı Kemal Gürüz döneminden bu yana denklik verilmeyen Malezya ile ilk temasını önceki hafta kurdu. Özcan, Malezya Teknoloji Üniversitesi Rektörü Mohd Gazali’yi makamında kabul etti ve iki ülke arasında öğrenci ve öğretim üyesi değişim programları üzerine görüştü. Özcan ve Gazali iki ülke arasında yükseköğretim alanında işbirliği yapılmasına yönelik fikir birliğine vardı. Özcan’ın Malezya Teknoloji Üniversitesi Rektörü ile olan sıcak teması Malezya’ya YÖK’ten denklik geleceği yorumlarına neden oldu.

Yusuf Ziya Özcan, Malezya’da Uluslararası İslam Üniversitesi’nde, 1992-1994 yılları arasında konuk öğretim üyesi olarak bulunmuştu. Özcan YÖK?Başkanı olduktan sonra yurtdışındaki üniversitelerden alınan diplomaların Türkiye’deki geçerliliklerini belirleyen Denklik Komisyonu’nun yönetimini de değiştirmişti. Özcan, Denklik Komisyonu’nun başına edebiyat fakültesinde öğretim üyesiyken Bakanlar Kurulu kontenjanından YÖK’e üye yapılan Yekta Saraç’ı getirmişti. Özcan’ın yurtdışındaki üniversitelere verilen denklikleri yeniden ele almaları yönünde talimat verdiği biliniyordu.

Nitekim Özcan, daha önce kendisinin konuk öğretim üyesi olduğu Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’nin eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz döneminde kaldırılmasını eleştiren demeçler vermişti. Özcan,“Türkiye Malezya’da kurduğu İslam Üniversitesi’ni şimdi tanımıyor. Böyle saçma şey olmaz. Malezya’ya gitmekten şeref duyarım. Oradaki İslam Üniversitesi’ni Türkiye kurdu. Kuruluşunda yer aldığımız bir üniversiteyi devletin zamanında tanıdığı bir üniversiteyi tanımıyoruz” demişti.

Milliyet gazetesinde ise Ece Temelkuran şöyle diyor ;

“Malezya’da siyasi İslam’ın tırmanma biçimi, Türkiye ile bazı benzerlikler gösteriyor. Bu yükselişin gündelik hayata yansımasında ise önemli farklılıklar göze çarpıyor.”

“Tek kanun! Tek kader!”
Ticari reklam panolarında, televizyon dizilerinde de “başörtülü ve mini etekli kadın barışı” fotoğrafı aynı nedenle gösterilip duruluyor. Neredeyse burnunuza dayanırcasına… Diğer bir önemli fark ise…

Station Cafe’nin garsonları “İngiliz de olsa, Çinli de olsa bütün lokantalar denetimden geçip bu amblemi asmak zorunda diyor.” Dükkânın girişindeki devlet tarafından verilen “halal” (helal) amblemini gösteriyorlar.

İngiliz de, Çinli de ‘helal!’
Devlet memuru kadın üniformalarına ve bu “halal” amblemine bakınca anlıyorsunuz ki Türkiye’deki “kamusal/özel alan” tartışması Malezya’da tam tersine işliyor. Yani kamusal alanda Malay bir kadın memur üniformasının parçası olarak başörtüsü takar ama işten çıkınca da başını açıp yaşayabilir.

Siyasal İslamın dönüşü yok
Gelgelelim, iki ülke arasında bu kadar çok fark olmasına rağmen Malezya’yı mutlaka izlememizi gerektiren şey, İslami hareketin tıpkı Türkiye’dekine benzeyen “tırmanma” biçimi. Bu tırmanış, siyasal İslamın yükselişe geçtiği diğer bütün yerlerdeki gibi (bir entelektüelin deyişiyle) “sıkılmış diş macununa” benziyor; yani geri dönüşü yok.

Türkiye ile Malezya arasındaki çok önemli bir başka benzerlik de laikliği savunan kesimin içine sokulduğu cendere. Aynı Türkiye’deki gibi onlar da “demokratik olmamakla”, “insanların kişisel seçimlerine saygı göstermemekle” suçlanıyorlar. Ama Malezya’da bir ilkokula bakınca bu kişisel seçimlerin ne kadar kişisel olduğunu soruyor insan kendine. Okul dışında başörtüsünü çıkarması “serbest” olan çocuklara bakınca…

“Yakın Çünkü” başlığı altında Malezya’da da siyasi İslam yükselirken laikliği savunan kesimin cendereye sokulduğu, Türkiye’de olduğu gibi onların da “antidemokrat” olmak ve “kişisel tercihlere saygı göstermemekle” suçlandığı belirtilerek şöyle deniyor: “Malezya’da bir ilkokula bakınca bu kişisel seçimlerin ne kadar kişisel olduğunu soruyor insan kendine. Okul dışında başörtüsü çıkarması ‘serbest’ olan çocuklara bakınca. İslami hareketin Türkiye’dekini akla getiren bir ‘tırmanışı’ var. Bu tırmanış, siyasal İslam’ın yükselişe geçtiği her yerde olduğu gibi ‘sıkılmış diş macunu’na benziyor; yani geri dönüşü yok.”

***

Bugünün Türkiyesi’ne baktığınızda ,
İktidar hükümetinin günlük yaşama soktuğu dini yaşam tarzının
Gün geçtikçe Malezya’ya benzediği aşikardır.

Naci Kaptan

19 Ekim 2009
Güncelleme 19 Eylül 2012

Devam edecek

KAYNAKÇALAR :

http://www.aksam.com.tr 2008-03-02
http://www.milliyet.com.tr/2007/09/25/yazar/temelkuran.html
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=877823&Date=15.05.2008&CategoryID=98
Cumhuriyet Mahmut Gürer Adım adım İslam Devleti

This entry was posted in Gundem, İrtica. Bookmark the permalink.

One Response to ‏SİZ ARTIK MALEZYA’LILAŞTIRDIKLARIMIZDANSINIZ !!! *1*

  1. Pingback: TÜRKİYE ARTIK MALEZYA’DIR …Türk, cumhuriyet, milli, Türkiye artık yasak! | Cumhuriyetimiz İçin

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *